İyiliğin-faziletin sınırı nedir?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde Prens Ernak tarafından oluşturulan İyiliğin-faziletin sınırı nedir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 6,688 kez görüntülenmiş, 64 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı İyiliğin-faziletin sınırı nedir?
Konbuyu başlatan Prens Ernak
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Yanmak üzere olan arabadan birini kurtaramazdınız true blue çünkü yanmaktan çok korkuyorsunuz. Ben ise denerdim çünkü yanmaktan korkmuyorum peki araba patlar mıydı? Hiç sanmıyorum korku yoksa felaket de yoktur. Kısacası korkularımızdan arınmadan ne bu dünyada ne de öte tarafta huzur yoktur. Neyden korkuyorsanız karşınıza gelecektir.

Sayın dijital, yanmaktan korkmamanızı anlıyorum,ama siz de bir başkasının yerine cehennemde yanmayı kabul etmezdiniz. Ateşten korktuğumu söylemiştim, bu doğru ama ben cehennem ateşini kast etmiştim, yanmak üzere olan arabadan birini kurtarmaya cesaret edemeyecek kadar da korkak değilim, ama şunu söyleyebilirim, eğer bir insan yanmak üzere olan arabadan birini kurtarmaya bile cesaret edemiyorsa bu onun ayıbı değil eğer onu yaratan bir Tanrı varsa onun ayıbı-eksikliğidir.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Parapsikoloji öte alem hakkında bazı bilgiler verebilir Parapsikoloji'nin alanı geniştir fakat bu konularla sınırlı değildir. Ben size yorum yaparken tek Parapsikoloji üzerinden yorum yapmıyorum. Öte alem ile ilgili anlamsız bir soru yazmak yerine yapısını biliyor olsaydınız sorunuz anlamlı bir soru olabilirdi o sebeple öte alemin yapısı için Parapsikoloji yazdım.

---------- Mesajlar Birleştirildi at 13:24 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 13:17 ----------

Sayın dijital, yanmaktan korkmamanızı anlıyorum,ama siz de bir başkasının yerine cehennemde yanmayı kabul etmezdiniz. Ateşten korktuğumu söylemiştim, bu doğru ama ben cehennem ateşini kast etmiştim, yanmak üzere olan arabadan birini kurtarmaya cesaret edemeyecek kadar da korkak değilim, ama şunu söyleyebilirim, eğer bir insan yanmak üzere olan arabadan birini kurtarmaya bile cesaret edemiyorsa bu onun ayıbı değil eğer onu yaratan bir Tanrı varsa onun ayıbı-eksikliğidir.

Siz cevap değil suçlu arıyorsunuz. Yanan arabadan birini kurtaramazdınız çünkü korkak olduğunuz için değil korkunun esiri olduğunuz için otomatik olarak yapamayacaktınız. Cehennemde nasıl yanar insan? Beden yok nasıl bir yanma hayal ediyorsunuz ki korkuyorsunuz. Bu dünyadaki yanmayı biliyorsunuz korkunuz da bu yönde oluştu yoksa olmayan bedenle nasıl bir yanma hayal edebilirsiniz ki?

Sistemi kuran tanrı diye başlıyorsunuz hep peki ya bizler tanrıdan ayrı mıyız? Bu yola çıkarken zorla mı çıktık? Ruhsal parçamız olmasa bir hiçiz farkında mısınız?
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Hangi bilgiler çelişiyor? İlk defa duymanıza hiç şaşırmadım çünkü hayat ağacı ifadeniz ne kuran ne de tasavvuf bilmediğinizi gösteriyor.Neden mi? Ali İmran 18. Ayeti bir okuyun lütfen öyle konuşalım.

Din kitapları da okuyorum, internetten de okuyorum, seyrediyorum, şuan miftahul kulup adlı tasavvuf kitabını okuyorum, hiçbir kitapta, hiçbir geleneksel islamda böyle bir bilgi duymadım. Ayrıca o ayeti de okudum. Aşağıdaki ifadelerin bununla ne alakası var:

"Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O'ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O'ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz'dir, Hakîm'dir."

Ayrıca mesela benim eşim başarısız oldu diyelim tekrar hayata gönderildi, başka bir eşi daha olacak, başka çocukları olacak, başka bir dünya, başka bir soyu daha olacak, bu ne turşuya çevrilecek herşey.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Din kitapları da okuyorum, internetten de okuyorum, seyrediyorum, şuan miftahul kulup adlı tasavvuf kitabını okuyorum, hiçbir kitapta, hiçbir geleneksel islamda böyle bir bilgi duymadım. Ayrıca o ayeti de okudum. Aşağıdaki ifadelerin bununla ne alakası var:

"Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O'ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O'ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz'dir, Hakîm'dir."

Ayrıca mesela benim eşim başarısız oldu diyelim tekrar hayata gönderildi, başka bir eşi daha olacak, başka çocukları olacak, başka bir dünya, başka bir soyu daha olacak, bu ne turşuya çevrilecek herşey.

Kadın erkek bu dünyaya özgü kavramlar ruhun cinsiyeti yoktur. Ruh hangi bedeni kullanmak yolunda plan yaptıysa o bedeni kullanır ne yazık ki bu bir eşcinsel bedeni de olabilir. Soy derken ruhun soyu falan yoktur. Beden geçici bir araçtır.

Allah şahitlik ediyor O'ndan başka ilah olmadığına,peki O kim? Kadir-i Mutlak Yaradan

Allah ise yokluktan varlığa geçiş sonrası Alemlerin Rabbi Allah.

Hayat ağacı akıl yürütmeniz aslında beni çok şaşırttığı için özellikle yazılarınızı takip ettim. Düşünce doğru fakat sonuç yanlıştı. Allah ile yaradan aynı değildir ve kuran bunu açıkça yazdığı halde bilen kişi yok denecek kadar azdır. Siz bu bilgiyi nasıl edindiyseniz tebrik ederim.

Ezoterik metinler olmadan ne tasavvuf ne de dinler anlaşılamaz sanırım tek eksiğiniz bu yine de enteresan çıkarımlarınız var.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
doğrusal ya da sınırlı düşünmeden nasıl kurtulunabilir, arınılabilir ve aşılabilir (ya da nasıl değinilebilir ve geliştirilebilir) bilmiyorum.. felsefe bir yol-iyi bir yol ve
matematik iyi bir kavrama; ucu açık doğrular üç boyutlu alanlarda dalgalanır...
ve evren iki boyutlu değil ve bu bir süreç olmalı öncelikle, öğrenme yolculuğu
bu bir aşama olmalı
tanrılar yok biz varız -beraberiz iyi bir kavrama -olabilirdi...
ikiboyutlu ya da üçboyutlu ya da olası xboyutlu kavrayanlar ve görenler birlikteydik...

enerji boşa ziyan edilmemeli

mutlak iyi değil ama mutlak olarak saptadıklarımız, aşılması gereken saçmalıklar, var

cinin 3 cevap hakkı gibi, tek evlilik gibi, tek iş gibi, bir adada yalnız kalırsan 3 şey seçmek gibi, her şeyde sınırlanıyoruz ve mutlağa /mutlak ikilemine, mutlaklara de yöneliyoruz ve yönlendiriliyoruz.
bu bir sınırlandırma
bunlar gerçeğe ilişkin sınırlandırma

Bir işin bir doğrusu var ve bir yolu var anlayışı...

kim tek seçime ya da yanlışa ve olguya sınırlanmış değil_ bu saplanmaların çözümleri, gelişimleri olmalı
 

M3CSL

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ağu 2016
Mesajlar
258
Tepkime puanı
30
Puanları
28
Hayat ilişkileri yönetme sanatıdır, çıkarları dengeleme.
Kişinin kendisini %51 düşünmesinde bana göre problem yoktur. İnsanlar bunu dengeleyemediği için sorunlar çıkmakta, Anne bile yangında çocuğunu değil ilk kendini kurtarmaya çalışır.Kendini kurtarmazsa çocuğunu nasıl kurtarsın.
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Kadın erkek bu dünyaya özgü kavramlar ruhun cinsiyeti yoktur. Ruh hangi bedeni kullanmak yolunda plan yaptıysa o bedeni kullanır ne yazık ki bu bir eşcinsel bedeni de olabilir. Soy derken ruhun soyu falan yoktur. Beden geçici bir araçtır.

Allah şahitlik ediyor O'ndan başka ilah olmadığına,peki O kim? Kadir-i Mutlak Yaradan

Allah ise yokluktan varlığa geçiş sonrası Alemlerin Rabbi Allah.

Hayat ağacı akıl yürütmeniz aslında beni çok şaşırttığı için özellikle yazılarınızı takip ettim. Düşünce doğru fakat sonuç yanlıştı. Allah ile yaradan aynı değildir ve kuran bunu açıkça yazdığı halde bilen kişi yok denecek kadar azdır. Siz bu bilgiyi nasıl edindiyseniz tebrik ederim.

Ezoterik metinler olmadan ne tasavvuf ne de dinler anlaşılamaz sanırım tek eksiğiniz bu yine de enteresan çıkarımlarınız var.

Geleneksel İslam'a göre ve bildiğim kadarı ile Kuran'a göre Allah ile Yaratan'ın şahsiyeti yani zâtı aynıdır, böyle bir iddia da bulunursak bizi hemen eleştirirler, siz Kuran'da Allah'ın zâtının var olduğunun belirtildiğini,ama yaratanın Allah olmadığının belirtildiğini bunun ise herkes tarafından anlaşılamadığını belirtiyorsunuz, Kuran'ın birde batıni yönü olduğunu ve bu yönünü tasavvufçuların bildiğini biliyordum,tabiki yüksek makamlarda olan tasavvufçuları kast ediyorum, dediğiniz gibi belki de tasavvufçular bu konuda bilgi sahibi olabilirler, ama öbür tarafta bu husus ortaya çıkacak mı kestiremiyorum, çünkü Tanrı'nın cemaatinden olan herkes bunu kaldırabilir mi sorusunu kendime yöneltiyorum açıkcası, ama anlayışla karşılanacağını düşünüyorum.

Benim hayat ağacı teorimde de Allah'ın zâtı vardı ama o yaratan değildi, ben yaratan olarak hayat ağacını işaret etmiştim,aslında sizin bu bilgiyi nereden edindiğinizi çok merak ettim, okuduğum tasavvuf kitaplarında ben bu bilgiye ulaşamadım, sadece " bu makamda çok gizli bilgiler vardır" gibi ifadeler ile karşılaştım. hayat ağacı teorimi şuradan ortaya çıkardım. Geçmişte, içerisinde varoluşunda olduğu algıladığım bazı kurgular oldu, buraya yazdıklarım algıladığım bu olaylardan yazıya dökebildiklerim. Bu bilgi beni de umutlandırdı aslında şimdiye kadar inandıklarım hep bu algıladıklarıma dayanıyordu.

Yazılarınızda dikkatimi çekti, maddeyi çok büyütüyorsunuz, mesala beyni çok büyütüyorsunuz, tam tersine cinsiyetlerimiz, ruhlarımızda vardır, aynı şekilde karakterlerimiz de ruhlarımızda vardır, ben mesela nötr bir ruh olsaydım ki bence melekler nötrdür, eğer nötr bir ruh olsaydım bir beden de erkek olurken bir diğer yaşamımda kadın olmayı asla kabul etmez, bunu yapanada çok kızardım.Bir kadının güzelliği bir erkeğin yakışıklılığı hatta erkeğe ve kadına özgü cinsi hazlar bile erkeklik ve kadınlığın iki ayrı öz olduğunu ve bu iki özün ruhlarımızda da bulunabileceğini gösterir bence. Aynı şekilde ruhlarımızda cinsiyetlerimizin ve karakterlerimizin bulunduğunu düşünmem de yine bu algıladığım hikayelerin da payı var.
 
Son düzenleme:

kierkegaardsoren

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
27 Ocak 2017
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
böle sonsuzluk içeren bir kararı insanoğlu veremez. bu karar insanoğluna verdiriliyor ise birileri bizle dalga geçiyor demektir:)

Dinler bizleri zehirliyor..hala söküp atamıyoruz.. (ve böle sorular soruyoruz :)) atmamızda zor görünüyor..bu bir ruh ihtiyacı..bir din ancak başka bir din ile yok edilebilir derler (tarihte de bu böyle olmuştur) ..insanlık yeni bir din/inanç yaratmalı..

O zaman "din" nedir?
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Geleneksel İslam'a göre ve bildiğim kadarı ile Kuran'a göre Allah ile Yaratan'ın şahsiyeti yani zâtı aynıdır, böyle bir iddia da bulunursak bizi hemen eleştirirler, siz Kuran'da Allah'ın zâtının var olduğunun belirtildiğini,ama yaratanın Allah olmadığının belirtildiğini bunun ise herkes tarafından anlaşılamadığını belirtiyorsunuz, Kuran'ın birde batıni yönü olduğunu ve bu yönünü tasavvufçuların bildiğini biliyordum,tabiki yüksek makamlarda olan tasavvufçuları kast ediyorum, dediğiniz gibi belki de tasavvufçular bu konuda bilgi sahibi olabilirler, ama öbür tarafta bu husus ortaya çıkacak mı kestiremiyorum, çünkü Tanrı'nın cemaatinden olan herkes bunu kaldırabilir mi sorusunu kendime yöneltiyorum açıkcası, ama anlayışla karşılanacağını düşünüyorum.

Benim hayat ağacı teorimde de Allah'ın zâtı vardı ama o yaratan değildi, ben yaratan olarak hayat ağacını işaret etmiştim,aslında sizin bu bilgiyi nereden edindiğinizi çok merak ettim, okuduğum tasavvuf kitaplarında ben bu bilgiye ulaşamadım, sadece " bu makamda çok gizli bilgiler vardır" gibi ifadeler ile karşılaştım. hayat ağacı teorimi şuradan ortaya çıkardım. Geçmişte, içerisinde varoluşunda olduğu algıladığım bazı kurgular oldu, buraya yazdıklarım algıladığım bu olaylardan yazıya dökebildiklerim. Bu bilgi beni de umutlandırdı aslında şimdiye kadar inandıklarım hep bu algıladıklarıma dayanıyordu.

Yazılarınızda dikkatimi çekti, maddeyi çok büyütüyorsunuz, mesala beyni çok büyütüyorsunuz, tam tersine cinsiyetlerimiz, ruhlarımızda vardır, aynı şekilde karakterlerimiz de ruhlarımızda vardır, ben mesela nötr bir ruh olsaydım ki bence melekler nötrdür, eğer nötr bir ruh olsaydım bir beden de erkek olurken bir diğer yaşamımda kadın olmayı asla kabul etmez, bunu yapanada çok kızardım.Bir kadının güzelliği bir erkeğin yakışıklılığı hatta erkeğe ve kadına özgü cinsi hazlar bile erkeklik ve kadınlığın iki ayrı öz olduğunu ve bu iki özün ruhlarımızda da bulunabileceğini gösterir bence. Aynı şekilde ruhlarımızda cinsiyetlerimizin ve karakterlerimizin bulunduğunu düşünmem de yine bu algıladığım hikayelerin da payı var.

Kadir-i Mutlak Yaradan yokluktan varlığa geçişin sahibidir. Hiç bir sıfat ile adlandırılamaz ve hakkında hiç bir bilgi yoktur. Sadece "O" diye ifade edilir.

Alemlerin Rabbi Allah ise; varlıktır yani yokluktan varlığa geçiş sonucu Tek yaratımdır. Bir ile ifade edilir, eşi benzeri yoktur. Yokluktan varlığa geçiş sonrası tüm yaratımlar Allah'a aittir ve her şey Allah'ın hükmündedir.

Eklediğiniz ayeti dikkatli okursanız; Allah şahitlik ediyor yani nasıl biz kendi kendimize şahit olamazsak Allah da kendisi dışında bir oluşuma şahitlik ediyor. Melekler ve ilim sahipleri de şahitlik ediyor ve "O'ndan başka ilah yoktur" diyorlar.

"Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O'ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O'ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz'dir, Hakîm'dir."

Allah'ın 99 ve üzeri sıfatı vardır fakat "O" hiç bir sıfat ile anılamaz.

Evren ve beraberindeki tüm yaratımlar Allah'ın yaratımı ve hükmündedir. Kadir-i Mutlak Yaradan hakkında ise hiç bir bilgi insanlığa verilmemiş, geçmişten günümüze sadece "O" diye ifade edilmiştir.

Tüm insanlık Allah'ın hükmünde olduğu gibi diğer yaratımlar da (canlı-cansız-melek-şeytan-cin v.s) Allah'a tabidir ve hepsini Allah yaratmıştır. Ruhundan üflediği insan ise gölge bir varlık olarak dünyaya gelmiştir, Ruh'un tekamülüne katkı sağlamak ve kendini de geliştirmek daha ileri boyutlara çıkmak amacındadır çünkü cennet son aşama değildir, ilerisi vardır. Bu sebeple Yunus Emre;
"Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri isteyene ver sen onu, bana seni gerek seni" demiştir.

Allah'ın bulunduğu boyuta ulaşmak hedeftir fakat mümkün müdür? Çok zor bir hedef olmakla beraber imkansız değildir. O boyuta ulaşınca zaten ayrılık kalmaz Bir'de yok olunur. (yok olmak mecazi yani bütün olunur)Hallac-ı Mansur "En-el Hak" derken tanrılık iddiasında bulunmamış bu sırrı ifşa etmiştir.

Beyin bu dünyadaki şifre çözücü daha doğrusu dönüştürücüdür yani beyni ortadan kaldırdığımız an tüm madde görüntüsü kaybolacak her şey dalga frekansı olarak algılanacaktır. Ayrılık ve ikilem de yok olacaktır. Beyin şayet doğru yönetilebilinirse dünyada bir avantaj sağlar yoksa beynin kölesi olan insanlar otomatik bir hayat sürmeye başlarlar. Zevkler, korkular, alışkanlıklar v.s. tüm bunların esiri olur. Düşünce kontrolü ve nefs terbiyesi bu dünyada sağlanamazsa öte alemde işler çok zorlaşır.Cehennemde yanmak semboldür ve alt boyutlarda takılı kalmayı ifade eder. Dünyada yapılan kötü eylemler sonucu oluşan tortu astral bedende birikir ve ruh yukarı yükselemez yani cehennemde takılıp kalır. Bu durumu yaşamamak için kutsal öğretiler, dinler ve dini yaptırımlar vardır. Korkutucu görünen bu ifadeler ruhsal parçanın öte alemde rahat yolculuğu içindir. Ruhundan insana üfleyen Allah da ruh sahibi, ruhsal bir varlıktır. Ruh ise Kadir-i Mutlak Yaradan katında bizim asla anlayamayacağımız bir yapıdır.Ruh, Allah'dan üstündür sonucu çıkmasın sadece ruh hakkında bilgi insanlığa verilmemiştir. Niye tekamül ediyor, amaç ne? tüm bu bilgiler Allah katında saklıdır. İnsanın görevi bu yolculukta ruha destek vermektir ve bu işe gönüllü katılmıştır, zorlanmamıştır. Kısacası büyük bir planın en büyük yükü biz insanlardadır bu yüzden insan şerefli bir yaratımdır. İnsan aciz ve zavallı bir varlık değildir şayet beden sınırlarının üstüne çıkabilirse (Parapsikoloji bu konuyu inceler) mucize kabul edilen ya da imkansız görüneni başarabilir.

Mevlana, tekamül yolculuğunu açıkça ifade etmiştir zaten;

Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
Ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
Allah’tan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.
Yıldızların üstünde bir yıldız olup,
Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.

Sonuç olarak dünyada iyi insanlar Allah'ın yolunda kötüler ise Şeytan Planı yolundadır. İnançsız olmak, kötü insan olmak demek değildir. Kötülük yapmak farklı bir durumdur. Şeytan Planı şu an daha büyük bir kesimi etkisi altına almış bulunuyor bu sebeple her iyi eylem "altın" değeri taşıyor. Yaşam şartlarına göre herkesin yapabileceği bir şeyler var fakat işte beynin otomatik kontrolünü aşamadıkları için çok sıradan bir hayat yaşayıp, ölüp gidiyorlar. Fark yaratacak insanlar gerekli bu dünyaya...

---------- Mesajlar Birleştirildi at 15:04 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 14:51 ----------

Hayat ilişkileri yönetme sanatıdır, çıkarları dengeleme.
Kişinin kendisini %51 düşünmesinde bana göre problem yoktur. İnsanlar bunu dengeleyemediği için sorunlar çıkmakta, Anne bile yangında çocuğunu değil ilk kendini kurtarmaya çalışır.Kendini kurtarmazsa çocuğunu nasıl kurtarsın.

Ölüm tehlikesi tabii ki insanın karar vermesini zorlaştırır fakat korkular bu işi daha da karmaşık hale getirir ya kişi tutulur kalır ya da oradan hızla uzaklaşır. Patlamak üzere olan bir araca yaklaşmak cidden zor bir karardır fakat kişi korkusunu yenip bu eylemi gerçekleştirebilirse o araç patlamadan o insanı kurtarabilir çünkü o an ciddi bir enerji açığa çıkar, tıpkı evladı arabanın altında kalan anneni aracı kaldıracak gücü bulabilmesi gibi.

Korkuyu yenebilen için imkansız diye bir durum yoktur. Tıpkı Atatürk'ün zor şartlarda korkuyu bir tarafa bırakıp, imkansız gibi görüneni başarması gibi bu hayatta hiç bir korkunun esiri olmamak gerekiyor.

"13 Kasım 1918 tarihi müttefik devletlerin İstanbul’ a girdiği günlere tekabül etmekteydi. İngiliz donanmasına ait zırhlılar İstanbul Boğazına girip buraya demirlemiş toplarını Osmanlı Devletinin merkezi karargâhı olan Dolmabahçe Sarayına çevirmişti. Durum hiç de iç açıcı değildi. Devlet tüm siyasi ve mülki idareleri ile işgal güçlerine teslim olmuş ve ağır şatlar içeren Mondoros Mütarekesi hükümleri çerçevesi içerisinde işgalci Müttefik Devletlerden gelecek direktiflere boyun bükmekten başkaca bir varlık gösteremiyordu. İşte bu sırada yaveri Salih Bozok’un gözyaşları içinde Mustafa Kemal'e dönerek Boğaza demirlemiş İngiliz zırhlılarını göstermesi üzerine Mustafa Kemal: “Geldikleri gibi giderler” demiş böylelikle ülkenin bir gün yüce Türk milletinin gücüyle bağımsızlığına kavuşacağına dair inancı dile getirmiştir." - Alıntı
 

trance

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
24 Şub 2017
Mesajlar
17
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hem yanıltıcı hem de yerinde bir soru olmuş. Bu iki açıdan ele almak gerek.

Yanıltıcı çünkü altruizm dediğimiz olay, kişinin hiç karşılık almadığı bir durum değildir. Evet, ilk bakışta evrimsel açıdan bireyin fitness'ını düşürür fakat genel olarak ele alındığında, kişi altruistik davranışlarının karşılığını bir şekilde almaktadır. Bu cennet örneğinde, insanın karşılık almadan bir "iyilik" yapması bu yüzden yanıltıcıdır çünkü sadece "karşılık görülmeyen iyilikler, gerçek iyiliktir" gibi bir anlam içerir, ki bu doğru değildir. Sosyal bir biçimde birlikte geçinen iki komşu ile, anti-sosyal bir şekilde birbirlerine sorun çıkarıp duran iki komşu nasıl bu şekilde ele alınamazsa, bu bağlamda da, iyilik illa karşılık görmeden yapılmak zorunda değildir.

Ancak, aynı sebepten dolayı yerinde bir sorudur çünkü dikkatli bir kişiye, insanın altruizminin sınırlarını gösterir. İdea aleminde ütopik bir yere varmış, putlaşmış bir nesne gibi tapılan altruizm, aslında evrimsel olarak avantaj sağladığı için ortaya çıkmış bir şeydir. Evet, sosyal bir davranıştır ve bunu yapmak bize hisettirir veya aksini yapmak kötü hisettirir fakat mutlak bir anlama sahip bir şey değildir. Karşılık ister ve bu açıdan, "saf" olmadığını görebiliriz.

Bu varsayımsal durum için benim cevabım, elbette kendimin cennete gitmesini seçmek olacaktır. Alturizmin de bir sınırı var.

Altruizm ile hiç alakası yok çünkü soruda tanınmayan insandan bahsediliyor. Altruizmde sempati esastır.
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Kadir-i Mutlak Yaradan yokluktan varlığa geçişin sahibidir. Hiç bir sıfat ile adlandırılamaz ve hakkında hiç bir bilgi yoktur. Sadece "O" diye ifade edilir.

Alemlerin Rabbi Allah ise; varlıktır yani yokluktan varlığa geçiş sonucu Tek yaratımdır. Bir ile ifade edilir, eşi benzeri yoktur. Yokluktan varlığa geçiş sonrası tüm yaratımlar Allah'a aittir ve her şey Allah'ın hükmündedir.

Eklediğiniz ayeti dikkatli okursanız; Allah şahitlik ediyor yani nasıl biz kendi kendimize şahit olamazsak Allah da kendisi dışında bir oluşuma şahitlik ediyor. Melekler ve ilim sahipleri de şahitlik ediyor ve "O'ndan başka ilah yoktur" diyorlar.

"Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O'ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O'ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz'dir, Hakîm'dir."

Allah'ın 99 ve üzeri sıfatı vardır fakat "O" hiç bir sıfat ile anılamaz.

Evren ve beraberindeki tüm yaratımlar Allah'ın yaratımı ve hükmündedir. Kadir-i Mutlak Yaradan hakkında ise hiç bir bilgi insanlığa verilmemiş, geçmişten günümüze sadece "O" diye ifade edilmiştir.

Tüm insanlık Allah'ın hükmünde olduğu gibi diğer yaratımlar da (canlı-cansız-melek-şeytan-cin v.s) Allah'a tabidir ve hepsini Allah yaratmıştır. Ruhundan üflediği insan ise gölge bir varlık olarak dünyaya gelmiştir, Ruh'un tekamülüne katkı sağlamak ve kendini de geliştirmek daha ileri boyutlara çıkmak amacındadır çünkü cennet son aşama değildir, ilerisi vardır. Bu sebeple Yunus Emre;
"Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri isteyene ver sen onu, bana seni gerek seni" demiştir.

Allah'ın bulunduğu boyuta ulaşmak hedeftir fakat mümkün müdür? Çok zor bir hedef olmakla beraber imkansız değildir. O boyuta ulaşınca zaten ayrılık kalmaz Bir'de yok olunur. (yok olmak mecazi yani bütün olunur)Hallac-ı Mansur "En-el Hak" derken tanrılık iddiasında bulunmamış bu sırrı ifşa etmiştir.

Beyin bu dünyadaki şifre çözücü daha doğrusu dönüştürücüdür yani beyni ortadan kaldırdığımız an tüm madde görüntüsü kaybolacak her şey dalga frekansı olarak algılanacaktır. Ayrılık ve ikilem de yok olacaktır. Beyin şayet doğru yönetilebilinirse dünyada bir avantaj sağlar yoksa beynin kölesi olan insanlar otomatik bir hayat sürmeye başlarlar. Zevkler, korkular, alışkanlıklar v.s. tüm bunların esiri olur. Düşünce kontrolü ve nefs terbiyesi bu dünyada sağlanamazsa öte alemde işler çok zorlaşır.Cehennemde yanmak semboldür ve alt boyutlarda takılı kalmayı ifade eder. Dünyada yapılan kötü eylemler sonucu oluşan tortu astral bedende birikir ve ruh yukarı yükselemez yani cehennemde takılıp kalır. Bu durumu yaşamamak için kutsal öğretiler, dinler ve dini yaptırımlar vardır. Korkutucu görünen bu ifadeler ruhsal parçanın öte alemde rahat yolculuğu içindir. Ruhundan insana üfleyen Allah da ruh sahibi, ruhsal bir varlıktır. Ruh ise Kadir-i Mutlak Yaradan katında bizim asla anlayamayacağımız bir yapıdır.Ruh, Allah'dan üstündür sonucu çıkmasın sadece ruh hakkında bilgi insanlığa verilmemiştir. Niye tekamül ediyor, amaç ne? tüm bu bilgiler Allah katında saklıdır. İnsanın görevi bu yolculukta ruha destek vermektir ve bu işe gönüllü katılmıştır, zorlanmamıştır. Kısacası büyük bir planın en büyük yükü biz insanlardadır bu yüzden insan şerefli bir yaratımdır. İnsan aciz ve zavallı bir varlık değildir şayet beden sınırlarının üstüne çıkabilirse (Parapsikoloji bu konuyu inceler) mucize kabul edilen ya da imkansız görüneni başarabilir.

Mevlana, tekamül yolculuğunu açıkça ifade etmiştir zaten;

Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
Ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
Allah’tan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.
Yıldızların üstünde bir yıldız olup,
Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.

Sonuç olarak dünyada iyi insanlar Allah'ın yolunda kötüler ise Şeytan Planı yolundadır. İnançsız olmak, kötü insan olmak demek değildir. Kötülük yapmak farklı bir durumdur. Şeytan Planı şu an daha büyük bir kesimi etkisi altına almış bulunuyor bu sebeple her iyi eylem "altın" değeri taşıyor. Yaşam şartlarına göre herkesin yapabileceği bir şeyler var fakat işte beynin otomatik kontrolünü aşamadıkları için çok sıradan bir hayat yaşayıp, ölüp gidiyorlar. Fark yaratacak insanlar gerekli bu dünyaya...

---------- Mesajlar Birleştirildi at 15:04 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 14:51 ----------



Ölüm tehlikesi tabii ki insanın karar vermesini zorlaştırır fakat korkular bu işi daha da karmaşık hale getirir ya kişi tutulur kalır ya da oradan hızla uzaklaşır. Patlamak üzere olan bir araca yaklaşmak cidden zor bir karardır fakat kişi korkusunu yenip bu eylemi gerçekleştirebilirse o araç patlamadan o insanı kurtarabilir çünkü o an ciddi bir enerji açığa çıkar, tıpkı evladı arabanın altında kalan anneni aracı kaldıracak gücü bulabilmesi gibi.

Korkuyu yenebilen için imkansız diye bir durum yoktur. Tıpkı Atatürk'ün zor şartlarda korkuyu bir tarafa bırakıp, imkansız gibi görüneni başarması gibi bu hayatta hiç bir korkunun esiri olmamak gerekiyor.

"13 Kasım 1918 tarihi müttefik devletlerin İstanbul’ a girdiği günlere tekabül etmekteydi. İngiliz donanmasına ait zırhlılar İstanbul Boğazına girip buraya demirlemiş toplarını Osmanlı Devletinin merkezi karargâhı olan Dolmabahçe Sarayına çevirmişti. Durum hiç de iç açıcı değildi. Devlet tüm siyasi ve mülki idareleri ile işgal güçlerine teslim olmuş ve ağır şatlar içeren Mondoros Mütarekesi hükümleri çerçevesi içerisinde işgalci Müttefik Devletlerden gelecek direktiflere boyun bükmekten başkaca bir varlık gösteremiyordu. İşte bu sırada yaveri Salih Bozok’un gözyaşları içinde Mustafa Kemal'e dönerek Boğaza demirlemiş İngiliz zırhlılarını göstermesi üzerine Mustafa Kemal: “Geldikleri gibi giderler” demiş böylelikle ülkenin bir gün yüce Türk milletinin gücüyle bağımsızlığına kavuşacağına dair inancı dile getirmiştir." - Alıntı

Aslına bakarsanız Kadiri mutlak ve Allah ayırımını yapan bilgiyi hangi kaynaktan edindiğinizi merak ettim, kaynak verebilir misiniz?

Kadiri mutlak diye bahsettiğiniz gücün yaratan olduğunu belirtiyorsunuz, ama onun var ettiği güç olan Allah'ın da yaratma yeteneğine sahip olduğunu belirtiyorsunuz. Bence siz bir tane daha kadiri mutlak yaptınız bana göre, benim teorime göre ise bir tane daha hayat ağacı yapmış oldunuz, bir gücün var ettiği, kendisi gibi muhteşem yetenekler ile donanmış olabilir mi, bu hiç mümkün mü? Ama Tanrı -hayat ağacının ya da kadir-i mutlakın var ettiği- ruhları var etme yeteneğine sahip bir cevher olabilir,biliyorum böyle olursa bir hayat ağacından başka bir güce yaratma vasfı vermiş olacağız ama hayatımızdaki bazı çeşitlilik grupları böyle bazı cevherler-pınarlar vasıtası ile var edilmiş olabilir,hayatımızdaki ağzımızı açık bırakan bu güzellikler de hayat ağacının bunu yapabilecek muhteşemlikte ve mucizede olabileceğini ispatlıyor, böyle olursa da Tanrı aslında kısmen de olsa kutsallaşır.

Kadir-i mutlak yaratan hakkında hiçbir bilgi yoktur diyorsunuz, onun hakkında bilgiye mi ulaşılamıyor yoksa o mu yarattıklarına bilgi vermiyor, mesela benim anlattığım hayat ağacının boyutu farklı olduğu için var ettikleri sadece onun varlığının niteliği hakkında fikir yürütebiliyorlardı, yoksa kadir-i mutlak yaratan da böyle mi?

Sizin Yunus Emre örneğinizden ruhun tekamülü ile aslında tasavvufi yoldan bahsettiğinizi de anlamış oldum, ama şunu bilmenizi isterim ki tasavvufi kaynaklara göre Allah bu yola sadece kendi istediklerini almıştır, ayrıca müslüman dünyanın büyük bir kısmı Kuran'ın zahiri yönünü yaşarlar, onlara haksızlık etmeyelim.
 

trance

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
24 Şub 2017
Mesajlar
17
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hayat ilişkileri yönetme sanatıdır, çıkarları dengeleme.
Kişinin kendisini %51 düşünmesinde bana göre problem yoktur. İnsanlar bunu dengeleyemediği için sorunlar çıkmakta, Anne bile yangında çocuğunu değil ilk kendini kurtarmaya çalışır.Kendini kurtarmazsa çocuğunu nasıl kurtarsın.

Yanan arabaya ben de yaklaşmam çünkü ucunda ölüm var. Patlar mı patlamaz mı, böyle bir riski neden alayım ki? Bir soru vardı. Tren geliyor ve bir rayda 5 çocuk diğer rayda 1 çocuk ve tren 5 çocuk olan raydan geçecek, bu durumda makas değiştirir misiniz? Değiştirmem. 5 çocuk ölmesin diye 1 çocuğu feda etmem.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Aslına bakarsanız Kadiri mutlak ve Allah ayırımını yapan bilgiyi hangi kaynaktan edindiğinizi merak ettim, kaynak verebilir misiniz?

Kadiri mutlak diye bahsettiğiniz gücün yaratan olduğunu belirtiyorsunuz, ama onun var ettiği güç olan Allah'ın da yaratma yeteneğine sahip olduğunu belirtiyorsunuz. Bence siz bir tane daha kadiri mutlak yaptınız bana göre, benim teorime göre ise bir tane daha hayat ağacı yapmış oldunuz, bir gücün var ettiği, kendisi gibi muhteşem yetenekler ile donanmış olabilir mi, bu hiç mümkün mü? Ama Tanrı -hayat ağacının ya da kadir-i mutlakın var ettiği- ruhları var etme yeteneğine sahip bir cevher olabilir,biliyorum böyle olursa bir hayat ağacından başka bir güce yaratma vasfı vermiş olacağız ama hayatımızdaki bazı çeşitlilik grupları böyle bazı cevherler-pınarlar vasıtası ile var edilmiş olabilir,hayatımızdaki ağzımızı açık bırakan bu güzellikler de hayat ağacının bunu yapabilecek muhteşemlikte ve mucizede olabileceğini ispatlıyor, böyle olursa da Tanrı aslında kısmen de olsa kutsallaşır.

Kadir-i mutlak yaratan hakkında hiçbir bilgi yoktur diyorsunuz, onun hakkında bilgiye mi ulaşılamıyor yoksa o mu yarattıklarına bilgi vermiyor, mesela benim anlattığım hayat ağacının boyutu farklı olduğu için var ettikleri sadece onun varlığının niteliği hakkında fikir yürütebiliyorlardı, yoksa kadir-i mutlak yaratan da böyle mi?

Sizin Yunus Emre örneğinizden ruhun tekamülü ile aslında tasavvufi yoldan bahsettiğinizi de anlamış oldum, ama şunu bilmenizi isterim ki tasavvufi kaynaklara göre Allah bu yola sadece kendi istediklerini almıştır, ayrıca müslüman dünyanın büyük bir kısmı Kuran'ın zahiri yönünü yaşarlar, onlara haksızlık etmeyelim.

Kadir-i Mutlak Yaradan yoktan var ediyor, Allah ise varlık olarak Bir'in tezahürlerini yaratıyor yani varlıktan varlıklar yaratıyor. Yokluktan varlığa geçiş kendi başına mümkün olabilir mi? Kadir-i Mutlak Yaradan hakkında bilgi hiç bir kaynakta geçmiyor yani bu bilginin verilmediği sadece "O" diye ifade edilebileceği yazıyor. Boyut farklı tabii ki yokluktan varlık boyutuna geçiş var yani biz varlık olarak yokluğu bilemeyiz. Fikir de yürütemiyoruz Allah biliyor sadece bu bilgi peygamberlere bile verilmemiş.

Bu ayrım Kur'an'da açıkça yazıyor zaten yani Arapça'yı çok iyi bilen birisi ile beraber de okuyup, yorumlayabilirsiniz. Ezoterik metinlerde de geçer, Antik Çağ metinlerinde de. Ergun Candan-Kuran'ı Kerim'in Gizli Öğretisi kitabında da açıkça yazmaktadır.

Kur'an'ı zahir yönü ile bilenler kendi hesabını kendi verecek çünkü batini yönü bulmak için Tasavvuf varken bu yolu denememiş olmak onların kayıbıdır. Allah ilim verdiklerini tekamül derecesine göre belirlemiştir, düşük tekamül dereceli birinin elinde bu ilim Hitler benzeri bir durum yaşamamıza sebep olabilirdi. Bilgiye ulaşmak için yapmamız gereken tekamülde ilerlemek sonuçta biz de ulaşabiliriz. Tekamülde ilerleyenler de önceki yaşamlarında bu başarıyı elde ettiler, bizler de bu yaşamda elde edebiliriz belki işte her şey yaşam planımıza uygun yaşamaya bağlı bunun için de Rab Planı ile bağlantı kurmak yani destek almak gerekiyor. Plan ile bağlantı da oruç, namaz, nefs terbiyesi olmadan mümkün değil kısacası tüm yollar Roma'ya çıkıyor, başka yol aramak zaman kaybıdır.
 

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Altruizm ile hiç alakası yok çünkü soruda tanınmayan insandan bahsediliyor. Altruizmde sempati esastır.

Bilimsel bir tanım olarak, alturizm, bireye zararı olan (fitness değerini düşüren) fakat başkasına yarar sağlayan bütün davranışlardır ( ). Yani, bu kişinin tanınması veya bir akraba olması gibi durumlar şart değildir.
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Kadir-i Mutlak Yaradan yoktan var ediyor, Allah ise varlık olarak Bir'in tezahürlerini yaratıyor yani varlıktan varlıklar yaratıyor. Yokluktan varlığa geçiş kendi başına mümkün olabilir mi? Kadir-i Mutlak Yaradan hakkında bilgi hiç bir kaynakta geçmiyor yani bu bilginin verilmediği sadece "O" diye ifade edilebileceği yazıyor. Boyut farklı tabii ki yokluktan varlık boyutuna geçiş var yani biz varlık olarak yokluğu bilemeyiz. Fikir de yürütemiyoruz Allah biliyor sadece bu bilgi peygamberlere bile verilmemiş.

Bu ayrım Kur'an'da açıkça yazıyor zaten yani Arapça'yı çok iyi bilen birisi ile beraber de okuyup, yorumlayabilirsiniz. Ezoterik metinlerde de geçer, Antik Çağ metinlerinde de. Ergun Candan-Kuran'ı Kerim'in Gizli Öğretisi kitabında da açıkça yazmaktadır.

Kur'an'ı zahir yönü ile bilenler kendi hesabını kendi verecek çünkü batini yönü bulmak için Tasavvuf varken bu yolu denememiş olmak onların kayıbıdır. Allah ilim verdiklerini tekamül derecesine göre belirlemiştir, düşük tekamül dereceli birinin elinde bu ilim Hitler benzeri bir durum yaşamamıza sebep olabilirdi. Bilgiye ulaşmak için yapmamız gereken tekamülde ilerlemek sonuçta biz de ulaşabiliriz. Tekamülde ilerleyenler de önceki yaşamlarında bu başarıyı elde ettiler, bizler de bu yaşamda elde edebiliriz belki işte her şey yaşam planımıza uygun yaşamaya bağlı bunun için de Rab Planı ile bağlantı kurmak yani destek almak gerekiyor. Plan ile bağlantı da oruç, namaz, nefs terbiyesi olmadan mümkün değil kısacası tüm yollar Roma'ya çıkıyor, başka yol aramak zaman kaybıdır.

Bakın, Muhammet bile tasavvuf ilmini bütün sahabelere vermemiştir, yani bu ilmi yaşamadan ölen sahabeler olmuştur, ben sahabe hesap vermez demiyorum, ama Muhammet bile bütün gerçeği bilmesine rağmen sahabelerininin hepsini tasavvufu yaşamaya zorlamamıştır. Ayrıca ben okuduğum tasavvuf eserlerinde kuranın zahiri yönünü yaşayanların eleştirildiğini hiç hatırlamıyorum. Hatırladığım kadarıyla günümüzde irşat kapısı kapanmamış mıydı, ben mi yanlış hatırlıyorum, demekki tasavvufsuz yaşanılan dönemlerde olabiliyor.

Bakın benim konumdan aşağıdaki paragrafı alıntıladım, bu alıntıladığım kısımdaki hayat ağacı- yarattığı yansıması ilişkisi sizin kadiri mutlak-Tanrı ilişkinize benziyor:

Her iki senaryoda da şöyle bir çıkmazım var: Eğer hayat ağacı yaratmaya belli bir noktada dur demediyse ve sürekli var ettiyse sürekli genişleyen ve çoğalan bir ortamda anlaşma ve ilk bilgi keşfi nasıl mümkün oldu. çünkü sürekli çoğalıyor ve genişliyoruz.Bu noktada biraz bilim kurgu gibi olabilir biliyorum, ama bir başka açıdan şöyle düşündüm: hayat ağacı kendi tabiyatı gereği çeşitli niteliklerde var edebilme yansımalarına sahipti, ama bu kadar çeşitli ve güzel var edebilme yansımalarına sahip olduğu halde boyutu farklı olduğu için var ettikleri ile iletişime geçemiyordu, o da şöyle yaptı: Bir yansımasına vücud verdi ama onu tuttu ve bırakmadı, o yansıması da bırakılmadığı için hayat ağacının mahreminde yaşadı ve hayat ağacının onun mahreminde yaşamasına müsaade etmesi sebebiyle hayat ağacının yansımalarını aynı hayat ağacı gibi kullanabildi, o yansıma hayat ağacının yeteneğini kullanarak var etti ve var ettikleri ile iletişime geçebildi, çünkü dediğim gibi mahremde yaşayan o yansıma vücud bulmuş ve diğer vücud bulanlar ile aynı boyuta gelmişti, biliyorum hayat ağacına biraz şuur atfettim. Ama hayatımızdaki bu güzelliklerin bir yerinde bir büyü-mucize olmalı değil mi? Evet şimdi bir başka sorun ile karşı karşıyayız, bu vücud sahipleri nasıl iletişime geçti, bana göre onlara gerekli olan bilgi- işlem desteğini “akıl” “hafıza” ve “zeka” verdi. Böylece bu senaryo ile sürekli genişleyen ve çoğalan varlık sorunsalını da çözmüş olduk.
 

kierkegaardsoren

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
27 Ocak 2017
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Korkuyu yenebilen için imkansız diye bir durum yoktur. Tıpkı Atatürk'ün zor şartlarda korkuyu bir tarafa bırakıp, imkansız gibi görüneni başarması gibi bu hayatta hiç bir korkunun esiri olmamak gerekiyor.

Korkuyla ilgili ben de araştırıyorum, özellikle bu çağın en büyük sorunu bence. Bizler korkuyla yönetiliyoruz ve etki altında bırakılıyoruz. Eğer onu iyi tanıyamazsak tedavisini de bulamayız. Korkuyu ortaya çıkaran ve bu çağa hakim kılan sebepler ise korkuyu tanıdıkça ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum. Saf inanç korkunun barınmadığı inançtır, eğer korku bulaşmışsa o inanç artık saf değildir daha doğrusu inanç değildir.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Bakın, Muhammet bile tasavvuf ilmini bütün sahabelere vermemiştir, yani bu ilmi yaşamadan ölen sahabeler olmuştur, ben sahabe hesap vermez demiyorum, ama Muhammet bile bütün gerçeği bilmesine rağmen sahabelerininin hepsini tasavvufu yaşamaya zorlamamıştır. Ayrıca ben okuduğum tasavvuf eserlerinde kuranın zahiri yönünü yaşayanların eleştirildiğini hiç hatırlamıyorum. Hatırladığım kadarıyla günümüzde irşat kapısı kapanmamış mıydı, ben mi yanlış hatırlıyorum, demekki tasavvufsuz yaşanılan dönemlerde olabiliyor.

Bakın benim konumdan aşağıdaki paragrafı alıntıladım, bu alıntıladığım kısımdaki hayat ağacı- yarattığı yansıması ilişkisi sizin kadiri mutlak-Tanrı ilişkinize benziyor:

Her iki senaryoda da şöyle bir çıkmazım var: Eğer hayat ağacı yaratmaya belli bir noktada dur demediyse ve sürekli var ettiyse sürekli genişleyen ve çoğalan bir ortamda anlaşma ve ilk bilgi keşfi nasıl mümkün oldu. çünkü sürekli çoğalıyor ve genişliyoruz.Bu noktada biraz bilim kurgu gibi olabilir biliyorum, ama bir başka açıdan şöyle düşündüm: hayat ağacı kendi tabiyatı gereği çeşitli niteliklerde var edebilme yansımalarına sahipti, ama bu kadar çeşitli ve güzel var edebilme yansımalarına sahip olduğu halde boyutu farklı olduğu için var ettikleri ile iletişime geçemiyordu, o da şöyle yaptı: Bir yansımasına vücud verdi ama onu tuttu ve bırakmadı, o yansıması da bırakılmadığı için hayat ağacının mahreminde yaşadı ve hayat ağacının onun mahreminde yaşamasına müsaade etmesi sebebiyle hayat ağacının yansımalarını aynı hayat ağacı gibi kullanabildi, o yansıma hayat ağacının yeteneğini kullanarak var etti ve var ettikleri ile iletişime geçebildi, çünkü dediğim gibi mahremde yaşayan o yansıma vücud bulmuş ve diğer vücud bulanlar ile aynı boyuta gelmişti, biliyorum hayat ağacına biraz şuur atfettim. Ama hayatımızdaki bu güzelliklerin bir yerinde bir büyü-mucize olmalı değil mi? Evet şimdi bir başka sorun ile karşı karşıyayız, bu vücud sahipleri nasıl iletişime geçti, bana göre onlara gerekli olan bilgi- işlem desteğini “akıl” “hafıza” ve “zeka” verdi. Böylece bu senaryo ile sürekli genişleyen ve çoğalan varlık sorunsalını da çözmüş olduk.

Hayat ağacı tanımınız benim açımdan geçersizdir çünkü ben kaynaklarda yazanlara göre yorum yapıyorum. Siz Kadir-i Mutlak Yaradan değil de hayat ağacı demeyi tercih ediyorsanız, saygı duyarım. Kaynaklarda Kadir-i Mutlak Yaradan hakkında yeterli bilgi yok hatta hiç bilgi yok bu sebeple yazdıklarınız hakkında yorum yapamıyorum, akıl yürütme yolu ile hakikatı bulabilmek için az da olsa bilgi olması gerekiyor. Allah ve ötesi şu aşamada benim açımdan bilinmez olduğu için yazdıklarınıza cevabım yok. İlerleyen dönemde yeni bilgiler açığa çıkar ise kıyas yapabiliriz fakat bu konuda bilgi verilmeyecek olmalı ki bugüne kadar hiç bir kaynakta "O" dışında ifade kullanılmamıştır.

Büyü ve mucize yoktur arkasında bizim şu an bilemediğimiz doğa yasaları vardır. Akıl-Zeka-Bilinç-Hafıza için ruhsal parça gereklidir, her yaşamda beyine o bilgiler ruhsal parçadan aktarılır ya da ölüm sonrası yine ruhsal parçaya yaşanmışlıklar sonucu elde edilen öz bilgi transfer edilir ki tekamül ilerleyebilsin.

Başlık dışına taştı konu fakat kısacası öte alemde sorunuz tarzında bir seçim imkansız olduğu için tüm şartları zorladığımızda bile şu sonuca varırız; tabii ki kişi kendisi cennete girmek isteyecektir ayrıca iyiliğin ölçüsü bizim baktığımız açıdan değerlendirilemez yani bazen iyilik gibi görünenin sonu kötü de olabilir.
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Zihinsel şartlardan insanın yaşanmışlıklarını anlıyorum,

Kalıplar, zihinsel-fonksiyonelliği niteleyen sürüyle etken içinden tek bir etken /demek gerekir.

elbette yaşanmışlıklar karar almada etklilidir, ama hangi yaşanmışlık böyle büyük bir kararı etkileyebilir, ayrıca insanın tabiyatını göz ardı etmemelisiniz

Zâten benim çözündürülmesini önerdiğim şey de öznenin tabiâtının işlevi :) Hiç-bir-şey dâhil her şey, her şeyi etkiler ..

---------- Mesajlar Birleştirildi at 18:54 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 18:42 ----------

Öte alemde hangi beyin ya da zihinsel oluşumdan bahsediyorsunuz?

Öte alem değil de, “insan ve seçim olgusu” temelinde yazmıştım .

Giden parça ruhsal parça ve beyin dünyasal bir oluşumdur bu durumda ruhsal parçanın zihinsel yapısından bahsediyor olmalısınız, çok ilginç sizden beklenmeyecek bir görüş bu demek ki inançlı olma meyiliniz var.:)

Ruh kavramı/sübstans dûalizmi, kabûlünde olduğum bir şey değil.

Ruhun bilgileri topladığı yer insan bedeninde aura diye tabir edilen süptil bedendir. Bu durumda ölen kişinin ruhsal parçası öte alemde varlığını sürdürür fakat true blue nin ifade ettiği gibi tam şuur açıklığı cennet diye tabir edilen bölüm öncesi mümkün değildir.

Öyle olsun :)
 

Maimonides

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Şub 2017
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Kalıplar, zihinsel-fonksiyonelliği niteleyen sürüyle etken içinden tek bir etken /demek gerekir.

Zâten benim çözündürülmesini önerdiğim şey de öznenin tabiâtının işlevi :) Hiç-bir-şey dâhil her şey, her şeyi etkiler ..

şapkalı a kullanan biri olman takdire şayan apaçi. :D

cennete kendim girerim ite kaka hemde.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst