- Katılım
- 13 Ocak 2015
- Mesajlar
- 1,330
- Tepkime puanı
- 258
- Puanları
- 83
- Yaş
- 35
- Konum
- Ankara
- Üniversite Bölümü
- Tarih Öğretmenliği
- Ünvan
- Dr.
Akıl, zeka ve ruh gibi metafizik unsurları bir et yığını olan beynin gerçekleştirebilmesinin zorluğunu kabul ettiklerinde metafiziğe de inanacaklar, aslında beyin araştırmalarında yeni bir şey keşfedemeyince istemsizce metafizik unsurlara inanacaklar, ileride beynin yeni özelliklerini basit bir takım keşifler dışında asla keşfedemeyecekler, daha fazla ileriye gitmelerine imkan yok, çünkü bir et yığını olması hasebiyle beyin kendisi hakkında şu anki bilinenler dışında keşiflere kapalı, bilim beyin konusunda gidebileceği son durağa vardı. Bunu da yazın bir kenara.Ruhun varlığı, felsefi bir tartışma olmaktan öteye gidemiyor aslında çünkü bilim zaten ruhun varlığını kabul etmiyor. Her bilim insanı aynı görüşte olmasa bile, şu an gelinen noktada ruhun gerçekliğine dair bilimsel kanıt sunamıyorlar ve genel anlamda bilimsel çevrelerde ruh, beynin kendisi kabul ediliyor, daha doğrusu beyin faaliyetleri sonucu oluşan davranışların tümü olarak ifade ediliyor.
Aşk da bildiğiniz üzere hormonlara bağlı olarak yaşanıyor ve hormonların etkisi geçince, aşk da bitiyor. Ruh aşık olabilseydi zaten sonsuz olması gerekirdi çünkü bizler ruhu sonsuz kabul ediyoruz. Sınırlı ya da belli bir süre sonra etkisini yitiren duygu asla ruhun sonsuzluğu ile uyuşmuyor.
Aşkı kendi yaşamımızda ve çevremizde gözlemlediğimiz şekli ile hepimiz bu duygunun bir sonu olduğunun farkındayız ancak maalesef çoğu zaman aşık olmaya engel olamadığımız için bu sonlu süreci yaşamak zorunda kalıyoruz. Peki bu durumda hiç aşık olmamalı mıyız? Bana kalırsa aşktan kaçmak çözüm değil, zaten kaçamıyoruz da. Ne yaşanacaksa yaşanmalı fakat bazı gerçekleri de kabullenip, hayallere dalmadan yaşanmalı...
Sonsuz aşk yoktur ve bunun bilincinde olmak zorundayız.
Yazdıklarım her ilişkinin bir gün biteceği anlamına gelmiyor fakat aşkın belli bir süresi olduğu gerçeğini de değiştirmiyor.