Sosyalizm neden basarili olamadi?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde evrensel-insan tarafından oluşturulan Sosyalizm neden basarili olamadi? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 11,408 kez görüntülenmiş, 74 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı Sosyalizm neden basarili olamadi?
Konbuyu başlatan evrensel-insan
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan DüşünceliKarga

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Evet "kitapta" öyle yazıyor ancak o yazılanların içerdiği temel varsayımlar günümüz şartlarında da geçerliliğini koruyor. Buradaki kriter kitabi bilgiye değişmez gözü ile bakmak, yahut onu dogmalaştırmak değildir. Ancak yazılanlar gerçekler ile bağlantısını yitirmemiş ise sırf bir "değişiklik" mevzusundan hareketle henüz temel anlamda değişmemiş olan şeyleri de değişmiş kabul etmek etmek hatalı olur.Günümüzde de üretim ilişkileri ve üretici güçler arasındaki diyalektik çelişki geçerli. Günümüzde de bu çelişkinin somut dünyadaki karşılığı sınıf çatışması.Devlet günümüzde de sınıf çatışmasının üzerinde yükselen bir baskı aracı. Bu geçerlilikler neticesinde proletaryanın diktatörlük mevzusu da geçerlidir. Çünkü diktatörlük mevzusu, diyalektik çelişkinin toplumda nasıl cereyan ettiğinden, sınıflar arası çelişkinin ve devlet kavramlarının ne olduklarından hareketle zorunluluk kazanmıştır.Ancak bu dediklerinizin ortadan kalkmış olması gerekir ki bir dikta rejimini de yadsıyabilelim. Kısacası örneğin "değişim" gibi "yenilenmek" gibi, "ilerlemek" gibi sözcükleri gerçekleri yadsımak amacı ile sihirli şeylere dönüştüremeyiz. Bu dönüşümü, değişimi yaparak teoriyi geliştirmiş olmayız, onu tahrip etmiş oluruz.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
(bir hata oluştuğu için yeniden yazıyorum... özür...) reel sosyalizmin yenilgisi sırf ''uygulama sorunlarına '' indirgenemeyecek kadar açık, kesin ve dünya çapında bir yenilgi olduğundan; aslında siz de , sırf bir ''değişiklik mevzusundan'' hareket etmediğimin farkında olmalısınız... birkaçı ayrı tutulursa, bütün dünya komünist ve işçi partileri, eldeki teoriye dayanarak; 20.yüzyılın sonunda, sosyalizmin dünya çapında kesin zaferini beklerken; hayatın kendisi tam tersine bir süreci ortaya koymuşsa; teorinin kimi temel kavram ve yaklaşımlarını yeniden ele alıp değerlendirmek, bir sakınca bulunması şöyle dursun, tam tersine bir zorunluluk haline gelmiş demektir... hele bu ''yeniden değerlendirmenin'' bir tahribata filan yol açabileceğini düşünmek; aslında daha ilk oluşturulmaya başladığından beri defalarca yeniden değerlendirilmiş, eleştirilmiş, yenilenmiş ve zenginleştirilmiş olduğundan ve zaten ''kitabın'' aslı da bozulmadan ortada durduğuna göre, biraz fazla 'ortodoks' bir yaklaşım olsa gerektir...diye düşünüyorum... reel sosyalizmin yenilgisi, dünya işçi sınıfı hareketini amaç ve hedef kaybına uğrattığından; yalnız ideolojik ve politik mücadelenin değil, sendikalar aracılığıyla yürütülen ekonomik mücadelenin de , deyim yerindeyse yerle bir olmasına yol açmıştır...sonuçta bugünkü dünyada, burjuva demokratik değerlerin yaşama geçirilmesine ya da önceden kazanılmış kimi hakları korumaya yönelik , kırık-dökük bir ''demokrasi mücadelesi''nden başka, ne sınıf mücadelesi olarak nitelenebilecek bir mücadele, ne de bunu yükseltebilecek bir örgütlenme kalmıştır... sosyalizmin yenilgisiyle birlikte ortaya çıkan tek kutupluluktan da yararlanarak ; bütün dünyayı eşi görülmemiş ölçüde bir ham madde kaynağı ve pazar haline getiren kapitalist üretim tarzıyla; yaşamın sürdürülebilirliği arasında ortaya çıkan ve giderek belirginleşen çelişki; üretici güçlerin gelişmişlik düzeyiyle üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin yanı başında hızla yükselmektedir... yalnızca bu yeni çelişkinin bile, teorinin yeniden ele alınmasını zorunlu kılacağını düşünüyorum... tıpkı türkiye'nin hiçbir şeyini değiştirmeden, türkiye'nin sorunlarını çözemeyeceğimiz gibi, klasik teoriyi yeniden ele alıp değerlendirmeden, marksizmin sorunlarını çözemeyiz....diye düşünüyorum....
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Benim katılmadığım nokta proletaryanın diktatörlüğünden başka bir yolun olma ihtimali. Proletarya derken salt işçileri kast etmiyorum. Çünkü köylü sınıfının örneğin Çin'de yapmış oldukları ortada iken bu zorlama bir ifade olurdu. İşçi ve kölyü ittifakından bahsediyorum. Tabi bu durum da esas olarak söz konusu ülkenin hangi ülke olduğuna göre değişir. Örneğin bizde böyle bir dönüşümü,ancak ordu yapabilir diye düşünüyorum. Buradaki mesele dönüşümü gerçekleştirecek şeyin bir diktatörlük olabileceğidir. Teoride bu proletar diktasıdır ancak ben bunu geniş anlamda algılıyorum. Bu dikta işçi olur, köylü olur,işçi ve köylü birlikteliği olur, ordu olur ama illaki bir dikta olur.
Elbette emperyalizm ile beraber esas çelişki, burjuva - proletar çelişkisinden ziyade ezen - ezilen uluslar arasındaki çelişkidir. Lenin'in değeri bunu idrak etmiş olmasında. Bu durum günümüzde de geçerlidir. Buna ek olarak, sosyalizm olacaksa kaçınılmaz olarak ulusal olacaktır başka seçenek yoktur. Zira bir ulusal kurtuluş mücadelesi ile beraber gerçekleşebilecektir ve bu mücadele sırasında da içerdeki işbirlikçilere karşı, bir dikta rejimi kurulması kaçınılmaz olacaktır..Benim söylediğim bu dikta mevzusunun kaçınılmaz olduğudur ve bu ortodoks bir yaklaşım değildir. Bunun başka bir yolunu aramak ütopiktir çünkü yoktur..
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
kabul etmek gerekir ki, sosyalizm kuruculuğu dönemi için ortaya konan proleterya diktatörlüğü kavramı ve anlayışı, marksizmin yalnız en merkezi teorilerinden biri değil, aynı zamanda en çok tartışılmış / tartışılan kavramlarından biridir de... sovyet modelinin yanı sıra, halk demokrasileri de, proleterya diktatörlüğünün özgül biçimleridir... ve teorik olarak, işçi sınıfının öncü politik gücü (ki bu komünist partisinden başka bir şey değildir) , sosyalist devrimin zaferiyle birlikte, işçi sınıfı ve bağlaşıkları dışında kalan bütün toplum kesimleri üstünde proleterya adına bir diktatörlük kuracaktır... ve bu diktatörlük, işçi sınıfı ve bağlaşıkları için, olanaklı en derin demokrasi anlamına gelecektir... sosyalizm kuruculuğu yolunda izlenen / izlenecek sosyal, ekonomik, askeri, kültürel...vb.politikalar, proleterya adına parti tarafından belirlenecektir... fakat leninci parti modelinde, partinin iç işleyişinin ''demokratikliği'' garanti altına alınamadığından, merkez komitesi genel sekreterinin kişisel olarak 'diktatörleşmesi'ni engelleyecek bir karşı ağırlık yoktur ; o nedenle, leninci parti modeli sorgulanmalıdır... belki burjuva demokrasisinin yeterince gelişkin olduğu toplumlarda ya da kendine özgü birikimleri açısından yeterlilik gösterebilecek kimi toplumlarda (venezuella deneyimi hatırlanmalı...) devlet aygıtının demokratik yollardan ele geçirilip, dönüştürülmesi ve yine demokratik süreçlerle sosyalizm kuruculuğunun olanaklılığı sorgulanmalıdır... eğer sosyalist devrim ve sosyalizm kuruculuğunda, ordunun belirleyici bir rol oynayabileceğini kabul edersek; bu, zaten, proleterya diktatörlüğü dışında bir yolun olanaklılığını kabul ettiğimiz anlamına gelir... ama kesin olan bir şey varsa; o da, sosyalizmin, insanlar için ve aynı zamanda ancak ve ancak ''insanlarla birlikte'' kurulabileceğidir... kimin adına hareket ediyor olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun, bir parti, ''sürüyü sopayla cennete kovalayarak'' sosyalizm filan kuramaz....
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Şöle söyleyeyim ki her memleketin kendine has koşullarını hesaba katmadan düşünmek gerçekçi olmayacaktır. Örneğin, işçi sınıfının sayısal olarak az olduğu yahut hiç olmadığı herhangi bir memlekette gerçekleşecek bir proletarya diktatörlüğünden bahsetmek de anlamsız olacaktır. "Proletarya diktatörlüğü" ifadesini kullanma sebebim, dikta mevzusunu vurgulamak amacı iledir. Bizzat bu ifadeyi kullanıyorum zira teorik anlamda genel kullanılışı bu şekli iledir. Sizin de dediğiniz gibi bu dikta meselesi temel bir tartışma konusudur. Anarşistler ve reformistler ile marksistlerin arasındaki tartışmanın ve ayrışmanın önemli sebeplerinden biri budur. Bu tartışmada devrimi gerçekleştirecek sınıfın proletarya olmasından hareketle "proletarya diktası" ifadesi kullanılmıştır. Ancak tartışılan şey, bir sınıfın diğer bir sınıf üzerinde, çoğunluğun azınlık üzerinde kuracağı dikta rejimidir. Ben de bu bütünden hareketle söz konusu ifadeyi kullanıyorum. Yoksa Rusya,Çin,Küba örnekleri mevcut ve bu mevcudiyette esas belirleyici olanlar köylülerdir. Elbette katı bir deterministik anlayış ile konuya bakılamaz. Elbette proletarya diktatörlüğü, her farklı örnek için geçerli olmayacaktır. Yine elbette dikta rejimi de farklı örnekler için olmaz ise olmaz olmayacaktır. Zaten, hiç bir sosyal konuda "yüzde yüzlük" mevzubahis değildir. Bu nedenle söylediklerim istisnaların var olduğu bilinci ile söylenmiştir.Buradaki vurgu "çoğunlukla olan", "çoğunlukla olacak olan, "çoğunlukla kaçınılmaz olan" üzerindedir. Ancak istisnalar kaideyi bozmazlar. Ve bence dikta kurulmadan sosyalizmin gerçekleşebilmesi, istisnai bir durumdur. Şunu belirtmek isterim ki bu sistemin teorisyenleri de demokratik yollardan sosyalizmin gelebileceği mevzusunun farkındadırlar ve bu farkındalık, Engels'in kime yazdığını hatırlamadığım bir mektubunda belirtilmiştir. Haliyle bu olasılığı hesaba alıyorum ancak düşük bir ihtimal olduğunu düşünüyorum.Venezüella örneğine bakarsanız, Chavez kendi ülkesinin üst düzey ordu mensuplarının, büyük sermayedarlarının, CIA ile işbirliği neticesinde (herzaman olduğu gibi) demokratik seçimle geldiği makamdan indirilmiştir. Ancak halk isyan etmiş, varoşlardan başlayan hareketlenme sokak çatışmalarına dönüşmüş, halk başkanlık sarayını kuşatmış, başkanlık sarayında Chavezi devirme kutlamaları yapan asalakları süpürüp atmıştır. Demokratik yöntemle gelmesine rağmen, halkın çarpışması neticesinde o makamdaki varlığını koruyabilmiştir.

Zihinsel emek - fiziksel emek arasındaki farkı kaldırır iseniz, halk tarafından seçilmenin yanına, halk tarafından anında görevden alınabilmeyi koyarsanız, herkesin bürokrat olma yolunu açarsanız, devlet kademelerinde görev alanların ayrıcalıklarını her anlamda kaldırırsanız, askerliği vatan görevi sayarsanız (kimseye ayrıcalık tanımazsanız bedelli askerlik vs gibi), orduyu profesyonel olmaktan (meslek manasında) çıkraıp, halkın ordusuna dönüştürürseniz vs. Parti = sınıf bağını koparmamış olursunuz ve sahip olduğunuz halkın ordusu ile baskının maddi temeline de sahip olmuş olursunuz.Bu bağ kopmaz, ordu halkın ordusuna dönüştürülür ise, söz konusu diktanın kovalayacağı yahut tepeleyeceği burjuva sınıfı ve işbirlikçileri olur. İşte bu diktayı kurmaz iseniz, Cahvez örneğinde olduğu gibi oturduğunuz koltuktan, sözde kendi ülkenizin ordusu vasıtası ile kolayca indirilirsiniz.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
proleterya diktatörlüğü hem teorik hem de pratik alanda ve özellikle reel sosyalizmin sovyet deneyimi bağlamında ; yalnız reformist ve anarşist cephede değil, marksizmin kendi içinde de ( bir çok komünist partisinde -örn. FKP - bu kavramın tümüyle terk edilmesi yönündeki öneriler de dahil olmak üzere) 20. yüzyıl boyunca tartışılmış ve halen tartışılmakta olduğundan; kavramın, marksizmi diğer sosyalizm anlayışlarından ayıran önemli farklardan biri olduğu gerçeğini dikkatten kaçırmadan, ortaya çıkan sorgulama eğilimlerinin; bir tür ''aforoz edici'' yaklaşımla karşılanmasının doğru olabileceğini kabul edemem... sizin de, ilgili literatürde, marksizmin bir dogma olmadığının, bilimsel niteliğiyle kendini yenileyen canlı bir kılavuz olduğunun, diyalektiğin gereği olarak metafizik anlayışlardan uzak olduğunun...vb.. sık sık vurgulandığını fark etmiş olduğunuzu düşünüyorum... zaten düşünce tarihi, her yeni dönemde kavramların içeriğinin tekrar değerlendirilmesi gerektiği yönünde yeterince bol ve somut örnek sunduğu için, günümüzde bazı kavramların yeniden ele alınıp değerlendirilmesinden korkulmaması gerektiğini düşünüyorum... bendeki izleniminize göre, sizin de kabul edeceğinizi umarak ; proleterya diktatörlüğünde sosyalizm kuruculuğu görevinin zorunlu kıldığı gibi; üretici güçlerin hızla yükseltilebilmesi için ;toplumun en azından büyük çoğunluğunun yaratıcı yeteneklerinin önünün açılarak hayata geçirilebilmesi ve bunun için de; düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanmasının zorunlu olduğunu düşünüyorum... proleterya diktatörlüğü kavramının algısında; kavramın adlandırılmasında diktatörlüğe vurgu yapılmış olmasından kaynaklanabilecek, bir anlam kayması ve belirtme sorunu ortaya çıkmış olduğunu düşünüyorum... proleterya diktatörlüğünün hasım sınıflar için açık baskı ve çıplak şiddeti ifade eden yüzü kadar ( ki kavramın bu yönü, - burjuvazinin atomlarına ayrılması deyimini hatırlarsak- lenin tarafından belirginleştirilmiştir) ; işçi sınıfının kendisi için, tarihinde görüp görebileceği en derin demokrasi anlamına gelen, öbür yüzünün de bulunduğunu ve kavramın kendisinin ; bu her iki yüzün diyalektik bütünlüğünden oluştuğunu gözden kaçırmamak gerekir.... marks ve engels'in proleterya diktatörlüğü kavramından, işçi devletini anladığı ve sosyalizm kuruculuğu dönemindeki devleti, devlet olarak örgütlenmiş proleterya şeklinde anladıkları kuşkusuzdur... marks döneminde, proleterya diktatörlüğü kavramının, günümüzdeki gibi açık bir baskı ve şiddet içeren ''diktatoryal'' çağrışımlarının, aslında şiddetin, tek başına kavramın ayırt edici niteliği olmadığı için, bu kadar ön plana çıkmadığını ; ya da en azından, işçi sınıfı açısından, derin bir demokrasi anlamına gelen diğer yönünün, bu kadar gölgede kalmadığına dikkat etmek gerekir.... kavramın marksizm için öneminin farkında olduğum için, sahiplenme ve savunma girişiminize hak vermiyor değilim ; ama ben de, proleterya diktatörlüğüne karşı olduğum için değil de ; kavramın, hayatın akışının dışına savrulmaması için, yeni koşullara göre, yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum... evet, doğru... söz konusu olan, bir diktatörlüktür; ama kimin için ve kime karşı ? eski toplumun egemeni bir avuç burjuva kalıntısı ve onun yandaşlarına karşı mı ? yoksa polit büro dışında, neredeyse bütün topluma karşı mı...? ne yazık ki, gerçekte, işçileri, emekçileri, aydınları... bir yana bırakalım; partinin sözde en yetkili organı olan kongre delegeleri bile ; herhangi bir sorun hakkında, örneğin, dış politikada yürürlüğe sokulan 'barış içinde yan yana yaşama politikası' hakkında , korkmadan, özgürce görüş bildirme, eleştiri yapma olanağı bulamıyordu.... asıl amacın şu ya da bu diktatörlüğü kurmak değil de, sosyalizmi kurmak olduğunu gözden kaçırmadan; marksistlerin, demokrasi kavramına, kimi dinci sahtekarlar gibi, '' istenilen yere varınca inilecek bir tramvay'' muamelesi yapmak yerine ; sosyalizm kuruculuğu dönemindeki hayati önemini kavrayarak, hak ettiği değeri vermesi, doğru olur...diyeceğim.... bütün bunlardan ötürü ,proleterya diktatörlüğü kavramının içeriğinin ; kavramın zaten içerdiği proleterya demokrasisi yönünün, daha belirgin şekilde vurgulanarak, yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum...........
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Anladığım kadarı ile siz, dikta meselesine bir sınırın çekilmesinin insan faktörü sebebi ile zor olacağını, yönünün illaki burjuvazi olmayabileceğini, hedefinden sapabileceğini ve SSCB'de olduğu gibi toplumun tamamı üzerinde bir baskı unsuruna dönüşebileceğini ve bu durumun da bir istisnadan ziyade çoğunluk ile böyle olabileceğini ifade ediyorsunuz. Evet tüm bunlarda haklılık payı var. Zira dikta bir kez söz konusu olduktan sonra freni boşalmış bir kamyon misali önüne geleni ezme tehlikesi mevcuttur. Ancak bu diktatörlüğü zorunlu kılan sebeplerin ortadan kalkmadığını düşündüğümüzde, hedefe giden başka bir yol da mümkün görünmemektedir. Elbette hedef komünizm ve bunun için de bir önceki aşama sosyalizm. Diktatörlük ise bu hedefe giden bir yoldur ve ben bu yolda temel itibari ile bir değişiklik görmemekteyim. Çözüm yine dikta rejiminin içerisinde olanaklıdır, yöntem değişikliği yine bu dikta rejimi içerisinde söz konusudur demekteyim. Zira pratikte herhangi gerçekçi bir alternatif mevcut değil kanısındayım. Kısacası, biri size doğru elinde silah ateş açarak geliyor ise, burada demokratik tutum takınmak kişiyi ölüme götürür..
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Adamakıllı demokratik bir sistemin işler olduğu herhangi bir toplumda sosyalist partiler parlementoya girebilirler ve diyelim ki tek başlarına iktidar da olabilirler. Fakat örneğin, en basitinden özel mülkiyet hakkı tanıyan bir anayasa ile ancak bir yere kadar gidebilirsiniz.Haliyle sosyalist bir sisteme erişebilmek için bir anayasa değişikliği zaruri olacaktır. Adamakıllı bir demokratik sistem varsayımından hareketle, esasında iktidar yasama - yürütme - yargı arasında paylaşılmıştır. Yürürlükteki anayasa mevcut devletin kurumları tarafından korunduğundan, direnç ile karşılaşılacağı kesindir. O halde söz konusu partinin bu direnci kırabilmek için ne gibi bir baskı aracı vardır? Ancak bu üç kuvveti (yahut yürütmenin de elde olduğunu düşünürsek sadece yargıyı bağımsız olmaktan çıkararak) teke indirdiğinizde ve buna ek olarak orduyu yahut polisi ele geçirdiğinizde hedefe ulaşabilirsiniz.
Bizdeki gibi yarım yamalak bir demokrasi ile harmanlanmış otoriter bir sistemi baz alır ve konuyu pratiğe taşırsak, örneğin yargıyı ele geçirir ve de mesleğe seçimde pek seçici davranmayarak, eğitim düzeyi düşük silahlı insanlardan bir emniyet teşkilatı oluşturursanız, o işin anlamlı bir kısmı bitmiştir. Sonra da ulusal devleti yıkmak için (burada yıkılması gereken sistem), eğitim düzeyi yüksek silahlı insanlardan oluşan Türk Ordusu'nu ( burada ordu, ulusal devletin somut hali ve en güçlü koruyucusudur) söz konusu baskı araçlarına sahiplikten hareketle etkisiz hale getirebilir, direncini kırabilirsiniz. Bir yandan da çıkardığınız yasalar ile, örneğin imam hatip mezunlarının da askeri okullara girmelerine imkan vererek, ordu üzerine uzun vadeli yatırımınızı da yapmış olursunuz.
Herhangi bir köklü değişim de bu yukarıda izlenen yoldan farklı olmayacaktır. Mesele herhangi bir "-izm"in söylediğinden ziyade, gerçekliğin kendisinin bunu dayatmasıdır. Eğer söz konusu "-izm" bu yöntemin zorunluluğunu kavramış ise değeri tam da oradadır.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Bir de tabi sosyalizmin şöyle bir problemi var ki diğer sistemler varlıklarından sonra teorileştirilmiş olmalarına karşın, sosyalizm henüz var değil iken bir sistem olarak ortaya konmak, sonrasında da uygulanmak mecburiyetindedir. Yani kapitalist sistem, feodal sistem içerisinden üretim ilişkileri ve üretim araçları arasındaki çelişkinin neticesinde ortaya çıkmıştır.Birileri feodal sistemden sonra kapitalist sistem gelecektir ve şöyle şöyle olacaktır dememişlerdir ancak sosyalizm de durum böyledir. Zorluğu biraz da buradadır.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Sayın Yaşar buyurun buradan devam edelim.Artı değerden bahsedecektiniz.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Artik deger komunizmin acmazidir. Bu yuzden komunizm coktu ve 30 yaslarinda dunyanin en buyuk zenginleri turedi.

Sonra gülmeye devam edersiniz.Artık - değer nasıl bir açmaza sebep oldu Çağatay Yaşar?
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Şurada okudum, burada duydum diyorsan, kaynağını alıntılarsın neymiş bakarız.Yok alıntılanacak bir kaynak değilse, senin kendi fikrinse zaten izahı kolaydır.İzahı uzun ise özetini (en azından 3-5 cümle)yazarsın.Bu çekince neden?
 

DüşünceliKarga

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
12 Eki 2013
Mesajlar
95
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İnsanlarda ezme duygusu vardırda ondan komünizm bütün insanları eşit ve hür görür ki benim düşünce tarzımda böyle fakat insanların duyguları gereği insanların ezme dugusu, yönetme duygusu baskın çıkar bu yüzden komünizm ilerleyememiş ve yıkılmışdır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst