Neden Önemseriz?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde Nejdet Evren tarafından oluşturulan Neden Önemseriz? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 57,804 kez görüntülenmiş, 384 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Neden Önemseriz?
Konbuyu başlatan Nejdet Evren
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
Sayın Naz,

“önemsenmek” ile “önemsenmeyi istemek” farklı durumlar/olgular olsa gerek; ilkinde karşı-tepki önemsenmez, ikincisinde önemsenir; her iki durum önem zinciri dediğim halkanın zıt/karşıt noktalarında dururlar; ancak temelde ikisi de önemsemektir derim. Uzlaşmaz gibi görünebilir; şöyle söyleyeyim ilkinde, karşı-tepkiyi önemsememek kendi içinde başka bir olguyu önemsemeyi barındırdığı için önem halkasına eş-düzeyde eklemlenir. Her iki durumdaki kişinin duyumsayacağı sevinç neredeyse eş-düzeyde gerçekleşir.

Onaylanmak için yapılanlar ise bu iki durumdan farklı olarak- önemsenme ve buna yönelik istençten farklı olarak- karşı-tepkinin isteğine uygun eylem/davranış biçimini gerçekleştirme çabasıdır ki, kişinin kendi ile dediğiniz gibi “yaman bir çelişki” dir.

Teşekkür ediyorum
Cevabınız için teşekkür ederim.
Size katılıyorum. Şunu eklemek istiyorum yalnızca, önemsediğimiz için onay istediğimizi düşünüyordum.
Gözleyenin de gözledikleri kadar önemli olduğunun teyit edilmesi beklentisi...
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
şimdi, söylediğinizi daha net anladığımı belirtmek isterim; evet dediğiniz gibi : "önemsediğimiz için onay istediğimizi düşünüyordum."
 

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
Beni rahatsız eden bir şeyi paylaşmak istemiştim. Önemsiyoruz ve önemsediklerimizi önemsemez(miş gibi) davranıyoruz. Bunun nedenini (egomuz olabilir mi?) anlamakta zorlanıyorum.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
beş-bin-yıllık bir ego çöküntüsü altında kaldığımıza göre önemsediğimiz halde önemsemiyor görünmemizin altında henüz yenemediğimiz egomuzun olması kaçınılmaz görünmektedir. ve ayrıca sahiplenme duygusu ile kaybetme korkularının da buna eşlik ettiğini düşünmekteyim. önemsedeğimiz halde önemsemiyor görünmek bir gizlenme şeklidir ayrıca; bu gizlenmenin altında yatan düşünce ise önemsediğini gösterdiğinde önemsediği olgunun yitip gideceği korkusudur. her ne neden olurssa olsun önemsediğimiz halde önemsemiyor görünmemizin bir gizlenme olduğunu, gizlenmenin ise o ve öteki dediğimiz kişilere karşı takındığımız bir maskeden başka bir anlamının bulunmadığını ve bunun da sonuçta gerçek bir önemseme/değer verme olmadığını düşünüyorum.

sayın Naz,
sözcüklerin sihirli dili zaman zaman anlatmayı ve anlaşılmayı zorlaştırmaktadır. olsun. ancak onay beklemek pasif edimi/beklentisi önemsediğimizi önemsemiyor görünmemizin nedeni olmasa gerek. onay beklemek bir yönüyle karşı-destek almaktır ki bu da önemsenenden gelir; önemsenmeyenden böyle bir karşı-tepki gelmeyeceği peşinen bilinir.

düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ediyorum.
 

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
beş-bin-yıllık bir ego çöküntüsü altında kaldığımıza göre önemsediğimiz halde önemsemiyor görünmemizin altında henüz yenemediğimiz egomuzun olması kaçınılmaz görünmektedir. ve ayrıca sahiplenme duygusu ile kaybetme korkularının da buna eşlik ettiğini düşünmekteyim. önemsedeğimiz halde önemsemiyor görünmek bir gizlenme şeklidir ayrıca; bu gizlenmenin altında yatan düşünce ise önemsediğini gösterdiğinde önemsediği olgunun yitip gideceği korkusudur. her ne neden olurssa olsun önemsediğimiz halde önemsemiyor görünmemizin bir gizlenme olduğunu, gizlenmenin ise o ve öteki dediğimiz kişilere karşı takındığımız bir maskeden başka bir anlamının bulunmadığını ve bunun da sonuçta gerçek bir önemseme/değer verme olmadığını düşünüyorum.

sayın Naz,
sözcüklerin sihirli dili zaman zaman anlatmayı ve anlaşılmayı zorlaştırmaktadır. olsun. ancak onay beklemek pasif edimi/beklentisi önemsediğimizi önemsemiyor görünmemizin nedeni olmasa gerek. onay beklemek bir yönüyle karşı-destek almaktır ki bu da önemsenenden gelir; önemsenmeyenden böyle bir karşı-tepki gelmeyeceği peşinen bilinir.

düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ediyorum.
Kaybetme korkusu ve sahip olma duygusunun yaşamımızı şekillendirdiği tespitinize aynen katılıyorum. Buna bir de aidiyeti eklemek istiyorum. Bu şekilde (mış gibi yaparak) bir yalanı mı yaşıyoruz aslında acaba?
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
kendine yalan söyleyen tek canlı türü insandır. ne yazık ki böyledir. aidiyet olgusunu da eklediğimizde tabular, töreler, gelenekler -ki hepsinin yanlış olduğunu söylemiyorum; tabular hariç- halkalaşarak insanı sarmaya başlıyor. özgürlüğü çoğaltma tutkusunu/ki tutku sayılır mı? bu da ayrı bir soru olsa gerek! - saklı-sıcak tutabiliyorsak; o ateş avuçlarımızı yakıyorsa o zaman yalanı yaşamıyoruz demektir; ve fakat yalan ile çevrili önemler halkasını bir bir koparmaya başlamışız demektir. bu ne kadar başarılabilir, bilinmez ancak farkında olmak ile olmamak arasında bir ayrım olsa gerek diye düşünüyorum;

ne dersiniz sayın naz...
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
gerçekte önemsemediğimiz ve fakat önemli imiş gibi göründüklerimize ne demeli? burada belirleyen bizim öznel yapımız mıdır söz konusu olan yoksa dayatılmış ve kıramadığımız değerler midir/önem zinciri dayatılan değerleri ne kadar taşıyabilir?
 

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
gerçekte önemsemediğimiz ve fakat önemli imiş gibi göründüklerimize ne demeli? burada belirleyen bizim öznel yapımız mıdır söz konusu olan yoksa dayatılmış ve kıramadığımız değerler midir/önem zinciri dayatılan değerleri ne kadar taşıyabilir?
Artık bu yükü taşıyamaz hale gelip de maskemizi çıkarmaya karar verene kadar olabilir mi?
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
belki de,
özgür olma istenci/özgür olanı yaratma istenci ve buna yönelik eylem ile birlikte önem zinciri önce dağılacak ve daha sonra yeni bir şekilde bir-araya gelecektir.
 

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
belki de,
özgür olma istenci/özgür olanı yaratma istenci ve buna yönelik eylem ile birlikte önem zinciri önce dağılacak ve daha sonra yeni bir şekilde bir-araya gelecektir.
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama; günümüz insanının tercih yapmak istediğini ama bedel ödemekten kaçtığını düşünüyorum. Sorun, bedeli göze alabilmekte.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
köleliği seçen bir şey kazanmış olmuyor ki, özgürlüğü seçmenin bir bedel karşılığına denk geldiğini düşünelim. Tam tersine özgürlüğü seçen çok daha fazla şey/olgu kazanıyor; kanımca kaybeden hep köleler oluyor
 

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
Her seçimimiz aynı zamanda bir vazgeçiş değil mi? Kazanmak ve kaybetmek olarak düşünmemiştim de seçimlerimizin sonuçlarını yaşamak zorunda olduğumuzu kastetmiştim.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
kazanım/kayıplar baktığımız açıya göre değişkendirler. tercihler kişinin kendi önemsediği değerlere yönelik oldukça korku yalnızca aslında güçsüz olanın şişirilmiş gücünden öteye geçmeyecektir. evrende nasıl boşluk yoksa toplumlarda da boşluğa yer olmayacaktır. tercihler dayatılmış değerlere yönelik olduğunda ki toplumsal dokular her zaman olan/var-olanı koruma eğilimi taşıdıklarından bir yönü ile tutucu olurlar ve bu ancak korku temelinde barınabilir; bedel ödeme/kaybetme korkusu...
 

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
kazanım/kayıplar baktığımız açıya göre değişkendirler. tercihler kişinin kendi önemsediği değerlere yönelik oldukça korku yalnızca aslında güçsüz olanın şişirilmiş gücünden öteye geçmeyecektir. evrende nasıl boşluk yoksa toplumlarda da boşluğa yer olmayacaktır. tercihler dayatılmış değerlere yönelik olduğunda ki toplumsal dokular her zaman olan/var-olanı koruma eğilimi taşıdıklarından bir yönü ile tutucu olurlar ve bu ancak korku temelinde barınabilir; bedel ödeme/kaybetme korkusu...
Seçimlerimizde özgür değilsek -korkular, önemsediğimiz değerler, dayatılmış değerler, statüko- iç hesaplaşmalarımızda bu bizi nasıl etkiler acaba?
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Seçimlerimizde özgür olup olmadığımızı değerler sistemimizdeki düşünceleri/benimsemeleri/yargıları neden/sonuç ve neye hizmet ettiklerini araştırıp/eleştirip/mantık süzgecimizden geçirdiğimiz zaman anlayabiliriz. Çoğunlukla dayatılmış yargılar içselleştirildikleri için onların dayatılan değerler olmadıkları düşünülmektedir/özgür seçim olarak görülmektedir. Dayatılan olgular içselleştirilmiş ise bunu içselleştiren kişi fark edemeyecek ve dışındakinin söylemini de red ederek dayatılmamış olduğunu söyleyecektir. Öyle zamanlar vardır ki, kişi dayatmanın farkında olur ve fakat buna karşı-koyma gücünü/cesaretini bir/birden çok nedenden dolayı gösteremez/göstermez.

İnsanlar çoğunlukla geçmişlerini, tarihlerini önemserler; çok toplumlarda böyledir. Kendi dalında önemli bir bilim insanının bir kitabından küçük bir alıntı yapacağım. “1914 yılından önce, diyelim, bu kitabın yazarı olarak benim, yani İngiltere’de, tarih demek, -İngiliz tarihi- demekti. Anglo-saksonlarla, hatta Norman istilasıyla başlar ve en çok , 1500, çoğunlukla da 800 yılı kapsardı. Bir çok kişi de, -eski çağlar tarihi- denilen bir tarih okumuştu. Bu tarih, Yunanlılar ( daha doğrusu iki Yunan kenti, Atina ve Isparta) ile Romalıların uygarlıklarından söz ederdi. Sanki İngiltere tarihi ile kayda değer hiçbir ilişkisi yokmuş, gizsel bir uçurumla ayrılmış gibi öğretilirdi. Artık pek çok kişi, bu iki tarihin hiç de ayrı ve bağlantısız olmadığını, bir birine bağlı olaylar dizisinin bir parçasını oluşturduğunu bilmektedir. Bu kimseler hiç olmazsa daha eski çağlar tarihini okumuş, Minos, Hitit, Mısır ve Sümerl’lilerden söz edildiğini duymuşlardır. Bu çağı kapsayan tarih, İngiltere tarihinin tam dört katıdır” (*)

Araştırmacı bilim insanının bu açık yürekli sözleri karşısında susmak yeterli olmasa gerek; neyi neden önemsediğimizi bilmek zorunluluğu belki de tarihsel bir yükümlülük olsa gerek...
Yukarıdaki anlatım çok açık bir şekilde dayatmalara/nelere önem verilmesi gerektiği konusundaki empozelere güzel bir örnek olduğu kadar cesur bir öz-eleştiriyi içermesi yönlerinden anlamlı ve önemlidir. Bu değeri önem halkasına ekliyorum.

(*) Gordon Childe
Kendini Yaratan İnsan
S.11

http://www.felsefe.net/forum/kitap/3154-insan-neyi-kimi-yaratti.html
 

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
Seçimlerimizde özgür olup olmadığımızı değerler sistemimizdeki düşünceleri/benimsemeleri/yargıları neden/sonuç ve neye hizmet ettiklerini araştırıp/eleştirip/mantık süzgecimizden geçirdiğimiz zaman anlayabiliriz. Çoğunlukla dayatılmış yargılar içselleştirildikleri için onların dayatılan değerler olmadıkları düşünülmektedir/özgür seçim olarak görülmektedir. Dayatılan olgular içselleştirilmiş ise bunu içselleştiren kişi fark edemeyecek ve dışındakinin söylemini de red ederek dayatılmamış olduğunu söyleyecektir. Öyle zamanlar vardır ki, kişi dayatmanın farkında olur ve fakat buna karşı-koyma gücünü/cesaretini bir/birden çok nedenden dolayı gösteremez/göstermez.

İnsanlar çoğunlukla geçmişlerini, tarihlerini önemserler; çok toplumlarda böyledir. Kendi dalında önemli bir bilim insanının bir kitabından küçük bir alıntı yapacağım. “1914 yılından önce, diyelim, bu kitabın yazarı olarak benim, yani İngiltere’de, tarih demek, -İngiliz tarihi- demekti. Anglo-saksonlarla, hatta Norman istilasıyla başlar ve en çok , 1500, çoğunlukla da 800 yılı kapsardı. Bir çok kişi de, -eski çağlar tarihi- denilen bir tarih okumuştu. Bu tarih, Yunanlılar ( daha doğrusu iki Yunan kenti, Atina ve Isparta) ile Romalıların uygarlıklarından söz ederdi. Sanki İngiltere tarihi ile kayda değer hiçbir ilişkisi yokmuş, gizsel bir uçurumla ayrılmış gibi öğretilirdi. Artık pek çok kişi, bu iki tarihin hiç de ayrı ve bağlantısız olmadığını, bir birine bağlı olaylar dizisinin bir parçasını oluşturduğunu bilmektedir. Bu kimseler hiç olmazsa daha eski çağlar tarihini okumuş, Minos, Hitit, Mısır ve Sümerl’lilerden söz edildiğini duymuşlardır. Bu çağı kapsayan tarih, İngiltere tarihinin tam dört katıdır” (*)

Araştırmacı bilim insanının bu açık yürekli sözleri karşısında susmak yeterli olmasa gerek; neyi neden önemsediğimizi bilmek zorunluluğu belki de tarihsel bir yükümlülük olsa gerek...
Yukarıdaki anlatım çok açık bir şekilde dayatmalara/nelere önem verilmesi gerektiği konusundaki empozelere güzel bir örnek olduğu kadar cesur bir öz-eleştiriyi içermesi yönlerinden anlamlı ve önemlidir. Bu değeri önem halkasına ekliyorum.

(*) Gordon Childe
Kendini Yaratan İnsan
S.11

http://www.felsefe.net/forum/kitap/3154-insan-neyi-kimi-yaratti.html
Sizce gerçekten içselleştirdiğimiz düşünceleri, benimsemeleri, yargıları analiz edip
bize dayatılmış mı yoksa özgür seçimlerimizle mi oluşmuş olduğunu anlayabilir miyiz?
Çocukluğumuzdan beri bu değerleri içselleştirdiğimiz ve ölçüt olarak kullandığımız düşünülürse...
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
bir yönden haklısınız; benimsenen olgu eleştirilemez. Ancak tüm benimsemelerin bize/kendimize ait olup olmadığını anlamamıza, değerlendirmemize engel bir durum da yoktur. tüm benimsemelerimizi sorgulayabiliriz, araştırıp, irdeleyebiliriz; bunu yapacak istencimiz/düşün-selimiz/irademiz vardır/olmalıdır. sosyolojik olarak "insan" dan söz edebilmek için düşüncenin gerçekten özgür olması gerekir; değilse işte o zaman sorgulamayı doğru zeminde yapma şansına sahip olamayacağımız için içselleşitirdiğimiz dayatmaları hiç bir zaman anlamamız ve çözümlememiz olanaklı değildir. hiç bir şey yapılamıyorsa da kişi kendisine karşı düşüncesinde özgürlüğü yaratabilmelidir; barışık olmak diyorum ve bunu da önem halkasına ekliyorum.
 

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
bir yönden haklısınız; benimsenen olgu eleştirilemez. Ancak tüm benimsemelerin bize/kendimize ait olup olmadığını anlamamıza, değerlendirmemize engel bir durum da yoktur. tüm benimsemelerimizi sorgulayabiliriz, araştırıp, irdeleyebiliriz; bunu yapacak istencimiz/düşün-selimiz/irademiz vardır/olmalıdır. sosyolojik olarak "insan" dan söz edebilmek için düşüncenin gerçekten özgür olması gerekir; değilse işte o zaman sorgulamayı doğru zeminde yapma şansına sahip olamayacağımız için içselleşitirdiğimiz dayatmaları hiç bir zaman anlamamız ve çözümlememiz olanaklı değildir. hiç bir şey yapılamıyorsa da kişi kendisine karşı düşüncesinde özgürlüğü yaratabilmelidir; barışık olmak diyorum ve bunu da önem halkasına ekliyorum.
Aslında özgür oluşumuzdan dolayı yaptıklarımızdan sorumluyuz ve kaçamayız. Özgür olmaya mahkum olduğumuzu bunun için söylüyor galiba J.P.Sartre.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
özgür sayılmasak sorumlu olmayacaktık; özgür sayıldığımızdan değildir.
../.
Sartre'ın söylediğini kendine karşı bir iç-hesaplaşma olarak yorumluyorum.Frantz Fanon'un "Yeryüzünün Lanetlileri" adlı yapıtının 1961 tarihli baskısına yaptığı önsözde bu durum çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
../
özgürlüğün bireysel olduğunu düşünmüyorum; ne ki, bireyde kendisini somutlaştırır. sorumluluk ta aynı şekilde...
 

ABC

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Ara 2009
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
23
Önemsemek..

Önem terazisi; önem verilecek olan şeye, önem veren kişi tarafından sergilenen emektir.

Kimse önemsediği birşeyi kaybetmek istemez. Kaybetmemek için çaba harcar. Oturduğu yerden, kaybetmemek için can attığını da söyleyemez.

İnsanoğlu önemser.Sevdiği ve kendisine fayda sağlayan şeyleri önemser.Dünyanın bir başka ucunda xx - xx / xx Kordinatlarında meydana gelen bir trafik kazası fazla üzmez. Kendi topraklarındaki olan olayları önemser. Başka milletin askerlerini fazla düşünmez fakat kendi askerini önemser, sever. Hem ihtiyaç duyduğu için hemde sevdiği içindir.

Hayvanlar da yavrularını önemserler mi? Onları ulu ortada bırakmaktansa gizli yerlere saklarlar. Onlar kendi ayakları üzerinde duracak zamana gelene kadar, yavrularını korur kollarlar. Yeri gelir kendilerini feda edeler.. Hayvanlar yavrularını önemser mi? Yoksa sadece içgüdüsel olarak mı davranırlar?

Herşeyi önemseyen insan, bir anda hiçbirşeyi önemsememeye başlayabilir.
Örneğin dünya zevklerine dalmış, parayı, şöhreti vs. şeyleri önemseyen bir insan, daha sonra tasavvufa yönelebilir ve eski önem verdiklerinin önemsiz olduğunu düşünüp, önemsememeye başlar.

Öyleyse önemsemek denilen şey; zaman ve mekan aralıklarında değişiklik gösterebiliyormuş..

Önemsenen şeyler artıp azalabiliyormuş..

İnsan, son saniyelerini yaşarken, önemsediği tek şey kendisi oluyor.

Demek ki; asıl önemli olan kendinizsiniz.
Demek ki; asıl önemsenmesi gereken yine kendinizsiniz.
Demek ki; önemsemek veya önemsememek şansı size sunuluyor, öyleyse ÖNEMLİSİNİZ..

Saygılarımla, ABC
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst