Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde burakender tarafından oluşturulan Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 137,470 kez görüntülenmiş, 1,062 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar
Konbuyu başlatan burakender
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Ruairi
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
numenal yetinin rolünü algıladığımı düşünüyorum ama insanoğlunu fenomenal yapıya teslim ettiğim konusunda haklısın..
zaten o yüzden ben suç ve ceza kavramına karşıyım ve ilerleyen yüzyıllarda "suç ve ceza" kavramının yerini "hastalık ve sağaltım" kavramlarının alacağını düşünüyor ve iddia ediyorum.

Bu da numenal yetinin bilissel, bilgisel ve bilimsel yonunu algilayamadigini gosteriyor. Cunku insanoglunun kendi kendini sorgulayarak degistirebilecegini, kendinde bunu yasamis olmana ragmen bir turlu algilayamiyorsun. Iste o yuzden ben de bu bir algilama, farkina varma ve bilince cikarma konusudur, diyorum.

insanoğlu türü insan bilincine ulaşıp insan oluncaya kadar aynı gezegende bir arada uyum içinde yaşamak için binlerce yıldır zaten numenal yetiyi ön plana çıkarıp toplumsal düzeni ve adaleti sağlamak adına suç ve ceza kavramları üzerinden gidiyor.. bunun eski uygulanış şekli dinlerin ölüm sonrası yaptırımları ve günümüzde varolan medeni hukuk.. aslında ikisinin biribirinden farkı yok.. insanoğlunun numenal yetisini ön plana çıkarıp insanoğlunu sorumlu tutuyorlar.. dolayısıyla tooplumsal düzen ve adaleti bozan kişiler "suç"lu oluyor ve karşılığında "ceza"landırılıyor.. dogma dinlerin de medeni hukukun da yaptığı şey ve izlediği yol aynı.. insanoğlu iyi veya kötüdür ve bu onun öziradesi ve istenci altındadır, o yüzden bunlardan kötü olanı seçeni cezalandırıp adam edip toplumsal düzen ve adaleti sağlayalım..

Bu dedigin hic bir zaman olmadi. Insanoglu dogal zihniyetin insandisi ve fenomenal zihniyetin insanlikdisi degerlendirmeleri ile insanoglunu ya bir madde/mal ve kole ya da bir kul olarak algiladilar ve kendi ideolojik inancsal izmsel etik ve metafizik akilciliklari ugruna bir yigin kitle ve kelle sayisi gorerek savaslardan savaslara surduler. Dusunceyi bile, dusunce sahibinin fenomenal goruntusune zarar vererek yok edeceklerini zannettiler. O yuzden numenal zihniyet ve algisi, henuz dunya ve insanlik adina 20. yuzyilin ikinci yarisi ile baslamistir. Zaten teslimiyet algisida fenomenal zihniyetten gelir. Aslinda numenal zihniyet teslim alir fakat bu bir fenomene oturtulur.

ben de diyorum ki..

insanoğlu saf ve masumdur..
insanoğlu her ne kadar diğer müstakil varlıklardan numenal yetisi ile ayrılıp ön plana çıksa bile nihayetinde diyalektik bir etkileşimle canlılığını sürdürüp düşünce ve eylemde bulunan bir maddedir..
ve bu madde olan varlık atalarından gelen binlerce yıllık genetik miras ile birlikte doğumundan itibaren sonsuz sayıda içsel ve dışsal faktörle bir diyalektik etkileşim içindedir.. bu diyalektik etkileşim atom üstü olduğu kadar atomaltı quantal bir etkileşim içindedir.. sürekli bir değişim dönüşüm sözkonusu olup maddenin niceliksel ve niteliksel statikliğinden bahsedemeyiz.. evren ve onun bir parçası olan insanoğlu ve onun numenal yetisi de sürekli bir dinamizm içindedir.. atomüstü ve atomaltı her türlü devinim yeni bir devinimi tetikler ve insanoğlu olarak bizim algılayıp ortaya koyduğumuz her türlü olgu bu devinimler zincirlerinden ibarettir..

Tabiki insanoglu bir fenomenal goruntu olarak saf ve masumdur. Sorun onun insandisi ve insanlikdisi dogal ve fenomenal zihniyetinde ve bu zihniyetin somut bir sekilde akilciligini sistem, duzen, kurum haline getirmesindedir. Bunun icinde ideolojik inancsal dogruluklar arasi savaslar verir ve her savasi veren, kendi aklinin inandigini dogru zanneder. Insanoglunun bir fenomen olarak diger fenomenler gibi her turlu evrimci, biyolojik v.s. yapisini ortaya koymak baskadir, insanoglunu yasam ve iliski olarak yonlendirmek ve ona yaptirim uygulamak ve onu buna teslim etmek/almak baskadir. Iste insanoglunu insanlastirmayan bu teslimiyettir.

insanoğlunun numenal yetisi her ne kadar kendini özgür algılasa ve zannetse bile nihayetinde bir madde/fenomen olan beyin dokusunun bir niteliği ve türevidir.. türevler/fonksiyonlar köken aldıkları fenomenden "mutlak bağımsız" değillerdir ve olamazlar, aksini düşünmek ve iddia etmek soyutçuluktur, metafiziktir..

Buna itiraz eden yok. Yalniz burada algilanbmayan bu turevin insanoglunu yonlendirdigi ve yonettigi, kontrol ettirdigi, ina duzen ve sistem kurdurdugu, onu savastirdigidir. Iste senin bu cumlen sadece fenomenal zihniyet ile sinirlidir. Cunku fenomeni red etmeyen bir numenal yetinin onemini algilayamiyorsun. Ustelik fenomeni yonlendiren v.s. numenal yetinin onemini de algilayamiyorsun. Butun bu farkindasizlik seni insanogflunu fenomenal bir sabitlige surukluyor ve numenal yeti degerlerinin degisebilecegini de algilayamiyorsun. Zaten bilimin bilimsel olarak olgusal gecerliligi ve yanlislanabilirligi de bu numenal yeti bilgisi ve gozlemi uzerinedir.

o yüzden insanoğlu suçlu değil diyalektik sürecin bir ürünüdür..
toplumsal düzeni ve adaleti sağlamak istiyorsak sorumluluğu insanoğlunu numenal yetisine yükleyip insanoğlunu suçlamaktan vazgeçip bir an önce diyalektik etkileşimlerin farkına varıp bu sürece müdahele etmeliyiz..

Senin mudahele etmen zaten asirlardir yapilandir. Onemli olan bunun kisilerin bilinc ve farkindaligina cikmasini saglamak ve bunun icin de onlarin bilinclenmesini saglayacak sekilde egitmek ve ogretmektir. Senin tek mudahele edebilecegin yer, kendi beynin ve onun bunyesindekilerinin numenal insanlik adina sorgulanmasidir.

suç ve ceza kavramları insanoğlu bilincinin evrimsel sürecinde toplumsal düzen ve adaleti sağlamak için uygulamak zorunda kaldığı ama önümüzdeki yüzyıllarda geriye dönüp baktığımızda utanılacak ve çok ilkel bir bilinç düzeyi ve uygulama şeklidir..
bu ister dogma dinlerle olsun ister medeni hukukla..
insanoğluna yakışan bilinç suç ve ceza değil kaotik diyalektiği adaletli diyalektik etkileşime çevirmektir..
ama bu çok uzun soluklu evrimsel bir süreçtir..
bu aşamaya gelinceye kadar geçmişte olduğu gibi kurtuluşlar bireysel olmaya mahkumdur..

Konu her bir beynin kendi degerlendirmesi temelinde baska bir beyni hasta ya da suclu gormesi ve onu tedavi ve ceza ile aklinca terbiye etmesi; zaten insanoglunun guc, otorite ve hakimiyet temelinde yaptiklaridir. Eger tedavi olacak olan suc isleyen bir kaynak varsa; o da fenomenal goruntu degil; numenal yetinin degerleridir. Bunlarda kisinin bunyesine oturtulan egosal, yaratilissal, inancsal, ideolojik, dogrusal, ayrimci, cikarci, bolucu, savastirici, ust/alt kilici, birbirine dusurucu insan ve insanlikdisi giydirilen numenal deger, veri ve tabu elbisesidir. Iste her bir kisi de kendini bu numenasl degerlerden v.s. kurtaracak olan bilinc ve farkindaligi alabilir. Zaten kisilerin yasamlari boyunca her turlu deger, veri ve tabu degisimi boyle saglanir. Zaten insanoglunun kendi arasindaki her turlu tartismanin da temeli fenomene degil; numenal degerlere dayanir.

Evet baslangic bireyseldir ve birey builinci gerektirir. O yuzden de disaridan bir mudahele ya da baski uygulamayi degil; kisinin kendisini kendi algisi ile bilinclendirmesini ve sorunun farkina varmasini gerektirir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Irwın Yalom, bir kitabında (Divan'dı sanırım), "insanlara yapacağınız en büyük kötülük, onların inançlarını elinden almaktır" gibisinden bir laf ediyordu.Bilinçaçıklığı, insanlaşma konusunda yerden göğe haklı olsanızda, bunlar bireysel sıçramalardır ve bu şansın/ayrıcalığın/emeğin keyfini çıkarın derim.Zira hiç kimse, "kendi" kanatlarıyla "başkalarını" uçuramaz..Kanatlarını farkeden, eninde sonunda düşe kalka uçmayı öğrenecektir..Yazışmalarınızı zevkle okuyor, bilgileniyorum.Devamını dilerim..70'li yıllarda, halkı bilinçlendirme adına kendini paralayan kayıp kuşağı hatırlayalım..Yüzlercesi tutuklandı.Çoğu kaçmak zorunda kaldı, işkenceden sakatlandı, öldü, asıldı, kariyeri bitti..Halk "bu gencecik çocukların derdi neydi acep ?"diye bir kez olsun sormadı, başını çevirip bakmadı bile..Sadece aileler yaslarını içlerine gömdü..

Insanogluna yapilan en buyuk kotuluk, onu onyargilar, pesin hukumler, mutlaklar, kesinlikler ile icinde bulundugu numenal teslimiyete mahkum etmektir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Şuurla bilincin farkını çok merak ettim..Bilinçaltı ifadesi bazen şuuraltı şeklinde de kullanılabiliyor..Ben de kullanıyorum..Aydınlatırsanız sevinirim.

En buyuk fark bilincliligin ne oldugundadir.

Suur yasam yetisidir. Yani beslenme, koruma, korunma v.s.

Bilinc ise neyi neden ve nasil yaptigini bilmek ve algilamaktir.

En guzel ornek yeni dogan bir bebek suurlu olarak annesinin memesini emer. Yalniz neden memeyi emdiginin, emmesi gerektiginin, memenin, ne emdiginin v.s. bilincinde ve bilgisinde degildir.

Bu temelde insanoglunun tabulu rasa dogmasi yasam yetisi ile dogmasi demek; bilgisiz, bilincsiz dogmasi demektir. Bunlari yasamdan ogrenir.

Mesela bir kisi teist bilinc ve farkindaliga eremezse, teizm disina cikamaz.

Oyuzden bir konu ve kavramdaki bilinclilik farkindalik getirir. Iste bu farkindalik ta mucadeledir. Mucadele edinilen de sorunun farkindaligidir.

Buradaki bilincalti ise tamamen bilimsel bir kullanimdir. Yani insanoglunun beyninde yer etmis deger veri ve tabulari; otomatikman, yerlesmis ve alisilagelmis olarak uygulamasi. Yani uzerinde bir soru uretmemesi, sorgulamamasi. Kesin, mutlak, degismez olarak bilincaltina yerlesmisligi.

Kisaca suura uyaniklik yani yasam. Bilince de neyi neden nerede nasul yaptiginin bilmek.

Suur bilgi gerektirmez. Bilinc ise bilmeyi gerektirir.

Yemegi yerken ki suur beslenme suurudur.

Yedigin yemegin ne oldugu, ne kadar yemen gerektigi, ne yemen gerektigi, ne zaman yemen gerektigi v.s. ise bilmektir.

Yani bilincli yemek yemek, yemek bilgisine muktedir olmaktir.

Son bir ornek daha.

Bir kisi isci olabilir, ama isci bilinci baskadir. Iscinin, isciligin, sendikanin, emegin, hakkin v.s. ne oldugunu nasil savunuldugunu v.s. bilmektir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Insanogluna yapilan en buyuk kotuluk, onu onyargilar, pesin hukumler, mutlaklar, kesinlikler ile icinde bulundugu numenal teslimiyete mahkum etmektir.

Katılıyorum..Yalnız, gözden kaçırdığınız, insanın bu "mahkumiyeti" nasıl algılayıp, yaşamında nereye koyduğudur.İletimden, herkes kendi başının çaresine baksın anlamı çıkıyor.Bu da sosyal sorumluluk sahibi (ya da türüne karşı kendisini sorumlu hisseden)bir bireyden beklenmemeli diye düşünüyor olabilirsiniz.Bu konuda size saygı duyuyorum. ..Bilgi,sahibine misyon yükler,paylaşmak.. uçurum var diye bağırmak istersiniz, bağırırsınız da..Ama muhataplarınızın "gerçeklik algısı" farklı ise, uçurum yerine yeşil bir vadi görüyorlarsa "vadime göz dikmiş bir hırsız bu" diyeceklerdir.Dürüst olmak gerekirse, ben bu konuda pragmatist ve buna bağlı olarak da egoistim..:)Kimse kimsenin aklını kıskanmazmış, çünkü en çok kendi aklını beğenirmiş..
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
En buyuk fark bilincliligin ne oldugundadir.

Suur yasam yetisidir. Yani beslenme, koruma, korunma v.s.

Bilinc ise neyi neden ve nasil yaptigini bilmek ve algilamaktir.

En guzel ornek yeni dogan bir bebek suurlu olarak annesinin memesini emer. Yalniz neden memeyi emdiginin, emmesi gerektiginin, memenin, ne emdiginin v.s. bilincinde ve bilgisinde degildir.

Bu temelde insanoglunun tabulu rasa dogmasi yasam yetisi ile dogmasi demek; bilgisiz, bilincsiz dogmasi demektir. Bunlari yasamdan ogrenir.

Mesela bir kisi teist bilinc ve farkindaliga eremezse, teizm disina cikamaz.

Oyuzden bir konu ve kavramdaki bilinclilik farkindalik getirir. Iste bu farkindalik ta mucadeledir. Mucadele edinilen de sorunun farkindaligidir.

Buradaki bilincalti ise tamamen bilimsel bir kullanimdir. Yani insanoglunun beyninde yer etmis deger veri ve tabulari; otomatikman, yerlesmis ve alisilagelmis olarak uygulamasi. Yani uzerinde bir soru uretmemesi, sorgulamamasi. Kesin, mutlak, degismez olarak bilincaltina yerlesmisligi.

Kisaca suura uyaniklik yani yasam. Bilince de neyi neden nerede nasul yaptiginin bilmek.

Suur bilgi gerektirmez. Bilinc ise bilmeyi gerektirir.

Yemegi yerken ki suur beslenme suurudur.

Yedigin yemegin ne oldugu, ne kadar yemen gerektigi, ne yemen gerektigi, ne zaman yemen gerektigi v.s. ise bilmektir.

Yani bilincli yemek yemek, yemek bilgisine muktedir olmaktir.

Son bir ornek daha.

Bir kisi isci olabilir, ama isci bilinci baskadir. Iscinin, isciligin, sendikanin, emegin, hakkin v.s. ne oldugunu nasil savunuldugunu v.s. bilmektir.

Şuuru içgüdüye eşitlemişsiniz gibi geldi.*:)Biraz psikoloji kitabı karıştırmalıyım..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Şuuru içgüdüye eşitlemişsiniz gibi geldi.*:)Biraz psikoloji kitabı karıştırmalıyım..

Evet insanoglunun suuru anima/animus olarak icguduye esdegerdir.

Yani yasam yetisi tum hayvanlarda ve canlilarda ortaktir.

Bilinc ise sadece yasamin bilincidir ve bu hayvanda yoktur. O yuzden hayvanlar icguduleri ile, insanoglu deneme&yanilma yolu ile tecrube kazanir. Eski bir basligimi guncelledim, oraya da bakabilirsin.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Katılıyorum..Yalnız, gözden kaçırdığınız, insanın bu "mahkumiyeti" nasıl algılayıp, yaşamında nereye koyduğudur.İletimden, herkes kendi başının çaresine baksın anlamı çıkıyor.Bu da sosyal sorumluluk sahibi (ya da türüne karşı kendisini sorumlu hisseden)bir bireyden beklenmemeli diye düşünüyor olabilirsiniz.Bu konuda size saygı duyuyorum. ..Bilgi,sahibine misyon yükler,paylaşmak.. uçurum var diye bağırmak istersiniz, bağırırsınız da..Ama muhataplarınızın "gerçeklik algısı" farklı ise, uçurum yerine yeşil bir vadi görüyorlarsa "vadime göz dikmiş bir hırsız bu" diyeceklerdir.Dürüst olmak gerekirse, ben bu konuda pragmatist ve buna bağlı olarak da egoistim..:)Kimse kimsenin aklını kıskanmazmış, çünkü en çok kendi aklını beğenirmiş..

Sonucta bir kisinin ne dusunup ne sekilde davranacagi onun hak ve ozgurlugudur ve sorun da zaten buna mudahelededir. Burada yapilan konu ve kavramda bilgiyi, bilinci, farkindaligi, sorunlari, ortaya koymak ve her beynin alimina sunmaktir. Ama bu zorla, tedavi ile suc ilew verilemez. Egitim ile ogretim ile ve yetistirim ile verilir.

Kimin ne dedigi onemli degildir. Onemli olan dusunce ve bilginin dile gelebilmesidir. Kimin bu dile gelen bilgi ve dusunceden kendine ne alacagi, ne algilayacagi v.s. her beynin kendi duzeyi ile paraleldir. Kisi konu ve kavramda bilinclendikce ve sorgulamadiklarinin farkina vardikca, zaten kendi kendini kendisi dusundurtecektir.

Bu konuda noncognitivizm basliklarina bakabilirsin. Cunku bilinclilik ve farkindaligin temeli beynin kavramasina, algilamasina, idrak etmesine ve kendine kendince aciklayabilmesine baglidir.

Bu temelde noncognitivizm, dogal ve fenomenal zihniyetin getirdigi gibi, fenomenal ya da dogal bir teslimiyet kaderi degildir. Sadece kisinin kendi beyin duzxeyinin kendi farkina ve bilincine varmasidir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Evet insanoglunun suuru anima/animus olarak icguduye esdegerdir.

Yani yasam yetisi tum hayvanlarda ve canlilarda ortaktir.

Bilinc ise sadece yasamin bilincidir ve bu hayvanda yoktur. O yuzden hayvanlar icguduleri ile, insanoglu deneme&yanilma yolu ile tecrube kazanir. Eski bir basligimi guncelledim, oraya da bakabilirsin.

Ben de etimolojisine bakıyordum..Hemen aktarayım:Osmanlıca "şuur", Türkçe "bilinç" diye geçiyor O.Hançerlioğlu s.172.."insanın kendisini ve çevresini anlamasını sağlayan anlaksal süreçlerin toplamı."
içgüdüye de bakalım:insiyak,aklı hayvani,hissi fıtri hayvani..vs.özetle içgüdüyü salt hayvan için kullanıyor terimler..o.h. not düşmüş:insan için kullanılan "içtepi" imiş.iç güdülerde düşünce ve bilincin etkisi yoktur demiş (siz şuur için bunu kullanmıştınız)soyaçekimle kuşaktan kuşağa aktarılan fizyolojik ve çevresel şartlanma birikimlerinin sonucudur....demiş.insanda içgüdü yoktur..demiş..İnsanda içtepi/doğrulum var imiş..böylece içgüdüyü ben dahil sayısız insan/yazar/akademisyen de yanlış kullanmış oluyoruz..s.12-13
içtepi:insanı gerekliliğe iten dürtü....içtepi ,hayvani bir kalıntı olarak nitelenmiş ve irade ile denetim altına alınabileceği belirtilmiş.ayrıntı için s:18
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Ben de etimolojisine bakıyordum..Hemen aktarayım:Osmanlıca "şuur", Türkçe "bilinç" diye geçiyor O.Hançerlioğlu s.172.."insanın kendisini ve çevresini anlamasını sağlayan anlaksal süreçlerin toplamı."
içgüdüye de bakalım:insiyak,aklı hayvani,hissi fıtri hayvani..vs.özetle içgüdüyü salt hayvan için kullanıyor terimler..o.h. not düşmüş:insan için kullanılan "içtepi" imiş.iç güdülerde düşünce ve bilincin etkisi yoktur demiş (siz şuur için bunu kullanmıştınız)soyaçekimle kuşaktan kuşağa aktarılan fizyolojik ve çevresel şartlanma birikimlerinin sonucudur....demiş.insanda içgüdü yoktur..demiş..İnsanda içtepi/doğrulum var imiş..böylece içgüdüyü ben dahil sayısız insan/yazar/akademisyen de yanlış kullanmış oluyoruz..s.12-13
içtepi:insanı gerekliliğe iten dürtü....içtepi ,hayvani bir kalıntı olarak nitelenmiş ve irade ile denetim altına alınabileceği belirtilmiş.ayrıntı için s:18

Sorunda burda. Toplumumuz dildeki cag degisimini yakalayamamakjtan bu durumda. Evet bilinc-suur olarak ortaya koymak, aslinda her ikisinin de ne oldugunu ortaya koyamamaktir.

Onemli olan verilen anlam ve iceriktir, ad degildir.

O yuzden onemli olan yeni adlar yaratmak degil; neyin ne oldugunu algilamak adina anlam ve icerik vermektir. Oyuzden bilincin ne oldugunu ingilizceden ogrenmek ve algilamak benim onerimdir. Cunku bu konuda Turkiye klasik, tek anlam ve icerikli 19. yuzyili yasamaktadir.

Farklari soyle koyalim.

Yasam yetisi-hayvanlarda ortak olan ve dusunce ve numenal yeti gerektirmeyen fenomenal yanasim. Hayvanlarda icgudu, insanoglunda deneme&yanilma.

Suur-yasam yetisini dusunce ve numenal yeti kullanmadan hayata gecirme.

Bilinc-neyi neden v.s. yaptigini bilmek, bilerek hareket etmek.

Bilinclilik-cognition yani yapilani kavramak, algilamak, idrak etmek.

Bilincalti- insanoglunun beyninde yer etmis her turlu veri, deger ve tabuyu otomatikman uygulamaya koymasi.

Farkindalik-bilince yonelen bilgi ve algi.

O yuzden yukarida verdigim ve acikladigim farklar bu temelde algilanilirsa bir anlami olur. Yoksa ad onemli degildir.

Ayrica unutmamak gerekir ki, her bir kavram caga gore degisir ve anlam ve icerik degisimine ugrar. Bu da bilgi, bilim ve bilimsel olarak her turlu yenilenime paraleldir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Soyle bir ornek ile tum farklari ortaya koyalim.

Bir kisinin tore cinayetini isledigini dusunelim.

Bu kisi insanogludur, yani yasam yetisi vardir ve suuru vardir. Bu onun dogumdan aldigi yetilerdir.

Bu kisi insanoglu olarak sartlanmistir ve bu sarti yerine getirir.

Baskasini bu sartlanma paralelinde bilerek yani suuru yerinde iken oldurmustur (oldurmek).

Bu cinayetin tek bir nedeni vardir o da ona dogumdan sonra verilen toresel sartlanmisliktir.

Bu bilincaltidir. Cunku bu veriyi bilincli olarak sorgulamamistir.

Cinayet islediginin farkinda degildir, bu sartlanmislikonun icin yapilmassi gerekendir.

Dolayisiyle bu kiside bilincaltibir dogumdan sonra aldigi bir sartlanmislik vardir.

Bu sartlanmisligin bilincinde ve farkinda degildir.

Tore bilinci yoktur. Toresel cinayet bilinci yoktur. Cunku farkindaligi yoktur.

Eger bu kisi bundan rahatsizlik duyarsa, bu bilincaltidir ve bastirilir. Eger bastirilamazsa, bu sartlanmislik onu rahatsiz eder ve yine bilincsiz olarak karsi gelebilir.

Buradaki bilinclilik once farkindalik ile baslar.

Yani bunun bir baskasinin yasam hakkini elinden alma oldugu ve bunun insanlikdisi oldugunun farkindaligi, yani algilanmasi, kavranmasi, idrak edilmesi.

Iste bu bilincliligin baslangicidir.

Eger bilincine varirsa da, bir daha tore sartlanmisligi yuzunden baskasini oldurmez ve olduremez. Buna bilincliligi engel olur.

Iste bu temelde farkindalik ve bilinclilik herkesin erisebilecegi bir duzeydir. Yeterki sartlanmisliginin farkina varsin ve bundan rahatsiz olsun.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Sorunda burda. Toplumumuz dildeki cag degisimini yakalayamamakjtan bu durumda. Evet bilinc-suur olarak ortaya koymak, aslinda her ikisinin de ne oldugunu ortaya koyamamaktir.

Yazarken, ben de aynısını düşündüm.İçtepi, biraz zorlama bir kavram gibi geldi.Maksat, içgüdünün çağrıştırdığı hayvanlık/hayvanilikten, insanı azade kılan yeni bir kavram üretmek olmalı.Hayvandaki edilgen, insandaki etkin kılınmaya çalışılmış..Ama yeni doğan buzağı da, çocuk da anasının memesine yapışır sonuçta..Buzağınınki içgüdü, bebeğinki dürtü demek ne kadar gerekli bilemedim..Ama, dediğiniz gibi, insan tanımı çağa göre gelişip değiştiğinden, dilsel içerikler de değiştikçe sözlükler yenilenmeli..Belki başka sözlüklerden de faydalanmak lazım..Linki okuduktan sonra devam ederim.
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Meditasyon bir mistisizm cesididir. Yani sorunlara karsi beyni bosaltir ve dinlerdirir. Ama ayni bir sarhos gibi seans bitince kisi tekrar eski degerleri ile birlikte eski beynine geri doner. Cunku fenomenal zihniyette, insanoglunun kendi numenini kendi oz iradesi, bilinci ve farkindaligi ile yonlendirme, yonetme ve kontrol etme algisi bilinc ve farkindaligi yoktur. Insanoglunu fenomenal yapisina mahkum eder. Yani devrimci sorgulama yer almaz. Bu acidan teslimiyetin ha tanriyas, ha maddeye, ha bir fenomene, ha bir numenal yeti degerine, ha bir aklin yarattigi fenomene, ya da aklin yarattigi ve somuta indirgedigi degerlere ha da senin gibi varolus temelli insanoglu fenomenal yapisina teslim etmissin fark etmez.

sevgili evrensel-insan.. meditasyon konumuz değil ama kısaca değinmek gerekirse bu konuda çok fazla bilgi ve deneyim sahibi olmadan konuşuyorsun gibi geliyor bana.. . biliyorsun ben yaklaşık 5-6 yıldır meditasyon konusuyla ilgileniyor ve bizzat bu uygulamayı yapıp kendimdeki dönüşümleri bizzat deneyimleyen biriyim.. meditasyon sorunlara karşı zihni boşaltma falan değildir, sen de halk arasındaki kulaktan duyma bilgilere ve önyargılara göre düşünüyorsun.. meditasyonun hakkını vererek yaptığında beyni herşeyden önce fenomenel olarak değiştiren bir uygulama, bu yaklaşık en azından 2-3 aylık bir süreci kapsıyor.. meditasyonun insanda yaptığı numenel anlamdaki dönüşümler şimdilik bilimsel anlamda ortaya çok fazla konulabilmiş değil... ama düzenli meditasyon yapan insanların beyin dokusu ileri görüntüleme yöntemleri ile incelendiğinde çok anlamlı bir takım değişimler gözlendiği artık kanıtlanmış durumda.. bu meditasyon konusuyla ilgilenen değişik bilim adamları yada kurumları var.. zaman zaman yaptıkları çalışmaları yayınlıyorlar, geçen gün linklerini vermiştim, gözünden kaçmış olabilir, tekrar veriyorum..







konuyla ilgili daha bir çok araştırma var..

meditasyonun bendeki etkisi zihin boşaltımı değil yüklenen zihni boşaltmadan onun köleliğinden kurtulmak oldu.. eskiden beni bana yüklenen öğretiler yönlendiriken daha çocuklukta(10 yaşlarında) farkında olmadan yaptığım bir oyunun beni koyu müslümanlıktan getirdiği noktalara bak.. bu arada dha değişik ara bilinçdüzeylerini deneyimleme şansı oldu.. bunları daha önce bir kaç kez dile getirmiştim..

insan beyni hala en gizemli organımız, keşfedilmeyi bekleyen bir çok noktası var.. teknolojideki gelişmelerimiz bize beyin dokumuzu çok daha iyi inceleme görünteleme şansı veriyor.. günümüz nörologları ellerindeki ileri görüntüleme teknolojileri ile (MR) beynin bir çok anatomik ve fonksiyonel incelemesini yapabiliyorlar ve bu konuda çok ciddi çalışmalar var..

bugün pek havamda değilim, kısa kesiyorum, pazartesi sendromu olabilir :(
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
egoda yaşama,bilinaçıklığı,zihinsizlik/aydınlanma,insandan öte,insanoğlunun kendisi

Sayın Paslıçivi; dügün çorbası diye bir çorba var bilmem bilir misiniz, herşeyden birşeyler karıştırılıp bir tad yakalanır..onda bile bir tad yakalanır..bu çorbaya dügün çorbası denilebilir bu sebeble ..peki sizin çorbanıza ne diyeceğiz? sadece çorbaaa!

nane limon kabuğu bir güzel kaynasın aman
ha ha ha ha ha içine hatmi çiçeği biraz tere otu katasın aman
ha ha ha ha ha hatta biraz tarçın bir tutam zencefil aman
ha ha ha ha ha bin derde deva geliyor biraz daha sabret güzelim
ha ha ha ha ha ZİHİNSİZLİK AYDINLANMAAA!!!

Sadelikten yanayım ama basitlikten değil !!

bu kadar ciddi iddia sahibisiniz ama yaklaşımlarınız oldukça yüzeysel..biraz bilim,biraz felsefe,biraz din...sosyoloji ,pskoloji,duygu,insan vs vs al sana ZİHİNSİZLİK !!

bu nasıl medot!!! Böyle bir karmasyon olur mu ya? herşeyi birbirine karıştıramazsınız..insan bir bütün ancak bu bütünlük çorba değil, ayrıştırmak öyle basit değil, nane ile limon kabuğu arasında bağlantı var,öylece birini koparıp alamazsınız !!! Demografik yapılardan bahsetmiyorsunuz İnsandan bahsediyorsunuz bilmem farkında mısınız?
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
sevgili toz zerresi.. bakın dünkü yazımdan bir bölümü tekrar alıntılıyorum

ve bu bilinçaçıklığı dediğim kavram kişi kırılma noktasına gelmediği sürece böyle konuşarak, anlatarak, okuyarak, araştırarak falan değişmez..
örneğin şimdi benim bu yazımı okuyan her kim olursa olsun kişi şayet hala ego dediğimiz ikinci benliğin köleliğinde derin bir uykuda yaşıyorsa, egonun savunma mekanızmaları hemen devreye girip filitrasyon görevi yapacak kendi doğularını seçip diğerlerini hemen dışlayıp yadsıyacaktır..
yanı yukarda saydığım ve adına "non-bilgi" dediğim bu inançsal öğelerinden hangisiyle şekillendiyse onu hemen alıp sahiplenecek, savunacak, 10 puan verecek ve diğer tüm öğeleri 0 puanlayıp yanlışlayacaktır..


benim yazımdan sonra hala bana islamın "hak din" olduğundan bahsediyorsunuz.. dediğim gibi ben bu yazışmaları sadece müslümanlarla yapmadım, dünyadaki her dinden insanla bu benzer yazışmayı yaptım, hiç birinde sonuç değişmiyor.. hepsi sonunda kendi dininin hak/doğru din olduğunu ve diğer dinlerin batıl ya da bozulmuş olduğunu dile getiriyorlar, islam da bunların içinde..

yani siz de diğer tüm dünya inanırları gibi (bu gruba materyalistler de dahil) "kuşlar uçan canlılardır" gerçeğine verdiğiniz 10 puanı kendi inancınız içinde yine 10 puan veriyorsunuz.. yani 9 veya 8 değil.. işte zihinde/egoda yaşamak böyle bir şeydir, gerçeklik olmayan bir şeyi gerçeklikmiş gibi algılarsınız.. bu çok derin bir uykudaki rüya hali gibidir.. ben buna bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığının buharlaşması diyorum..

ama sakın bu durumdan dolayı sizi eleştirdiğimi, suçladığımı falan düşünmeyin.. zamanında ben de sizin kadar inançlı bir müslümandım.. şimdi karşınızda farklı bir dinden biri ya da bir nonteist(ateist, deist, agnostik vs) olsaydı sizin dininizin ne kadar saçma, bir çok çelişki olduğunu dile getirip yanlışlamaya çalışır ve "böyle bir şeye nasıl inanıyorsunuz" gibilerinden bir çok olumsuz eleştiri getirirdi.. bu tür yaklaşımları da çok gördüm ve hala görüyorum..

ben hayata anlam ve içerik verme bilinçaçıklığında yaşayan diğer tüm dünya insanlığını nasıl eleştirip ötelemiyorsam sizi de bu bilincinizden dolayı eleştirip ötelemiyorum.. ben sadece bir tıp insanı olarak bunun bir "bilinçyetmezliği sendromu" olduğunu dile getirip bunun tıbbi bir hastalık olduğunu önümüzdeki yüzyıllarda tedavi edebileceği tezini ortay koyup bir öngörü geliştiriyorum..

beyin dediğimiz organ öyle enteresan bir organımız ki; dünyaya geldikten sonra çevresindeki hangi öğretilerle şekillenirse o nöronların arasına adeta bir çimento harcı gibi işliyor.. yani yukarda yazdığım gibi dünyadaki herkes kendi zaman ve coğrafyasında kendisine daha çocukluğundan itibaren aktarılan öğretileri bir çimento harcı gibi nöronların arasına koyuyor ve bu beyin ergenliğe eriştikten sonra hayatın anlamı ve gerçeği o oluyor.. mesela siz islami coğrafyad dünaya gelmişsiniz ve islam öğretileri yüklenmiş, sizin bu beyin nörokimyanızdaki yapılanma adeta bir betonerme yapı gibi.. sadece sizin değil dünyadaki tüm insanlıkta aynı şekilde.. size islam nasıl hakikat/gerçeklikmiş gibi geliyorsa dünyadaki diğer inanlara da kendi inançları aynı betonerme sağlamlığında gerçeklikmiş gibi geliyor.. bahsettiğim konuşarak anlatarak okuyarak araştırarak bu yapılanmanın değişmesi, betonerme yapıyı üfleyerek eğme eylemi gibidir.. yani betonerme yapıda herhangi zayıflama ve çatlama yoksa (kırılma noktası) o yapıda en ufak bir değişim söz konusu olmuyor..

sadece siz müslümanlar değil diğer dinlerden ve inançlara mensup insanlarla yaptığım tüm görüşmelerde sonuç değişmiyor.. yani siz ne derseniz deyin sonuçta karşınızdaki dediğim dedik çaldığım düdük havasından vazgeçemiyor.. aslında bu durum çok ilginç ve bilimsel olarak araştırılması gereken bir durum olarak görüyorum ben.. insanoğlu varoluşa verdiği anlam ve içeriği(inancı) niçin bu kadar değerli ve sabit, niçin tüm görsel işitsel bilimsel gelişmelere kapalı.. insanoğlı inancına niçin böyle kene gibi yapışmak ve bırakmak istemiyor, inancı ne olursa olsun.. insanoğlu için bir rüyada yaşamaya zorlanmış?

şimdi bu yazımdan sonra da sizde hiç bir değişiklik olmayacağının farkındayım, yani
-hadi ya gerçekten diğer tüm dünya insanlığı da benim kadar inancından emin ve sadık mı, hepsi benim gibi kendi inancını hak/gerçeklik olarak görüp diğerlerini(islam dahil) batıl/bozulmuş olarak mı görüyor? o zaman bu işte bir bit yeniği var çok ilginç bir durum..

gibisinden bir soru işareti belirmeyecektir.. dediğim gibi egonun savunma mekanızmaları işine geleni alıp, işine gelmeyeni yadsıyıp inkar edecek ve siz hala diğer tüm dünya insanlığı gibi "benim dinim hakikat diğerleri batıl veya bozulmuş" bilincini devam ettirmek zorunda kalacaksınız..

ve yine işin ilginç tarafı tüm bu değişimler sizin özgür iradenizde olmayacak..

insanlığın varolan bilinçdurumu gerçekten çok enteresan ama bunu dile getirip anlatabileceğim, paylaşabileceğim kimse yok

kendim çalıp kendim oynuyorum sanki :)
bir evrensel insan var o da bu durumu "doğal düşünce sorundur" deyip kestirip atıyor..

İnsanlığın çektiği acıları dindirmek için Müslüman, Hıristiyan, Ateist, Budist ve diğer bütün inanç mensupları ile birlikte hareket edebiliriz. Bize dinimiz kimsenin dinine hakaret etmemeyi emrediyor.

"Allah'tan başkasına tapanlara sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler." Enam/108

İnsanlığın kaderi ile oynayıp, çıkarları için çeşitli entrikalar peşinde olan kartellerin karşısında, insanlık paydasında buluşmamak için hiçbir neden yok. Zarar gören hep masum halklar. Bizim budist bir dünya vatandaşı ile hiç bir sorunumuz olamaz. Ancak Batılı bir baronun başlatmak istediği savaşa dur demek yükümlülüğünü üzerimizde taşıyoruz. Batılı bir baron üzerinden batılı masum halka da karşı duramayız. Biz üzerinde oyunlar oynananlar, birlikte mücadele edecek gücü kendimizde görebilmeliyiz.

Kafirun suresi; sizin dininiz size, benim dinim bana der. Bize saygı duymak düşer. Ancak elimizden geldiğince anlatmaya çalışmamız da sorun olmasa gerek.

Saygılarımla.
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Ayrıca silsile insanlığın başlangıcından bu yana işliyor ise; ki bu böyledir, İslam'ın son din olduğu gerçeği rahatsız edici bir durum oluşturmaz. İslam bize göre sadece bizim dinimiz değil, tüm insanlığın dinidir. Biz yahudiler gibi düşünmüyoruz bu konuda veya başka din mensupları gibi. Elimizden geldiğince Yaratıcıyı insanlara anlatmaya gayret ediyoruz. Elbetteki adım hıdır, elimden gelen budur mütevazılığı ile. Biz kimiz ki yaratıcıyı anlatacak, hele ki temsil edecek. Bencillik edip bu dini kendimize saklayamayız. Siyasi amaçlarımıza da alet edemeyiz.

Ben öğretilmiş kültürden bahsetmiştim daha önce. Gücünü de ortaya koymuştum. Hatta insanların duvara kafalarını bile vurdurtacak bir güce sahip olduğunu dile getirmiştim. İlahi dinler tam bu noktada devreye girer ve öğretilmiş kültüre darbe vurur.

Biz hiç bir ilahi dini reddetmiyoruz. Ancak tüm dinlerin zamanla bozulduğunu ve değiştiğini söylüyoruz. Ve buna karşılık da yaratıcının yeni peygamberler gönderdiğine inanıyoruz. Gelişen teknolojiye ve sosyal hayata göre, bizim gelişmişlik (her anlamda) düzeyimize göre peygamberler ve dinler gelmiş diyoruz. Şu an Hz. İsa döneminde olsa idik, hepimizin ona tabi olması gerekirdi diyoruz.

Allah'ın indirdiği hiç bir din noksan değildir. Ancak insanların su-i istimalleri neticesinde noksanlıklar ve bozulmalar olmuştur.

İznik konsülünde tam 4 incil kabul edilmiştir. Bir sürü incil de ret edilmiştir. Pavlus'un keyfi eklemeleri ve çıkarmaları malumdur. Hatta konsülün de bu konuda katkıları malumdur.

Saygılarımla.

Hz. İsa bu konuda inananları yada inanmak isteyenleri uyarır. Siz annelerinizi ve babalarınızı terke etmedikçe, iman edemezsiniz der.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
sevgili evrensel-insan.. meditasyon konumuz değil ama kısaca değinmek gerekirse bu konuda çok fazla bilgi ve deneyim sahibi olmadan konuşuyorsun gibi geliyor bana.. . biliyorsun ben yaklaşık 5-6 yıldır meditasyon konusuyla ilgileniyor ve bizzat bu uygulamayı yapıp kendimdeki dönüşümleri bizzat deneyimleyen biriyim.. meditasyon sorunlara karşı zihni boşaltma falan değildir, sen de halk arasındaki kulaktan duyma bilgilere ve önyargılara göre düşünüyorsun.. meditasyonun hakkını vererek yaptığında beyni herşeyden önce fenomenel olarak değiştiren bir uygulama, bu yaklaşık en azından 2-3 aylık bir süreci kapsıyor.. meditasyonun insanda yaptığı numenel anlamdaki dönüşümler şimdilik bilimsel anlamda ortaya çok fazla konulabilmiş değil... ama düzenli meditasyon yapan insanların beyin dokusu ileri görüntüleme yöntemleri ile incelendiğinde çok anlamlı bir takım değişimler gözlendiği artık kanıtlanmış durumda.. bu meditasyon konusuyla ilgilenen değişik bilim adamları yada kurumları var.. zaman zaman yaptıkları çalışmaları yayınlıyorlar, geçen gün linklerini vermiştim, gözünden kaçmış olabilir, tekrar veriyorum..







konuyla ilgili daha bir çok araştırma var..

meditasyonun bendeki etkisi zihin boşaltımı değil yüklenen zihni boşaltmadan onun köleliğinden kurtulmak oldu.. eskiden beni bana yüklenen öğretiler yönlendiriken daha çocuklukta(10 yaşlarında) farkında olmadan yaptığım bir oyunun beni koyu müslümanlıktan getirdiği noktalara bak.. bu arada dha değişik ara bilinçdüzeylerini deneyimleme şansı oldu.. bunları daha önce bir kaç kez dile getirmiştim..

insan beyni hala en gizemli organımız, keşfedilmeyi bekleyen bir çok noktası var.. teknolojideki gelişmelerimiz bize beyin dokumuzu çok daha iyi inceleme görünteleme şansı veriyor.. günümüz nörologları ellerindeki ileri görüntüleme teknolojileri ile (MR) beynin bir çok anatomik ve fonksiyonel incelemesini yapabiliyorlar ve bu konuda çok ciddi çalışmalar var..

bugün pek havamda değilim, kısa kesiyorum, pazartesi sendromu olabilir :(

Konu meditasyonu tartismak degil; insanoglunun sadece fenomenal zihniyet teslimiyetine bir fenomenal yapilanma olarak bagliliginin numenal yeti kullanimi temelinde degisime ugrayabilecegini senin uzerinden gosterebilmek icin sana ait olarak bu deguisimi saglayan meditasyonu ornek gosterdim.

En azindan meditasyonu kendine uygulama karari senin kendi kendine aldigin karardir. Bu bile kendi icinde; senin bir norokimyasal robot olmadigini gosterir.

Ayrica senin daha onceki varolusa teslimiyetinin ya da onun ile ozdeslesme bilincinin, insanoglu temelli bir yone degistigini de gozlemleyenlerdenim.

Butun bunlar bile, insanoglunun kendi beynindeki her turlu bilgiyi sorgulayarak degistirebilecegini ve bir fenomenal degismez olmadigini gosterir.

O yuzden bu durumu bir hastalik/tedavi ve suc/ceza olarak algilamak ve kisilere bu temelde bir mudahele uygulamak yerine; kisilerin senin gibi degisime ugrayabilecegini algilaman gerekir.

Yeterki bu algilansin. Iste bu algilamay da saglayacak olan kisinin once kendi varliginin bilinc ve farkina varmasi, kendi beyninin bilinc ve farkina varmasi ve kendi beyninde yer etmis her turlu bilginin kendine ve baskasina zarar verip vermedigini sorgulamasi ve algilamasi ve de bu algi ve sorgu temelinde beyninde yer etmis degerlere kendi oz iradesi ile yon ve yontem verebilmesi olanagidir.

Iste bunun ortaya konmasi, bu olanagin olasiligini artirmaya yonelik bir degerlendirmedir. Sonucta kisi ne kadar cok bu olanak ile karsilasirsa, o kadar cok olanagi degerlendirmeye yonelir.
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Doğal seçilimin (varsa tabii) rolünü merak ediyorum bu konuda..*:) sayıca fazla olduğunuzda, risk faktörü çok da önemli değil..(ya da yaşamsal risklere karşı çoğalma içgüdünüz ağır basar ve sürekli üreme eğiliminde olursunuz)Doğal seçilim (eleme), bilişsel yetenek düzeyine mi, biyolojik dayanıklılık üzerine mi işler?..Varsa tabii)
Not:"anlama çabasında biri" olarak bunları yazdım..

sevgili glsezinrs, burda sormak istediğinizi bir kaç kez okumama rağmen anlayamadım, daha anlaşılır kılarsanız ve konu hakkında bir fikrim varsa dile getirmek isterim..

rwın Yalom, bir kitabında (Divan'dı sanırım), "insanlara yapacağınız en büyük kötülük, onların inançlarını elinden almaktır" gibisinden bir laf ediyordu.Bilinçaçıklığı, insanlaşma konusunda yerden göğe haklı olsanızda, bunlar bireysel sıçramalardır ve bu şansın/ayrıcalığın/emeğin keyfini çıkarın derim.Zira hiç kimse, "kendi" kanatlarıyla "başkalarını" uçuramaz..Kanatlarını farkeden, eninde sonunda düşe kalka uçmayı öğrenecektir..Yazışmalarınızı zevkle okuyor, bilgileniyorum.Devamını dilerim..70'li yıllarda, halkı bilinçlendirme adına kendini paralayan kayıp kuşağı hatırlayalım..Yüzlercesi tutuklandı.Çoğu kaçmak zorunda kaldı, işkenceden sakatlandı, öldü, asıldı, kariyeri bitti..Halk "bu gencecik çocukların derdi neydi acep ?"diye bir kez olsun sormadı, başını çevirip bakmadı bile..Sadece aileler yaslarını içlerine gömdü..

insanların inançlarını elinden almanın çok büyük bir kötülük olduğu konusunda sizinle hemfikirim..
daha önceki yıllardaki bir yazımda insanın hayata verdiği anlam ve içeriğini yani inancını kişinin nefes borusuna benzetmiştim..
kişinin inancını elinden almak o insanın nefes borusunu kesmekle eşdeğer olarak görüyorum..
çünkü kişi hayata verdiği anlam ve içerikle ancak yaşamda kalma motivasyonu buluyor, yani nefes alabiliyor..
aksi halde ya nihilizm boşluğuna düşüyor ya da kendi çıkarları için çevresindeki canlılara zarar vermekten dolayı en ufak bir vicdan muhasebesine giremiyor..
ama bunu hepimiz bir şekilde yapıyoruz, ister direk olsun ister dolaylı yoldan hepimiz bir şekilde diğer insanların inançlarını yanlışlama eylemi içindeyiz..
bu durumu da "zorunlu kaos teorisi"nin bir parçası diye düşünüyorum..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Sayın Paslıçivi; dügün çorbası diye bir çorba var bilmem bilir misiniz, herşeyden birşeyler karıştırılıp bir tad yakalanır..onda bile bir tad yakalanır..bu çorbaya dügün çorbası denilebilir bu sebeble ..peki sizin çorbanıza ne diyeceğiz? sadece çorbaaa!

nane limon kabuğu bir güzel kaynasın aman
ha ha ha ha ha içine hatmi çiçeği biraz tere otu katasın aman
ha ha ha ha ha hatta biraz tarçın bir tutam zencefil aman
ha ha ha ha ha bin derde deva geliyor biraz daha sabret güzelim
ha ha ha ha ha ZİHİNSİZLİK AYDINLANMAAA!!!

Sadelikten yanayım ama basitlikten değil !!

bu kadar ciddi iddia sahibisiniz ama yaklaşımlarınız oldukça yüzeysel..biraz bilim,biraz felsefe,biraz din...sosyoloji ,pskoloji,duygu,insan vs vs al sana ZİHİNSİZLİK !!

bu nasıl medot!!! Böyle bir karmasyon olur mu ya? herşeyi birbirine karıştıramazsınız..insan bir bütün ancak bu bütünlük çorba değil, ayrıştırmak öyle basit değil, nane ile limon kabuğu arasında bağlantı var,öylece birini koparıp alamazsınız !!! Demografik yapılardan bahsetmiyorsunuz İnsandan bahsediyorsunuz bilmem farkında mısınız?

sevgili Pyramos.. ikimiz de eğitimli insanlarız, sanırım konuşarak anlaşabiliriz.. yazılarıma alayı değil de daha sakin, olumlu ve anlaşabilecek tarzda yaklaşırsanız her ikimiz için de daha faydalı olur kanısındayım.. yazdıklarım size metodik gelmeyebilir belki de haklısınız, her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır.. ama bu sorunları yazışarak çözebileceğimizi umuyorum.. size çorba gibi gelen yerleri ayrıntılı sorarsanız elimden geldiğince rafine etmeye çalışırım.. yeter ki iletişimimiz olsun, aksi halde çocuklar ya da cahil insanlar gibi dalaşmak kavga etmek kimseye bir şey kazandırmaz..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
İnsanlığın çektiği acıları dindirmek için Müslüman, Hıristiyan, Ateist, Budist ve diğer bütün inanç mensupları ile birlikte hareket edebiliriz. Bize dinimiz kimsenin dinine hakaret etmemeyi emrediyor.

"Allah'tan başkasına tapanlara sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler." Enam/108

İnsanlığın kaderi ile oynayıp, çıkarları için çeşitli entrikalar peşinde olan kartellerin karşısında, insanlık paydasında buluşmamak için hiçbir neden yok. Zarar gören hep masum halklar. Bizim budist bir dünya vatandaşı ile hiç bir sorunumuz olamaz. Ancak Batılı bir baronun başlatmak istediği savaşa dur demek yükümlülüğünü üzerimizde taşıyoruz. Batılı bir baron üzerinden batılı masum halka da karşı duramayız. Biz üzerinde oyunlar oynananlar, birlikte mücadele edecek gücü kendimizde görebilmeliyiz.

Kafirun suresi; sizin dininiz size, benim dinim bana der. Bize saygı duymak düşer. Ancak elimizden geldiğince anlatmaya çalışmamız da sorun olmasa gerek.

Saygılarımla.

sevgili toz zerresi.. keşke her dinin mensubu sizin gibi insanı/insanlığı inandığı yaratıcısı kadar değerli kılabilse..
ama her dinden öyle değişik yelpazede insanlar çıkıyor ki; mevlanayı da talibanı da ortaya çıkaran islam zihniyetidir..
bu tür çok uç fraksiyonlar her din her ideolojide var, çok humanist olan budizm dininde bile öyle radikaller çıkıyor ki şaşar kalırsınız,
bu hrisityanlıkta da hinduizmzde de ateizm de vs, böyle..
yani sonuçta iş insanoğlunu kendisinde bitiyor..
hiç bir din kötülüğü emretmez, daha doğrusu kutsal kitapları bir tarafa bırakırsak zihinden zihine aktarılan tüm dünya dinleri iyiliği emreder kötülüğü yasaklar.. dinler bu açıdan belli zaman ve coğrafyada yaşayan insanlar arasında oldukça faydalı olduğu görüşündeyim..
ama iş globalleşmeye geldi mi işin rengi değişiyor..

bana göre; doğru , hak, yanlış, batıl, bozulmuş din biye bir kavram yok..
her din haktır, doğrudur, iyidir güzeldir..
hepsi kendi zaman ve coğrafyasının insanını ölüm sonrası yaşam yaptırımları ile tımarlamaya çalışmıştır
ama birinde cennet cehennem vardır, ötekinde yeniden doğumlar(reenkarnasyon) vardır bir diğerinde karma yaşam vs vardır..
inanlık tarihinde tüm başarılı omuş dinleri incelediğimizde hepsinde bir kaç ortak nokta görüyoruz..
ölüm son değildir, iyi ve kötü vardır, bu dünyadaki yaşamınıza göre ölüm sonrası çok farklı yaşam şekilleri ile değerlendirilip yaptırıma uğrayacaksınız..
din dediğimiz kavram nesilden nesile bir zihin aktarımı olduğu ve ölümsonrası yaşamlar bilimsel anlamda gözlem vermeyip sınanamadığı için her insanevladı ke3ndi zaman ve coğrafyasının dininde(zihninde) yaşamak zorunda kalmıştır..

ama dünyamız eski çağlardaki gibi biribirnden habersiz bir yaşam sürmüyor, günümüz dünyası adeta küçük bir köy gibi..
eskiden japonyada hindistanda yaşayanın isadan musadan muhammedden haberi olmadığı gibi avrupa amerika gibi yerlerde yaşayanlarında budhadan krişnadan taodan konfiçyusdan şivadan brahmadan haberi yoktu..
şayet insanlara düzen adalet ve dolayısıyla din getiren insanları peygamber olarak nitleyecekseniz, yukarda saydığım tüm bu insanlar peygamberdir.. ister bir tanrıdan/yaratıcıdan bahsetsin ister bahsetmesin..
çünkü yukarda saydığım inanların hepsi kendi zaman ve coğrafyalarına hak hukuk adalet getirmeye çalışmışlar ve oldukça da başarılı olmuşlardır..
aradan binlerce yıl geçmesine rağmen tüm bu saydığım dünya dinleri hala yürürlüktedir ve oldukça etkilidirler..

Şu an Hz. İsa döneminde olsa idik, hepimizin ona tabi olması gerekirdi diyoruz.

bu cümlenizi yukarıda yazdıklarım altında değerlendirmeye çalışın..

isa günümüzden 2000 yıl önce yaşadığı iddia ediliyor ve dünyanın orta/batı coğrafyasında(amerika daha keşfedilmemişti ama orda da insanlık yaşamı vardı)

buddha dünümüzden 2500 yıl önce yani isadan 500 yıl önce yaşamış kabul ediliyor..

siz günümüzden 2400 yıl önce hindistanda yaşayan biri olsaydınız ne isadan ne musadan ne muhammedden haberiniz olacaktı.. 2400 yıl önce hindistanda varolan dinler hinduizm, jainizm ve yeni yeni budizm olacaktı..

ki ozamanlar dünayda ne ulaşım ne de haberleşme diye bir şey yoktu.. neredeyse tüm dünya insanlığı doğduktan sonra sadece kendi küçücük coğrafyasında(köy veya kasabasında) doğup büyüp ölüyordu.. gerçi günümüzde de bu şartlar altında yaşayan insan sayısı pek az değil ya..

olayları bir de bu açıdan değerlendirmenizi isterim..
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
sevgili Pyramos.. ikimiz de eğitimli insanlarız, sanırım konuşarak anlaşabiliriz.. yazılarıma alayı değil de daha sakin, olumlu ve anlaşabilecek tarzda yaklaşırsanız her ikimiz için de daha faydalı olur kanısındayım.. yazdıklarım size metodik gelmeyebilir belki de haklısınız, her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır.. ama bu sorunları yazışarak çözebileceğimizi umuyorum.. size çorba gibi gelen yerleri ayrıntılı sorarsanız elimden geldiğince rafine etmeye çalışırım.. yeter ki iletişimimiz olsun, aksi halde çocuklar ya da cahil insanlar gibi dalaşmak kavga etmek kimseye bir şey kazandırmaz..

Nedense bende bazen sizin yazılarınızdan aynı hisse kapılıyorum:)

Burada hakikat ya da gerçek olan tek şey ; gerçek kişilikler/düşüncelerdir bana göre...Düşüncelerin bir yerden sonra yalan, yanlış veya zırva olmaları önemsizdir..gerçek kişiliklere aitlerse değerlidirler.. değillerse değersiz..heyecan verici olan, ya da bende iz bırakacak olanlar sadece bunlardır..yoksa kimse kimsenin Öz'üne kolay kolay tesir edemez. Öz'ü etkiliyecek olanda sadece gerçek kişilikler ve düşüncelerdir. yoksa felsefe yapmak için felsefe yapılması kadar boş,biçare,acınası bir uğraş olamaz.

İnsan beyni öncelikle bilgicidir ve maddecidir. bir çoğu gibi bundan faydalanarak çıkarımlar yapıyorsunuz ve rasyonel sınırlar çiziyorsunuz. ama içinde bulunduğumuz evrene ve insana bakılınca her türlü sınır çizmek anlamsızdır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst