- Katılım
- 1 Ağu 2018
- Mesajlar
- 1,152
- Tepkime puanı
- 4
- Puanları
- 38
- Yaş
- 57
atlantisin gerçek olduğunu muu kıtasınında photoshop olduğunu düşünüyorum..
Tanrı kelimesi farklı anlamlarda kullanıldığı için her metinde aynı anlama gelmiyor. Bazı metinlerde yönetici varlıkları ya da dünya dışı uygarlıkların liderlerini, bazılarında inisiye rahipleri, bazılarında da evrensel yasaları anlatmak için kullanılıyordu. Tufan öncesi yaşayan nesil ile tufan sonrası yaşayan nesil aynı olmadığı için, tufan öncesi dönemde tanrılarla bir arada yaşayan nesiller vardı. Nuh Peygamber'in 950 yıl yaşamasının sebebi, günümüz neslinden çok daha dayanıklı ve bilinç seviyesi yüksek bir nesilin, o dönem yaşıyor olmasından kaynaklanıyordu.
Mesela;
* Olimpos Tanrıları birer yönetici varlıktı.
* Orfe isimli Atlantisli rahip de tanrı diye anılıyordu oysa sadece inisiye bir rahipti.
* Hz. İsa'nın bahsettiği "Tanrı'nın Oğlu" ifadesindeki tanrı ise bağlı bulunduğu tekamül planının lideri yönetici varlıktı.
Tanrı kelimesi asla "Alemlerin Rabbi Allah" yani "Bir" için kullanılmamıştı. Karışıklık olmaması için tanrı yerine "Bir" diye ifade ederlerdi oysa günümüzde karışmış durumda ve çok tanrılı inanç diye bir şey uydurdular ki böyle bir durum hiç yaşanmadı. Yönetici varlıklar ile Bir'in aynı anlama gelmediğini o dönem yaşayanlar çok iyi biliyordu. Kısacası tanrı ya da tanrılar günümüzde anlaşıldığı gibi yaratıcıyı ifade etmek için kullanılmıyordu.
**
Roma Mitolojisi'nde de geçen Kurt tarafından emzirilen Romüs ve Rumülüs kardeşler sembolü yine Sirius kültürünü anlatmak için kullanılmıştı. Türk Mitolojisi'ndeki Kurt da bir semboldür ve yine Sirius kültürününü anlatmaya çalışır. Önceki yazılarımda da ifade ettiğim Tanrıoğulları, Sirius kültürüne bağlıdır. Dogon Kabilesi'nin hiçbir eğitim alamadan bildiklerinin altında yatan gerçek, atalarının Sirius kültürüne mensup yönetici varlıklarla temas etmiş olmasıdır.
Kurt bir semboldür ve Sirius kültürünü ifade eder.
-Dediğiniz gibi tarih biliminde Antik Yunan kültüründen bahsederken onların çok tanrılı dine mensup olduklarını belirtiriz, ama bunun yanlış olduğunu belirttiniz, fakat Antik Yunan'daki yönetici varlıklar adına yapılmış tapınaklar var, yani Antik Yunan halkı bu yönetici varlıklara tapıyordu, bu durumda yönetici varlıklar da İlahlaşmış olmuyor mu?
-Yunan, Mezopotamya medeniyetlerinin inandığı Tanrılar/yönetici varlıklar bu durumda halk ile birlikte yaşıyorlardı diyebilir miyiz? Mesela Hammurabi halka ilettiği 282 maddelik kanunları kendisine Güneş Tanrısı Şamaş'ın yazdırdığını belirtmiştir, ve bundan dolayı Hammurabi kanunları Tanrı sözü olarak görülüyordu. O halde Hammurabi kanunları da ilahi kanunlardı diyebiliriz.
-Nuh tufanı ile birlikte artık Yönetici varlıkları/Tanrılar'ın halk ile birlikte yaşamamaya başladığını belirttiniz, fakat Nuh Tufanı'nın 12 bin yıl önce olduğu belirtilir, o halde antik Yunan'daki antik mezopotamyadaki Tanrılar/yönetici varlıklar nasıl var oluyor,çünkü bu yönetici varlıklar/Tanrılar Nuh Tufanı'ndan sonra yaşamışlardır.
-Eğer yönetici varlıklar/Tanrılar ile yaşadılarsa onlar ile yaşayan halkın yanlış yapması mümkün olmaz diye düşünüyorum, düşünsenize İlahi iradeyi yansıtan Tanrılar ile birlikte yaşıyorsunuz, ve bundan dolayı hiç yanlış yapmıyorsunuz.
-Sirüs Kültürünü bu kadar önemli yapan nedir?
-Ezoterizmin tanımını nasıl yapabiliriz.
Teşekkür ederim
Mu Kıtası
Efsaneye göre Büyük Okyanus’un ortasında, bugünkü Afrika büyüklüğünde bir kara parçasıydı. Kıta 14 bin yıl önce battı ve yaklaşık 66 milyon kişi yaşıyordu. Kıta üzerinde birçok kabile vardı ve aralarında husumet olmadan yaşarlardı. Kıtada teknoloji çok gelişmişti. Birçok yerde sömürgeler kurmuşlar ve devasa dalgaları aşabilecek gemilere yapmışlar. Sürekli anlatmaya çalıştığım Mısırlılar, Sümerler, Asyalılar, Aztekler, Mayalılar vb. uygarlıklar Mu’nun sömürgesiydi. Mu Kıtası sulara gömüldükten sonra bu uygarlıklar gelişme şansı bulmuş.
Mu kıtası adına ilk olarak 19. yüzyıl gezginlerinin notlarında ve yazar Augustus Le Plongeon’un yazılarında rastlanılmaktadır. Ancak Mu Kıtası konusu emekli albayı İngiliz James Churcward'la üne kavuşuyor. Hiç bir bilimsel veri olmaksızın sözde çözdüğü tabletler aracılığı ile kıtanın varlığını kanıtlamaya çalışıyor. Paylaştığım fotoğraf onun çizimi.
Araştırmaları sonucu yazdığı Kayıp Kıta Mu(1926), Mu’nun Çocukları(1931) ve Mu’nun Kutsal Sembolleri(1933) kitaplarıyla adının ismi daha çok duyuluyor. Bunun yanında William Nixen’ında Meksika’da ulaştığı tabletlerle araştırmalar yapıyor.
Bay Churcward yaklaşık 30 yıl boyunca kıtaya ilişkin araştırma yaptı. Kanıt bulmak için birçok bölge gezdi ve kendine göre en önemli kanıtı Güneydoğu Asya ve Orta Amerika ülkelerinde rastladı. Nepal’de eline geçen Naacal tabletleri ona kıtaya ilişkin çokça bilgi sunmuştu. Tabletler naga-maya dilinde yazılmışlardı ve Churchward bu dili Nepal’deki bir budist rahipten öğrenip yine aynı rahibin yardımıyla tabletleri çözümledi. Bu tabletlere göre insanlık Mu’da doğmuş ve gelişmişti. Kıta, insanlığın ve uygarlığın gelişebilmesi için en elverişli iklim ve çevre koşullarına sahipti.
Bilimsel olarak yapılan araştırmalar sonucu, Büyük Okyanus’un tabanında da herhangi bir yer bilimsel bir ize henüz rastlanılamamıştır ve Okyanustaki adalar genellikle yanardağ etkisiyle oluşmuş adalardır. Kıta kayma teorisine göre(Wegener Teorisi) bir kıtanın batması mümkün değildir. Bu teori Jeolojinin temel kurallarını ortaya koyan bir teoridir.
Kıtalar biribirinden ayrılabilir bu mümkündür ama batması mümkün değildir. Kıtasal kaymayla birlikte milyonlarca yıl içinde okyanusal ve kıtasal kabuklar parçalanıp biçim ve konumlarını değiştirebilir. İnsanın yeryüzüne gelişinden günümüze kısa bir zaman diliminde bu denli büyük değişimler olması mümkün değildir. Misal Rodinya, 1,3 ile 0,9 milyar yıl önce ile 750 milyon yıl önce var olmuş bir süperkıta. Rodinya parçalanınca gelecekte Pangea adlı kıtanın temelleri atılmaya başladı. Kıtanın ömrü 350 milyon yıl olmuştur. Süper Kıta Pangea'nın parçalanmasından sonra ise güneyde kalan kısma Gondvana ve Laurasia denmiştir. Görüldüğü üzere bu süreçler milyonlarca sürmüştür.
Tabii o dönemde bu kadar konuşulan bir konu Atatürk'ün de ilgisini çekmiş. Atatürk de Mu’ya ilişkin savların ve Türklerin kökenin Mu’ya dayanması konusunun araştırılması için zaten Maya uygarlığı ile ilgili araştırmaları olan
Hasan Tahsin Mayatepek’i görevlendirmiştir. 1935-1937 yılları arasında 3 yıla yakın bir süre Meksika'da maslatgüzahar olarak çalışmış ve bu süre zarfında, Mustafa Kemal Atatürk'ün görevlendirmesiyle tarih ve dil üzerine araştırmalar yapmıştır. Orta Amerika'da Maya kültüründeki güneş kültü ve güneşe tapınma eyleminin Orta Asya'daki güneş kültü ile olan ilişkisini, Maya dili ile Türkçe ve diğer Asya dillerinin ilişkisini incelemiştir. Tahsin Mayatepek Mu Kıtası ile ilgili yazışmaları 14 rapor halinde hem Atatürk'e hem Türk Dil ve Tarih Kurumu'na göndermiştir. Raporların ilki 1932, sonuncusu 1938 tarihlidir. Ayrıca bu 14 raporu da içeren 3 ciltlik bir çalışması mevcuttur. Atatürk bu konu üzerine eğilmiş ama doğruluğundan şüphe edince araştırmalar Atatürk ölmeden evvel durdurulmuş. Bazı yorumlarda Atatürk demişse kesin öyledir, sorgulamadan kabul ederim tarzı yorumlar gördüm. Atatürk'de bir insan ve yanılabilir. Bu yorumları görmüş olsa eminim ilk olarak Atatürk karşı çıkardı.
kaynak:Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için Giriş yap veya üye ol.
[MENTION=6517]Lefty[/MENTION] hocam, Yukarıdaki yazıda, "Kıta kayma teorisine göre(Wegener Teorisi) bir kıtanın batması mümkün değildir. Bu teori Jeolojinin temel kurallarını ortaya koyan bir teoridir." diyor.
Celal şengör hoca okyanusların 150 milyon yıl geriye dönük haritaların çıkarıldığını böyle bir kıtaya rastlanılmadığını söyledi..
@Lefty hocam, çocuk emziren kurt figürü ezoterizmde var demiştiniz. Uçan at figürü de ezoterizmde var mı?
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyorum hocam ve ezoterizme ve mitolojilerin gerçekten esintiler taşıdığına inanıyorum; aynı ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyerek toplumu bu kadar etkilemiş peygamberlerin yönetici/ilahi alemin temayülünü/seçimini yansıtmamasının imkansızlığından dolayı peygamberlerin gerçekliğine inandığım gibi.Ezoterizm içinde "At" sembolü vardır ve astral seyahati temsil eder fakat Yunan mitolojisinde de kanatlı at figürü vardır. Mitolojilerdeki kanatlı at, mavi yüzlü insanlar hep birer sembolik anlatım olup o dönem yaşamış bilge ya da inisiye edilmiş kişileri temsil eder.