Tarihe güvenmeli miyiz?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde Vicdan tarafından oluşturulan Tarihe güvenmeli miyiz? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 17,483 kez görüntülenmiş, 97 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Tarihe güvenmeli miyiz?
Konbuyu başlatan Vicdan
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan "ictenlik"

separator

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
2 Nis 2012
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Yaşadığımız tarihe güvenebiliriz fakat duyduğumuz tarihe bence kesinlikle güvenemeyiz.

Bunu en iyi sizin yaşadığınız tarihi duyan birinden dinleyerek fark edebilirsiniz.

Kendimden çok basit bir örnek vereyim 4 yıllık üniversite hayatım boyunca ailemden uzak bir şehirde çok nadir görüşerek yaşadım. okul bitip memlekete döndüğümde benim yaşadıklarım ile ailemin bildikleri, ailemiin bildikleri ile eşe dosta aktardıklarının bir biri ile uzaktan yakından alakası yoktu.
 

muratkarahan

Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Tem 2010
Mesajlar
169
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
30
Tarihe objektiflik ve nesnellik sağlandığı sürece güvenebiliriz.asıl soru şu olmalı.... Tarih tam olarak nesnel ve objektif olabilir mi?
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
40
tarihin tam olarak (o nasıl bişeydir acaba?) nesnel ve objektif olup-olamayacağını tartışabilir miyiz? tartışmaya başlasak bile nesnellikle objektiflik nerede kalacak...
nesnel bir şey tartışılabilir mi, en azından nesnel olup olamayacağı?
"gel sana bir hikaye anlatayım" dediğinde biri, ona güveniriz. gel sana tarihteki şu olayı anlatayım dediğinde ise bir, acaba, geçiririz içimizden...
 

Süreyya Önal

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
16 Nis 2010
Mesajlar
469
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
geçmişin tarih kaydını tutar gerekli her halde de 4 cenahtan bakar taraflar/taraftar üstünden! değerlendirebilirsek -aşarsak-
kendimize bile güvenebiliriz değil ki tarihe :/

yoksa dün halk desteği verir bugün ısıtır ısıtır düşünürüz ..yargılarız da âmâ

kendimizi unuttuğumuzdan...

sonradan hep sonradan..tarih de tekerrürmüş

ey! insan..biraz olsun tefekkür..dün-bugün iflas da

güvenme -kendin dahil / kayırma- geçmişini, gelecek için...yargıla

(bir küçük! hatırlatma: el-insaf..el-insafla yargı da)
 

byReveal

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Nis 2012
Mesajlar
37
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Sadece kendi gerçek olarak bildiğimiz düşüncelerimiz ile kendi yaşadığımız Tarihe güvenebiliriz. Yaşamadığımız bir tarihte olayları zamanında yorumlamadan, sadece nesillere aktarılmış bilgilerden oluşan Tarihe güvenemeyiz.
 

fef elif

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
10 Şub 2012
Mesajlar
10
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Descartes tarihe, masaldır, ona takılıp kalmamalıyız okuyup geçmeliyiz, gibi bir yorum getirmiştir. bende hocamla aynı fikirdeyim. Tarih olduğu gibi aktarılmamaktadır, zaten tarih yazılmaz yaşanır düşüncesine sahibim. Tamam geçmişizi öğrenmeliyiz ki ona göre hayatımıza yön verelim ama orda saplanıp kalmamalıyız bence olağanca gücümüzle ilerlemeliyiz
 

gizlisaklı

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
2 Tem 2012
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Tarihi tabi ki güvenmemeleyiz.İnsanların doğasında var yalan söylemek ve olayları saptırmak.
 

Aydın

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
5 Haz 2012
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
Tarih,bilimler arasında en güvenilmeyecek bilim.Tam olarak bir bilim mi,belki o bile tartışılır.
 

cilek_yesili

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
9 Tem 2012
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
BÜYÜK TARİHÇİ PROF. DR. HALİL İNALCIK HOCA

‘OBJEKTIF TARİH OLMAZ’

* Okullarda tarihin önemi gençlere yeterince anlatılmıyor. Kitaplar cazip değil. Tarih ezberlemek hoşuna gitmiyor gençlerin. Talim Terbiye beni davet etti. Artık bunu değiştirmek istiyorlar. Kronolojik tarih yerine hem daha akılda kalıcı hem çocukların kafasını çalıştıracak bir tarih bilgisi olsun isteniyor.


Türkiye genç nüfusa sahip bir ülke. Fakat gençlerimiz tarihten pek hoşlanmıyor. Sizce neden?

Aslında tarihin yorumlanması, tarih bilgisi belli sosyal gelişmelerin ve anlayışların etkisi altındadır. Her devirde tarih başka türlü yorumlanır.

Objektif tarih diye bir şey yok mudur yani?

Olamaz. Mesela Bursa’ya, İstanbul’a, bugün kültür bakımından yaklaşıyoruz. Bundan 50 sene önce Yunan istilası talan vardı, hamasi bir şekilde yaklaşıyorduk. Yani her dönemin yorumlaması başka türlü olur. İktisadi, siyasi, kültürel doğrultulara göre değişir. 2. Dünya Harbi’nden beri tarih, sosyal tarih, iktisadi tarih, kültür tarihi önem kazandı.



Sizin gençlik yıllarınız. Yanılmıyorsam bu tip tarihçiliğin öncüsü Fernand Braudel’i okuyor ve tercüme ediyorsunuz...

Braudel ve onun okulu Ananes. İlk defa Ömer Lütfi Barkan ve ben bu gelişmeleri memlekete soktuk. Şimdi bakıyorum üniversite gençliği daha çok bu konular üzerinde çalışıyorlar. Bu da çok iyi tabii. Mesela Bursa şehrini kim fethetti nasıl fethetti değil de Bursa nasıl gelişti, buradaki ticaretin önemi, buradaki sosyal sınıflar vs. Bu tip bir tarihçilik önem kazandı.

Siz Bursa sicillerinde çalışarak buradaki sosyal sınıf ayrışmalarını ortaya çıkarmıştınız.

Bursa’da ölmüş kişilerin sicilleri var. Ölünce onun mirası kadı tarafından tespit ediliyor. Yani sahanına, ibriğine kadar yazılıyor orada. Ve daha sonra bunlar taksim ediliyor. Ben 700 ölünün mirasını inceledim. Ve o zamanki Bursa’da sınıfları tespit ettim. En yüksek sınıf mesela yüzde 5 çıktı. Orta sınıf yüzde 20 çıktı. Bu tamamen Bursa’nın sosyal hayatını ortaya koyan bir çalışmaydı. Burası çok önemli bir ticaret merkezi. İpek sanayi çok gelişmiş. Avrupa’ya Rusya’ya ipekliler ihraç etmiş.

Siz tekstil sektörüyle ayrıca da ilgilendiniz. Yakında çıkacağını duyduğumuz bir çalışmanız var. Türk tekstil tarihi üzerine. Biraz söz eder misiniz?

Evet. Yakında çıkacak. İş Bankası Kültür yayınları talip oldu kitaba. Orada Türkiye’de halıcılık, pamuk sanayi, ipekçilik üzerine çeşitli zamanlardaki çalışmalarımı birleştirdim. Tekstil bizde her zaman çok önemli olmuştur biliyorsunuz. Endüstrinin motoru deniyordu bir aralık. Şimdi sallanmaya başladı. Çin rekabeti dolayısıyla. Onu da inceledim. Onu da ekliyorum kitaba. Güzel bir kitap olacak.

Tarih şuurundan söz açmak istiyorum…
Konferansta ifade ettiniz. Tarihi hurafelerden bahsettiniz. Tarih şuurunun oluşması için elbetteki temel bir tarih bilgisi gerekiyordur. Lise müfredatında tarih dersi önemli bir yere sahip. Ama nedense bu tarih şuuru oluşturmuyor. Sizce neden?

Şimdi biz tarihçiler iki kısma ayrılır. Kimisi arşivlerde araştırma yapar. Ciddi bilimsel metotlarla çalışır. Ve hakikatleri ortaya çıkarmaya çalışır. Bir de bunları geniş kitlelere intikal ettirmek için yazanlar vardır. Amerika’da böyle çok tarihçi vardır. Bir şehri alır, yahut bir endüstri kolunu. New York şehrinin sos-yal hayatı; fabrikalar nasıl gelişti falan filan. Bu ikincisini biz yapamayız. Ben arşivlerde çalışıyorum. Kaynakları eşelemeye çalışıyorum. Rivayetlerin hakiki arka planını keşfetmeye çalışıyorum. Osman Gazi için yerleşmiş bir mit var. Konuşmamda ifade etmeye çalıştım. Kanun yapmış deniyor mesela. Tımarın oğluna verilmesi kanununu çıkarmış deniyor.

Tımar meselesi bütün 14. ve 15. asırda bir mesele olmuştur. Bir adam 30-40 sene savaşıyor. Tımarı büyüyor. 15 bin akçalık büyük bir tımar oluyor. Fakat öldüğü zaman devlet tarafından bu tımar parçalanır. Tabii babasının tımarını kaybeden insan için bu büyük bir kayıptır. Osman Gazi’ye atfedilen kanun, Bundan sonra babasının tımarı aynen oğluna geçsin diyor. Tabii bu babasının tımarını kaybetmek istemeyenlerin muhitinden geliyor. Tarihçi bunu keşfedecek. Bu Osman Gazi’nin ağzına konuluyor ki sizin dedeleriniz böyle bir kanun koymuştur, diyebilmek ve buradan istifade edebilmek için.

Siz arşivlerde çalışarak çok önemli tarihi gerçekleri ortaya çıkarıyorsunuz. Peki tarih öğretimi için önerileriniz nelerdir. Mesela lise tarih ders kitaplarını incelediniz mi? Sizce nasıllar? Tarihten sınıfta mı kaldık yoksa?

Tarih kitapları ve tarih öğretimi bugüne kadar pek iyi olmadı. Bu doğru. En baştaki sualinizde ifade ettiniz. Gençler pek hoşlanmıyor tarihten. Çünkü tarih her döneme göre başka bir şekilde ele alınıyor ve yorumlanıyor. Okullarda ise tarihin önemi gençlere yeterince anlatılmıyor. Kitaplar cazip değil. Tarih ezberlemek hoşuna gitmiyor gençlerin. Talim Terbiye beni davet etti. Artık bunu değiştirmek istiyorlar. Kronolojik tarih yerine hem daha akılda kalıcı hem çocukların kafasını çalıştıracak bir tarih bilgisi olsun isteniyor.

Bu yeni bir gelişme mi? Henüz kitaplara yansımamış olsa gerek.

Evet evet. Daha yeni. Ben orada tematik bir tarih öğretimi olsun dedim. Mesela şehir temasını ele alalım. Şehir tarihte nasıl ortaya çıktı? İlk şehirler nasıldı? Anadolu’da şehir tipleri nasıldır? Böylece çocuklar, gençler tarihe ilgi duyabilirler. Tarihi sevebilirler.

Öneriniz kabul edildi mi?

Evet edildi.

Yani yeni kitaplar buna göre mi yazılacak?

Evet. Yeni mektep kitapları buna göre yazılacak. Mesela az önce değindim. Osman Gazi, tarih kitaplarında anlatıldığı gibi değil. Bunu neden halka intikal ettiremiyoruz? Bir kere mektep kitabı yazanlar birbirinden alır. Yeni diye piyasaya sürülen kitaplar önceki kitaplardan kopyalanarak hazırlanır genellikle. Kolay iş yani. Ve çok para getirir. 100 binlerce basılıyor. Birkaç kişinin elinde böyle bir tekel oluşmuş durumda. Bu kadar önemli meselelerimiz böyle yürüyor işte. Yeni hükümet bunu bertaraf etmeye çalışıyor. Bu kitapların yeniden yazılması gerekir. Sözünü ettiğim sosyal tarih anlayışıyla. Talim Terbiye’ye çağrıldığımız zaman, Bu konularda isim yapmış 40-50 kişi çağrıldı Talim Terbiye’ye. Teklif ettik ve kabul edildi.

Önümüzdeki ders yılı için böyle bir çalışma gündemde mi?

Bilemiyorum. Karar alındı ama ne zaman uygulamaya geçilir doğrusu bir bilgim yok.

Ne zaman gerçekleşti bu toplantı.

5-6 ay evvel Talim Terbiye’de gerçekleştirildi. Ciddi bir yenileme isteği ve teşebbüsü var. Türkiye değişiyor.

Müspet bir değişim görüyorsunuz siz...

Evet. Politika hayatımız için en büyük tehlike bağnazlık. İki türlü bağnazlık var bizde. Birincisi Atatürkçülüğü benimseyenlerin bunu böyle değişmez bir bağnazlık haline getiriyorlar. Sanki asla tadil edilemez ilkeler konulmuş gibi bağnazca bir Atatürkçülük yapıyorlar. Oysa Atatürk ilim zihniyetinde bir adamdı. İkinci bağnazlık da İslam zihniyetinde olan kimilerinin bağnazlığı. Bu karşılıklı bağnazlık sayesinde türban politik bir kutuplaşmanın sembolü haline getirilmiştir. Bağnazlık kültürü öldürüyor. Siyaseti karmaşaya götürür. Ülkede anarşi doğurur.

Sizce Türkiye’nin en birinci meselesi nedir?

Bence Türkiye’nin en büyük meselesi, hepimiz için, herkes için ekonomidir. Ekonomimiz çok şükür o büyük buhrandan sonra yoluna girdi. Ama bir münevver çıkıyor ortaya bir laf atıyor ve ortam karışıyor. Bu da ister istemez ekonomiyi etkiliyor. Bir istikrarsızlık havası yaratılmak isteniyor. Bunlar ekonomiyi sarstığından bana göre çok tehlikeli şeylerdir. Allah korusun, Ecevit zamanındaki gibi bir kriz gelirse işsizlik olacak, diğer ülkelerle ekonomik ilişkilerimiz kötüleşecek. Bakın, o krizde, Orta Asya’daki nüfuzumuz sıfıra indi. Demek istiyorum ki temel meselemiz ekonomiktir ve hükümet bunu iyi anlamış durumdadır. Mesela işsizliği ortadan kaldırmak için bu konut meselesini ortaya attı.

Bence oldukça müspet bir girişimdir ve iyi de sonuç vermiştir. Bunu Roosevelt de yapmıştı; ekonomik depresyondan sonra. Kamu işlerini canlandırarak işsizlere iş bulmaya ve ekonomiyi canlandırmaya çalışmıştı. Bizi tehdit eden önemli olay tekstil sektörüyle ilgilidir. Çinlilerin ucuz emekle büyük sanayi mallarını piyasaya sürmesi bizi fazlasıyla sıkıntıya sokmuştur. Çünkü Türk işçisi Çin işçisine nazaran hayat seviyesi yüksek bir kesimdir. Fabrikaya giderken servis istiyor, sigorta istiyor, televizyon istiyor, beyaz eşya istiyor... Tabii ki işçimizin hayat standardı yüksek olacak. Ama Çinli böyle değil. Bizim büyük handikabımız budur. Dışarıdaki ucuz emeğe karşı mücadele edebilmek.

Ekonomimizin her an çıkabilecek bir krizden etkilenecek kadar dışa bağımlı olması kötü değil mi?

Elbette ki bu önemlidir. Ama şunu kabul etmek gerekir ki Türkiye eski Türkiye değildir. Osmanlı’nın şanlı günlerinde değiliz. Fakat bugünkü durumumuz da sadece bugünle alakalı değildir. İstiklalin yolu ekonomiden geçer. Bu doğru ama kuvvetli ve büyük bir devlet olmanın yolu da yüksek teknolojiye sahip olmakla ilgilidir. Bu da üniversitelere, eğitime yaptığımız yatırımla doğrudan alakalı. Maalesef üniversitelerimiz çok zayıf. Doğru dürüst kütüphaneleri yok. Kitap bile alamıyorlar. Amerika’yı Amerika yapan, kütüphaneleri ve üniversiteleridir. Devamlı olarak dışarıdan beyin çekiyorlar. Her büyük devlet diğer devletleri etkisi altına almaya çalışır.

ABD’nin güçlü bir devlet olduğu ortada. Bu durumu, ABD’nin stratejik hedeflerini benimsemenin doğal nedeni olarak göremeyiz öyle değil mi?

Görmüyoruz zaten. Türkiye ABD’nin Irak politikasına direnecek kadar güçlü bir devlettir. Direniyor da. Bundan sonra da direnmeye devam edecektir.


-----

Bursa Osman Gazi Belediyesi, 6-9 Nisan tarihleri arasında “Bursa’nın Fethi ve Osman Gazi’yi Anma Şenlikleri”nin ikincisini gerçekleştirdi. Bir grup gazetecinin ve çok önemli akademisyenlerin konuk edildiği şenlikte “Payitaht Bursa’da Kültür ve Sanat” konulu bir de sempozyum düzenlendi. Sempozyuma, başta Prof. Halil İlancık olmak üzere, Prof. Mustafa Kara, Prof. İlhan Tekeli, Prof. Hüseyin Algül, Prof. Günay Kut gibi pek çok önemli akademisyen katıldı. Bursa’da çok keyifli ve bilgilendirici iki gün geçirdik. Osman Gazi Belediyesi, Bursa’nın harap haldeki tüm tarihi yapılarına hayat vermeye çalışıyor. Restorasyon çalışmaları hızla devam ediyor.

Osmanlı fütuhatının en önemli özelliği olan ‘şenlendirme’ politikasını, İmparatorluğa 150 yıl payitahtlık yapmış Bursa’da uyguluyor. Viran olmuş tarihi mekanları, işlevine ve aslına uygun olarak yeniden yapıyor. Dünyadaki 4 arastalı köprüden biri olan ve 1442 yılında yapılan Irgandı Köprüsü düne kadar bakımsız ve harap haldeydi. Şimdi ise çarşısıyla birlikte hayat verilen Irgandı, geleneksel el sanatlarının icra edildiği ve sergilendiği bir sanat köprüsü olmuş.

16. yy’da Halvetiye Dergahı olarak kurulan, 1925’te tekkelerin kapatılmasıyla terk edilen Karabaş-ı Veli Dergahı, yeniden Bursa halkının uğrak yeri haline gelmiş. Karabaş-ı Veli Dergahı Kültür Merkezi’nde her akşam sema gösterisi düzenleniyor. Görülmeye değer bir başka yer de Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve Takıları Müzesi. Uluumaylar, karı koca hayatlarını adamışlar bu müzeyi kurabilmek için. Bir tek yüzüğün ardından kilometrelerce yol gitmişler. Bütün maddi imkanlarını bu müzenin içinde yer alan kıyafet ve takıları toplayabilmek için harcamışlar. Ve nihayet emekleri, Kültür Bakanlığı ve Osman Gazi Belediyesi’nin katkılarıyla müzeye dönüşmüş. Gerçekten de şahane bir iş başarmışlar.

Kapılarıyla, hanlarıyla, camileriyle, türbeleriyle, müzeleriyle tam bir tarih ve kültür şehri Bursa. Orada bulunduğumuz iki gün zarfında hem sempozyumu takip ettik hem adım adım şehri gezdik. Ayrıca şenliğin ve sempozyumun onur konuğu, Bursalıların sonsuz hürmet ettiği, değer verdiği, yaşayan en büyük tarihçimiz Prof. Dr. Halil İnalcık’la sohbet etme imkanı bulduk. Yaşına rağmen insanı kendisine hayran bırakacak bir zihin açıklığına sahip.

Hafızası inanılmaz. Onu dinlemek müthiş keyifli ve ufuk açıcıydı. Hoca, sempozyumda, Osmanlının kuruluşuyla ve Osman Gazi’yle ilgili yerleşik mitlere atıfta bulunarak, dönemin kaynaklarından yaptığı derinlemesine araştırmalarının sonuçlarını bizlerle paylaştı. Bursa’nın, Osmanlı’nın ilk değil 3. payitahtı olduğunu, Bursa’dan önce Karacahisar ve Yenişehir’in, yönetim merkezi olması açısından payitaht kabul edilebileceğini, Osman Gazi’nin genellikle derviş görünümlü resmedildiğini fakat kendisinin kılıçlı kalkanlı bir alp olduğunu ifade etti.

Osmanlı hanedanının doğuşu olarak, İznik kuşatmasından hemen önce Bizans ordusunun yenilgiye uğratıldığı 27 Temmuz 1302 tarihini uygun gördüğünü, 1326’da Bursa’nın fethiyle Osmanlı devletinin imparatorluğa doğru ilk önemli adımı attığını belirtti. İnalcık, sohbetimiz sırasında, özellikle tarih bilincinin öneminden ve gençlerin tarihe merakını sağlamanın gereğinden söz etti. Halil İnalcık’a Türkiye’ye, düşünce hayatımıza kattığı değerden ötürü şükran borçluyuz. Allah ömrüne bereket katsın

Gerçek Hayat / 286
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Evet. Politika hayatımız için en büyük tehlike bağnazlık. İki türlü bağnazlık var bizde. Birincisi Atatürkçülüğü benimseyenlerin bunu böyle değişmez bir bağnazlık haline getiriyorlar. Sanki asla tadil edilemez ilkeler konulmuş gibi bağnazca bir Atatürkçülük yapıyorlar. Oysa Atatürk ilim zihniyetinde bir adamdı. İkinci bağnazlık da İslam zihniyetinde olan kimilerinin bağnazlığı. Bu karşılıklı bağnazlık sayesinde türban politik bir kutuplaşmanın sembolü haline getirilmiştir. Bağnazlık kültürü öldürüyor. Siyaseti karmaşaya götürür. Ülkede anarşi doğurur.

İşte senelerdir gerçek tarih diye hep kendi yalanlarını millete yutturmaya çalışan iki sınıf.Üstad yanlış olan şeyi açıkça ortaya koymuş.Sayın İnalcık hocaya Allah sağlık sıhhat versin derim.Yaşının bir hayli ilerlemesine rağmen hala bizlere faydalı olmaya çalışıyor.Sayın çilek_yeşili size de bu söyleşiyi bizimle paylaştığınız için teşekkürederim.
 

rainbow64

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Şub 2010
Mesajlar
331
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
35
tarihin kim tarafından yazıldığına bağlıdır bence tarihe inanmak mesela istiklal savaşını bizim tarihçilerimizin çoğu bir milletin egemenliğini kazanmak için sömürüye karşı yapılan bir savaş olarak yazarlar. Ama batıda bu savaş bazı kesimlerce doğu ülkelerinin isyanı olarak gösterilir. O yüzden hangi tarftan okuduğuna bağlıdır tarihin inandırıcılığı.
 

cilek_yesili

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
9 Tem 2012
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
tarihin kim tarafından yazıldığına bağlıdır bence tarihe inanmak mesela istiklal savaşını bizim tarihçilerimizin çoğu bir milletin egemenliğini kazanmak için sömürüye karşı yapılan bir savaş olarak yazarlar. Ama batıda bu savaş bazı kesimlerce doğu ülkelerinin isyanı olarak gösterilir. O yüzden hangi tarftan okuduğuna bağlıdır tarihin inandırıcılığı.

sonuçta objektif değildir :) ne kötü bile bile sine sine kandırılıyoruz
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
40
içinde yorum varsa şaibelidir. insan elinden geçen her şey yorum ile mümkün oluyorsa eğer, belki de şunu sormalıyız, yorumlanan bir şey güvenilir midir? ya da "güven" duyma eylemi gerçekleşirken biz burada olaydan-anlatılandan ziyade anlatana mı bakarız... her ikisine bakarız belki ama sonuçta bizim güveneceğimiz şeyi seçerken bile bir yorumlama yöntemi izleriz. ve doğal olarak, bizim güven alma yolumuz da aslında güvenilir değildir. Yani kendimizden bile şüphelenme gibi bir durum olur...
kısacası,, verilmeye çalışılan güveni alırken ya da reddederken bile yorumlamaya başlarız. yani asıl sorun yorumlamada olabilir mi?
 

istanbul

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
213
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Tarihe güvenmeliyz lakin tarihçiye güvenemeyiz. Şartlanmalarından , ana-baba ve atalarından gelen tarihten temizlenmiş saf sayfa açarak araştırma yapan tarih adamı bana göre güvenilir tarihi yazar.
 

yildizgolgesi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2012
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
64
Evvel zaman içinde
Tarih duman içinde
Deveyi tellal pireyi berber dediler hep
Oysa ki
Deve spiker pire kuaför idi
İmdi düzeltsek deriz ammaa
Ne deve o devee ne pire o pire
 

polaty

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Ocak 2013
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Tarih muzafferlerin, egemenlerin, baskın olanlarındır.. Çünkü, insan güce tapar ve her zaman "hakkından geleni" ön plana çıkartır.. Dolayısıyla, (tarih ezilenlere toplumuna sadık olmayı öğütlemek üzere yazılmış), kahramanlıklar destanının gerçeğe en yakın halidir.. "Bin atlı akınlarda (o yüzden) çocuklar gibi şendi.."
 

alpine

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
480
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Akademik tarih, gayet acik ve secik, hicbirseyi saklamadan yamultmadan anlatiyorlar arkadaslar. Yani akademik cevrelerde bilinen tarih ile devletlerin kendi tarihleri ortusen birsey degil. Resmi tarih diye belirtmis arkadaslar, evet, dogrudur. Fakat resmi tarihin disinda daha guvenilir ve bilimsel metodu kullanarak daha objektif hale gelmis bir tarihte su an mevcuttur. Insanlik tarhinin butun trajedilerini herhangi bir millet icin degil, toptan insanlik icin anlatan, devletlerin politik cikarlari icin degil, yanlislandigi ve curutuldugu icin degisikliklere izin veren bir kulliyattir bu. Ikisinin ayrimini iyi yapmak gerekir.

Ha birde, Turkiye'de akademik tarih yoktur, olmazda zaten. Akademik ozerkligi olan ulkelerin akademik tarihlerine bakmaniz lazim.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst