kürtlerin bağımsızlığına nasıl bakıyorsunuz?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde arash tarafından oluşturulan kürtlerin bağımsızlığına nasıl bakıyorsunuz? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 8,432 kez görüntülenmiş, 69 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı kürtlerin bağımsızlığına nasıl bakıyorsunuz?
Konbuyu başlatan arash
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Kürtler bu zamana kadar bir devlet kuramamışlarsa bunun sorumlusu Türkler değildir.
.
Kızıl adam şimdi ki Amerika da (yani Kızılın doğal yaşam alanın da yani kendi yaşam alanında) beyazlar gelmeden önce devlet kurmuş muydu?
Beyaz adam Amerikan yerlilerini kuracağı Devletin yerini genişletmek öldürürken ya da Kızılların topraklarını gaspederken Kızıllar Tarih boyu devlet kurmamışlar mıydı?

Şimdi bunun sorumlusu beyazlar değildir siz haklısınız.... Haklı gözüküyorsunuz burdan...

Bu coğrafyada bireysel olarak varolamayacağımız açıktır. devletler ve milletler bilimle felsefe ile değil törelerle ve efsaneler kurulur.
Daha fazla hak istiyorlarsa önce bu devlete bağlılıklarını göstersinler ....
.
Acaba Beyaz Adam Kızıl adama Beyaz Adamın Devletine bağlılıklarını göstersinler demiş midir?
Kızıl Adamlar Toprak üzerin-de özgürce dağınık boylarla yaşıyorlardı ve sanırım Devletleri yoktu ve dağınık kabile örgütlenmesiyle yaşıyorlardı.. Toprakçıldılar/Doğacıldılar
Beyaz adam oraya gelip devlet kurdu öyle hatırlıyoruz

Sanırım, Uzak Batıyı da, Doğuyu da işgale gelmeyi planlamıyorlardı
Yemeklerini ve yiyeceklerini düşünüyor olmalılar...

Hem hak isteme nedir? Kimden kimin hakkını ve neyin hakkını
Sizden senden hak dilenen var mı derse ne diyecektin?

Barışın bir yolu yok (şimdilik) doğada da insanlar arasında da savaş var...
.
Beyaz adam oraya (çitler çekmeden ) sınırlar çizmeden ve çekmeden önce (çitler) toprakta sınırlar ve çizgiler var mıydı?

(Beyaz Adam Kızıl Adamın yaşadığı yere gitmeden önce) Orada (Bireysel çitler) Bireye bölünmüş özerk ayrılmış alanlar ve kişisel çitler var mıydı? Tüm bir doğayı tüm ortak mı kullanıyorlardı?

Orada özel mülkiyet var mıydı?

Türkler,Araplar İranlılar ulusal devletlerini kurdu, Kürtler ise 1960 da falan hatırladılar bir ulus devlet kurmaları gerektiğini..ama görüldüğü gibi çok geç kaldılar..
.
Beyaz adam sanırım Kızıl'ın yaşam alanına gidince ilk yaptığı iş orada devlet kurmak olmuştur. Sonra bura benim, ben buraya sınır (çiti) çizdim siz içtesiniz (benim çitimdesiniz) ve sizin burada devletiniz (çitiniz) yok demek olmuştur.
Ya da benim silahım daha güçlü demek olmuş olabilir.
Benim silahım daha güçlü bana boyun eğ demek olmuşta olabilirmiş...

Tarihleri, kökenleri ya da yerleşik mitolojileri demografyaları olmayan Kızıl Adam'ın yerleşik kültürü ve kültürel izleri/mirası ve kimlikleri, tarihsel bilişleri/bellekleri Beyaz Adam, Beyaz Yerli tarafından tarihten silinmiştir/yokedilmiştir...

(Doğa da açık alan da serbest) Özgür, özgürce (çitsiz) istedikleri gibi yaşamak isteyecekler i için yapılmıştır bu..

(Doğa da açık alan da serbest) Özgür, özgürce (çitsiz) (ve doğayı ortak bölüşerek/kişi lehine bölmeyerek, kişisel alan özerk mülkiyet bölmeyerek yaşamak) istedikleri gibi yaşamak isteyecekleri için yapılmıştır bu..

Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.

Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu.Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır.

Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır.

Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır.
Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir.

Ölü mü dedim?... Ölüm diye bir şey yoktur..
.
Şef Seattle, 1854

"Kartallar kartaldır, karga gibi olamaz. Dünya güneşi kucakladı ve biz bu sevginin sonuçlarını görüyoruz, şimdi biz yoksuluz ama özgürüz. Adımlarımızı beyaz adam kontrol edemez ve eğer bizler öleceksek, doğrularımızla öleceğiz.
Bana hırsız diyorlar, oysa topraklarımızı ve zenginliklerimizi hangi beyaz adam 'çalmadım' diyebilir? Kim bana aç gelip de tok dönmedi?

Ben hangi kanunu çiğnedim? Hangi beyaz kadın benim tarafımdan esir alındı veya hakarete uğradı?
Kendime ait olanları seviyor olmam yanlış mı? Babamın yaşadığı yerde Siyu olarak doğdum, halkım ve topraklarım uğruna ölebileceğim için mi bana vahşi diyorlar.

Sahip olma arzusu, Beyazlarda bir hastalık olmuş. Beyaz adamlar, sadece zenginlerin bozabileceği birçok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri güçlendirmek için fakirler ile güçsüzlerden vergiler alıyorlar.

Bizim annemizin, yani toprağın, kendilerinin olduğunu söylüyor, komşularını çitler yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar; toprağı binalarıyla ve diğer süprüntüleriyle çirkinleştiriyorlar."

Oturan Boğa

Sanalmanik; Şu okuduğun yazının linkini verde bizde okuyalım...

Kaç yaşındasın kadın?
5 bin yaşındayım.
Tüm acıları soykırımları görmüş yaştasın,
Oğula hamile iken, tanrıça kıza hamile iken, sadece bir canlıyım.
Neolitiğe göre yaşamı var eden,
Hiyerarşiye göre ise sadece bir ticaret aracıyım.
Enki ye başkaldırmış İnanna gibiyim.
Tüm haklarım çalınmış,
Marduk a başkaldırmış Tiamat gibiyim.
Bedenim paramparça.
Yer benden, gök benden,
Denişler benden…
Ama ben hiç kimseden.
Sahipsiz bir tarih gibiyim.
Elden ele geçtikçe değiştirilmiş…
Ama ben
Var olan,
Var eden,
Ve başkaldıran
Neolitiğin tohumlarını yeniden ekecek olanım.
Kadınım.
Dünyaya yeni kutsal tanrıçalar getirecek olanım.
Anayım
Kirden pas tutmuş beyinleri
Yeniden uyandıracak olanım.
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Peki
Kadının Hatun olmasıyla övünen Türklere Türklüğe gelsin.....

Sizin Hatunlar Bilim, Bilgi ve Felsefe de yapacaklar mı?

Parça alıntılardır...

Her alandaki erkek egemenliğin sorumlusu Türkler mi Sanalmanik:)

Arap töresidir kadını ikinci plana atan. kuranda ve hadislerde bunu çok net görebilirsin. bu törenin dinleşerek Türklere gelmesiyle haliyle Türk töreside etkilenmiştir. ama yinede herşeye rağmen Türklerin kadına bakışı bir arabınki gibi olmamıştır.

Bizde şaman kadınlar vardır, umay ana gibi güçlü bir tanrıçamız vardır (ki savaşlarda bile yardım eden etkin ve güçlü bir tanrıçadır.) başka bir kanıtım da ,her ne kadar islama geçtikten sonra yazıya geçirildiği için islami bir biçime dönüştürülmüş olsa da dede korkut hikayelerindeki kadınlarımızın müktedirliğidir.

alıntıladığın yazıda ;

Jineoloji, egemen erkek zihniyeti ve tüm paradigmasal süreçlerine köklü müdahale anlamını içermektedir. Jineoloji, bu anlamda epistemolojik bir süreci işaret etmektedir. Kadının kadın bilgisine dolaysız biçimde ulaşması, kendi bilgisinin bilimsel üretimini gerçekleştirmesi, kadın bireyselliği ve kadın toplumsallığını yeniden oluşturacaktır.

bu nasıl olacakmış? hayalperestlik gibi geldi bana.. bir devrimcinin hayalleri sanırım:)
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Sanalmanik 41 nolu mesajından ne anlamalıyım dostum?

Beyaz adam geldi,güçlüydü ve güçsüz olanı öldürüp topraklarını aldı ve tarihten sildi. realite budur. bu değişmez kuraldır. olmaya devam edecektir. taa ki insanlık değişene kadar.

Türklerde elbet başkalarının topraklarını almıştır. Türklerin topraklarınıda başkaları almıştır. bu barbar insanlığın kanunudur. insanlık barbarlıktan uygarlığa geçti diyorlar, hani nerde? yalann!

çinliler ve ruslarda Türkleri asimile etmiştir.. tarih ortadadır..

Osmanlı dağılırken Türkler bir şekilde örgütlenmiş ve bu topraklarda kendilerine bir devlet kurmayı başarmıştır..

Genç Türkiye Cumhuriyeti Türkleşeceğini ilan etmiştir. arnavutları,yunanlıları, bulgarları,ermenileri yahudileri topraklarından kovmuştur, kürtleri kovmamış ama asimile olmaya zorlamıştır..ya türkleşeceksiniz yada gideceksiniz demiştir burada kalanlara da,(sadece kürtler için değil herkes için geçerli bu) kabul edenlere dokunmamıştır etmeyenleri mesela yahudileri 1934 de kovmuştur (lozanda hak tanınan bazı azınlıklar hariç) eğer bunu yapmasaydı kendi yok olacaktı.. yok mu olsaydık,silinse miydik? birde bu açıdan düşün dostum..
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Her alandaki erkek egemenliğin sorumlusu Türkler mi ......:)

Arap töresidir kadını ikinci plana atan. kuranda ve hadislerde bunu çok net görebilirsin. bu törenin dinleşerek Türklere gelmesiyle haliyle Türk töreside etkilenmiştir. ama yinede herşeye rağmen Türklerin kadına bakışı bir arabınki gibi olmamıştır.
Tarihin çöplüğüne doğru gidiyorsunuz farkında mısın?
Arap Türkler anlıyorum ya da Arapsı ve Arapçı Türkler

Bizde şaman kadınlar vardır, umay ana gibi güçlü bir tanrıçamız vardır (ki savaşlarda bile yardım eden etkin ve güçlü bir tanrıçadır.) başka bir kanıtım da ,her ne kadar islama geçtikten sonra yazıya geçirildiği için islami bir biçime dönüştürülmüş olsa da dede korkut hikayelerindeki kadınlarımızın müktedirliğidir.

Belki bir Şaman (genç ya da yarı uyanmış/yarı uyanık bir Şaman) bunları yazıyordu

Jineoloji yi okudun mu? tanrıçayı diriltiyorlar

Bence (Ana Tanrıçan/Doğa Tanrıçan) onlara yardım ediyor/ediliyor şimdi

Bence kadınları muktedir ya da muktedir etmek üzereler.. iyi bak..
Ama Rojava denen yerde...

alıntıladığın yazıda ;

Jineoloji, egemen erkek zihniyeti ve tüm paradigmasal süreçlerine köklü müdahale anlamını içermektedir. Jineoloji, bu anlamda epistemolojik bir süreci işaret etmektedir. Kadının kadın bilgisine dolaysız biçimde ulaşması, kendi bilgisinin bilimsel üretimini gerçekleştirmesi, kadın bireyselliği ve kadın toplumsallığını yeniden oluşturacaktır.

bu nasıl olacakmış? hayalperestlik gibi geldi bana.. bir devrimcinin hayalleri sanırım:)

Bazen hayaller gerçekleri yener...ve tarihe süpürür..
Jineoloji'yi incelemelisin...
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Sanalmanik 41 nolu mesajından ne anlamalıyım dostum?

..

Ne yazılıyorsa onu ve ne okunuyorsa onu...

Beyaz adam geldi,güçlüydü ve güçsüz olanı öldürüp topraklarını aldı ve tarihten sildi. realite budur. bu değişmez kuraldır. olmaya devam edecektir. taa ki insanlık değişene kadar...

İnsanlık sensin ve benim. biziz.

çinliler ve ruslarda Türkleri asimile etmiştir.. tarih ortadadır..
.

Biz de mi onları asimile edelim ve onları asimile mi edelim?
ya da onlar bizi asimile mi etsin?
Bunu mu anlamalıyız?

Hem biz ve onlar kimiz?
Sizi biz yapan ne?
Bana bunu açıklayamadın? (Ata kavramı sorusu)

Osmanlı dağılırken Türkler bir şekilde örgütlenmiş ve bu topraklarda kendilerine bir devlet kurmayı başarmıştır....

İlginç...

Genç Türkiye Cumhuriyeti Türkleşeceğini ilan etmiştir. arnavutları,yunanlıları, bulgarları,ermenileri yahudileri topraklarından kovmuştur, kürtleri kovmamış ama asimile olmaya zorlamıştır..ya türkleşeceksiniz yada gideceksiniz demiştir burada kalanlara da,(sadece kürtler için değil herkes için geçerli bu) kabul edenlere dokunmamıştır etmeyenleri mesela yahudileri 1934 de kovmuştur (lozanda hak tanınan bazı azınlıklar hariç) eğer bunu yapmasaydı kendi yok olacaktı.. yok mu olsaydık,silinse miydik? birde bu açıdan düşün dostum..

öyle olmuş....anladım...
Post 41'i incele. Lütfen..Deriz...
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Sanalmanik 41 nolu mesajından ne anlamalıyım dostum?
..

Sordum sarı çiçeğe annen baban var mıdır?/kimdir?
Çiçek der ki; Arkadaş annem babam topraktır...

Daha bunun neyini anlatayım görmüyorsun-uz?

Evrenselleşme ve insanlaşma tanımını sırayla inceleyelim, derim..
Felsefe...

Daha özel de ise Fromm ve Marks'ın sevgi özeline/tanımına gidebiliriz..

Genelleme özelleme ve subjektivite objektivite farkı..

Şimdi verilecekse ve isteniyorsa buyrun

"sevgi yalnız bir insana bağlılık değildir. bir tutumdur. kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. kişi yalnız bir tek kimseyi seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa sevgisi sevgi değil, genişletilmiş bencilliktir.” Marks
.
Şimdi buradaki "Sevgi" kavramı yerine birebir "Aidiyet" kavramı koyalım.

Objektif sevgi ya da objektif aidiyet için genel bir tanım bu. Oldukça da evrensel duruşlu..

"Aidiyet yalnız bir insana/kendine bağlılık değildir. bir tutumdur. (Ben ya da aidiyet) Kişinin yalnız bir aidiyet nesnesine (tek kendine) değil, bütünüyle dünyaya (oluşuna) bağlılığını gösteren bir duyuştur. Kişi yalnız bir tek kimseye aidiyet duyuyor ve başka her şeye, herkese karşı ilgisiz kalıyorsa aidiyeti aidiyet değil, genişletilmiş bencilliktir.” ya da kişisel subjektif benliğin özellenmesidir ve bunun onaylanmasıdır.. Ki bu sürecin objektif tanımı ya da tahlili değildir-
Subjektif iradenin objektif dayatımı, Külli irade adında işlenen saçmalık ve tarihi çözülemeyen bulmaca ...

İçtenlik Dürüstlük

Teolojik (ya da ısrarla subjektif/kişisel ön) taban kullanıyorsun hatta teolojik tabana esirsin, daha ileri gidelim. Teolojik ya da kişisel tabanı (ve çıkarı) mutlak olarak tartışmaya dayatıyordun ve farkında değildin..

Yine Felsefe diye yineliyoruz. Subjektif.net te değiliz..

Çiçek genellemesi üzerindeki ırkiyat (türler) kavramını inceleyebilirsin.
Doğa da savaş değil çatışkı var ya da zıtların çarpışımı mekaniği
Çiçek adında insan kavramını buluşturduğumuz zaman insanlaşma /(genelleşme genel insanlaşma) oluyor.
Çiçek kavramını tüm evrensellikle buluşturursakta evrenselleşme oluyor. Buna insanlaşmanında bir ön ileri aşaması olarak bakabilirdik..

Yani çiçek adında tüm çiçekleri birleştirdiğimiz/toplayabildiğimiz gibi insan adında (ayrımsız farksız bir genelleme ile) birleşebildiğimiz zaman insanız, aslında insanlaşabildik demektir.

Daha özeti ayrıca Teoloji de kendini direkt Tanrıya bağlayıp özellersin ve seçersin.
Tanrıdan kendini ilişkilendirirsin ya da varlığını önce Tanrı sonra varlıkla dolaylarsın ve ilişkilersin... Kendini özel addedersin.

Tanrıdan sıyrıldığında Ata ve bağ olarak; Doğa, Varlık, İnsan Nesli/Türü, Evren, Nesne vb. genel-geçerlik gibi kavramlar ve aidiyetler benimsenir ya da aranır.
Teolojik bağlarının sıkı ve geçerli olduğunu gösteriyor.
Teolojik ikilemden kopamadığını/sıyrılamadığını, bunu seçemediğini ya da seçiminde dürüst/içten olmadığını gösteriyor. Daha da ileri gidersek özel olmaya, öznel kalmaya çalışıyorsun ve kendini özel-başka hissetmeye/seçmeye meyillsin.
Özel olduğunu sanıyorsun. Değilsin...

Yani bunu anlamalı...

Irkiyat üzerine yazılanlar objektif değil, nesnel değil evrensel değil aslında geçerli de değil..

Özel ya da öznel ya da subjektif diyebiliriz..
Bunlar bilgi yolunda engeldir haliyle felsefe ile uğraşacaksak öznel felsefe kuramayız..

Kızıl Adam bireysel mülkiyeti ve bireysel çıkarcılığı bilmiyordu. Beyaz adamı bu yüzden anlayamadı. Kendi-ni doğa parçası (bütünü, içreği) addediyordu.
Tüm nehirlerde balık olur. Tıpkı bunun gibi öz-kopuk değildi. Doğadan kopmamıştı koparılmamıştı, bireyleşmemiş bireyselleşmemişti. Kabile klan topluluk mülkiyeti/aidiyeti (ve bilinci) duyuyordu..
Beyaz adama görece sadece bir hayvandı ve hayvandan farkı yoktu.. Seçkincilik zehri ona (henüz) aşılanmamıştı..
Birey benliği (aidiyeti/aidiyetliği) doğadan ve (bütünden) henüz kopmamıştı ve koparılmamıştı..
Kızıl adam bencillik nedir bilmiyordu/olmuyordu..

(Ek ve Katkı için Erich Fromm , (Kendini Savunan İnsan) İnsandaki Tarihsel İkiye Ayrılmışlık Makalesi
" İnsan, cenneti/cenini doğa ile olan birleşikliğini yitirmiş olduğu için ebedi gezginci (Odyseus, Oedipus, Abraham, Faust) haline gelmiştir." imi ile.. ; sayfa 49 dan (22 den) gözlenebilir..
ya da Kutsal Babil Öyküsü, Tanrıların Şafağı)

Saygılar...
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Teolojik ikilemden kopamadığını/sıyrılamadığını, bunu seçemediğini ya da seçiminde dürüst/içten olmadığını gösteriyor. Daha da ileri gidersek özel olmaya, öznel kalmaya çalışıyorsun ve kendini özel-başka hissetmeye/seçmeye meyillsin.
Özel olduğunu sanıyorsun. Değilsin...


Yani bunu anlamalı...

Irkiyat üzerine yazılanlar objektif değil, nesnel değil evrensel değil aslında geçerli de değil..

Özel ya da öznel ya da subjektif diyebiliriz..
Bunlar bilgi yolunda engeldir haliyle felsefe ile uğraşacaksak öznel felsefe kuramayız..

Bu satırların düşünce ayrılıklarımızı özetliyor..peki madem öyle sorularım var.

1-nesnel/evrensel/objektif olanı öznel olana üstün kılan nedir? veya daha geçerli kılan?

2-hakikat; nesnel,objektif,felsefi ve evrensel olan diyelim.(ki öyle diyor bunu kendi düşüncelerine dayanak alıyorsun) bu hakikat denilenin insan yaşamında uygulanabilirliği nedir? bu sorumu özelleştirip şöyle sorayım. mesele çocuklarım var diyorsun. nesnel/objektif olana göre onlar gerçekten senin çocukların değil, sen bir aracısın,genleri atalarından miras aldın ve onlara aktardın. yani genler kendini kopyalayarak varlığını devam ettiriyor ve sende bir aracıdan fazlası değilsin. ama öyle hissetmiyorsun değil mi? onlar senin çocukların onları seviyorsun. işte sende kendini özelledin.

bu sorularıma cevap verdikten sonra sanırım birbirimizi daha iyi anlayacağız..
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Bu satırların düşünce ayrılıklarımızı özetliyor..
.

Şimdi biraz ileri mi gittim bilmiyorum ama şunu açık belirteyim o an içimden geldi.
Kendim 3-5-7 yıl önceki perspektifime baktım ve bir felsefe sitesine ben o gün gelsem bu satırları bulmak isterdim gibi düşündüm.
Yani tam bu bilgilendirmeyi 7-8 sene önce biri bana yazsaydı şimdi bakıyorum da tam bir özsaygı olarak alırdım. Hızlı bir bilgilendirme beni ilerletirdi..
Yani kişisel almamayı rica ediyorum. Genel söylendi hatta kendi geçmişimi de ele alan kendime de dönük bir şeydi.
Bunun haricinde öznel ayrımlar, farklar ve fikirler asla eleştirilmiyor ya da yargılanmıyor
Hepimiz öznel ya da az çok beniz ve benciliz. Ben de dahil.
Bunu bir yorum'u ortaya koyma ya da filozofik bir bakış üretme olarak aldım
Şimdi ben de bir beyaz Türk olarak doğdum

Bilgi ortaya koyarken ya da çözümleme yaparken gösterge olarak kendime bile üretilmesi gereken satırlar bence bu idi. Belki daha iyisi ve farklısıdır bilmiyorum beni düşündürürdü.
Benim filozofik gelişimim bunu bana veriyordu
İnsanın kendi psikanalizi ya da özeleştirisi ve gelişimi denen süreç te bunları üretiyor
Bunları kendime de yaptığım eleştiriler ya da kendime de tuttuğum gösterge ve aynalar olarakta aldım

O yüzden düşünce ayrılığı olarak görmüyoruz

.peki madem öyle sorularım var.

1-nesnel/evrensel/objektif olanı öznel olana üstün kılan nedir? veya daha geçerli kılan?
..

Üstün kılma yok. Özneli sıyırırsak ortak varoluş-lar buluruz..
Öznellikte bir genel geçer ve yasa gibi ve sonuna kadar hak ve yaşanmalı. Bunu kısıtlayan bir şey yok. Oradaki temel kavram filozofi idi...
Filozofinin aynasında bu ters yansımalı..ya da buna benzer bir şeyler yansımalı sanırım....Ben öyle düşünüp ürettim..
Bu (öznel taban) hiç bir açıdan eleştirilmiyor ve yargılanmıyor, nesnellik ya da objektif bakış üstün de denmiyor. Bilgi ürettik ya da bunu denedik. Satırlar gösterge ve deneyiş olarak üretildi ortaya kondu..
Yani kendim de durumu o an objektif irdelemeyi objektif değilse de başka bakış açıları ve perspektiflerle o an da irdelemeyi denedim. Belki kötü ya da yarım ya da bozuk bir empati ve barışçı ortak çıkar havariliğine soyundum..
Satırlar ve yazılanlar hatta orada ortaya koyduklarım benim içinde yeni idi..Anlıktı... Yani uzun süre üzerinde durulmuş bir kişisel bakışı temsil etmiyor...

Konunun tartışıldığı alan bir felsefe sitesi ben buna yönelik bir karalama ürettim...

2-hakikat; nesnel,objektif,felsefi ve evrensel olan diyelim.(ki öyle diyor bunu kendi düşüncelerine dayanak alıyorsun) bu hakikat denilenin insan yaşamında uygulanabilirliği nedir? bu sorumu özelleştirip şöyle sorayım. mesele çocuklarım var diyorsun. nesnel/objektif olana göre onlar gerçekten senin çocukların değil, sen bir aracısın,genleri atalarından miras aldın ve onlara aktardın. yani genler kendini kopyalayarak varlığını devam ettiriyor ve sende bir aracıdan fazlası değilsin. ama öyle hissetmiyorsun değil mi?
.

Bazen öyle bazen böyle değişiyor. Kendimi de özellemediğim olur. Çocuklarımı da .Tersi de. Her zaman değil .Bu değişiyor..

İnsan yaşamında uygulanabilirliği değil de bilgi üretirken ya da felsefeye/filozifiye temas ederken öyle yapmalıyız/yazmalıyız gibi düşünüp ele aldık...

Felsefi temas ya da çözümleme üretirken ya da bilgi üretirken objektif tabana indirgemeye uğraşıyoruz gibi diyelim.
Bu kendimi özellemiyorum anlamında gelmez.
Yukarıdaki aynı satırı birebir kendime de verebilirdim.
Ve tarihi bir özeleştiri olarak göz-önüne kendi gözümün önüne de asardım
Mesela ben de ne kadar istesem de cinsiyetçilikten arınamıyor gibi hissederim ama felsefe üretirken Kadın Erkek Ayrımsızlığı/Farksızlığı yazarım buna değinirim ve temas ederim. Bu hakikat benim kafamdaki kadın özne erkek özne ayrımını ve farkını ne yapsamda etsemde tam yıkmıyor ve ben de bunu biliyorum..
Bu pek çok şey içinde böyle ama bunlar objektif kalmama ya da bunu denememe, aksini düşünüp değerlendirmeme engel değil.
Ya da en azından subjektif olanı objektife ya da nesnel olana ve tüm evrene genel geçer diye dayatmıyorum artık diyelim..
Ben buna-bunlara gelişmek ya da felsefe deniyor sanıyordum

Bir de sevgili kahin bana demişti ki sen duyuşsal yazıyorsun. Evet öyle yazıyorum ..Bazen. Kalemin ve düşüncelerin beni savurduğu ve götürdüğü gibi yazdığım olmuyor değil..
O an öyle yazmak içimden geliyor ya da üretimsel bir üretme ya da çıktı gibi yazışlarımı üretiyorum..
Hepsine -birebir- kişisel fikir diyemeyiz. Benim kişisel fikrim diyemeyiz.
Bazı yazımları kalemim o an öyle tutuyor/getiriyor. Ben de bakıyorum bazen bu ne? ne yazdım ben?
Yani yazdığımı yazacağımı kendim ummuyordum bile denebilir...
Ali Ekber Çiçek Haydar Haydar'ı üretip bağlamayı şöyle bir bırakmış. ben ne yaptım? ne oldu? bunu ben mi yaptım der gibi olmuş derler....
Ben de kalemi ya da yazışı ele aldığımda tuttuğumda öyle yapıyorum. Kafama göre tıngırdatıyorum. Bazen alternatif bir şey çalıyorum/yazıyorum. yazıyorum. Bazen yazılabilecekler arasında geziyorum. Deniyorum...

Yani öznelliği bir taraf olarak alacaksak sanalmanik kendi kendine bir iç söyleşi olarakta bunları yazıp diyebilirdi, düşünebilirdi.
Sonra bunun üzerine düşünürdü bakardı..

Yani kişsel düşünceye kalsaydı ben bu posta ilgi duymazdım ya da taraf olmazdım. Sanırım bakmazdım bile ve muhtemelen görüş bile belirtmezdim. Şöyle bir inceler muhtemelen susar geçerdim.
Felsefi üretimler dediğime kayan yakın bir bakış yazış ve çizgiyi anlık denedim sadece

Ben şunu dürüst söyleyeyim ben Kürt bağımsızlığı/sorunu ya da realitesi diye bir şeye belki uzun uzadıya ne taraf olmuşumdur ne üzerine durup düşünmüşümdür. Yani Ontolojinin basit yolundan giderek insan insandır bu savaşlar bitmeli barışın yolu olmalı gibi basit bir hümanizmle düşüncemi kapatmışımdır. Orda o an bunun üzerinde durdum. Hem yazdım hem acaba öyle mi? böyle mi? diye kendi kendime de sesli düşündüm. Kendimce aksi bakış üretmeyi yerinde denedim..
Yani bunlar tam bakışım ya da benim benim meseleyi son çözümlemem denemez.

Bir de son olarak şunu söyleyebilirim. Tartışmanın Karşı tarafı (Kürt ya da Kürt öznesi tarafı) ve bu anlamda dengesi?
Kafamda böyle bir şeyde oluştu..
Yani bir felsefe sitesi. Bunlar sanal sosyal alanlar ve demokratik özgürlükçü platformlar. Yani dışarda her ne kadar kavga ve savaş olsa da bu tartışmalarda barışta buralarda ön verilmeli yapılmalı, sağlanmalı ve bunlar tüm yönleriyle açık özgür konuşulmalı gibime geliyor..
Açıkçası gözüm bir karşı taraf dengesi ve tartışmacısı aradı... Bir kaç temsil edeni dürüstçe bir şeyler yazanı olmalıydı gibi hissettim.. Bunu da bir eksiklik olarak gördüm açıkçası ve belki bunun refleksi de bir itiş sağladı...
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Nesnel doğrulara, soyut kavramlara önem vermeyen, bilimin ve geleneksel felsefenin; somut insanı
onun yaşaminı ve ölümünü göz ardi ettiğini düşünen, öznelliği ve duyguları öne çıkaran bir felsefi akım var. adı varoluşçuluk Sanalmanik.

Tamam dünyayı daha güsel bir yer yapmak için nesnel olan evrensel olan önemli ama bu ikisine yoğunlaşıp insan gerçeğini ıskalamayalım. yaşamı yaşam yapan,yaşanabilir yapan ,anlamlı yapan öznel şeylerdir (ve realitede boyle yaşıyor insanlar ve toplumlar dünyada) nesnel şeylerin insana yaşamak için sebepler vermesi imkansızdır..
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Nesnel doğrulara, soyut kavramlara önem vermeyen, bilimin ve geleneksel felsefenin; somut insanı
onun yaşaminı ve ölümünü göz ardi ettiğini düşünen, öznelliği ve duyguları öne çıkaran bir felsefi akım var. adı varoluşçuluk Sanalmanik.

Tamam dünyayı daha güsel bir yer yapmak için nesnel olan evrensel olan önemli ama bu ikisine yoğunlaşıp insan gerçeğini ıskalamayalım. yaşamı yaşam yapan,yaşanabilir yapan ,anlamlı yapan öznel şeylerdir (ve realitede boyle yaşıyor insanlar ve toplumlar dünyada) nesnel şeylerin insana yaşamak için sebepler vermesi imkansızdır..
.
Şimdi diyebileceğim az çok herşeyi önceki mesajlarımda yakın söylemiş hissediyorum.
Bu yazılanlara da eleştirilerim var ya da olabilir tabi ancak kişinin öznel gözlem ve istenç alanına başka bir şeyi buyurmak , dayatmak ya da çomak sokmak gibi bir ikilem de değilim.
Ancak şunu söyleyebilirim ki; yaşamı ve ölümü gözardı etmenin tersindeydik... Zaten bu nedenle yazılıyor ve felsefe temasları var...

Varoluşçuluğu bilmiyorum, yani şu anlamda bilmiyorum, bir gün öznel olanın/alanın ve öznel bir çemberin tıkandığını, daraldığını ve kişisel açmazlarını yadsıyor mu? Ancak öyleyse o da gelişim yolundadır...
Sanırım modern batıyı, orta ve kuzey avrupa yı temsil ediyor olmalı. Biz yarı Asyadayız..

Şimdi yazılanlar/verilenler buram buram ereksellik ve verili ön-taban kokuyor. Şimdi bunları yermenin de bir alemi yok. Kişi kendi konfor çemberinden çıkmadıkça, yeni serbest bir dış alanı ya da yeni özgün bir biçimi deneyimleyemez.
Varoluşçuluk konformizm aşılıyor mu? Ya da sınırlı konformizme mi hizmet ediyor? Sistemin verili tabanına mı? Gerçekçiliğe mi? Bunu bilmiyorum ancak dediğim gibi ben şimdilik bu kavramları eleştirecek/yerecek, bunu yapıp duracak değilim....
Kişinin yol yön biçimine (kendini deneyimleme ve oluş biçimine) karışacak ve görüşecek (burnumu sokacak) değilim....

Ama şunu belirtmeliyiz . Yaşamı ve ölümü gözardı etmek ve duyguları öne çıkarmak gibi belirtmelere güçlüce itirazımız var/olacak...
Soyutlanmış bir bireysel istenci ortaya koyuyor ve aslında bunu öne/göklere çıkarıyor..

Her neyse daha fazla yuvarlarsak verilen kavramın son sonuçta üreteceği şey mevcut batı bireyciliği , birey özgürlükçülüğü ve sonsuz bir liberalizmdir (ya da neo-liberalizmdir bunun üreteceği çatışkılar zaten sistemde açık verili var ve) ancak verili içerikten yani eldeki sistemden/konjonktürden bağımsız değildir bu durumda mevcut sistem kontrolörlerinden ve ikileminden de , koşullarından da üst/dış bağımsız/sebepsiz sonuçsuz değildir ve kendi gizli içeriğine, çemberine (amaç sonucuna ve) açmazlarına bağımlıdır. Daha da yuvarlarsak kendi gizli öznesine ve sahibine/patronuna bağımlı geçici bir üst Panteizm konformizm türevi üretecektir.. Yani şu aşamada verili sistem/içerikten muaf ya da arınmış ya da bunu göze alan bir yapı/yaklaşım ya da doktrin değil gibi gözükmekte. Yani sistem sınırları ve verili tabana (mevcut sınırlara) hapsolmuş .... (bir örnek ölüm) kaçınılmazsa zevk almaya bak yaklaşımı...

Sonuçta; denilenin aksine biz bunu yani Varoluşçuluk denen sanırım Batı Bireyciliği ve Konformizmi gibi olanı; kendi güven, kontrol, korunma ya da konfor çemberinden (dışa) çıkamayan açılamayan ve çatışkı azlığı denemek/deneyimlemek isteyenlerin kimi ya da yarı özgürlükçülüğü ve sınırlı özgürlükçülük olarak sözediyor, anlıyor ve işaretliyoruz.

Daha da ileri gideceksek kafes tavuğuna göre serbest tavuk örneğini verelim. Yeniden uçmaya ve kanat çıkarmaya/çırpmaya çabalayan yönelen bir bakış ve tavuk değil örneğin...
Bilmiyorum eğer evrimin devrimin bir şeylerin gücüne inanıyorsak o kanatlar bir gün çıkacak demeliyiz, çırpılacak demeliyiz. Çırpa çırpa da çırpmalıyız. Penguenler bile (bir gün) uçmayı (uçabilmeyi) (ve ya da nesillerini bir gün uçurmayı) göze almalı. Uçabileceğine inanmalı/inandırılmalı. Özgürlükçülük sınırlanamaz... Özgürlükler de...

Kaldı ki bunu söylemesi ya da sorması gereken ben değilim ama Varoluşçu bir yaklaşım ve felsefe Kürt bağımsızlığı özelinde nasıl bir yaklaşımı temsil eder ya da üretirdi?
Varoluşçuluğu ben barışçıl bir hümanizm ve pasifist bir insancıllık olarak almakta ve dış toplumsal bireylere de eşit özgürlük sağlama vb. yönelimi olduğunu düşünmekte yanılıyor muyum?
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Varoluşçuluğu ben barışçıl bir hümanizm ve pasifist bir insancıllık olarak almakta ve dış toplumsal bireylere de eşit özgürlük sağlama vb. yönelimi olduğunu düşünmekte yanılıyor muyum?

Kierkegaard haricinde diğer temsilcilerini iyi anladığımı söyleyemem. Kierkegaard bireyle ilgileniyor,sosyal meselelerle ilgilendiğini görmedim. çok dindar olduğu halde kiliseye bile karşı (kurumsallaştığı gerekçesi ile) sosyal ve kamusal olanın insanı kendinden uzaklaştıran, kendini tanımasını engelleyen devasa ama içi boş hayaletler olduğunu söylüyor. insanın sosyal bir canlı olmadığı söylüyor (evlenmeme sebeplerinden biride bu olabilir) yani özetle bireyle ilgilendikleri için ;barışçıl ve humanist oldukları çıkarımı yapilabilir. ancak realitede bu adamları bir topluluğun veya toplumun başına getirsen ne yaparlar? veya şu Kürt meselesini çöz desen nasıl bir çözüm sunarlar? muhtemelen tüm dünya düzenini ve sistemini yeniden inşa etmeden varolan realite içinde -kendi felsefeleri ile çelişmeyen-bir çözüm sunamazlar.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Kierkegaard haricinde diğer temsilcilerini iyi anladığımı söyleyemem. Kierkegaard bireyle ilgileniyor,sosyal meselelerle ilgilendiğini görmedim. insanın sosyal bir canlı olmadığı söylüyor ...

Ben daha bu cümleden (bu verili cümleden) Nihilizme bir yol alış görüyorum diyebilirim..

Şimdi burdan bakılacaksa Materyalizm de sosyal meseleler ve sosyal olgularla, olgusallıkla ilgileniyor. Tarih kültür toplum ya da toplumsal sorunlar üçgenin de gibi..

Şimdi felsefe ilerlemelidir. Yerinde duramaz ya da sayamaz.

Ben yine dün gece konunun uzantısı olarak kendi kendime -sesli düşünce- sesli sorgu- olarak bir metin/süreç ürettim isterseniz onu paylaşayım.

Sesli Düşünceler…. Tamamen sesli düşünüyoruz. Budur demiyoruz, demeye getirmeyeceğiz...

Bizim anlık çözümlememiz bu..

Varoluşçuluğun sonu sonrası ya da ilerisi/ötesi sanıyorum ki ve yanılmıyorsam Nihilizm, Panteizm ya da Materyalizm duraklarından biri olmalıdır. Çünkü bireysel özneciliği/özlemciliği ya da varoluş sorununu/felsefesini tamamlamalı, tanımlamalı ve açmalıdır. İleri götürmelidir..

((Biz özneyi ve nesneyi kendinde genellediği/bütünlediği ve ya da birleştirdiği/topladığı ya da her ikisini birbirine kattığı ve ayrıştırmadığı için (özne nesne ayrımı içermediği, önermediği ve onamadığı için) Doğa ya da Doğacılık gibi kavramları daha yakın buluyor ve görüyoruz. Bunu araya not edip es geçelim şimdi isterseniz…Daha sonra açalım bunu..))

Ama Varoluşçuluk denen muhtemelen üst-üstün özne/özneler ve Nihilizm çıkmazına gidecektir ve ordan kendine bir yol arayacaktır. Eğer gitmiyorsa (birey kendini üstünlemiyorsa ya da bir grup özneyi üstleştirip üstünlemeyecekse) ve yaygınlaştırılmış genel öznecilikse yani bireyci Panteonsa? Yani Her birey tanrı, kendinin tanrısı (sahibi) anlayışı gibi bir yaklaşımsa, (diğer bireylerle) bağ özerkleniyor, bireysel sınır ayrımı çizgisi çekiliyor. Buradaki bileşim yapısı , (kitlesel) birliktecilik (hak hukuku) ve sınır hukukları ayrışmalar incelenmeli, gözlenmeli. Diğer (tüm) birey öznelere tanınan haklar nedir? Kendine eşit midir? Doğa ve maddenin nasıl içerildiği tanımlandığı özneye bağlanıp bağlanmadığı, ayrımsanıp ayrımsanmadığı nasıl işlendiği sorulmalı. Ben, insan ya da özne birey denenin varoluş karşısındaki geniş tanımı (neliği kimliği/kendiliği) sorulmalı, çözümlenmeli.
Birey kümeleri, doğa kümeleri? Birey grupları arasındaki fark yapısalları nasıl dağılıyor ve dağıtılıyor? Yani özne özne midir? Birey birey midir? Her birey kendine dair birey midir? Doğa ile birleşim var mı? Genel varlık nasıl adlandırılıyor? Doğa varlık ya da madde köprüleri ayrımları (bağları bağlamları) nedir?

Varoluşçluk;
Eğer genellenmiş/yaygınlaştırılmış özneciliğe yani Panteizme ve Deizme vb. ne uğramazsa ve uygulanmıyorsa ya da bunun zaten kendi değilse sanırım yön olarak kendine genellenmiş/yaygınlaştırılmış Nesnecilik ya da Olguculuk (ya da üst nesnecilik gerçekçilik) yani Materyalizm gibi bir kavram ve yön bulacaktır diye düşünüyoruz.

Ya da bir başka durak olarak oraya yönelebilecektir.

Ayrı bir yorum da ise; yine onun çıkışında Doğacılık benzeri çıkış olabilir ve bulunabilir.
Yani; Birey özdeşleşme, doğa özdeşleşme, madde özdeşleşme , tüm varlık özdeşleşme yansımaları incelenmeli.

Ama Varoluşçunun deneyimleyeceği çıkmaz Nihilizm olmalı öyle sanıyorum. Ya da üst yapısı olarak üst yapı olarak onun üstünde o var sanıyorum… Yanılıyor da olabilirim ama yakın bir benzetme oldu bence. Bu sanırım kişiye göre değişir.

Varoluşçuluğun sonu sonrası ya da ilerisi/ötesi sanıyorum ki ve yanılmıyorsam Nihilizm Panteizm ya da Materyalizm duraklarından biri olmalıdır.

Şimdi bu üç alanda durakta onun ilerisidir ve ötesindedir neden?
Her üçü de evet

Varoluşçuluk bireysel özneciliktir. İdealcilik tir.
Birey/Bireycilik ideali yansıtılıyor ve bu yükseltiliyor olur. Tüm herşey birey midir? (Varolan tüm herşey) Bireye özdeş midir? Tüm varoluş nasıl yansıtılıyor? Birey panteonunda diğer olanak içeriliyor mu? ayrışıyor mu? Nesne ve tüm doğa Teolojik akım gibi bireyin emrine amade bir süreç gibi mi görülüyor? Nasıl tanımlanıyor? "Özne ilke" varoluşa mı genelleniyor? (Öznel ilke) Kendi nesnesini ya da tüm nesneyi de özne de/öznesinde kapsıyor ve içeriyor mu? Yani özne madde/nesne , doğa ayrımı ve birleşimi var mı? Doğa ya da varlık-lar özneden ayrımı soyutlanıyor ve varlıklaştırılıyor? İnsan öznesi varoluşuna ve temel varoluşa karşı nasıl konumlanıyor?

Varoluşçuluk bireysel özneciliktir.
Özne genel bir ilkedir, yaygınlaştırılmıştır ya da onun bireyin öznenin idaresi ve iradesi. Seçici bireysel öznecilik ve birey ideasının üstünlenmesi. Bireysel idarenin/iradenin ,serbest otonom iradenin (özgürlüğün) ve bireysel kontrolün yagınlaştırması ve bunun genel bir ilke olması ve bunun üstünde ilke olmaması, güç olmamasının istenmemesi demektir. Özgür ilke arayışı ya da serbest özgür iradeye, bireysel iradeye vurgu yapıyor olmalı...

Şimdi yukarıda denilenler biçiminde gerçeğe uyuyor mu ve uygulanabiliyor mu ve ya da uygulanabilir mi?
Genel bir ilke olarak tüm gerçeğe uysaydı ya da uygulanabilseydi neden olmasındı?

Basit İdealizmin, yaygın kanının tavanı ya da tavan yapmış biçimi gibi gözüküyor. Ya da öyle mi? Ya da Bunun daha da tavanı varsa Nihilizmin Üstün Öznecilik İdealcilik i vb. olmalı...

Varoluşçuluk yaygınlaştırılmış basit orta-vasat bireycilik , bilikte ortak haklarla yaşayımcılık gibi mi?

Varoluşçuluk dengeli bir Panteizmi de (ya da Deizmi) üretebilir ve destekleyebilir ancak çözümlemesi eksik kalır ya da özgürlükçülüğü yamalı bohça mı olur?…

Genel bir ilke ve kanı olarak yaygın kabul görseydi herkese yaygın bir ilke olarak uygulansaydı bu mümkün olsaydı evet..

Eğer yukarıdaki çözümleme de yanılıyorsak ve Varoluşçluluk tam tersinde Nihilizmin ilerisi ise ya da ilerisi değilse de ona sapmamış bir durak ve bireyciliğin bu yöne uçlanmamış/ilerilenmemiş genellenmiş biçimi ise ve Materyalizm ile de karşı dengede ise yine genellenmiş bir Öznecilik ve Panteizmi/Deizmi yakın verir..

Yani varoluş genellenmiş öznecilikse öznenin bölümlemeleri olarak tüm var diyorsa yine yakın bir Panteizmdir. Doğa ve nesne kavramını kendine nasıl katıp bağladığı bağdaştırdığı sorulmalı? Nesneyi nasıl çözümlediği, varlıktan töz bölümleyip bölümlemediği doğa kavramına nasıl yanaştığı belirlenmeli ve ya da sorgulanmalı. Doğal kaynak köken algıları, anlayışları sorulmalı ve bölümlenmeli incelenmeli. Buradan sonuç çıkacaktır.

Bireysel idarenin/iradenin serbest otonom iradenin ve kontrolün yagınlaştırması ve bunun genel bir ilke olması ve bunun üstünde ilke olmaması güç olmaması istenmemesi demektir.

Peki burada doğa ve insan birey özneden ayrı tüm varlık nereye konuluyor? Ve özne kavramında içeriliyor mu? Doğa bireyin emrine amadeyse yine yakın bir Teizmi (gizli üstel kayıp özneyi ve buna karşı sorumu) işaret edecek gibi. Birey kendinin tam sahibi/kendisi ve hem mülkü mülkiyeti olarak mı özgürdür?

Yani öteye gitmeyelim koymayalım. Varoluşçuluk bir gelişim sentez aşamasıdır. Nesnel (Öznel) bir (kimliksel varlıksal) gelişim aşamasıdır. Nesnel öznel kimlik (çünkü öznenin kimi ve kendine dair nesnesi, nesne kapsamı var) gelişim , buluşum, oluşum aşamasıdır.

Özne nesnel ve kendi fizik bedenini yapısını ve onun ihtiyaçlarını mutlaklığını ifade ediyor. Nesnel kimliğini zaten özne , öznesi ve özne beni olarak işaretliyor. Onun ihtiyaçlarını duygu düşünce olarak işaretliyor. Ben denenin tüm ihtiyaçları.. Duygu düşünce adında kapsanan. Yaşam ölüm, öznellik ve duygu denilen hepsi fizik nesnel süreçlere ve ihtiyaçlara ilişkin belirlemeler… Nesne bedenin ihtiyaçlarını, özerk isteklerini ve istek sürecini ifade ediyor...
Sınırlı nesnel oluşu kendi beni ve tüm öznesi olarak ifade ediyor olur.. Yanılıyor muyum?

Benim bu aşamada diyebileceklerim bunlar. Ya da sürece ilişkin gözlemim ve sesli düşünmem, bu an ki tahlilim bu.

Bence Marks'ın yazdıklarından sonra Fromm'a yani onun etkiyişine Varoluşçu kımldaması ve değişimine bakılmalı. Varoluşçulukla tam diğeri (Nesnelcilik-Nesnel Öznelcilik vb.) ikisi arasına sıkışmış Fromm'a..
Şimdi Fromm için Varoluşçulukla Materyalizm ve Öznelcilikle Nesnelcilik arasına sıkışma ya da köprüleme/geçiş uğraşı üretme vb. tanımı yapmayı uygun ya da yakın bulduk gibi görülüyor..

Yani Varoluşçuluk kendi özeleştirisi için ya da gelişimi ve bireysel açmazı için sonra tüm bu duraklara uğramalı bakmalı derim.

Ayrıca bu linkte Post 19 ve 20 de bir yorumlamamız daha var.

Saygılar...
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Kierkegaard Tanrıya inanıyor. ama inanmayanlardan benim bildiğim yani Camus,Sartre pozitif hiçciler. bireyin kendinden başka dayanağı yok ve kendi özünü oluşturmanın sorumluluğu ile haliyle bunaltı duygusuyla karşılaşıyor.

Bu akımın kurucusu kierkegaard koyu bir dindarken camus ve sartre gibi iki ateiste ilham kaynağı olması ilginç demi :)
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Kierkegaard Tanrıya inanıyor. ama inanmayanlardan benim bildiğim yani Camus,Sartre pozitif hiçciler. bireyin kendinden başka dayanağı yok ve kendi özünü oluşturmanın sorumluluğu ile haliyle bunaltı duygusuyla karşılaşıyor.

Bu akımın kurucusu kierkegaard koyu bir dindarken camus ve sartre gibi iki ateiste ilham kaynağı olması ilginç demi :)
Anlıyorum, olayı anlıyorum

Bu bir kaçış ya da set diyebiliyorum.
Varlıkla kendi arasına bir set çekiyor, özerk bir set çekiyor ve orayı araştırmıyor görmüyor ya da girmiyor. Bu işine gelmiyor
Girerse görürse ne olur?
Objektif bir alana kayar. Subjektivite kötürüm olur.

Şu anlamda anlıyorum.
Kızıma;
Sen aslında sen değilsin. Parçalı bir varlığın bölümlemlerinden birisin ama başka bir düzlemde (bilince dair bir uzayda) yine varlığını bütün deneyimleyen objektif (bütüncül benlik ve ) varlıksın, ama bugün şimdi burda parçalısın ve parçasın, dersem ne olurdu?

Aslında olayı her bakımdan anlıyorum. Bir çok bakımdan da anlıyorum ve buna hak veriyorum. Burada olmaya geldiğimiz şey oluyoruz.

Varoluşuluk Nihilizm ve Marks'tan etkilenmiş midir? Esinlenmiş midir? Sonra mıdır?
Eğer öyleyse kabaca şu sonucu çıkaracağız. Nietzsche gibi bir alana kaymadan, yaygara koparmadan, sert bir zemine inmeden ya da bireyi olabildiğine parçalamadan bütün bir varlığın parçalı bireyler-birimler Panteonu
Genişletilmiş/Genellenmiş birey Panteonu. ya da bunun arayışı. Nihilizmden bir kaçış...
Özetle; Her Birey hem kendinin kendi hem kendinin TamTanrısı/Sahibi ilan edilmiş gibi. Özerk özgür bir iradenin sınırı belirlenmiş, çizilmiş.

Her birey sonsuza kadar mutlak kendi midir? ya da kendi teki ve tikeli midir? Ondan ibaret midir? (Salt) Ondan mı ibarettir?
Her neyse işte bu sorulara yanıt vermiyorlar, nesnel bir alana girmiyorlar, öznel kalıyorlar. Subjektif bir felsefe doktrini özetle;
Yani bunun gibi isteyen istediği felsefeyi çatabilir. Sonsuz felsefe...
 

Uydurtu

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Mar 2019
Mesajlar
12
Tepkime puanı
3
Puanları
3
Şimdi Kürt tarihini Türk tarihini, olayları Kürtlerin şu anda Kürt olup olmadığını tartışmadan,
hatta konuyu okumadan:
Şu durumda Güney Doğu'da yaşayan Kürtlerin bağımsız olmak için olgunlaşmadıklarını ve bağımsızlıkları veya
yarı bağımsızlıkları için ortam olmadığını söyleyebilirim.
Ne Kürtler ne Türkler ne de herhangi başka bir toplum böyle cahil oldukları sürece bağımsız olamazlar.
Neticede İnsanlar bağımsız olamazlar. Çünkü artık insanlar bir şekilde birbirine muhtaçtır.
Ama bu bağımlılık durumu denetlenebilir ve dengelenebilir.

Türkiye'de yaşanan kızışmalar ise bir bağımsızlık arayışından çok BP'nin ağa babalarının CIA,MI6 ve Alman İstihbaratı
ile iş gütmesidir. Sokakta polise sis taş atarak bağımsızlık arayışı yapılamaz. Klasik solcu ağzıyla söylemek gerekirse;
emperyallerin kuklası olarak Türkiye'ye ve bölgeye göz dağı verilir, nabız yoklanır. Hatta bu yapılırken sol görünümü
verilir.

Başka da bir arayışları yoktur. Yani bölgede Kürtleri, Türkiye'yi takan umursayan yok. Sadece ahmak kuklalar var ve sömürgeciler var.
Hiç zor değil basit, ortadalar zaten. Şu anda petrol çıkarıyorlar, bizimkinin oğlancığı da Hayfa'ya götürüp teslimatını yapıyor.
Çokomel - para hesabı. Ya da 1 köfte 1 lira 2 köfte 2 lira 3 köfte 3 lira.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Benim birebir görselimi ve eski bir başka alan nickimi kullanan bu şakacı arkadaşı sanırım tanıyorum ve biraz önce bir kürede yaşayan insanlar oluşumuza ve kimliklerin görece oluşuna, gerçek kimlik denenin insan, varlık ya da evren gibi şeyler (değerler ve) isimlendirmeler olabileceğine dair bir şeyler yazdım...
Belki okumak ister.

Nasıl kediler ve köpekler ya da diğer canlılar kendi içinde ülkeler bölmeden ve sınırlar çekmeden ve milliyetler takınıp iddia etmeden yaşıyorsa ve yaşayabiliyorsa uygun kuramsal yaklaşımla bizlerde barış, uyum ve kardeşlik içinde yaşayabiliriz.
Bunu görmenin ya da göstermenin görece zorluğuna dirençle yukarıda ki satırlar ya da subjektif görece gerçekler uydurulabilir... Anlıyoruz...

Görülmeyen gerçek ya da kabul edilmemek istenen şudur. Bunun (bunların) altında çıkar çatışması ya da özel olmayı isteme, bekleme ya da kendini özel sanma, yapılandırma vardır. ya da kendi işini başkasına gördürme edimi ve böylelikle rahat etme güdüleri vardır.
Kimse kimsenin sahibi değildir. Doğada bütün hayvanlar kendi işini görüp kendi yemeğini topluyor. Bir insan diğerininin işini gördüğü ya da bir insan diğerine tahakküm ettiği an da özgürlük sözleşmesi bozulmuştur. Doğa karşısında özel-ler olmadığımızı (biribirimizden farkımızın görece geçici gerçek oluşunu) keşfettiğimiz zaman özgür-ler olacağız.

Yani özetle kişi kendi tutsaklığını yazmıştır. Prangalarından arınmasını, insan kalbiyle birleşmesini, kendini bütün ve büyük insanlık gövdesinde bir küme üyesi/elemanı gibi (genel-evrensel) yapılandırmasını (ve özellikten sıyrılmasını) böylece içselleneceğini ve büyük insan kalbiyle de buluşacağını öneriyor ve öngörüyoruz...

Yukarıda verilen (yazı ve) yapılandırmanın altında özel ve seçkin olmayı isteme , bekleme ve umma vardır. Yadsınan da dayatılan da budur. Verili içeriğin tabanı budur. Belirtilen düşünceden arındığında (kurtulduğunda) bunları yazıp dayatmaktan da kolaylıkla arınabilir ve vazgeçebilir. Böylece kendini esir eden/tutsak ve hükümlü tutan bir sürü boş düşünceden ve ya da zihinsel kölelik/pranga ve ağırlıktan da rahatlıkla özgürleşebilecektir.. Bunları ısrarla dayatan arkadaşlar rahat ve konforundan vazgeçmeyen ve bundan başkasını görmeyen bir avuç elitin kontrolünde devinen özgürlük yoksunlarıdır.
Denildiği gibi ikinciden kurtulmanın yolu birincidir... Yazılanları da böyle (birinciden sonra çok kolaylıkla) anlayabilir... Yani yazılanı anlamanın yolu da budur. Özel değilsin uydurtu. Evrensel bir küme elemanısın. Evrensel bir kümenin genel geçer sıradan elemanısın... Bunu anlamalısın...
Başkalarının haklarına ve gerçeklerine karar vermemelisin. Doğa da herkesin özgür yemeği vardır...
 
Son düzenleme:

Uydurtu

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Mar 2019
Mesajlar
12
Tepkime puanı
3
Puanları
3
Anarşizm diyoz biz ona. Bayrak, devlet, millet olmadan önceki yaşam tarzı.
Süper bireyselci.

Mani gerçeklikten uzaklaştırıyor. Felsefi düzleme giriyon, felsefe de ne karın doyurur ne
çözüm üretir. Fikret Mualla gibi oldun.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Anarşizm diyoz biz ona. Bayrak, devlet, millet olmadan önceki yaşam tarzı.
Süper bireyselci.

Mani gerçeklikten uzaklaştırıyor. Felsefi düzleme giriyon, felsefe de ne karın doyurur ne
çözüm üretir. Fikret Mualla gibi oldun.

Tüm insanlar buna inanırsa olur da, olmasa da olur. Bil yeter. Bilgi bir ön de..
Bilinmesi bunun gerçek olup olmamasından başka ve önde...
Subjektif yaşa objektif bil.. Tökezlemezsin...
Başkaları kafana fikirler ve inançlar sokamaz. Boş şeyleri şırınga edemezler. Gerçek renkleri tadarsın... Başkaları seni yönetemez boş dolduramaz. Kendi kafana yaşarsın özgür. Eyvallah demezsin. Ölüm kalım gibi bağımlılıkları umursamazsın. Hakların için direnirsin ve bu kendinden olur. Zorlanma ve acı boyut ve biçim değiştirir. Taşın kırılması gibi olur bir süre sonra sana şiddet. Ikınmazsın-korkmazsın..
Yani objektif bil sonra subjektif yaşa/sürün...

İplerin direkt varlığa bağlı olur yani...varlığına...
Sahte imitasyon şeylere değil..

Sahteyle gerçeği ayırırsın yani. Sahteyle kandırılmazsın...
Gerçi çok bileni eski Uydurtu'lar da sevmez onu söylim... Uydurtu'larla çok işin var.

Sonra da bu dediklerimi anlarsın.. Birebir uydurtu'nun düşünü olur....
 

Uydurtu

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Mar 2019
Mesajlar
12
Tepkime puanı
3
Puanları
3
Emperyalist dertlerinden nerelere geldik.

Anarşizm yokken var gibi davranırsan tozutmuş derler.

Aynı şeyi diyoruz sen evirdin çevirdin yumuşattın şekerlendirdin kodun.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Emperyalist dertlerinden nerelere geldik.

Anarşizm yokken var gibi davranırsan tozutmuş derler.

Aynı şeyi diyoruz sen evirdin çevirdin yumuşattın şekerlendirdin kodun.

Benim düşünsel realitem de insan farkı yok.

İnsan insan. Varlık varlık. Tek özdeşim bu... ya da önbilgi tabanı bu. Bunu diğerine dayatmam ya da subjektifi taban almam..
Tamam bundan sonra denilen gibi realite de bir bölümleme olarak şuyuz buyuz o ayrı.
Ama bunların hepsi de geçici ve yapay. Aynını yazıyorum o halde...

İnsan için gerçek ya da matematiksel objektif realiter kümeler...

İnsan kümesi ya da evrensel insan kümesi ;Dünya( insan 1, insan2, insan3 .... insan8.500.000.000) gibi
Ya da Evren(Dünya(Dünya insanı1, dünyainsanı2, dünyainsanı3,.....)gibi.

Bir de ikinci örnek (Bilinç-biliş, bilgi ton kuşakları gibi farklar varsa;)

Siyahtan beyaza ya da sarıdan laciverte ton kuşakları düşünelim

İkinci evrensel insan dünya kümesi ( küme içinde küme (sarı insanlar kümesi (sarıinsan1, sarıinsan2,..) diğer renkler kümeleri... ya da bunların karmaları kümeleri )

Üçüncü bir olasılık insan küme-si

(Genetik ırk soy ya da ata1 , genetik ırk soy ata2, genetik ırk soy ata3, genetik ırsoy-atax'ler ;Bunların değişik oranda karma kümeleri )

Buradaki evrensel kümedeki her insan eğer varsa tüm soyların yaklaşık karışımıdır ve tüm soyların baskın ya da çekinik karakterlerini az çok almıştır. Bu da birden çok ata varsa. Birden çok ata yoksa herkes herşey Safkan Ortak ata Kanıdır.

Çünkü türler karılmıştır, karışmıştır. Safkan bir ırk yoktur. Genetik melezler vardır. Bütün insanlar melezdir. Birbirine melez aynı türdür. Birbirinin melezidir. Irk soy çökmüş-tür; bu tartışma bu anlamda çürüktür. Matematiksel mantıksal değildir. Zırvadır. Laga luga olur bunun adı tartışma değil. Bilgi değil...)

Bunu düşün başka gerçek yok.

Ata ya da gen denilen için; bu 3.örnek ya da küme geçerli ..
Fiziksel yapı için ya da fiziksel ata için önermemiz bu..
Varsa alternatif x atalar ve türler çoğulu.
Çoklu ata genetik yok diyorsan zaten tek atadan tek türsün. Herkes safkan... Hepsi aynı..

Sonuçta (Ata'n) doğa, madde, evren, varlık hatta istersen maymun ve hayvan de ya da çoklu ata ne dersen de boş...
Ama bin atadan-da karma ol ama bir-bir kaç atadan gel farketmez safkan şu bu türü değilsin.
Kaldı ki tek ataysan herkes aynı Ata'nın safkanı...
Safkansan herkes safkan. Değilse herkes değil
Kaldı ki varlık genel adındasın... İnsan denen sadece fiziksel genetik yapın ve türün.. Bu yarı'n. Hepsi-n değil...
İnsan denen bilincin değil. O (bilinç) varlık'a genel dair-içkin..

Şimdi aynı ya da ayrı dili konuşan halklar ya da insanlar bütünü kümesinde "a" ya da "a1" ya da "b" adı alanlar farkı

Şimdi "a" türünü yoketmeye girişen ve çalışan kendi türünü yoketmeye çalışır ve girişir ki genetiği yokedemez. Eylemin matematiksel tabanda kendi türünün soyunu kırmaktan farklı yok. "A" otu "A1" ya da "B" otunu aslında AB1, AB2 otunu yolmaya çalışıyordur. Ama ot tam aynı yakın türdür ve kendidir. Matematiksel geçerlilikte. Mantıksal incelemede bu.

Yani soykırmaktan bahseden varsa kendinin ve bizzat kendinin matematikel mantıksal düşmanı. Hiç bir mantığı yok.
Kendi kafasına sıksın gitsin kendiyle ve türüyle ya da bilgiyle bilişimle barışık değilse ya da sorsun öğrensin...
Şimdi kölelik buyuran varsa. Özgür kölelik almaz. Kim olur nerde yaşarsa yaşasın...
Burda tür adı önemli değil. İnsan türü -geneli.

Eğer soykırmakktan bahseden varsa kendini öldürmekten farkı yok. Kendini öldürmekten bahsediyor.

Safkan bir genetik olmayan durumda bilgi ya da tür dışlamak. Bunlar mantıklı değil.
Tüm genetik safkansa da değil..
Hereks safkansa da değil. Safkan ata ve atalar vardıysa da değil. Artık safkan kalmadı ya da herkes safkan..
Tartışma insanca değil. Bizim Kızılderili örneği gibi olur. Çatışma objektif incelenmelidir.
Diğeri toplum yapısı, bilgi bilinci ve göreneği öğrenimi değişimi vb. tartışmaktır.

Genetik başka, bilinç başka. Bilinç zaten içkin herşeyde var. Dahil katışık ya da zaten kendi diyebiliriz bölemeyiz onu sıyıramayız. Bilinci işlevleştiren genetiktir.

Bilince renk kuşakları örneğini uygulayalım. Sarı renk Kürtler ve Lacivert renk Kürtler ayrı ayrı buluruz ve bunun bir sarı Japon ya da Lacivert Türkten farkı yoktur
Yani tartışma her tabanda geçersiz ve çürüktür.
Tartışan kendi özgürlüğünü tartışıyordur. Barışın karşıtını ya da tersini tartışan da sözde kendi üstünlüğünü (ama aslında bilgisizliğini) savaşını tartışıyordur ama bilgilenmemiştir. Bu kadar.

Birinci kümem evrensel
Subjektif küme kullancaksak 3. uygulayalım derim

Nikola diye biri yok. İnsan X
Ve tür adın insan. İnsan parçasısın sen.
Evrensel olan bu.

Fizikselliğinin genel adı insan. Bilişsellik evrensel.
Bilisellikten gideceksen

Bilişsellik kümesi
(varlıkx, varlık x, ya da olası varlık çoğulları) Nikola sadece varlıkX

Tüm gerçek bu. Başka gerçek arama.
Dönüp dolaşıp gelirsin "ictenlik"in laflarına.
Bir gün gelir kendi lafların olur. Uydurtu bunları başkalarına yazar...
Hepsi bu..

Ki zaten ölüyüruz bunlara ne gerek var. Sen sonsuza kadar Uydurtu değilsin ve Uydurtu başlamadın.. Sonsuza kadar tek Uydurtu değilsin...
Bunu bir kez farket yeter.

Yani sonuçta ırkçılık gerçek bir taban değil berbat bir şımarıklıktır. Hatta direkt kendi öz-varlığının düşmanlığıdır. Bilgisel bir sorun çıkmaz ve ya da cehalettir.
Yani genel olarak; ırkçılık tür düşmanlığıdır (yine) insan düşmanlığıdır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst