Forumumuza Hoş Geldiniz

Hoşgeldiniz. Ücretsiz içerikler ve özel hizmetler sizi bekliyor. Hemen üye olun!

Maddenin en küçük yapı taşı var mıdır?

seyduna

Yeni Üye
25 Ocak 2010
88
1
0
40
Maddenin daha küçük parçalara bölünemeyen bir birimi olduğunu savunabilir misiniz? Fizikçiler maddenin daha küçük parçalara ayrılamayan bir parçadan olmak zorunda olduğunu savunur. Sizce mantıklı mı? Hiçbir şeyden oluşmayan düz ve somut bir yüzey düşünülebilir mi?

Bu konu şaka olmalı!Konuyu açan kişi de milleti dalgaya almış olmalı!
Böyle bir bilimsel bir konunun kişisel görüş mü içerirmiş? Tamamen fizikçilerin işi. Benim görüşüm gerçeği değiştirmeyecek.
Bu arada merak ettim. "Atom"un ne olduğunu biliyor musun?Bak araştır atomu, zaten onu araştırırken yanlışlıkla da olsa sorunun cevabını öğreneceksin.
Bu konuyu buraya açacağına git google'de araştır bilimsel makaleleri oku!
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
...seydi,...saydı anlamlarını kullanmama gerek olmasa zaten soruyu sormazdım çünkü yanıtı bilirdik. İki şeyden bahsediyorum: madde ve o maddenin özelliklerini bizim duyularımızla algılamamızı sağlayan yardımcı elemanlar. Şimdiye kadar yardımcı elemanlarla geçmiş birikimlerle deneylerle atom hakkında kuark lepton gibi şeylerden bahsedildi en fazla. Daha önce en küçük yapı biriminin atom olduğu söylenirmiş. Yani bilim ilerledikçe gözlem gücü artıyor. Bu konu hakkında daha fazla araştırma yapılmadan elbette daha fazla teorik bilgiden bahsedilemez ben de zaten kesin bir bilgi aramıyorum. Duyu olmadan madde derinliğine inilemez. Duyu insanca gerçekliktir. Ve sorduğum soru insan duyusuna göre gerçeklikle ilgili tahmininizdir.

Demekki neymis! Bilimin bilimselliginin temeli gozlem, bilgi ve olgu imis. Yani varlik degilmis, sadece bilimsel olarak gozlem veren fenomenin gozleminin dile gelmesi imis. Oyuzden de bilimsellik inanc ve ideoloji gibi akilciligin noktalamasi degil; gozlemin virguludur.
 

glsezinrs

Yeni Üye
12 Ara 2010
1,358
0
0
64
Demekki neymis! Bilimin bilimselliginin temeli gozlem, bilgi ve olgu imis. Yani varlik degilmis, sadece bilimsel olarak gozlem veren fenomenin gozleminin dile gelmesi imis. Oyuzden de bilimsellik inanc ve ideoloji gibi akilciligin noktalamasi degil; gozlemin virguludur.

Neyi gözlediğinizi bir bilebilsem?Gözlem veren fenomen ne ola?Varlık olmayan olgu nasıl bir şey?Sorduğuma bakmayın..Yanıtlarınızı biliyorum..Bol tahminler, neşeli gözlemler dilerim..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Neyi gözlediğinizi bir bilebilsem?Gözlem veren fenomen ne ola?Varlık olmayan olgu nasıl bir şey?Sorduğuma bakmayın..Yanıtlarınızı biliyorum..Bol tahminler, neşeli gözlemler dilerim..

Iste o gozlem veren fenomenin her turlu ve her bir ne oldugu tartismasi metafizigin varliksal ontolojik/teolojik tartismasidir. Bu tartisma insanoglu kendini bildi bileli suregelmektedir.

Insanoglu da bir fenmendir, daha kendi fenomeninin ne oldugunu ortaya koyamayanin, herkesin kabul edecegi ortak bir fenomen tanimi ve algilanan gozlem veren ve yansiyan fenomenin ne oldugunu ortaya koymasi zaten mantiksizdir. Cunku sonunda ortaya koyan insanogludur ve fenomen kendi kendini kendi adina ortaya koyamaz.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Fenomen (insan fenomeni)kendi kendini neyin/kimin adına ortaya koyar ve nasıl koyar?

Iste butun kilit noktasi da burada. Cunku metafizik iste buradaki insanoglunun kendi kendini ortaya koyma faktorlugunu algilayamiyor ve onun icin kendini ya kula ya da maddeye esdeger kiliyor.

Insanoglu da, insanogluna diger fenomenler gibi gozlem verir ve yansir. Iste sadece metafizik insanoglunun bu yonunu alir. Yani gozlemi alan ve yansitan yonu insanoglunun metafizikte yoktur. Insanoglu kendini bu temelde ve algilayabilir, bilincine cikarabilir ve fark edebilirse, maddeden ve tanridan kurtarip; kendini de hersey gibi insanoglu eliyle ve insanoglu adina, icin, ait olarak ortaya koyar.

Iste bu ortaya koymadaki numenal yon algilanamadigindan, evrensel-insan zihniyetinin insanoglu temelli numenal yeti insan ve insanlasmasi devreye girer.

Sonucta insanoglu kendi belirleyici ve belirtici faktor oldugunu algilayamadigi icin, kendini de algiladigi diger fenomenlerle bir tutar ve numenal yonunu ya baska bir fenomene verir, ya da tanriya verir. Kendinin bir fenomen olarak numen farkini algilayamaz. Iste epistemolojik alternatifsizlikte burdadir. Yani insanoglunun hem gozlem veren bir fenomen, hem gozlem alan bir numen hem de gozlemi dile getiren bir kavram oldugu uclemi; epistemolojik olarak alternatifsizdir.
 

matrix

Yeni Üye
25 Eyl 2011
38
0
6
47
1- Bilimin ana ilkesi yanlislanabilir olmasidir. Bu da ancak olgu ile ve de teorisinin testi ile mumkundur. Bilimdeki butun postulatlar, on kabuller, maximler, aksiyomlar, belgitle ve her turlu bilimin tabanini olusturan her turlu disiplin bu ilke temelindedir. Burada bahsedilen bilimsel bilgi, yani olgulasmis bilgidir.

Yanlışlanabilir.....: Bu ilkeyi iyi kavramak gerekir.. Ne demek oluyor. ; Elde ettiğimiz veriler birçok hataya ve eksik veriye sahip olabilir nede olsa her şeyi tam bilmiyoruz.. Burayı iyi kavramak gerekiyor.. Bilim yanlışlanabilir , bilime kaynak olan veriler yanlışlanamaz.. Buradaki mantık aklın hata yapabilmesi eksik görebilmesi ile ilgilidir.. Yani bilimin acizliğinden bahsediyoruz.. Ama yinede ondan daha güvenilir kaynağımız yok..

2- Ayni sekilde konu bilimden ziyade bilimin bilimselligi bu da henuz yanlislanabilememis olgularin, formullerin teorilerin v.s. temelinde bilimin bilimselligini uygulamak demek.

Evet bilim gerçekten bilimsel.. Ama bu bilimsel yapı cevaplardan uzak.. Onun için bize ip uçları içeren akılcı bir teori gerekiyor..Yoksa bilimin küçük bahçesi bize yeter.. Merak etmiyorum.. Demiş oluruz..

4-Bilim maddeden yola cikmaz gozleminden yola cikar. Bilimsel metodun ilk yaptigi "fenomenin gozlemlenmesi" dir. Bilimde inanc degil, olan bilginin kullanimi onu bilimsel yapar. Sonuc akilda bitmez, olguda biter. Bilgiyi ala da yorumlayan da akil degil; aklin sahibi insanogludur.

Bilimin gözlemlediği nedir hocam..Madde ve etkilerinden başka bir gözlemmi var.. Enerji demeyin oda maddenin temeli.. Evet inanç yok ama ortaya koyduğu önemli bir cevapta yok.. Ben merak etmiyorum diyenler için uygun bir nokta.. Ama akıl sorgular ve merak eder.. Bilimden gelmesi şu an çok zor olan cevap için beklemek mantıksız olur.. Onun için içinde inançta barındıran teorilere gitmek zorundadır..
işin olgudamı , akıldamı bittiği yumurtamı tavuktan , tavukmu yumurtadan çıkar gibi bir şey olduğu için önemli değil..
Akıl etkileşim içinde olduğu alan dünya derken maddeyi ve madde olan kendi vücudunuda kast ediyoruz..İnsan vücudu akıl için etkileşimde olduğu yine bir dış ortamdır.. Onu için maddeyi tanımlayamadan insan oluşumunuda akıl ile bütünlemek bilimsel ve mantıklı olmaz.. Kanıtlayamadığımız için ana kaynak olan aklı temel merkez almak zorundayız..


Sayın evrensel insan konu detaylarda boğulacak gibi geliyor bana.. En doğrusu işi en baştan ele alıp gerçekten neyi savunduğumu ortaya koymak ...Kendi inandığım teorinin özetini ele almak istiyorum..

Şimdi düşünelim..! Çünkü başka bir seçenek yok kalkış ve varış noktamız düşüncemiz yani aklımızla oluyor..Her neyse..
Gerçek nedir... Nasıl bulabiliriz... Ne yapmamız gerekiyor.. En baştan başlamak en doğrusu.. En başta ne var onu bulmaya çalışalım.. Özet olarak akıl ve aklın etkileşimde olduğu veriler(yani evren , yani madde) var.. Madde nedir bilmiyoruz. Elimizde Hiçbir kanıt yok.. Kanıt olmadığı için her türlü ihtimale açık bir olgu.. Bu ihtimaller arasında evrenin gerçekten var olmadığı ihtimali bile var.. Bunları göz önüne alarak şimdi bir çözüm yolu bulmalıyız..Akıl kendi iç benliğimizde olduğu bizzat kendimiz olduğu için var olduğuna eminiz..Klasik olacak ama düşünüyorum öyle ise varım.. Haa şimdi kesin olan elimizdeki değerimiz akıl.. Peki aklımızla etkileşimde olan dış ortam nedir bunu çözmeye çalışalım..

Her şeyi kullanmalıyız.. Akılımızla etkileşimde olan veriler bizim en önemli yol göstericimiz olmalı çünkü işleme alınacak başka değerler yok.. Bilimde önemli çünkü evren(yani veriler) en iyi şekilde bilimle anlaşılabiliyor.. Zaten bilim verileri düzenli bir şekilde anlamamızı sağlayan bir çalışmadır..

Bu durumda elimizdeki verileri irdeleyelim..
Bilim ilk ele alacağımız kaynak.. Bilim maddeyi araştırıyor.. Bu araştırmalar sonucu çıkan son noktadaki bilgiler nelerdir.. Madde en son Quantum fiziği ile anlaşılmaya çalışılıyor.. Buradaki sonuçlar çok ilginçtir sanki madde parçalardan oluşmuş değilde bir bütünden yansıyan davranışlar sergiliyor..Zaten daha önceki yazımdada maddenin en küçük yapı taşının neden mantıksız olduğunu açıklamıştım.. Sonsuzluk çıkmazı sadece madde yapı taşında yok evrenin her yönünde var.. Mesela BigBang diyoruz madde buradan başladı peki daha önce neydi bir hiçmi idi.. Yoksa enerjimiydi.. Peki enerji daha önce ne idi hep enerji ise enerjinin sonsuz geçmişi olmalı.. Sonsuz geçmiş mantığı açıklanamaz bir düşüncedir.. Açıklama yapamadığımız sonsuzluk ardına saklanamayız.. Uzayın sonsuzluğu da açıklanamaz.. Aslında sonlu olduğuda açıklanamaz.. Neden derseniz.. Son sınırdan sonra ne var boşlukmu.. Peki boşluk sonsuzmu.. Sonsuzluk açıklanamazdı hatırlarsanız.. Boşluk yok hiçlik varsa evrenin sınırında.. O zaman bir alanın etrafı hiçlikle kaplı olamaz.. Hiçlik alandan büyük olamaz.. Eğer hiçlik varsa uzayda hiçliğe dahildir.. Yani bu evrende yoktur..

Anlayacağınız algılarımızın alışkanlığı olan bu alem gerçekten var olmadığını işaret ediyor sanki bize.. Sonsuzluk açıklanamıyor diye buna inanmamız gerekmez diyebilirsiniz.. Ama bu durumda hiçbir şeye inanmadığınız beklemede olduğunuz ortaya çıkar.. Yani elinizde daha mantıklı bir açıklama yok iken var olan mantıklı bir açıklamaya inanamamak o açıklamamaya inanandan daha kör bir inanca saplanmak demektir..

Peki her şey yok ise bu nedir ..Açıklaması nedir.. Zaman ve maddenin salt gerçeklik olmadığını düşündüğümüze göre başka bir çözüm olmalı.. Sorularımızın çoğu cevaplandı artık ; ondan önce ne vardı diye bir sorumuz kalmadı çünkü zaman dışında başka bir gerçeklik noktasına geldik.. Bu dünyada var olanlar nasıl oluyor o zaman.. Madde yoksa var olan nedir.. Maddenin dışına bilgiyi taşıyabiliriz.. Bilgiyi ise kontrol eden bir yapı olmalı kendi kendine çalışamaz.. Akıl ve bilinç olabilir ancak.. Bilgi , bilinç ve akılın egemenliğinde bu dünyaya dönüşebilir ancak.. O zaman yaratıcı var dememiz gerekiyor.. Başka yolu yok.. Daha mantıklı çözüm yoksa bu noktada kalmamız gerekiyor.. Bilimsel olsun akılsal olsun bu nokta ulaşabildiğim son nokta..Varsa başka çözüm açıklayabilirsiniz..Ha burada madde olamayan alem hakkında Hiçbir bilgimiz yok bu bizim aklımızın dışına çıkıyor.. Ama madde dışı bir çözüm olamaz saplantısı sadece aklımızın kalıbıdır.. Maddeyi tek varlık görmek aslında en büyük kör inançlardan , akıl kalıbından başka bir şey değil.. Maddeye rüya demiyorum bu iyi anlaşılsın.. Zaman ve maddenin olmadığı var oluşun(yani yaratıcının) var ettiği ama bizim kavrayamadığımız bir var oluştur madde .. Bizim için gerçek ama yaratıcısı için salt gerçek olamayan bir yapı..Aklı yaratanın ve bu verileri düzenleyen yaratıcının yaratığını yok saymakta çok yanlış.. Bu muazzam düzenin Sonunda maddenin en küçük yapısı yok diye her şeyi yok saymamız akılcı olmaz.. İlk oluşumu yaratıcının sırrı olan bu alem gerçekten vardır.. Sadece bizim düşündüğümüz gibi değil.. Tabi gerçeği nasıl algıladığımıza bağlı görerekmi , düşünerekmi..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Yanlışlanabilir.....: Bu ilkeyi iyi kavramak gerekir.. Ne demek oluyor. ; Elde ettiğimiz veriler birçok hataya ve eksik veriye sahip olabilir nede olsa her şeyi tam bilmiyoruz.. Burayı iyi kavramak gerekiyor.. Bilim yanlışlanabilir , bilime kaynak olan veriler yanlışlanamaz.. Buradaki mantık aklın hata yapabilmesi eksik görebilmesi ile ilgilidir.. Yani bilimin acizliğinden bahsediyoruz.. Ama yinede ondan daha güvenilir kaynağımız yok..

Yanlislanabilirligin ne oldugunu gozlem karar verir. Eger bu gozlem bilimin temel on kabullerini de yanlislarsa yanlislayabilir. O yuzden bilim de bilimsel olarak degismez, yenilenmez, gelismez hic bir sey yoktur. Eger tek bir sey bile olsa bu inanc olur. Iste bu inancta akilci olandir. Bilim iki turlu yola cikar, ya aklin hipotezi, ya da gozlemin teorisi her ikisinin de bilimselligi teorinin test edilmesi ile saglanir ve olgu adini alir. Bu olgu da baska bir gozlem ve teorisinin test edilebilmesi halinde yanlislanir ve yenilenir.



Evet bilim gerçekten bilimsel.. Ama bu bilimsel yapı cevaplardan uzak.. Onun için bize ip uçları içeren akılcı bir teori gerekiyor..Yoksa bilimin küçük bahçesi bize yeter.. Merak etmiyorum.. Demiş oluruz..

Bilimi bilimsel kilan bilginin surekli suregelen surec temelinde degisimi ve epistemolojinin siniri oldugu yerde de onun ustune cikmamak. Iste bu bilimin bilimselligini hem sinirsal hem de ozgur kilar. Sinira sadakat bilimsellikten inanca sapmamak, siniri genisletmekte bilimselligi inanca baglamamak icin gecerlidir.



Bilimin gözlemlediği nedir hocam..Madde ve etkilerinden başka bir gözlemmi var.. Enerji demeyin oda maddenin temeli.. Evet inanç yok ama ortaya koyduğu önemli bir cevapta yok.. Ben merak etmiyorum diyenler için uygun bir nokta.. Ama akıl sorgular ve merak eder.. Bilimden gelmesi şu an çok zor olan cevap için beklemek mantıksız olur.. Onun için içinde inançta barındıran teorilere gitmek zorundadır..

Birincisi bilimin gozlemledigi madde degil, fenomendir. Buradaki en onemli fark fenomenin ne oldugu konusu varliksal olarak metafizigin tartisma konusudur. Bilim fenomeni degil; gozlemini ortaya koyar. Yani varligi degil, bilgiyi ortaya koyar. Metafizik ise fenomenin ne oldugu konusunda ontolojik/teolojik en basta materyalizm/idealizm tartismasini kendini bildi bileli yapar. Bilim bu tartismanin disindadir. Oyuzden bilim inanctan degil; elinde olanlarla varsayimdan yola cikar. Bata aklin ortaya koydugunun bilimsel mi inancsal mi farki cok iyi algilanmalidir. Yoksa bilimsellik inancsalliktan kurtulamaz.

işin olgudamı , akıldamı bittiği yumurtamı tavuktan , tavukmu yumurtadan çıkar gibi bir şey olduğu için önemli değil..

Bunun onemini yeteri kadar acikladigimi dusunuyorum. Eger sence hala acik degilse, belirt daha detayli aciklayabilirim.
Akıl etkileşim içinde olduğu alan dünya derken maddeyi ve madde olan kendi vücudunuda kast ediyoruz..İnsan vücudu akıl için etkileşimde olduğu yine bir dış ortamdır.. Onu için maddeyi tanımlayamadan insan oluşumunuda akıl ile bütünlemek bilimsel ve mantıklı olmaz.. Kanıtlayamadığımız için ana kaynak olan aklı temel merkez almak zorundayız..

Iste korktugum basima geldi. Gozlemin bilimselligi ile aklin inancsalligi farkini cok iyi algilamak gerekir. Bu konuda sitede basligim ve yazilar var. Profilden bulabilirsin, bulamazsan ve link istersen veririm.

Gerçek nedir... Nasıl bulabiliriz... Ne yapmamız gerekiyor.. En baştan başlamak en doğrusu.. En başta ne var onu bulmaya çalışalım.. Özet olarak akıl ve aklın etkileşimde olduğu veriler(yani evren , yani madde) var.. Madde nedir bilmiyoruz. Elimizde Hiçbir kanıt yok.. Kanıt olmadığı için her türlü ihtimale açık bir olgu.. Bu ihtimaller arasında evrenin gerçekten var olmadığı ihtimali bile var.. Bunları göz önüne alarak şimdi bir çözüm yolu bulmalıyız..Akıl kendi iç benliğimizde olduğu bizzat kendimiz olduğu için var olduğuna eminiz..Klasik olacak ama düşünüyorum öyle ise varım.. Haa şimdi kesin olan elimizdeki değerimiz akıl.. Peki aklımızla etkileşimde olan dış ortam nedir bunu çözmeye çalışalım..

Bu konuda farkli. Herseyden once gercek degil, gercegin ne oldugu ve neyin gercek oldugu ve de gercek varligin ne oldugu. Bu konuda da benim basligim var. Kisaca insanoglundan bagimsiz fakat insanogluna yansi ve gozlem veren bir gerceklik vardir, bu gercekligin ne oldugu, anlami, icerigi, bilgisi, inanci, ideolojisi v.s. bir insanoglu yapilandirilmisligidir. Oyuzden ben bilimselligin ontolojik gerceklikte degil; epistemolojik gerceklikte oldugunu ve yapilandirilmis gerceklik oldugunu soyluyorum. Bunu epistemoloji de constructive, yani yapilandirmaci epistemoloji deniyor. Bunun ile ilgili baslik ta var.

Cunku ontolojik temelde gerceklik ayni varlik gibi tartisma konusudur ve bilimsel degildir. Bilimin bilimselligui gercek yerine olguyu kullanir.

Her şeyi kullanmalıyız.. Akılımızla etkileşimde olan veriler bizim en önemli yol göstericimiz olmalı çünkü işleme alınacak başka değerler yok.. Bilimde önemli çünkü evren(yani veriler) en iyi şekilde bilimle anlaşılabiliyor.. Zaten bilim verileri düzenli bir şekilde anlamamızı sağlayan bir çalışmadır..

Bu durumda elimizdeki verileri irdeleyelim..
Bilim ilk ele alacağımız kaynak.. Bilim maddeyi araştırıyor.. Bu araştırmalar sonucu çıkan son noktadaki bilgiler nelerdir.. Madde en son Quantum fiziği ile anlaşılmaya çalışılıyor.. Buradaki sonuçlar çok ilginçtir sanki madde parçalardan oluşmuş değilde bir bütünden yansıyan davranışlar sergiliyor..Zaten daha önceki yazımdada maddenin en küçük yapı taşının neden mantıksız olduğunu açıklamıştım.. Sonsuzluk çıkmazı sadece madde yapı taşında yok evrenin her yönünde var.. Mesela BigBang diyoruz madde buradan başladı peki daha önce neydi bir hiçmi idi.. Yoksa enerjimiydi.. Peki enerji daha önce ne idi hep enerji ise enerjinin sonsuz geçmişi olmalı.. Sonsuz geçmiş mantığı açıklanamaz bir düşüncedir.. Açıklama yapamadığımız sonsuzluk ardına saklanamayız.. Uzayın sonsuzluğu da açıklanamaz.. Aslında sonlu olduğuda açıklanamaz.. Neden derseniz.. Son sınırdan sonra ne var boşlukmu.. Peki boşluk sonsuzmu.. Sonsuzluk açıklanamazdı hatırlarsanız.. Boşluk yok hiçlik varsa evrenin sınırında.. O zaman bir alanın etrafı hiçlikle kaplı olamaz.. Hiçlik alandan büyük olamaz.. Eğer hiçlik varsa uzayda hiçliğe dahildir.. Yani bu evrende yoktur..

Burasi da tammamen farkli bir konu. Konuya her soyden once bilimsel mi inancsal mi varliksal mi bilgisel mi v.s. bakis acilarindan bakildigina bagli. Burada sana diyebilecegim tek sey butun/parca kap/icerik iliskisi. Yani evren bir kap ve butun ise uzerindeki herbir sey bir parcadir. Bu temelde ne evrenin sinirlari bellidir, ne bilim bilimsel olarak "en kucuk parca budur" sabitine kapilabilir, kapilirsa da inanc olur. Iste o yuzden hersey gozlem ve yanlislanabilirliktir. Bunun baglacida olgudur. Hiclik ise tamamen farkli bir konu. Basta kavram olarak bir pozitifi anlam olarak bir negatifi icerir. Oyuzden hiclikten kasit nedir? Eger sey olmazsa, hicbirseyi de ifade edemezsin. Cunku seyin olumsuzudur, hicbirsey. Hiclikte seylik'in olumsuzudur.

Anlayacağınız algılarımızın alışkanlığı olan bu alem gerçekten var olmadığını işaret ediyor sanki bize.. Sonsuzluk açıklanamıyor diye buna inanmamız gerekmez diyebilirsiniz.. Ama bu durumda hiçbir şeye inanmadığınız beklemede olduğunuz ortaya çıkar.. Yani elinizde daha mantıklı bir açıklama yok iken var olan mantıklı bir açıklamaya inanamamak o açıklamamaya inanandan daha kör bir inanca saplanmak demektir..

Peki her şey yok ise bu nedir ..Açıklaması nedir.. Zaman ve maddenin salt gerçeklik olmadığını düşündüğümüze göre başka bir çözüm olmalı.. Sorularımızın çoğu cevaplandı artık ; ondan önce ne vardı diye bir sorumuz kalmadı çünkü zaman dışında başka bir gerçeklik noktasına geldik.. Bu dünyada var olanlar nasıl oluyor o zaman.. Madde yoksa var olan nedir.. Maddenin dışına bilgiyi taşıyabiliriz.. Bilgiyi ise kontrol eden bir yapı olmalı kendi kendine çalışamaz.. Akıl ve bilinç olabilir ancak.. Bilgi , bilinç ve akılın egemenliğinde bu dünyaya dönüşebilir ancak.. O zaman yaratıcı var dememiz gerekiyor.. Başka yolu yok.. Daha mantıklı çözüm yoksa bu noktada kalmamız gerekiyor.. Bilimsel olsun akılsal olsun bu nokta ulaşabildiğim son nokta..Varsa başka çözüm açıklayabilirsiniz..Ha burada madde olamayan alem hakkında Hiçbir bilgimiz yok bu bizim aklımızın dışına çıkıyor.. Ama madde dışı bir çözüm olamaz saplantısı sadece aklımızın kalıbıdır.. Maddeyi tek varlık görmek aslında en büyük kör inançlardan , akıl kalıbından başka bir şey değil.. Maddeye rüya demiyorum bu iyi anlaşılsın.. Zaman ve maddenin olmadığı var oluşun(yani yaratıcının) var ettiği ama bizim kavrayamadığımız bir var oluştur madde .. Bizim için gerçek ama yaratıcısı için salt gerçek olamayan bir yapı..Aklı yaratanın ve bu verileri düzenleyen yaratıcının yaratığını yok saymakta çok yanlış.. Bu muazzam düzenin Sonunda maddenin en küçük yapısı yok diye her şeyi yok saymamız akılcı olmaz.. İlk oluşumu yaratıcının sırrı olan bu alem gerçekten vardır.. Sadece bizim düşündüğümüz gibi değil.. Tabi gerçeği nasıl algıladığımıza bağlı görerekmi , düşünerekmi..

Buraya toptan ve genel yanit vermek istiyorum. Cunku profilimden her konu ile ilgili baslik bulabilir ve okuyabilir ve konusu olanini baslikta dile getirebilirsin ve boyleye konulari basliginda ve yerinde yazismis oluruz.

Birincisi bilimin bilimselligi varliktan degil bilgiden ve olgudan yola cikar. Bu konuya epistemolojik ve metafizik bakis farkidir ve benim bakis acim, varliksal/metafizik degil; bilgisel epistemolojiktir. Ikincisi varliksal bakis acisi bilimsel degil; ideolojiktir ve akilcidir. Ustelik tartismalidir. Gordugu kadariyla yazilarindan ontolojinin mustakil var olan varlik temelli materyalizm/idealizm ve pozitivizm ile gercek varlik temelli objektivizm/subjektivizm ve isimcilik ideolojilerin bir karmasini dile getirmissin, o yuzden de aklin karisik. Oyuzden de bilim ve bilimselligin inanc ve inancsallik ile farkini metafizik olarak algilaman mumkun degildir. Bu ancak epistemolojik olarak algilanabilir. Bak sana profil sayfamin linkini veriyorum. Oradaki basliklardan baslik adina gore konulari sec oku ve gerekli gordugun konu ve baslikta dusunceni dile getir. Hem konular islenmis olur, hem de boyle onemli konularin tek ve konusu olmayan bir baslikta heba olmasini onlemis oluruz. Cunku benim bu baslikta yanit vermem hem konuyu uzatacak, hem bu baslik konusunun disina cikacak hem de dile gelenler yerinde gelmedigi icin arada kaybolup gidecektir.

http://www.felsefe.net/search.php?searchid=64383

Burada 5 sayfa baslik var. Bahsettigin her konunun da basligi var. Seni konusuna gore o basliga ve orada dusunce belirtmeye bekliyorum.
 

matrix

Yeni Üye
25 Eyl 2011
38
0
6
47
Sayın evrensel-insan;

Anlattıklarınızı gayet iyi anlıyorum.. Bilimin belirli kuralları var.. Bu kurallar içinde işleyişi onu metafizikten , felsefeden ayırıyor.. Bu kurallar nedir ; Bilim gözlemleyemediği hakkında yorum yapmaz.. Gözlem en azından verdiği sonuçlar açısından izlenebilir olmalıdır..
Ama eksik gördüğünüz bir durum var.. Mesela BigBang gözlemlenemedi ama sonuçları gözlemlendiği için eksik parçalar aklın hayal gücü ile tamamlanarak bir sav olarak yerini aldı.. Bilimi her ne kadar saflaştırmaya çalışsanızda inançsal değerleride içine alabilmektedir..Bu o kadarda önemli değil aslında..
Önemli olan nokta şu hocam Bilim yetseydi eğer felsefe olsun metafizik olsun bu gibi konulara gerek kalmazdı.. İnsan ölümlü olduğu için her şeyi merak ediyor doğal olarak.. Eğer bilim bize yeter diyorsak.. Evimizin ön bahçesinde öte bir yere çıkmaya korkuyoruz demektir.. Küçük bir bahçede insanın açlığı olan cevaplar yok.. Sadece eğlence için aktiviteler var.. Eğer Akıl varsa aklı doyurmak için akılcı cevaplarda gerekiyor.. Bence aklın görevi en akıllı sonuca ulaşmaya çalışmaktır.. Yoksa aklımızı inkar ederiz.. Bu durumda sadece verilen oyuncak ile oynayıp etliye sütlüye karışmayız..

Benim savım her ne kadar inançsal bir noktaya çıksada.. Bilimin verilerini kullananarak olası bir teoriye dönüşmüştür.. Yani teorimin inançsal noktası başlangıcı değil ama sonucu olmuştur.. Bilim inancı kanıtlarsa bilim olmaktan çıkmaz sanırım..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Sayın evrensel-insan;

Anlattıklarınızı gayet iyi anlıyorum.. Bilimin belirli kuralları var.. Bu kurallar içinde işleyişi onu metafizikten , felsefeden ayırıyor.. Bu kurallar nedir ; Bilim gözlemleyemediği hakkında yorum yapmaz.. Gözlem en azından verdiği sonuçlar açısından izlenebilir olmalıdır..
Ama eksik gördüğünüz bir durum var.. Mesela BigBang gözlemlenemedi ama sonuçları gözlemlendiği için eksik parçalar aklın hayal gücü ile tamamlanarak bir sav olarak yerini aldı.. Bilimi her ne kadar saflaştırmaya çalışsanızda inançsal değerleride içine alabilmektedir..Bu o kadarda önemli değil aslında..
Önemli olan nokta şu hocam Bilim yetseydi eğer felsefe olsun metafizik olsun bu gibi konulara gerek kalmazdı.. İnsan ölümlü olduğu için her şeyi merak ediyor doğal olarak.. Eğer bilim bize yeter diyorsak.. Evimizin ön bahçesinde öte bir yere çıkmaya korkuyoruz demektir.. Küçük bir bahçede insanın açlığı olan cevaplar yok.. Sadece eğlence için aktiviteler var.. Eğer Akıl varsa aklı doyurmak için akılcı cevaplarda gerekiyor.. Bence aklın görevi en akıllı sonuca ulaşmaya çalışmaktır.. Yoksa aklımızı inkar ederiz.. Bu durumda sadece verilen oyuncak ile oynayıp etliye sütlüye karışmayız..

Benim savım her ne kadar inançsal bir noktaya çıksada.. Bilimin verilerini kullananarak olası bir teoriye dönüşmüştür.. Yani teorimin inançsal noktası başlangıcı değil ama sonucu olmuştur.. Bilim inancı kanıtlarsa bilim olmaktan çıkmaz sanırım..

Bigbang gozlemlenemedigi icin olgu degil, hala bir teori. Insanoglunun ufku hayal gucudur, bunun bunyesinde kavram, ifade, ideoloji, inanc, teori ve olgular vardir. Oyuzden de hayal gucu kendi temelinde dallara ayrilmis, bu dallarin ana olanlari varlik, bilgi, mantik, etik, estetik ve metoddur.

Oyuzden konu bilimin yetip yetmedigi degil; bilimsel olarak neyin bilimin ve bilimselligin konusu oldugunu algilamak ve hayal gucunun her dalini kendi bunyesinde degerlendirerek ona gore bilinclenmek ve farkina varmaktir.

Bunlarin icinde bilimin onemi in sanoglunu baglayici ve yon gosterici olmasidir. Iste bu temelde bilimsellik inancsalla bezenirse, insanoglunu teslim alir/eder, caresiz birakir olur olmaz guclere tabi kilar ve bilimin ileride bildirecegi olgularin onune gecmis olur. Bilim ve bilimsellik gunce olabilmek, cagdas olabilmek ve aklin inandigi inanclari bilimsellik ile mukayese edebilmek icin vardir. Bilim inanci bilimsel olarak kanitlarsa, inanca bir darbe daha vurmus olur; ama inanc bilimin yerine alirsa, insanoglunun guncelliginin cagdasliginin onu kapanir ve beyinler ileriye donuk dusunecegi yerde, tutucu, muhafazakar ve geriye donuk inanilani sabitlemeye yonelir. Iste tehlike olan da budur.

Sonucta unutmamak gerekirki; bir seyi ya bilirsin, ya da inanirsin. Eger bunun bilinc ve farkinda isen de sorun yoktur. Ama, bilinc ve farkinda degilsen ve inanmayi bilme ile karistirirsan; hem bilmeye kendini kapatirsin, hem de inancini sabitlersin.

Dolayisi ile bilim ve bilimsellik insanoglu ufkunun tek yonu degildir, ama belirleyici, belirtici, gelistirici, ilerletici, yenileyici yonudur.

Oyuzden konu yetinmek degil; neyin bilimsel neyin inancsal oldugunu algilamak ve farkina varmaktir.

Ayrica bilim ve bilimsellik temelli tek bir ufuk gelistirimi de sadece insanoglunu robot yapar. Cunku bilim ve bilimsellikte insanoglunun canliliginin ozellikleri yoktur ve bilimsellik buna gerek duymaz. Duygular, psikolojiler, her turlu etik v.s. zaten sadece gozlem ile bilimsel degerlendirme ve ortaya bir seyler koyma alanidir.

Iste bu temelde bilimsellik inancin, ideolojinin, dogrularin insanoglu yasam ve iliskilerinde ve kurdugu duzen ve sistemde gozlemleyerek sonuclar cikarir ve sorunlari dile getirir. Mesela bir etigi sabit olarak uygulamak yerine, onu gozlemler ve diger etik ile mukayese eder.

Kisaca insanoglunun ve bilim kisilerinin iki yonu vardir, bir bilimsel gozlem digeri bireysel yasam ve iliski. Iste beynin ufkunun her ikisi ile de beslenmeye ihtiyaci vardir. Evrensel-insan zihniyeti bir zihniyet ve bir uygulayici birey olarak bu iki birlikteligi ortaya koyar. Gozlemlersin, gozlemlenirsin.

Mesela bir bilim kisisi bireysel olarak inancli da olabilir, bir ideolojiye desahip olabilir. Ama, onun bu bireysel yasam ve iliskisi, bilimsel alana girdimi biter ve bilimsel calismasinabu bireysel yasam ve iliskisini katmaz. Zaten katarsa, sonuc bilimsel degil; bitreysel olur.

Oyuzden bireysel yasam ve iliski her konu dal ve kavrami kapsar. Bilimsellik ise sadece bilimi kapsar.

Yeteri kadar konu aydinlandi mi?
 

IdeaFante

Yeni Üye
21 Kas 2011
76
0
6
31
Zeka kırıntılarıyla gösteriş yapanla aklını gerçekten kullanan arasında nasıl iğrenç bir fark varsa kalıplaşmış felsefi bilgilerle geçinenle gerçekten felsefi düşünen arasında o kadar iğrenç bir fark vardır. Ukalalık kaynağını buradan alır. Bu, kişiye yapılacak en ağır eleştirilerdendir ve kişinin bu eleştiriyi kendine layık görmesi de bir o kadar zor bir durumdur. Bunları buraya yazmama sebep olman şahsiyetlerin tahminlerinde başarılar dilememe gerek yok. Ne de olsa kendilerine layık gördükleri şeyler bunlardan farklı...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Hakaretler, satasmalar, atismalar sadece ozel de olmaz. Genelde de olur. En azindan bunu ozelde yapanlar yurekli kisilerdir. Genelde yapanlarin ise basta kendi bilinc ve varligindan haberi yoktur. Belki tek bir yarari olur, oda genelde yapilana kendi ozelini katarsa. Gerci bu da kendinin ne oldugunun bilinc ve farkinda olanlar icin gecerlidir.

Burada igrenc olan felsefi farklar degil, bu farklari algilayamayan beyinlerdir. Cunku bu beyinlerde farklarin bir hak ve ozgurluk ve de dusunce cesnisi oldugu bilinc ve farkindaligi algilanmamis, ustelik kendi aklinin inandigi tek dogruyu kedince sabitlemis ve beyin resminin sadece bir pencereden oldugunu ve bu pencerenin de kendi penceresi oldugunu zannedenler ve aslinda kendi penceresinden baktiklarindan kendi penceresini de goremeyenlerdir.

Ayrica su da gayet aciktir ki, boyle genelleme yapan beyinler, dile gelenleri algilayacak ve kendi dusuncesini one surebilecek bilgiye de sahip degillerdir. Zaten genel olsun ozel olsun tum satasmalarin temelinde de bu bilgisizlik ve ego tatmini yatar.

Caresi mi, gayet basittir, bilgilenmek ya da dile gelen bilgilerden bir seyler ogrenmek.
 

IdeaFante

Yeni Üye
21 Kas 2011
76
0
6
31
Hakaretler, satasmalar, atismalar sadece ozel de olmaz. Genelde de olur. En azindan bunu ozelde yapanlar yurekli kisilerdir. Genelde yapanlarin ise basta kendi bilinc ve varligindan haberi yoktur. Belki tek bir yarari olur, oda genelde yapilana kendi ozelini katarsa. Gerci bu da kendinin ne oldugunun bilinc ve farkinda olanlar icin gecerlidir.

Ayrica su da gayet aciktir ki, boyle genelleme yapan beyinler, dile gelenleri algilayacak ve kendi dusuncesini one surebilecek bilgiye de sahip degillerdir. Zaten genel olsun ozel olsun tum satasmalarin temelinde de bu bilgisizlik ve ego tatmini yatar.

Caresi mi, gayet basittir, bilgilenmek ya da dile gelen bilgilerden bir seyler ogrenmek.

Beklediğim cevaba yakındı. Bu konuda tartışmak boş.

Burada igrenc olan felsefi farklar degil, bu farklari algilayamayan beyinlerdir. Cunku bu beyinlerde farklarin bir hak ve ozgurluk ve de dusunce cesnisi oldugu bilinc ve farkindaligi algilanmamis, ustelik kendi aklinin inandigi tek dogruyu kedince sabitlemis ve beyin resminin sadece bir pencereden oldugunu ve bu pencerenin de kendi penceresi oldugunu zannedenler ve aslinda kendi penceresinden baktiklarindan kendi penceresini de goremeyenlerdir.

Felsefi düşünmek yerine felsefi tanımları sürekli tekrarlamak bir felsefi görüş farkıysa buna da laf yok.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Felsefi düşünmek yerine felsefi tanımları sürekli tekrarlamak bir felsefi görüş farkıysa buna da laf yok.

Felsefi tanimlar, her beynin kendi duzeyinin kendi algi ve bilgisi temelinde degiskendir. Dolayisi ile bunun "surekliligi" eger bir beyin kendi felsefi penceresinden bakiyorsa ve bunu inanc ve ideoloji olarak iman haline getirdiyse ve de sorgulamiyorsa, bu onun idee fixe, yani sabit fikridir ve onun icin baska da fikir yoktur. Ortada boyle bir sureklilik algisi varsa da, o kisiye hatirlatabilir ve yanit vermesi beklenebilir. "Felsefi dusunmek" ise "felsefi yapmak" temelli genel bir bakistir. Bugun dunyada neyin felsefe oldugu, neyin felsefi oldugu, ya da bir seyin felsefi olmasinin disinda baska bir alan olup olmadigi, hatta felsefenin bile ne oldugunu ortak bir kabulu ve algisi yoktur. Ayrica felsefe bir suru disiplin olarak dallarlafarklilasmis bir alandir.

Iste bu temelde sizce birisi dile getirdigi ile "felsefi dusunmuyor" ve "felsefi tanimlari surekli tekrarliyor", olabilir. Ama en azindan sizce bunlarin farki ve ne oldugu ve neden oyle bir algi aldiginizi dile getirmek, bu konuya isik tutar ve bir degerlendirmeye beyinleri yonlendirebilir.

Oyuzden yukarida kullandiginiz "felsefi dusunmek" ve "felsefi tanimlari surekli tekrarlamak" ifadelerini kendi bilgi ve alginiz ile aciklarsaniz, ne demek istediginiz daha bir netlik kazanmis olur.
 

IdeaFante

Yeni Üye
21 Kas 2011
76
0
6
31
Felsefi tanimlar, her beynin kendi duzeyinin kendi algi ve bilgisi temelinde degiskendir. Dolayisi ile bunun "surekliligi" eger bir beyin kendi felsefi penceresinden bakiyorsa ve bunu inanc ve ideoloji olarak iman haline getirdiyse ve de sorgulamiyorsa, bu onun idee fixe, yani sabit fikridir ve onun icin baska da fikir yoktur. Ortada boyle bir sureklilik algisi varsa da, o kisiye hatirlatabilir ve yanit vermesi beklenebilir. "Felsefi dusunmek" ise "felsefi yapmak" temelli genel bir bakistir. Bugun dunyada neyin felsefe oldugu, neyin felsefi oldugu, ya da bir seyin felsefi olmasinin disinda baska bir alan olup olmadigi, hatta felsefenin bile ne oldugunu ortak bir kabulu ve algisi yoktur. Ayrica felsefe bir suru disiplin olarak dallarlafarklilasmis bir alandir.

Iste bu temelde sizce birisi dile getirdigi ile "felsefi dusunmuyor" ve "felsefi tanimlari surekli tekrarliyor", olabilir. Ama en azindan sizce bunlarin farki ve ne oldugu ve neden oyle bir algi aldiginizi dile getirmek, bu konuya isik tutar ve bir degerlendirmeye beyinleri yonlendirebilir.

Oyuzden yukarida kullandiginiz "felsefi dusunmek" ve "felsefi tanimlari surekli tekrarlamak" ifadelerini kendi bilgi ve alginiz ile aciklarsaniz, ne demek istediginiz daha bir netlik kazanmis olur.

Amacım kesinlikle konuya ışık tutmak değildi. Eğer öyle olsaydı sadece durumdan bahsetmez gerekli açıklamayı da yapardım. Açıklama yapmayışımın sebebi sabit bir düşüncede kalmak, her şeye kendi penceremden bakmak ve kendi penceremi görememek de değil. Bir kişinin bir tartışmada samimi olup olmadığını veya daha önceki mesajlarımda bahsettiğim 'ezberleme,tekrarlama' niteliğinde sözler söyleyip söylemediğini belirtmem yine bir tartışmaya sebep olabilir şimdi olduğu gibi. Ama artık o tartışmada samimiyet aranmaz. İçerikten kopan ve üsluba, yönteme yönelen bir eleştiri söz konusudur ve bunun tek kaynağı taraflardan birine anımsatılan olgulardır. Sizin mesajlarınıza göre her görüş özgün bir içeriğe sahiptir ve saygıyla değerlendirilmelidir. Fakat insanlar arasındaki ayrımı derinden hisseden kişiler için samimiyetten kopup 'ukalalık, gereksizlik, bilgisizlik' sezdirebilen (tamamen öznel) sözler tartışmanın kesilmesini zorunlu kılar.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Amacım kesinlikle konuya ışık tutmak değildi. Eğer öyle olsaydı sadece durumdan bahsetmez gerekli açıklamayı da yapardım. Açıklama yapmayışımın sebebi sabit bir düşüncede kalmak, her şeye kendi penceremden bakmak ve kendi penceremi görememek de değil. Bir kişinin bir tartışmada samimi olup olmadığını veya daha önceki mesajlarımda bahsettiğim 'ezberleme,tekrarlama' niteliğinde sözler söyleyip söylemediğini belirtmem yine bir tartışmaya sebep olabilir şimdi olduğu gibi. Ama artık o tartışmada samimiyet aranmaz. İçerikten kopan ve üsluba, yönteme yönelen bir eleştiri söz konusudur ve bunun tek kaynağı taraflardan birine anımsatılan olgulardır. Sizin mesajlarınıza göre her görüş özgün bir içeriğe sahiptir ve saygıyla değerlendirilmelidir. Fakat insanlar arasındaki ayrımı derinden hisseden kişiler için samimiyetten kopup 'ukalalık, gereksizlik, bilgisizlik' sezdirebilen (tamamen öznel) sözler tartışmanın kesilmesini zorunlu kılar.

Tamamda bu bir algidir ve mesela ben; boyle bir algiyi bir mesajdan alirsam, ona gore yanit veririm. Siz madem boyle bir algi aldiniz, en azindan bu algiyi nerden ve nasil algiladiginizi aciklamaniz gerekmez mi? Hem "tartismaya sebep olabilir" diyorsunuz, hem de sizce tartisma aciyorsunuz, sizin ifadenizle "simdi oldugu gibi"

Peki bu bir celiski degil mi? ya da "tartismamak" gibi bir dusunceniz mi var? Burasi bir kitle platformu ve herkes kendi gorusunu dile getiriyor ve boylece de mesajlar dizini olusuyor. Eger "tartisma" olmazsa, kitle platfor mu olur mu?

Ayrica "samimiyet" ten ne algiladiginiza bagli. Daha once baska bir baslikta bu konu dile geldi ve onun algisinin tamamen benden farkli oldugunu algiladim. Sizce "tartisma samimiyeti" nedir? Ya da "samimiyetsiz tartisma?!" nedir? Ben "tartismayi" tek bir nedenden keserim. Konu yaziya degilde, yazara yonelir ve ego tatminli yazar suclanir, atismaya cekilir, satasima ugrar ya da daha ilerisi bir s.dik yarisina donusur. Kisaca ortada dusunce paylasimi yerine karsilikli ve kisisel bir icerige burunurse yazi dili ve uslubu. Oyuzden ben bir birey olarak bilhassa bilgisizlikten gelen bu tip yazi dili ve uslubuyla karsilasan olarak kendi adima tedbirimi alirim. Cunku kisi ile bu konuda ayni duzeye inmek ve ona onun yaptigi gibi davranmak, tam da onun istedigidir. Benim beklentisi disindaki farkli tutumum, zaten onu yanitsiz birakir ve konu kapanir.

Buradaki "saygi" yi da cok iyi algilamak lazim. Saygi olan dusunceler degil; kisinin kisilik ve kimlik degerleri ve onlara olan hak ve ozgurlukleridir. Dusunce ise dusunce olarak karsilik alir. Tabi karsi dusunceye baski yapmadan ve empoze etmeden. Cunku bu zihniyet dusuncenin sahipligi zihniyetidir, ben ise dusuncenin kullanilip paylasildigini soyleyenlerdenim. En acik ornegi, surada dile gelen hersey her ozne ve vucuda aciktir ve isteyen ozne ve vucut alip kullanabilir. Iste bu temelde dusunce vucut ve ozne eli ile dile gelir, ama; dusuncenin oznesi ve vucudu yoktur. Dile geldikten sonra her onu degerlendiren ozne ve vucuda, beyine aciktir. Oyuzden ben ne fenomenal goruntu ile ne de dusunceyi ozne ve vucuda tasiyarak yazismam. Sadece dusuncelerin yazismasini saglamaya calisirim.

Kisaca yaziyi yazari ile ozdeslestirmem, bunu ancak kisisel yanitlarda ve sahsima yonelik bir durum karsisinda algilar ve tavrimi koyarim. Aksi dusuncelerin yazismasidir.
 

flzf

Yeni Üye
12 Mar 2009
850
2
0
38
Maddenin atomdan küçük yapıtaşları mevcut tabide maddenin özüne inecek olursak herşeyin aynı temel özden oluştuğunu düşünmek mantıksız.çünkü birbirinden farklı özler olmalıki aralarında bir hareket etkileşim olmalı misal birbirini itme çekme özelliği iki farklı kutup sonucu olur ve 3 farklı hareket olur
+ + iter - - iter + - çeker + - yutar gibi hep + + olsa tek bir hareket olacaktı daha karmaşık yapılar asla beklenemeyecekti.
 

birazdahaderinmavi

Yeni Üye
29 Ara 2011
1,442
1
0
60
kategorik olarak varlık ile hiçlik arasında karşılıklı geçiş olanaklı olamayacağından, maddenin en küçük birimi saydığımız eleman, o noktadan sonra ( yani, bizim onu maddenin en küçük birimi saydığımız noktadan sonra) dilediği kadar bölünmeye devam etse de, bölme işleminin sonucunda ortaya çıkan bölüm 'hiçliğe' ya da 'yokluğa' ulaşamaz... aslında problem, zenon'un ok paradoksundaki yaydan çıkan okla, hedef arasındaki mesafenin bölünmesinden başka bir şey değildir... eğer 'deneyin' bilgi ve insan için bir anlamı varsa, uzaklığı (mekanı) istediğimiz kadar bölelim; yaydan çıkan bir ok hedefine gidebildiğine göre ( gidebildiği sürece) yapabileceğimiz en son bölme işleminin sonucu, sıfırdan büyük olmalıdır... aslında felsefi bakımdan problem, daha helenik dönemde ortaya konmuştu...
 

flzf

Yeni Üye
12 Mar 2009
850
2
0
38
Zenon paradoksları aslında bölünebilmenin bir yerde duracağını gösteriyor Aksi halde hiçbir kurşun hedefine varamayacaktı yada yarışa 100 m geride başlayan yarışçı herkül kaplumbağayı asla geçemeyecekti.
 

birazdahaderinmavi

Yeni Üye
29 Ara 2011
1,442
1
0
60
Zenon paradoksları aslında bölünebilmenin bir yerde duracağını gösteriyor Aksi halde hiçbir kurşun hedefine varamayacaktı yada yarışa 100 m geride başlayan yarışçı herkül kaplumbağayı asla geçemeyecekti.

tamam da bu ne anlama geliyor... eğer, sonsuzcasına bölünme sürecinin sonunda elde edilen büyüklük, sıfır olsaydı, atılan ok, hedefini vurabilir miydi...?... bu olanaklı değildir... ama pratik olarak, ok hedefini vurduğuna göre, elde edilen sonuç, sıfırdan daha büyük bir değer olmamalı mıdır...?...
 
Tüm sayfalar yüklendi.

Yeni Konular

Üst