Varlığın Nedeni Kimdir/Nedir?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde ÜstünKişi tarafından oluşturulan Varlığın Nedeni Kimdir\/Nedir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,655 kez görüntülenmiş, 27 yorum ve 1 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Varlığın Nedeni Kimdir\/Nedir?
Konbuyu başlatan ÜstünKişi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

ÜstünKişi

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
21 Ocak 2018
Mesajlar
744
Tepkime puanı
114
Puanları
43
Varlığı yaratıcı(1) mı var eder, yoksa varlığı algılayan kişi mi?

Varlığın gerçekte var olması ile insan zihninde duyular aracılığıyla bir imge olması arasında fark var mıdır?

Gelecekte insanın duyu organlarından beyne iletilen tüm iletiler simüle edilebilse ve bu simülasyon ile tüm duyumlar beyine gerçeğe özdeş şekilde verilse kişinin deneyimlediği gerçek mi olacaktır yoksa simülasyon mu?

1: Özgür iradesi ile dış dünyayı şekillendirebilen kimse.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
süreç içinde oluşumunu sürdüren her şey/varlık ne yaratıya ne de algıya gereksinim duymaz; tüm canlılar tarafından değişik şekillerde de olsa algılanırlar, bu algı insanlaşma sürecindeki canlı için öznel bir algıyı oluşturacaktır ve bu dahi onun varlık nedeni sayılamaz. öznenin gerçekleşmesi biyolojik, tarihsel, sosyal-ekonomik-politik süreçlerin içinde ve sonucunda gerçekleşir; bu nedenle öznelleşme mutlak surette yek-diğerine gereksinim duyar ve algılanması hem gerekli hem de kaçınılmazdır.
 

suphistike

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Şub 2020
Mesajlar
14
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
Bursa
Üniversite Bölümü
ODTÜ Felsefe Yüksek Lisans
Ben'im dışımda dış dünya var mı? biçiminde sormuşsunuz soruyu özetle.

Her şeyin varlığı benim varlığıma bağlıdır, ben var olmazsam hiçbir şey var olmaz.
-Üstün Kişi-

Bu cümlenizden bu şekilde algıladım sorunuzu.

Buradaki ben vurgusu üzerine eğilmek gerekir. Siz ben derken, A kişisi olmayı, yaşantılarınızı, belleğinizi, kısaca egonuzu kast ediyorsanız, siz doğmadan önce veya siz öldükten sonra varlığın tamamıyla ortadan kalkması gerekir.

Metafizikte şu tür sorular vardır: "Ben ve öteki her şey mi?" yoksa "Ben dahil tek şey mi?"

İlk sorudaki ben'e vurgu yaptıysanız egonuzu işaret etmiş ve bir tür ikilik yanılsamasına düşmüşsünüz demektir. İkinci ben'e vurgu yaptıysanız, bu kez de siz varlık karşısında yüksek bilinçlilik, farkındalık ve tanıklık aşamasına yükselmişsiniz demektir.

Hangi ben'i kast ettiğinizi açıklarsanız o bağlamda sorgulamamızı sürdürebiliriz sanırım.
 

ÜstünKişi

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
21 Ocak 2018
Mesajlar
744
Tepkime puanı
114
Puanları
43
Ben'im dışımda dış dünya var mı? biçiminde sormuşsunuz soruyu özetle.

Her şeyin varlığı benim varlığıma bağlıdır, ben var olmazsam hiçbir şey var olmaz.
-Üstün Kişi-

Bu cümlenizden bu şekilde algıladım sorunuzu.

Buradaki ben vurgusu üzerine eğilmek gerekir. Siz ben derken, A kişisi olmayı, yaşantılarınızı, belleğinizi, kısaca egonuzu kast ediyorsanız, siz doğmadan önce veya siz öldükten sonra varlığın tamamıyla ortadan kalkması gerekir.

Metafizikte şu tür sorular vardır: "Ben ve öteki her şey mi?" yoksa "Ben dahil tek şey mi?"

İlk sorudaki ben'e vurgu yaptıysanız egonuzu işaret etmiş ve bir tür ikilik yanılsamasına düşmüşsünüz demektir. İkinci ben'e vurgu yaptıysanız, bu kez de siz varlık karşısında yüksek bilinçlilik, farkındalık ve tanıklık aşamasına yükselmişsiniz demektir.

Hangi ben'i kast ettiğinizi açıklarsanız o bağlamda sorgulamamızı sürdürebiliriz sanırım.

"Her şeyin varlığı benim varlığıma bağlıdır, ben var olmazsam hiçbir şey var olmaz." sözüyle anlatmak istediğim:
Var olmuş ve şu anda olan her şeyi bir kümeye koyalım adı "evren" olsun. Bu kümenin bir parçası olarak kendimize de "ben" diyelim. "Ben"in varlığını kendi içimizde düşünerek kanıtlayabiliyoruz; yani tamamen gerçeğiz ve varız, kanıtı da bu düşüncelerimiz.

"Ben"in geri kalan "evren" ile tek etkileşimi algı becerisi sayesinde gerçekleşiyor, yani "ben"in çalışmasını sağlayan beyin organının duyu organlarıyla bağlantısı kesildiği anda "evren" yok oluyor ve geriye sadece "ben" kalıyor. Var olan herşey olan "evren" "ben"den ayrıldığı için yok oluyor.
Aynı şekilde "ben"i barındıran beyin organı yok olursa bu sefer hem "evren"i deneyimleyecek vücut hem de "evren"i anlamlandırabilecek "ben" yok oluyor.
İşte o yüzden : Her şeyin(evren) varlığı "ben"im varlığıma bağlıdır, "ben" var olmazsam hiçbir şey var olmaz.

Metafizik sorusuna "Ben ve ben dahil her şey." diyorum. Çünkü "ben" de bütünün bir parçasıdır, ancak "ben" kendini ve diğer her şeyin farkında olabildiği için hem her şeye dahildir hem de her şeyden farklıdır.
 

suphistike

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Şub 2020
Mesajlar
14
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
Bursa
Üniversite Bölümü
ODTÜ Felsefe Yüksek Lisans
Teleoloji (amaçlılık) bağlamında almışsınız konuyu ontololoji (varoluş) bağlamında değil. Algılayan, anlamdıran, kurgulayan, deneyimleyen ve en önemlisi tanık olan bir ben var ki Evren kümesinin her bir elemanı bir tür anlamlılık ve değerlilik niteliği taşıyor.

Öte yandan, diyelim ki Evren'in yaşı 14 milyar ve yeryüzü üzerinde bilinçli ve farkındalıklı insan ben'inin yaşı 1 milyon yıl. Bir milyon yıl öncesinden başlangıca doğru Evren yok mudur yoksa anlam ve değeri mi yoktur?

Ben'in beyin ve vücudun yok oluşuyla yok olduğu ayrı bir spekülasyondur. Kim bilebilir ki, bu koşullar gerçekleştiği anda ve sonrasında ben, yepyeni bir evren algılayışı ile karşı karşıya gelmiş olamıyor?
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
bilime göre cosmos sapına kadar gerçektir başka deyişle madde gerçektir ve sürekli dönüşüm halindedir. benim buradan anladığım madde ve dönüşümü tek mutlak gerçek olmuş oluyor. bu dönüşümün neler yaratacağı veya anti/karşıt maddeyle neleri yok edeceği belli değil veya öngörülemez..

bu maddenin nereden geldiği veya ezeli mi olduğu,cosmosun nereden geldiği soruları ise cevabını zor bulur görünüyor..

bana göre ha simüle ha gerçek farketmez bizler gibi varoluşa sahip canlılar için..

varlık içinse elimizde yeterli bilgi yok maalesef.. eğer kurguladığımız gibi herşeyi bilen ve herşeye gücü yeten herşeyi yaratan tek gerçek varlık olan bir tanrı olsaydı mutlaklıktan bahsedebilirdik..bunun bilgisine sahip olmadığımıza göre bilimin dediği kadarı ile yetinmek zorundayız..

30 trilyon yıl sonra nolacak mesela..bende çok merak ediyorum..böle sonsuz monsuz,zaman,madde,dönüşüm,yasa,bilim felan fişman diyoruz ama karşımızda tüm kavramlarımızı,bilgimizi,felsefemizi cücük bırakan harikulade var/varlık dediğimiz şey var. üzerine düşündükçe şaşıp kalıyorum, bilgi ve düşüncelerimizle bunu her ne kadar sıradanlaştırıp bu şaşkınlığımızı yok etsekte tüm bunlardan (bilim,felsefe ve algısal kalıplar) sıyrılıp doğrudan varlık alemine her baktıgımda ben hala şaşırmaya devam ediyorum..
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
nedenin nedeni varlıksa? neden kavramı varlık içinde belirdi ve saptandı.. Bunlar başlamaya dayalı tahayyülün ürünü...

varlık varedilmiyor, yokta...var. .sadece var...
 

suphistike

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Şub 2020
Mesajlar
14
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
Bursa
Üniversite Bölümü
ODTÜ Felsefe Yüksek Lisans
...dır. ...dir türünden kesin yargı belirten cümleler felsefenin işi değildir. Bu tür yargılar bilimin işidir. Arkadaşlar genellikle bir şeye kesin eminlermiş gibi konuşuyorlar. Felsefe bu şekilde şu şudur bu budur biçiminde cümleler kurularak yapılmaz. Benim kanımca bunun şu biçimde olması olanaklıdır türünden cümleler kurmak gereklidir.
 

suphistike

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Şub 2020
Mesajlar
14
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
Bursa
Üniversite Bölümü
ODTÜ Felsefe Yüksek Lisans
Hele hele arkadaşımızın ortaya koyduğu sorun Varlık, nedensellik gibi metafizik bağlamında ise insan hiçbir yargı cümlesi kurmamalı. Kant bu türden sorgulamalara Spekülatif Aklın doğaüstü olana, aşkın olana merakla yönelmesi diyor. Yine Kant bu tür sorgulamalardan inanmalar, sanmalar ve antinomiler (çatışkılar) dışında bir şey üretilemez diye altını da çiziyor.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
...dır. ...dir türünden kesin yargı belirten cümleler felsefenin işi değildir.

örneğin?

Bu tür yargılar bilimin işidir.

bilimin işi?

Arkadaşlar genellikle bir şeye kesin eminlermiş gibi konuşuyorlar.

Yorumum üzerine geldiği ve genel söylendiği (ve yargı kurduğum yanıt verdiğim için ben de bireysel) üzerime alınacağım, örneğin emin olunmadığı ya da olunmayacağı varsayımı nerden ortaya konuyor?

Felsefe bu şekilde şu şudur bu budur biçiminde cümleler kurularak yapılmaz.
Bu da bir kesinlik ve yargı ya da öyle yapılmaz adında bir eminlik değil mi ama
Yargı her zaman bir kesinlik bildirmez ama dilsel kurgu da içerilen ve ya da önerilen kimi yargılar mantık bütünlüğünde kendi tutarlığını da sağlıyor ve ya da içeriyor olmalı...

Varlığı yaratıcı(1) mı var eder

Şimdi varlık varedildi (ya da varedilir) deniyor . Varedlime nedir? NErdne ortaya kondu, gözlendi?
Varlık var edildildi (varediliyor) yargısı orada var ve orada gizli. Daha ileri gidersek; varlık -yokken- ,yoktan, kendi yokluğundan varedildi ve varediliyor önyargısı orada konuşlu. Vareden, varedilen özne nesne belirtmeli vs orada yüklü... Öntanım..
Birincisi yazar ve cevap veren bununla boğuşmalı. Size burada varsa hatanızı göstermeli ve ya da söylemeli
Varlığın ortaya konduğu, varedildiği en iyi, en yumuşak tanımlama da bir hipotez ama bize göre bir safsata.. Varlık varedilmiyor diyoruz...

Yokluk ve varlık kavramlarını inceleyin ve araştırın derim önce..

Varlığın gerçekte var olması ile insan zihninde duyular aracılığıyla bir imge olması arasında fark var mıdır?

Var ve yok kavramları üzerine duruyorsunuz? Bunu nasıl ele alıyorsunuz?_Bunu bir başlama tahayyülüne oturtur munuz, açar mısınız?
Varlığı başlamaya ya da kökene indirgeme, oluş ve işlerin ilk kez (bir kereliğine olmaya durması ve başlaması) kavramının tutarlılığı ve göreceliği üzerine hiç düşündünüz mü_?

Gelecekte insanın duyu organlarından beyne iletilen tüm iletiler simüle edilebilse ve bu simülasyon ile tüm duyumlar beyine gerçeğe özdeş şekilde verilse kişinin deneyimlediği gerçek mi olacaktır yoksa simülasyon mu?

Burada deneyimlenen, simülasyon ve realite kavramları içiçe ve belirsiz. Kendi subjektif önermesinin yanıtı arıyor..

1: Özgür iradesi ile dış dünyayı şekillendirebilen kimse.

Yaratıcı olmak mı istiyorsunuz? Burada belirtilen ne? Gerçeklik yaratmak mı istiyorsunuz başkalarını yönetmek mi?
En basit şunu söyleyeyim. Realite denileni tüm gözlemciler yaratıyor ve ya da yaratmış olsaydı ya da başka gözlemci ve ya da yaratıcı paradigmaları ile bunun bağı olsaydı neredeyse sonsuz özne bütünlüğü bulurduk bunu her an yaratan yaratabilen. Yani o durumda başkalarını realitelerin yaratmak yönetmek ya da etkilemek denilen bir alan giriyoruz. Tek başımıza varlıklar değiliz. Orman da bir ağaç varlığını sürdürürken tüm orman kavramı ile bağlı olarak varoluyor. Fiziksel realitenin sınırlamalarının bize verdiği şey zaten belli. Burada elle, emekle, düşünceyle üretiyoruz ve yaratıyoruz-katılıyoruz. Söylenilen ya da sunulan başka gerçeklikler de eminim mümkün olabilir ancak içinde bulunulan reliatenin koşulları belli...
 

NuriKara

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Ara 2018
Mesajlar
565
Tepkime puanı
106
Puanları
43
Varlığı yaratıcı(1) mı var eder, yoksa varlığı algılayan kişi mi?

Varlığın gerçekte var olması ile insan zihninde duyular aracılığıyla bir imge olması arasında fark var mıdır?

Gelecekte insanın duyu organlarından beyne iletilen tüm iletiler simüle edilebilse ve bu simülasyon ile tüm duyumlar beyine gerçeğe özdeş şekilde verilse kişinin deneyimlediği gerçek mi olacaktır yoksa simülasyon mu?

1: Özgür iradesi ile dış dünyayı şekillendirebilen kimse.
Varlık varmışsa ama bizi etkilemiyorsa, ha varmış ha yokmuş. Bizim için bizi ilgilendiren varken, birşeylerin varlığı bize bağlı değil.
 

NuriKara

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Ara 2018
Mesajlar
565
Tepkime puanı
106
Puanları
43
...dır. ...dir türünden kesin yargı belirten cümleler felsefenin işi değildir. Bu tür yargılar bilimin işidir. Arkadaşlar genellikle bir şeye kesin eminlermiş gibi konuşuyorlar. Felsefe bu şekilde şu şudur bu budur biçiminde cümleler kurularak yapılmaz. Benim kanımca bunun şu biçimde olması olanaklıdır türünden cümleler kurmak gereklidir.
Felsefenin işi değilmidir? Bilimin işimidir? Yoksa kimin işi? Aristoteles'ti, Newton oldu, şimdi Einstein. Bilim olsun felsefe olsun, bir şekilde sonuçlara varıp onlara göre yaşıyoruz. Ona göre yaşadığımız şeye, fikirlerimize dir demicezde neye dicez.

Kesinlik olduğuna bende katılmıyorum. Ama üslup gayet doğru.
 

suphistike

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Şub 2020
Mesajlar
14
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
Bursa
Üniversite Bölümü
ODTÜ Felsefe Yüksek Lisans
Görüngüler Dünyası’nda gözlemlediğimiz ve elde ettiğimize inandığımız bir nedensellik ilkesi, özünde bambaşka bir gerekçe ile temellenmiş olabilir. Bir olayın sürekli biçimde tekrarının gözlenmesi ve hatta bu olayın çoğu insan için de bu şekilde gözlenmesi, olayın nedeni ile sonucunu ilişkilendirmek için çabalayan aklı çoğu kez yanılgıya düşürebilir.

Sizinle bir öyküyü paylaşmak isterim:

Biri pazardan bir hindi almış. Evin bahçesine hindiyi bırakmış. Hindi, bu insanla ilk günü olduğundan bu yabancı varlıktan çok korkmuş ve köşe bucak kaçmış. İnsan ona güzel bir kümes yapmış, taslara yem ve su koymuş. Bir yandan da güleç bir yüzle bir şeyler mırıldanıyormuş. Hindi sindiği köşeden bu yabancı varlığın davranışlarını gözlemliyormuş. Yabancı o ana kadar ona saldırmadıysa da temkini elden bırakmamış. İnsan, işlerini bitirince eve girip gözden kaybolmuş. Ertesi gün, yabancı elinde yem ve su ile bahçeye gelmiş. Hindi o rahat kümesinden fırlayıp yine uzak bir köşeye kaçmış. İnsan yem ve suyu taslara koymuş, hindiye tatlı, iltifat dolu sözler söylüyormuş bu arada, yine güler yüzüyle. Hindide korku, kaygı ve tereddüt biraz azalmaya başlamış. Ertesi gün, insan yine aynı şekilde yem ve su ile gelmiş, hindiye okşayıcı sözler söylemiş. Hindide bu yabancıya karşı yavaş yavaş güven duygusu oluşmaya başlamış. Dördüncü, beşinci gün derken yüzüncü gün olmuş. Hindi, çoktan hükmü koymuş: ‘O şahane varlık, o hasretle bir an önce yanıma gelmesini beklediğim aziz dost, güzel insan nihayet göründü işte. Elinde yine yemim ve suyum var. Artık bende kuşkudan eser kalmadı. Artık yüzde yüz eminim ki insan hindi için bir tehlike arz etmiyor. Yüz günlük gözlemlerim sonucunda elde ettiğim kesin bir bilgi var ki insan hindinin en iyi dostudur.’ Yüz birinci gün gelir. O nadide varlık bahçeye girer, elinde bir bıçak vardır ve hindiyi keser.

Aristoteles zamanında herkes elmanın ağaçtan düşüşüne baktı. Aristoteles gibi bir parlak zekâ ise elmanın ağaçtan düştüğünü gördü. Hemen aklı olaydaki nedensellik ilkesini keşfetti: Elma, atalet arzusu nedeniyle yere düşüyor. Bulunduğu konumda ona baskı yapan güçlerden kurtulup atıl kalabilmek için yeryüzüne atıyor kendini. Bir tür özüne dönüş yolculuğu bu. Özüme dönmeyi becerirsem ataletimi gerçekleştirebilirim.

Isaac Newton zamanında herkes elmanın ağaçtan düşüşüne baktı. Newton gibi bir parlak zekâ ise elmanın ağaçtan düştüğünü gördü. Hemen aklı olaydaki nedensellik ilkesini keşfetti: Elma, yerçekimi yasasına uydu, o nedenle yere düştü. Büyük kütle küçük kütleyi kendine çeker. Yerçekimi yasalarını matematik denklemlere döktü. Ondan sonra yaşayan herkes, ne zaman bir elma yere düşse bu olaya artık bu nedensellik yasası gözlüğü ile bakar oldu.

Einstein, peş peşe Özel ve Genel Görecelik Kuramları’nı yayınladı. Üstüne Birleşik Alan Kuramı, madde-enerji ilişkisi, ışık hızı sabitesi, Evren modeli vesaire hakkında görüşlerini açıkladı. Max Planc, Paul Dirac, Werner Heisenberg, Bohm, Shrodinger gibi parlak zekâlar ise Kuantum Mekaniği’ni geliştirince, bizim elmanın yere düşme nedensellik ilkesi de kılıktan kılığa girdi. Katı determinizm ve nedensellik yerini Belirsizlik İlkesi'ne bıraktı. Her ‘gören’, ileriki zamanlarda ‘bakan’ sınıfında yer almaya başladı.
 

suphistike

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Şub 2020
Mesajlar
14
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
Bursa
Üniversite Bölümü
ODTÜ Felsefe Yüksek Lisans
Ortalama insan belirli bir aralıktaki dalga boylarına sahip ışık ve sesi algılayabiliyor. Bu kotalı algılayışı ile de görüngüler veya duyular dünyası ile ilgili yargılar ve yasalar inşa etmeye çabalıyor. Öte yandan, titiz çalışmalar sonucunda, introspektion (içe bakış) ve meditasyon teknikleriyle bu algılamanın sınırları alabildiğince esnetilebiliyor. Bu esnekliğe kavuşmuş bir kişi numenlere (kendinde şey, bir şeyin öz durumu) de vakıf olabiliyor. Bu değişen algı yapısı sayesinde de varlıkta bambaşka nedensellik ilkelerine tanık olabiliyor.

Yargı cümlelerimizde özen gösterelim derken bunu vurgulamak istedim.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Görüngüler Dünyası’nda gözlemlediğimiz ve elde ettiğimize inandığımız bir nedensellik ilkesi, özünde bambaşka bir gerekçe ile temellenmiş olabilir. Bir olayın sürekli biçimde tekrarının gözlenmesi ve hatta bu olayın çoğu insan için de bu şekilde gözlenmesi, olayın nedeni ile sonucunu ilişkilendirmek için çabalayan aklı çoğu kez yanılgıya düşürebilir.

çözüm ne o zaman?

düşünce ve yorumlama sisteminizin temeli nedir? açar mısınız? başka deyişle bilginin dayanağı /aksiyomu ne size göre?
 

NuriKara

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Ara 2018
Mesajlar
565
Tepkime puanı
106
Puanları
43
Görüngüler Dünyası’nda gözlemlediğimiz ve elde ettiğimize inandığımız bir nedensellik ilkesi, özünde bambaşka bir gerekçe ile temellenmiş olabilir. Bir olayın sürekli biçimde tekrarının gözlenmesi ve hatta bu olayın çoğu insan için de bu şekilde gözlenmesi, olayın nedeni ile sonucunu ilişkilendirmek için çabalayan aklı çoğu kez yanılgıya düşürebilir.

Sizinle bir öyküyü paylaşmak isterim:

Biri pazardan bir hindi almış. Evin bahçesine hindiyi bırakmış. Hindi, bu insanla ilk günü olduğundan bu yabancı varlıktan çok korkmuş ve köşe bucak kaçmış. İnsan ona güzel bir kümes yapmış, taslara yem ve su koymuş. Bir yandan da güleç bir yüzle bir şeyler mırıldanıyormuş. Hindi sindiği köşeden bu yabancı varlığın davranışlarını gözlemliyormuş. Yabancı o ana kadar ona saldırmadıysa da temkini elden bırakmamış. İnsan, işlerini bitirince eve girip gözden kaybolmuş. Ertesi gün, yabancı elinde yem ve su ile bahçeye gelmiş. Hindi o rahat kümesinden fırlayıp yine uzak bir köşeye kaçmış. İnsan yem ve suyu taslara koymuş, hindiye tatlı, iltifat dolu sözler söylüyormuş bu arada, yine güler yüzüyle. Hindide korku, kaygı ve tereddüt biraz azalmaya başlamış. Ertesi gün, insan yine aynı şekilde yem ve su ile gelmiş, hindiye okşayıcı sözler söylemiş. Hindide bu yabancıya karşı yavaş yavaş güven duygusu oluşmaya başlamış. Dördüncü, beşinci gün derken yüzüncü gün olmuş. Hindi, çoktan hükmü koymuş: ‘O şahane varlık, o hasretle bir an önce yanıma gelmesini beklediğim aziz dost, güzel insan nihayet göründü işte. Elinde yine yemim ve suyum var. Artık bende kuşkudan eser kalmadı. Artık yüzde yüz eminim ki insan hindi için bir tehlike arz etmiyor. Yüz günlük gözlemlerim sonucunda elde ettiğim kesin bir bilgi var ki insan hindinin en iyi dostudur.’ Yüz birinci gün gelir. O nadide varlık bahçeye girer, elinde bir bıçak vardır ve hindiyi keser.

Aristoteles zamanında herkes elmanın ağaçtan düşüşüne baktı. Aristoteles gibi bir parlak zekâ ise elmanın ağaçtan düştüğünü gördü. Hemen aklı olaydaki nedensellik ilkesini keşfetti: Elma, atalet arzusu nedeniyle yere düşüyor. Bulunduğu konumda ona baskı yapan güçlerden kurtulup atıl kalabilmek için yeryüzüne atıyor kendini. Bir tür özüne dönüş yolculuğu bu. Özüme dönmeyi becerirsem ataletimi gerçekleştirebilirim.

Isaac Newton zamanında herkes elmanın ağaçtan düşüşüne baktı. Newton gibi bir parlak zekâ ise elmanın ağaçtan düştüğünü gördü. Hemen aklı olaydaki nedensellik ilkesini keşfetti: Elma, yerçekimi yasasına uydu, o nedenle yere düştü. Büyük kütle küçük kütleyi kendine çeker. Yerçekimi yasalarını matematik denklemlere döktü. Ondan sonra yaşayan herkes, ne zaman bir elma yere düşse bu olaya artık bu nedensellik yasası gözlüğü ile bakar oldu.

Einstein, peş peşe Özel ve Genel Görecelik Kuramları’nı yayınladı. Üstüne Birleşik Alan Kuramı, madde-enerji ilişkisi, ışık hızı sabitesi, Evren modeli vesaire hakkında görüşlerini açıkladı. Max Planc, Paul Dirac, Werner Heisenberg, Bohm, Shrodinger gibi parlak zekâlar ise Kuantum Mekaniği’ni geliştirince, bizim elmanın yere düşme nedensellik ilkesi de kılıktan kılığa girdi. Katı determinizm ve nedensellik yerini Belirsizlik İlkesi'ne bıraktı. Her ‘gören’, ileriki zamanlarda ‘bakan’ sınıfında yer almaya başladı.
Bilimdede kesinlik yok yani, sadece sonuçlara kendimizce sebep buluyoruz. Felsefe çok farklı değil, sadece görüngü dünyasına değilde iç dünyamıza bakıp sonuç buluyoruz. Yine tekrarlara bakıyoruz.

Şöylemi demeliyiz, elma kütle çekim yasası yüzünden düşebilir. İnsan düşündüğü için var olabilir. Neyse bence böyle demekte sakınca yok, insan diyebilir, önemsiz bir konu. Önemli olan fikirlerin kemikleşmemesi, birisi çıkıp Aristoteles yanıldı veya dünya yuvarlak dediğinde ona nedenini sormaları. Bu felsefe içinde geçerli, kemikleşmesinde isteyen kesin konuşsun.

Bende kesin konuşuyorum. Kesin olmadığını bile bile. Kesin olmasada hindi gibiyim, onu iyi saymışım. Örneğin bir müslümandan ve başka bir dinden olandan Allah var olabilir denmesi beklenemez. Kimse bilmiyor ama. Adam hayatını adamış, olabilirmi diyecek? Kabüllerimize göre yaşıyoruz, olabilir demek hayatımı yanlış yaşıyo olabilirim demektir. Allah vardır. Allah yoktur. Bu en büyük örneklerden ama diğerleride benzer.
çözüm ne o zaman?

düşünce ve yorumlama sisteminizin temeli nedir? açar mısınız? başka deyişle bilginin dayanağı /aksiyomu ne size göre?
Çözüm elinden gelenin en iyisini yapmak, akıl yanılcak ya, yapçak birşey yok. Bize en mantıklı gelen gerçektir.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Çözüm elinden gelenin en iyisini yapmak, akıl yanılcak ya, yapçak birşey yok. Bize en mantıklı gelen gerçektir.

gerçek diye aradığımız, umursadığımız şey aslında gerçek değilde, bir kurtuluş,bir tekrar varolma ümidi olabilir mi Nurican?

gerçek niye bu kadar umrumuzdaki değil mi?

açıkçası büyuk oranda kabullenmiş olsamda , özellikle sevdiklerimi düşündüğümde ve duygusala bağladığımda yokoluş ve anlamsızlıkla tam olarak yüzleşemiyorum hala..
 

NuriKara

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Ara 2018
Mesajlar
565
Tepkime puanı
106
Puanları
43
gerçek diye aradığımız, umursadığımız şey aslında gerçek değilde, bir kurtuluş,bir tekrar varolma ümidi olabilir mi Nurican?

gerçek niye bu kadar umrumuzdaki değil mi?

açıkçası büyuk oranda kabullenmiş olsamda , özellikle sevdiklerimi düşündüğümde ve duygusala bağladığımda yokoluş ve anlamsızlıkla tam olarak yüzleşemiyorum hala..
Birşeyin gerçek olması istenilebilir, çeşitli sebeplerden dolayı. Ancak gerçek değilse insan karşılığını alamaz. Yinede Allah'ın varlığına inanmak olmasada insanı rahatlatır. Gerçek değilde bu rahatlık umrumuzdaysa. Yoksa bile bu dünyada bir rahatlık elde etmekmi amaç? Sende sevdiklerin için inan, rahatla. Neden yapmadın? Kuranda bu olmasaydı demek yerine, varsa sebebi vardır deyip rahatlayabilirdin. Gerçek akıllı insanı tatmin eder, akıllı olmakda sorun. Ya akıllı olacaksın yada akılsız olup rahatına bakacaksın, ikisi aynı anda olmuyo.
 
  • Beğen
Tepkiler: ls2

suphistike

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Şub 2020
Mesajlar
14
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
Bursa
Üniversite Bölümü
ODTÜ Felsefe Yüksek Lisans
Kant Saf Aklın Eleştirisi adlı eserinin girişinde "Kuşku olamaz ki tüm bilgimiz deneyimle başlar." diyor. Demek ki bilme yetimizin anahtar kavramı deneyim. Akılsal varlık, kendi verilmişliğinin o an ona sunduğu olanaklar çerçevesinde duyumsadığı izlenimleri anlama, anlamlandırma, kavramlaştırma, ilişki ve bağlantılar üretme gibi bir takım süreçlerden geçirerek bilgiler üretiyor. Bu tür deneyimlerde bilgisinin iki kaynağı var: İlki doğrudan doğruya öznel deneyimleri biçiminde dikkatini yönelttiği eşyanın kendisi. Diğeri ise, kendi dışında kalan özne veya öznelere tam bir güven duyarak onların sözleri ve yazılarını bilgi kaynağı olarak alması.

Hegel, "Gerçek olan akılsaldır, akılsal olan gerçektir." diyor. Bu bağlamda, bilen özne, bilinen nesne ve nihayetinde ortaya çıkan bilgi üçlüsünde akılsal varlık olma olmazsa olmaz bir koşul oluyor.

Burada benim altını çizmeye çalıştığım çekincem eşyayı algılamada belirli ve dar bir aralığa hapsolmamız. Bu sınırlılığın bize sunduğu olanaklar ölçüsünde akılsal varlıklar olarak eşya hakkında bilgi üretmeye çalışıyoruz. Yine bu sınırlılığın bize sunduğu olanaklar ölçüsünde eşya hakkında bir dil, bir gramer ve bir mantık geliştiriyoruz. Yani bu sınırlılığın dayatması nedeniyle hakikat filinin bacağını veya hortumunu vesaire tutup evet hakikat fili işte budur diyoruz.

Öte yandan, titiz ve ödünsüz alıştırmalar, uygulamalar yoluyla çeşitli meditasyon yöntem ve teknikleri aracılığıyla içimizdeki bazı akılsal varlıklar bu sınırlılığı alabildiğince esneterek eşyayı algılama biçimini değişime uğratabiliyorlar. Aynı eşyayı deneyimleyen bizler ve o kişiler, çok farklı türden bilgiler üretebiliyorlar.
 

NuriKara

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Ara 2018
Mesajlar
565
Tepkime puanı
106
Puanları
43
Kant Saf Aklın Eleştirisi adlı eserinin girişinde "Kuşku olamaz ki tüm bilgimiz deneyimle başlar." diyor. Demek ki bilme yetimizin anahtar kavramı deneyim. Akılsal varlık, kendi verilmişliğinin o an ona sunduğu olanaklar çerçevesinde duyumsadığı izlenimleri anlama, anlamlandırma, kavramlaştırma, ilişki ve bağlantılar üretme gibi bir takım süreçlerden geçirerek bilgiler üretiyor. Bu tür deneyimlerde bilgisinin iki kaynağı var: İlki doğrudan doğruya öznel deneyimleri biçiminde dikkatini yönelttiği eşyanın kendisi. Diğeri ise, kendi dışında kalan özne veya öznelere tam bir güven duyarak onların sözleri ve yazılarını bilgi kaynağı olarak alması.

Hegel, "Gerçek olan akılsaldır, akılsal olan gerçektir." diyor. Bu bağlamda, bilen özne, bilinen nesne ve nihayetinde ortaya çıkan bilgi üçlüsünde akılsal varlık olma olmazsa olmaz bir koşul oluyor.

Burada benim altını çizmeye çalıştığım çekincem eşyayı algılamada belirli ve dar bir aralığa hapsolmamız. Bu sınırlılığın bize sunduğu olanaklar ölçüsünde akılsal varlıklar olarak eşya hakkında bilgi üretmeye çalışıyoruz. Yine bu sınırlılığın bize sunduğu olanaklar ölçüsünde eşya hakkında bir dil, bir gramer ve bir mantık geliştiriyoruz. Yani bu sınırlılığın dayatması nedeniyle hakikat filinin bacağını veya hortumunu vesaire tutup evet hakikat fili işte budur diyoruz.

Öte yandan, titiz ve ödünsüz alıştırmalar, uygulamalar yoluyla çeşitli meditasyon yöntem ve teknikleri aracılığıyla içimizdeki bazı akılsal varlıklar bu sınırlılığı alabildiğince esneterek eşyayı algılama biçimini değişime uğratabiliyorlar. Aynı eşyayı deneyimleyen bizler ve o kişiler, çok farklı türden bilgiler üretebiliyorlar.
Başkalarına tam bir güven duyarak, bilgi edinmek. Koyun gibi yani. Bu nasıl bir bilgi edinme yöntemi? Buradan atlarsan ölmezsin dedi, o atladı öldü. Böyle bir bilgi edimi mi. Edindiği birşey yok. Aklını teslim ediyo, aklıyla birşey yapmıyor. Buna bilgi demeyi doğru bulmuyorum. Ezber diyelim. Kuranı ezberleyenin kuranın bilgisine sahip olmaması gibi.

Titiz ve ödünsüz çalışmalara gerek yok farklı türden bilgiler üretebilmek için. Farklı deneyimleri olan iki insan zaten farklı bilgiler edinirler.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst