Ölü Deniz Yazmaları

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Bilimsel Araştırmalar kategorisinde seyrialemir tarafından oluşturulan Ölü Deniz Yazmaları başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 7,675 kez görüntülenmiş, 38 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Bilimsel Araştırmalar
Konu Başlığı Ölü Deniz Yazmaları
Konbuyu başlatan seyrialemir
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan seyrialemir

seyrialemir

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
29 Eyl 2013
Mesajlar
258
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Bence bizim kültürümüzde ikiside ayni kapiya cikar, cünkü ucan halisi varsa lotodan para kazanip zengin olmanin baska bir yolunu bulmus demektir. Neden, eee cünkü ucan halisi var. :)
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Anlatimlarin masalimsi olmasi onlarin gercek olmadigi anlamina gelmez. Kutsal kitaplarda da masalimsi anlatimlar vardir, hatta hadi canim hic olur mu dedigimiz yerler. Atlantis ve Mu; atlantis platon mu'de ingiliz bir subay/arastirmaci olan Churchwarda ait tanimlamalar ile yasamaktadir. Yani Ataturk bile Mu kitasini arastirmis oldu hayranlikla okudum :) Churchwarda ait iki kitabi kutuphanesinde var diye bu kadar da abarti yapilmaz :)

Ben Mu degilde atlantis ile alakali epey kafa yormustum ve vardigim yegane sonuc ki Platon'unda yasadigi bolgede olan ve daha sonra yanardagin patlamasi ile yok olan Minos uygarligidir. Platon'un Timaeus ve Critias'ta bahsettigi batik kent bence Minos'tan baskasi degil.

Ayrica ben Mu dilini cok merak ettim, mesela Hun'un bir oldugu, lam,mim gectigi nerelermis alfabesi vs nedir?
 

seyrialemir

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
29 Eyl 2013
Mesajlar
258
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Karanlık Zamanlar Kayıp Uygarlıklar

Bu kitabın içeriği geçmişle alakalı. Tek bir geçmiş mi var, geçmiş sabit mi; hepsini biliyor muyuz? Bize göre geçmişin büyük bir kısmı kurgu, yani karanlık zamanlar, kayıp uygar*lıklar. Bir önceki yüzyıla kadar Truva’nın bile Atlantis gibi sadece efsane olduğu düşünülüyordu. 1868′de Alman Heinrich Schliemann tarafından yapılan kazılar sonucu Truva’nın gerçek olduğu anlaşıldı. / Evren ve Insan


Atlantis ve Mu kitalari
Meraklilari icin yukarda belirttigim sayfaya göz atilmasini tavisye ederim.


 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
58
büyük ölçüde katılıyorum; ama schelimann'ın kazıları değil de; kazıları ve HIRSIZLIĞI sonucunda truva açığa çıkarıldı; demek gerekir ; diye düşünüyorum... yahut da durum, anadolu'dan bakınca, öyle görünüyor...
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Atatürk, 1930 yılında Türk Tarih Kurumu'nu kurmuştur amacı Türkler'in kültür kökeni araştırmaktır.Atatürk'ün ilk başta dikkatini çeken Amerika'da yaşayan Kızılderili'ler ile aramızdaki dil benzerliğiydi. Tahsin Mayatepek'i araştırma yapmak için elçi olarak gönderdi. Tahsin Bey yaptığı araştırmaları ve belgeleri Atatürk'e yolladı. (Türk Dil Kurumu kitaplığı 56-57 numaralı belgeler)

Atatürk, Tahsin Bey'in 4 klasörü bulan araştırmalarından sonra James Churchward'ın kitaplarını(5 kitap) Türkiye'ye getirerek, Türkçe'ye çevirtmiştir. ( Anıt Kabir Kitaplığı 1482-1485 numaralı kayıtlar)

Bu 56-57 numaralı belgelerde Mu Dili ile Eski Türk Dili karşılaştırılmaları da mevcuttur. "Hun" kelimesinin "Bir" anlamına geldiği de bu belgelerde yazmaktadır. "Bir" deyince şimdiki "bir" yazılışını anladınız galiba, anlamı "Bir" yazılışı değil:) "Bir" anlamına gelmesi ne ifade ediyor derseniz; herşeyi yaratan,yaratıcı için eski çağlarda sadece Bir ve O ifadesi kullanılırdı. Ayrıca Hunlar bir çok farklı kültürü aynı çatı altında toplamış fakat asla öz yapılarını bozmamış, toplumları özgür bırakmıştır.

Yunan Alfabesi *************Mu / Maya Dili

Alpha******************** Al: Ağır - şiddetli Paa; Zorla girmek, hücum etmek Ha; Su

Beta ********************Be: yürümek, ta; düzlük, yer

Gamma*******************Kam: Mağruz kalmak, Ma; Anne, dünya

Delta*********************Tel; dip,alt , Ta;düzlük, yer

Epsilon*******************Ep; engel, zil:sınır oluşturma, Onom;büyük fırtına,hortum

Zeta********************Ze:çarpmak,vurmak Ta;düzlük, yer

Eta*********************Et:birlikte , ha:su

Theta*******************Thethe:kaplamak , ha:su

Jota*********************Io:canlı,ta:düzlük,yer

Kappa******************Ka:çökelti, tortu, Paa:zorla girmek,hücum etmek

Lambda*****************Lam:batmak, be:yürümek, ta:yer,düzlük

Mu********************Mu:mu kıtası

Ni*********************Ni:uç nokta, zirve

Xi*********************Xi: yükselmek

Omikron****************Om:dönmek, Ik:rüzgar,le:yer,on:daire( Om-Ik-Le-On)

Pi********************Pi:yavaş yavaş, azar azar

Rho*******************Ho:gelmek

Sigma****************Zi:soğuk, Ik:rüzgar, Ma:anne,dünya

Tau*****************Ta:yer,düzlük, u:uçurum

Upsilon************U:uçurum, Pa:su birikintisi, zi:soğuk, le: yer, on:daire ( Up-pa-zi-le-on)

Phi**************Pe:gelmek, hi:çamur (pe-hi)

chi**************chi:ağzını açmak

Psi**************Pe:gelmek,zi:soğuk pe-zi

Omega***********O:orada, mec:girdap,ka:çökelti,tortu

-Alıntı-

Alfabe düz yazı gibi birleştirerek okunursa;

Şiddetle hücum eden sular, dağılır düzlüklere, alçak yerlere.
Engel çıkaran yüksekliklerde çarparak dalgalar, büyük hortum ve fırtınalarla birlikte yine sular arka arkaya, kaplar bulunduğu her yeri.
Sular örter üzerini canlıların bulunduğu yerleri.
Batar mu kıtası.
Zirvelerdir yanlızca gözüken suların üzerinde.
Yavaş yavaş gelir soğuk rüzgar kendi çevresinde dönerek açar ağzını hortumlar sarar dünyayı.
Uçurumlar ve çamur kaplar çöker her yere. Büyük soğuk girdaplarla birlikte. -Alıntı-

Kur'an'da geçen Mukattaa Harfler ile benzerliklerine de bakalım;

Kur'an-ı Kerim*************Mu/Maya Dili

Ta-ha******************Ta:yıldızlar , ha: su

Ya-sin******************Ya:Yas,elem, Sin:saha

Lam-mim-ra**************lam:batma,suya gömülme mim:MU KITASI, Ra:güneş, tanrı

Ha-mim****************ha:Su, mim:MU KITASI

Ta-ha; Su ihtiva eden yıldızlar

Ya-sin; Yas sahası( suya gömülen saha)

Lam-mim: Mu kıtası suya gömüldü.

Ha-mim: Suya gömülen Mu Kıtası.

-Alıntı-

Tüm bu benzerliklerin masal ya da uydurma olduğunu düşünmeye devam edebilirsiniz fakat ben kesinlikle böyle düşünmüyorum. Kapsamlı araştırma yapmak isteyen özellikle Ankara'da ikamet edenler Anıt Kabir Kütüphanesi'ne gidip, Atatürk'ün Mu Kıtası ile araştırmalarını Tahsin Bey'in yazdıklarını ve Atatürk'ün sayfalara bizzat kendi el yazısı ile aldığı notları inceleyebilir. Dosya numaralarını da yazdım merak eden bizzat kendi araştırabilir. Bu konuda yazılmış araştırma kitaplarına da baş vurabilirsiniz. Ayrıca Eflatun'un Atlantis'den bahseden Kritias adlı eserini de okumanızı tavsiye ederim.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Sizin anlamadiginiz su; Mu bir kitadir ve batmis oldugu farzedilen bir kita. Mayalar ise Amerika'da yasamis bir uygarliktir. Maya dili derseniz anlarim. Bana asya kitasinin dilini soyler misiniz? Asyaca mi? Tahsin Mayatepek dediginiz zat maya dilini ve orta asya dillerini incelemistir. Bunu yapmasinin sebebide Ataturk'un Gunes Dil teorisini desteklemektir. Siz Mu kitasini mayalar ile birlestiriyorsaniz orasi ayri. Ama Mu kitasinda yasayanlarin 3 ayri dili bir ana yazma dili oldugu da soylentiler arasinda bilmenizi isterim. Kuranda gecen bir cok harfi sesi kelimeyi dunyanin butun dillerinde bulmaniz mumkun. Bu seslerin daha farkli bir sekilde seslendirilemeyeceginden kaynaklanmaktadir.

Velhasilkelam sunu demek istiyorum Ataturk Mu kitasini duyup onun uzerinde arastirma yapmadi, omru yetmedi falan sanki hayatini buna adamis gibi abartmaniza gerek yok. Gunes dil teorisi icin kurulan calistay ekibin calismalarini gozlemlemis derseniz kabulumdur. Ama tutup mulari inceledi arastirdi destekledi derseniz orada mubalag yaparsiniz. Türk Dil Kurumu kitaplığı 56-57 numaralı belgeler, Anıt Kabir Kitaplığı 1482-1485 numaralı kayıtlar, demissiniz. Iki uc sahife ile oyle koca uygarlik, oyle koca bir kita arastirmasi yapilmaz. Butun bunlar gunes dil teorisini desteklemek icin yapilan arastirmalardi. Hepsi bu.

Bu arada Gunes Dil Teorisi hakkinda bilgi vermek isterim;

Bu teori Turkce'nin dunyanin ilk dillerinden oldugunu savunan bir teoridir. 1930!lu yillarda sunulan bu teori dilbilimciler tarafindan kabul edilmedi ve derslerden kaldirildi.



Ankara'ya gitmenize gerek yok belgeler burdadir.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Sizin anlamadiginiz su; Mu bir kitadir ve batmis oldugu farzedilen bir kita. Mayalar ise Amerika'da yasamis bir uygarliktir. Maya dili derseniz anlarim. Bana asya kitasinin dilini soyler misiniz? Asyaca mi? Tahsin Mayatepek dediginiz zat maya dilini ve orta asya dillerini incelemistir. Bunu yapmasinin sebebide Ataturk'un Gunes Dil teorisini desteklemektir. Siz Mu kitasini mayalar ile birlestiriyorsaniz orasi ayri. Ama Mu kitasinda yasayanlarin 3 ayri dili bir ana yazma dili oldugu da soylentiler arasinda bilmenizi isterim. Kuranda gecen bir cok harfi sesi kelimeyi dunyanin butun dillerinde bulmaniz mumkun. Bu seslerin daha farkli bir sekilde seslendirilemeyeceginden kaynaklanmaktadir.

Velhasilkelam sunu demek istiyorum Ataturk Mu kitasini duyup onun uzerinde arastirma yapmadi, omru yetmedi falan sanki hayatini buna adamis gibi abartmaniza gerek yok. Gunes dil teorisi icin kurulan calistay ekibin calismalarini gozlemlemis derseniz kabulumdur. Ama tutup mulari inceledi arastirdi destekledi derseniz orada mubalag yaparsiniz. Türk Dil Kurumu kitaplığı 56-57 numaralı belgeler, Anıt Kabir Kitaplığı 1482-1485 numaralı kayıtlar, demissiniz. Iki uc sahife ile oyle koca uygarlik, oyle koca bir kita arastirmasi yapilmaz. Butun bunlar gunes dil teorisini desteklemek icin yapilan arastirmalardi. Hepsi bu.

Bu arada Gunes Dil Teorisi hakkinda bilgi vermek isterim;

Bu teori Turkce'nin dunyanin ilk dillerinden oldugunu savunan bir teoridir. 1930!lu yillarda sunulan bu teori dilbilimciler tarafindan kabul edilmedi ve derslerden kaldirildi.



Ankara'ya gitmenize gerek yok belgeler burdadir.

Güneş Dil Teorisi'nden bahsetmiyorum. Artık bu konuda da yazmıyorum...
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Atatürk Mu Kıtası hakkında kapsamlı bir araştırma yapmıştı fakat tamamlamaya ömrü yetmedi, peki bu araştırma nerede şimdi? Kütüphane raflarında tozlanmaya devam ediyor.

Ataturk'un yaptirdigi arastirma Gunes Dil Teorisi icindi, Tahsin Mayatepek bu sebeple oraya gitti ve James Churchward'in eserleri ile orada tanisti, Mu kitasinin varligini, Mayalar'in buradan geldigini soyleyerek devam etti. Akabinde Turkce'ye uyumlulugunu gostermeye calisti. Yani Ataturk Mu kitasi hakkinda kapsamli bir arastirma yapmadi.


Yunan Alfabesi'nin diziliminin Mu Dilinde, kıtanın batışını anlatan bir anlatıma sahip olması ne demek oluyor olabilir?

Mu dili degil Maya diline gore boyle bir saptama vardir, size gore dogrudur, ama bana gore sacmaliktan ote birsey degildir.

Ayrıca Kuran'da geçen Lam-Mim-Ta-Sin-Ya-Sin gibi anlamı bilinmeyen harflerin Mu Dili'nde geçiyor olması nasıl açıklanabilir? Masal olabilir mi sizce?

Maya dilinde geciyor olmasi normaldir, dedigim gibi seslerin farkli bir sekilde ifadesi olmamasindan kaynaklaniyor bu durum. Yani mim kelimesi yunan alfabesinde mu'ya denk getiriliyor mu mu kitasi oluyor, ee mim kiril alfabesine gorede M harfi simdi kirile gore benzerlik kurarsak Mim M ye denk geliyor ne anlam katmaliyiz buna buda mi kiril alfabesini kullananlara gore MU kitasini isaret ediyor?
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Ataturk'un yaptirdigi arastirma Gunes Dil Teorisi icindi, Tahsin Mayatepek bu sebeple oraya gitti ve James Churchward'in eserleri ile orada tanisti, Mu kitasinin varligini, Mayalar'in buradan geldigini soyleyerek devam etti. Akabinde Turkce'ye uyumlulugunu gostermeye calisti. Yani Ataturk Mu kitasi hakkinda kapsamli bir arastirma yapmadi.

Yapmadı çünkü öldü. Ben Atatürk kapsamlı araştırma yaptı dedim mi? 1930 yılında Türk Tarih Kurumu'nu kurdu 1938 yılında da öldü. Ölümünden önce son 2 yılı zaten hiç bir şeye doğru düzgün zaman ayıramadı. Neyi tartışıyoruz anlamış değilim.

Mu dili degil Maya diline gore boyle bir saptama vardir, size gore dogrudur, ama bana gore sacmaliktan ote birsey degildir.
Sana göre saçmalık olabilir bana göre ise gerçek şimdi bunun için kavga mı edeceğiz? Kuran'da Nuh Peygamber'in 950 yıl yaşadığı geçiyor değil mi? Yok olan kavimlerden de bahsediyor bu durumda benim Mu Kıtası'nın varlığını kabul etmeme çok da şaşırmaman gerekiyor. Niye? Çünkü Kuran'ı kabul ettiğimi çok iyi biliyorsun. Ayrıca anlamı bilinmeyen ve ayetlerin başına gelen harflerin tam aynı şekli ile mu dilinde var olması sana göre zorlama olabilir bana göre ise çok dikkate değer...

Maya dilinde geciyor olmasi normaldir, dedigim gibi seslerin farkli bir sekilde ifadesi olmamasindan kaynaklaniyor bu durum. Yani mim kelimesi yunan alfabesinde mu'ya denk getiriliyor mu mu kitasi oluyor, ee mim kiril alfabesine gorede M harfi simdi kirile gore benzerlik kurarsak Mim M ye denk geliyor ne anlam katmaliyiz buna buda mi kiril alfabesini kullananlara gore MU kitasini isaret ediyor?

Hayır, Mim; Mu kıtası anlamına geliyor. Mim yani Kuran'da da geçen ve ne anlama geldiği bilinmeyen Mim...Mu Dilinde Mim; Mu Kıtası anlamına geliyorsa alfabeyi ben yazmadım, şayet niçin Mim ; Mu kıtası anlamına geliyor diye soruyorsan o devirde o alfabeyi ben yapmadığım için yorum yapamayacağım. Yunan alfabesinde de mu var. Bu durumda alfabeler, semboller v.s. birbirinden etkilenmiş diye düşünüyorum.

Mu kıtası vardı ve yok oldu diyelim seni bu kadar rahatsız eden ne? Bu kıta hiç olmadı ve saçmalık diye feryat etmenin sebebi nedir anlayamadım. Sana saçma gelebilir ne yapabilirim ?

Atatürk Mu Kıtası hakkında kapsamlı bir araştırma yapmıştı fakat tamamlamaya ömrü yetmedi, peki bu araştırma nerede şimdi? Kütüphane raflarında tozlanmaya devam ediyor.

Bu cümle için mi bu kadar tepki acaba? Çok büyük bir hata yapmışım ve Phi de bulmuş, kendisine tebriklerimi sunuyorum.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Fazla uzatmayayim anlatmak istedigim sudur, Mu bir kitadir, Maya ise bir uygarlik. Yunan alfabesi eski antik cagdan tutun modern caga kadar degisime ugramamis en stabil alfabedir. Ses degerlerine gore alfabelerin temelini olusturur. Ornegin omega o sesini simgelemektedir. O sesi hemen hemen butun dunya dillerinde vardir. Gecmistede vardi gelecekte de olacaktir.

Ataturk'e gelince; Mu kitasi hakkinda kapsamli arastirma yapmis diyen sizsiniz. Bende abartmayin dedim boyle birsey yok dedim. Gercek olan sudur TDK ile Tahsin Mayapek'in yazismalari vardir. O sirada Gunes Dil Teoremi gundemde idi ve tezi savunmalari gereken ornekler gostermeleri gerekliydi, nitekim Mu'ya kadar gidildi gosterildi edil vs olay bu. Etibank, Sumerbank bosu bosuna kurulmadi bu ulkede. :)

Kuran'dan bahsetmissiniz ve yok olan kavimlerden ve bunlardan dolayida kitanin yok olmasinin normal olacagindan Kuran'a inandiginizdan oturu ve orada gectiginden oturu boyle birseyin olabilecegini savunmussunuz. Kuran'da helak edilen kavimler yazmaktadir. Nuh, Ad, Lut, Semud. Simdi bunlarin hangisi varsayilan Mu kitasinda yasadi bilemem. Ama dunya uzerinde suan 7 adet kita vardir ve bunlarin icinde Mu kitasi yoktur. Dunyanin olusumu sularin cekilmesi karalarin olusmasi daglarin olusmasi gibi durumlari en iyi izah eden Alfred Wegener'dir. Mu kitasindan bahsetmis mi bilemem acar okursunuz.

Nuh peygamberin 950 yil yasadigini soyleyip duruyorsunuz, burada neyi savundugunuzu merak etmiyor degilim. Bir peygamber ile bir insani ayni kefeye koymamak gerekir. Yani Nuh peygamber 950 sene yasadi herkes o donem yasamistir yada yasayabilirdi gibi tezler sacmadir. Ayrica Nuh peygamberin bu yasi sadece Kuran'da gecmez Tevrat'tada bu donem 800 tufan oncesi 150 tufan sonrasi olarak anlatilir. Ama bu demek degildir ki insanlarda o donem bu kadar yasardi. Ayrica sunuda soylemek isterim Nuh tufani ile zaten hersey yerle bir oldu ve yeniden olustu degil mi? Ondan once Mu da olabilir Ab da olabilir Po da olabilir Phi de olabilir kita olarak. Bunu ispat etmek gerekir sadece.

Bahsedilmesi gereken kitalardan Lemurya var mesela hic kimse bilmez populer degildir cunku, Zealandiya var bundan da kimse bahsetmez. Cunku destekleyenleri cikmadi. Gundemde tutamadilar. Ama Mu farkli neden cunku orada en akillilar vardi :) Hatta uzaydan bile gelmis olabilirler bunlar yardim icin dunyalilara :)
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Mu bir kıtadır. Üzerinde sadece bitkiler değil insanlar da yaşıyordu. Asya kıtası dendiği zaman sadece kara parçasını mı anlıyoruz? Kelime oyunları ile nereye varmaya çalıştığını da ben anlamadım.

950 yıl yaşayan bir peygamber doğal olarak o süreye yakın yaşayan insanlara peygamber olarak gönderilmiştir yoksa 70-80 yıl yaşayan birileri 950 yaşayan birini Yaratıcı sanabilirlerdi...Peygamber de insandır ve hangi dönemde yaşamışsa o insanlar ile aynı biyolojik vücut yapısına sahiptir.

Atatürk kendi yaşadığı koşullara göre kapsamlı bir araştırma yapmak için çabalamış fakat ömrü yetmemiştir. Kapsamlı araştırma şimdiki gibi internet üzerinden yapılmadığına göre dönemine göre kapsamlı sayılabilir fakat ömrü yetmediği için daha kapsamlı olamadan noktalanmıştır.

Mu Dili ve Maya dili aynı dil zaten arada çok az farklılıklar var. Dünyada semboller ile iletişim kurulan bir çağdan bahsediyoruz ve semboller her yerde aynı anlama geliyordu.

Eflatun gibi değerli bir düşünür Atlantis'i anlatıyor ve dikkate almıyoruz öyle mi? Üzgünüm ben çok ciddiye alıyorum.

Yunan alfabesinde her harf Mu dili ile benzerlik gösteriyor ve anlam olarak bir kıtanın batışını anlatıyor ve bunu da dikkate almıyoruz...

Kur'an'da kimsenin anlam veremediği, Hz. Muhammed'in bile bilip açıklamasına izin verilmediği harfler Mu dili ile aynı ve anlamları içeriyor ve bir kıtanın batışını işaret ediyor bunu da es geçiyoruz, peki...

Uzaylı da olabilirler fakat uzaylı bizim zannettiğimiz gibi garip görünüşlü yaratıklar değil, farklı yapıda ve başka gezegende yaşayan varlıklar olabilir. Alemlerin Rabbi Allah bir tek dünyanın Rabbi sanıyor olabilirsin fakat öyle değil.

Yok olan kavimler batan kıtalarda yaşamış olabilir. Bu kıtalara ulaşılamıyor diye yok saymak senin tercihindir. Bir gün bizim yaşadığımız kıtalar da yok olacak ve yeni kıtalarda yeni yaşamlar meydana gelecek buna çok şaşırmamak gerekiyor.

Tamam ispat edilene kadar ömrümüz yeterse o gün konuşuruz, şimdi saçmalıklar ile kafanı daha fazla karıştırmak istemem. Başlıktan çekiliyorum.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Kur'an'da kimsenin anlam veremediği, Hz. Muhammed'in bile bilip açıklamasına izin verilmediği harfler Mu dili ile aynı ve anlamları içeriyor ve bir kıtanın batışını işaret ediyor bunu da es geçiyoruz, peki...


Allah apaçık bir Kur'an indirdik diyor,sen peygamberin bile açıklamasına izin verilmeyen diyorsun...devlet sırrı mı tanrı sırrı mı nedir...Allah aşkına başka kaynakları isimleri kullan da Kur'an ı peygamberi bari bu asılsız iddiana alet etme lütfen.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Allah apaçık bir Kur'an indirdik diyor,sen peygamberin bile açıklamasına izin verilmeyen diyorsun...devlet sırrı mı tanrı sırrı mı nedir...Allah aşkına başka kaynakları isimleri kullan da Kur'an ı peygamberi bari bu asılsız iddiana alet etme lütfen.

Asılsız iddia derken? Kuran açıp okumak zahmetine katlanan herkes bu harflerin varlığını kendi gözü ile görebilirken sen Kuran'da bu harflerin olmadığını mı iddia ediyorsun?

Neyse sakal ben artık yorum yapmama kararı aldım zaten çünkü araştırma zahmetine katlanmadan sağdan soldan duyduklarınız ile yorum yapıyorsunuz. A Hoca bunu demiş B Hoca şöyle anlatmış v.s. önemli değil kendin okuyup anladıklarından sorumlusun ve benim Allah huzurunda vicdanım rahat sen bu tavsiyeleri kendine yap lütfen.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Asılsız iddia derken? Kuran açıp okumak zahmetine katlanan herkes bu harflerin varlığını kendi gözü ile görebilirken sen Kuran'da bu harflerin olmadığını mı iddia ediyorsun?

Neyse sakal ben artık yorum yapmama kararı aldım zaten çünkü araştırma zahmetine katlanmadan sağdan soldan duyduklarınız ile yorum yapıyorsunuz. A Hoca bunu demiş B Hoca şöyle anlatmış v.s. önemli değil kendin okuyup anladıklarından sorumlusun ve benim Allah huzurunda vicdanım rahat sen bu tavsiyeleri kendine yap lütfen.
sende peygambere iftira atmayı bırak bende seninle uğraşmayım,efsanelerinle mutlu ol,dini Kur'anı katıp karıştırma işin içine..
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Allah bir peygamber gönderecek elçi olarak ve ona bazı ayetleri açıklama sakın haaa !!!diyecek..kim inanır,eh dijital inanır.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
.............anlamadık ya neyse !?!
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Kan davasına dönüşmeden bu konu hakkında yazdıklarıma son veriyorum, yazmıyorum artık rahat ol sakal...
 

seyrialemir

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
29 Eyl 2013
Mesajlar
258
Tepkime puanı
1
Puanları
0
İslam bilgini ve düşünürü Muhiddin Arabi’nin, Fusus ül-Hikem adlı kitabı gizemli kitapların içerisinde yer alıyor. Arabi, Allah’ı ve peygamberleri anlatan bu kitabının, Hz. Muhammed tarafından yazdırıldığını belirtiyor. Araştırmacı ve yorumcu Şevket Pekel, Fusus ül-Hikem’i inceledi.

İSLAM BİLGİNLERİNİN en önemlilerinden biri olan Muhiddin Arabi’nin asıl adı, Ebu-bekir Muhyiddin Bin Ali’dir. İslami felsefeye alışılmışın dışında bir yorum getiren Muhiddin Arabi, 1165 yılında İspanya’nın Murciya kentinde doğdu. O dönemde, Murciya önemli kültür merkezlerinden biriydi. Muhiddin Arabi, ilk eğitimini burada aldı. Hocaları tarafından üstün öğrenci olarak nitelendirildiği için, eğitimini geliştirmesi amacıyla Endülüs’teki Kurtuba kentine gönderildi. Babası ile beraber Kurtuba’ya gelen Arabi, ünlü İslam düşünürü İbni Rüşd’ün talebesi oldu.

İbni Rüşd’ün bilgilerinden çok yararlanan Muhiddin Arabi, bu ünlü bilgini derinlemesine etkiledi ve kısa bir zaman sonra öğrenimini tamamlayarak oradan ayrıldı. İbni Rüşd onun için şöyle diyordu: “Ancak kitaplarda rastlanabilecek düzeyde, şimdiye kadar hiç karşılaşmadığım biri.” Sonra ekliyordu: “Benim okuyarak elde ettiğim ilmi, o görünür halde şekillendirerek elde etti. Bende henüz düşünce halinde olanları ise, ona söylemeden, bana kendi düşünceleri olarak açıkladı.”


“Rüyamda peygamberi gördüm”
Muhiddin Arabi, yazdığı kitaplarda olağan*üstü bilgiler verirken, birçok peygamber ve veli ile de görüştüğünü belirtir. Verdiği bilgilere göre bu görüşmeler üç şekilde gerçekleşmiştir:

a) Rüyada görerek,

b) Onları dünyaya davet ederek,
c) Bedenini terk edip, onların bulunduğu yere ulaşarak.

Arabi, 500′den fazla kitap yazdı. Bunların içerisinde en ünlüleri Fütuhatı Mekkiye ve Fusus ül-Hikem’dir. Fusus, onun tüm çalışmaları içerisinde en değerlisi olarak kabul edilir. Kitabın adı, her bölümün başlığından gelir ve “hikmetlerin özü” anlamındadır.

Muhiddin Arabi, Fusus’u yazma nedenini şöyle açıklıyor: “627 Hicret yılı, Muharrem ayının son günlerinde, Şam’da iken. Tanrının peygamberi Hz. Muhammed’i gerçek bir rüya anlamında gördüm. Elinde bir kitap tutuyordu. Bana dedi ki, bu Fusus ül-Hikem kitabıdır. Bunun al ve halka açıkla ve bu bilgilerden herkes yararlansın.” 27 bölümden oluşan bir kitap olan Fusus ül-Hikem’in her bölümünde bir peygamberin kişiliği ve görevlerinin özelliği anlatılır.

“Allah, başlangıcı olmayandır”
Fusus ül-Hikem, anlaşılması oldukça zor ve birçok araştırmacıyı uzun zamandır uğraştıran bir kitap. Muhiddin Arabi, peygamberlerle ilgili görüşlerini dile getirirken, kitabının bir bölümünü Allah kavramı üzerine ayırmış. Onun Allah düşüncesine olan yaklaşımı, farklılığı ve daha da önemlisi cesurca görüşler getirmesi bakımından dikkat çekiyor. Arabi, Fusus’ta Allah’ı şöyle tanımlar:

“Tanrı, tektir ve eşsizdir,

Her şey O’ndandır, her şey O’nundur ve her şey O’dur,

O, hiçbir şeye muhtaç olmayandır,

Allah, ‘bir’ tanımlamasıyla bile sınırlandırılamayandır.
Biz, Allah hakkında, kayıtsız, şartsız (salt) bilim ve hayat sahibidir deriz.
Buna göre, Allah diri ve bilgindir ve biz Hakk’ın ilmi hakkında, O, başlangıcı olmayandır, deriz.”

Muhiddin Arabi, Allah’ın öncesi ve sonrası ile ilgili düşüncelerini, güçlü bir biçimde ortaya koyar ve şöyle der: “O, evvel (ilk, başlangıç) olmakla beraber bir başlangıca bağlanamaz. İşte, bu nedenle, O’nun hakkında ‘ahir’ (son) tanımı kullanıldı. Başlangıç ve sonun aynı varlıkta olması, varlığın tekliğini gerektirir. Yani, O’ndan başka bir varlığın olmadığını düşündürür. Çünkü bir şeye evvel veya son diyebilmek için ondan başka bir şeyin daha olması gerekir. Ancak, o zaman, o şeyin evvel ve son olduğu söylenebilir. Öyleyse, O’nu başlangıç veya sondur, diye sınırlandıramayız.” Böylece, Muhiddin Arabi, Allah kavramının sonsuzluğu hakkında bir fikir vermiş olur.

“O’nun İçin bilinmeyen yoktur”
Muhiddin Arabi, Allah’ın bütünlüğünü ve O’ nun idrak edilebilmesini, objektif bir biçimde ortaya koyarken, O’nun ulaşılmazlığını da açıkça ortaya koyar:
“Bil ki, Allah denilen varlık, kendisi bakımından tek ve eşsizdir, isim ve sıfatları (kudret ve imkânları), bakımından O bir ‘kül’, yani topluluktur veya bütündür. Her yaratılanın ancak kendisine göre bir Rabbi, yani Tanrı’sı vardır. Bu nedenle, Allah’m yaratılana göre bir bütün olması mümkün değildir. Bununla beraber, hiçbir varlık için de, öncesizlik, yani başlangıçsızlık yoktur. O, yani başlangıcı olmayan varlık, parçalanmayı, bölünmeyi kabul etmez. O’nun eşsiz birliği, kendisinde düşünce halinde var olan tüm kudret ve imkânların toplamı demektir. Demek ki, her varlık, kendisinin sahip olduğu değer kadar, yani ulaştığı anlayış, kavrayış ve bilinç kadar O’nu idrak edebilir.”

Arabi’ye göre, insanın Allah’ı tam olarak idrak edebilmesi hiçbir zaman mümkün değildir. Bunu da şöyle belirtir: “Hiçbir varlık, elde ettiği değerle, O’nun eşsiz birliğini eksiksiz ve mükemmel olarak kendi varlığında bulamaz ve O’na ulaşamaz. Bu mümkün değildir. Böyle olmasaydı, her bilinç sahibi varlık için hem kendisinin (mikrokozmos), hem de evrenin (makrokozmos) hiçbir gizliliği, bilinmeyenliği kalmaz. Yalnız, O’nun için gizlilik ve bilinmeyen yoktur. Geri kalan her varlık için, çeşitli düzeylerde gizlilikler ve bilinmeyenler vardır.”

“Hiçbir varlık Allah’ı idrak edemez. Bu, tam olarak mümkün olsaydı, insan hem kendisinin (mikrokozmos), hem de evrenin (makrokozmos) bütün gizemini ve bilinmeyenini öğrenirdi

Fusus ül-Hikem’in birçok yerinde rastlanan örnekleme yöntemi bu noktada da ortaya çıkar ve Arabi devam eder: “Düzgün bir ayna karşısında, insanın görünen şekli, bakan kimsenin şeklinden başka bir şey değildir. Bazen, ayna yüzeyi pürüzlü veya eğimli olabilir; o zaman, bakan kişi kendisini olduğundan çok daha değişik görebilir. Yani, çok uzun veya çok şişman gibi… Aslında, aynaya bakanda bir değişiklik yoktur ama görüntüyü sağlayan araç, yani ayna, ona farklı bir görünüm verir. Evrende, birbirinin aynı değerinde olan iki varlık yoktur. Çünkü, her varlık O’nu kendi değerine uygun olarak belirtir. Cam kandil içindeki ışık, bakan kimseye kandil camının rengiyle görünür. Oysa, gerçekte kandil ışığının rengi yoktur. Bunu bilmeyen veya anlamayan ışığın renksizliğini inkâr eder.”

“Allah, yaradılıştan önce neredeydi?”
Fusus ül-Hikem’in en ilginç bölümlerinden birisi, Allah’ın yaradılıştan önce nerede olduğunun anlatılmasıdır. Bu bölümde, Arabi, düşüncelerini coşkuyla iletirken, ortaya gizemli bir deyim atıyor: “Allah, tüm varolanları yaratmadan önce, ‘Ama’daydı. Sonra, arş, yani âlem üzerine yayıldı.” ‘Ama’ sözü, tasavvur edilmesi, düşünülmesi, idrak edilmesi mümkün olmayan, belirsizlik ya da kesin bir bilinmezlik halidir. Arş ise, O’nun yoktan var ettiği ve onlar üzerinde var olan kesin eg*menliğinin ifadesidir. Burada önemli olan, “yok” deyiminin kavranabilmesidir.

Nasıl bir kör, hiç görmediği, kendisine anlatılmayan, dokunarak dahi varlığını hayal edemediği, kıyaslama yapamadığı bir olguyu canlandıramaz, düşünemez, anlayamaz ve anlatamazsa; “yok” kavramı da hayal edilmeyen, belirlenemeyen, bilinmeyen olarak kabul edilmelidir. Sözlük anlamı olarak, yok, var olan veya var olmuş bir şeyin karşıtıdır. Bu bize, varlığını bilemediğimiz bir şeyi benzetme, karşılaştırma yoluyla belirlemeye çalışmamızı getirir. Oysa, “ama” sözcüğünden anlaşılan, sözlük anlamından anlaşılan değildir.

“Âlem: Allah’ın gölgesi”
Bir diğer bölümde, Muhiddin Arabi’nin âlem, insan ve ölüm hakkındaki düşüncelerini bulu*yoruz. Arabi, tüm yaklaşımlarında dogmatizmi reddetmiş ve fanatik düşünce biçiminin üzerine çıkmaya çalışmıştır:
“Alem, Allah’ın belirmesidir. O, âlemin ruhu olup, sevk ve idare eder. Evrenin tümü O’dur, O, benim ve O’nun varlığı ile ayakta duran tek varlıktır. Alemin başka gerçek bir varlığı yoktur. Alem, O’ndan ayrı bir varlık değildir. Görmez misin ki, gölge sahibinden çıkmış ve ona bitişik olduğu halde, sahibinden görünüşte ayrılması imkânsızdır. Nasıl insanın gölgesi, ancak gölgenin düştüğü yer aracılığı ile görünüyorsa, Alem de, Allah’ın gölgesinin üzerine düştüğü madde aracılığı ile idrak edilir, bilinir.”
Kur’an-ı Kerim’de, “Her şey beni zikreder ama siz anlayamazsınız” denilir. Bu ayeti anlamak, ancak maddenin, var olan her şey hakkında bilgilenme yönünde ve evrimimizde aracı olarak kullanılmasıyla mümkün olabilir.

“Ölüm: Yeni bir âlemin başlangıcı”
Fusus ül-Hikem, insanoğlunun en korkulu düşmam olan ölümü, bir geçiş, bir köprü ola*rak tanımlar. Arabi’ye göre ölüm, düşünüldüğü gibi değildir: “İnsanı, Allah’ın ölümle yok etmesi, yıkması, O’nun koruduğu şeyi yok etmesi, ortadan kaldırması demek değildir. Ölüm bir çözülmedir. Ölüm, insanın manevi benliğinin, Hak t tarafından kendisine çekilmesidir. Çünkü, her şey O’na döner. O, insanı kendi âlemine aldığı zaman ona, terk ettiği madde dünyasındaki oluşumundan ayrı bir olu*şum ve düzen verir. O âleme ait olan ve o âlemin madde cinsinden olan bu yeni oluşum, bulunduğu âleme uygunluk göstereceği için ebediyen dağılmaz ve çözülmek bilmez. Eğer, ölü veya ölen kişi, öldüğü veya öldürüldüğü anda yeni bir yaşama kavuşmasaydı, Allah, kimsenin ölümüne karar vermez ve ölümünü mümkün kılmazdı. Bunların tümü, O’nun elindedir. Öyleyse, ölen kişi için kaybolmak asla yoktur’.’ Muhiddin Arabi, bu bölümde ölümü sade bir dille, açık bir biçimde anlatmaya çalışıyor. Görüldüğü kadarıyla, özellikle bir nokta dikkat çekiyor. Ölümden sonra bir yaşam vardır, ölüm bitiş değildir. Ölümlü bu dünya terk edildikten sonra, gidilen yerin özelliğine uygun bir yapı oluşur.

Muhiddin Arabi’ye göre İnsan, ölümden sonra, başka bir âlemde, o âleme uygun bir madde cinsinden yeni bir oluşum ve düzen kazanır. Bu nedenle, ölüm asla bir yok oluş değildir

İnsan bedeni, Muhiddin Arabi’ye göre, dünyaya ait, ölümle çözülen, dünyada kalan bir bileşkedir. Asıl yaşam sahibi ya da yaşam gücü, bedene can veren ve bedeni vasıta olarak kullanan ruhtur. Ruh, bulunduğu yerin özelliğine göre, özel formlar oluşturur. Bu onun yeteneğidir.
Kur’an-ı Kerim’de, her şeyin O’nu zikretmesi demek, var edilen hiçbir şeyin hareketsiz ve cansız kalmadığı demektir. Öyleyse, ölümden sonra, bazılarının dediği gibi, hareketsiz, beklemede kalınan bir yer ve zaman aralığı yoktur. Olmaması gerekir.




Şeyhül Ekber (en büyük veli) Muhiddin Arabi. 1165 yılında İspanya’da Murciya’ da doğdu, 1240 yılında Şam’ da öldü. Yazdığı kitaplarda, geleceğe dönük kehanetlerde de bulunduğu söyleniyor. Bazı iddialara göre, Fransız astrolog Nostradamus, kehanetlerini yazarken, Arabi’den esinlenmiştir

Gelecekte daha çok anlaşılacak
Fusus ül-Hikem’in gizemini çözmek için, uzmanlar araştırmalarını sürdürüyorlar. Aslında, Arabi’nin birçok yaklaşımı, şaşılacak derecede günümüzde ortaya atılan ölüm sonrası yaşam teorilerine uyuyor. Zaman içinde yapılacak çalışmalar sonucunda, bu gizemli kitabın, birçok bilinmeyeni açık bir biçimde ortaya koyacağı belirtiliyor.

Kaynak:
Bilinmeyen, Sayı:55 (Tarama) Insan ve Evren
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst