Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Ekoloji kategorisinde Nejdet Evren tarafından oluşturulan Doğaya Dönüş başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 52,519 kez görüntülenmiş, 368 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Ekoloji
Konu Başlığı Doğaya Dönüş
Konbuyu başlatan Nejdet Evren
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Nejdet Evren

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
şimdilik yorumsuz geçeceğim. çünkü başka temel bir sorun ile karşılaştım. yazıp yazmama konusunda bir karar aşamasında olduğumdan söz hakkınızı kısıtlamakten çekiniyorum.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
şimdilik yorumsuz geçeceğim. çünkü başka temel bir sorun ile karşılaştım. yazıp yazmama konusunda bir karar aşamasında olduğumdan söz hakkınızı kısıtlamakten çekiniyorum.

Rica ederim. karsilastiginiz "baska temel sorunu" da sakincasi yoksa aciklayabilirsiniz. Sitede bir konu hakkinda usturuplu yazisabildigim kisilerin basinda geliyorsun. O yuzden "soz hakkimi kisitlamak" gibi bir cekinceniz olmasin.
 

sosyalinsan

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2012
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Doğadan geldiysek , ki zaten geldik . Yine o'na dönmemiz normaldir ve mantıklıdır . Bu dönüşüm mecburidir ve bilimsel olarak kanıtlanmıştır .
Birde şuna kısaca açıklık getirmek istiyorum ;

Bazı insanlar bazı insanların '' hayvan '' olduğunu söylerler yani '' hayvan gibi yaşadığını '' falan . Ama aslında böyle söyleyenler bilmiyorlarki asıl hayvanın kendileri olduğunu ve onların tanımlarına göre olan hayvana hergün biraz daha yaklaştıklarını . Çünkü hayvanlar doğa ile bizden daha barışık yaşarlar ve eğer bir insan başka bir insana hayvan diyorsa bunu söyleyen insan yine kendi tanımlamasındaki '' hayvandır '' . Çünkü insanlar ne kadar doğadan uzaklaşırlarsa o kadar hayvanlaşır ( burdan benim hayvan tanımlamamı anlayabileceğinizi umuyorum) doğaya ne kadar yakınlaşırsada o kadar insanlaşır .
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Doğadan geldiysek , ki zaten geldik . Yine o'na dönmemiz normaldir ve mantıklıdır . Bu dönüşüm mecburidir ve bilimsel olarak kanıtlanmıştır .

Yukarida, dogum oncesi ve yasam sonrasini mi degerlendirdiniz? Yoksa insanoglunun yasami esnasindaki "dogaya donus" ten mi bahsettiniz?

Eger ikinci ise aciklar misiniz? Cunku buradaki yazisma ikinciye dayanan bir yazismaydi.
 

sosyalinsan

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2012
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Benim yazdığım aslında her ikisinide kapsıyor çünkü bir insanın bişeye katılabilmesi için öncelikle var olması gerekir . Yani kimine göre evrim kimine göre Tanrı'nın yaratması gerekir bizi tabi inanca göre değişir bu . Neyse uzatmayayım .

Yaşam sonrasında doğaya dönebilmek için zaten yaşam esnasındada doğaya dönük olmamız gerekir . Eğer dönük olmazsak doğaya saygısızlık etmiş oluruz . Çünkü sen yaşarken doğayı koruma ne biliyim çeşitli saygızılıklar yap ona devamlı zarar ver hiç bir iyilikte bulunma sonrada '' doğa , şimdi ben öldüm bana bi yer ver '' gibi bişeyi uygulamış oluyoruz bilmem anlatabilmmi .
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Benim yazdığım aslında her ikisinide kapsıyor çünkü bir insanın bişeye katılabilmesi için öncelikle var olması gerekir . Yani kimine göre evrim kimine göre Tanrı'nın yaratması gerekir bizi tabi inanca göre değişir bu . Neyse uzatmayayım .

Yaşam sonrasında doğaya dönebilmek için zaten yaşam esnasındada doğaya dönük olmamız gerekir . Eğer dönük olmazsak doğaya saygısızlık etmiş oluruz . Çünkü sen yaşarken doğayı koruma ne biliyim çeşitli saygızılıklar yap ona devamlı zarar ver hiç bir iyilikte bulunma sonrada '' doğa , şimdi ben öldüm bana bi yer ver '' gibi bişeyi uygulamış oluyoruz bilmem anlatabilmmi .

Peki o zaman yasam esnasindaki "dogaya donus" sizce ne demek oluyor? Yani bir yerde "dogal yasam" diye bir aciklamaniz mi var?, ya da yasam "dogal" degilse, bunu dogallastirmak mi var?

Ayrica evrim sizce bir inanc midir, yoksa bilimsel bir olgu mudur?
 

sosyalinsan

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2012
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Peki o zaman yasam esnasindaki "dogaya donus" sizce ne demek oluyor? Yani bir yerde "dogal yasam" diye bir aciklamaniz mi var?, ya da yasam "dogal" degilse, bunu dogallastirmak mi var?

Ayrica evrim sizce bir inanc midir, yoksa bilimsel bir olgu mudur?

Yaşam esnasında doğaya dönüş , kurtuluştur . Şuanda yaşadığımız iğrenç sisteme karşı yapılan bir dirençtir . Eğer sistemin dışına çıkabilrsek asıl yaşama başlamış oluruz . Çünkü bu sistemde bence bütün insalık eziliyor .

Doğal yaşam denilen şeyi pek açıklayamam ama şunu söyleyeyim doğaya gerçekten dönebilirsek doğal yaşamı bulmuş oluruz .

Evrim konusuna gelincede düşüncem şudur ; şuanda sanırım bütün inanç sistemleri yada dinler evrimi kesinlikle reddedmektedir . Yani evrim öyle bişeyki evrime inan bi insanın herhangi bir dine inanıyorum demesi saçma geliyor bana ama bi yandanda evrim bilimsel olarak kanıtlanmış bir şeydir bunuda biliyorum yani evrim için şunu söyleyebilirim bence kişiden kişiye evim anlayışı değişir ama benim düşüncem budur . Hem bilimsel hemde bir Tanrısal olan inançlara karşı druyor gibi...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Yaşam esnasında doğaya dönüş , kurtuluştur . Şuanda yaşadığımız iğrenç sisteme karşı yapılan bir dirençtir . Eğer sistemin dışına çıkabilrsek asıl yaşama başlamış oluruz . Çünkü bu sistemde bence bütün insalık eziliyor .

Doğal yaşam denilen şeyi pek açıklayamam ama şunu söyleyeyim doğaya gerçekten dönebilirsek doğal yaşamı bulmuş oluruz .

Evrim konusuna gelincede düşüncem şudur ; şuanda sanırım bütün inanç sistemleri yada dinler evrimi kesinlikle reddedmektedir . Yani evrim öyle bişeyki evrime inan bi insanın herhangi bir dine inanıyorum demesi saçma geliyor bana ama bi yandanda evrim bilimsel olarak kanıtlanmış bir şeydir bunuda biliyorum yani evrim için şunu söyleyebilirim bence kişiden kişiye evim anlayışı değişir ama benim düşüncem budur . Hem bilimsel hemde bir Tanrısal olan inançlara karşı druyor gibi...

O zaman soyle sorayim. "dogaya gercekten donebilmek" sizce ne demektir. Bunun icin neler gereklidir? Ayrica "dogal yasami bulmak" ile "insanligi bulmak" farki vart midir?, varsa nedir?

Bu konuda iki farkli durum var. Mesela Hristiyanlik evrimi kabul eder. Yani her inanc sistemi evrimi kesinlikle red etmez. Oyuzden evrimden ne algilandigi ve evrimin kabul/reddinin temelinin ne oldugununun algilanmasi gerekiyor.

Sonucta evrim evrilmektir. Dolayisiyle fenomen olan yani gozlem veren bir sey ancak evrilebilir. Bu temelde din "iste o evrileni tanri yaratti" diyebilir ve bu bu soylem ve inanc ile celismez.

Bilindigi gibi, Vatikan Darwin'den ozur dilemis ve onu hakli bulmustur.

Sonucta konu bakis acisidir. Yani ya yaratilisci bakarsin, ya da fenomen olarak gozlemlersin. Iste bilimsellik ve inancsallik ta burada farklilasir.
 

sosyalinsan

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2012
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
O zaman soyle sorayim. "dogaya gercekten donebilmek" sizce ne demektir. Bunun icin neler gereklidir? Ayrica "dogal yasami bulmak" ile "insanligi bulmak" farki vart midir?, varsa nedir?

Bu konuda iki farkli durum var. Mesela Hristiyanlik evrimi kabul eder. Yani her inanc sistemi evrimi kesinlikle red etmez. Oyuzden evrimden ne algilandigi ve evrimin kabul/reddinin temelinin ne oldugununun algilanmasi gerekiyor.


Sonucta evrim evrilmektir. Dolayisiyle fenomen olan yani gozlem veren bir sey ancak evrilebilir. Bu temelde din "iste o evrileni tanri yaratti" diyebilir ve bu bu soylem ve inanc ile celismez.

Bilindigi gibi, Vatikan Darwin'den ozur dilemis ve onu hakli bulmustur.

Sonucta konu bakis acisidir. Yani ya yaratilisci bakarsin, ya da fenomen olarak gozlemlersin. Iste bilimsellik ve inancsallik ta burada farklilasir.

Doğaya gerçekten dönebilmek ve insanlığa dönebilmek ;

İnsanın kendi özünü bulması demektir . Şöyle açıklayayım , dünyadaki tüm bilim dallarından önemli bir bilm vardır . Bu '' insan bilimi '' dir , anatomi falan aklınıza gelmesin . Bu çok daha farklı sadece insani değerlerin araştırıldığı bir bilim vardır ve bu bilim diğer bütün bilmlerden yüksektir . İşte eğer bu '' insan bilimi '' ni ne kadar fazla araştırırsak ne kadar çok kendimize ve diğer insanlara saygı duyarsak o zaman git gide '' insan '' a yaklaşmış oluruz . Düşünün '' insan '' ı öğrenmeden nasıl diğer bilim dallarını öğrenebiliriz ki ? Ve yine işte o zaman doğaya dönmüş oluruz . Çünkü her ne kadar doğada '' insan bilimi '' nin yanında diğer bilimlerde olsa bile insan bilimini öğrenemedikten sonra istediğimiz kadar diğer bilimleri öğrenelim hiç bir zaman insani değerimiz artmaz .

Evrim konusuna gelince... Evrim hakkında söylediklerimi kendi inancım doğrultusunda söylemek durumundayım bu yüzden Vatikanın söyledikleri benim için geçersizdir . Ben benim dinimin din adamlarının söylediklerine kulak asarım ve kendi kutsal kitabıma göre yaklaşırım evrime . Bazı noktalarda kafam karışabiliyor karışmıyor değil ama yinede dediğim gibi , evrime kendi inancım doğrultusunda yaklaşmak durumundayım . Yani benim inancıma göre evrim inançla çelişir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Doğaya gerçekten dönebilmek ve insanlığa dönebilmek ;

İnsanın kendi özünü bulması demektir . Şöyle açıklayayım , dünyadaki tüm bilim dallarından önemli bir bilm vardır . Bu '' insan bilimi '' dir , anatomi falan aklınıza gelmesin . Bu çok daha farklı sadece insani değerlerin araştırıldığı bir bilim vardır ve bu bilim diğer bütün bilmlerden yüksektir . İşte eğer bu '' insan bilimi '' ni ne kadar fazla araştırırsak ne kadar çok kendimize ve diğer insanlara saygı duyarsak o zaman git gide '' insan '' a yaklaşmış oluruz . Düşünün '' insan '' ı öğrenmeden nasıl diğer bilim dallarını öğrenebiliriz ki ? Ve yine işte o zaman doğaya dönmüş oluruz . Çünkü her ne kadar doğada '' insan bilimi '' nin yanında diğer bilimlerde olsa bile insan bilimini öğrenemedikten sonra istediğimiz kadar diğer bilimleri öğrenelim hiç bir zaman insani değerimiz artmaz .

Evrim konusuna gelince... Evrim hakkında söylediklerimi kendi inancım doğrultusunda söylemek durumundayım bu yüzden Vatikanın söyledikleri benim için geçersizdir . Ben benim dinimin din adamlarının söylediklerine kulak asarım ve kendi kutsal kitabıma göre yaklaşırım evrime . Bazı noktalarda kafam karışabiliyor karışmıyor değil ama yinede dediğim gibi , evrime kendi inancım doğrultusunda yaklaşmak durumundayım . Yani benim inancıma göre evrim inançla çelişir.

Evet, cok ivedi, can alici, temel ve kokensel bir konuya deginmissiniz. Gunumuzde bu bilim "antropoloji" olarak aliniyor. Yalniz buradaki sorun, bu bilim dalinin insanoglunun fenomenal olarak her turlu yapi ve isleyisini, tarihini ve etigi isleyen dalidir. Insanoglunu hayvandan farkli kilan belirleyici ve belirtici nokta, fenomenal degil; aksine numenal yeti farkidir. Yani beynin hareketi yetisi ve bunun kavramlastirmasi.

Bu acidan bakilirsa, antropolojinin, cognitive science; yani bilissel bilimi, sosyal bilim dallari olan sosyoloji ve psikolojiyi insanogluna yonlendirim ve yaptirim veren tum etik degerleri, bunlari bir yerde ortaya koyan, inancsal, ideolojik, mantiksal, dogrusal ve de estetik tum dile getirenleri, bilimi ve bilimin her dalini, epistemolojiyi v.s. kisaca insanoglunun ortaya attigi ve bugun kendi tursel bunyesinde tartistigi her turlu tartisma konu ve kavramini kapsar.

Ama burada onemli olan bu bilim dalindaki egoredir. Yani bu bilim dalinin koken ve temeli neye/kime gore ve ne/kim icin beynini harekete gecirecektir?

Iste zaten bu soru ve bu dalin icerdigi tum dallar ile, felsefe ve onun su anki dogal zihniyeti farklilasir. Cunku dogal zihniyetin ..e goresi; insan ve insanlikdisinda akla gelen herseydir, bir tek insan ve insanlik degildir.

Yani celisdki, epistemolojik olarak tek ve alternatifsiz belirleyici ve belirtici olan faktor insanoglu, kendi disinda her seyi incelemeye almis, ama kendini unutmustur, ya da e goresini kendi olarak belirlememistir.

Yeri gelmisken, evrensel-insan zihniyeti; tam da senin onerdigin gibi, e goresi her turlu koken ve temelleriyle insanoglu olan ve onun insanlasamamasindaki her turlu konu/kavram tartisma sorununu diule getiren ve insanogluna numenal yetinin insanlasma devrimini sunan, bir yol ve yontemdir.

Henuz insanlik tarihi, kendisinin kendini ortaya koyan ve her turlu yenilenmesini oneren numenal yeti icerikli bir bilgi temeline sahip degildir. Bu konudaki her turlu calisma, insanoglunun da bir fenomen olarak algilanmasi ve ortaya konmasidir.

Evrim konusuna gelince, siz kendi inanciniz dogrultusunda degerlendirmissiniz. Ben ise qua felsefesi ile kendi disimdan ve notr degerlendirdim. Evrim konusu kendi bunyesinde her turlu, hipotezi, tezi, formulu, teoriyi, olguyu, bilgiyi v.s. iceren bir konudur. Temel ve kokeni bilimsel ve olgusal/bilgisel olsa da bugun hala gozlem vermeyen teori olarak degerlendirilen ve hatta etige ve etigin her turlu ayrimci/cikarci zihniyetine hizmet eden, spekulatif ve epistemoloji ustu verileri de tasiyan bir konudur.

Bu da kimin evrimden evrimlesmeden, evrimsellikten ve evrimcilikten ne algiladigi ve bu kavrama ne anlam ve icerik verdigi temelindedir. Tabiki bir dini uygulama ya da iman evrimi eger kabul ediyorsa, inancsal edecektir. Cunku karsi cikiyorsa da inancsal cikacaktir.

Iste o yuzden evrim kavraminin once inancsallik disina cikarmak ve inancsalligi bu kavramdan temizlemek gerekir ki, bu kavrami bilimsel ortaya koyalim.

Iste senin "evrim inancla celisir" aciklaman, bu temeldedir, yani bilimsel temeldedir. Buradaki sorun da, dini uygulama olarak ve/veya tanrisal yanasim olarak inancli bir beynin, bu evrimin bilimselligindeki icerikte kendi inancsal degerleri ve uygulamalari ile celisip/celisdmemesi soz konusudur.

Bu da konuyu degerlendirme olarak bilimsellik ve inancsalliktan alir, kisisel yapar. Cunku evrim konu ve kavrami akilli tasarimcilik, programlayicilik v.s. kisaca bir guce numenal yeti yukleme ile ve bunun her turlu teleolojik dile getirimi ile celisir.
 

sosyalinsan

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2012
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Evrim konusunu şimdilik bi kenara kaldıralım o zaman .

Yukarıda özellikle vurgulamaya çalıştığım '' insan bilimi '' ni biraz hafife almışsınız sanırım , antropolojiye benzettiğinize göre . . . Halbuki ben antropolojiden çok çok daha farklı olarak düşünlen ve şimdiye kadar varolmamış ve şimdiden sonrada var olamayacak bir bilimden bahsediyorum . Bunun içine antropolojide girer sosyolojide girer diğer dallarda girer ama hiçbiri ile aynı değildir . Çünkü eğer insanlar bu bilimi açığa çıkarırsa Nietzsche ' nin tanımlamasıyla '' üst insan '' kavramını yakalamış olur . Yada başka bir şekilde örneklendireyim ;

Anarşistler hiç bir yönetimi ve kuralı kabul etmezler . Ama çok acıdır anarşistler yanlış anlaşılmıştır çoğu dönem hatta belkide her dönem yanlış anlaşıldı . Aslında anarşistlerin istediği şey herkesin '' üst insan '' olmasıydı . Ve burda doğaya dönebilmiş insan tanımlamasına uyan kavramda '' üst insan '' kavramıdır .
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Evrim konusunu şimdilik bi kenara kaldıralım o zaman .

Yukarıda özellikle vurgulamaya çalıştığım '' insan bilimi '' ni biraz hafife almışsınız sanırım , antropolojiye benzettiğinize göre . . . Halbuki ben antropolojiden çok çok daha farklı olarak düşünlen ve şimdiye kadar varolmamış ve şimdiden sonrada var olamayacak bir bilimden bahsediyorum . Bunun içine antropolojide girer sosyolojide girer diğer dallarda girer ama hiçbiri ile aynı değildir . Çünkü eğer insanlar bu bilimi açığa çıkarırsa Nietzsche ' nin tanımlamasıyla '' üst insan '' kavramını yakalamış olur . Yada başka bir şekilde örneklendireyim ;

Anarşistler hiç bir yönetimi ve kuralı kabul etmezler . Ama çok acıdır anarşistler yanlış anlaşılmıştır çoğu dönem hatta belkide her dönem yanlış anlaşıldı . Aslında anarşistlerin istediği şey herkesin '' üst insan '' olmasıydı . Ve burda doğaya dönebilmiş insan tanımlamasına uyan kavramda '' üst insan '' kavramıdır .

Aksine tamamen temel ve kokensel olarak aldim. Yani ...e gore bakis acisi olarak. O yuzden de insanoglunu fenomenal bir yapi disinda numenal yeti olarak algilayacak, bilgi verecek bir bilimsel yanasimdan bahsettim ve evrensel-insan zihniyetini ornek verdim.

Ama konu birey bilinci olarak tursellik duzeyidir, yani bireyin bencil kurtulusu degil; bireyin insanlik kurtulusudur. Cunku ust insan kavrami Tursel bilinci icermez. Bireyciliktir ve kendi "ust insan" olma ugruna, baskalarini "alt insan" yerine koyar. Bu da birin turune karsi olan karsitligidir. Iste "tehlike de bu bireyci akilciliktadir.

Nitekim bugun emperyalist zihniyet bu bireyci akilciligi, her turlu guc ve otorite temelinde insandisi ve insanlikdisi uygulayarak kendini "hakli/mubah/mesru" gosterme cabasinda ve buna da tum insanlik degerlerini yamamayi ihmal etmemektedir.

O yuzden mesajimi bir ortaya koyum olarak algilayiniz. Yalniz evrensel-insan zihniyeti savundugum bir yon ve yontemdir. Hem insanoglunu her turlu kendibunyesinde ayristiran, savastiran v.s. dogal zihniyetin tum sorunlarini ortaya koymak adina, hem de ona bir alternatif olma adina. Cunku dogal zihniyetin temeli insandisi ve insanlikdisina dayanir ve insanoglu varliginin ve de birin varliginin bilinc ve farkindaligini vermez. Ya maddeye esdeger kilar, ya da bir yaraticiya teslim eder.
 

sosyalinsan

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2012
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Nietzsche çoğu zaman ve çoğu kişilerce yanlış anlaşılmıştır . Belkide sizde yanlış anlayanlardan birisiniz . Bu yanlış anlaşılmaya bi örnek vereyim ;

Adolf Hitler 2. Dünya Savaşı'nda 11 milyon insanı öldürdü . Irkçılıktı yaptığı katliamın adı . Adolf Hitler yalnızca beyaz alman ırkının üstün olduğu görüşündeydi . Ve bu görüşü ona kazandıran kimdi ? Evet bu kişi Friedrich Nietzsche ' dir . Ama şunuda bilmek gerekir Nietzsche hiç bir zaman ırkçılık uanlısı değildi . Ama yukarıda dediğim gibi Nietzche yanlış anlaşılmıştır . Adolf Hitler , Nietzche ' yi işine geldiği gibi kullandı ...Halbuki Nietzche ' nin '' üst insan '' tanımı bu değildi , yani kesinlikle ırkçılık değildi . Ona göre ''üst insan '' , bu dünyanın kötülüklerinden sakınan ve yaşadığı dünyayı aşırı seven bir tipti . Yani kısacası '' üst insan '' bana göre doğaya dönebilmiş olandır .
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Nietzsche çoğu zaman ve çoğu kişilerce yanlış anlaşılmıştır . Belkide sizde yanlış anlayanlardan birisiniz . Bu yanlış anlaşılmaya bi örnek vereyim ;

Adolf Hitler 2. Dünya Savaşı'nda 11 milyon insanı öldürdü . Irkçılıktı yaptığı katliamın adı . Adolf Hitler yalnızca beyaz alman ırkının üstün olduğu görüşündeydi . Ve bu görüşü ona kazandıran kimdi ? Evet bu kişi Friedrich Nietzsche ' dir . Ama şunuda bilmek gerekir Nietzsche hiç bir zaman ırkçılık uanlısı değildi . Ama yukarıda dediğim gibi Nietzche yanlış anlaşılmıştır . Adolf Hitler , Nietzche ' yi işine geldiği gibi kullandı ...Halbuki Nietzche ' nin '' üst insan '' tanımı bu değildi , yani kesinlikle ırkçılık değildi . Ona göre ''üst insan '' , bu dünyanın kötülüklerinden sakınan ve yaşadığı dünyayı aşırı seven bir tipti . Yani kısacası '' üst insan '' bana göre doğaya dönebilmiş olandır .

Konu Nietzche degil, nihilizm. Nietzche nihilizmi bir sorun olarak ortaya koyuyordu. Kurtulusu da bireyci akilcilikta ariyordu.
 

shibumi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
25 Ocak 2012
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Yaş
57
ILK YAZIDAN SU ANA KADAR KENDIMCE SOYLE BIR OKUDUKTAN SONRA YINE "KENDIMCE" BIR ALINTI YAPARAK BIRAZ FARKLI VE GEC DE OLSA KATILMAK ISTEDIM KONUSMAYA. UMARIM BIR KATKISI OLUR. ( KLAVYEMDEN KAYNAKLANAN BIR ZORUNLULUKTAN DOLAYI BUYUK HARF KULLANIYORUM. LUTFEN YANLIS ANLASILMASIN.)

THOREAU’NUN YASAM FELSEFESĐ ve ÇAĞRISTIRDIKLARI
Güncel Önkal
Bu yazıda Thoreau’nun basyapıtı Walden adlı kitabını kısaca tanıtmaya ve filozofun
yasam felsefesi hakkında kısa ipuçları vermeye çalısacağım. Yasam felsefesi yapan filozof
sayısı bilindiği gibi çok değildir. Stoacı filozoflar ve Sokrates ile ilk meyvelerini veren
yasama dönük felsefenin en çarpıcı örneklerini ilerleyen yüzyıllarda da Nietzsche islemistir.
Felsefe yapmaktan daha zor olanı, felsefi düsünceyi yasama da uygulayabilmektir. Bu cesareti
gösterebilen ilk Amerikan çevreci-filozofu Henry David Thoreau’dur (12 Temmuz 1817- 6
Mayıs 1862).
Thoreau felsefesi bütünlük içinde kendini dile getiren bir sistem felsefesi değildir.
Kullanılan kavramlar, iddia edilen görüsler farklı makalelerinin çesitli yerlerinde ve değisik
bağlamlarda ifade edilmis; filozof kendi yasamında karsılastığı olaylara bağlı olarak bu
kavramları tekrar tekrar gündeme getirmistir, sorgulamıstır; bunlarla hesaplasmıstır. Böylece
kendi içinde düzenli ve sistem kurucu bir felsefe olmasa bile dinamik yasama felsefesi
olusturduğunu söyleyebiliriz. Dinamiktir, çünkü kavramların içeriği yasanılan olaylara
bağımlı olarak doldurulmustur; yani filozof ne dediyse kendi yasam tecrübesinde bunların
bizatihi örneklerini vermistir. Felsefesini yasama cesaretini gösteren az sayıda filozof
olduğunu dikkate aldığımızda Thoreau’nun doğal yasam ve baskaldırı felsefesi özel bir anlam
içermektedir. Kimi elestirmenlerce Thoreau’nun felsefe değil, yalnızca özdeyislerle insanlara
öğütler veren bir doğasever olduğu ileri sürülse de, filozofun özdeyisin ötesinde düsünce
zenginliğine sahip kavramları felsefi analizleri ile kullanmıstır. Sonuçta, Thoreau,
19.yüzyılda, Amerika’nın “vıcır vıcır kaynayan yüzyıl”ını yasamıs bir filozoftur. Küçük
yaslardan itibaren Hint kutsal metinlerine ve Antik Yunan mitolojisine duyduğu ilgiye bağlı
olarak Batı düsünüsünün sunamadığı veya göz ardı ettiği insanın duygusal ve romantik
yapısına hitap edebilecek felsefe örneği ortaya koyduğunu görüyoruz.
Thoreau’nun Walden Gölü kenarında 4 Temmuz 1845’te baslayıp, 2 yıl 2 ay ve 2 gün
sürerek 6 Eylül 1847’de sona eren doğal-yasam deneyimi, çok çesitli elestirilerin hedefi
olmustur. Bunlar içerisinde üzerinde en fazla durulanı Robinson Crusoe ve Hay Bin
Yakzan’da olduğu gibi “Kaçıs Edebiyatı” yaptığıdır.
Her baskaldırı bir tür kaçıs olarak değerlendirilmek istenirse, doğal-yasam deneyimi
ile Thoreau; modern medeniyetin yapay ilgi alanlarını ve dertlerini geride bırakmıs, çalar
saatlere, programlara, aksam yemeği davetlerinde giyilecek ceketlere ve bas ağrısı ilaçlarına
son vermistir; bunlardan iradesiyle kaçmıstır. Ama en doğrusu bunların insan olmayı boğucu
etkilerine baskaldırmıstır.
“Walden Deneyimi”nin okuyucusu, kendisini kahramanın yerine koyarak sade bir
yasamın, yani doğal yasamın zevklerini tadabilir. Ancak okuyucu asla orada kalamayacak,
kaçıstan çok reformu düsünmeye baslayacaktır; özellikle de kendi reformunu. Walden
okuyucusunu eyleme zorlayan, temelde iyimser kitaptır. Çünkü burada talep edilen baskaldırı
yakıp-yıkmak, baskalarının ve devletin malına zarar vermek değil; baska bir dünyada cennete
kavusmayı beklemeden, bu dünyada cennetteymis gibi insanca yasamayı ummak ve bunun
için de elinden geleni yapmak anlamında bir baskaldırıdır.
Kitap, 17 bölümden olusur yaklasık 280 sayfadır. Bölümler sırasıyla: Ekonomi,
Yasadığım Yer ve Yasama Nedenim, Okumak, Sesler, Yalnızlık, Ziyaretçiler, Fasulye
Tarlası, Köy, Göl, Fırıncı Kasabası, Yüksek Prensipler, Hayvan Komsularım, Evin Isıtılması,
Önceki Sakinler ve Kıs Ziyaretçileri, Kıs Hayvanları, Gölde Kıs, Đlkbahar ve Sonuç
bölümleridir. Đlk bakıldığında iki yıllık bir maceranın anlatısı ya da Walden Gölü’ne ve
hayvanlara iliskin gözlemlerin sıralanması gibi gözükse de Walden dikkatle okunması
gereken bir felsefe kitabıdır.1 Yazar barınağını nasıl insa ettiğini anlatırken birden insanın
emeğine yabancılasmasını elestiren cümleler sarfetmeye baslar. Ya da okumanın
güzelliklerinden bahsederken eğitim felsefesine iliskin çok özlü ve dikkat çekici sözler söyler.
Yasamın bütün iliğini emmek bir transendentalizm tanımı olarak Thoreau’nun doğal yasama
duyduğu özlemin ifadesi ve felsefesinin temel ekseni olacaktır. Walden, doğal dünyanın bir
parçası olup bilinçli yasamayı, yasamın sadece temel gerçekleriyle ilgilenmeyi ve yasamın
kendisinin öğreteceği ne varsa öğrenmeyi isteyen bir filozofun ya da bireyden filozof olmaya
sıçrayan bir doğa insanının öyküsüdür. Kitapta Thoreau’nun günlük yasamından kesitler ile
insanın varolus gerçeği, birey-toplum ve devlet iliskileri ve benzeri birçok konudaki
düsünceleri içice islenmistir.
Doğa tarihi eserleri arasında kendisine özgü bir yeri olan Walden çok sasırtıcı bir
kitaptır. Daha ilk sayfalarında Thoreau; bu kitabı, kendisinin o kulübede nasıl yasadığını, ne
yiyip içtiğini merak eden komsularını aydınlatmak için yazdığını söyler. Çünkü yasam
deneyimlerini kendisi her zaman için yazıya döken biriydi. En ufak tefek ayrıntılardan,
kisilerle tanısıklıklarından, günlük yapıp-ettiğimiz ama hiçbir zaman o gözle görmediğimiz
pek çok olup biteni yazıya zaten dökmüstü. Ama bu deneyimin farklılığını, insanların/
komsularının talepleri ve artan meraklarında sezinlediği açlığı doyurmak için yazdı; uygar
dünyada bu türden eserlere ne kadar ihtiyaç duyacağımızı öngörerek belki de. Kulübeyi nasıl
insa ettiğini nereye ne kadar para harcadığını en ince ayrıntılarına kadar anlatır. Hazırladığı
bir tablodan, evin insasında kullanılan malzemelerin maliyetini bile verir. Bu ayrıntılı bilgilere
ne gerek olduğunu düsünen okuyucu aniden bir inciyle karsılasabilir. Walden bu bakımlardan
bir felsefe çalısması için analiz edilmesi zor bir kitaptır. Felsefeye iliskin düsünceler sistemli
ve/veya sıralı olarak verilmez tam tersine birden karsınıza çıkar. Bazen çok ileride sözü
edilecek bir ilkeye giris onlarca sayfa önceden yapılır, tamamlanmak üzere ucu açık sorularla
sonraki bölümlere göndermeler yapılır. Diğer taraftan Amerikan Edebiyatı açısından
tanımlayıcı bir metin niteliğindedir ve Amerika’nın en verimli, karakteristik entelektüel akımı
olan New England Transendentalizmi’ni ifade eden en iyi örnektir. Bir doğa yazısı olarak
dünyanın en saygı gören ve en çok taklit edilen basyapıtlarındandır; çevre ve çevre koruma
konusunda tartısmalarda temel olmaya devam etmektedir. “Ahlaksal idealizmin bir ifadesi
olan Tolstoy ve Gandhi gibi farklı çevrelerden okuyuculara ilham kaynağı olan bir varolus
standardı ortaya koyar.”2 Thoreau'nun üzerine aldığı görev "can sıkıntısına gazel yazmak
değil, kümesin üstünde öten bir horoz gibi komsularını uyandırmaktır."3
Thoreau'nun Walden'da gelistirdiği yasam felsefesi su üç ana noktadan olusur:
Bunlardan birincisi insanların doğustan hür yaratıldığı fakat kısa zamanda hükümetlerin onları
esir ettiği kanısının yanıltıcı olduğudur. Asıl esaret insanların maddiyata çok önem vererek
kendi kendilerini esir etmesidir. Thoreau ülkesinde siire, felsefeye, yasantının tümüne en zıt
düsen, hatta cinayetten daha zararlı olanı para hırsı olarak tanımlar. Gerçek özgürlük, bir
insanın kendi ihtiyaçlarını mümkün olduğu kadar kendisinin karsılaması ile elde edilecektir.
Dolayısıyla, -ikinci olarak- sıhhat ve mutluluk en iyi sekilde, yasamı basitlestirerek, doğaya
yakın ve uyumlu iliskiler kurarak gerçeklesebilir. Üçüncü ve son nokta ise gerçek olanın ne
olduğuna iliskin yasanan bunalımdır. Oysa ki Thoreau’ya göre gerçekler, her seyden, ask,
para ve söhretten çok daha önemlidir. Ama önümüze konulan gerçekler, ne kadar ünlü
otoritelerden gelirse gelsin, ispatsız kabul edilmemelidir.
Para hırsı ile anlamını yitiren özgürlük, doğaya yakın ve uyumlu yasamanın felsefesi
olarak sadelik ve basitlik, nihayetinde gerçek olanın bilgisine sahip olmak için, en önemlisi
özgürlüğüne kavusmak için baskaldıran insan modeli filozofun idealidir.
1 A. Sargun Tont, Sulak Bir Gezegenden Öyküler, Ankara, Tübitak Yayınları, Ekim 1997, s. 83-84.
2 A.e., s. 81.
3 Henry D. Thoreau, Doğal Yasam ve Baskaldırı: Sivil Đtaatsizlik ve Wolden Gölü, Çev. Seda Çiftçi, Đstanbul,
Kaknüs Yayınları, Nisan 2001, s. 6.
Baskaldırı bize bir yandan da Heidegger’in “Hayır!” diyerek, “kendi kendini yeniden
düsünen ve yeniden isteyen üst-insan”ını4 hatırlatır. Heideggerci anlamda baskaldırı aklın
yüceliğinin, bedenin sözde alçaklığının elinden alınısı, aklın bedensel akılla anlam dolu bir
duruma geçisi olmaktadır. Ancak bu geçiste Heidegger -bize Thoreau’yu anımsatır derecedeinsanın
kendisini doğanın dısında tasarlamıs olmasını ve doğayı karsısına almasını, kısaca
mekanist doğa anlayısını da reddedecektir. Varolana meydan okuma anlamında kullanılan
teknik ve teknoloji adeta doğayı zorlamakta, bir anlamda da insanı zorlamaktır. Thoreau
felsefesinde de baskaldırı doğanın yitirilen anlamlarının beden, akıl ve üçüncü olarak
Evrensel Ruh bütünlüğünde yeniden yaratılması anlamına gelecektir.
Thoreau’nun doğaya dönüs teması insan doğasının ilkeleri ile doğa ilkelerinin özünde
uyum içinde olduğunu ve önceden kurulmus bir harmoniyi kabullendiği anlamına da
gelecektir. Bu ilkeyi kendilerine amaç edinen diğer filozoflar ile bu çerçevede benzerlikler
yakalamak zor değildir. Doğaya dönüs temasını isleyen bir diğer filozof da Rousseau’dur.
Rousseau’nun özellikle eğitim ve ahlak üzerine söylemlerinde bunu daha iyi görebiliyoruz:
“Lüks yüzünden bozulan ahlak böylece zevkin de bozulmasına sebeb olur”5 derken
Thoreau’nun insanları doğal ve sade yasamdan uzaklasmıs hallerine baskaldırıya davet etme
dayanaklarını adeta özetlemektedir. Çünkü Rousseau’nun “baskaldırı özgürlüğü olmadan iyi,
kötü diye bir sey olamaz”6 deyisi Thoreau’nun hayatını adadığı felsefesini çarpıcı biçimde
ifade etmektedir.
Đsi ile evi arasına sıkısmıs kisiler değil, değer yaratan, üreten ve en önemlisi yaratılan
değerlere ve üretilenlere hayretle ve reflektif bir düsünceyle bakabilme cesaretini göstermek,
kısacası en basta dile getirdiğimiz sorunun tersine baskalarına ve baskalarının söylediklerine
değil kendimizi var etme gayretimize hayranlık duymaya geçisi sağlayabilmek bu yüzyılın
basta gelen çıkmazlarından değil midir?
Yanlıs kullanılan teknolojinin; insanlığın, değerlerin, erdemin ve kültürel yaratıcılığın,
estetiğin, düsünmemizin yerini almasıyla bizi pasifize etmesi bu iliskide bir bozukluk
olduğunu gösteriyor. Bozukluğun kültürel ve düsünsel alandaki üretime ket vurmasının; yani
çağımızın bunalımının elestirisini yapmak ancak bu elestiriyi yaparken alternatif bir modeli
sunabilmeyi de basarabilmek felsefenin boynunun borcu olarak görünüyor. Thoreau’ya göre;
felsefe bu asli görevine, bunalımı bunalım olarak göremeyen kisileri bireylestirmek
asamasında baslayacaktır. Kendi üzerine katlanan (reflektif) düsünceye muhtaç beyinlere çok
bir sey ifade etmeyecek olan Thoreau’nun söylemi, olumsuzlukları göstererek ama onların
içinde sıkısıp kalmadan, onları baskaldırısının aracı olarak kullanıp bilgelik yolunu açıyor
bizlere. Bilgelik doğanın askınlığına hayret, dayatılan kulaktan dolma bilgilerin yerine sağlam
bilgiyi koyabilme cesareti olarak tanımlanacak ise bizler insanlığın tasıyıcısı bireyler olarak
rahatsız olma durumunu seçmeliyiz. Bu rahatsız olma durumunu seçen insanı uzun bir yol
beklemektedir: Bir parçası olduğu doğayı arastırmaya yönelmek, olanı verildiği gibi değil
yeniden kendince kurma denemeleri yapmak ve böylelikle varlığına dair çıkarımlara ulasarak
felsefi eğitimin öngördüğü insan olmak.
Günümüzde yalnızca yasamaya değil, beklemeye, formlar doldurmaya, bürokrasiye,
gereksiz ayrıntılara çok fazla zaman ve enerji harcıyoruz. Oysa ki hayatın genel olarak
sadelestirilmesi hedeflenmelidir. Thoreau’nun deyimiyle: “Sadelik! Sadelik! Sadelik!”
Varolusumuzun özü ile ilgisi olmayan seyler için değerli zamanımızı, hayatımızı inanılmaz
derecede israf ediyoruz. Ne zaman daha fazlasını istemekle sadelik arasında seçim yapmamız
gerekirse ikincisini seçmek daha doğru bir yol olacaktır. Bu anlamda Thoreau’nun yasam
4 Richard Wisser, “Nietzsche’nin Üst Đnsan Đstemine Đliskin Üç Değerlendirme”, Yüzyılımızda Đnsan Felsefesi
Takiyettin Mengüsoğlu Anısına, Haz: Đoanna Kuçuradi, Ankara, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, 1997, s.
127.
5 J.J. Rousseau, Đlimler ve Sanatlar Hakkında Nutuk, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Đstanbul, MEB, 1997, s. 33.
6 A.e., s. 17.
tecrübesi ile de göstermeye çabaladığı gibi insanın ihtiyacı olanın içsel güçlerini yesertmek ve
içinden geldiği doğaya ölçülülük ile yaklasma erdemini gösterebilmek olduğunu söylemek
yanlıs olmayacaktır.
Ne yazık ki günümüzde doğaya, ortaya konulan kültürel ve düsünsel değerlere içten
bir ilgi duymanın giderek anlamsız bulunması, zihinsel ve sanatsal yaratıcılıktaki düsme,
siddet ve yıkıcılıktaki artıs, çevre etiği olusturucularının -genis ölçekte de filozofların- ortaya
koymak istediği erdemlerin yeterince gerçeklesemediğini kanıtlamaktadır. Yine de Thoreau
felsefesinin doğal yasam anlayısında öngördüğü gibi insanın bir parçası olduğu doğa ile
uyumlu yasacağı bir dünya kurabilme ümidini içimizde hep canlı tutmak istiyoruz.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
.
Para hırsı ile anlamını yitiren özgürlük, doğaya yakın ve uyumlu yasamanın felsefesi
olarak sadelik ve basitlik, nihayetinde gerçek olanın bilgisine sahip olmak için, en önemlisi
özgürlüğüne kavusmak için baskaldıran insan modeli filozofun idealidir.

İlk fırsatta Walden'i edinip okuyacağım.Teşekkürler..
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
kültürü bir açıdan doğaya yabancılaşma olarak tanımlamışımdır. iyi-kötü-doğru yanlış tanımlamaları bir yana salt bu açıdan doğal olana karşı ve onun üstünde olduğu düşüncesidir ki insanı doğal yaşanabilir olandan uzaklaştırmıştır. kültürün tümden yok edilmesi söz konusu edilemez. ve fakat onun revize dilerek doğal yaşam ile uyumlu olması sağlanabilir. bunu yer-yüzündeki tüm yaşam formatlarını ve onu gerçekleştiren tüm inorganik formatları koruyarak geliştirilen/geliştirilebilecek bir kültür dokusudur. doğaya dönüşün kısa tanımını bu şekilde yapabilirim.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
kültürü bir açıdan doğaya yabancılaşma olarak tanımlamışımdır. iyi-kötü-doğru yanlış tanımlamaları bir yana salt bu açıdan doğal olana karşı ve onun üstünde olduğu düşüncesidir ki insanı doğal yaşanabilir olandan uzaklaştırmıştır. kültürün tümden yok edilmesi söz konusu edilemez. ve fakat onun revize dilerek doğal yaşam ile uyumlu olması sağlanabilir. bunu yer-yüzündeki tüm yaşam formatlarını ve onu gerçekleştiren tüm inorganik formatları koruyarak geliştirilen/geliştirilebilecek bir kültür dokusudur. doğaya dönüşün kısa tanımını bu şekilde yapabilirim.

Insanoglu "dogal yasam" ve bunun ile "uyumlulugu " sadece hayvanlar gibi evrimsel olarak mi saglar, yoksa zihniyetinin gozleminin, algisainin, bilgisinin, bilinc ve farkindaliginin bir rolu var midir?

Varsa bu rol nedir ve belirleyici olan hangisidir?
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
insan"tanım olarak sosyal/taihsel/bilinçli bir özneye işaret eder; bu nedenle söylediğin gibi bilinci ile sürece katılır ve etki eder.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
farkına varmamak için; başka taraflara bakıyormuş gibi yapmak, ayak sürümek, göz yummak boşunadır; er geç (ve belki de çok acı biçimde) öğreneceğiz:'insan bedeninin kendisi olmayan doğa, insanın organik olmayan bedenidir' k.m.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst