Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde burakender tarafından oluşturulan Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 137,734 kez görüntülenmiş, 1,062 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar
Konbuyu başlatan burakender
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Ruairi

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
işte teistler hakkında muhteşem ön yargı örneklerinden biri daha!

Düşünceden rahatsız olmayız efenim, olsak zaten burda bulunmayız.

sevgili donkişot.. bizler uzayda ya da marsta yaşamıyoruz, bizler de sizin içinizde dünyaya gelip ilk başlarda aynı sizin gibi anne/babamızın bize öğretiklerini gerçek zannediyoruz.. sonra bir şekilde bilinç açılıyor ve uyanmaya başlıyorsunuz..
ben türkiyede hacca gitmiş bir ailenin evladıyım, ailem sünni müslüman, islami bir hayat yaşıyorlar ve beni de o şekilde yetiştirdiler..
teizmi(islami olan) birebir yaşamış ve deneyimlemiş biriyim. 16 yaşlarıma kadar 5 vakit namaz kılıp camide müezzinlik yapmış ve kendimi 20 yaşlarına kadar müslüman olarak tanımlayan biriyim..

bir insanın teizm düzeyinden nonteizme geçtikten sonra ilk yaptığı şeyin yemek yediği çanağa tükürmek olduğunu çok iyi bilen ve yaşamış biriyim.
bu gün nonteist dediğimiz insanların yaptığı budur,
teizm düzeyindeyken kendilerine yüklenen inancı/zihni(hangisi olduğu hiç farketmez) ölesiye savunurken
nonteizme geçtiğinde yaptıkları şey, eski inançlarını yanlışlamak için ölesiye bir mücadele..

bugün teizm düzeyi dediklerimiz de, nonteizm dediklerimiz de hepsi kendilerine yüklenen zihinde yaşıyor..
tek farkla; önce zihnin pozitif kutbunda sonra negatif kutbunda..

ve bu zihnin 2 taraflı kutuplarında yaşamak insanoğlunu biribirne düşman ediyor, bozgunculuk yapıyor diyorum..
ve bu zihnin içinde sadece dini inanç yok, doğumdan sonra bize yüklenen bir çok kutsanmış değerler var..

yani benim burda anlattıklarım önyargı falan değil, her düzeyi birebir deneyimlemiş ve gözlemlemiş,
zihnin hem pozitif hem de negatif kutbunda bulunmuş, her iki pencereden varoluşa bakmış
ve daha sonra bu zihinden arınmış(nötr) biri olarak gözlemlerimi dile getiriyorum..

İnançlarının hepsi inancını korumak için sürekli mantığa bürüyor, kendini/egosunu koruyor değil mi aa tabi bunun farkında da değiller, O bilinç düzeyine ulaşamıyorlar bir türlü ya, aydınlanamıyorlar vah vah ya, bakın ben bunlara kızarım işte.

daha önce söylediğim gibi ben zihin/ego derken sadece inançtan bahsetmiyorum, bunun içinde milli/etnik kimlik, göreceli ahlak, siyasi politik görüş, hatta spor takım taraftarlığı vs bile var.. bu kavramların hiçbiri biz doğduğumuzda bizde yoktu, sonra bir şekilde edindik, yüklendik.. ve kendimizi/özümüzü unutarak bu değerlerde yaşamaya başladık, kendimize yabancılaştık, bu değerler bizi yaşamımızın önüne geçti, bu değerler uğruna hem kendi hayatımızı ve diğer insanların hayatlarını tehlikeye atar olduk. biz kardeştik sonradan biribirimize düşman olduk.

ve tüm bunların farkedilip aydınlanmaya ulaşmanın düşünerek olamayacağını, bunun bir beyin nörokimyası olduğunu
o yüzden bu dünyada insanoğlunun varoluşa/evrene verdiği anlam ve içerik(tüm teizm e nonteizm inançlar) yüzünden kesinlikle sorumlu tutulamayacaığını,
eleştirlemeyeceğini ve bu beyin nörokimyasının insanoğlunda bir hastalık yaratıp biribine düşürdüğünü dile getirmeye çalışıyorum..

yani kimseyi eleştirip, suçladığım, öteledeğim falan yok..

sünnni müslüman sünni islamı
alevi, aleviliği
hristiyan hristyanlığı
ateist ateizmi
budist budizmi
protestan protestanlığı
hindu hinduizmi
deist deizmi
vs

savunmak zorundadır, ve bunları savunduğu için suçlanamaz, eleştirlemez demek istiyorum..

çünkü insanoğlu mutlu/tatmin olmak zorundadır, mutsuzluğu/tatminsizliği seçmek gibi bir lüksü yok..

insanoğlu 2 şekilde mutlu/tatmin olur..
1. özündeki mutlak mutluluktan
2. çeperdeki ona sonradan yüklenen/edindiği değerleri savunmaktan(inanç, milli/etnik kimlik, para, güç, otorite, vs)

özüne inip kendini bulmuş kendiyle tanışmış biri, bu sonradan edinilen değerlerle değil özünden gelen çoşkuyla mutlu/tatmin olur..

ama özünden koparılıp kendine yabancılıştırılmış biri de mutlu/tatmin olmak için sonradan edinilen değerlere sıkı sıkıya yapışmak zorundadır..
işte sorun/hastalık burda devreye giriyor..

çünkü özümüzdeki tatmin kaynağı, insandan geliyor ve ortak evrenseldir..

ama çeperdeki değerler dünyanın her yerinde çok farklı..

sen nasıl allah-muhammed-ali üçlemesini savunmak zorundaysan
bir sünni müslüman allah-muhammedi
bir budist de budhayı
bir satanist satanizmi
bir bahai bahailiği
bir ateist tanrı/din tanımazlığı savunmak zorundadır..
ve bunları savunurken diğer hepsini bir şekilde değişik seviylerde ötelemek/dışlamak zorundadır..

çünkü mutlu/tatmin olmak için bunları yapmak zorundadır..

bu uyuyan insanoğlunun kaderidir..
o derin uykudan uyanılmadığı sürece de bu insanlar arası kaos/bozgunculuk devam etmek zorundadır zaten..
o yüzden kurtuluş bireyseldir diyorum..

İslam Peygamberine ; sen bize atalarımızın mitoslarını anlatıyorsun dediler, Hz Ali'ye boşa kendine eziyet ediyorsun dediler. bunlar yeni şeyler değil.Kendini tarihte ilk düşenen(!) insan mı zannediyor bu ateistler !!! bu arada ben non teist dediğiniz garip tanımı direkt ateist olarak algılarım. farkı bana göre yok.

burayı biraz açar mısın? ne demek istediğini tahmin ettim ama yanılmayayım..
anladığım kadarıyla; benim dinli, peygamberli tanrıma inanmayan herkes ateisttir diyorsun sanırım..
şayet böyle düşünüyorsan, sen de çok farklı tanrılara inanan insanlara göre ateisttin..
sen o insanların tanrısına niçin inanmıyorsan onlar da senin tanrına o yüzden inanmıyorlar..

Kısaca sizde elinizde doğru düzgün bir tez olmadan; huzur ,mutluluk ego vs diyorsunuz aynı Evrenselin olgu,numen,fenomen,aklını inandırdığı doğru vs gibi sonrada biz kendi görüşümüzü yazınca yok rahatsız mı oldunuz,huzur bozmak istemem vs.. böyle olmaz bana göre.. eğer ciddi anlamda iddialı iseniz daha metodik görüş belirtmek gerekir..

elimde bir kaç tane tezim var, şayet konuşmaya hazırsınız konuşurum..

1. insanoğlu hayata verdiği anlam içerik(tüm teizm ve nonteizm düzeyi inançlar) açısından hür irade sahibi değildir..
insanoğlu beyin nörokimyasının bir robotudur
2. dünya sağlık örgütünün(WHO) tanımına göre insanoğlunun bugün sahip olduğu zihniyet tıbbi bir hastalıktır..
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
elimde bir kaç tane tezim var, şayet konuşmaya hazırsınız konuşurum..

1. insanoğlu hayata verdiği anlam içerik(tüm teizm ve nonteizm düzeyi inançlar) açısından hür irade sahibi değildir..
insanoğlu beyin nörokimyasının bir robotudur
2. dünya sağlık örgütünün(WHO) tanımına göre insanoğlunun bugün sahip olduğu zihniyet tıbbi bir hastalıktır..

Buyrun tezinizi paylaşın, bizde kendi düşüncemiz dahilinde paylaşımda bulunuruz.

Ateist algımı sormuşsunuz bana göre ateist ;yaratan tanımayan insandır,dinlerle ilgili değildir.
 

separator

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
2 Nis 2012
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Bu mesaj bu akşam üstü atacaktım fakat cep telefonundan bağlanıyordum, eve yeni gelmiştim, yemek yiyor ve yorgundum.

Tamda bu durum bana bu mesajı yazdırttı.

Felsefede çığır açmayacak tabiki ama anlayan anlayacaktır.

"Tanrının yani yaratıcının benim inancıma göre Allahın, varlığına somut delil elimde bulunan ve 2-3 dk önce hazırladığım "ekmek arası peynir-domates" dir."
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Buyrun tezinizi paylaşın, bizde kendi düşüncemiz dahilinde paylaşımda bulunuruz.

Ateist algımı sormuşsunuz bana göre ateist ;yaratan tanımayan insandır,dinlerle ilgili değildir.

sevgili donkişot, tezlerimin "hür irade" başlığı altında tartışılmasını daha uygun buluyorum, orada yazışırız..

ateist algınıza gelince..

insanoğlunun varsayılan/default ayarı; "yaratanı tanıyan olmalı" gibi bir algı yaratıyorsunuz bende, yanılıyor muyum?
ve bu yüzden bu insanlara karşı negatif bir tutumunuz var gibi hissediyorum.
yazılarınızdan yanlış algılamadıysam alevi bir kültürden geliyor ve bu görüşe sahip birisiniz..

kendi yaşamımda çok fazla alevi dostum vardır ve kendilerini çok severim, çünkü alevilik/bektaşilik kültüründe merkezde daha çok insan/insanlık/aydınlık kavramları vardır.. tabii ki herkes aynı olacak diye bir şey yok ama genelde benim çevrede gözlelediklerim böyle..

yine her zamanki gibi "her insan ayrı bir dünyadır"dan yola çıkarak alevi kesimde de çok farklı fraksiyonda bazı kavramları merkeze alma eğilimleri olacaktır.. tanrı, insan, muhammed, ali, insanlık, aydınlanma vs gibi..

sizin şahsınızda gözlemlediğim kadarıyla; merkezde "yaratıcı" var, yani önce yaratıcı tanınmalı, diğer şeyler ondan sonra gelir gibi bir izlenim bıraktınız bende. yanılıyorsam düzeltirsiniz.. (beni değil düşüncemi :) )

isterseniz önce sizin şu zihninizde varolan yaratıcıyı biraz irdeleyelim..

bu yaratıcıya nasıl ulaştınız
bu yaratıcının belli başlı bir takım özellikleri/nitelikleri var mı
insanoğluyla iletişime geçmiş midir, yoksa insanoğlu o yaratıcıyı kendi mi bulmuştur
bu yaratıcı dediğiniz kavram neyi nasıl yaratmıştır
insanoğlu üzerinde bir gücü yaptırımı varmıdır, varsa bunları nerden öğrendiniz
bu yaratıcı dediğiniz kavram gelmiş geçmiş tüm dünya insanlığına seslenmeyi ve kendini hissettirmeyi başarabilmiş midir?
insanoğlundan beklediği bir şey varmıdır?

gibi bir çok sorular var kafamda..
isterseniz dediğim gibi siz bana bu yaratıcı hakkındaki düşünceleriniz yazın
ve bu yaratıcıyı tanımayan insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz,
bu o insanların bir kusuru mu?
bu insanlar dışlanıp ötekileştirmeli mi?

sonra benim tezimi konuşuruz..
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
bu o insanların bir kusuru mu?
bu insanlar dışlanıp ötekileştirmeli mi?

sonra benim tezimi konuşuruz..

Sadede gelsek diyorum. yani tezinize. benim kimseyi dışlayıp, ötekileştirdiğim yok ama ne yazarsam yazayım bu önyargınızı aşamayacağım. belli ki siz bu noktaya inanılmaz takılıyorsunuz anlamadım gitti. benim en yakın arkadaşlarım içinde ateistlerde mevcut. mezhep ayrımım da yok. bu sıkıntıyı aşsanız artık diyorum. dönüp duruyoruz aynı yerde.



bu yaratıcıya nasıl ulaştınız
bu yaratıcının belli başlı bir takım özellikleri/nitelikleri var mı
insanoğluyla iletişime geçmiş midir, yoksa insanoğlu o yaratıcıyı kendi mi bulmuştur
bu yaratıcı dediğiniz kavram neyi nasıl yaratmıştır
insanoğlu üzerinde bir gücü yaptırımı varmıdır, varsa bunları nerden öğrendiniz
bu yaratıcı dediğiniz kavram gelmiş geçmiş tüm dünya insanlığına seslenmeyi ve kendini hissettirmeyi başarabilmiş midir?
insanoğlundan beklediği bir şey varmıdır?

yani bunlara ne dememi bekliyorsunuz artı desem nolacak? önyargılarınızın duvarlarında eriyip gidecek söylediklerim.

Yaratıcı kendini hiçbir zamanda göstermemiştir.= Yaratıcı yoktur.

nörölojik olarak beyin ölümü gerçekleşen insanda hiçbir yaşam belirtisi kalmaz. ruh veya benzeri bir yapı gözlemlenememiştir = ölümden sonra hayat yoktur.

kısaca burada herşey beşeriyet kuralları içinde işlemektedir öyleyse natüralizm dışındaki düşünceler metafiziktir, fantastiktir.

buyrun beklediğinizi cevapları verdim. artık sözü istediğiniz noktaya taşıyabilirsiniz. içsel yolculuğunuzda başarılar :)
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Yaratıcı kendini hiçbir zamanda göstermemiştir.= Yaratıcı yoktur.

nörölojik olarak beyin ölümü gerçekleşen insanda hiçbir yaşam belirtisi kalmaz. ruh veya benzeri bir yapı gözlemlenememiştir = ölümden sonra hayat yoktur.

:) sevgili arkadaşım. yazdıklarımı biraz dikkatli okuyup empati kurmaya çalışsan bunların benim beklediğim cevaplar olmadığını anlarsın.

bu cevaplar materyalist/ateizm zihniyetinin beklediği ve savunduğu cevaplardır..

siz benim yazılarımda hiç "yaratıcı yoktur, ölümden sonra yaşam yoktur" gibi "inançsal" bir ifadeye rastladınız mı?

ben mutlak inançsız, epistemolojik gerçeklikte, tam uyanık olarak yaşayan biriyim diyorum..

ben nerden "bil"eyim yaratıcının ve ölümden yaşamın olup olmadığını.. tüm bunlar "inanç"sal söylemlerdir..

ben şimdiye kadar ne bir yaratıcı gözlemledim ne de ölüm sonrası bir deneyim yaşadım, o yüzden bu konularda bir fikri sabitlemek inançtır..
benim bu konularda sabitlenmiş bir fikrim olamaz..

o yüzden diyorum ya bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığı çok önemlidir diye..

ve aydınlanmanın yolu da az çok buradan geçer..

dediğim gibi sizin verdiğiniz bu cevaplar materyalist/ateist söylemlerdir yani inançlardır..

kendini ateist diye tanımlayanlar tnarı ve ölüm sonrasına inanmadıklarını söylerler ama o verdiğim siteler git bak,
sabahtan akşama kadar tanrıyı, kutsal kitapları, peygamberleri, inanrları, ölüm sonrası yaşamı yanlışlamak için bir inanırdan çok daha fazla araştırıp, didinip dururlar..

zihinde/egoda yaşamak böyle bir cehennemdir işte..

ben o sitelerde de yazdım ama bu aydınlanma denen bilinç düzeyini onlara da aktaramadım..

zihin grileri görmez, siyahla beyaz arasında yaşar, ya siyahın ya da beyazın taraftarıdır..

neyse yarından itibaren şu tezimi işlemeye çalışayım belki bir kaç kişiye faydası olur,
çünkü şimdiye kadar bir kişiye ulaştım..
o da daha önce bahsettiğim kırılma noktasında olan birisiydi..
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
sevgili arkadaşım. yazdıklarımı biraz dikkatli okuyup empati kurmaya çalışsan bunların benim beklediğim cevaplar olmadığını anlarsın.

biliyorum. çok fazla tekrar ettiniz bazı şeyleri, kısır döngüyü kırmak için yazdım. tezinizi paylaşmaya karar verdiğinize görede başarılı oldum:)

O siteleri fazla bilmem, ama nerdeyse tüm söylemlerini biliyorum diyebilirim.

neysem. tezinizi merakla bekliyorum. bu arada ben muhalif olmak için muhalif olmam. benden yana bundan emin olun.
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
biliyorum. çok fazla tekrar ettiniz bazı şeyleri, kısır döngüyü kırmak için yazdım.

sevgili donkişot, bu tekrar konusunda çok eleştiri alıyorum ama inadına, ısrarla bu yolda gidiyorum..
burda bir amacım var çünkü, zihnin/egonun savunma mekanızmalarını kırmaya çalışıyorum..
çünkü yazıştığım insanlar dünya coğrafyasının batı zihnine/egosuna sahip insanlar..
yani tek tanrılı semavi dinlerin öğretilerinde yaşayan insanlar.
bu insanların zihnindeki sorular/sorgular; tanrı varmı, ölümden sonra cennet/cehennem varmı tarzındaki sorular
bu insanlar dünyanın doğu coğrafyasının zihnini yok sayıyorlar, sanki o insanlar insan değil ve bu dünyada yaşamıyorlar
ve ben özellikle yazılarımda sık sık doğu coğrafyası zihni/egosunu örnekliyorum ki,
bilincin çevresindeki o filtreleri/perdeleri kırıp bakış açısının biraz genişlemesini hedefliyorum..

batı insanı tanrı, ölümden sonra cennet/cehhennnem varmı'yla cebelleşşirken
doğu insanı için bu kavramların yaşamlarında hiç bir anlamı/önemi olmadığını
sizin için; reenkarnasyon, karma yaşam, çok tanrılılık, tanrısızlık nasıl zihninizde ve yaşamınızda bir değer taşımıyorsa,
onlar için de sizin tek semavi tanrınız ve ölüm sonrası cennet/cehenneminiz onların zihninde ve yaşamında bir değer taşımadığını

tüm dünya insanlığının kendine yüklenen zihinde/egoda nasıl bir mücadele verdiğini gösterebilmek amacıyladır bu tekrarlarım :)

ama benim tüm tekrarlarıma rağmen ben bu zihnin savunma mekanızmalarını(filtreleri, perdeleri) maalesef geçemiyorum.. :(

o yüzden de kişisel ulaştığım aydınlanma/farkındalık dediğim bilinç düzeyinin "zihinsizlik/egosuzluk" denilen bir çeşit beyin nörokimyası olduğu tezini ortaya koyuyorum..

çünkü ben bu düzeye okumak, düşünmek araştırmaktan öte meditasyonla ulaştım..

insanlar meditasyonu basit bir rahatlama, stresten arınma yöntemi olarak görüyorlar..

oysa meditasyonun bende yaptığı etki; doğumdan sonra yüklenen tüm öğretilerin(zihin/ego) köleliğinden kurtulma şeklinde oldu..

bunu sözlerle ifade edebilmek o kadar zor ki, ancak yazılarımın içeriğinden algılayabilirisiniz insanı nasıl bir bilince taşıyabildiğini..

bu başlıkla ilgili bulduğum bir videoyu paylaşayım..

[video=youtube;DFq6zzspiJo]http://www.youtube.com/watch?v=DFq6zzspiJo&feature=fvwrel[/video]
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
o yüzden de kişisel ulaştığım aydınlanma/farkındalık dediğim bilinç düzeyinin "zihinsizlik/egosuzluk" denilen bir çeşit beyin nörokimyası olduğu tezini ortaya koyuyorum..

tezinizi daha iyi anlayabilmek ve ondan sonra kendi yorumumu yapabilmek adına; (Türk milleti adına gibi oldu galiba biraz:))

bu ulaştığınız bilinç düzeyinin dışa dönük yönlerinden bahsettiniz birde içe dönük yönlerini açarsanız durum daha iyi anlaşılır sanırım.

Sormak istediğimi Camustan birkaç alıntı ile açmak istiyorum;

-Yaşamın, yaşamak için bir anlamı olmasının gerekip,gerekmediği ?

-Yaşamın anlamdan ne kadar yoksun olursa o kadar iyi yaşanıp, yaşanamayacağı?

-İnsan hiçbir şeye sarılmadan yaşayabilir mi?

-İnsan kendi değerlerini yaratabilir mi?
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Elmaya ve diğer gıdalara olan ihtiyacı veren el, elmayı ve diğer gıdaları da vermiştir. Elmanın ihtiyacı olan unsurları da vermiştir hatta. Güneşi, suyu ve diğer lüzumlu maddeleri. İhtiyacı yaratan, ihtiyacın giderilmesi için gerekli olan şeyleri de yaratmıştır. Sebeplerin yüzleri sonuçlara çevrilmiştir. Kavunu yaratan, kavunu çiğneyip sindirecek sistemi de braberinde yaratmıştır. Hatta o kavundan haz alacak sistemi dahi yaratmıştır. Bir et parçası vasıtası ile lezzet duyarken bir başkası ile sesleri duyabiliyoruz. Sesi yaratan, sesi duyacak kulakları ve diğer organları da yaratmıştır. Kokuları var eden, kokuları almamızı sağlayan organları da var etmiştir. Aynı su ve toprak, meyve sebzeleri farklı renklere boyamaktadır. Farklı şekillere ve lezzetlere sahiptirler. Hiç düşündünüz mü neden düşünebilen tek tür insandır? Neden düşünebilen tür tek?
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
İnsanın Ölüme rağmen, sonunda öleceğini bilmesine rağmen, bu kadar rahat hırslı,egoist,bencil,şerefsiz,cani,vicdansız,zalim vs vs yani kötü olabilmesi Tanrının varlığının somut delilidir.
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Burada aslında farklı bir tartışma konusu ciddi manada gündeme gelebilir.

İnanan insanlarda mutlak tutarlılık aranmalı mıdır?

İnanmak mükemmel insan olmak mı demektir?

İnanan insan da hata yapmaz mı?

Donkişotun da belirttiği gibi bir sürü kötülüğü sinesinde barındırabilen insan, inanç-kötülük ekseninde değerlendirilebilir mi?

Türkiye çoğunluk itibarı ile inananlardan oluşuyor ama ne suçlar bitiyor ne de kötülükler. Acaba din algısını yeniden değerlendirmeye ihtiyaç mı var?

Dinler birer sistem olarak mı yaşatılabilir?
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
hiç bir insanda mutlak tutarlılık aranamaz. bu insana karşı en büyük haksızlık olur. bizler ne kadar tutarlı olursak o kadar yapmacık bir o kadar da yalancı oluruz. prensip sahibi oluruz ama bu komiklikten başka bir şey değildir. kimse öyle ya da böyle değildir. aynı ırmakta iki kez yıkanamadıktan sonra aynı duşta aylarca yıkanmanın peşinden koşmak anca kendini kandırmakla mümkün olur...
inanan bir insanın inanmayandan farkı,, iki inanan insanın birbirlerine olan farkıyla eşittir herhalde... herkesin hata yapma ihtimal olasılığı bunu kanıtlar niteliktedir..

insanın içinde barındığı bu kötülükler sadece insana mı hastır. rüzgar, yağmur, su, güneş hatta çise bile kötü-bencil-şerefsiz olabilir bazen... doğanın bu pisliği sayesinde hayat devam eder... her an timsahlar tarafından parçalanan bir antilop ve her an bir kuşun gagasında can çekişen tırtıl... saymakla bitmez tabi..

türkiye peygamberleden ya da bilimadamlarından bile oluşsa hatta o çok çalışkan karıncalardan bile oluşsa gene bitmez kötülükler... kötülük dediğimiz şey ayrı bir tartışma konusu elbet...
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Nemrut Allah'ın varlığına inanmıyordu kendini tanrı ilan etmişti.Bir gece dağın zirvesine çıkarak gökyüzüne ok fırlattı.aklınca Allah'ı vuracak.Ok yere ucunda bir balık ile beraber düşüyor.Allah'ın varlığına inandığı için ödüllendirirliyor.Aslında Allah'ın varlığına oda inanıyor ama gururuna yenik düşüyor.İnanmıyorum diyenlerde inanıyor aslında.sadece etraflarında gördükleri haksızlıklar,zulümler,gelir dağılımındaki eşitsizlik ve çoğaltabileceğimiz bir çok etken bir nevi inandıkları Allah'a isyandan başka birşey değil.İnsan olmayan bir şeye isyan etmez.
 

alpine

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
480
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Nemrut Allah'ın varlığına inanmıyordu kendini tanrı ilan etmişti.Bir gece dağın zirvesine çıkarak gökyüzüne ok fırlattı.aklınca Allah'ı vuracak.Ok yere ucunda bir balık ile beraber düşüyor.Allah'ın varlığına inandığı için ödüllendirirliyor.Aslında Allah'ın varlığına oda inanıyor ama gururuna yenik düşüyor.İnanmıyorum diyenlerde inanıyor aslında.sadece etraflarında gördükleri haksızlıklar,zulümler,gelir dağılımındaki eşitsizlik ve çoğaltabileceğimiz bir çok etken bir nevi inandıkları Allah'a isyandan başka birşey değil.İnsan olmayan bir şeye isyan etmez.

Iyide, bu neyin kaniti, yada nasil bir kanittir? Tanriya inanmayanlar hakkindaki muneccimsel yaklasiminizi bir kenara birakacak olursak, insanin inanci tanrinin varligina bir kanitmidir? Yani biz mesela aslinda olmayan bir cesit atom alti parcacigin varligina inansak, o parcacgin var oldugunu kanitlamis mi olacagiz? Ben dandrikyum diye bir kimyasal elementin varligina inansam ne degisir? Insanlarin neye inandiginin ne onemi var bu baglamda(ve konu baglaminda)?

Bu konuda sayfalar dolusu(dile kolay 56) yazi yazilmis ama konunun teeee en basindaki soruya bir tane cevap var mi diye sorulsa, yok...
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Aslında yiyeceğin varlığına en büyük delillerinden biri yiyeceğe olan ihtiyaçtır. Allah'ın varlığına kolayca sonsuz delil getirilebilir. Ancak yokluğuna delil getirme peşinde iseniz işiniz çok zor. Aramadık yer, açmadık kapı bırakmamalısınız. Bir şeyin yokluğunun delilini ortaya koymaya çalışmak, sanırım imkansıza yakın bir uğraştır. Mesela bana deseniz ki dünyada deniz kızı yoktur; evet birçok insan sizi haklı bulacaktır ancak bu dünyada denizkızı yoktur savınızı kanıtlamayacaktır. Denizkızı yoktur savı ıspatlanabilir mi bilemiyorum. Tüm denizleri ve okyanusları, hiç bir yerini atlamamak şartı ile araştırmalısınız. Denizkızı olmama ihtimali yüksek midir? Kesinlikle evet!

Tesadüfçülerin kendilerini yorup, yıllardır varoluşu açıklamaya çalışmaları takdire şayan olsada, boş bir uğraştır. Bilime dolaylı ve direkt katkıları olmuştur çalışmaların ancak varoluş kesinlikle izah edilememiştir.

Londra tesadüfen kendiliğinden meydana geldi...! Evet bunu iddia eden insanı en yakın ruh hastalıkları hastanesine göndermeye çalışacağınız kesin.

Bütün bir kainat tesadüfen oldu...! Bunu iddia edeni gönderecek bir yer yok malesef.

Dikkat edin 'oldu' kelimesine! Bir şeyler oluyor. Ama nerde oluyor? Demek ki bir masa var ve bu masanın üzerine dökülen bir de çay var. Çay döküldü evet ama belirli bir yükseklikten belirli bir hızla belirli bir yüzeye veya yüzeylere döküldü.

Çayın dökülebilmesinin kısa hikayesi: Çay karadenizde iyi yetişir. Tohum toprağa düşer ve gerekli bakımlar da yapılırsa çay dediğimiz bitkiyi elde ederiz. Belkide gerçek adı farklıdır. Diyalektikçilere bir fırsat çıktı bakın :). Çayı toplamak ve kurutmak da gereklidir. Belki başka işlemlerde vardır. Sonra bu çay satılır tüccara. Tüccar bunu ambalajlar ve satışa sunar. Çayı belki önce toptancı sonra da vatandaş satın alır. Vatandaşın çay satın alabilmesi için çalışması gereklidir. Hatta çayı pişirebilmek için enerjiye ve demliğe ihtiyacı vardır. Çay demleyen elektrikli ve tüplü cihazlar vardır. Bunların da önceden üretilmiş olmaları gereklidir. Vatandaş tüm koşullar elverişli iken çayı alıp eve getirmiştir ve çay keyfine adım adım yaklaşmaktadır. Demlik homurtular çıkararak kaynatmaktadır suyu ısının yardımı ile. Çay demlenmiştir artık. Çay bardağı, şeker, çay bardağı tabağı, kaşık ve sehpa veya masa hazır ise, ve vatandaş da hazır ise çay içimine geçilebilir artık. Çayı içebilmek için insana baş, ağız, dil, gırlak, mide, bağırsak, göz, anüs, penis, hücre, asit ve birçok şey lazımdır. Sayamadım hepsini çünkü yoruldum. Sizde yorulursunuz diye kestim kısaca. Neyse... Diyelim ki sizde hepsi var ve ağzınıza götürdünüz ilk bardağı. Ve tam bardağı sehpa veya masaya geri koyacak iken, evdeki yaramaz velet kolunuza çarptı ve çayı bir miktar sehpaya ve bir miktar halıya döktünüz. İşte dostlar çayın dökülüşünün sığ bir hikayesi. Ve yer çekimi kanunu olmasa idi siz çayı dökemeyecektiniz, belki de sadece saçabilecektiniz. Hatta bardakta dahi tutamayacaktınız o çayı. Demlemek mümkün olur muydu bilemem.

Buradan sayın tesadüfçülerin istifade edeceğini düşünüyorum. Başka hikayeler de yazarım size... Sorun değil.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
işte sorun burada.olamayan bir düşünceyi ortaya koymak.doğada okadar element araç gereç varken neyi ıspatlamak yada neyi icat etmek için dandik bir element aramaya çalışıyorsunuz.neyi başaramadınızda bu arayış içine girdiniz.İnsanoğlunun ruhen ve bedenen ihtiyaç duyduğu herşey kainatta var zaten.sizin birşey uydurmanıza gerek yok.sizin yapmanız gereken gözlemelmek araştırmak ve çokça çalışmak.içi doldurulamayan boş kavramlarla kendinizi harap etmeyin ve biraz yapıcı olun.yokluğun peşinden koşmayı bırakın artık.siz yokluktan gelmediniz,varlıktan geldiniz.çok basit birşey söylüyorum.hiç kimse annem babam yok diyormu,hayır.sonuç olarak varki var yok zaten yok.
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Aslında yiyeceğin varlığına en büyük delillerinden biri yiyeceğe olan ihtiyaçtır. Allah'ın varlığına kolayca sonsuz delil getirilebilir. Ancak yokluğuna delil getirme peşinde iseniz işiniz çok zor. Aramadık yer, açmadık kapı bırakmamalısınız. Bir şeyin yokluğunun delilini ortaya koymaya çalışmak, sanırım imkansıza yakın bir uğraştır. Mesela bana deseniz ki dünyada deniz kızı yoktur; evet birçok insan sizi haklı bulacaktır ancak bu dünyada denizkızı yoktur savınızı kanıtlamayacaktır. Denizkızı yoktur savı ıspatlanabilir mi bilemiyorum. Tüm denizleri ve okyanusları, hiç bir yerini atlamamak şartı ile araştırmalısınız. Denizkızı olmama ihtimali yüksek midir? Kesinlikle evet!

Tesadüfçülerin kendilerini yorup, yıllardır varoluşu açıklamaya çalışmaları takdire şayan olsada, boş bir uğraştır. Bilime dolaylı ve direkt katkıları olmuştur çalışmaların ancak varoluş kesinlikle izah edilememiştir.

Londra tesadüfen kendiliğinden meydana geldi...! Evet bunu iddia eden insanı en yakın ruh hastalıkları hastanesine göndermeye çalışacağınız kesin.

Bütün bir kainat tesadüfen oldu...! Bunu iddia edeni gönderecek bir yer yok malesef.

Dikkat edin 'oldu' kelimesine! Bir şeyler oluyor. Ama nerde oluyor? Demek ki bir masa var ve bu masanın üzerine dökülen bir de çay var. Çay döküldü evet ama belirli bir yükseklikten belirli bir hızla belirli bir yüzeye veya yüzeylere döküldü.

Çayın dökülebilmesinin kısa hikayesi: Çay karadenizde iyi yetişir. Tohum toprağa düşer ve gerekli bakımlar da yapılırsa çay dediğimiz bitkiyi elde ederiz. Belkide gerçek adı farklıdır. Diyalektikçilere bir fırsat çıktı bakın . Çayı toplamak ve kurutmak da gereklidir. Belki başka işlemlerde vardır. Sonra bu çay satılır tüccara. Tüccar bunu ambalajlar ve satışa sunar. Çayı belki önce toptancı sonra da vatandaş satın alır. Vatandaşın çay satın alabilmesi için çalışması gereklidir. Hatta çayı pişirebilmek için enerjiye ve demliğe ihtiyacı vardır. Çay demleyen elektrikli ve tüplü cihazlar vardır. Bunların da önceden üretilmiş olmaları gereklidir. Vatandaş tüm koşullar elverişli iken çayı alıp eve getirmiştir ve çay keyfine adım adım yaklaşmaktadır. Demlik homurtular çıkararak kaynatmaktadır suyu ısının yardımı ile. Çay demlenmiştir artık. Çay bardağı, şeker, çay bardağı tabağı, kaşık ve sehpa veya masa hazır ise, ve vatandaş da hazır ise çay içimine geçilebilir artık. Çayı içebilmek için insana baş, ağız, dil, gırlak, mide, bağırsak, göz, anüs, penis, hücre, asit ve birçok şey lazımdır. Sayamadım hepsini çünkü yoruldum. Sizde yorulursunuz diye kestim kısaca. Neyse... Diyelim ki sizde hepsi var ve ağzınıza götürdünüz ilk bardağı. Ve tam bardağı sehpa veya masaya geri koyacak iken, evdeki yaramaz velet kolunuza çarptı ve çayı bir miktar sehpaya ve bir miktar halıya döktünüz. İşte dostlar çayın dökülüşünün sığ bir hikayesi. Ve yer çekimi kanunu olmasa idi siz çayı dökemeyecektiniz, belki de sadece saçabilecektiniz. Hatta bardakta dahi tutamayacaktınız o çayı. Demlemek mümkün olur muydu bilemem.

Buradan sayın tesadüfçülerin istifade edeceğini düşünüyorum. Başka hikayeler de yazarım size... Sorun değil.

Çayı içme hikayenizi bir tesadüfe bağlamıyorsunuz değil mi? Ancak çayı içme ameliyesinin tümünün ön koşullarını tesadüflere bağlıyorsunuz öyle mi? Komik...
 

alpine

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
480
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Durun bir dakika, arkaniza yaslanin ve soyle derin bir nefes alin, cunku tanrinin varligini reddeden bir kimsenin kanita ihtiyaci yoktur. Yokluk notr haldir, dogal olandir. Matematik mesela, yokluk halinde o kadar basittir ki, 0. Ama varlik basladigi anda karmasik hale gelir, 1, 2, 3, 4... Bu nedenle varlik kanit gerektiren bir haldir. Tanriya inanci olmayan birisi tanrinin yoklugunu kanitlayamayacaktir, bu dogru cunku kanita ihtiyaci yoktur, fakat bu onune getirilen tanri iddialarini, kanitlarini bir bir curutmesine bir engel teskil etmez. Simdiye kadar kanit diye onumuze getirilenlere bakinca, bunlarin fazladan bir curutme gayretine dahi ihtiyac duymadiklari ortada, cunku kanitlar genelde "gormuyormusunuz, aynaya baksaniza", "bu kadar mukemmel bir evren yaraticisiz olur mu", "bir ignenin bile ustasi var" seklinde kaliplasmis ve tamamen kisisel bazi gorus dusunce ve esinlenmelerden fazlasi degiller. Mesela evrenin nasil mukemmelikten uzak kaotik bir yapi oldugunu bilmeden yapilan bu tur tasvirler, tanriyi kanitlamaktan ziyade, insanlarin kaflarinin bu anlamda ne derece karisik oldugunu gozler onune sermektedir.

Bir tanri kaniti ile gelmek istiyorsaniz eger, oncelikle basta semavi dinlerinkiler olmak uzere yeryuzunden gelmis ve gecmis butun tanrilari bir kenara birakmaniz gerekiyor, zira bunlardan size fayda yok cunku neredeyse ete kemige burunen bu tanrilarin sozleri, halleri, tavirlari, halihazirda ortaya koydugumuz butun bilgi birikimini reddeden veya bu bilgi ve birikimi tarafindan reddedilen dusuncelerdir. Eger bunu yapabiliyorsaniz, belki ciddiye alinabilir bir tanri aciklamasi ile gelebilme sansiniz var, ki aciklamasi olmayan bir olgunun varligini yoklugunu sorgulamak gibi gaflete dusmemek esastir.

Yani ozet gecersek, ortaya tanrinin ne oldugunun bir tarifini koyup, bu tarifin kanitlarini koyabiliyorsaniz, tanrinin varligini kanitlamak yolunda bir adim atabilmissiniz demektir.

Sunuda eklemek gerekiyor, bir insanin tanriya inanmak icin bir kanita ihtiyaci yoktur. Adi uzerinde, inanc, bir bilgi degildir en nihayetinde, dogrulanmaya ihtiyac duymaz. Eger inanciniz bu haliyle size yetmiyor ise, ortada bir sorun var demektir. Eger inanmak icin kanita ihtiyac duyoyorsaniz, ciddi problemler ile karsilasacaksiniz, burasi suphesiz. Bu noktada suclamaniz gereken inanmayi reddedenler degildir, inancinizin kanitlara ihtiyac duyuyor olmasidir. Zira vicdaninizi rahatsiz eden de iste tam olarak budur.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
görmek istemeyen kadar kör biri olamaz pes.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst