Sosyalizm neden basarili olamadi?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde evrensel-insan tarafından oluşturulan Sosyalizm neden basarili olamadi? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 11,417 kez görüntülenmiş, 74 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı Sosyalizm neden basarili olamadi?
Konbuyu başlatan evrensel-insan
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan DüşünceliKarga
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
eğer tümüyle demokratik yollardan, hiçbir sınıf ve katman üzerinde diktatörlük kurmadan ( ve elbette ütopik sosyalizm batağına saplanmadan) sosyalizm kurulabileceği fikrindeyseniz ; bu konudaki görüşlerinizi almaktan/okumaktan, büyük bir memnuniyet duyacağımızı, söylemeye bile gerek yoktur...

Mesaj 35/36 da buna degindim. Konu herhangibir izm degil; insan haklari evrensel hukuk hak ve ozgurluklerin tum toplum ve farkli halklari adina antiayrimci ve farklarin esitligi temelinde saglanmasidir. Yani devlet bir taraf degil; tum toplumunun her turlu farkini kucaklayan ve birini digerine tercih etmeyen bir adalettir.

Sonucta kim hangi izm temelinin guc ve otoritesi ile toplumuna ve farkli halklarina yanasirsa yanassin, bunu sadece politik/ekonomik bir cikar ve duygu somurusu olarak kullanacaktir.

Iste burada gereken sey bilinc ve farkindalik ve bunun egitim, yetistirim ve ogrenim/ogretim ile toplumun her bir ferdinde saglanmasidir. Birey bilinci olmadan hak ve ozgurlukler talebi mumkun degildir.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
bu başlıkta söz konusu olan konuyu bir yana bırakıp çok daha soyut bir konuyu tartışıyor olsak bile, eninde sonunda ayaklarımız toprağa basmalı ve gerçekçi olmalıyız... kapitalizm gibi diğer bütün insani değerleri kulak arkası ederek, maksimum kar hedefine yönelik olarak organize edilmiş bir üretim tarzında, bireyin ilgi, yönelim ve yeteneklerine göre fırsat ve olanak eşitliği içinde eğitim göremeyeceği ve dolayısıyla; 'kendi olamayacağı' ,özgür olamayacağı, eşit hak ve olanak sahibi olamayacağı ve sonuçta mutlu olamayacağı açık ve yeterince net bir şekilde belli olduğuna göre ( ki bundan kuşkunuz olmadığını varsayabileceğimi düşünüyorum); insan mutluluğunun önündeki nesnel engellerin kaldırılması için, kapitalizmin aşılması ve yerine yeni bir üretim tarzının kurulması gerektiği konusunda bir şüphe olmamalıdır... iyi de bu yeni üretim tarzını, fiilen geçerli kapitalist sistemin sahiplerine 'rica ederek', onları insan hakları, evrensel hukuk değerleri, insan mutluluğu...vbg. kavramların yaşama geçirilmesi gerektiğine 'ikna ederk', onları 'bilinçlendirerek', yani rızalarını alarak, filan mı kuracağız... eğer öyleyse, marks öncesi t.more, s.simon,fourier, r.owen..gibi ütopyacılardan, aradaki yüzlerce yıllık zaman diliminden başka ne farkımız kalır...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
bu başlıkta söz konusu olan konuyu bir yana bırakıp çok daha soyut bir konuyu tartışıyor olsak bile, eninde sonunda ayaklarımız toprağa basmalı ve gerçekçi olmalıyız... kapitalizm gibi diğer bütün insani değerleri kulak arkası ederek, maksimum kar hedefine yönelik olarak organize edilmiş bir üretim tarzında, bireyin ilgi, yönelim ve yeteneklerine göre fırsat ve olanak eşitliği içinde eğitim göremeyeceği ve dolayısıyla; 'kendi olamayacağı' ,özgür olamayacağı, eşit hak ve olanak sahibi olamayacağı ve sonuçta mutlu olamayacağı açık ve yeterince net bir şekilde belli olduğuna göre ( ki bundan kuşkunuz olmadığını varsayabileceğimi düşünüyorum); insan mutluluğunun önündeki nesnel engellerin kaldırılması için, kapitalizmin aşılması ve yerine yeni bir üretim tarzının kurulması gerektiği konusunda bir şüphe olmamalıdır... iyi de bu yeni üretim tarzını, fiilen geçerli kapitalist sistemin sahiplerine 'rica ederek', onları insan hakları, evrensel hukuk değerleri, insan mutluluğu...vbg. kavramların yaşama geçirilmesi gerektiğine 'ikna ederk', onları 'bilinçlendirerek', yani rızalarını alarak, filan mı kuracağız... eğer öyleyse, marks öncesi t.more, s.simon,fourier, r.owen..gibi ütopyacılardan, aradaki yüzlerce yıllık zaman diliminden başka ne farkımız kalır...

Peki sence ne yapalim?

Insanoglunu toplumu, farkli halklarini bir yigin, mal meta, madde yerine koyup; ortaya atilasn bir izmin ideolojik inancsal temelinde orgutleyerek ve iktidari ele gecirmek adina guc kullanip devrim mi yapaslim?

Kimin/neyin ondserliginde, ne temelinde nasil bir orgutlenme ile?

Iki nokta var, ya kisileri bilinclendirirsin kendin de dahil; ya da yigin nicelik olarak degertlendirip kendi inandigin bir ideolojik izm bunyesinde orgutlersin ve savasim verirsin?

Sence hangisi ve neden o?
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
hiç kimseyi yığın, mal, meta filan gibi görmeye/değerlendirmeye gerek olduğunu sanmadığım gibi, bu tip bir değerlendirmeyi doğru da bulmam... ideoloji kavramını gereğinden fazla negatif algıladığınız, hatta en az kenen evren kadar ideoloji düşmanı olduğunuz yönündeki izlenimlerimi bir yana bırakarak, sizin de kolaylıkla kabul edebileceğiniz bazı çok bilinen ve genel doğruları sıralamak istiyorum... kapitalist toplum, burjuvazinin egemenliğinde sınıflı bir toplumdur; burjuvazi, üretim araçlarının sahibi olarak, ek emek zamanında üretilen değere, yani artı değere kar adıyla el koyarak, üretim ilişkilerini belirler; ve ayrıca devlet aygıtını ve yasa (ve giderek hukuk) yapma gücünü elinde tuttuğu gibi, medya oluşturma ve toplumun tercihlerini tam olarak belirleme olmasa da büyük ölçüde etkileme yeteneğini taşır... dolayısıyla, kendi hakim olduğu üretim tarzının şu ya da bu nedenle değiştirilmesine, dönüştürülmesine asla razı olmaz... eee peki bu durumda, çalışanlar,işçiler, emekçiler, sömürülmemeye, emeğiyle rahatça geçinmeye, aynı zamanda özgür olmaya, kendi olmaya, mutlu olmaya çalışan insanlar için, kendi çıkarları etrafında örgütlenip toplumu değiştirme mücadelesi vermekten başka bir kurtuluş yolu var mıdır...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Peki sence ne yapalim?

Insanoglunu toplumu, farkli halklarini bir yigin, mal meta, madde yerine koyup; ortaya atilasn bir izmin ideolojik inancsal temelinde orgutleyerek ve iktidari ele gecirmek adina guc kullanip devrim mi yapaslim?

Kimin/neyin ondserliginde, ne temelinde nasil bir orgutlenme ile?

Iki nokta var, ya kisileri bilinclendirirsin kendin de dahil; ya da yigin nicelik olarak degertlendirip kendi inandigin bir ideolojik izm bunyesinde orgutlersin ve savasim verirsin?

Sence hangisi ve neden o?

Utopya ne demektir, halk deyimiyle "olmayacak duaya amin demek" peki; bir izmin temelinde gelen zoraki bir rejim, bilinc olmadigi surece kalici degildir, cunku birilerinin izmine karsi gelmistir ve o izm gelen ile iktidar savasi verir, yerine gore de kazanir.

Burada olan nedir, kimin yararina olandir? sonucta toplum ve farkli halklari icin yarari nedir? onlarin bir izmin diktatorlugunde yasamasi ve bunun getirdigi her turlu diktatorluk acisindan gelen izm farki nedir?

Ha Aizm, ha Bizm toplum ve halkina diktatorluk getirdikten sonra, toplum ve halklari adina bu iki izmin farki nedir?

Burada kim "olmayacak duaya amin" demistir?

Gelen izm kim icin ne elde etmistir?

Tum toplumu ve farkli halklarini farklari ile birlikte koruyacak bir izm var midir?

Hangisidir, utopik olan; toplumun ve halkin her bir ferdinin bilinclenmesi, egitilmesi v.s. mi? yoksa bir izmin oncu eliyle toplumun ve farkli halklarinin ustunde kurdugu her turlu kendi izm cikarli diktatortlugu mu?

Hangisi topluma ve farkli halklarina bir sey kazandirmistir?

Iste o yuzden ben her zaman numenalk devrimden yanayim. Cunku fenomenal devrim de; sadece o devrimi yapan oncu guc istedigini alir, ya da alamaz. Toplum ve farkli halklari degil.

O zaman ve bu temelde utopik olan hangisidir?, izm savaslari ve diktatorlukleri mi, bilinclenmek ve bilinclendirmek mi?

Hangisi sonuc verir, hangisi insanlik icerir, insanoglunu "bir izm pesinden gelen yigin, nicelik" olarak algilasmak mi, yoksa "numenal yetisi olan ve bilinclenebilen bir nitelik " olarak algilamak mi?

Hangisi utopik?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
hiç kimseyi yığın, mal, meta filan gibi görmeye/değerlendirmeye gerek olduğunu sanmadığım gibi, bu tip bir değerlendirmeyi doğru da bulmam... ideoloji kavramını gereğinden fazla negatif algıladığınız, hatta en az kenen evren kadar ideoloji düşmanı olduğunuz yönündeki izlenimlerimi bir yana bırakarak, sizin de kolaylıkla kabul edebileceğiniz bazı çok bilinen ve genel doğruları sıralamak istiyorum... kapitalist toplum, burjuvazinin egemenliğinde sınıflı bir toplumdur; burjuvazi, üretim araçlarının sahibi olarak, ek emek zamanında üretilen değere, yani artı değere kar adıyla el koyarak, üretim ilişkilerini belirler; ve ayrıca devlet aygıtını ve yasa (ve giderek hukuk) yapma gücünü elinde tuttuğu gibi, medya oluşturma ve toplumun tercihlerini tam olarak belirleme olmasa da büyük ölçüde etkileme yeteneğini taşır... dolayısıyla, kendi hakim olduğu üretim tarzının şu ya da bu nedenle değiştirilmesine, dönüştürülmesine asla razı olmaz... eee peki bu durumda, çalışanlar,işçiler, emekçiler, sömürülmemeye, emeğiyle rahatça geçinmeye, aynı zamanda özgür olmaya, kendi olmaya, mutlu olmaya çalışan insanlar için, kendi çıkarları etrafında örgütlenip toplumu değiştirme mücadelesi vermekten başka bir kurtuluş yolu var mıdır...

Sana gore "kurtulus" olan son cumlen, sence bilinc ve farkinda olmayan "calisan, isci, emekci, somurulmemeye!? emegi ile rahatca gecinmeye!? ayni zamanda ozgur olmaya!? kendi olmaya!? mutlu olmaya!? calisan!??? (calisan var mi?!) kendi cikarlari !? (toplumun ve farkli halklarinin herbirinin cikari!?) etrafinda orgutlenip!? toplumu degistirme!? (ne yone?) mucadelesi!? (nasil bir mucadele?) vermekten" derken kimin/neyin adina ve kime/neye gore bunlari soyluyorsun?
Butun !? olan yerler, toplumun ve farkli halklarinin adinadir.

Bu mucadeleyi kim verecek, toplumun ve farkli halklarinin bu mucadeleyi verecek bilinc ve farkindaligi var mi? Yoksa onlari birileri mi surukleyecek?

Turkiye'de durum ortada sorunlar saymak ile bitmez. Hani nerde bu saydiklarin, sence neden yok?

Kisaca toplum ve farkli halklari neden ayaklanmiyor?

PKK gemi azi aldi, ulke topraklari satiliyor, aclik ve yoksulluk had safhada, toplumun hic bir kesimi memnun degil, her yer imam hatip oluyor, bebekler okula zorlaniyor, universiteler halemlik selamlik olarak ayriliyor, ulkeye Suriye'den yerlesenler kendi ulkeleri Suriye ile savassin diye yetistiriliyor, Kadin cinayetleri artiyor v.s. hani nerde hareket, nerde ayaklanma v.s. neden yok?

Cunku bilinc yok. Kendilik bilinci yok, birey bilinci yok. Toplum kaderci, inancli, "beterin beteri var/bana dokunmayan yilan bin yasasin/gelen agamiz, giden pasamiz/vardir bir bildikleri v.s." ile sanki "uyutulmus/buyulenmis/korkutulmus v.s." durumunda.

Bilinc ve farkindalik yoiksa, sorun da sorun algisi da rahatsizlik ta yoktur. Sadece kendi "damarinadokunulan" bir iki yuruyus yapar, toplanir v.s. hepsi o kadar. Kalici ve sureklilik yok, birlik ve beraberlik algisi yok.

Muhalefet yok, orgutlenme yok, oncu yok. Ilerici, aydin, devrimci v.s. yok,medya yok. Ortalik "gulluk/gulustanlik" gosteriminde, yalan, hile, uckagat bogaza kadar gelmis. Ordu yok, toplum susturulmus, suru cemaat ve ummet haline getirilmis. Oruc tutmadi diye kisiler isten atiliyor. Kisaca ne ararsan var, ama bunlar bilincte ve farkindalikta yok.

Bu kadar "yok" lukta sen neyi "var kilacaksin?"
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
peşpeşe bir çok soruyla işi içinden çıkılmaz hale getirmeye çalışmak doğru bir yaklaşım değildir... insanın, bireyin, toplumsal tabakaların, şu ya da bu sınıfın ve hatta bütün toplumun bilinçlenmesine karşı çıkmak şöyle dursun, tümüyle bilinçten ve bilinçlenmeden yanayım... ancak, yalnızca bilinçlenilerek problem çözülemez... kendi payıma bir hastanın, sırf reçeteyi okuyarak, hastalığıyla ilgili klinik çalışmaları ve tıbbi değerlendirmeleri öğrenerek, iyileştiğini ne gördüm ne duydum ne de okudum... siz...?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
peşpeşe bir çok soruyla işi içinden çıkılmaz hale getirmeye çalışmak doğru bir yaklaşım değildir... insanın, bireyin, toplumsal tabakaların, şu ya da bu sınıfın ve hatta bütün toplumun bilinçlenmesine karşı çıkmak şöyle dursun, tümüyle bilinçten ve bilinçlenmeden yanayım... ancak, yalnızca bilinçlenilerek problem çözülemez... kendi payıma bir hastanın, sırf reçeteyi okuyarak, hastalığıyla ilgili klinik çalışmaları ve tıbbi değerlendirmeleri öğrenerek, iyileştiğini ne gördüm ne duydum ne de okudum... siz...?

Peki madem ben "isi icinden ciukilmaz hale getirmeye" calisiyorum. Sen getirme. Daha once de sordum benim onerim bilinclenmedir ve bilinclendirmedir. Seninkisi nedir?

Ayrica senin bir sey "sanmana" da gerek yok. Bu gozlemdir ve olandir. Bunu ben degil, materyalizm/idealizm ideolojik inanclari soyluyor.

Ya da "ben namusuim/vatanim/dinim/torem/ideolojim/inancim/serefim v.s. icin yasarim" diyen bir beyin, sence nasil bir bilince sahip.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Peki madem ben "isi icinden ciukilmaz hale getirmeye" calisiyorum. Sen getirme. Daha once de sordum benim onerim bilinclenmedir ve bilinclendirmedir. Seninkisi nedir?

Ayrica senin bir sey "sanmana" da gerek yok. Bu gozlemdir ve olandir. Bunu ben degil, materyalizm/idealizm ideolojik inanclari soyluyor.

Ya da "ben namusuim/vatanim/dinim/torem/ideolojim/inancim/serefim v.s. icin yasarim" diyen bir beyin, sence nasil bir bilince sahip.

dünyanın en bilinçli insanı, diyelim, evrensel insan, hastalığıyla ilgili bütün bilgilere sahip, ama, hiçbir şey yapmıyor... sağlığına kavuşabilir mi... ve zaten toplumsal mücadeleler bağlamında, bilinç denilen şey, biraz da eylem içinde ve eylem sayesinde kazanılmaz mı... feodaliteden kapitalizme geçiş, yalnız ve mutlak bilinçle mi gerçekleşmiştir... bu sürecin içinde toplumsal sınıfların, onların çıkarlarının ve eylemlerinin herhangi bir rolü yok mudur...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
dünyanın en bilinçli insanı, diyelim, evrensel insan, hastalığıyla ilgili bütün bilgilere sahip, ama, hiçbir şey yapmıyor... sağlığına kavuşabilir mi... ve zaten toplumsal mücadeleler bağlamında, bilinç denilen şey, biraz da eylem içinde ve eylem sayesinde kazanılmaz mı... feodaliteden kapitalizme geçiş, yalnız ve mutlak bilinçle mi gerçekleşmiştir... bu sürecin içinde toplumsal sınıfların, onların çıkarlarının ve eylemlerinin herhangi bir rolü yok mudur...

"hic bir sey yapmamak" demek ner demektir senin alginda, ya da "bir sey yapmak" ne demektir, senin alginda? Bir seyin gerceklesmesi ile, bir seyin eylemi ayni seyler degildir. Eger feodalizm bilinci yerlesmediyse, kisi ya da kurum zaten feodal iliskilerden kurtulamaz.

Buradaki her turlu eylemin rolu, bir pratik olarak verdigi gozlemdir. Iste bu gozlemi sadece gozlemleyen ve pratige tasimayan bir eylem sonuca ulasmaz. Bunun yani gozlemin pratigetasinmasi da bir bilinc isidir. Tabi burada tasiyandan bahsediyorum, yoksa tasiyanin pesinden surukledigi ve onu kopya edenden degil.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
"hic bir sey yapmamak" demek ner demektir senin alginda, ya da "bir sey yapmak" ne demektir, senin alginda? Bir seyin gerceklesmesi ile, bir seyin eylemi ayni seyler degildir. Eger feodalizm bilinci yerlesmediyse, kisi ya da kurum zaten feodal iliskilerden kurtulamaz.

Buradaki her turlu eylemin rolu, bir pratik olarak verdigi gozlemdir. Iste bu gozlemi sadece gozlemleyen ve pratige tasimayan bir eylem sonuca ulasmaz. Bunun yani gozlemin pratigetasinmasi da bir bilinc isidir. Tabi burada tasiyandan bahsediyorum, yoksa tasiyanin pesinden surukledigi ve onu kopya edenden degil.

sadece bilinçlenerek ve bilinçlendirerek, eylemsiz ve devrimsiz bir toplumsal ilerleme modeli kurma ve böylelikle kapitalizmi aşma yolunda, size başarılar diliyorum... iyi forumlar...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
sadece bilinçlenerek ve bilinçlendirerek, eylemsiz ve devrimsiz bir toplumsal ilerleme modeli kurma ve böylelikle kapitalizmi aşma yolunda, size başarılar diliyorum... iyi forumlar...

Devrim her bir birin kendi numenal devrimidir. Eylem de bu devrim yolundaki her turlu dusunce ve davranis ve bunun biribiri ile etkilesimidir. Bu da olan her turlu gelismislik duzeyini ya da her beyni konu ve kavramina gore bulundugunun farkina vardirmak ve builundugundan bir ust duzey bilince cikarmaktir.

Bu da bilgi ve dusunce paylasiminin ve her turlu degerin verinin ve tabunun her beyince sorgulanmasi ve sorgulatmasi demektir.

Iyi forumlar.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
SSCB'de komünist parti iktidarının temsil etmesi gereken sınıf ile bağları kopmuştur. İktidar = sınıf olamamıştır. Kırılmsı gereken kapitalist bürokrasi kırılmamıştır. Kafa ve kol emeği arasındaki fark ortadan kaldırılmamıştır. Bu kalkmamışlık neticesinde yönetici sınıflar, işçi sınıfı karşısında ayrıcalıklı hallerini korumuşlardır. Kafa ve kol emeğinin arasındaki ,başka değişle fiziksel ve zihinsel emek arasındaki farkların giderilmesi ise katı iş bölümünün kaldırılması ile mümkün olabilmektedir. Söz gelimi parti yöneticilerinin fiziksel emek gerektiren işlerde çalışmaları, fiziksel emek gerektiren işlerde çalışanların da yönetime katılmaları neticesinde bu eşitlik sağlanabilir. Örneğin Çin'de durum bu şekildedir ve sosyalizm başarıya ulaşmıştır. Haliyle başlık SSCB'de neden başarılı olamadı olursa daha isabetli olur. Kaldı ki günümüzde saf kapitalizm yahut saf sosyalizmden ziyade karma ekonomiler söz konusudur. Kapitalist memleketler içerisinde de sosyalist unsurlar vardır ve yaşamaktadır.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
ciddi saptamalar yaptığınızı düşünüyorum; ama, ''kırılması gereken kapitalist bürokrasinin kırılamadığı'' yönündeki tespitinizin çok doğru olmadığını da düşünüyorum... daha ekim devriminin zaferi ve kafkaslar ötesi cumhuriyetlerde sovyet iktidarının zaferiyle birlikte, bürokrasinin ciddi şekilde ( ve hatta kısmen trajik boyutlara varacak ölçüde, inanılmaz bir hızla eski bürokrasinin kırıldığını, - çünkü, zaten lenin'den önce daha marks'ın 1871 paris komününden çıkardığı en önemli derslerden biri budur- ) çarlığın yönetimine ait hem askeri, hem de sivil bürokrasinin hızla yok edildiğini ( belki burada çeka' nın kurucusu olarak, f. e. dzcerjinski ve kızılordunun kurucusu olarak l. troçky hatırlanmalı)...kabul etmek gerektiğini düşünüyorum... asıl problemin, proleterya diktatörlüğünün (biraz da -hatta, biraz daha önemli ölçüde- teorik sorunlardan çok, tarihsel koşulların zorlamasıyla) öncü partinin diktatörlüğü haline gelmesi ve giderek, önce merkez komitesi ve sonra da polit büro ve sonuçta genel sekreter (1. sekreter) diktatörlüğüne dönüşmesi ve (faşizmin saldırısına da bağlı olarak gerçekleşen) bu sürecin sonucunda planlamanın ve sosyalizmin hedeflerinin, bizzat proleterya için bile (ki artık o, iktidarı ele geçirdiğine göre, proleterya olmaktan çıkıp, işçi sınıfı olmalıydı) kitle bağlarının koptuğunu, sosyalizm mücadelesinin bir kaldırımdan, ama insanların başka bir kaldırımdan yürümesi ve insanlar için, ama insanlara rağmen sosyalizm kuruculuğu gibi 'neredeyse, yani hemen hemen' olanaksız bir mücadelenin, sovyetler birliği'nin önüne bir duvar gibi çıkması olduğunu düşünüyorum ....
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
ciddi saptamalar yaptığınızı düşünüyorum; ama, ''kırılması gereken kapitalist bürokrasinin kırılamadığı'' yönündeki tespitinizin çok doğru olmadığını da düşünüyorum... daha ekim devriminin zaferi ve kafkaslar ötesi cumhuriyetlerde sovyet iktidarının zaferiyle birlikte, bürokrasinin ciddi şekilde ( ve hatta kısmen trajik boyutlara varacak ölçüde, inanılmaz bir hızla eski bürokrasinin kırıldığını, - çünkü, zaten lenin'den önce daha marks'ın 1871 paris komününden çıkardığı en önemli derslerden biri budur- ) çarlığın yönetimine ait hem askeri, hem de sivil bürokrasinin hızla yok edildiğini ( belki burada çeka' nın kurucusu olarak, f. e. dzcerjinski ve kızılordunun kurucusu olarak l. troçky hatırlanmalı)...kabul etmek gerektiğini düşünüyorum... asıl problemin, proleterya diktatörlüğünün (biraz da -hatta, biraz daha önemli ölçüde- teorik sorunlardan çok, tarihsel koşulların zorlamasıyla) öncü partinin diktatörlüğü haline gelmesi ve giderek, önce merkez komitesi ve sonra da polit büro ve sonuçta genel sekreter (1. sekreter) diktatörlüğüne dönüşmesi ve (faşizmin saldırısına da bağlı olarak gerçekleşen) bu sürecin sonucunda planlamanın ve sosyalizmin hedeflerinin, bizzat proleterya için bile (ki artık o, iktidarı ele geçirdiğine göre, proleterya olmaktan çıkıp, işçi sınıfı olmalıydı) kitle bağlarının koptuğunu, sosyalizm mücadelesinin bir kaldırımdan, ama insanların başka bir kaldırımdan yürümesi ve insanlar için, ama insanlara rağmen sosyalizm kuruculuğu gibi 'neredeyse, yani hemen hemen' olanaksız bir mücadelenin, sovyetler birliği'nin önüne bir duvar gibi çıkması olduğunu düşünüyorum ....

Kapitalist bürokrasi ifademin nedeni, bürokrasinin kapitalist sisteme özgü bir kavram olduğundan hareket etmemdir.Kişilerin tamamının bu bürokratik mekanizmada rol alabilmelerinin yolu açılmış, ve bu işlerde görev alan kişilerin sahip olduğu bir takım ayrıcalıklı haklar ortadan kaldırılmış, kısacası herkesin bürokrat olabilmesi mümkün hale gelmiş ise bürokrasi dediğiniz de esasında ortadan kalkmış oluyor. Bunlar gerçekleşmemiş ise bürokrasi dediğiniz kavram varlığını sürdürüyor. Bürokrasiyi ortadan kaldırmadığınız sürece bürokrasi sosyalist olamıyor. Sosyalist bürokrasi dediğiniz esasında bürokrasinin olmama durumu olmuş oluyor. Ben bu mantıktan hareket ederek söz konusu ifadeleri kullandım. Bir bürokrasi var ise o kapitalisttir.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Kapitalist bürokrasi ifademin nedeni, bürokrasinin kapitalist sisteme özgü bir kavram olduğundan hareket etmemdir.Kişilerin tamamının bu bürokratik mekanizmada rol alabilmelerinin yolu açılmış, ve bu işlerde görev alan kişilerin sahip olduğu bir takım ayrıcalıklı haklar ortadan kaldırılmış, kısacası herkesin bürokrat olabilmesi mümkün hale gelmiş ise bürokrasi dediğiniz de esasında ortadan kalkmış oluyor. Bunlar gerçekleşmemiş ise bürokrasi dediğiniz kavram varlığını sürdürüyor. Bürokrasiyi ortadan kaldırmadığınız sürece bürokrasi sosyalist olamıyor. Sosyalist bürokrasi dediğiniz esasında bürokrasinin olmama durumu olmuş oluyor. Ben bu mantıktan hareket ederek söz konusu ifadeleri kullandım. Bir bürokrasi var ise o kapitalisttir.
tuhaf bir durum ; bürokrasi, kapitalizme özgü bir kavram olmasa ve proleterya diktatörlüğü döneminde de varlığını sürdüreceği, önceden öngörülmüş olsa bile haklı gibisiniz... ama gerçekte geçerli olan şey şu: herkes bürokrat olamıyor; yeni bürokrasiyi, parti, kendi içinden oluşturuyor... ( ve yine tuhaf... bu tavrında da 'haklı' gibi görünüyor, çünkü, bu durum aslında bütün devrimler için doğru ve haklı gibi görünüyor)... belki hayat , göründüğünden daha karmaşık...
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Zaten bürokrasi kapitalizme özgüdür çıkarımım doğrudur diye iddiam da yok yani hata yapma şerhimi düşüyorum. Ancak Marks - Engels - Lenin bakış açısı ile sosyalizmin bürokrasisi esasında bürokrasinin olmama durumu gibi görünüyor. Evet hayat gerçekten karmaşık. Sosyal konuları,süreçleri bıçakla kesme gibi bir durum olmadığından ve bizim zihnimiz George Politzer'in de ifade ettiği gibi şeyleri birbirinden ayırarak, keserek düşünmeye alıştığından, sanırım karmaşık olmasa da (karmaşık da olabilir) bizlere karmaşık gelebiliyor. Almış olduğumuz İdealist tabanlı eğitim biz istemesek de gerçekleri görmek konusunda zihnimizi tahrip etmiş.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
sosyalizm kuruculuğu, insan toplumunun önüne çıkan en zor problemlerden biridir, hele alman ve macaristan sovyet sosyalist devrimlerinin emperyalizm tarafından boğulduğu ( çünkü daha yeni kurulmuş kızılordu, kafkaslar ötesi cumhuriyetlerde sosyalizmin zaferi için, yarı aç ve yarı uykusuz at koşturuyordu) bir ortamda, tek ülkede - üstelik de ingiltere filan değil, nispeten geri kalmış bir ülkede- sosyalizm kuruculuğuna sıvanmak çok daha zordu... büyük bunalım ve hitler faşizmi biraz daha gecikseydi, tarih, başka türlü gelişebilirdi... ama insanlık tarihinde yüz, iki yüz yıllık dönemler bir an gibidir... (dolayısıyla, kına yakanlar tarihin devam ettiğini unutuyorlar...) ve sosyalizmin yenilgisi, bu tarihsel aşamadaki yenilgidir... asıl olan, eğer, insan insan olacaksa, bir şekilde sosyalizm kazanacaktır; çünkü, sosyalizm, artık, ,insanın bütün ayakbağlarından kurtulduğu bir sosyo-ekonomik formasyon olarak tanımlanmalıdır... buna ulaşmanın yolu, proleterya diktatörlüğü olmayabilir...
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
sosyalizm kuruculuğu, insan toplumunun önüne çıkan en zor problemlerden biridir, hele alman ve macaristan sovyet sosyalist devrimlerinin emperyalizm tarafından boğulduğu ( çünkü daha yeni kurulmuş kızılordu, kafkaslar ötesi cumhuriyetlerde sosyalizmin zaferi için, yarı aç ve yarı uykusuz at koşturuyordu) bir ortamda, tek ülkede - üstelik de ingiltere filan değil, nispeten geri kalmış bir ülkede- sosyalizm kuruculuğuna sıvanmak çok daha zordu... büyük bunalım ve hitler faşizmi biraz daha gecikseydi, tarih, başka türlü gelişebilirdi... ama insanlık tarihinde yüz, iki yüz yıllık dönemler bir an gibidir... (dolayısıyla, kına yakanlar tarihin devam ettiğini unutuyorlar...) ve sosyalizmin yenilgisi, bu tarihsel aşamadaki yenilgidir... asıl olan, eğer, insan insan olacaksa, bir şekilde sosyalizm kazanacaktır; çünkü, sosyalizm, artık, ,insanın bütün ayakbağlarından kurtulduğu bir sosyo-ekonomik formasyon olarak tanımlanmalıdır... buna ulaşmanın yolu, proleterya diktatörlüğü olmayabilir...

Proletarya diktatörlüğü teoride tali değil, merkezi bir rol oynuyor. Diyalektik yöntem toplumların tarihine uygulandığında sizin de takdir edeceğiniz gibi, temel çelişki üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çelişkidir. Bu çelişkinin somutlaşmış hali ise sınıflar arasındaki çatışmadır. Devlet ise bu sınıfsal çatışma zemini üzerinde yükselmiş, hakim sınıfın baskı aracıdır. Haliyle ezilen sınıfın üzerindeki baskının kırılabilmesi için, iktidarın ele geçirilmesi, bu ele geçirmeden sonra ise burjuvazi üzerinde baskı kurulması gerekiyor. Sınıfsal farklılığın nedenleri ortadan kalktıktan, hali ile sınıflar ortadan kalktıktan sonra da devletin sönümlenmesi öngörülüyor. Kısacası sınıfsal farklılığın kaldırılabilmesi için iktidarı ele geçirmek ve proletar diktatörlüğünü kurmak gereklidir. Bunun gerçekçi başka bir yolu söz konusu değildir. Geriye kalan yollar ya reformizmdir yahut da anarşizmdir. Ancak bunlar gerçekçi değil hayalci yaklaşımlardır. Sonuç olarak bu dikta rejimi bir zorunluluğun neticesidir. Zaten sorunun esas kısmı, bu diktanın kurulmasından sonra başlıyor.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
proleterya diktatörlüğü kavramının, teoride merkezi bir konumda olduğunun ve 'kitapta' aynen özetlediğiniz gibi yazdığının farkındayım... ancak yeni koşullara göre, yalnız proleterya diktatörlüğü kavramının değil, aynı zamanda kapitalizmin yeni gelişmeleri ve yeni çelişkileri çerçevesinde, kapitalist üretim ilişkileriyle, doğa ve yaşamın sürdürülebilirliği arasında beliren çelişkinin; reel deneyimde sosyalizm kuruculuğu döneminde ortaya çıktığı anlaşılan, ''üretim araçlarının toplumsallaştırılması sorununa'' yeni çözümler aranması gerektiğini; sosyalist devrim anlayışının ve öncü politik güç olarak partinin, demokratik-merkeziyetçi işleyiş ilkesinin; ve hatta proleteryanın yapısının ve tarihsel rolünün yeniden ele alınarak değerlendirilmesinin...vs. zorunlu olduğunu düşünüyorum... açıkça bellidir ki, yalnızca reel sosyalizmin yenilgisi bile, eğer teorinin kendisi bir dogma değilse, yeniden sorgulanmasını gerektirir...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst