Hür irade

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde efefel tarafından oluşturulan Hür irade başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 18,592 kez görüntülenmiş, 137 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Hür irade
Konbuyu başlatan efefel
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan perkon

Acemiyazar

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
19 Mar 2012
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
''Hür irade'' diye bir şey bana göre yoktur. Nietzsche'nin dediğinden anladığım ; geçmiş ve şimdi şeylerin, öğelerinin ve etkilerinin bir somutlaşması sebebiyle, insanın yaptıklarından sorumlu olamayacağını keşfederiz, sorumlu olamıyorsak eylemlerimizden hür irademizde yok demektir.
 

for me

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2012
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
ve insanoğlunun geçmiş tarihine baktığımızda hem idealizm hem materyalizmin alt fraksiyonlarındaki binlerce farklılık yüzünden insanoğlunun bir türlü tür bilinç ve farkındalığına varamadığını ve bu yüzden sürekli bir ayrımcılık bölücülük yaşadığını ve savaşların bitmediğini ve varolan doğal zenginliklerin bir türlü adaletli paylaşılamdığını gözlemliyoruz

Tarihte tek bir savaş söyleyin SADECE HAYATA VERİLEN ANLAM VE İÇERİK (İNANÇ) sebebi ile çıkmış olsun? ya da bana bir imparatorluk ya da Devlet söyleyin sadece İnanç ve ideoloji için savaşmış olsun? Örn.Sekiz Haçlı seferlerinin 1 tanesi bile sadece inanç temelli değildir.

oysa dışardan sakince baktığımızda paylaşamadığımız nedir?

hayata verdiğimiz anlam ve içeriği paylaşamıyoruz öyle mi? :D

bir insanın hristiyan, ateist, deist, budist, müslüman, alevi, bahai, milliyetçi, musevi, hindu, satanist vs aklınıza gelebilecek ne kadar varoluşa anlam ve içerik varsa artık bunlar arsındaki geçişlerin ve değişimelrin hür iradesi altında olmadığı tezini ortaya atıyorum.

sadece ortaya atıyorsunuz. hiçbir veri yok, tüm söylemlerinizi veri olarak sunuyorsanız. bana göre zaten tek yönlü bunlar.

çünkü bu bilinçaçıklığının getirdiği muazzam bir ego savunma mekanızması vardır ve herkeste saat gibi işler

insan kendinde işleyen her şeyi fark ve idrak edebilecek potansiyele sahiptir. insanı hor görmeyi bırakın. bunu çok belli ediyorsunuz bunu ana dayanak yapmışssınız kendinizce ama yanılgınız çok açık !

benim hayata verdiğim anlam/içerik(inanç) hakikat, diğerleri batıl ve bozulmuştur..

insan aynı içerikli 2 şeye aynı anda inanamaz zaten, birini seçer ve artık diğerleri batıldır onun için. ya da sizin gibi hiçbirini seçmez. bunda sıradışı olan nedir? İNANÇ zaten böyle bir şeydir.

oysa hakikat bulutsuz bir gökyüzü gibidir, baktığında herkes aynı şeyi görür..

ama gökyüzü bulutlu ise herkes farklı şey görecektir ve doğrular değişecektir..

hakikat tektir ama doğrular çoktur ve değişkendir..

bir insanın bu bilince ulaşması demek bilmek ve inanmak arasındaki "farkın farkındalığından" geçer

şu 4 satırdaki çatışmanıza bakınız, hakikat bulutsuz bir gökyüzü gibi öyle mi? neymiş O hakikat? hakikat falan yok ortada. kendi hakikatınızı hemen uyarladınız insanlığa! arkasından hakikat tek, doğrular değişken. hakikatı bildiğinizi perçinlediniz. arkasından hemen bilmek/inanmak farkındalığı . eşittir pozitivitizm.olduda bitti maşallah.Sevgili Paslıçivi; tüm görüşlerinizin toplamını en fazla 2 satırla özetlerim. yazıyosunuz bol bol ama 2 satırdan başka kayda değer birşey yok.
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Sizin ilk cevap verdiğim mesajınızda, siz bu benlik bölümlemesini ilkel, ikinci ve öz olarak yapınca bunun üzerinden konuştum. Kusura bakmayın, özbenliğin hepimizci oluşunu tarifinizi esasen süperegonun tam çevirisi olan üstbenlik ile ilişkilendirdim. Ama her şeyin görünüşünden çok manasını anlamaya çalışmak bu yüzden insanoğluna verilmiş en güzel hata giderme sistemidir. Birbirimizi böyle tamamlarız, unuttuk ama olsun.

sevgili arkadaşım, sanırım düşüncelerimi tam ifade etmeyi beceremedim ki; "sizi eleştiriyorum, hatanızı ortaya çıkarıyorum" gibi bir algı oluşmuş. sanal alemde maalesef bu tarz şeyler oluyor, yüz yüze konuşunca insanlar yüzlerindeki ifadeler, mimikler vs ile düşüncelerini daha iyi aktarabiliyorlar karşısındakine. ben kişisel benlik bakış açımı ortaya koydum, siz de bunları yazarken freud'un 3lü modellemesi diye tarif ederken süperego yerine benim özbenlik tabirimi eşanamlı kullandınız.. bunu da zaten "sanırım eşanlamlı kullandınız" diye dile getirdim.. yani sizin bir yanlışınızı hatanızı ortaya çıkarmak dile getirmek bir amacım yok, zaten ortada böyle bir durum yok.. ama biz bu sitede sizinle yazışırken bizi okuyan insanlar var ve bu benlik modelleri hakkında bilgileri olmayabilir.. benim benlik kavramına bakış açımla freud'un benlik modellemesinin aynı şey olmadığını, bunun yanlış anlaşılmaya mahal vermemesi için dile getirdim onları.. ama dediğim gibi gerçek niyetimi sanal alemin yetersizliğinden dolayı dile getirmeyi beceremedim, yine de böyle bir algıya neden olduğum için özür dilerim..

Tanrı’ya sempatizanlık yerine inanç besleyen birey, kendisine ateizmden bahsedildiği vakit bunu kendisine karşı vicdani olmayan bir tutum olarak algılamaz, çünkü sunabilecek bir fazla bilgisi, ayrıntısı, yoktur ki ateizmden bahseden kişinin, istediği kadar bahsetsin, inançlı kişi rahatsız olmaz. Bildikleri ile karşılık verir. İnançsız kişinin yönelteceği sorular da, karşılıkları yani cevapları her zaman bulunan sorulardır. Karşılıksız kalacak bir ateist sorusu yoktur. Sizin rahatsız olacaktır dediğiniz kişiler, bir inanca sahip olduğunu düşünen fakat kendi inancı hakkında bile doğru düzgün bilgiye sahip bulunmayan bireyler olabilir ancak, çünkü ateistler gibi onlarında savunacak birikimleri yoktur, bilgisizlikleri tetikler, egoları dış dünyaya tepki verir. Basit mantık.

Savunacak bir bilgisi olmadığı için ateizmin (inancın vardır), karşısına inançtan bahseden bir birey çıktığında, en akıllı ateist, “Ben inanmıyorum, bitmiştir” demekten ötesini yapamaz. Savunacak, söyleyecek, soracak bir detayı yoktur. Bu nedenle kendisine bir inançtan bahsedildiğinde köşeye sıkışır ve bunu kendisine karşı yapılan vicdani olmayan bir tutum olarak algılar. İnançsız tarafın bunu böyle algılıyor olması, inancı olanların bunu böyle algıladığı anlamına gelmez ve inanca sahip olan tarafı bu şekilde sınıflayabilme hakkını (yani "onlar da kendilerini vicdani olmayan tutumlar ile karşı karşıya hissediyorlar deme hakkını") inançsız tarafa tanımaz. Bu anlama gelmemesi demek, sizin vicdani olup/olmama yorumunuzun inançsızlar tarafından, kendilerini bilmediklerinden korumak amacıyla böyle şekillendirildiği ve bu kalkanın arkasına saklanmaya çalıştıkları anlamına gelmesi demek oluyor kanımca.

tanrı inancı olan birisiniz ve henüz inandığınız tanrının modeli hakkında bir fikre sahip olamadım.. ama bu dünyanın bir çok yerinde non-teist dediğimiz insanlar var.. bunlar kabaca ateist, deist, panteist, agnostik vs diyebileceğimiz insanlar.. bu insanların ortak özellikleri "dinsiz" olmalarıdır. bazıları hem dinleri hem tanrıları reddeder(ateizm) bazıları sadece dinleri reddedip kendi bireysel tanrı inançları vardır(deizm, panteizm, panenteizm) bazıları da agnostik dediğimiz insanlardır ki, dinsiz olmakla beraber dinlerden özgür bir tanrının varlığının/yokluğunun bilinemeyeceğini dile getirirler..

bu nonteist dediğimiz insanları günlük yaşamda kendilerini çok rahat ifad edemzler, çünkü yaşadıkaları coğrafya genellikle bir dini inancın egemenliğindedir.. ve nonteist dediğimiz insanlar genelde ehem aileleri hem toplum tarafından çok hoş karşılanmazlar ve genelde dışlanırlar.. bunu yaklaşık 25-30 yıldır deneyimlemiş biri olarak konuşuyorum.. ve bu tarz insanlar internetin icadıyla birlikte sanal alemde seslerini duyurma şansı elde ettiler.. çünkü eskiden bu tarz düşüncelerini dile getirenlerin akibetlerini bildiklerini için genelde sessiz kalmayı tercih ettiler.. turan dursun , sivas madımak olayları ülkemiz açısından hatırlanır örneklerdir.

bu insanlar şimdi







vb, platformlarda düşünce mücadelelerini veriyorlar..
onlar da sizin gibi bir insan ve sayıları da hiçte az değil..
onları daha yakından tanımak istiyorsanız boş zamanlarınızda bu sitelerin forumlarında biraz zaman geçirin..

ve insanoğlunun "insanda öte" bu kavramlar için birbirlerine nasıl zulmettiğini görün..
alıntıladığım bu yukardaki düşüncelerinizi daha sonra konuşalım isterseniz..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Tarihte tek bir savaş söyleyin SADECE HAYATA VERİLEN ANLAM VE İÇERİK (İNANÇ) sebebi ile çıkmış olsun? ya da bana bir imparatorluk ya da Devlet söyleyin sadece İnanç ve ideoloji için savaşmış olsun? Örn.Sekiz Haçlı seferlerinin 1 tanesi bile sadece inanç temelli değildir.

değerli arkadaşım.. bu cümlenize istinaden yapmış olduğunuz alıntıda bir kavram var, ona dikkatinizi çekmek istiyorum

ve insanoğlunun geçmiş tarihine baktığımızda hem idealizm hem materyalizmin alt fraksiyonlarındaki binlerce farklılık yüzünden insanoğlunun bir türlü "tür bilinç ve farkındalığına" varamadığını ve bu yüzden sürekli bir ayrımcılık bölücülük yaşadığını ve savaşların bitmediğini ve varolan doğal zenginliklerin bir türlü adaletli paylaşılamdığını gözlemliyoruz

insanoğlu "varoluşa anlam ve içerik verme tabanlı" bilinçaçıklığında yaşıyor diyorum..
peki bunun dışında "başka bir tabanlı" bilinçaçıklığımı var ?
evet var, "insan tabanlı bilinaçıklığı"

peki nedir bu insan tabanlı bilinçaçıklığı denen şey?

merkeze insanı almak demektir, insandan öte, insan harici tüm kavramların buharlaşması demek, hiç bir şeyin insandan önce gelmemesi demek..

bunların içine daha önce söylediğim gibi tanrı, tanrılar, din, ölüm sonrası yaşam/yaşamlar, milli/etnik kimlik, siyaset, göreceli ahlak, mevki, güç, otorite vs akılınıza gelebilecek tüm ego(ikinci benlik) içerikleri..

işte bu varoluşa anlam ve içerik verme tabanlı bilinçli dünyada doğduktan sonra bu bilinçten(ego) arınıp insan tabanlı bilince çıkmaktan bahsediyorum..
bu bilince çıktığınızda tür bilinç ve farkındalığına erişiyorsunuz.. yani kendi türünüz olan insanoğlunu insandan öte hiç bir kavram için öteleyip bölmüyorsunuz, dışlamıyorsunuz.. ve dolayısıyla yukarıda bahsedilen idealizm ve materyalizm kısır döngüsünden kurtulup tüm dünya insanlığını kardeşiniz dostunuz olarak görüp tüm savaşları sona erdiriyorsunuz.. dediğim gibi bu kişisel/bireysel bir kurtuluştur..

sadece ortaya atıyorsunuz. hiçbir veri yok, tüm söylemlerinizi veri olarak sunuyorsanız. bana göre zaten tek yönlü bunlar.

burası felsefi bir platform, bunları tartışmak konuşmak için var zaten, ben de bu konuyu konuşmak istiyorum sizlerle..

nsan kendinde işleyen her şeyi fark ve idrak edebilecek potansiyele sahiptir. insanı hor görmeyi bırakın. bunu çok belli ediyorsunuz bunu ana dayanak yapmışssınız kendinizce ama yanılgınız çok açık !

insanı hor gördüğüm yok, öyle bir niyetim olsaydı burda sizlerin inançlarınızla ideolojilerinizle çok güzel dalga geçmesini ve hepiniz altetmeyi becerirdim, zamanında bunu da yaptım.. ama ulaştığım son bilinç durumunda ortaya koyduğum bir tezim var.. idelaizm ve materyalizm tarzı düşünce yapısı veya bilinçaçıklığının insanoğlunun bir insanlık rahatsızlığı( yada bir arageçiş formu) olduğunu ortaya koymaya ve bu konuda bazı insanların dikkatini çekip bu konuya yönelmelerini umut ediyorum..

insan aynı içerikli 2 şeye aynı anda inanamaz zaten, birini seçer ve artık diğerleri batıldır onun için. ya da sizin gibi hiçbirini seçmez. bunda sıradışı olan nedir? İNANÇ zaten böyle bir şeydir.

burda sıradışı olan şey, bu bilinaçıklığında yaşayan insanlığın bölündüğü biribiyle sürekli savaşmak zorunda kaldığıdır..
insanoğlu bunun farkındalığına varırsa çok daha değişik güzel dostane bir dünyada yaşayabiliriz..

şu 4 satırdaki çatışmanıza bakınız, hakikat bulutsuz bir gökyüzü gibi öyle mi? neymiş O hakikat? hakikat falan yok ortada. kendi hakikatınızı hemen uyarladınız insanlığa! arkasından hakikat tek, doğrular değişken. hakikatı bildiğinizi perçinlediniz. arkasından hemen bilmek/inanmak farkındalığı . eşittir pozitivitizm.olduda bitti maşallah.Sevgili Paslıçivi; tüm görüşlerinizin toplamını en fazla 2 satırla özetlerim. yazıyosunuz bol bol ama 2 satırdan başka kayda değer birşey yok.

varoluşa anlam ve içerik verme tabanlı bilinçaçıklığını geçeli 6-7 yıl oluyor..
orda geldiğim son nokta; varoluşun/hakikatin bilinemez olduğudur, bir gizem, sır olduğudur..
insanoğlunun sahip olduğu donanımın bunu algılamaya yetmiyeceğidir..
daha önce önce bahsettiğim gibi varlık aleminin içinden, onun bir parçası olarak baktığımız sürece ortaya koyduğumuz herşey bizim limitlerimiz dahilinde olacaktır yani "insanoğluna göre" olacaktır.. mutlak varlık bizim algımız dışındadır..
 

for me

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2012
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Sayın Paslıçivi;

Benim algımda bariz mantıksal çıkmazlar yaşayan birisiniz. görüşleriniz,paylaşımlarınız ve bunlara karşı dile gelenlere karşı ''nefs'i müdafa'' dairesi içinde hareket ediyorsunuz. nefsi müdafa için felsefe yapılmaz. son yazınızdan sonra insanlara hor bakış açınızdan kendimce emin oldum. siz kurtuluşa ermişsiniz sizin gibi olmayan herkes gafil, bu çerçevede daha fazla yazışmaya gerek yok sanırım. esenlikler.
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Teşekkür ederim paylaştığınız linkler için. Turan Dursun’un Kulleteyn’i ile lise birinci sınıftan sonraki yaz tatilinde yollarımız kesişmişti. Annemin babası yazın okumam için ısrar etmiş ve elime zorla tutuşturmuştu sorguya başlamama sebep kitabı. Hem kendisi hem de annemin annesi, Cilavuz Köy Enstitüsü mezunudur, bu yönden çok şanslı olduğumu söyleyebilirim. Birçok çocuğu olduğu gibi beni de, aile bireyleri çalışırken onlar büyütmüştür. Başka yazılarımda daha önce belirtmiştim, çocukluktan ya da aileden gelen inanç anlayışım bulunmuyor. Kulleteyn’in beni ne kadar çok teşvik ettiğini düşünebilirsiniz, inanca karşı çıkabilmek adına. Din adamı böyledir diyor ve öyle kabul ediliyor, nasıl çarpık bir anlayışa sahip oldukları her an aklımdadır. Ayrıca Din Bu-1 kitabını da okudum Turan Dursun’un. Hoş, hala devam ediyor benzer zihniyet işe. Bu anlayışa ve bu anlayışın islam inancı olduğunu zannedip (çok büyük kitle hala ve hep kulleteyncilerin izinde olmuştur) ona cephe alanlara karşı tüm savunmalarım. Savunma, saldırı değil.

Anlayışım bir çok inançlı kişinin fikirlerini barındırdığı gibi, birçok inançsız insanın da fikirlerini barındırır. Turan Dursun günümüzde inancın nasıl çarpıtıldığını içinde yaşayarak görmüştür. Fakat kendisinin tek eksiği, şahsi fikrimce; bu çarpıtma işleminin bilinçli ve sistemli olarak yüzyıllardır sürmekte olduğunu görememiştir. Bu nedenle çarpılmayı inancın temelsizliğine bağlamayı yeğlemiş, tüm fikrini ve düşüncesini belli bir dönemden sonra bu tarafa yönlendirmiştir. Öncesini zaten siz de bilirsiniz.

Engelimiz yoktur görüldüğü üzere, konuşalım.
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Sayın Paslıçivi;

Benim algımda bariz mantıksal çıkmazlar yaşayan birisiniz. görüşleriniz,paylaşımlarınız ve bunlara karşı dile gelenlere karşı ''nefs'i müdafa'' dairesi içinde hareket ediyorsunuz. nefsi müdafa için felsefe yapılmaz. son yazınızdan sonra insanlara hor bakış açınızdan kendimce emin oldum. siz kurtuluşa ermişsiniz sizin gibi olmayan herkes gafil, bu çerçevede daha fazla yazışmaya gerek yok sanırım. esenlikler.

sevgili arkadaşım, seninle küçük bir deney yapalım, ondan sonra nasıl istiyorsan öyle düşün yargıla..

dünyada 7 milyara yakın insan yaşıyor, dünyanın dört bir yanına dağılalım
aklımıza gelen her kıtaya, en ücra coğrafyalara gidelim..
oralarda bulunan ortalama 1 yaşındaki çocuklardan 70 tane toplayalım..
bu çocuklar henüz annelerinden doğduğu gibi saf masum olsunlar..
yani karnı doyduktan, altı temizlendikten, güvenli bir ortam sağlandıktan(primer ihtiyaçlar/ilkel benlik) keyifleri/mutlulukları yerinde olsun..
ve bu çocukların hiçbiri henüz tanrı, din, ölüm sonrası yaşamlar, mili/etnik kimlik, ahlak vs hiç bir insandan öte kavramla kirletilmiş olmasınlar(ki bu yaştakilerin hepsi böyle tertemizdir)

ondan sonra bu 70 çocuğu güzel bir bahçeye koyup kendi hallerine bırakalım..
tüm çocuklar hiç bir çekince ayrımcılık göstermeden biribiriyle kaynaşıp oynamaya başlarlar..
hepsi özünden gelen bir çoşkuyla yaşamı yaşarlar, mutlu ve keyifli olmaları için primer ihtiyaçlarının dışındaki şeyleri önemsemezler bile..
hiç bir çocuk diğerine ne tanrı ne din ne milli kimlik ne de "insandan öte" başka bir kavram için düşmanca bakmaz..
biribiriyle bu tür kavramlar için ayrışmazlar bölünmezler kavga etmezler..
hepsi hem mutlu hem de çevreleri konusunda çok derin bir merak içindedir..
sürekli inceleler, sorarlar, bakarlar, gözlemler..

işte insanoğlunun doğası, özü bu sağlıklı halidir..

bu 70 çocuğu alıp tekrar ailelerine teslim edelim.
şöyle aradan bir 20-25 yıl geçsin..
ve hepsini tekrar aynı bahçeye koyalım..
kendi hallerine bırakıp zaman tanıyalım..
bu yetişkin bireyleri gözlemliyelim..
ve bazı konular(insandan öte) açılıp konuşulmaya başladığında biribirlerine nasıl yabancılaşıp bölücülüğüne düştüğünü görelim..

25 yıl önce primer ihtiyaçları karşılanınca gayet çoşkulu, sevecen kardeşçe oynayan bu çocuklara ne olmuştur?
niçin şimdi biribirlerinin düşüncelerini, inançlarını, soyutlarını beğenmeyip, bir farklılık doğmuştur?

o sosyal açıdan sağlıklı toplum nereye gitmiştir?

o 25 yıl içinde insanoğlunu biribirine düşüren bölen şeylerin ne olduğunu algıladığında..
ademle havvanın niçin cennetten kovulduğunu da algılayacaksın..
insanoğluna çok cazip/tatlı gelen yasak elmanın da ne olduğunu kavramış olacaksın..

ve tekrar o cennete girebilmek için de niçin ateşten geçmen gerektiğini..

ateşten geçmediğin sürece de cehennemde kalacağını kavrayacaksın..

düşüncelerin ve sohbetin için teşekkürler..
hakkımda ne düşünürsen düşün, ulaştığım bilinç seninle bir bölünmeye gitmememi, seninle ve tüm insanoğluyla dostluk birlik ve beraberlik içinde yaşamamı söylüyor..

sana da esenlikler, istediğin zaman sohbete katılabilrisin, rahatsız olmayız keyif alırız.. :)
sevgiyle kal..
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Bahsettiğiniz deneyi hayal dünyamda canlandırmış ve çevremdeki insanlarla paylaşmıştım. Elbette çocuk sayıları aynı değil ve doğumdan itibaren alınıyorlardı ortamlarından ama olsun. Eğer uygulanırsa, büyük kesinlikle anlattığınız kişilikler ortaya çıkacaktır, bu doğru. Fakat biz insan ırkı olarak izole edilmiş bir ortamda yaşamıyoruz, bu ortam bizim için yapay ortam sınıfına giriyor. İnsanoğlu böyle bir yetiştirme tarzı ile büyümediği için inanç vardır zaten. Çünkü insanoğlu bu bahsettiğiniz saf yetiştirme tarzını "hiçbir" döneminde uygulamayı düşünememiştir. İnsan "birçok şeyi" yanlış yaptığı için bu duruma gelmiştir, çocukları bu bozuk şekildeki toplumda büyümektedir ve bahsini ettiğiniz ayrımları yaşamaktadır, bu ayrımlar nedeniyle de birbirine düşmektedir.

Hayalini kurduğunuz ortamı kendim de insanlık için diliyorum fakat bu ortamın mevcudiyetinin önündeki ilk sorun nedir biliyor musunuz? Para.

Ne kadar güzel söylüyorsunuz bakın; "yani karnı doyduktan, altı temizlendikten, güvenli bir ortam sağlandıktan(primer ihtiyaçlar/ilkel benlik) keyifleri/mutlulukları yerinde olsun.."

Biz insan ırkı olarak çocuklarımızı daha büyüme aşamasında karnının para olmadan doymayacağına, parası olmadan güvenli ve sağlıklı olamayacağına inandırıyoruz. Para ile keyif ve mutluluk alınabileceğine inandırıyoruz. Hiçbir zaman bu çocuklara para olmadan ihtiyaçlarının karşılanacağını hissettiremiyorsunuz, bir saniye bile. Güçlü güçsüzü ezer mantığını öğretiyoruz. Kaba kuvveti öğretiyoruz her bir çocuğumuza. Biz öğretmezsek emin olun sokakta çevresi öğretiyor, engel olamıyorsunuz. Kesinlikle engel olamıyorsunuz.

Dolayısıyla, gelin deneyiniz üzerinde biraz oynayalım ve ne olduğunu yine görelim. Aynı sayıda, aynı çocukları, aynı süreliğine alalım ve bu ek bilgi olarak sadece inançların gerçek yüzlerini de tanıtalım. Herhangi bir baskı veya zorlamaya da tutmayalım çocukları. İsteyen inansın, isteyen inanmasın, şimdiki gibi değil. Eğer düşündüğünüz gibi inanç problem ise, bu çocuklar aralarında aynı bizim bu dünyada yaşadığımız gibi anlaşmazlıklar yaşamaları gerekir. Fakat emin olun, o çocukların yaşadığı dünyada, eğer tüm ihtiyaçlar karşılanıyor ise, eğer tüm insanlar insan gibi davranıyor ise, eğer tüm çocuklar kendini rahat, huzurlu ve güvende hissediyor ise, emin olun inancın kurallarını masal kitabı gibi okuyup geçeceklerdir. Bunlarla ilgili birbirleri ile şiddetli tartışmalara asla girmezler, asla benim savunduğum gibi bir inancı savunmazlar.

Neden biliyor musunuz? Çünkü bahsi geçen şekildeki bir toplum, inanca ihtiyaç duymazdı, bu yüzden. Bunu siz de kabul edersiniz. Eğer öyle bir toplum olsaydık, bize, insanoğluna müdahale edilmezdi. Fakat insanoğlu bir saniye bile dediğiniz zihniyete ulaşamamıştır. Siz ve birkaç insan bunu hayal edebiliyor diye, bu dandik düzenin inanca ihtiyacı olmadığını söylemeyeceğim. Bu nedenle inanç vardır, insan anlattığınız gibi olsaydı, emin olun, Yaratan bize karışmazdı. Hala ve bir saniye aksatmadan hatada, yanlıştayız. Önce bunu kabul etmeliyiz ki, dediğiniz gibi inanca ihtiyacımız kalmasın. Yoksa şu yaşadığımız dönem, emin olun insanın inanca en çok ihtiyacı olduğu dönemdir.
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
sevgili arkadaşım, seninle küçük bir deney yapalım, ondan sonra nasıl istiyorsan öyle düşün yargıla..

dünyada 7 milyara yakın insan yaşıyor, dünyanın dört bir yanına dağılalım
aklımıza gelen her kıtaya, en ücra coğrafyalara gidelim..
oralarda bulunan ortalama 1 yaşındaki çocuklardan 70 tane toplayalım..
bu çocuklar henüz annelerinden doğduğu gibi saf masum olsunlar..
yani karnı doyduktan, altı temizlendikten, güvenli bir ortam sağlandıktan(primer ihtiyaçlar/ilkel benlik) keyifleri/mutlulukları yerinde olsun..
ve bu çocukların hiçbiri henüz tanrı, din, ölüm sonrası yaşamlar, mili/etnik kimlik, ahlak vs hiç bir insandan öte kavramla kirletilmiş olmasınlar(ki bu yaştakilerin hepsi böyle tertemizdir)

ondan sonra bu 70 çocuğu güzel bir bahçeye koyup kendi hallerine bırakalım..
tüm çocuklar hiç bir çekince ayrımcılık göstermeden biribiriyle kaynaşıp oynamaya başlarlar..
hepsi özünden gelen bir çoşkuyla yaşamı yaşarlar, mutlu ve keyifli olmaları için primer ihtiyaçlarının dışındaki şeyleri önemsemezler bile..
hiç bir çocuk diğerine ne tanrı ne din ne milli kimlik ne de "insandan öte" başka bir kavram için düşmanca bakmaz..
biribiriyle bu tür kavramlar için ayrışmazlar bölünmezler kavga etmezler..
hepsi hem mutlu hem de çevreleri konusunda çok derin bir merak içindedir..
sürekli inceleler, sorarlar, bakarlar, gözlemler..

işte insanoğlunun doğası, özü bu sağlıklı halidir..

bu 70 çocuğu alıp tekrar ailelerine teslim edelim.
şöyle aradan bir 20-25 yıl geçsin..
ve hepsini tekrar aynı bahçeye koyalım..
kendi hallerine bırakıp zaman tanıyalım..
bu yetişkin bireyleri gözlemliyelim..
ve bazı konular(insandan öte) açılıp konuşulmaya başladığında biribirlerine nasıl yabancılaşıp bölücülüğüne düştüğünü görelim..

25 yıl önce primer ihtiyaçları karşılanınca gayet çoşkulu, sevecen kardeşçe oynayan bu çocuklara ne olmuştur?
niçin şimdi biribirlerinin düşüncelerini, inançlarını, soyutlarını beğenmeyip, bir farklılık doğmuştur?

o sosyal açıdan sağlıklı toplum nereye gitmiştir?

o 25 yıl içinde insanoğlunu biribirine düşüren bölen şeylerin ne olduğunu algıladığında..
ademle havvanın niçin cennetten kovulduğunu da algılayacaksın..
insanoğluna çok cazip/tatlı gelen yasak elmanın da ne olduğunu kavramış olacaksın..

ve tekrar o cennete girebilmek için de niçin ateşten geçmen gerektiğini..

ateşten geçmediğin sürece de cehennemde kalacağını kavrayacaksın..

düşüncelerin ve sohbetin için teşekkürler..
hakkımda ne düşünürsen düşün, ulaştığım bilinç seninle bir bölünmeye gitmememi, seninle ve tüm insanoğluyla dostluk birlik ve beraberlik içinde yaşamamı söylüyor..

sana da esenlikler, istediğin zaman sohbete katılabilrisin, rahatsız olmayız keyif alırız.. :)
sevgiyle kal..

Bahsettiğiniz deneyi hayal dünyamda canlandırmış ve çevremdeki insanlarla paylaşmıştım. Elbette çocuk sayıları aynı değil ve doğumdan itibaren alınıyorlardı ortamlarından ama olsun. Eğer uygulanırsa, büyük kesinlikle anlattığınız kişilikler ortaya çıkacaktır, bu doğru. Fakat biz insan ırkı olarak izole edilmiş bir ortamda yaşamıyoruz, bu ortam bizim için yapay ortam sınıfına giriyor. İnsanoğlu böyle bir yetiştirme tarzı ile büyümediği için inanç vardır zaten. Çünkü insanoğlu bu bahsettiğiniz saf yetiştirme tarzını "hiçbir" döneminde uygulamayı düşünememiştir. İnsan "birçok şeyi" yanlış yaptığı için bu duruma gelmiştir, çocukları bu bozuk şekildeki toplumda büyümektedir ve bahsini ettiğiniz ayrımları yaşamaktadır, bu ayrımlar nedeniyle de birbirine düşmektedir.

Hayalini kurduğunuz ortamı kendim de insanlık için diliyorum fakat bu ortamın mevcudiyetinin önündeki ilk sorun nedir biliyor musunuz? Para.

Ne kadar güzel söylüyorsunuz bakın; "yani karnı doyduktan, altı temizlendikten, güvenli bir ortam sağlandıktan(primer ihtiyaçlar/ilkel benlik) keyifleri/mutlulukları yerinde olsun.."

Biz insan ırkı olarak çocuklarımızı daha büyüme aşamasında karnının para olmadan doymayacağına, parası olmadan güvenli ve sağlıklı olamayacağına inandırıyoruz. Para ile keyif ve mutluluk alınabileceğine inandırıyoruz. Hiçbir zaman bu çocuklara para olmadan ihtiyaçlarının karşılanacağını hissettiremiyorsunuz, bir saniye bile. Güçlü güçsüzü ezer mantığını öğretiyoruz. Kaba kuvveti öğretiyoruz her bir çocuğumuza. Biz öğretmezsek emin olun sokakta çevresi öğretiyor, engel olamıyorsunuz. Kesinlikle engel olamıyorsunuz.

Dolayısıyla, gelin deneyiniz üzerinde biraz oynayalım ve ne olduğunu yine görelim. Aynı sayıda, aynı çocukları, aynı süreliğine alalım ve bu ek bilgi olarak sadece inançların gerçek yüzlerini de tanıtalım. Herhangi bir baskı veya zorlamaya da tutmayalım çocukları. İsteyen inansın, isteyen inanmasın, şimdiki gibi değil. Eğer düşündüğünüz gibi inanç problem ise, bu çocuklar aralarında aynı bizim bu dünyada yaşadığımız gibi anlaşmazlıklar yaşamaları gerekir. Fakat emin olun, o çocukların yaşadığı dünyada, eğer tüm ihtiyaçlar karşılanıyor ise, eğer tüm insanlar insan gibi davranıyor ise, eğer tüm çocuklar kendini rahat, huzurlu ve güvende hissediyor ise, emin olun inancın kurallarını masal kitabı gibi okuyup geçeceklerdir. Bunlarla ilgili birbirleri ile şiddetli tartışmalara asla girmezler, asla benim savunduğum gibi bir inancı savunmazlar.

Neden biliyor musunuz? Çünkü bahsi geçen şekildeki bir toplum, inanca ihtiyaç duymazdı, bu yüzden. Bunu siz de kabul edersiniz. Eğer öyle bir toplum olsaydık, bize, insanoğluna müdahale edilmezdi. Fakat insanoğlu bir saniye bile dediğiniz zihniyete ulaşamamıştır. Siz ve birkaç insan bunu hayal edebiliyor diye, bu dandik düzenin inanca ihtiyacı olmadığını söylemeyeceğim. Bu nedenle inanç vardır, insan anlattığınız gibi olsaydı, emin olun, Yaratan bize karışmazdı. Hala ve bir saniye aksatmadan hatada, yanlıştayız. Önce bunu kabul etmeliyiz ki, dediğiniz gibi inanca ihtiyacımız kalmasın. Yoksa şu yaşadığımız dönem, emin olun insanın inanca en çok ihtiyacı olduğu dönemdir.
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Eğer düşündüğünüz gibi inanç problem ise,

sevgili arkadaşım işe gitmeden önce son bir paylaşımda bulunayım..

inanca takılmayın, 25 yılda değişen tek şey inanç değildir..

"insandan öte" diye bir kavram kullanıyor ve açıyorum..

inanç bu kavramlardan sadece bir tanesi..

önemli olan mekeze neyi aldığınız, insanı mı yoksa insandan öte bir şeyi mi..

anlamlı bir sözle bitireyim.

demiri demirle dövdüler, biri soğuk biri sıcaktı
insanı insanla kırdılar, biri tok biri açtı..
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
İnanca takılmadım fakat sizin cümlenizi yanlış da anlamadım sanırım; Tanrı ve inanç ile insanın kirletildiğine inanıyorsunuz, diğerlerinin tümü kabul, kirletilmedir. Eğer doğru aktarılırsa inancın asla insanı kirletmediğini deney üzerinden aktardım sadece. Doğru aktarılmadıklarını da söylüyorum, ortaya çıkan bu görüntünün sebebi de aktarmadaki insan çarpıtmasıdır diyorum. Fakat doğru aktarılsa dahi, mili/etnik kimlik, ahlak, vb.. anlamlar kirleticidir, buna katılıyorum. Çünkü insan ürünü olduklarından eksikli yapılardır, bölünmeyi desteklerler.

Güzel düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim, sizin gibi düşünce üreten insanlardan, siz vermek istemeseniz dahi, güç alıyorum. Merkeze insanı oturtmak esastır. Fakat insan, sadece fiziki yapısı ile ortaya oturtulmamalıdır. İnsanın fiziki olduğu gibi, manevi bir varlık olduğu da gözardı edilmemelidir. Hiçbir ayrımın elbette insanlar arasında olmaması gerekir. Ayrımsızlığın anlaşılması gerçekte, günümüz dünyası için ütopik "gözüken" şu ayrıntıları da kapsar; tek dil, tek düzen, tek halk, tek yapı. Bu başarılabilirse insan tarafından, ki gözüken; çok ama çok büyük oranda insanın ayrımı daha fazla oluşturmaya çalıştığıdır (fark dahi etmediği her hareketinde neredeyse, zaten fark etmesi engellenmeye çalışılmaktadır), o zaman aslında inancın insana anlatmaya çalıştığı dünyaya ulaşırsınız. Ulaştığınız için ve ulaştığınız zaman, ihtiyacınız kalmaz. Ayrımlardan bahsederken, tek bir konunun farklı cümleler ile anlatılabileceğini hayal edebilirsiniz. Anlaşılmaz ise, başka cümleler ile tekrar aynı şeyin anlatılmasının deneneceğini de elbette. Ve insanın emanete hıyanetteki başarısını da.

Ayrıca bahsettiğim tek yapının sadece benim hayalim olmadığına, bunun için uğraşan gerçek ve güzel düşünceli insanların da mevcut olduğuna, inanmak istiyorum ki, çoktan ulaşılmıştır.

Her insan güzel sorgulayamaz, öğrenmelidir sorgulamayı. Her sorgulamayı başaran insan da sorgusunun sonunda kendisinin de hataya dahil olduğunu anlayamaz, öğrenmelidir hatalı olabileceğini. Her hataya dahil olduğunu anlayan da kendini düzeltmeye uğraşmaz. Düzelmek nedir? Düzgündür zaten insan... Derinlerden bir şey uyarıyor, canı acıyor.
 

for me

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2012
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
sevgili arkadaşım, seninle küçük bir deney yapalım, ondan sonra nasıl istiyorsan öyle düşün yargıla..
dünyada 7 milyara yakın insan yaşıyor, dünyanın dört bir yanına dağılalım
aklımıza gelen her kıtaya, en ücra coğrafyalara gidelim..
oralarda bulunan ortalama 1 yaşındaki çocuklardan 70 tane toplayalım..

bu masallara kendiniz inanıyor musunuz çok merak ediyorum:D

O yetmiş çocuk, büyüdükçe nefsi ve fikri ayrılıklara düşecek ve ayrışacaklardır. çatışma kaçınılmazdır. bir kız yüzünden ya da gökteki güneş yüzünden, bile çatışabilirler. ya da o bahçeyi parsel parsel eyleyip burası benim, şurası senin çatışması. binlerce çatışma sebebi yazabilirim. çünkü insan türü mürü diye birşey yookk. en güçlü sorun kaynağı, insandan öteler değil, insandan içelerdir. İnsanlar her zaman yolunu şaşırmış,Yaratıcıda peygamberler vasıtası ile ögütler göndermiş insana yol göstermiştir. bazı kavimler helak edilmiştir.artık Din tamamlanmış ve kavim helakı dönemi bitmiştir sıra zamanın ve mekanın helakına gelmiştir. yani kıyamete.

Cezalandırıcı Tanrı gibi bir tanımlama kuran biri şimdi de inançsal öğretilerden mi bahsediyor*:)

Tanrı kavramı özelliklerine sahip bir gerçeklik nasıl ve neden cezalandırıcı olur? herşeyin sahibi neden yarattıklarını cezalandırsın. ha azaptan bahsediyorsanız herkes kendi ateşini kendi getirir diye bir söz var. sanırım herşeyi özetliyor.
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Dolayısıyla, gelin deneyiniz üzerinde biraz oynayalım ve ne olduğunu yine görelim. Aynı sayıda, aynı çocukları, aynı süreliğine alalım ve bu ek bilgi olarak sadece inançların gerçek yüzlerini de tanıtalım.

Eğer doğru aktarılırsa inancın asla insanı kirletmediğini deney üzerinden aktardım sadece. Doğru aktarılmadıklarını da söylüyorum,

günaydın

alıntı yaptığım cümlelerinizde iki ifade dikkatimi çekti

inancın gerçek yüzü ve inancın doğru aktarılması

bunları biraz açmanız mümkün mü?

herşeyden önce "gerçek" ve "doğru" kavramları arasındaki farkın farkındalığında olduğunuzu düşünüyorum

gerçek; insan yorumundan bağımsız, gözlemlenebilir, sınanabilir, tekrarlanabilinir ve evrensel onayı olan tartışmasız olgulardır..

doğru; göreceli bir kavramdır, insan yorumuna göre değişir, evrensel onayı olmayan, tartışılan olgulardır..

havaya atılan cisim yere düşer, ifadesi gerçektir

tanrı vardır/yoktur , ifadesi örecelidir, insan yorumuna göre doğrudur/yanlıştır..

bu bağlamda dünyanın dört bir coğrafyasından topladığımız bu 70 çocuğa;

katolikliği, protestanlığı, ortodoksluğu, islamı, aleviliği, hinduizmi, budizmi, museviliği, şintoizmi, cainizmi, bahailiği, komünizmi/ateizmi, deizmi, panteizmi, agnostisizmi, satanizmi, konfiçyusluğu, taoculuğu, oshoculuğu, şamanizmi, ilkel ve kızılderili kabilelerdeki inançları ve daha aklıma gelmeyen binlerce inanç ve mezhebi..

sizin deyiminizle gerçek ya da doğru olarak nasıl aktaracaksınız?

inancın gerçek yüzü ne demek?
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
O yetmiş çocuk, büyüdükçe nefsi ve fikri ayrılıklara düşecek ve ayrışacaklardır. çatışma kaçınılmazdır.

evet dünyadaki bu kadar farklılık dışında yetişseler bile yine bir ayrımcılık ve çatışma olacaktır, varoluşta kaos kaçınılmaz bir zorunluluktur diye bahsediyorum zaten..

ve o yüzden hangi ortamda büyürse büyüsün kurtuluş kişiseldir, bireyseldir diyorum ya.

kaos varoluşun zorunluluğudur, ya bu kaosun içerisindesindir ya da dışarısında..

yetiştiğin büyüdüğün ortam her zaman seni periferde/çeperde yaşamaya iter ve zorlar.. yani kaosun içinde, diğer bir ifadeyle hortumun savrulan tarafında..

ama sen çeperden merkeze geldikçe, kendini/özünü bulup onunla tanışırsın..
o şiddetli hortumun tam merkezinde rüzgar esmeyen bir ölü nokta vardır.
işte orası senin gerçek özbenliğindir..
oradan sadece dışardaki fırtınayı seyreder, tanıklık yaparsın..
çeperdekiler gibi ordan oraya savrulmazsın.
sen sadece gözlemcisindir artık.
kişisel, bireysel kurtuluş dediğim şey budur..
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
gerçek; insan yorumundan bağımsız, gözlemlenebilir, sınanabilir, tekrarlanabilinir ve evrensel onayı olan tartışmasız olgulardır..

doğru; göreceli bir kavramdır, insan yorumuna göre değişir, evrensel onayı olmayan, tartışılan olgulardır..

Başka konularda insanoğlunun yarattığı bu kavram kargaşasından da bahsetmiştim. Bilinçsiz olarak ayrımları oluşturuyoruz demiştim ya, işte bu örnektir. Kavramlarımız yüzünden de karmaşaya düşüyoruz. Gerçek ve doğru dediğiniz zaman farklı şeyler algılamaya çalışıyoruz çünkü insanoğlunun kendi elleriyle birleştirdiği eksikli bilim, sadece fiziki ortamda gözlem ve sınama yapabiliyor ve buna gerçek diyor. Eksikli bilim eksik görüş açısı nedeniyle, ki bu görüş açısı eksikliğini evrensel-insana anlatmaya çalışmıştım, merak ederseniz kendisiyle geçen yazışmalarımıza bakabilirsiniz, gözlem yapamayacağı konulara sahip oluyor. Bilimin bu eksikliğini kapatmak için ortaya "doğru" kavramı atılıyor. Sınanamayan oluyor o da. Gerçek ve doğru dediğiniz zaman tek bir şey anlıyorum. Farklı iki yorum yapmıyorum. Tek bir yol, tek bir anlayış. Karşınızdaki kim olursa olsun, ona anlatıldığında baskı altında kalmadan kendi benliği ile doğru olduğunu kabul edeceği bilgi, doğrudur, gerçektir.

"Havaya atılan cisim yere düşer, gerçektir." Neresi için gerçektir sorusu sorulur bu gerçeğe o zaman. Uzaya çıkarsanız hava da yoktur, düşmek de. Nasıl bir gerçek bu? Eksikli bir gerçek. Çünkü sınama metoduna dayanıyor ve sınama metodu her bir şeyi sınayamaz.

"Tanrı vardır/yoktur, ifadesi görecelidir, insan yorumuna göre doğrudur/yanlıştır.." Hislerinize güven düzeyiniz nedir? Pek güvenmediğinizi düşünüyorum ama yanılabilirim de. Tanıdığınız insanları sizi düşündüklerinde hissedebilir misiniz? Telefon edip onay almayı denediniz mi hiç o anda? Hislerime çok ama çok güveniyorum. O'nun varlığının "tek" sınama mekanizması sizin içinizdedir diyeceğim, nasıl anlayacaksınız tam bilemiyorum ama söylemiş olayım, içinizdedir.

İnancın gerçek yüzünü bir önceki mesajda şöyle anlatmaya çalıştım;

"Ayrımlardan bahsederken, tek bir konunun farklı cümleler ile anlatılabileceğini hayal edebilirsiniz. Anlaşılmaz ise, başka cümleler ile tekrar aynı şeyin anlatılmasının deneneceğini de elbette. Ve insanın emanete hıyanetteki başarısını da."

"katolikliği, protestanlığı, ortodoksluğu, islamı, aleviliği, hinduizmi, budizmi, museviliği, şintoizmi, cainizmi, bahailiği, komünizmi/ateizmi, deizmi, panteizmi, agnostisizmi, satanizmi, konfiçyusluğu, taoculuğu, oshoculuğu, şamanizmi, ilkel ve kızılderili kabilelerdeki inançları ve daha aklıma gelmeyen binlerce inanç ve mezhebi.."

İslam ile satanizmi bir kefeye koyduğunuz an iş biter. Size göre satanizm, islam gibi öğretileri olduğunu ve bu öğretilerinin "insanın faydasına" olduğunu kabul etmiş olursunuz. Burada yorumlama hatanız var. İnsanın faydasına olmayan bilgileri neden anlatmak isteyelim çocuklarımıza? Komünizm her birey tarafından kabul edileceği gibi, insan icadır bir yapıdır ve eksikli, hatalıdır, neden öğretelim? Bölünmüş mezhepleri neden öğretelim? İslam mezhep bölünmesini desteklemez esasen. Tek yapı olun diyen anlayışı, insan yanlış anlamış ve bölümlemiş ise, inancın bunda suçu nedir? İnsan çarpıtmasının çok büyük boyutlarda olduğunu söylüyorum size.

Yalnızca dini öğretileri saymış olsaydınız başka cevap verecektim ama şimdi başka cevap vermek zorunda kalıyorum.

Kusura bakmayın bu arada, günaydın diyorsunuz, cevap veremiyorum, yazmak için düzenli vakit bulamıyorum maalesef.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
günaydın

alıntı yaptığım cümlelerinizde iki ifade dikkatimi çekti

inancın gerçek yüzü ve inancın doğru aktarılması

bunları biraz açmanız mümkün mü?

herşeyden önce "gerçek" ve "doğru" kavramları arasındaki farkın farkındalığında olduğunuzu düşünüyorum

gerçek; insan yorumundan bağımsız, gözlemlenebilir, sınanabilir, tekrarlanabilinir ve evrensel onayı olan tartışmasız olgulardır..

doğru; göreceli bir kavramdır, insan yorumuna göre değişir, evrensel onayı olmayan, tartışılan olgulardır..

havaya atılan cisim yere düşer, ifadesi gerçektir

tanrı vardır/yoktur , ifadesi örecelidir, insan yorumuna göre doğrudur/yanlıştır..

bu bağlamda dünyanın dört bir coğrafyasından topladığımız bu 70 çocuğa;

katolikliği, protestanlığı, ortodoksluğu, islamı, aleviliği, hinduizmi, budizmi, museviliği, şintoizmi, cainizmi, bahailiği, komünizmi/ateizmi, deizmi, panteizmi, agnostisizmi, satanizmi, konfiçyusluğu, taoculuğu, oshoculuğu, şamanizmi, ilkel ve kızılderili kabilelerdeki inançları ve daha aklıma gelmeyen binlerce inanç ve mezhebi..

sizin deyiminizle gerçek ya da doğru olarak nasıl aktaracaksınız?

inancın gerçek yüzü ne demek?

"Havaya atılan cisim yere düşer" ifadesi gerçek değil, doğrudur.Cismin yere düşüyor olması gerçekliğin kendisidir zaten..Gerçeklerin dilsel ifadesi yoktur.Yukarıdaki cümle "doğru"dur, çünkü gerçekliğe uygun bir dilsel ifadedir.Doğrular eğer fiziksel olgulara işaret ediyorsa, gerçeklikle uyuşup uyuşmadığı test edilerek (duyular aracılığığıyla)doğru/yanlış olduklarına karar verilir.Eğer matematik/mantık doğrularından söz ediliyorsa, akıl yürütme esaslarına ve genel kabul görmüş tümdengelimlere göre karar verilir.Ama inançlar, zevkler, beğeniler söz konusuysa bunlar tamamen subjektif çıkarımlardır ve "gerçeklik", "akla uygunluk" "mantık" vb test edilemezler.Bu nedenle bunlar üzerine tartışmak demek, ikna gücünün devreye girmesi demektir ve nesnel sonuçlar veremez..
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
gerçeklik, bilincimizden bağımsız olarak var olan nesneler,olaylar ve süreçlerdir... doğruluksa; gerçekliğin, bilincimize aslına uygun olarak yansımasıdır yani,gerçekliğin, bilincimiz tarafından aslında olduğu gibi -öylece- kavranmasıdır...gerçeklik, birincil olduğundan bütün yer ve zamanlarda geçerlidir/vardır... oysa doğruluğun var olabilmesi, önce gerçekliğin var olmasına ve sonra bunu kavrayacak bir bilincin var olmasına bağlıdır yani, herhangi bir bilincin bulunmadığı yer ve zamanlarda doğru/doğruluk yoktur... gerçeklik somuttur ve herhangi bir biçimde dile getirilemez, ifade edilen, gerçekliğin kendisi değil de,bizim bilincimizdeki yansımasıdır... ''atılan cisim yere düşer'' demek, bu konudaki gerçekliğin, yansımasının yansımasıdır....
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
"Havaya atılan cisim yere düşer" ifadesi gerçek değil, doğrudur.Cismin yere düşüyor olması gerçekliğin kendisidir zaten..Gerçeklerin dilsel ifadesi yoktur.Yukarıdaki cümle "doğru"dur, çünkü gerçekliğe uygun bir dilsel ifadedir.Doğrular eğer fiziksel olgulara işaret ediyorsa, gerçeklikle uyuşup uyuşmadığı test edilerek (duyular aracılığığıyla)doğru/yanlış olduklarına karar verilir.Eğer matematik/mantık doğrularından söz ediliyorsa, akıl yürütme esaslarına ve genel kabul görmüş tümdengelimlere göre karar verilir.Ama inançlar, zevkler, beğeniler söz konusuysa bunlar tamamen subjektif çıkarımlardır ve "gerçeklik", "akla uygunluk" "mantık" vb test edilemezler.Bu nedenle bunlar üzerine tartışmak demek, ikna gücünün devreye girmesi demektir ve nesnel sonuçlar veremez..

gerçeklik, bilincimizden bağımsız olarak var olan nesneler,olaylar ve süreçlerdir... doğruluksa; gerçekliğin, bilincimize aslına uygun olarak yansımasıdır yani,gerçekliğin, bilincimiz tarafından aslında olduğu gibi -öylece- kavranmasıdır...gerçeklik, birincil olduğundan bütün yer ve zamanlarda geçerlidir/vardır... oysa doğruluğun var olabilmesi, önce gerçekliğin var olmasına ve sonra bunu kavrayacak bir bilincin var olmasına bağlıdır yani, herhangi bir bilincin bulunmadığı yer ve zamanlarda doğru/doğruluk yoktur... gerçeklik somuttur ve herhangi bir biçimde dile getirilemez, ifade edilen, gerçekliğin kendisi değil de,bizim bilincimizdeki yansımasıdır... ''atılan cisim yere düşer'' demek, bu konudaki gerçekliğin, yansımasının yansımasıdır....

sevgili arkadaşlar..

gerçek ve doğru kavramlarına getirdiğiniz yaklaşımlar için teşekkürler. ben hayatımın hiçbir evresinde felsefe konusunda eğitim almadım, bir kitap okumadım..(osho'nun meditasyon kitaplarını saymazsak) ve sanırım sizin bu kavramlara getirdiğiniz yaklaşımlar "temel felsefe bilgileri" dahilinde olan yaklaşımlar..
ben kişisel olarak yaşadığım hayatta bir takım bilinç değişimleri yaşadım ve deneyimledim.. sonucunda bir bilince ulaştım ve ulaştığım bu bilinci son 4-5 yıldır hem gerçek yaşamımda hem de böyle internet ortamında paylaşıp dile getirmeye çalışıyorum.. ulaştığım bilincin insanoğlunun insanlaşması açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum..
ve bu bilinci paylaşırken mecburen halihazırda kullanılmakta olan kelime ve kavramları kullanarak yapmak zorundayım.. tabi ki her kelime ve kavrama yüklediğimiz anlamlar birebir aynı olmayacaktır..
şimdi burda benim ulaştığım bilince göre önemli olan gerçek, doğru yanlış vs gibi kavramlara nasıl anlamlar yüklediğimiz değil,

bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığıdır..

bu o kadar önemli ki; insanoğlunu birbirine düşüren, bölen, savaştıran, kendi ve başka insanların yaşamını önemini kavrayamamasının temelinde bu farkındalık yatıyor.. ifade etmeye çalıştığım şeyleri bir kalemde aktarmak çok zor ama zaman içerisinde bazı şeylerin daha iyi kavranabileceğini düşünüyorum..

gözlemlediğim ve araştırdığım kadarıyla felsefenin temelini; bilgi, bilgiye ulaşma, bilgelik sevdası gibi şeyler oluşturuyor.. yani insanoğlu kendi dahil tüm varlık alemi hakkında bilgiye ulaşmaya çalışıyor.. ister bilimsel olsun ister inançsal.. ama tüm bu çabalara rağmen binlerce yıldır insanoğlunun bilinci hep dışarıya yönelik, hep kendisinden dışarda olanda arıyor bilgiyi.. insanoğlu dışarıya o kadar odaklanmış ki, kendini göremiyor, kendini algılayamıyor, kendini bulamıyor ve dolayısıyla "insandan öte" kavramların kölesi olmuş durumunda.. işte bu durum insanoğlunu biribirine düşürüp insana yakışır bir tarzda yaşam sürmesini engelliyor.. kişi kendi ve diğer insanlarının yaşamlarının önüne başka kavramlar getirip hem kendi hem de diğer insanların yaşamlarını ıskalamasına, heba etmesine neden oluyor.. bu farkındalığa vardıktan sonra benim kendimi hedonist/hazcı ve humanist/insandan yana olarak tanımlama bu yüzdendir.. kendi yaşamımı gönlümce dibine kadar yaşarım ama bunu yaparken de kendi yaşamım ve haklarım ne kadar değerliyse aynı değeri karşımdaki insana da verip ona hiç bir şekilde zarar vermemem gerektiğinin de farkındayım..

ve bunların hepsinin temelinde; bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığı, insanoğlunu merkeze koymak gibi şeylerin önemini vurgulamaya çalışırım..

ve tüm bunları ortaya koyarkende insanoğlunun bu bilince ulaşmasının onun hür zannetiği iradesinde olmadığını,
bir insan kendini ne kadar hür zannediyorsa o kadar tutsak olduğunu
işin ilginç yanı; tutsak olduğunu farkettiği oranda da özgürleştiği
tezini ortaya koymaya çalışırım..

neyse zaman içerinde ne demek istediğimi daha iyi dile getirebileceğimi düşünüyorum..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
İslam ile satanizmi bir kefeye koyduğunuz an iş biter. Size göre satanizm, islam gibi öğretileri olduğunu ve bu öğretilerinin "insanın faydasına" olduğunu kabul etmiş olursunuz. Burada yorumlama hatanız var. İnsanın faydasına olmayan bilgileri neden anlatmak isteyelim çocuklarımıza? Komünizm her birey tarafından kabul edileceği gibi, insan icadır bir yapıdır ve eksikli, hatalıdır, neden öğretelim? Bölünmüş mezhepleri neden öğretelim? İslam mezhep bölünmesini desteklemez esasen. Tek yapı olun diyen anlayışı, insan yanlış anlamış ve bölümlemiş ise, inancın bunda suçu nedir? İnsan çarpıtmasının çok büyük boyutlarda olduğunu söylüyorum size.

günaydın konusuna takılmayın :) benim eşref saatlerim sabahın bu erken saatleri olduğu için zaman zaman bu tabiri kullanırım, hepimizin bir yaşamı var ve bu siteye ayırabileceği zamanlar farklı olabilir..

daha önce sizin bir tanrı inancınız olduğu ve tanrı modeli hakkında bir fikir edinemediğimi söylemiştim.. şimdi görüyorumki, tanrı modeliniz islam dininin ifade ettiği allah.. bu aşamadan sonraki tartışmalar ve paylaşımlar için izninizi almak durumundayım, çünkü ister istemez yazdıklarım sizi yaralayabilir kırabilir.. islam inancını ve tanrısını özel olarak masaya yatırıp yanlışlamam ama kendi felsefemi ve bilincimi paylaşırken sizin islam inancınız ve bundan duyduğunuz mutluluk/huzur zarar görebilir.. eski bir müslüman olarak bulunduğunuz durumun hassasiyetinin farkında olan biriyim ve durumunuz hakkında çok iyi empati kurabiliyorum..

sizin yaklaşımınıza göre devam edeceğim..
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Anlayışınız ve uyarınız için teşekkür ederim. Eski bir müslüman olduğunuzu söylediniz, bunun yerine, avamın pek anlamadığı, anlamamalarının sebebi araştırmamalarıdır (inancın tüm bildiği halini ailesinden, okulundan duyup, sadece duyduğuna inananlar, "ben kimim ki inançla ilgili soru sorayım?"cılar) araştırmadığı için bilemediği ve dalga geçme yoluna saptığı haliyle; ben islam'ım.

Emin olunuz ki, sizin inanca karşı oluşturabileceğiniz düşünceleri, mantıklı cevaplar ile doldurabilirim. Ama cevaplara siz inanmazsanız, ki bazıları sohbet devam ederse muhtemelen öyle olacak (umarım olmaz), yani söylediğim halde inanmayacaksınız. Çünkü bu şekilde başlayan muhabbetlerin sonuna doğru, cıvıklaşmaya ve sonsuza kadar insanın bilgisi haricinde kalacak sorular ortaya çıkmaya başlar. Bunu inançlı taraf yapmaz, hoş size de şimdiden "siz de böyle yapacaksınız" demek istemiyorum ama, hayırlısı olsun bakalım.

Lütfen devam edelim.

Not: Avam, bilginin peşinde koşmayarak, kendi kendini avam eder. Avamın avam oluşunun tüm rolü ve tüm suçu yine avam üzerindedir. İstemezler bilgiyi, duyduklarına inanmak isterler sadece. Kimse kimseye durup dururken isim vermez.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst