Kutsala duyulan korku

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde ls2 tarafından oluşturulan Kutsala duyulan korku başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 9,466 kez görüntülenmiş, 93 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Kutsala duyulan korku
Konbuyu başlatan ls2
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan evrenselbirey

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Bu satırlardan ne anlamalıyım? dinler dosdoğru Tanrıdan geliyor diyorsunuz sonrada Tanrının kötü olabileceği ihtimali üzerine düşün diyorsunuz. 3 semavi dininde Tanrı anlayışına göre; tanrı iyidir,merhametlidir ve kötülüğü emretmez.

Ayrıca siz anladığım kadarı ile bu üç dine de mensup değilseniz. veya böyle algılanacak biçimde bir inanç anlayışınız var.

sözlerinizi anlayabilmem için bunları açmanız gerekli.

ateşten herkes korkar. insan kendinden büyük herşeyden korkar.korkmuştur ve korkacaktır.

Tanrı'nın iyiliği emretmesi tamamen dünyadaki sisteminin yürümesini amaçlamasından kaynaklanıyor, doğa ve insan mekanizması dışında hiçbir şeyde iyilik-düzen yok,, savaşlardan ve tecavüzlerden ve insanlığa gönderilen ve anlaşılamayan-kararsız dinlerden bunu anlayabilirsiniz,Tanrı kendisi zaten dünyadaki gibi bir sistem kurarak kötülüğe yol vermiştir,doğa ve insan mekanizmasının ise bizi etkileyen bir düzen içinde inşa edilmiş olması da yine Tanrı'nın dünyadaki düzenlerini yürütmeyi amaçlamasından kaynaklanıyor.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
olabilir mi? Olamaz çünkü seviyeler farklı. Tek yapılabilecek olan bol bol kaynak okumak, kıyas yapmak ve özellikle Kur'an'ı iyi anlamak isteyenin Tasavvuf'a yönelmesi şart, yol açanların ışığı olmadan idrak çok zordur. "Kur'an apaçık kitaptır" evet ama tekamül seviyesine göre o açıklık değişiyor. Öyle olmasa zaten bu kadar farklı yorum oluşmazdı. Bu seviye dünyada değişir mi zaten amaç seviyeyi yükseltmek yani dünya çok büyük bir imkan.

Tasavvuf gerçegi görmemizi engelliyor. Kuran kendisinin apaçık olduğunu söylerken tasavvuf kafa karışıklığı ve masallar anlatıyor. tasavvuf kendi felsefesi içinde içinde tutarlı görünebilir bu bişi ifade etmiyor. aslolan peygamberlar ve metinlerdir. tasavvufun kuran ile benim arama girme hakkı nereden geliyor??? velilik,evliyalık,şeyhlik felan tasavvuf temelli uydurmalardır. peygamberlik bitti denilince araya bu sıfatlarla sızmışlardır. dikkat edin bunlar azizler gibi onaylı (azizleri kilise onaylar) da değillerdir halktan onay alırlar. halkıda masallarla aldattıklarını düşünüyorum..

Rehber edinilen filosof ile yol ayrımı kayda değer şeydir ls2, seni Kierkegaard'dan koparan virajları bir başlıkta incelesek keşke :)

:) keyif duyarım. bu satırları görene kadar yollar niye ayrıldı diye düşünmemiştim bile. ama sayfalarca yazabilirim:) sorularınız varsa cevaplayabilirim, isterseniz sorular üzerinden veya genel üzerinden başlık açabiliriz siz karar verin..

Tanrı'nın iyiliği emretmesi tamamen dünyadaki sisteminin yürümesini amaçlamasından kaynaklanıyor, doğa ve insan mekanizması dışında hiçbir şeyde iyilik-düzen yok,, savaşlardan ve tecavüzlerden ve insanlığa gönderilen ve anlaşılamayan-kararsız dinlerden bunu anlayabilirsiniz,Tanrı kendisi zaten dünyadaki gibi bir sistem kurarak kötülüğe yol vermiştir,doğa ve insan mekanizmasının ise bizi etkileyen bir düzen içinde inşa edilmiş olması da yine Tanrı'nın dünyadaki düzenlerini yürütmeyi amaçlamasından kaynaklanıyor.

gene anlamakta zorlanıyorum. vahiy tanrı sözüdür diyorsunuz anladığım kadarı ile ama sonrasında söyledikleriniz vahiylerle uyuşmuyor. bu anlayışınızı daha açık ifade etmenizi istemek zorundayım. eğer kutsal metinlere bambaşka bir yaklaşımınız varsa açmalısınız. mesela Tanrı bizlerden birşeyler gizliyor falan diyordunuz. dinlerin Tanrısı yalanlar söyleyip birşeyler mi gizliyor bizden.
 
Son düzenleme:

M3CSL

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ağu 2016
Mesajlar
258
Tepkime puanı
30
Puanları
28
Dünya sistemindeki zıtlıklarda olumsuz tarafta gibi olanların bir nedeni vardır, ancak zıttına bakarak kavramlar anlaşılabilir.
Herşey izafidir kişiden kişiye göre değişir,birşeyin iyi kötü vs olmasına kıyaslayarak karar verilir,örnek verelim biraz.
Hayatında hiç Renault kullanmayan birisi anadoldan geçerse mutlu olur çünkü kıyasını anadola göre yapar, ama üst seviyelerdeki bir insan mutsuz olur, çünkü kıyası başka şeylere göre yapar.
Yada hayatında zorluk gören kişinin, zorluk görmeyene göre daha mutlu olmasının nedeni bulunduğu konumla en alt noktadaki konumuna bakmasıdır.
Birde Her kavram kendine göre doğrudur,bunun matematiksel sıralaması vardır, 6da 7 de 8 de değerlidir ama 7 6 dan 1.1 kat daha değerlidir. Evrende en tepede sevgi devamında adalet varsa bu kavramlar metamatiksel şekilde azalarak ilerler.
Saçaklı düşünce deniyor buna, burada bahsedildiği gibi siyah beyazlar yoktur grinin sayısız tonu vardır, hayatımızda bu şekildedir günlük hayatta sayısız örneği vardır.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Evrende en tepede sevgi devamında adalet varsa bu kavramlar metamatiksel şekilde azalarak ilerler.
Saçaklı düşünce deniyor buna, burada bahsedildiği gibi siyah beyazlar yoktur grinin sayısız tonu vardır, hayatımızda bu şekildedir günlük hayatta sayısız örneği vardır.

İnsan kendi düşüncelerine de güvenmek ister ancak düşünceler insanın böyle bir evren içinde ayakta kalabilmesi için yeterince güçlü değildir. insan asla aradığı gücü düşüncelerde bulamaz. aranan güç inançtır.

başlığı açarken böyle demişim. kötülüğe yaklaşımımız duygusaldır. Tanrı bizlere birşeyler öğretmek istiyorsa bunu kötülük olmadan da yapabilirdi. çektimiz acılardan daha mı yücedir tanrının öğretmenliği. duygularda girinin tonları gibi değiller dostum. değişebilir duygularımız ama hissedildikleri anlarda beyaz ve siyah kadar nettirler. bana göre tanrı tanımazlar duygusal çıkışlıdırlar, fikirler ikinci plandadır.
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
gene anlamakta zorlanıyorum. vahiy tanrı sözüdür diyorsunuz anladığım kadarı ile ama sonrasında söyledikleriniz vahiylerle uyuşmuyor. bu anlayışınızı daha açık ifade etmenizi istemek zorundayım. eğer kutsal metinlere bambaşka bir yaklaşımınız varsa açmalısınız. mesela Tanrı bizlerden birşeyler gizliyor falan diyordunuz. dinlerin Tanrısı yalanlar söyleyip birşeyler mi gizliyor bizden.

Evet gizliyor,hayatın varoluşu noktasında gizledikleri öbür tarafta ortaya çıkar mı bilemiyorum,ama Tanrı'nın Kuran'da herşeyi yarattığı noktasında bu kadar keskin ve iddialı cümleler kurmasından öbür tarafta, sakladıklarının ortaya çıkmayacağını düşünebiliriz. Tanrı yalan söylüyor demeyelim, kendi cemaatindeki insanların ve kendisinin dünyadaki işi görülsün diye böyle söylemek zorunda kalıyor diyelim.
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
bizi korkutan aslında ne? kutsal olana neden korku duyarız?

sanırım felsefeyle bunu soyutlarsak, korku var ve varolduğu için korku duyarız

korku şiddetini, yoğunluğunu, gücünü ve artırımını/fazlalığını belirleyen/duyumsatan nedir?
Sanırım karşıdaki ögenin büyüklüğü, gücü ya da korkunasılığı olmalıdır bu cevap

Otoritenin, büyüklüğü gücü, güçlülüğü ve ya da otoriteden-güçten incinmişlik ve incinebilirlik hisleri

O halde korku güce ilişkin bir kavram ya da benzetmedir, oluşturum ve geri bildirimdir.
doğru? bu doğru öyle değil mi?
hem doğru hem yanlış çünkü
çünkü bilmiyorum

temel olarak korkuyu sakınma olarak tanımlarız. Vücut uyaranlarını uyarır ve tetikte konuma geçeriz çünkü bir tehlike vardır. Korku bu yönüyle de kullanılabilir.
Tehlike ifadesi çıktı. burda bir tehlike mi, tedirginlik mi, çekince mi var?

Korkulana/ona yüklenen anlam ve ondan korkulması, çekinilmesi gerekliliği kavraması

ya da daha önce bu güçten-bu noktadan görülmüş güç ve cebir-şiddet (incinmişlik) olmalıdır
bu güdüleri-güdülenmeyi tanımlar ve nesiller boyu aktarılır
Bu durumda bir hayvanın güdülenmesi doğal güdüsü (güdü oluşturması ve içdürtüleri/korunma vb.) gibi bir sakınma ve güdülenmeden/güdülenmişlikten ya da bileşik bir insan psişesinden (ve onun etkileşimliliğinden de) sözetmeliydik. değil mi? vb. kavramlar belirirdi

korku korunmaya dair (korunmaya girişmeli) bir his midir? karşı taraf zarar verici midir?
O halde bu bir güdülenmişliktir doğru mu?
olabilir bilmiyorum
Bunun güdülenmişlik olduğunu kabul ediyor musunuz?
Güdülenme nasıl aşılabilir. Bireysel olarak aşılabilir mi? İnsanın, insana ait toplu-bilişsel/bilinçsel güdülenmişlikleri ve korkuları var mıdır?
bilmiyorum .bunu düşüneceğim şimdi hemen

Korkulan ve korku duyulan ne kadar zararlı ise, bize ne kadar zarar verebilecek ise-
zarar kavramı belirmiştir.

varlığıma ne kadar tehditse ve zarar verebilirse ya da vermişse ve incinmişsem (savunma güdüm ve karşı savunma çekinikliğim (çekincem ve güçsüzlüğüm) o kadar derin olur
Sanırım ihtiyaç duyulan kavramlar belirmiştir burda da

-Güçsüzlük
-Karşısında güçsüzlük
-çaresizlik/acizlik hissi ile birlikte; zarar görmüşlü kya da görebilirlik hisleri yoğun baskıdır
-savunma güdüsü yetersizliği ya da güçsüzlük umusu ve karşı koysa da cebir ve şiddet kullansa da ve savaşsa da yenemeyeceklik hissi
-Karşı tarafın kendinden güçlü olması güdüsü_ hissi-bingo
karşı güce ve boğuşmaya güç yetirememe bilinci sonrası çökkünlük-pesetme ve cesaretsizlikler ile kapanma güdüleri, karşı koymama/koyamama ile birlikte
vb. dürtüler belirir- uzatılabilirdi
güç karşısında mazurluk ya da güce maruzluk korku öyle mi? öyle de denebilir
varlık yitirme korkusu mu bu?
incinme korkusu tümeli
varlığının incinmesi korkusu mu? bunu sağlayan nedir? ve yine gideren, giderecek olan ne olacaktır? Kendi varlığının sahipsizliğinini-kendiliğiin ve kendisinden alınamazlığının ve taşınamazlığının vb nin bilinci mi?/onancı mı?
gerçek incinmenin olmayışı mı?/olmaycağım ı? yani ve öğrenme mi-güç öğrenme mi? bilgi öğrenme mi? bili möğrenme ve yapma mı?

ve egemenliğimiz, ben ve beden bütünümüz ve yaşamımız üzerinden bize korku salan bu şey de nedir?
insanlar (da) bunu yapmaz mı ve yapmıyor mu?
güç toplumları
güç egemenleri ve güç erkeleri/erkleri-güç incinmesi ve güç incitmesi
bağıl-birli
-

ve egemenliğimiz, ben ve beden bütünümüz ve yaşamımız üzerinde kontrolü-etkisi söz sahipliği, hak sahipliği iddia etmesi/olması sanısı ya da gerçeği
(bu hakkı iddia eden bir varlık bütünü ) olması (sanısı ya da gerçeği olması ile birlikte güçsüzlük) ve (yaşam hakkı-özgürlük hakkı vb için) bunları sonlandırabilir, başlandırabilirlik hisleri/ilkeleri -yenincesi
yenilmişiz he
yo tanrı kavramının tanımına bir ... (iktidar bir faş...)

ne kadar etkin ve etkili ise o kadar korkmalı -mı- yız

bilinç düzeyinde artık semavi dinlere inanmamama rağmen..

bunu geride, yılana artık inanmamama ve yılanın korkulmayacak bi şey olduğunu kabullenme ve kendine ikna ve telkinle giderime ve açıklamaya girişmeme rağmen yılanın korkulacak ve korku duyulan bi şey olmasıyla açıkladım.

bu korkunun yönü değişti_çekincesi değişti

(yılanla bir savaş/yüzleşme mi yapmalı ve (içimde bi şeyleri) yenmeli miyim? yüzleşme, face to face, eksilerin deyimiyle doğaya çıkış-kaçış- karanlıkta bir kaç gece ya da benzeri ile mi ya da capon mapon filimleri gibi bu iş )
boğayı götür ismi kap-kaplanla boğuş sonra öl

korku sökülüp atılacak bir şey midir? bilmiyorum

daha derin bir çalışma mı ? yani bilinç düzeyinde ya da bilinç telkin giderimleri

---------- Mesajlar Birleştirildi at 10:52 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 10:37 ----------

sanırım felsefeyle bunu soyutlarsak, korku var ve varolduğu için korku duyarız

(korkunun var/varlığından ötürülük; temel saptama ve soyutlamadır ve kökegidim/kökene indirgeyim)

Korkunun tanımlanması bilinmesi/değerlendirilmesi vb. gerektiği ortaya çıkıyor. Korku kavrası ve olgusu olarak ancak. kutsal korkusu değil. Korku olgu olarak bağımsız -soyut- incelenmeli

ve genel korkularla (korku tanımıyla da) eşleştirme sonrası diğer değerlendirmeler/geri bildirimler basamağı


korkunun (kendinin tema olarak) nasıl-neden varolduğu bize ne ifade ettiği, nasıl can acıttığı ve bunun iyilestirmleri ile birlikte bizi neden nasil zorladığı (zihinsel fiziksel ve psisik etkileri) nasıl bizleri incittiği genel temaları vb. ile birlikte -genel- değerlendirmeler yapılmalı ve korku incinmeleri ve iyileştirmeleri üzerine genel kavramalarla gidilmeli

Korkunun neliğinin/varlığının araştırılması ve korku travmatizasyonunun ve incinmenin giderimleri üzerine (genel ve özel sonra) düşünme (iyileşme-iyileştirme)
basamakları üzerine-genel

bu zihinsel bir yaradır doğru mu? ona benzer
düşünsel ya da psişeye ilişkin
mi

korku olgusunu kökten dışlayamayız. korku olgusunun varlığı bunları gözler önüne seriyor
korku kutsala duyulan korku değildir- korku vardır-kendisi
korku herhangi sebepten olabilir ve
korkunun kendinin varolması (korku diye bir şeyin/olgunun var olmasını ve bizi incitmesini dışlamak ve yadsımaya kalkmak anlamındaki kaçışa göre) korku kendinin sebebidir-varlığıdır ya da dinamiğidir ve vardır

Korku diye bi şey var ve başkaları da korkabiliyor ve korku gene lanlamda herkesi ya da oan yakalanını nincitebiliyor ve travmatize edebiliyordur. Biz özel olarka korkmuyoruzdur. Korku olgusu vardır-gerçektir-parametreli. gerçek içerir

(korkuya yaklanmak güçlülük ay da güçsüzlük değil)

incinme sebebidir, korku travmatize edebilir-vs. gerçek ;ne kökeni önemli değil
korku durumundaki savunma mekanizmaları ve korku durumundaki savunma psişesi hali -açık

bu demek ki; korku herhangi nedenden kökten ve faktörden olabilirdi _genel incelenmelidir. kutsala diye bölünemez

korku derecelenmesi kutsal diye değerlendirilemez
korku şiddeti üzerinden -korkunun zararları ve bunlarin iyilestirilmesi uzerinden üzerinden genel gidirilebilir-giderilebilir ve ölçülebilir

(Eger yanlış anlayışlar, bilgisizlik ya da zarar gorme düşünceleri ve başedememe hisleri ile bizi, ben psişesini/karakterini ya da ben bütünlügünü zedeleyen -zorlayan ve bozan ilkeler varsa?
zorluyorsa ve bozuyorsa.
Bu hastalık korkusu, yokolma korkusu, herhangi kayip korkusu, zedelenme vb. incinmeyle ve korunmayla ilişkili olmalı
herşeyle eşleştirilebilirdi.
örn. Kanser olup ölebileceğimi biliyorum bu yüzden yaşamım olumsuz gibi. Benzetmeler.
Tamam ben acı çekmek ve duymak istemiyorum -bundan korkuyorum ve kaçınıyorum ya da çekiniyorum bu halde
ve aşmak istiyorum ama nasıl?

--
kutsal korkusuna özel mi çalışılmalı. yani bu demek oluyor ki bir tanrı olmadığını bulgularsa? ben aşarım önermesi mi?

-korkuyu böyle bölerseniz çalışamazsınız

bir tür varlık tedirginliği (ya da varoluş hissi) tanımlıyorsunuz-genel
travmatize olmuş bozuk duyun

temel korku ve engelleme teknikleri, temel izler, aynı olmalıdır-güven

korku tarafından abondane edilmek korunmak mıdır? bu sizi korur mu?

Çözümler.

Korku olgusuyla, olgunun kendisiyle ve yaşam tedirginliği ile (bulgusuyla) yüzleşmek ve bunları çözümlemek-Bu ilişkileri çözümlemek/dışavurmak baştan
Bunun dışında, acı bulgusu ve ölüm dürtüsüyle başedegele (isteli) yüzleşme ,aşma isteme ve bilgi arayışı
gerçek arayışı ya da gerçeğe sarılma ama gerçeğe açılma fikri
bi tür beklentiler, önegelenler ağına değil

Acı ve ölüm dürtüleri semptomatikleri ile biraz barışmak, çözümlemek akıllıca
ölüm korkuları ile yüzleşmek .Bunun için ardasını bilmek gerekmiyor. Bu bir öngörü ve başkalarının öngörüsü. bundan neden korkuyorsunuz karar verin
biraz burda çözümleme yapmak
çalışma yapmak, düşünmek, istemek
Bunun dışında dünyanin zor koşullu zor bi yer oluşu ve olanı biteni görmek ve herkesin ama herşeyin bu zor yerde birlikte oluşu da var.

Fiziksel olarak zor koşullu, travmatik ve acılı bu örüntünün/gerçeğin ve doğanın bu örtüdeki herkes için ve herşey için olduğunu görüp
bunlara ve diğer herşeye acımaya son vermek
acımaya bir son vermek iyi
Acıma olgusunun kökenleriyle ,, neden ama?
Acınacak bir şey var mı ? diğer korkunacak bir şey var mı? acı ve korku nedir? ve neye karşı niye aciziz ve ya da acırız bizler
bunu bilmek mi gerekiyor
bilmeyi biri söylemesi mi gerekiyor
ne eşitte ölçütte ve güçte bilmesi ya da söylemesi

bir tanrı çıkıp ben yokum diyemez ya da diyebilir mi? eğer istediğiniz buysa ve buna bi karar verin,

Muhtemelen tanrının yokluğunu tanıtlayacak tek şey tanrıdır size göre

--
Her canlının aynı dış gerçek örüntüsünü genel paylaşması yanında özel koşullar ve farklılıklar evet var .bu neden?
neden burdaki soru mu?
bu var sadece var bir genel-bu böyle bir görgü

stabil gerçegin bu olması koşulu ve olgusu ile barışma, görüm

Farklı kişileri paylaşsakta, dışarıda, temel olarak aynı yakın koşul olguları ve gerçek dinamiğini gözlüyoruz
bir anlamı varsa vardır.

Canı yanarsa, sanırım herkesin canı, aynı eşit ya da tümbenzer ve eşit yakın acıyabilir ve acır değil mi?
burdaki hata ne?

Bunun dışında acı hisleri, zorlama duyguları, ve zorluklu durumlarla genel basedegenlik ve basa çıkma üzerine şeyler-birleşmek
.güven koridorlari oluşturmak. Bağ yaratmak/dostluk yaratmak-ailesel ve çevresel bağlar ve örüntüler-destekler ve sıcak ilişkiler kurmak
buan benzer dürtüsel ilişkiler türetmek ve yaratmak. Kişinin genel kendi güven çemberini kuramaması belki bunlar durumunda bu önerilebilirdi.
. Dış güven ağı kurmak. Guvenilir insanlar, fikirler, felsefeler gibi teleskoplar. bu iyidir.Korunakli

Bunun dışında, bu dünyada ki, acılı, zorlu, travmalı yaşayan, genel ölçütlü gerçeği kavramak ve bi ölçüde kabullenmek ve genel güven ve acısızlık hissi arama yerine bunların tedirginliği ile daha ölçülü, daha güçlü ve daha stabil başetme yolları ve başedebilme yollarını birlikte kavraşmak tır
gelistirmek
Diğerleri de acı çekiyor
Diğerlerimiz de
Bende acı çekiyorum_ben acı çekiyorum...
sende acı çekiyorsun ve acı çekiyoruz nokta
Acı çekiyorum

Çözümlemeler

Diğerlerimizden yardım almak ve istemek ve ögrenmek
Kisinin yalnız başına bir kaderi/doğayı ve kendiliği de paylaşmadığını görmesi gerekir
Kisinin suçlu olunmadığını ve suçlulugun ve yanılgılılığın/yanlışlılığın ve hatalılığın (mutlaka sabite arayışı güdüsünün) bir kısır dongu oluşu uzerine kavrama yapmasi, kavrama yollarini aşındırması gerekir

sabitlenecek sabit nokta-ölçecek
düşüncelerini değerlendirecek ölçecek arama
özgür ve bağımsız hareket etme için eylem doğrulaması
eylemini birien sorundurmak_birine uydurmak bir iradeye uyum aranması güdüleri
dünyanın doğası bu
bu kodlama ve koşullama progralama ifade etmiyor mu?

---------- Mesajlar Birleştirildi at 12:31 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 12:18 ----------

Kisinin yalniz olmadığını bilmesi gerekir
Kişinini yalnız olmadığını ve yalnız yaşayıp yalnız savaşmadığını başka kaderi paylaşan başkaları da olduğunu

Kisinin bununla ve bu tip durumlarla da başedegelebilen başkaları olduğunu ve onlardan yardım alması gerektiğini ya da isteyebileceği gerektiğini ve bunu verebilecekler olduğunu ya da gerçekten önemseyen ve umursayan bireylerin, insanların ve umursanmanın varlığını gözardı etmemesi ve duyumsaması gerekir
umursamak bir değiştirme, değişim, biçimidir

aynı kaderi yaşayanlarla dayanışarak bu kaderini çözümleyebileceğini
yalniz savasmadigini ve kisi farklarinin ve farkliliklarinin olmadigini (ya da bunun bir özel tüzel seçkinlik ifade etmediğini ve türsel çeşitli başka bir ifadeye denk geldiğini aynı aslıdna aynı ortak akderi paylaştığımızı bulgulaması ya da ) ayni doğasal ilişkileri tümleş olarak deneyimleyen yakın doğa oluşumuzu vb. kavrama paylaşması türetmesi gerekebilirdi

yakın doğayla ve başkalarıyla benzeş kaderleri paylaşan gelegenler

yakin dogayi ve kaderi paylasan turdesler olunarak ozel tuzel seckinler yönünden ayrımlar ve farkliliklar olmadigini gozonune almasi gerekir
 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Sevgili dijital,

Daha çok bir "islam platformuna" uygun düşen söylemleri, bir -felsefe forumunda- argümantasyon bağlamında öne sürmek ne kadar verimli bir tartışma yaratabilir?

Allah denilen, kendi varlığını ortaya koymuş, ampirik gözleme taban vermiş bir nesne mi ki, bir dinin "onun katından" gelip-gelmemişliği üzerine tartışabilelim? Peygamber kavramının "asıllığı" nedir ki, sahtesini ondan ayırt etme olanağına sahip olduk? -Bir yerde bir şey yazması-, "yazıdaki tanımlar / simge-dili ile anlatımlar ontolojik anlamda mutlaka geçerlidir" anlamına gelir mi? Bunların ışığında, senin "uydurulmuş" olarak bellediğin dinlere mensup kişilerin de, senin "uydurulmamış" dediğin bir dine yönelik olarak -muhtemelen- aynı düşünceye sahip olacaklarını unutmamalısın, zira gözlemi olmayanın, bilgisi olmaz, bilginin olmadığı/sunulmadığı yerde epistemolojik-sabite oluşturmak ise, ideolojik sapma, doğal olarak da "kavga" demektir.

Yehova (Yahweh), İbrani harflerinden yanyana getirilmiş Yod-He-Vav-He okunuşu, dizimsel anlamda 'Tetragramaton' /-dört harfli- deniyor Yunanca. İbranilerin teozofik sembolizminde "Ben olduğumum, olacağım şeyim" gibi bir mana içeriyor, sanırım.
Allah ise, etimolojik anlamda dejenere bir isim olmakla beraber, kullanımına basitçe "idgam" deniyor. Suriye kökenli bu tanrı adı, önüne "al" artikeli yerleştirilerek kullanılan, ve aslen "ay" anlamına gelen Koptik 'ioah'tan (ya'ah /eril) devşirilme 'lah' (halalu-yah [yah'a-övgü], eli-yah [tanrım-yah] vb.), yazımı/sembolü arkaik Suriye tabletlerinde de çokça görülüyor, fakat Güney Arap yarımadası dialektinde 'i/Lah' olarak kalıtlaşmış, ki klasik Arapça da zaten Nabate Aramicesinden evrilmiş bir dildir, ve her türlü yazınları da aynı ebced ile yazılıyor - dolayısıyla nüansların salt coğrafik-lehçe bozumu temelinde oldukları anlaşılabilir, buradan hareketle günümüzde minarelerin tepesine konulan ay figürleri de mesela, Kureyş kabile kültürünün devamı gibi görünüyor, antik Mısır'dan günümüze).

Tarihte "Kadir-i Mutlak Yaradan" denilen klasik-teizm kavramına etiketlenmiş tek isim de al-ilah tabi ki, o sadece kültürel çıkışı.

Bir dipnot olarak, al ilah'ta kullanılan 'al' artikeli ile İbrani 'el'in herhangi bir ilgisi yok.

İsa -doktrinal islam teolojisine göre- peygamber, başka inançlara göre başka şey. Peki günümüzde İsa denilen karakteri, kendisine atfedilen sıfatlarla birlikte gören, duyan, bilen var mı? Kilisenin Pazar servisinde İsa'nın kendilerini ziyaret ettiği dile getirilen klinik vakaları saymazsak, herhalde yok :) Peki ne var elde? : metin. Demek ki metin harici bir şeyimiz yok, haliyle inceleyebileceğimiz de ancak bu metnin fonksiyonu olabilir.

Bu tip konularda net delil sunmanın imkansız olduğunu biliyorum fakat bu tartışılamayacağı anlamına gelmez. Benim kullandığım ifadeler ve anlatım şekli, araştırmalar ışığında kendi görüşlerimi yansıtır. Sizin aklınıza yatmaması ya da delil sunulamaması "hakikat" i değiştirmez.

Herkes kafasına göre bir din uydurabilir ve birileri üç din için de uydurma diyebilir fakat bu üç dinin anlatımı diğer kaynaklarla da uyuşuyorsa o zaman asırlardır dünyaya bir sahtekar ordusu gelmiş ve birbirini hiç tanımadan farklı kıtalarda, bölgelerde, çağlarda çok benzer anlatımları uydurmuş olmalıdır ki bu bana göre imkansızdır. Kur'an'daki matematiksel dizayn ve ifadeler o dönem uydurulması mümkün olmayan hatta bugün bile bilgisayar teknolojisi ile yapılamayacak şekildedir.

Hz. İsa'yı ve doğum şeklini bugün anlamanız mümkün değil daha piramitler, yeraltı şehirleri ve bu yapılardaki matematiksel gizem çözülememişken çok doğal anlayamıyor olmanız. O dönem yaşayan insan ırkı ile size masal gibi gelen Nuh Tufanı sonrası yaşayan ırk aynı özelliklere sahip değildir. İsa'yı kim görmüş diyorsunuz çünkü doğum şeklini mantığınız almıyor. Mu ve Atlantis'i masal kabul ediyorsunuz. Sokrat- Eflatın dönemini facia olarak ifade ediyorsunuz. Peki siz hangi kaynağa göre bu bilgileri teyid edebileceksiniz? Tek kaynağınız "Bilim". Bilim o aşamaya gelene kadar iş işten geçmiş olacaktır fakat bir gün geleceği kesindir.

Hz. İsa'nın yaşadığı konusunda metinler ve "Torino Kefeni" dışında kanıtımız yok çünkü o dönem yaşayanlar takdir edersiniz ki ölüp, gittiler. Kefen üzerinde araştırmalar bitmedi fakat kefenin gerçekliği kanıtlanmasın diye çok uğraşanlar var çünkü kefendeki kişinin sarıldığında ölü olmadığı ortaya çıkacaktır. Bu durum da Hristiyan inancını kökten değiştirecektir çünkü "Hristiyan aleminin günahlarını temizlemek için ölen İsa" imajı yerle bir olacaktır. Kefene sarılan "Hz. İsa mı yoksa başkası mı?" derseniz onu da ancak o dönem yapılan el yazmalarından ya da resimlerden teyid edebiliriz. Tüm bunlar bilimsel kanıtlar değil diye siz kabul etmeyebilirsiniz fakat araştıranların da bilim insanı olduğunu unutmamanız gerektiğini hatırlatmak isterim.


---------- Mesajlar Birleştirildi at 15:51 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 15:45 ----------

Evet gizliyor,hayatın varoluşu noktasında gizledikleri öbür tarafta ortaya çıkar mı bilemiyorum,ama Tanrı'nın Kuran'da herşeyi yarattığı noktasında bu kadar keskin ve iddialı cümleler kurmasından öbür tarafta, sakladıklarının ortaya çıkmayacağını düşünebiliriz. Tanrı yalan söylüyor demeyelim, kendi cemaatindeki insanların ve kendisinin dünyadaki işi görülsün diye böyle söylemek zorunda kalıyor diyelim.

Tanrının cemaati mi var?
Allah kendi yarattığı insana niye yaranmaya çalışsın? Tanrı demiyorum çünkü tanrıyı başka anlamda kullanıyorsunuz.

---------- Mesajlar Birleştirildi at 15:59 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 15:51 ----------

Tasavvuf gerçegi görmemizi engelliyor. Kuran kendisinin apaçık olduğunu söylerken tasavvuf kafa karışıklığı ve masallar anlatıyor. tasavvuf kendi felsefesi içinde içinde tutarlı görünebilir bu bişi ifade etmiyor. aslolan peygamberlar ve metinlerdir. tasavvufun kuran ile benim arama girme hakkı nereden geliyor??? velilik,evliyalık,şeyhlik felan tasavvuf temelli uydurmalardır. peygamberlik bitti denilince araya bu sıfatlarla sızmışlardır. dikkat edin bunlar azizler gibi onaylı (azizleri kilise onaylar) da değillerdir halktan onay alırlar. halkıda masallarla aldattıklarını düşünüyorum..

Bu nasıl bir önyargıdır bu nasıl bir taraflılıktır, yazamıyorum artık. Velilik, evliyalık geçmişte önemli makamlardı günümüzde yozlaştırıldı. Tasavvuf niye Kur'an ile arana girsin?

Ne güzel demiş Mevlana; "Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır."
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Evet gizliyor,hayatın varoluşu noktasında gizledikleri öbür tarafta ortaya çıkar mı bilemiyorum,ama Tanrı'nın Kuran'da herşeyi yarattığı noktasında bu kadar keskin ve iddialı cümleler kurmasından öbür tarafta, sakladıklarının ortaya çıkmayacağını düşünebiliriz. Tanrı yalan söylüyor demeyelim, kendi cemaatindeki insanların ve kendisinin dünyadaki işi görülsün diye böyle söylemek zorunda kalıyor diyelim.

Allah net ve tartışmasız biçimde; evrenin ve bizlerin yaratıcısı olduğunu,tek olduğunu,ezeli ve ebedi olduğunu,sözlerini tutacağını vb söyler vahiy yoluyla. eğer dediginiz gibi birşey varsa bu Allahın sıfatları ile uyuşmuyor. ve buradan dolaylıda olsa Allah yalan söylüyor veya bizleri aldatıyor sonucu çıkar. Oysa Allah aldanmaz,aldatmaz tasvir edilir vahiylerde. hristiyanlık ve yahudiliktede böyledir. kısacası eğer böyle bir Tanrı anlayışınız varsa bunu semavi dinlere göre temellendiremezseniz. ya kendi anlayışınızı yada Semavi dinlerin anlayışını seçmelisiniz. sentez yapamazsınız. bu hususlar üzerine tartışma olan hususlar değil dinlerde. Tanrıya güvenilmez dediğiniz anda bu dinlerin Tanrı anlayışı temeliden çöker. Hatta felsefenin Tanrı anlayışı bile çöker. aldatan yalan söyleyen bir Tanrısallık düşünülemez. bu Tanrısallık sıfatlarına sığmaz.

Bu nasıl bir önyargıdır bu nasıl bir taraflılıktır, yazamıyorum artık. Velilik, evliyalık geçmişte önemli makamlardı günümüzde yozlaştırıldı. Tasavvuf niye Kur'an ile arana girsin?

Ne güzel demiş Mevlana; "Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır."

kim taraf kim önyargılı. öyle bir kanalize olmuşsunuz ki dediğimi bile anlayamıyorsunuz.

bakınız; Kuran kendinin apaçık olduğunu defalarca söylerken ayetlerin tasavvuf felsefesi ile yorumlana bileceğine ALLAH VE PEYGAMBERİ onay veriyor mu? veriyorsa nerede veriyor? bırakın tasavvuf felsefesini fıkıh ilminin DİN olduğuna dair kanıt bile zayıftır ve tartışmalıdır .

her ayetin yedi katı varmış yok batını yok zahiri felan KİM SÖYLÜYOR BUNLARI? Kuranda var mı ilerde birileri çıkacak bunlar ayetleri açıklıcaklar size diye bir yetki devri? bunlar araya sızmışlardır kurandaki Allah dostları ifadesinden kendilerine meşruiyet eviriyorlar. veli evliya şeyh YETKİYİ nerden alıyor. kilise azizleri onaylar diyorum onların dininde bu var bizde nerde var yazında öğrenelim..
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Günümüzde bile din adamları ayetleri, hadisleri farklı farklı yorumlayabiliyor, nitekim tasavvufçularda ayetlerden ve hadislerden farklı anlamlar çıkarmışlardır. Onlara göre Muhammed sahabelerden bazılarına tasavvuf ilmini vermiştir, tasavvufçulara göre Muhammet tasavvufu, saltanatı ve şeriatı kendi şahsında toplamıştı, onlara göre daha sonra Muhammetin bu üç görevi ayrılmış ve saltanat görevi sultanlar vasıtası ile tasavvufi irşad görevi mutasavvıflar aracılığı ile İslam fıkhı yönü ise din alimleri vasıtası ile devam etmiştir.
 

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bilinç altı denilen şey, insanın geçmişteki tecrübelerinin oluşturduğu bir şey olarak ele alınabilir. Benden on saniye önceki ben, 1 dk. önceki, 1 saat önceki, 1-10 yıl önceki... böyle gider. Bu "ben"lerin hepsinin hissettikleri ve düşündükleri, şu anki "ben"i etkiler. Bu yüzden inanmayı bırakmış birisinin, bir süre boyunca, önceden kutsal addetmiş olduğu şeylere korku duyması şaşılacak bir durum değil çünkü kendisine korkuyla öğretilmiştir bunlar. Bunun, ameliyat sonrası gözlük kullanmayı bırakmış birisinin, hala arada sırada elinin, gözlüğünü düzeltmeye gitmesi vb. örneklerden hiç bir farkı yoktur. Kısacası, sıklıkla, zaman içinde geçecek olan, öğrenilmiş bir davranış / duygu / düşünce örüntüsüdür.

Öte yandan, kişiye kendi dini, korkuyla öğretilmemişse, inanmayı bıraksa bile bu geçiş sürecinde pek bir korku duymaz. Kendisine inanmazsa ya da "dinden çıkarsa" sonsuza kadar yanacağı, beş milyar yıl boyunca Ajdar dinlemek zorunda kalacağı türü cezaların olduğunu söyleyen bir dinden korkmak pek de mantıksız değil. Zaten sorgulamayı önlemek için yazılmış şeyler bunlar. Ancak, ailesi, çevresi vb. kişiye din konusunda önemli olanın sevgi, barış ve benzer değerler olduğunu öğrettiyse, bu tarafını ön plana çıkardıysa, kişi din değiştirdiğinde ya da inanmayı bıraktığında bu geçiş süreci daha kolay olacak ve kısa sürecektir. Nedeni basit; din ile korkuyu eşleştirdiği çok fazla anısı olmayacaktır kişinin.

Biraz alakalı, biraz alakasız olarak, felsefi olduğu düşünülen bu tarz pek çok sorgulama artık bilimsel nedensellikle açıklanabiliyor. Kendi kapsama alanı içinde bilimsel empirizm kadar verimli bir şekilde gerçeğe ulaşma yoluna sahip başka bir felsefi yaklaşım olmadığı düşünülürse, bu alandaki sorgulamalarda bilime başvurmak en mantıklısı değil midir? En azından, kişi, gerçeğe ulaşmak istiyorsa böyle yapmamalı mıdır?
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Günümüzde bile din adamları ayetleri, hadisleri farklı farklı yorumlayabiliyor, nitekim tasavvufçularda ayetlerden ve hadislerden farklı anlamlar çıkarmışlardır. Onlara göre Muhammed sahabelerden bazılarına tasavvuf ilmini vermiştir, tasavvufçulara göre Muhammet tasavvufu, saltanatı ve şeriatı kendi şahsında toplamıştı, onlara göre daha sonra Muhammetin bu üç görevi ayrılmış ve saltanat görevi sultanlar vasıtası ile tasavvufi irşad görevi mutasavvıflar aracılığı ile İslam fıkhı yönü ise din alimleri vasıtası ile devam etmiştir.

Bu yorumunuza itirazım yok. din konusunda her kişi(ler)/mezhep/öğreti/düşünce kendi fikirlerini dayanak alıp karşısında yer olanları eleştiriyor,yalanlıyor,hatta aforoz ediyor. inancı tekleştirme gaylesi ne kadar doğrudur veya değildir? bilmiyorum karmaşa karmaşa!! tasavvuf felsefesi veya öğretisi ile dine yaklaşanlar daha kapsayıcı görünsede onlarda bi şekilde diğerlerine aynısını yapıyor. bilmiyorum..karmaşa kaos bulanıklık!!

Ancak sevgili true blue; Tarısallık (ilahilik,yücelik uluhiyet) sıfatlarına aldatma/güvenilmeme gibi sıfatları eklersek bu güç tanrısallık vasfını yitirir. başka bir güç haline gelir bana göre. sizin böyle bir anlayısınız varsa bu yaratıcı ve yaşatıcı güce Tanrısallık atfetmeyin. veya bilinçliliği atfetmeyin (hayat ağacınız gibi). çünkü Tanrısal bir güce güvenmezsek üzerine tasavvur edilen herşey boşa çıkar. değişebilir/dönüşebilir bir Tanrısallıktan bahsetmek kavramın kendisi ile çelişir.Tanrısallık sıfatları mutlaklılık içermelidir...
 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
kim taraf kim önyargılı. öyle bir kanalize olmuşsunuz ki dediğimi bile anlayamıyorsunuz. bakınız; Kuran kendinin apaçık olduğunu defalarca söylerken ayetlerin tasavvuf felsefesi ile yorumlana bileceğine ALLAH VE PEYGAMBERİ onay veriyor mu? veriyorsa nerede veriyor? bırakın tasavvuf felsefesini fıkıh ilminin DİN olduğuna dair kanıt bile zayıftır ve tartışmalıdır . her ayetin yedi katı varmış yok batını yok zahiri felan KİM SÖYLÜYOR BUNLARI? Kuranda var mı ilerde birileri çıkacak bunlar ayetleri açıklıcaklar size diye bir yetki devri? bunlar araya sızmışlardır kurandaki Allah dostları ifadesinden kendilerine meşruiyet eviriyorlar. veli evliya şeyh YETKİYİ nerden alıyor. kilise azizleri onaylar diyorum onların dininde bu var bizde nerde var yazında öğrenelim..

@ls2 sorun şu ki senin bu söylemlerin yeterli bir araştırmaya değil sağdan-soldan duydukların ve bu yaşa kadar edindiğin tecrübler sonucu "önyargılarına" dayanıyor. Günümüzde insanların iş güç derdine düşmeleri sebebi ile uzun araştırmalara ayıracak vakti olmamasını anlayış ile karşılıyorum fakat bu kadar da peşin hükümlü olmamak gerekiyor.
Ben Tasavvuf-ehli ve ariflerden bahsederken tabii ki Medyum Memiş, Medyum Keto ya da Adnan Hoca'dan bahsetmiyorum kaldı ki bu makamları kendi çıkarları için kullanan ve insanları yanlış yönlendiren fırsatçılar olduğunu hepimiz biliyoruz.

Ezoterik bilgiler olmadan sana 7 kat bilgi masal gibi gelebilir fakat detaylı araştırıp işin içine girdiğin zaman öyle olmadığını da anlayacaksındır. Evren 7'li sistem üzerine kuruludur. 7 kat gök-7 kat yer, Fatiha Suresi - Tekrarlanan 7, 7 Çakra, 7 atmosfer tabakası, gökkuşağının 7 renkten oluşumu, atomun çekirdeği etrafındaki elektronların 7 enerji seviyesi v.s. Varoluşun sırrını arıyorsan bilim de dahil tüm açılardan araştırma yapman gerekiyor yoksa fala bakıp ya da etraftan duyduklarınla bulamazsın. Dinler, mitoloji, antik çağlar, tabletler, yeraltı şehirleri, duvar yazmaları, el yazmaları, Budizim, Tibet Ölüler Kitabı, Mısır Ölüler Kitabı, Kabala, Talmut, Oluşum Kitabı, Tasavvuf, Gök Tanrı Dini v.s binlerce hatta milyonlarca kaynağı incelemeden varoluş hakkında bir fikre sahip olamazsın, bu kaynakları inceleyenler bile "son nokta budur" diyemezken sen neye göre bu kadar net konuşuyorsun, şahsen anlamak mümkün değil.

@true blue biraz özetlemiş zaten bu yetki peygamberin Rab Planı tarafından vahiy yoluyla kendine iletilen gizli bilgileri bazı kişilerle paylaşması sonucu o kişilere verilmiş bir ilimdir. Bu kişiler tekamül derecesi yüksek kişiler olduğu için ve bilgisizlerin elinde yozlaştırılacağı için herkese açıklanmamıştır. Ne zaman bu bilgileri herkes idrak edebilir dersen, ne kadar sürede tekamülde ilerleyebileceklerine bağlıdır. Bu bilgiler tek İslam'da değil Musevilik'den önce de vardı, Antik Çağ'da da vardı. Musevilik'de de "Kabala" diye geçer. Bu konuda Kur'an'da geçen ayet ise;

"İnsanlardan öylesi vardır ki, ne ilmi, ne bir yol göstericisi, ne de aydınlatıcı bir kitabı olduğu halde kibirlenerek insanları Allah yolundan saptırmak için Allah hakkında tartışmaya kalkarlar. Ona bu dünyada rezillik vardır. Ona kıyamet günü yangın azabını tattıracağız. (Hac Suresi / 8-9 )

İlim; herkese açıklanmayan bilgiler
Yol gösterici; Arifler - Tasavvuf Ehli Kişiler - İnisiyasyon Rahipleri v.s. Peygamberler ise çok da yüksek tekamül derecesi itibari ile Allah'ın elçisidir.

Kısacası net konuşmadan önce ya biraz zamana bıraksın ya da bu işin peşini bıraksın çünkü varoluşun sırrını ya da Allah'a ulaşmanın yolunu bulamayı yanlış yöntemlerle yapmaya çalışıyorsun daha doğrusu bu işe gönlün yok.

@epoché Kierkegaard'dan koparan virajları sormuş sen de hiç düşünmedim demişsin. Ben sana sebeplerini söyleyeyim; Regine Olsen ile aşkını sayfa sayfa yazdın ve nişan sonrası değişimlerini paylaştın çünkü o dönem sen de aşıktın sonra o büyük aşk bitti ve sen sana o dönemi hatırlattığı için Kierkegaard'ı da hayatından çıkarttın, bu kadar basit başka sebep arama...

Öte yandan, kişiye kendi dini, korkuyla öğretilmemişse, inanmayı bıraksa bile bu geçiş sürecinde pek bir korku duymaz. Kendisine inanmazsa ya da "dinden çıkarsa" sonsuza kadar yanacağı, beş milyar yıl boyunca Ajdar dinlemek zorunda kalacağı türü cezaların olduğunu söyleyen bir dinden korkmak pek de mantıksız değil. Zaten sorgulamayı önlemek için yazılmış şeyler bunlar.

İlginç bir benzetme olmuş fakat şunu unutmayın ki Ajdar'ı ünlü yapan ve televizyonlarda günlerce reklamını yapanlar da birer insan. Dinler insanın faydasına yasak koyar yoksa insanların ruh sağlığını bozmayı hedeflemiyor. Korkutucu görünmesi daha önce de belittiğim gibi yeterli bilgiye sahip olunmaması ve o günün şartlarının göz ardı edilmesi ile alakalıdır. Elinde kılıç herkesin kafa -bacak -el kestiği, hoşuna giden kadını cariye, güçsüzü köle yaptığı ve hiçbir haklarının bulunmadığı bir dönemde ne asker ne polis, ne hak ne hukuk varken, hesapsızca yaşayan bir toplumu düzene sokmak kolay ise şayet buyrun dünyada birçok örneği bulunan bu toplulukları caydırıcı şartlar koymadan yola sokun bizler de alkışlayalım. Cariyeliği kaldırmak, köleliği kaldırmak bir anda olacak birşey değildi sadece onlara bir takım haklar sunmak, koşullarını iyileştirmek ilk etapta yapılmaya çalışıldı. O toplumu yok edip yenisini yaratsaydı diyenler tekamül gerçeğini idrak edemeyenlerdir.
 
Son düzenleme:

M3CSL

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ağu 2016
Mesajlar
258
Tepkime puanı
30
Puanları
28
İnsan kendi düşüncelerine de güvenmek ister ancak düşünceler insanın böyle bir evren içinde ayakta kalabilmesi için yeterince güçlü değildir. insan asla aradığı gücü düşüncelerde bulamaz. aranan güç inançtır.

başlığı açarken böyle demişim. kötülüğe yaklaşımımız duygusaldır. Tanrı bizlere birşeyler öğretmek istiyorsa bunu kötülük olmadan da yapabilirdi. çektimiz acılardan daha mı yücedir tanrının öğretmenliği. duygularda girinin tonları gibi değiller dostum. değişebilir duygularımız ama hissedildikleri anlarda beyaz ve siyah kadar nettirler. bana göre tanrı tanımazlar duygusal çıkışlıdırlar, fikirler ikinci plandadır.

Şimdi en temelde 2 aşamalı yaratmaya göre yorumlamak lazım herşeyi, sonsuz ahiret hayatının yanında kısacık dünya hayatı, oradan geçtim direk cennete girdiğimizi varsayıyorum şu anki bilinç kapasitemiz ile direk havadan /kolayca gelen iyililiğin kıymetini ben anlayamıyorum, bir beklenti sonrasında gelen güzellik insana keyif veriyor şu anki bilinç durumumda bile.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Dijital;

Ben herşeyin temeline bakarım üstüne kurulan gökdelenlere değil.

basit ve sade düşünmek marifettir bana göre. soruma cevap veremiyorsun işte. tasavvuf ayetleri yorumlama yetkisini nerden alıyor?

şimdi sade mantıkla soruyorum; Allahın gönderdiği kitap değişmemiştir değiştirilemez son dindir. önermesi doğru ise bu kitabı anlamak için 2.ci el bilgilere (saydıgın şeyler) NEDEN muhtacım???

ve bu 2 ci el bilgilerin DEĞİŞTİRİLMEDİĞİ -DEĞİŞTİRLEMEYECEĞİ-GÜVENİLİR OLDUĞU iddian var mı?

tabiki yok. olamaz. ee öyleyse kimse masallarını Kurana atfetmesin..

Kierkegaard konusunda yaptığın yorum ne öle bea:) yollarımız ayrılmıştır çünkü ben artık vahye inanmıyorum ama o inanırdı..Tanrısallık inancında ise hala yollarımız çok ayrılmış deil.. aşkla ilgisi yok ancak duygusal sebepler var tabiki...benimsediğimiz fikirler çogu zaman duygusal temellidir..

---------- Mesajlar Birleştirildi at 17:34 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 17:22 ----------

Şimdi en temelde 2 aşamalı yaratmaya göre yorumlamak lazım herşeyi, sonsuz ahiret hayatının yanında kısacık dünya hayatı, oradan geçtim direk cennete girdiğimizi varsayıyorum şu anki bilinç kapasitemiz ile direk havadan /kolayca gelen iyililiğin kıymetini ben anlayamıyorum, bir beklenti sonrasında gelen güzellik insana keyif veriyor şu anki bilinç durumumda bile.

Birşeyleri anlamamız neden bu kadar önemli dostum? bence hiçbir anlam burada çekilen acıları açıklamak için yeterli değil..

dediğin doğru diyelim kısa dünya hayatı arkasından tüm acılar geride kalacak ,unutulacak onarılacak ve cennete gireceğiz. ee tüm anlamlarıda unutacağız orada. sonsuz cennet tam bir çelişki. masala benziyor. bunları bize söyleyen Tanrının kendisi değil elçileri. insanlar yani ve bu inanılması istenen şeyler her türlü şüpheye açık. bide buna rağmen inanmayan kurumuş yapraklar gibi ufalanıp ateşe atılıyor. bu nası Tanrı bu nası gerçeklik dostum. iman-şüphe ilişkisi üzerine yıllarca kafa yordum. tabiki şüphe olacak ki iman (inanç) varolabilsin. ancak din öğretileri neresinden tutsak elimizde kalıyor,bu dünyada olanlar ve dünya bilgimizle örtüşmüyor yapacak bişi yok..
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Dijital;

Ben herşeyin temeline bakarım üstüne kurulan gökdelenlere değil.

basit ve sade düşünmek marifettir bana göre. soruma cevap veremiyorsun işte. tasavvuf ayetleri yorumlama yetkisini nerden alıyor?

şimdi sade mantıkla soruyorum; Allahın gönderdiği kitap değişmemiştir değiştirilemez son dindir. önermesi doğru ise bu kitabı anlamak için 2.ci el bilgilere (saydıgın şeyler) NEDEN muhtacım???

ve bu 2 ci el bilgilerin DEĞİŞTİRİLMEDİĞİ -DEĞİŞTİRLEMEYECEĞİ-GÜVENİLİR OLDUĞU iddian var mı?

tabiki yok. olamaz. ee öyleyse kimse masallarını Kurana atfetmesin..

Kierkegaard konusunda yaptığın yorum ne öle bea:) yollarımız ayrılmıştır çünkü ben artık vahye inanmıyorum ama o inanırdı..Tanrısallık inancında ise hala yollarımız çok ayrılmış deil.. aşkla ilgisi yok ancak duygusal sebepler var tabiki...benimsediğimiz fikirler çogu zaman m

Yazdım iyi okumuyorsun galiba ayeti de yazdım peygamberin vahiy yolu ile aldığı bu emri aktardığını da yani bunun bir ilim olduğunu ifade ettim. Hakiki bilgi yani öz bilgi herkese açıklanamaz çünkü tekamül derecelerimiz farklı fakat her ilerleyen yani ilim sahibi olan bu bilgilere ulaşacaktır sadece zamanı herkeste aynı olmaz. Her neyse bu konuda uzlaşamayacağımız ortada, zaman gösterecek her şeyi.

Kierkegaard konusunda yorumum biraz espri tabii ki☺Başka bir başlıkta tartıştığınızda okur, öğreniriz sebepleri.😊
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Okudum okudum öyle bir saygısızlık söz konusu değil :) de o delil yeterli değil , delil bile değil :) neyse uzatmayalım zamana bırakalım:)
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Okudum okudum öyle bir saygısızlık söz konusu değil :) de o delil yeterli değil , delil bile değil :) neyse uzatmayalım zamana bırakalım:)

Son olarak; Muhyiddin İbn-ı Arabi bu konuda çok net konuşmuştur.

"Din iki türlüdür. Biri Allah katında Allah'ın bildirdiği kimse ile o kimsenin bildirdiği kimseler nazarında malum olan, öteki de halk nazarında bilinen dindir."

Ku'ran'da yer alan elif, lam, mim, ya-sin,ta-ha gibi ifadeler de bu örtülü anlatımı destekler.

Tekamül seviyesi yükseldikçe idrak de artacağı için belli ölçüde gizlilik de ortadan kalkacaktır.
 

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İlginç bir benzetme olmuş fakat şunu unutmayın ki Ajdar'ı ünlü yapan ve televizyonlarda günlerce reklamını yapanlar da birer insan. Dinler insanın faydasına yasak koyar yoksa insanların ruh sağlığını bozmayı hedeflemiyor. Korkutucu görünmesi daha önce de belittiğim gibi yeterli bilgiye sahip olunmaması ve o günün şartlarının göz ardı edilmesi ile alakalıdır. Elinde kılıç herkesin kafa -bacak -el kestiği, hoşuna giden kadını cariye, güçsüzü köle yaptığı ve hiçbir haklarının bulunmadığı bir dönemde ne asker ne polis, ne hak ne hukuk varken, hesapsızca yaşayan bir toplumu düzene sokmak kolay ise şayet buyrun dünyada birçok örneği bulunan bu toplulukları caydırıcı şartlar koymadan yola sokun bizler de alkışlayalım. Cariyeliği kaldırmak, köleliği kaldırmak bir anda olacak birşey değildi sadece onlara bir takım haklar sunmak, koşullarını iyileştirmek ilk etapta yapılmaya çalışıldı. O toplumu yok edip yenisini yaratsaydı diyenler tekamül gerçeğini idrak edemeyenlerdir.
Konuda asıl sorduğunuz soru (neden bu korkunun hala duyulduğu) konusunda verdiğim cevap açısından itirazınız yok o zaman? Çünkü "metafizik ihtiyacımızı karşılayan bu irrasyonel rivayetler hala neden bizlere korku verebiliyor!" cümlesinde belirttiğiniz üzere, inanmayı bırakmış birisinin neden hala bu korkuyu duyduğunu sormuştunuz ve yazdığım mesajın, bu soruya cevap olan kısmı hakkında hiç bir yorum yapmamışsınız ve sadece başka bir detaydan bahsetmişsiniz. Buradan, cevabıma karşı çıkmadığınız sonucuna varıyorum.

Söz konusu detay hakkındaki yorumunuza ithafen ise; o zaman bu dine günümüz koşullarında inanmamakta hiç bir sorun görmüyorum çünkü iki seçenek var.

a) Aslında nakletmek istediği düzen, bu şiddet düzeni değildir ve gerçek amacı barış, sevgi vb. duygularla dolu bir düzen yaratmaktadır. Ancak, ortaya çıktığı dönem vahşi olduğu için bu yola başvurmuştur. Bu durumda, kendisine inanmadığı vb. şeyler için bir insanı sonsuza kadar yakmak gibi cezalar, aslında geçerli değildir ve bu dine inanmazsam gerçekleşmez. Aynı zamanda, bu vahşi döneme ait, vahşi korkutma yöntemlerine pay vermemem ise anlaşılır ve kabul edilir bir şeydir. Bu durumun ima ettiği başka bir şey, söz konusu dinin ilahının, amacına ulaşmak için, yalan söylemiş olduğudur.

b) İkinci seçenekte, ilah yalan söylememiştir. Bu denilen barbarca söylevler gerçektir, ki o zaman zaten nefret ve kin dolu bu tanrı, benim tanrım değildir. Gerçek olsa bile kendisine inanmadığım için pişman olmam, tersine bu kötü varlığa tapınmadığım için gurur duyarım.

İki şekilde de, bu dine inanmamakta bir sorun göremiyorum.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Konuda asıl sorduğunuz soru (neden bu korkunun hala duyulduğu) konusunda verdiğim cevap açısından itirazınız yok o zaman? Çünkü "metafizik ihtiyacımızı karşılayan bu irrasyonel rivayetler hala neden bizlere korku verebiliyor!" cümlesinde belirttiğiniz üzere, inanmayı bırakmış birisinin neden hala bu korkuyu duyduğunu sormuştunuz ve yazdığım mesajın, bu soruya cevap olan kısmı hakkında hiç bir yorum yapmamışsınız ve sadece başka bir detaydan bahsetmişsiniz. Buradan, cevabıma karşı çıkmadığınız sonucuna varıyorum.

Söz konusu detay hakkındaki yorumunuza ithafen ise; o zaman bu dine günümüz koşullarında inanmamakta hiç bir sorun görmüyorum çünkü iki seçenek var.

a) Aslında nakletmek istediği düzen, bu şiddet düzeni değildir ve gerçek amacı barış, sevgi vb. duygularla dolu bir düzen yaratmaktadır. Ancak, ortaya çıktığı dönem vahşi olduğu için bu yola başvurmuştur. Bu durumda, kendisine inanmadığı vb. şeyler için bir insanı sonsuza kadar yakmak gibi cezalar, aslında geçerli değildir ve bu dine inanmazsam gerçekleşmez. Aynı zamanda, bu vahşi döneme ait, vahşi korkutma yöntemlerine pay vermemem ise anlaşılır ve kabul edilir bir şeydir. Bu durumun ima ettiği başka bir şey, söz konusu dinin ilahının, amacına ulaşmak için, yalan söylemiş olduğudur.

b) İkinci seçenekte, ilah yalan söylememiştir. Bu denilen barbarca söylevler gerçektir, ki o zaman zaten nefret ve kin dolu bu tanrı, benim tanrım değildir. Gerçek olsa bile kendisine inanmadığım için pişman olmam, tersine bu kötü varlığa tapınmadığım için gurur duyarım.

İki şekilde de, bu dine inanmamakta bir sorun göremiyorum.

İnanmamakta özgürsünüz tabii ki amaç zaten kimseyi zorla inançlı yapmak değildir kaldı ki daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi içten gelmeyen bir inancın kimseye faydası yoktur.

Ajdar örneğinizi ilginç buldum çünkü "5 milyar yıl Ajdar dinletmek" sureti ile verilen ceza öte alemde varlığa arınma yönünde bir katkı sunmayacaktır. Dini cezaların amacı varlığın ölüm sonrası öte aleme aktaracağı yükü azaltmak ve tekamülde ilerlemesini sağlamaktır. Bu bazı varlıklar için ancak zorlamalarla mümkün olabiliyor ne yazık ki...Öte aleme geçen ruhsal parçadır beden bu tarafta kalır, toprak olur. Ruhsal parçamız ise dünya yaşamında edindiği yüklerle öte tarafa geçince maalesef yukarı doğru ilerleyemez önce o yükten arınması gerekir. Bu da cehennem sembolüdür yani Kur'an'da bahsi geçen "herkes cehennemden geçecek" sözü bu durumu ifade eder. Ruhsal parçanız ağır yüklerinden arınmak zorundadır bu da cehennem ateşi sembolüdür yani bu arınma sürecinin kısalığı ve hızı, Allah'ın cezası değil varlığın dünya yaşamında yaptıklarının sonucudur. Ne kadar iyi adım atarsak o kadar az yükle öte aleme geçer ve hızla yükselir, cehennem azabına mağruz kalmaz veya çok hızlı geçeriz. Vicdanı ile başbaşa kalır ruhsal parça o süreçte ve yaptıklarının hesabını kendi vicdan muhasebesinde süzgeçten geçirir. Neleri yanlış yaptığını idrak eder ve mesela kul hakkı ile gitmişse o hakkın sahibi ile orada hesaplaşmak zorundadır ve o varlık orada değil dünyada ise o hesaplaşma gerçekleşene kadar orada bekleyecektir, bu sebeple kul hakkı ile gelmeyin denmiştir çünkü orada uzunca beklemek zorunda kalabilirsiniz.

Bu anlattıklarım tümüyle sırlı bilgilerdir ve bugün Ezoterizm, Parapsikoloji, Mitoloji, Tasavvuf v.b. konularda araştırma yapmayan birisi bu bilgilere ulaşamaz ve dinlerin koyduğu yasakların aslında ruhun yolculuğunda kolaylık sağlamak için olduğunu idrak edemez. Namaz ve oruç insana öte tarafta tüy gibi yükselme şansı sağlayabilir fakat tek namaz-oruç yetmez dünyada da iyi işler yapmak mesela yalan söylememek, çalmamak, kırmamak v.s. gereklidir.

Bazı ayetler o günün şartları için bazıları ise tüm zamanlar içindir. Kur'an'ın korkutucu yönü gibi görünen ayetler ve ifadeler aslında öte alemde yaşanacak süreci kolaylaştırmak içindir.

Kötülük bu dünyaya özgüdür, öte alemde kötülük algısı yoktur çünkü dünyadaki bilincimiz ile algıladığımız bir durumdur. Bunlar çok anlatılması zor şeyler yani tüm bunları kişiler kendileri detaylı okuyup, öğrenmelidir ki içselleştirebilsin. Herkesin tekamül seviyesi aynı değil bu çok büyük farklılıklar yaratıyor. Bu seviye yükseldikçe idrak de genişleyecek ve anlaşılamaz olanlar ortaya çıkacaktır. Tüm insanlığın seviyesi yükselmeden de çok büyük atılımlar beklemeyin çünkü çoğu insan dünyaya kapılmış durumda, öte alem asla akıllarına bile gelmiyor. Bu sebeple her birey kendi yaşamına sahip çıkmak zorundadır.

Korku bilgisizlikten gelir, bilgi arttıkça korku yerini anlayışa bırakır. Ölüm kaçınılmaz ve bu dünyada yapacaklarımız, kalan her saniyemiz bir fırsat fakat işi yokuşa sürmeyi seçen de var kolayca ilerleyen de. İşte tüm bunlar hayat planı ve tekamül seviyesi ile alakalı olduğu için "dinde zorlama" yoktur, denmiştir. Din size yolu gösterir, anlar veya anlamazsınız bu sizin seçiminizdir fakat inatla kapalı yolu gitmek istiyorsa birileri sonucuna katlanmayı da bilmelidir.
 

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İnanmamakta özgürsünüz tabii ki amaç zaten kimseyi zorla inançlı yapmak değildir kaldı ki daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi içten gelmeyen bir inancın kimseye faydası yoktur.

Ajdar örneğinizi ilginç buldum çünkü "5 milyar yıl Ajdar dinletmek" sureti ile verilen ceza öte alemde varlığa arınma yönünde bir katkı sunmayacaktır. Dini cezaların amacı varlığın ölüm sonrası öte aleme aktaracağı yükü azaltmak ve tekamülde ilerlemesini sağlamaktır. Bu bazı varlıklar için ancak zorlamalarla mümkün olabiliyor ne yazık ki...Öte aleme geçen ruhsal parçadır beden bu tarafta kalır, toprak olur. Ruhsal parçamız ise dünya yaşamında edindiği yüklerle öte tarafa geçince maalesef yukarı doğru ilerleyemez önce o yükten arınması gerekir. Bu da cehennem sembolüdür yani Kur'an'da bahsi geçen "herkes cehennemden geçecek" sözü bu durumu ifade eder. Ruhsal parçanız ağır yüklerinden arınmak zorundadır bu da cehennem ateşi sembolüdür yani bu arınma sürecinin kısalığı ve hızı, Allah'ın cezası değil varlığın dünya yaşamında yaptıklarının sonucudur. Ne kadar iyi adım atarsak o kadar az yükle öte aleme geçer ve hızla yükselir, cehennem azabına mağruz kalmaz veya çok hızlı geçeriz. Vicdanı ile başbaşa kalır ruhsal parça o süreçte ve yaptıklarının hesabını kendi vicdan muhasebesinde süzgeçten geçirir. Neleri yanlış yaptığını idrak eder ve mesela kul hakkı ile gitmişse o hakkın sahibi ile orada hesaplaşmak zorundadır ve o varlık orada değil dünyada ise o hesaplaşma gerçekleşene kadar orada bekleyecektir, bu sebeple kul hakkı ile gelmeyin denmiştir çünkü orada uzunca beklemek zorunda kalabilirsiniz.

Bu anlattıklarım tümüyle sırlı bilgilerdir ve bugün Ezoterizm, Parapsikoloji, Mitoloji, Tasavvuf v.b. konularda araştırma yapmayan birisi bu bilgilere ulaşamaz ve dinlerin koyduğu yasakların aslında ruhun yolculuğunda kolaylık sağlamak için olduğunu idrak edemez. Namaz ve oruç insana öte tarafta tüy gibi yükselme şansı sağlayabilir fakat tek namaz-oruç yetmez dünyada da iyi işler yapmak mesela yalan söylememek, çalmamak, kırmamak v.s. gereklidir.

Bazı ayetler o günün şartları için bazıları ise tüm zamanlar içindir. Kur'an'ın korkutucu yönü gibi görünen ayetler ve ifadeler aslında öte alemde yaşanacak süreci kolaylaştırmak içindir.

Kötülük bu dünyaya özgüdür, öte alemde kötülük algısı yoktur çünkü dünyadaki bilincimiz ile algıladığımız bir durumdur. Bunlar çok anlatılması zor şeyler yani tüm bunları kişiler kendileri detaylı okuyup, öğrenmelidir ki içselleştirebilsin. Herkesin tekamül seviyesi aynı değil bu çok büyük farklılıklar yaratıyor. Bu seviye yükseldikçe idrak de genişleyecek ve anlaşılamaz olanlar ortaya çıkacaktır. Tüm insanlığın seviyesi yükselmeden de çok büyük atılımlar beklemeyin çünkü çoğu insan dünyaya kapılmış durumda, öte alem asla akıllarına bile gelmiyor. Bu sebeple her birey kendi yaşamına sahip çıkmak zorundadır.

Korku bilgisizlikten gelir, bilgi arttıkça korku yerini anlayışa bırakır. Ölüm kaçınılmaz ve bu dünyada yapacaklarımız, kalan her saniyemiz bir fırsat fakat işi yokuşa sürmeyi seçen de var kolayca ilerleyen de. İşte tüm bunlar hayat planı ve tekamül seviyesi ile alakalı olduğu için "dinde zorlama" yoktur, denmiştir. Din size yolu gösterir, anlar veya anlamazsınız bu sizin seçiminizdir fakat inatla kapalı yolu gitmek istiyorsa birileri sonucuna katlanmayı da bilmelidir.
Öncelikle bir yanlış anlamayı düzelteyim, konuyu açan arkadaşı siz zannediyordum fakat başka birisiymiş. Bu yüzden, "soru cevaplama" ile alakalı dediklerimden dolayı kusura bakmayın. Ajdar örneği ise sadece bir şakaydı.

Parapsikoloji vb. alanlarla ilgili sorunum, olağanüstü iddialarda bulunmaları fakat bu iddiaların gerektirdiği olağanüstü kanıtlar konusunda başarısız olmaları. Ya da, aksi veya kendisi kanıtlanamaz iddialar öne sürmeleri, ki bu, iddianın doğruluğunu tamamen test edilemez kılıyor. Russell'ın çaydanlığı örneği bunun neden bir mantıksal yanıltma olduğunu güzel açıklıyor. Bu sebeplerden dolayı, bu tarz alanların sunduğu açıklamalar yerine, söz konusu din(ler)in o zamanki insanlar tarafından ortaya atıldığı açıklaması çok daha akla yatkın geliyor. Yazılanlar, o dönemki ve kültürdeki bir insanın diyeceği, düşüneceği, hissedeceği şeylerle tamamen uygun durumda; yani bu açıklama, kanıtlar açısından yeterli.

Benim dediklerim, "sırlı bilgiler" gibi gizemli bir doğaya sahip ya da sadece belli aydınlığa ulaşmış kişilerin anlayabileceği şeyler değil. Savunduğum şu; iddialar, yeterli kanıtlar sunmalıdır ve kanıt-iddia ilişkisi, herhangi bir insan tarafından test edilebilir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst