Mu ve Atlantis Kıtaları Hakkında İki Film

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde Prens Ernak tarafından oluşturulan Mu ve Atlantis Kıtaları Hakkında İki Film başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 13,753 kez görüntülenmiş, 131 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Mu ve Atlantis Kıtaları Hakkında İki Film
Konbuyu başlatan Prens Ernak
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan odun

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Sn.Lefty Amerika kıtasında,orta aysada ve mısırda bulunan piramidlerin sırrı nedir acaba...

Mısır Piramitleri hakkında aşağıda yer alan bilgileri daha önce eklemiştim. O dönem hesaplanması mümkün olmayan ya da henüz keşfedilmemiş matematiksel hesaplara göre inşa edilmişler, üstelik o dönem varlığından bile haberdar olmadıkları Orion Takım Yıldızı'nın gözlemlenebildiği -o günkü konumuna göre- gözlem odaları da yapmışlar. Maya piramitleri de aynı şekilde matematiksel sırlar içeriyor ayrıca piramit merdivenlerinden -Güneş'in açılarına göre belli saatlerde oluşan- inen ve çıkan bir yılan figürü oluşturacak gölge oyunu hesaplamışlar ki, bugün bile yapılması mümkün görünmüyor. Kısacası Mayalar bu bilgilerin Atlantis'li rahiplerden alındığını ve onların da Mu uygarlığından öğrendiğiniı iddia ediyorlar.

main-qimg-8ac3dff5d4e3203b45596a0c6108c93b-c


Mısır Keops'tan örnek verecek olursak;

* Temelinin her bir köşesi 51 derece, 51 dakika, 14 saniyedir.
* Temel çevresinin yüksekliğine oranı Pi sayısının 2 katına eşittir.( Altın oranın 2 katı)
* Yapımında kullanılan temel ölçüm birimi 636.66 mm'lik Piramit Kübiti'dir.
* Dünyanın merkezinden kutba uzatılan yarıçap 6357 km'dir. Bu da Piramit Kübiti'nin 10 milyon katına eşittir.
* Piramitin yüksekliği 149.5 metredir. Piramitin yüksekliğinin 1 milyar ile çarpımı dünyamızın güneşe olan uzaklığını vermektedir. ( 149.5 milyon km.)
* Piramitin temel kenar uzunluğu 365.25 Piramit Kübiti'dir. Bu da dünyanın güneş yılının gün sayısına eşittir.
* Yapımında yaklaşık olarak 2.600.000 blok granit ve kireçtaşı kullanılmıştır. Bu taş blokların her birinin ağırlığı 2 tondan 70 tona kadar değişmektedir. Bu bloklar milimetrelik bir titizlikle özel boyutlarda kesilmiş ve aralarında saç teli bile geçmeyecek şekilde boşluk kalmadan birleştirilmiştir. Birleştirmede harç kullanılmamıştır.
* Keops Piramiti'nin uç noktasından geçen meridyen kara ve denizleri 2 eşit parçaya böler.
* Tam olarak ekvatordan kutba kadar olan mesafenin üçte birini belirleyen 30° Kuzey Enlemi üzerinde yer alır.

Bu konuda İngiliz Astronom Prof. Piazzi Smyth şöyle bir açıklama yapmıştır;
"Dünyanın her yanında insanların yaşayabileceği tüm kara parçalarını dikkatle topladığımız takdirde hepsinin merkezi Aşağı Mısır'da Keops'un bulunduğu yöreye rastlamaktadır. "

* 30. Enlem ve 30. boylam üzerinde bulunan Keops dünyanın diğer gizemli noktaları ile de uyumludur. Şifreli bir geometri içerir.

-Alıntı-
 
Son düzenleme:

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Kraliçeler Atlantislilerle bir toplantı yaptık,mehdi ile beraber. Atlantislilerden kurtulanlar var ve yaşıyorlar. Tekrar Atlantis yaşamına başlıyoruz. .Kraliçeliği bu defa Atlantisli rahipler verdi ve görvdeyim. Tanıtımı onlar yapacaklar.
Büyük bir kıyametten sonra geriye çok az kişi kalmış ve ırklar birbiriyle evlenmiş. Karma bir ırk bunlar.
Hani Allahın sisteminden yüzbin fatihalar geliyordu ya , Atlantisliler bağışlamış hep.
ölümsüz ve hastalıksız hayat başlıyor, hepimize hayırlı olsun.

kaynak:

 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Kraliçeler Atlantislilerle bir toplantı yaptık,mehdi ile beraber. Atlantislilerden kurtulanlar var ve yaşıyorlar. Tekrar Atlantis yaşamına başlıyoruz. .Kraliçeliği bu defa Atlantisli rahipler verdi ve görvdeyim. Tanıtımı onlar yapacaklar.
Büyük bir kıyametten sonra geriye çok az kişi kalmış ve ırklar birbiriyle evlenmiş. Karma bir ırk bunlar.
Hani Allahın sisteminden yüzbin fatihalar geliyordu ya , Atlantisliler bağışlamış hep.
ölümsüz ve hastalıksız hayat başlıyor, hepimize hayırlı olsun.

kaynak:


Halime teyze devreleri yakmış maalesef. resmen Tanrının kuzenini oynuyor:p

oğlu kızı değilim ama tanrı yakınimdir demeye çalışmış yani:p
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Halime teyze devreleri yakmış maalesef. resmen Tanrının kuzenini oynuyor:p

oğlu kızı değilim ama tanrı yakınimdir demeye çalışmış yani:p

İlginç bir şahsiyet ve sözleri de ilginç, takip ediyorum bakalım:)
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
@true blue

Elinizdeki tabloda da göreceğiniz üzere yeni bir ırkın başlayabilmesi için öncelikle Tufan ve Kıyamet sürecinin atlatılması gerekiyor yani hastalıksız bir hayat, 6. nesil ve 7. nesil için geçerli olacaktır. Ölümsüzlük ise sadece yaşam sürelerinin uzaması anlamına geliyor. Armageddon Savaşı da unutulmamalıdır.

Bu bahsettiğiniz sayfayı takip edin ancak çok da dikkate almayınız.
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
@true blue

Elinizdeki tabloda da göreceğiniz üzere yeni bir ırkın başlayabilmesi için öncelikle Tufan ve Kıyamet sürecinin atlatılması gerekiyor yani hastalıksız bir hayat, 6. nesil ve 7. nesil için geçerli olacaktır. Ölümsüzlük ise sadece yaşam sürelerinin uzaması anlamına geliyor. Armageddon Savaşı da unutulmamalıdır.

Bu bahsettiğiniz sayfayı takip edin ancak çok da dikkate almayınız.

Anladım hocam
 

kahin

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Ağu 2018
Mesajlar
1,152
Tepkime puanı
4
Puanları
38
Yaş
57
bencede atlantis, yünan mitolojık tanrılar mısır mitolojık tanrılar,kavimlerin helakı musanın asanın yılan olması, denizi 2 ye yarması,nilin kana bulanması,ve en komiği olan nuhun gemisi fantastık masallardır.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Bilim ve Ütopya / Atlantis ve Mu Kıtaları: Kayıp mı? Efsane mi?

Eklediğim bu yazıdan da anlaşılacağı üzere, ya teknolojik yetersizlikler ya da bazı dar görüşlü bilim çevrelerinin karşı çıkması sebebi ile detaylı araştırmalar hep engellenmiştir ancak ne yaparlarsa yapsınlar eninde sonunda bulunacaktır.

Prof. Dr. Nurdan İNAN / Mersin Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü

Atlantis ve Mu Kıtaları: Kayıp mı? Efsane mi?

Mu kıtası hakkında ilk bilgiler James Churchward’a dayanıyor. İngiliz vatandaşı olan Churchward, “asker, araştırmacı, kaşif, balık uzmanı, maden bilimcisi, tarihçi” olarak tanımlanıyor ama onu ön plana çıkaran kaşif özelliği ve özellikle de Mu kıtası hakkındaki çalışmaları.

Churchward, 1883’de Hindistan’da bulunuyor ve manastırları dolaşıyor. Batı Tibet'teki bir manastırda “Büyük Rahipler Kardeşliği” nin önde gelen üyelerinden biri olarak çalışan baş rahip Rishi, Churchward’a 15 bin yıl önce yazılmış “Naacal Tabletleri”ni gösteriyor. Churchward, rahiplerin yardımıyla Naga-Maya dilini öğreniyor ve yıllar süren bir çalışmayla bu tabletleri çözümlemeyi başarıyor.

Naacal çözümlemelerini 5 kitapta toplayan James Churchward, Kayıp Kıta Mu İnsanın Anavatanı (1926), Kayıp Kıta Mu (1931), Mu’nun Çocukları (1931), Mu’nun Kozmik Güçleri (1933) ve Mu’nun Kutsal Sembolleri (1935) adlı kitaplarını peş peşe yayınlıyor. Churchward, değişik kanıt ve ipuçları bulduğu 20 farklı ülkede yoğunlaştırdığı araştırmalarını 50 yıl boyunca sürdürüyor.

Churchward’un çalışmalarıyla dikkatleri çeken kayıp kıta Mu’nun yeri, Büyük Okyanus'ta Asya kıtasıyla Amerika kıtası arasında ve neredeyse Avustralya'dan birkaç misli büyüklükte gösteriliyor. Mu kıtasının kuzeyinde Hawaii, güneyinde Fiji ve Paskalya Adaları yer alıyor, kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan büyük bir kıta olduğu ileri sürülüyor. Günümüzde Polinezya, Mikronezya, Melanezya, Fiji ve Hawaii takımadalarını oluşturan adaların da muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçaları olduğu düşünülüyor.

Churchward'a göre, Mu ana kıtasında 50.000 yıl önce 64 milyon kişi yaşıyordu ve bu insanların sembolizme dayanan tek tanrılı bir dini vardı. Yazıtlarda geçen, sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır'a da taşınmış olan "Ra" sözcüğü güneş anlamına gelip, daire ile ifade edilen güneş sembolüyle tek tanrıyı simgelemede kullanılıyordu. Mu imparatoru da “Mu’nun güneşi” anlamında “Ra-Mu” adıyla ifade ediliyordu.

Churchward'un çözümlemelerinde, teknolojik olarak çok gelişmiş olan Mu uygarlığının 70.000 yıl önce diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başladığı, bu kolonilerin en bilinenlerinin Hindistan, Babil, Pers, Mısır ve Maya kolonileri olduğu ileri sürülüyor. En büyük koloninin ise başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu olduğu belirtiliyor. Churchward, Çin'in Xian şehrine 100 km uzaklıktaki Qin Ling Shan dağlarında 400 piramidin bulunduğunu ileri sürerek, bunların Büyük Uygur İmparatorluğu’na ait olduğunu iddia ediyor.

Böylece, Uygur İmparatorluğu’nun Mu uygarlığıyla ilintisini gösteren yazıtlar sonuçta Türk kökenini de Mu kıtasına dayandırmış oluyordu- ki bu konu Atatürk'ün de dikkatini çekmiş ve bir ekip tarafından araştırılmış.

Bu konuda, Mayalar ve Türkler arasındaki ilişkiyi araştırmak üzere görevlendirilen Tahsin Mayatepek’in, Türk Dilini Tetkik Cemiyeti Başkanı İbrahim Necmi Dilmen’le yazışmalarından sonra Atatürk'e raporlar gönderdiği biliniyor. Bu raporlardan 7-13 no’lu rapora kadar ulaşılabilmiş olup, Turan Dursun’un da 1978 yılında 14. rapora ulaştığını açıklayarak yazdığı bir inceleme yazısı mevcut.

İzleri ancak farklı kolonilerde bulunan yazıt ve tabletlerle sürülebilen Mu uygarlığının Amerika'dan Mısır'a, Orta Asya'dan Mezopatamya'ya kadar yayılmış olduğu düşünülüyor. Kıta dışındaki uygarlıklarda bulunan kitabelerde belirtildiğine göre Mu kıtası, 12.000 yıl önce bir deprem, tsunami veya tufan sonucunda yok olmuş.

James Churchward, mineralog-arkeolog Dr. William Niven’in 1921-23 yıllarında Meksika'daki Theotihuacan Palenk Piramidi’nde ortaya çıkardığı ve günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan 2600 tablet ve piramit duvarlarına kazınmış yazılar üzerinde yaptığı çalışmalarda piramidin duvarına kazınmış yazıda Mu'nun batışının "6 Kaan yılı Zak ayı II Maluk günü başlayan korkunç yer sarsıntısı, 13 Şuen'e kadar devam etti. Mu kıtası felakete kurban gitti. Mu ülkesi iki kere kalktıktan sonra bir gece çöktü, üstünü sular kapladı. Toprak birkaç defa havaya kalktı ve oturdu. Felaket, 64 Milyon insanın ölümüne sebep oldu" ibareleriyle tasvir edildiğini belirtiyor. Mu kıtasından Çin'e ve çevre adalara kaçanların bıraktıkları kitabelerde de benzer batış ve kaçış ifadeleri yer alıyor. Bu yazılı kayalarda yapılan C14 karbon testleri bunları 14 bin yıl önceye tarihlendiriliyor.

British Museum'da bulunan eski bir Maya kitabı olan “Troano El Yazması”, Madrid Ulusal Müzesi'nde bulunan Maya kitabı olan “Cortesianus Kodeksi”, Paul Schlieman tarafından Tibet'te bir Budist tapınağında bulunan“Lhassa Belgesi”, Yucatan'da (Meksika) Uxmal Tapınağı'ndaki yazıtlar, Meksiko şehrinin 96 km güneybatısında yer alan Xochicalo Piramiti yazıtları ve Perezianus ve Dresden verileri Churchward'un yararlandığı ve tezini desteklediğini ileri sürdüğü kaynaklar.

Kitabe, tablet veya duvarlarda bulunan yazıtlar, Churchward’ın en tartışmasız kanıtları olarak kabul edildi ama sonuçta bunların birer anlatı olması, bu anlatıyı destekleyecek bilimsel verilerin bulunmayışı, bilim çevrelerince yeterli görülmedi.

Daha sonra arkeolog Egisto Roggero, D’Espiard de Cologne ve Hans Santesson konuyla ilgilenen önemli araştırmacılar oldular. Ancak veriler jeolojik olarak desteklenemedi. Çünkü, levha tektoniği çalışmaları Büyük Okyanusun tabanında batmış bir kıtayı kanıtlayacak bulguyu vermedi.

İleri sürülen çeşitli belge ve bulgulara rağmen arkeolojik olarak da yaygın bir kabul görmeyen Mu kıtası, günümüzde de bir efsane olarak kalmaya devam ediyor. Ancak bu durum, araştırmaların büyük bir heyecanla devam etmesine engel olamıyor.

Konuyla ilgili en popüler tartışma 2015 yılında Japonya'nın Okinawa adasi yakinlarindaki Yonaguni açiklarinda 1986 yılında deniz dibinde keşfedilen piramit benzeri kayalıklar hakkında yapıldı. Ryukyu Üniversitesi'nde deniz jeolojisi araştırmacısı olan Maasaki Kimura bu kayaların açılarını, stratejik olarak yerleştirilmiş muntazam deliklerini, estetik üçgenlerini ve üstünde Kaida alfabesine benzeyen oymaları kanıt olarak göstererek buranın bir anıt mezar olduğunu, bu yapı içinde bir piramit, kaleler, yollar, anıtlar ve bir stadyumun da tespit edilebilir durumda olduğunu ileri sürdü. Boston Üniversitesi'nden Profesör Robert Schoch ise "Temel jeoloji ve tarihsel jeoloji; özellikle çok sayıda fay ve tektonik aktivitelerin bulunduğu alanlarda kumtaşlarının düzlemler boyunca kırılma eğiliminde olup size fazlasıyla düz kenarlar verir" ifadesiyle, litolojik özelliklerle, yapısal jeoloji faktörlerinin böylesi bir görüntüyü sağlayabileceğini belirtti ve Kimura’nın kurguladığı geometriyle, şehir kurgusuna karşı çıktı.

Mu Uygarlığının bir kolonisi olduğu ileri sürülen Atlantis kıtası için söylenceler de benzer nitelikte. Atlantis’e ilk olarak Platon’un Timaeus ve Critias kitaplarında rastlanıyor. Platon’a göre Atlantis, M.Ö.9500’de Batı Avrupa ve Afrika'nın birçok kısmını fethetmiş ve neredeyse Atina'yı da fethedecekken, bir gecede okyanusa batmış bir uygarlık.

Atlantis hikayesinin çıkışı Mısırlı bir keşişle başlıyor. Mısırlı keşiş Sonchis hikayeyi ünlü Yunan şairi Solon’a, Solon Dropides’e, Dropides de torunu olan Atinalı devlet adamı Kritias’a anlatıyor. Kritias, Sokrates’in evindeki bir felsefe sohbetinde bu hikayeden bahsediyor. Ve, Atlantis’le ilgili araştırmalar o günden itibaren başlıyor.

Çözümlenmiş Naacal Tabletleri'ndeki anlatımlarda, Mısır hiyerogliflerinde, papirüslerde, Maya yazıtlarında, efsane ve ilahilerde de sık sık Atlantis değinmesiyle karşılaşılıyor. Örneğin, Saint Petesburg (Rusya) Müzesi'nde bulunan bilinen en eski papirüslerden birinde, Firavun Set'in bir grup araştırmacıyı Atlantik Okyanusu'na gönderdiği, bu grubun görevinin Mısırlılara bilgeliği getiren ataların anavatanlarını araştırmak olduğu yazılı. Heinrich Schliemann tarafından Troia’da (Çanakkale)’da bulunmuş "Baykuşlu Vazo" ve "Kuş Sfenksi" üzerinde yer alan "Atlantis Kralı Kronos’tan” yazılı ithaf yazıları da tartışmasız arkeolojik kanıtlar olarak gösteriliyor.

Bu verilerin hep birlikte incelenmesi, Atlantis kıtasında yaşayan toplumun çok gelişmiş bir uygarlık seviyesine sahip olduğunu işaret ediyor. Bazı yazıtlar, bu toplumda devler, cüceler ve çeşitli insanımsıların hep birlikte yaşadığını ifade ediyor.

Teosofik Cemiyeti’nin kurucularından Madam Helena Petrova Blavatsky ise yorumlamalarını Gizli Doktrin (1988) adlı kitabında Atlantis kıtasında yaşayan toplumda Mu asıllı Rmoahaller, Tlavatliler, Toltekler, Turanlılar (Türklerin ataları), Samiler, Akadlar ve Moğollar olarak 7 alt ırk belirleyecek kadar ilerletiyor.

Eski çalışmalarda Atlantik okyanusunun ortasında gösterilen Atlantis kıtası, son yıllarda gelişen teknolojinin kullanılmasıyla farklı yorumlarla farklı coğrafyalarda konumlandırılıyor. Bunlardan en ilginç olanı, Robert Sarmast’ın efsane ve mitlerde ifade edilen 50 farklı fiziksel işareti kullanarak yoğunlaştığı Kıbrıs yayı ve Doğu Akdeniz kıyıları (Levantine havzası). Amerika Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) haritaları ve veritabanlarından faydalanan Sarmast bu verileri yeterli bulmayınca, Jeofizikçi John K. Hall’den bir Rus petrol gemisinin 1980 yılında Doğu Akdeniz deniz tabanından topladığı dijital verileri de alıyor. Tüm verileri birleştirerek bölgenin 3 boyutlu haritalarını ve batimetrik (derinlik) haritalarını çıkartan Sarmast’a göre Atlantis kıtası, Doğu Akdeniz’de (Levantine havzası) bugünkü Kıbrıs’la Suriye’nin arasında yer alıyor. Bugünkü Kıbrıs, batan Atlantis kıtasının en üst noktasını oluşturuyor.

Atlantis ve Mu kıtalarının yok oluşuyla ilgili kayda değer üç teori ileri sürülmüş. Karbon testlerine göre bu kıtaların 12.000 yıl önce şiddetli bir deprem ve depremin neden olduğu tsunami sonucunda batarak yok olduğu konuyla ilgilenen her kesimden araştırıcının ortak fikri. Teorilerden biri, çok büyük bir meteorun dünya ekseninde sapmaya yol açacak bir şiddetle Mu kıtasına çarptığını ileri sürüyor. Bu teoriye göre Mu kıtasından bu kadar az belirti kalmasının nedeni de meteor çarpması sonucunda Pasifik çukurunun oluşması. Bu teori, diğer kıtaların bu çarpmadan etkilenmeyişlerine bir yorum getiremediği gibi jeolojik olarak da desteklenmiyor. James Churchward diğer teorisinde ise bu kıtaların batışını jeolojik nedenlere bağlayarak, Atlantis ve Mu kıtalarının denizden yükselmelerine bu kıtaların altında bulunan büyük gaz kütlelerinin sebep olduğunu, bu gazların zamanla bazı zayıf noktalardan yeryüzüne çıkarak içinde bulundukları ceplerin boşalmasına ve bu nedenle ceplerin üzerinde yer alan kıtaların batmasına yol açtığını ileri sürüyor. Jeolojik verileri eksik olan bu teori, kıtaların batmasını dayandırdığı olayın birbirinden hayli uzakta olan iki kıtada birden aynı anda ya da çok kısa aralıklarla nasıl gerçekleştiğini açıklayamıyor.

Bazı Tibet, Maya, Hindu belgeleri, söylencelerinde ve Tevrat gibi din kitaplarında ve mitoslarla karışmış efsanelerde ise bu iki uygarlık arasında savaş çıktığı, bu savaşta bugün bile erişilemeyen düzeyde üstün silahların kullanıldığı, bu üstün silahların bir sıcaklık şokuna yol açtığı, böylece büyük depremlerin ve dev dalgaların (tsunami) oluştuğu ve bu kıtaların karşılıklı olarak aynı anda batarak yok olduğu ileri sürülüyor. Ayrıca, Mu ve Atlantis halklarının Tanrıya ortak koşma, azgınlık, sapıklık, üstün genetik ve tıp çalışmalarıyla doğa olaylarının işleyişine karışmak ve teknolojiyi kötüye kullanmak gibi sebeplerle cezalandırıldığına ilişkin kabuller de mevcut.

Kaynaklar

Allen, J., 2006, (Çev. Tayanç, D.), Bilinmeyenler Ansiklopedisi, Gün Yayıncılık, 144s.

Churchward, J., 1931, The Lost Continent of Mu, (Çev.,Tornay,P.) 2015, Kayıp Kıta Mu, Omega yayınevi, 400s.

Churchward, J., 1931, The Children of Mu, (Çev. Tornay,P.,2013) Batık Kıta Mu'nun Çocukları, Omega yayınevi, 280s.

Churchward, J., 1933, The Sacred Symbols of Mu, (Çev.Özdal,E.), Kayıp kıta Mu’nun kutsal Sembolleri, 2015, Omega yayınevi, 288s.

Meydan,S., 2009, Atatürk ve Kayıp Kıta Mu, İnkilap Kitapevi, 240s.

Sarmast, R, 2006, (Çev.Türe,S.), Atlantisin keşfi/Atlantis Kıbrıs Açıklarında mı?, Kozmik Kitaplar Yayınevi, 240 s.

Sarmast,R., 2011, (Çev.Türe,S.), Kayıp Cennet, Atlantis, Neden Kitap Yayınevi, 240s.

Şenoğlu, K., 2006, Mayatepek Raporları Türk Tarih Tezi ve Mu Kıtası, Kaynak yayınları, 238s.

Bilim ve Ütopya'nın ocak 2017 sayısında yayımlanmıştır.
 

kahin

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Ağu 2018
Mesajlar
1,152
Tepkime puanı
4
Puanları
38
Yaş
57
titanik: ve nuhun gemisi gerçek boyutlarını karşılaştırdım, ve nuhun gemisiin hayal ürünü oldugunu anladım..

titanik:
agırlık: 52.310 ton.
boy: 269 metre.
eni 28 metre:
yükseklik 53. 3 metre.
2450 yolcu
20.000 ton sabun

Titanik’te birinci sınıf yolcular için 20 bin şişe bira, 1500 şişe şarap 8 bin puro bulunmaktaydı.
Yasal olarak gerekenden fazla olmakla birlikte, Titanik sadece 1178 yolcuyu taşıyacak kadar kurtarma botuna sahipti. Bu sayı, gemide bulunan yolcu sayısının üçte biri…
52.000 ton yiyecek ile 21 gün yetebilicek sekılde tasarlanmış.

gelelim nuhun gemisine..
Boyut olarak 165 m. x 50 m. x 13 m. ölçüsündedir. :D
amaaaaa milyonlarca tür hayvana yeticek biçimde içinde erzak depalanmış yersen tabi biz yemedik
yedirdik. . :D
şu müslümcükler şu masala inanıyorya :D herşey müstahaktır onlara..
 

kahin

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Ağu 2018
Mesajlar
1,152
Tepkime puanı
4
Puanları
38
Yaş
57
:D :D
arkadaşlar yehovatanrıallah= bu üçlü sizlere hayalleri vadediyor iyi eglenceler.
 
Son düzenleme:

kahin

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Ağu 2018
Mesajlar
1,152
Tepkime puanı
4
Puanları
38
Yaş
57
islamın allahı diyorki: :D bne önce tevratı indirdim, kendimi övdüm övdüm, o zamanlar islam yok tabi.
yetmedi. başka bir kitap indirdim, ordada kendimi övdüm övdüm yetmedi en sonundada i
islamı indirdim..
son din dedim. :D
hızımı alamadım. dedimki .. insanlara ben daha önce verdiğim dinleri yine kendin reddediyorum. çünkü aklımdan zorum var :D
hristiyanları ve yahudileri dost edinirseniz sizleri cehenneme atarım çünkü onlar kafirdir.
:D :D

kuranı okumaya gerek yok şu ayeti okuyun, sadece 1 kez okuyun eğer hala müslümansanız
gerçekten IQ NUZ SIFIR demektir. :D
 
Son düzenleme:

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
[MENTION=6517]Lefty[/MENTION] hocam, insanlar ile birlikte yaşayan tanrılardan bahsederken Sümer,Babil, Yunan, Roma gibi Uygarlıkların tanrılarından mı bahsediyoruz. Eğer öyle ise bu antik çağ tanrılar ve tanrıçaların gerçekliği durumu ezoterizm gibi bir öğretide meşruiyet kazanmış olacak.

Geçenlerde Türk oldukları iddia edilen antik çağ milleti Etrüskler'i araştırıyordum, Etrüskler ezoterik değerlere bağlı olan inisiyatik bir toplum oldukları için pek yazılı eser bırakmamışlar ve herşeyi sözlü aktarmışlar, eğer illa bir şeyin yazılı hale getirilmesi gerekiyorsa da bunu ezoterik tradisyonu/öğretiyi sürdüren rahipler yapıyormuş. Etrüskler'in mö 5. yüzyılda yaptıkları Remus ve Romulus kardeşleri emziren dişi kurt heykelleri var ki tam bir efsane.:)
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
[MENTION=6517]Lefty[/MENTION] hocam, insanlar ile birlikte yaşayan tanrılardan bahsederken Sümer,Babil, Yunan, Roma gibi Uygarlıkların tanrılarından mı bahsediyoruz. Eğer öyle ise bu antik çağ tanrılar ve tanrıçaların gerçekliği durumu ezoterizm gibi bir öğretide meşruiyet kazanmış olacak.

Geçenlerde Türk oldukları iddia edilen antik çağ milleti Etrüskler'i araştırıyordum, Etrüskler ezoterik değerlere bağlı olan inisiyatik bir toplum oldukları için pek yazılı eser bırakmamışlar ve herşeyi sözlü aktarmışlar, eğer illa bir şeyin yazılı hale getirilmesi gerekiyorsa da bunu ezoterik tradisyonu/öğretiyi sürdüren rahipler yapıyormuş. Etrüskler'in mö 5. yüzyılda yaptıkları Remus ve Romulus kardeşleri emziren dişi kurt heykelleri var ki tam bir efsane.:)

Tanrı kelimesi farklı anlamlarda kullanıldığı için her metinde aynı anlama gelmiyor. Bazı metinlerde yönetici varlıkları ya da dünya dışı uygarlıkların liderlerini, bazılarında inisiye rahipleri, bazılarında da evrensel yasaları anlatmak için kullanılıyordu. Tufan öncesi yaşayan nesil ile tufan sonrası yaşayan nesil aynı olmadığı için, tufan öncesi dönemde tanrılarla bir arada yaşayan nesiller vardı. Nuh Peygamber'in 950 yıl yaşamasının sebebi, günümüz neslinden çok daha dayanıklı ve bilinç seviyesi yüksek bir nesilin, o dönem yaşıyor olmasından kaynaklanıyordu.

Mesela;
* Olimpos Tanrıları birer yönetici varlıktı.
* Orfe isimli Atlantisli rahip de tanrı diye anılıyordu oysa sadece inisiye bir rahipti.
* Hz. İsa'nın bahsettiği "Tanrı'nın Oğlu" ifadesindeki tanrı ise bağlı bulunduğu tekamül planının lideri yönetici varlıktı.

Tanrı kelimesi asla "Alemlerin Rabbi Allah" yani "Bir" için kullanılmamıştı. Karışıklık olmaması için tanrı yerine "Bir" diye ifade ederlerdi oysa günümüzde karışmış durumda ve çok tanrılı inanç diye bir şey uydurdular ki böyle bir durum hiç yaşanmadı. Yönetici varlıklar ile Bir'in aynı anlama gelmediğini o dönem yaşayanlar çok iyi biliyordu. Kısacası tanrı ya da tanrılar günümüzde anlaşıldığı gibi yaratıcıyı ifade etmek için kullanılmıyordu.

**

Roma Mitolojisi'nde de geçen Kurt tarafından emzirilen Romüs ve Rumülüs kardeşler sembolü yine Sirius kültürünü anlatmak için kullanılmıştı. Türk Mitolojisi'ndeki Kurt da bir semboldür ve yine Sirius kültürününü anlatmaya çalışır. Önceki yazılarımda da ifade ettiğim Tanrıoğulları, Sirius kültürüne bağlıdır. Dogon Kabilesi'nin hiçbir eğitim alamadan bildiklerinin altında yatan gerçek, atalarının Sirius kültürüne mensup yönetici varlıklarla temas etmiş olmasıdır.

Kurt bir semboldür ve Sirius kültürünü ifade eder.
 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Kurt ya da köpek, Sirius kültürünü anlatan sembollerdir yani kurt, gerçek kurt değildir ya da bir zamanlar Dünya'da kurt-köpek başlı insanlar yaşadı anlamına gelmemektedir. Sirius Yıldızı, Köpek Takımyıldızı'nda yer aldığı için sembol olarak kurt-köpek seçilmiştir. Sirius C de var fakat sonradan keşfedildi oysa Dogonlar bu keşiften çok önce Sirius C'nin varlığını açıklamışlardı.

Sirius Yıldızı
Sirius ya da Akyıldız, Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yer alan bir çift yıldız. Bu çift yıldızdan Türkçe’de Akyıldız ismiyle bilinen Sirius-A bileşeni, görünür kadiri bakımından gökyüzündeki en parlak yıldız olup -1.47 görünür kadir derecesiyle, kendisine görünür kadiri bakımından en yakın olan Canopus’a oranla onun iki katı parlaktır.



1935.png




romulus-remus.jpg


an%C3%BCbis-7-697x1024.jpg
 
Son düzenleme:

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Tanrı kelimesi farklı anlamlarda kullanıldığı için her metinde aynı anlama gelmiyor. Bazı metinlerde yönetici varlıkları ya da dünya dışı uygarlıkların liderlerini, bazılarında inisiye rahipleri, bazılarında da evrensel yasaları anlatmak için kullanılıyordu. Tufan öncesi yaşayan nesil ile tufan sonrası yaşayan nesil aynı olmadığı için, tufan öncesi dönemde tanrılarla bir arada yaşayan nesiller vardı. Nuh Peygamber'in 950 yıl yaşamasının sebebi, günümüz neslinden çok daha dayanıklı ve bilinç seviyesi yüksek bir nesilin, o dönem yaşıyor olmasından kaynaklanıyordu.

Mesela;
* Olimpos Tanrıları birer yönetici varlıktı.
* Orfe isimli Atlantisli rahip de tanrı diye anılıyordu oysa sadece inisiye bir rahipti.
* Hz. İsa'nın bahsettiği "Tanrı'nın Oğlu" ifadesindeki tanrı ise bağlı bulunduğu tekamül planının lideri yönetici varlıktı.

Tanrı kelimesi asla "Alemlerin Rabbi Allah" yani "Bir" için kullanılmamıştı. Karışıklık olmaması için tanrı yerine "Bir" diye ifade ederlerdi oysa günümüzde karışmış durumda ve çok tanrılı inanç diye bir şey uydurdular ki böyle bir durum hiç yaşanmadı. Yönetici varlıklar ile Bir'in aynı anlama gelmediğini o dönem yaşayanlar çok iyi biliyordu. Kısacası tanrı ya da tanrılar günümüzde anlaşıldığı gibi yaratıcıyı ifade etmek için kullanılmıyordu.

**

Roma Mitolojisi'nde de geçen Kurt tarafından emzirilen Romüs ve Rumülüs kardeşler sembolü yine Sirius kültürünü anlatmak için kullanılmıştı. Türk Mitolojisi'ndeki Kurt da bir semboldür ve yine Sirius kültürününü anlatmaya çalışır. Önceki yazılarımda da ifade ettiğim Tanrıoğulları, Sirius kültürüne bağlıdır. Dogon Kabilesi'nin hiçbir eğitim alamadan bildiklerinin altında yatan gerçek, atalarının Sirius kültürüne mensup yönetici varlıklarla temas etmiş olmasıdır.

Kurt bir semboldür ve Sirius kültürünü ifade eder.

Bu durum da eğer Olimpos Dağındaki yönetici varlıklar olan Zeus, Posedion ve Hades
birer tanrı ise antik medeniyetlerdeki Tanrı ve Tanrıça olarak anılan/zikredilen yönetici varlıklar da Tanrı oluyor, değil mi?
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Bu durum da eğer Olimpos Dağındaki yönetici varlıklar olan Zeus, Posedion ve Hades
birer tanrı ise antik medeniyetlerdeki Tanrı ve Tanrıça olarak anılan/zikredilen yönetici varlıklar da Tanrı oluyor, değil mi?

Tanrı oluyor fakat dediğim gibi bizim anladığımız anlamda kullanmıyorlar yani "Tanrı" kelimesine biz farklı anlam yüklemişiz, onlar için sadece yazdıklarım dışında bir değer ifade etmiyor. Sistemin içinde varlık gösteren ve görevini yapan tekamülde çok ileri varlıklara, genel olarak tanrı demişler fakat günümüzdeki anlamı onlar için bir şey ifade etmiyor çünkü bizler yaratıcı-ilah anlamında kullanıp yüce bir anlam yüklüyoruz, onlar ise asla bu anlamda kullanmamışlardı.
 
Son düzenleme:

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Tanrı oluyor fakat dediğim gibi bizim anladığımız anlamda kullanmıyorlar yani "Tanrı" kelimesine biz farklı anlam yüklemişiz, onlar için sadece yazdıklarım dışında bir değer ifade etmiyor. Sistemin içinde varlık gösteren ve görevini yapan tekamülde çok ileri varlıklara, genel olarak tanrı demişler fakat günümüzdeki anlamı onlar için bir şey ifade etmiyor çünkü bizler yaratıcı-ilah anlamında kullanıp yüce bir anlam yüklüyoruz, onlar ise asla bu anlamda kullanmamışlardı.

En azından bu tekamülde ileri gitmiş antik medeniyetin yönetici varlıkları/Tanrıları ölümsüzler. Bu yönetici varlıklar/Tanrılar Dünya'daki hizipleşmelerde/savaşlarda kimi zaman taraf tutmuşlar,yeri geldiğinde ölümlü insanların savaşlarında savaşmışlar, kimi zaman ölümlü insanlar ile evlenmişler ve çocukları olmuş, Dünya'yı birilerinin(?) planladığı bir kader planında yönetmişler. Mesela bir Troya prensi olup ölümlü olmasına rağmen kendisine Tanrı denilen Roma İmparatorlarının atası "Aeneas", aşk ve güzellik Tanrısı/yönetici varlığı Afrodit'in çocuğu idi. Yine ölümlü "Aeneas" ın torunları olan Remus ve Romulus kardeşler de savaş Tanrısı/yönetici varlığı Mars'ın çocukları idiler.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
En azından bu tekamülde ileri gitmiş antik medeniyetin yönetici varlıkları/Tanrıları ölümsüzler. Bu yönetici varlıklar/Tanrılar Dünya'daki hizipleşmelerde/savaşlarda kimi zaman taraf tutmuşlar,yeri geldiğinde ölümlü insanların savaşlarında savaşmışlar, kimi zaman ölümlü insanlar ile evlenmişler ve çocukları olmuş, Dünya'yı birilerinin(?) planladığı bir kader planında yönetmişler. Mesela bir Troya prensi olup ölümlü olmasına rağmen kendisine Tanrı denilen Roma İmparatorlarının atası "Aeneas", aşk ve güzellik Tanrısı/yönetici varlığı Afrodit'in çocuğu idi. Yine ölümlü "Aeneas" ın torunları olan Remus ve Romulus kardeşler de savaş Tanrısı/yönetici varlığı Mars'ın çocukları idiler.

Dünya'da tekamül planının yolunda gitmesi için üstlendikleri görevler var ve onlar da tekamül etmeye devam ediyorlar yani plan ilerledikçe üst planlarda görev alacak şekilde kendilerini geliştiriyorlar. Ölümsüz derken ruhen hepimiz ölümsüz varlıklarız fakat bedenler geçici birer araç olarak emanet sadece ve onlar için de öyle. Bedenlenmekte çok zorlanıyorlar çünkü beden ruhsal açıdan gelişmiş varlıklar için bir hapishanedir ve bu sebeple Mevlana, ölüm için düğün günü demiştir.

Hakikatin ne olduğunu ölmeden anlamamız mümkün değil, bu sebeple yaşamı doğru kullanmak ve kendi yaşam amacımıza ulaşmaya çabalamamız gerekiyor. Hepimizin bu dünyada bir var olma sebebi var ve onu ölmeden bulmak zorundayız.

Tufan öncesi nesilleri anlamak hiç kolay değil çünkü sizin de ifade ettiğiniz gibi çok fazla yazılı metin bırakmamışlar, çoğu semboller ve resimlerden oluşuyor. Anlayabildiğimiz kadarı ile bu yaşamı sonlandıracağız artık.:)
 
Son düzenleme:

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Dünya'da tekamül planının yolunda gitmesi için üstlendikleri görevler var ve onlar da tekamül etmeye devam ediyorlar yani plan ilerledikçe üst planlarda görev alacak şekilde kendilerini geliştiriyorlar. Ölümsüz derken ruhen hepimiz ölümsüz varlıklarız fakat bedenler geçici birer araç olarak emanet sadece ve onlar için de öyle. Bedenlenmekte çok zorlanıyorlar çünkü beden ruhsal açıdan gelişmiş varlıklar için bir hapishanedir ve bu sebeple Mevlana, ölüm için düğün günü demiştir.

Hakikatin ne olduğunu ölmeden anlamamız mümkün değil, bu sebeple yaşamı doğru kullanmak ve kendi yaşam amacımıza ulaşmaya çabalamamız gerekiyor. Hepimizin bu dünyada bir var olma sebebi var ve onu ölmeden bulmak zorundayız.

Tufan öncesi nesilleri anlamak hiç kolay değil çünkü sizin de ifade ettiğiniz gibi çok fazla yazılı metin bırakmamışlar, çoğu semboller ve resimlerden oluşuyor. Anlayabildiğimiz kadarı ile bu yaşamı sonlandıracağız artık.:)

Bilgilendirme için teşekkür ederim hocam.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst