Gerçeklik

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Düzyazı kategorisinde Celebhol tarafından oluşturulan Gerçeklik başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4,955 kez görüntülenmiş, 28 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Düzyazı
Konu Başlığı Gerçeklik
Konbuyu başlatan Celebhol
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan ls2

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Dijital; bu bahsettiğin olaylar alis harikalar diyarında mı oluyor :) bilen sölemiyomuş söyleyen bilmiyormuş. peki bunu diyen nerden biliyomuş? sonsuz tekamülmüş en sonunda tanrıya karışıp tanrı oluyoruz diyosun resmen. hani sonsuzdu:) plan ve sonsuz kavramları nasıl bir araya gelir ya?
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Dijital; bu bahsettiğin olaylar alis harikalar diyarında mı oluyor :) bilen sölemiyomuş söyleyen bilmiyormuş. peki bunu diyen nerden biliyomuş? sonsuz tekamülmüş en sonunda tanrıya karışıp tanrı oluyoruz diyosun resmen. hani sonsuzdu:) plan ve sonsuz kavramları nasıl bir araya gelir ya?

Alemlerin asli bir hayaldir tek bir varlığın hayali yani bu da aynanın yansıması gibi çokluk şeklinde algılanır. "Dönüşünüz O'nadır" ayeti bu gerçeği anlatır, bu tanrı olmak değil tanrısallaşmak diye tanımlanır. Bütünleşmek yok olmak demek değil dönüşmektedir. Tekamül sonsuzdur ve biz sonsuzluk kavramını o noktaya ulaşmadan, bu zihinle anlayamayız.
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Geçmişten günümüze kadar gelen metinler, mağara resimleri ya da hiyeroglifler dışında elimizde bir yazılı kaynak yok bu kaynakları nasıl doğrularız kısmının da şu aşamada mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Antik Yunan'dan itibaren kullanılan ezoterik metinleri kaynak gösteremek isterdim fakat sizin dediğiniz anlamda bunu yapamıyorum çünkü ezoterizmi bilgi kabul edersek, bilimin veri ve yöntemleri ile örtüşmez bu sebeple ancak "üst bilgi" olarak tanımlayabilirsek bu mümkün olabilir ki çoğu araştırmacı da böyle kabul ediyor zaten, beraberinde de Tanrısal etkinliğe bağlarım çünkü başından beri ifade ettiğim gibi bu evrendeki "matematiksel düzenin" tesadüfle açıklanması mümkün değildir.

Kısaca bilgiyi edinemiyorum, ve “matematiksel düzenin” tesâdüfle açıklanması mümkün olmadığı için, söylediklerini kabûl etmem gerekiyor? :)

Yalnız, ben varoluşu temellemeye yönelik “tesâdüf” gibi bir kavram kullanmıyorum, bundan ayrı matematiği de, evrimsel bir “dil” olarak görüyorum.

Anlamak istediğim, “ezoterisizm” denilen şeyi bilgi olarak kabûl etmenin gerekçesi nedir, bir doğrulama metodolojisi olmadığı hâlde?

Evet, yapıyorum çünkü aksini iddia edemem.

Anlamadım, "tanrıyı gerçekliğe dönüştürmemek adına özneleştirmeden konuşmak gereklidir" demiştin. Sonuç olarak bu bahsettiğin 'Allah' adlı tanrının bir öznesi/kişiliği/niyeti var mı?

Dürüst konuşmak gerekirse bir ön kabulle başladı sonrasında araştırmalar ve yaşanan tecrübelerle şekillendi. Hep söylediğim gibi nasıl bugün Göbekli Tepe'nin keşfi tarihçileri şok ettiyse gün gelecek başka bilgiler de ortaya çıkacak. Ezoterizmin temelinde zaten "her şeyin her şeyle bağlı olduğu, her şeyin ilişkili olduğu" ve "yukarıda nasılsa aşağıda da öyle" yani "makro evrende aynı ise mikro evrende de aynıdır" mantığı yatar peki bu kuantum teorisi ile doğrulanmadı mı zaten?

Kuantum mekaniklerinde, bilimsel anlamda bu türevde kavramlaştırmalar bulunmuyor.

— “Araştırmaların” (ezoterik metinlerin dışında-ötesinde) tam olarak neye tekâbül ediyor?
— Yaşanan tecrübeleri, örneklemen mümkün müdür?

Benim açımdan inkar edilemeyecek kadar gerçek olduğu için tabii ki bu durumun rasyonellikle bağdaşmadığının ve "özgün bir düşünce" biçimi olduğunun da farkındayım çünkü dediğim gibi Allah bu bilgiyi herkese vermiyor çünkü tekamül dereceleri ve hayat planları çok farklı ilerliyor. Bu benim özel bir kişi olduğum anlamına gelmiyor sadece benim planımda "bu bilgi" bana gerekli, size ya da başkasına da başka "bilgi" gerekli aslında her şey olması gerektiği gibi. Herkes tek tip bilgiye sahip olacak olsaydı zaten tekamülden de bahsedilemezdi.

Peki Allah adlı unsurun sana sağladığı bu “inkâr edilemeyecek kadar gerçek” veya “senin plânına gerekli olan” bilgiler neler içeriyor, ve sen bu bilgileri elde ettiğine göre, an itibâriyle bu bilgileri kullanarak neler yapıyorsun?

Haklısınız bu yazdıklarınıza itirazım yok zaten farkındaysanız geçmişten bugüne benim gibi düşünenlerden hiç kimse "bu bilgi doğrudur ve kabul edin" diye dayatmamıştır. Hz. İsa bile çarmıha giderken ya da Hallac, Bruno ya da Galileo sadece emin olduklarını tekrar etmekle yetinmiştir.

Tam anlayamıyorum, “inkâr edilemez bilgiye sâhibim” deyip, üzerine “benim gibi düşünen” dediğin zaman çelişki yaratıyorsun bende :)

İkincisi, “yanlış bilgi” diye bir şey zâten yoktur, ancak “bilgisizlik”, “bir olguya yönelik algı noksanlığı” veya “mesnetsiz söylem/yalan” ın varlığından söz edilebilir. Bilgi denilen, -tanımı itibâriyle- “bilinmiş olan”, yani algının, ontolojik duruma koşullu olarak doğrulanmış, nesnel tabanda geçerli kategorik kavramlaştırmasından ibârettir. Zihinsel anlamda herhangi bir söyleme, simgeye, metinsel içeriğe ya da olgunun nesnel algısından türetilmemiş kavramlaştırmaya râm olunmuşluk, -bilgi edinildiği- anlamına gelmez. Şunu ilk iletimde dile getirmiştim; bilgi ile düşünce, özdeş değildir.

Hz. İsa olarak bilinen figürün, târihsel olarak yaşadığına emin miyiz?

Çaba ve liyakat olmadan hiç bir sır kişiye açılmaz. Hakikat tektir ama yansıması sonsuzdur, tedriç yasası gereği zamanı gelmemiş ya da planınıza uygun değil demektir

Peki sana açılmış bu “sırra” ulaşana kadarki süreçte gösterdiğin çabaları bi anlatabilir misin? Tam olarak neler yaptın?

Tekamül; hem ezoterizmde hem de tasavvufda bahsi geçen "her ruhsal varlığın sonsuz yolculuğudur".
Bizim canlı-cansız kabul ettiğimiz her maddeyi kullanan "ruhun tecrübelerini ortak bilinç alanına aktarması" ile gerçekleşir. Ruhsal parça kaç ömür bu dünyada kalır bilinmez fakat ömrünü doğru kullanan için dünya sonrası ıstırap-acı yoktur.
İnsan bedeni ruh için araç, beyin ise dalga frekanslarını dönüştüren bir mekanizmadır. Beyin olmasa bu kadar farklılık algılanamayacaktı. Bu durumu en açık ifşa eden diğer başlıkta örneklerini verdiğim gibi Mevlana'dır.

Sözünü ettiğin “ortak bilinç alanı” nerededir, işlevi nedir, maddeyle ilişkisi nedir? Peki ruhsal olmayan varlıklar da var mı? Ya da örneğin beyinleri bulunmayan tulumlular, dalga frekanslarını nasıl dönüştürüyor?

Çok basit; bu gizli ilim para için yani dünya malı için kullanılamaz, kullanmak istesen de sana verilen yetenek geri alınır ve bedeli ağır olur. Bu ezoterik bir kuraldır; "Bilen söylemez, söyleyen de bilmez."
Bu yetenekler ya da ilim verilenlerin amacı dünyada zenginlik kazanmak ya da birilerine kendini ispat değildir, dünyanın planına katkı sunmak ve insanlığın hayrına kullanmaktır yoksa sonu felakettir

Mesela sözünü ettiğin “gizli ilimleri” kullanarak, bir başka odada bir kağıt parçasına hangi resmin çizildiğini söyleyerek (ya da bu gibi -basit bir şey- ile) $1,000,000'lık ödülü almak, bunu da ihtiyacı olanlar için kullanmak, insanlığın hayrına olmaz mıydı? Bu eylem gizli ilimleri “kurumsal anlamda” sarsacak bir şey olmazdı ki :D

Sonuçta bu konular rasyonellikle temellendirilemediği için şu aşamada fazlasını söylememek gerekiyor, bazı bilgilerin doğrulanması için zaman gerekli tabii ömür yeterse...

Konunun ne'de temellendiğini bi anlasam .. :)

Siz nasıl geçen gün, ölen bir insanın cennet kapısındaki tercihine yorum yapmak isterken farkında olmadan, o insanı oraya "ışınladınız" ve fikir belirtmek adına dünya görüşünüzün dışına çıkıp, felsefi sınırları da aştınız bazen ben de (ki çoğunlukla:)) bunu yapabiliyorum.

Sözünü ettiğin konuya, sadece zihinsel-analiz bağlamında yazmıştım ,bir ışınlanma söz konusu değildi :)
 
Son düzenleme:

sherlockholmes

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2016
Mesajlar
84
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu tartışmalar uzayıp gidiyor inanmak güzel şey inanıp belirli ahlak ilkelerini gözetmek sorgulamak ama bu sonuçları başkalarına dayatmamak gerekir başkalarına dayatınca anlamını yitiriyor ben inanıyorum saf iyiliğe insan sevmeye, insan canına saygıya, ailenin kutsaliyetine, kul hakkına saygıya bunları gözeten kim olursa olsun ister budist ister ateist benim arkadaşımdır yoksa eli kanlı şeriatçı olsa yahudi olsa ne fayda onun Tanrısı şiddetdir...
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Kısaca bilgiyi edinemiyorum, ve “matematiksel düzenin” tesâdüfle açıklanması mümkün olmadığı için, söylediklerini kabûl etmem gerekiyor? :)
Yalnız, ben varoluşu temellemeye yönelik “tesâdüf” gibi bir kavram kullanmıyorum, bundan ayrı matematiği de, evrimsel bir “dil” olarak görüyorum.
Anlamak istediğim, “ezoterisizm” denilen şeyi bilgi olarak kabûl etmenin gerekçesi nedir, bir doğrulama metodolojisi olmadığı hâlde?

Ezoterik metinler Mu’dan başlar Yunan (Esoterikos) ile devam edip, günümüze kadar gelir. Tüm kadim metinler, tabletler ya da mağara resimleri, mitolojiler dinler v.s. birbiri ile uyumlu iken başka bir doğrulama peşinde değilim açıkçası.

Anlamadım, "tanrıyı gerçekliğe dönüştürmemek adına özneleştirmeden konuşmak gereklidir" demiştin. Sonuç olarak bu bahsettiğin 'Allah' adlı tanrının bir öznesi/kişiliği/niyeti var mı?

Din felsefesi açısından böyle davranmalıyım fakat takdir edersiniz ki inandığım dinin kaideleri gereği bu prensipleri ihlal ediyorum. Kur’an’da Allah; alemlerin rabbi olarak tanımlanırken başka türlü ifade etme şansım yoktur.

Kuantum mekaniklerinde, bilimsel anlamda bu türevde kavramlaştırmalar bulunmuyor.

— “Araştırmaların” (ezoterik metinlerin dışında-ötesinde) tam olarak neye tekâbül ediyor?
— Yaşanan tecrübeleri, örneklemen mümkün müdür?

Dinler tarihi, Tasavvuf, Kabalizm, Budizm, Mitolojiler, Okültizm, Sembolizm, Spiritüalizm, Parapsikoloji, Arkeoloji diye değişik kaynaklardan karşılaştırmalı inceledim. Örnek verme şansım yok çünkü dediği gibi bu tip konularda şahsi örnek verilemez, ispata gidilemez bu bir bir kuraldır “Sükut ikrardan gelir.” Hz. İsa ile alay edip; “gelsin baban seni kurtarsın” dediklerinde tepki vermemiştir. Bu kanıtlayamayacağı için değil böyle bir ispata gerek olmamasıdır çünkü gösteriş ya da ego tatminine girer.

Peki Allah adlı unsurun sana sağladığı bu “inkâr edilemeyecek kadar gerçek” veya “senin plânına gerekli olan” bilgiler neler içeriyor, ve sen bu bilgileri elde ettiğine göre, an itibâriyle bu bilgileri kullanarak neler yapıyorsun?

Bana verilmiş özel bir sır yok sadece yaratıcının varlığının bilincinde ve idrakindeyim, bu nasıl anlatılabilir bilmiyorum, içten bir biliş diye tarif etmeye çalışabilirim sadece.

Tam anlayamıyorum, “inkâr edilemez bilgiye sâhibim” deyip, üzerine “benim gibi düşünen” dediğin zaman çelişki yaratıyorsun bende :)

İkincisi, “yanlış bilgi” diye bir şey zâten yoktur, ancak “bilgisizlik”, “bir olguya yönelik algı noksanlığı” veya “mesnetsiz söylem/yalan” ın varlığından söz edilebilir. Bilgi denilen, -tanımı itibâriyle- “bilinmiş olan”, yani algının, ontolojik duruma koşullu olarak doğrulanmış, nesnel tabanda geçerli kategorik kavramlaştırmasından ibârettir. Zihinsel anlamda herhangi bir söyleme, simgeye, metinsel içeriğe ya da olgunun nesnel algısından türetilmemiş kavramlaştırmaya râm olunmuşluk, -bilgi edinildiği- anlamına gelmez. Şunu ilk iletimde dile getirmiştim; bilgi ile düşünce, özdeş değildir.

Bilgi ile düşünce özdeş olmadığı gibi felsefi açıdan “bilimsel bilgi” gibi kesinlik de iddia edilemez. Öznel ve eleştireldir bu sebeple “üst bilgi” diye tanımlayabilirim.

Hz. İsa olarak bilinen figürün, târihsel olarak yaşadığına emin miyiz?

:)Şüphesiz, mezar yerini ziyaret edebilirsiniz. Hindistan’ın kuzeyinde Keşmir'e bağlı Srinagar kasabasındadır. Hristiyanlık camiasını kökten sarsacak bilgiler bilinçli olarak saklanmaktadır çünkü kilisenin işine gelmiyor.
Hz. İsa, “Eseni-Orfe-Pisagor” doktrinin devamı olarak peygamberlik öncesi mabetlerde bu göreve hazırlanmıştır. Bu doktrinin temeli ise; “ruhun ezelden beri mevcut olduğu ve bu mevcudiyetini ebediyetler boyunca da sürdüreceği” şeklindedir. Bu doktrin ayrıca Krişna tarafından Hint, Osiris rahipleri tarafından Mısır, Zerdüşt tarafından da İran’da sürdürülmüştür. Kısacası; insan, “evrensel varlığın en yüce tezahürü" olup, yaratan ile yaratılan arasında ikilem yoktur. İnsan sahip olduğu bu tanrısal gücü sahip olduğu bedenin yapısı nedeni ile yansıtamaz fakat inisiyasyon çalışmaları ile bu başarılabilir. Yoktan var olmayı anlayamayan “insan denen varlık” O’nu akıl yolu idrak ve tasavvur edemez. Sadece “O” diyebilir. Her insan tekamül sonucu insanoğlundan, tanrıoğlu mertebesine yükselir. Hz. İsa’nın ben tanrının oğluyum demesindeki gerçek budur yani tekamülde ileri, yönetici bir varlıktır bu sebeple de babasız doğmuştur. Tekamül planını “melek” diye tabir edilen yönetici varlıklar idare eder, bu evrensel idare mekanizması olarak bilinir. “Baba” dediği ise planın en başındaki yönetici varlıktır. Bu varlıkların tekamül derecelerine göre kademeleri de farklıdır. İsa asla tek olan tanrının yani Alemlerin Rabbi Allah’ın oğlu olduğunu iddia etmemiştir fakat bilgisizlik sebebi ile anlaşılamamıştır. Antik Çağ filozoflarından bir çoğu da ilim verilenlerdendir. Hz. İsa peygamberlik görevine hazırlanırken Jagannath mabedinde Budist Felsefe'yi incelemiş, Atina’da Apollonius ile birebir çalışmıştır. Aziz Pavlus görüştüğü son kişidir ve dini yayma görevini ona vermiştir.


Peki sana açılmış bu “sırra” ulaşana kadarki süreçte gösterdiğin çabaları bi anlatabilir misin? Tam olarak neler yaptın?

Bana sır açılmadı üst bölümde belirtmiştim. Ben inançlı biri olarak detaylı araştırma yaptım ve kurallara uygun yaşamaya çalıştım o kadar.

Sözünü ettiğin “ortak bilinç alanı” nerededir, işlevi nedir, maddeyle ilişkisi nedir? Peki ruhsal olmayan varlıklar da var mı? Ya da örneğin beyinleri bulunmayan tulumlular, dalga frekanslarını nasıl dönüştürüyor?

Bahsettiğim gibi tek bir varlık ve tezahürü şeklinde ayrılık yoktur. Ruhsal olmayan varlık olmadığı gibi canlı ve cansız da yoktur. Cansız diye nitelediğimiz her şey ruh tarafından yönetilir. Pasif bilinç ve aktif bilinç diye ikiye ayrabiliriz. Bu durum tasavvufta "eşyanın tabiatı" olarak tanımlanır. Beyinleri bulunmayanlar pasif olarak tekamül eder. Dalga frekanslarını pasif ya da yarı pasif oldukları için dönüştürmelerine gerek yoktur.

Mesela sözünü ettiğin “gizli ilimleri” kullanarak, bir başka odada bir kağıt parçasına hangi resmin çizildiğini söyleyerek (ya da bu gibi -basit bir şey- ile) $1,000,000'lık ödülü almak, bunu da ihtiyacı olanlar için kullanmak, insanlığın hayrına olmaz mıydı? Bu eylem gizli ilimleri “kurumsal anlamda” sarsacak bir şey olmazdı ki :D
Her varlığın bir tekamül yolu var, dışarıdan müdahale gerekirse ya da o insana para yardımı yapılacaksa Allah bir yol açar zaten gidip para için birilerine şov yapmaya gerek yoktur. Bu dediğinizde sahip olunan bilgi ile “ego tatmini, üstünlük taslama” devreye girer ve bu kabul edilemez.


Konunun ne'de temellendiğini bi anlasam .. :)
Anlamanızın mümkün olması için önce tüm bildiklerinizi bir kenara bırakıp tarafsız bir araştırma sürecine girmeniz gerekir. Bunu zaman kaybı olarak göreceğiniz için şimdilik bir şey yapmanıza gerek yok zamanı gelince anlayacaksınız nasılsa...


Sözünü ettiğin konuya, sadece zihinsel-analiz bağlamında yazmıştım ,bir ışınlanma söz konusu değildi :)

Tabii, anlıyorum sizi:)

Yazdıklarımı kabul edin diye bir iddiam yok sadece kendi görüşlerimi yazıyorum. Bilgi edinemiyor olmanızı da anlayışla karşılıyorum internet ortamında yazmakla olacak bir şey değil, kişisel ve detaylı araştırma gerekiyor.

Benim de merak ettiğim şu aslında; siz Zen ile nasıl tanıştınız, birisi mi tavsiye etti ya da ne tür çalışmalar yaptınız da sonuçsuz kaldı? Ne kadar sürdü?
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Ezoterik metinler Mu’dan başlar Yunan (Esoterikos) ile devam edip, günümüze kadar gelir. Tüm kadim metinler, tabletler ya da mağara resimleri, mitolojiler dinler v.s. birbiri ile uyumlu iken başka bir doğrulama peşinde değilim açıkçası.

Kadimiyet olayını bilemiyorum fakat kendine ait herhangi bir doğrulaman yok anladığım kadarıyla, doktrin, kültür, kültürel metafizik, söylem, vb. üzerinden dünya tasavvuru oluşturma durumu /gibi geldi bana :)

Din felsefesi açısından böyle davranmalıyım fakat takdir edersiniz ki inandığım dinin kaideleri gereği bu prensipleri ihlal ediyorum. Kur’an’da Allah; alemlerin rabbi olarak tanımlanırken başka türlü ifade etme şansım yoktur.

İnançlarını eleştirmek gibi durumum/girişimim yok, tartışmaya sadece “bilgi iddialarına” yönelik dâhil oldum, insan istediği şeye inanmakta tabi ki özgür :)

Dinler tarihi, Tasavvuf, Kabalizm, Budizm, Mitolojiler, Okültizm, Sembolizm, Spiritüalizm, Parapsikoloji, Arkeoloji diye değişik kaynaklardan karşılaştırmalı inceledim. Örnek verme şansım yok çünkü dediği gibi bu tip konularda şahsi örnek verilemez, ispata gidilemez bu bir bir kuraldır “Sükut ikrardan gelir.” Hz. İsa ile alay edip; “gelsin baban seni kurtarsın” dediklerinde tepki vermemiştir. Bu kanıtlayamayacağı için değil böyle bir ispata gerek olmamasıdır çünkü gösteriş ya da ego tatminine girer.

Bana anlamsız geliyor bu söylediğin, “Tanrı” gibi bir kavramın, hâkikâtinin ıspatlanma_olasılığı düzleminde, “ego tatmini” denen şey, biraz basit /veya saçma kalıyor.

Bana verilmiş özel bir sır yok sadece yaratıcının varlığının bilincinde ve idrakindeyim, bu nasıl anlatılabilir bilmiyorum, içten bir biliş diye tarif etmeye çalışabilirim sadece.

Anlıyorum.

Bilgi ile düşünce özdeş olmadığı gibi felsefi açıdan “bilimsel bilgi” gibi kesinlik de iddia edilemez. Öznel ve eleştireldir bu sebeple “üst bilgi” diye tanımlayabilirim.

Anlıyorum #2 :)

Şüphesiz, mezar yerini ziyaret edebilirsiniz. Hindistan’ın kuzeyinde Keşmir'e bağlı Srinagar kasabasındadır. Hristiyanlık camiasını kökten sarsacak bilgiler bilinçli olarak saklanmaktadır çünkü kilisenin işine gelmiyor.
Hz. İsa, “Eseni-Orfe-Pisagor” doktrinin devamı olarak peygamberlik öncesi mabetlerde bu göreve hazırlanmıştır. Bu doktrinin temeli ise; “ruhun ezelden beri mevcut olduğu ve bu mevcudiyetini ebediyetler boyunca da sürdüreceği” şeklindedir. Bu doktrin ayrıca Krişna tarafından Hint, Osiris rahipleri tarafından Mısır, Zerdüşt tarafından da İran’da sürdürülmüştür. Kısacası; insan, “evrensel varlığın en yüce tezahürü" olup, yaratan ile yaratılan arasında ikilem yoktur. İnsan sahip olduğu bu tanrısal gücü sahip olduğu bedenin yapısı nedeni ile yansıtamaz fakat inisiyasyon çalışmaları ile bu başarılabilir. Yoktan var olmayı anlayamayan “insan denen varlık” O’nu akıl yolu idrak ve tasavvur edemez. Sadece “O” diyebilir. Her insan tekamül sonucu insanoğlundan, tanrıoğlu mertebesine yükselir. Hz. İsa’nın ben tanrının oğluyum demesindeki gerçek budur yani tekamülde ileri, yönetici bir varlıktır bu sebeple de babasız doğmuştur. Tekamül planını “melek” diye tabir edilen yönetici varlıklar idare eder, bu evrensel idare mekanizması olarak bilinir. “Baba” dediği ise planın en başındaki yönetici varlıktır. Bu varlıkların tekamül derecelerine göre kademeleri de farklıdır. İsa asla tek olan tanrının yani Alemlerin Rabbi Allah’ın oğlu olduğunu iddia etmemiştir fakat bilgisizlik sebebi ile anlaşılamamıştır. Antik Çağ filozoflarından bir çoğu da ilim verilenlerdendir. Hz. İsa peygamberlik görevine hazırlanırken Jagannath mabedinde Budist Felsefe'yi incelemiş, Atina’da Apollonius ile birebir çalışmıştır. Aziz Pavlus görüştüğü son kişidir ve dini yayma görevini ona vermiştir.

Hiç duymadım bunları, Srinagar kasabası öyle mi? Araştırmak lazım :)

Bana sır açılmadı üst bölümde belirtmiştim. Ben inançlı biri olarak detaylı araştırma yaptım ve kurallara uygun yaşamaya çalıştım o kadar.

Sır açılmadı ama , sırrın varlığından eminsin? : )

Bahsettiğim gibi tek bir varlık ve tezahürü şeklinde ayrılık yoktur. Ruhsal olmayan varlık olmadığı gibi canlı ve cansız da yoktur. Cansız diye nitelediğimiz her şey ruh tarafından yönetilir. Pasif bilinç ve aktif bilinç diye ikiye ayrabiliriz. Bu durum tasavvufta "eşyanın tabiatı" olarak tanımlanır. Beyinleri bulunmayanlar pasif olarak tekamül eder. Dalga frekanslarını pasif ya da yarı pasif oldukları için dönüştürmelerine gerek yoktur.

Bu söylediklerin hakkında mâlesef herhangi bir bilgim yok :)

Her varlığın bir tekamül yolu var, dışarıdan müdahale gerekirse ya da o insana para yardımı yapılacaksa Allah bir yol açar zaten gidip para için birilerine şov yapmaya gerek yoktur. Bu dediğinizde sahip olunan bilgi ile “ego tatmini, üstünlük taslama” devreye girer ve bu kabul edilemez.

Peki Allah bir yol açar kâidesinin “şans eseri” dışında kalanlar, o da “onların tekâmül planı” mı?

Anlamanızın mümkün olması için önce tüm bildiklerinizi bir kenara bırakıp tarafsız bir araştırma sürecine girmeniz gerekir. Bunu zaman kaybı olarak göreceğiniz için şimdilik bir şey yapmanıza gerek yok zamanı gelince anlayacaksınız nasılsa...

Araştırayım da, neyi/nasıl araştıracağımı söylemiyorsun :) Ezoterik metinleri okuyup hayâl mi kurayım, sonrasında doğaüstü varlıkların benimle iletişime geçmelerini mi bekleyeyim?

Tabii, anlıyorum sizi:)

Yazdıklarımı kabul edin diye bir iddiam yok sadece kendi görüşlerimi yazıyorum. Bilgi edinemiyor olmanızı da anlayışla karşılıyorum internet ortamında yazmakla olacak bir şey değil, kişisel ve detaylı araştırma gerekiyor.

Benim de merak ettiğim şu aslında; siz Zen ile nasıl tanıştınız, birisi mi tavsiye etti ya da ne tür çalışmalar yaptınız da sonuçsuz kaldı? Ne kadar sürdü?

Zen ile nasıl tanıştım
:rolleyes:

ezgif_2_c43e636e24.gif
deyip geçeyim şimdilik :) çalışmalarımın sonuçsuz kaldığını da düşünmüyorum :D fakat söylediğin türde şeylerle hiç karşılaşmadım, karşılaşmış bir ustaya da rastlamadım, ki 40-50 yıllık ustalardan ders almışlığım, sistematik /uzun dönem meditatif uygulama geçmişim vs. var ..
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Dijital;

Bu anlattıkların din değildir. bunlar felsefedir veya teolojidir. teolojilerin kaynağıda din değildir. kutsal metinlerden besleniyormuş gibi yaparlar esasta ise felsefedirler. din ile ters düşmemeye çalışırlar sadece..

Din hakikatı en baştan zaten söyler . ve bunu kabul edin der. etmeyenleri de kurumuş yapraklar gibi ufalar ve ateşe atar..

Tanrıyı arıyormuş,dini inceliyormuş gibi yapar alim denilenler,teologlar ve din uleması..aslında zaten baştan kabul etmişlerdir...

hikmet sevgisi dedikleri belkide hurafe sevgisidir..
 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Kadimiyet olayını bilemiyorum fakat kendine ait herhangi bir doğrulaman yok anladığım kadarıyla, doktrin, kültür, kültürel metafizik, söylem, vb. üzerinden dünya tasavvuru oluşturma durumu /gibi geldi bana :)
İnce ayar argümanı üzerinden gidelim o zaman ve piyango itirazı konusunda bana şu örneğin olasılığını açıklar mısınız? (rüyada görme ve rakamların isabeti açısından)

"Olga Beno isimli Kanadalı kadın, Mayıs 1989'da rüyasında gördüğü sayılarla o günden beri loto oynuyor. Ancak şimdiye kadar büyük ikramiyeyi hiç kazanamamıştı. 28 Aralık 2016 gecesinde Beno'nun uğurlu rakamları sonunda yüzüne güldü: 28 yıldır oynadığı lotodan 3.9 milyon dolar (yaklaşık 14 milyon TL) ikramiye kazandı. 10 yıl kanser tedavisi gören Beno, bu dönemde evini satmak zorunda kalmıştı. Şanslı kadın şimdi eşi ve kendisi için yeni bir ev inşa edip Disneyland'ı ziyaret etmek istiyor."
Tekamül planı açısından alacağı dersi almış ve başarı ile bitirdiği için tüm sıkıntılarının bedeli olarak dünya malı ile ödüllendirilmiş diye yorumlanabilir fakat en doğrusunu sadece Allah bilir.
İnançlarını eleştirmek gibi durumum/girişimim yok, tartışmaya sadece “bilgi iddialarına” yönelik dâhil oldum, insan istediği şeye inanmakta tabi ki özgür :)
Allah ismini neden kullanıp özneleştiriyorsun diye sormuştunuz, ona verdiğim cevaptı, eleştirmediğinizi biliyorum.

Bana anlamsız geliyor bu söylediğin, “Tanrı” gibi bir kavramın, hâkikâtinin ıspatlanma_olasılığı düzleminde, “ego tatmini” denen şey, biraz basit /veya saçma kalıyor.
Anlıyorum.:)
Sır açılmadı ama , sırrın varlığından eminsin? : )
Allah'ın varlığı bir sır değil, bana açıklanan bir sır yok fakat açıklanan kişiler açısından eminim.
Peki Allah bir yol açar kâidesinin “şans eseri” dışında kalanlar, o da “onların tekâmül planı” mı?
Tekamül planı her anı çizilmiş bir plan değildir, dünyasal seçimler ile yönü değişebilir fakat ilahi bir müdahale gerekli ise bu karar Allah'ın hükmündedir.

Araştırayım da, neyi/nasıl araştıracağımı söylemiyorsun :) Ezoterik metinleri okuyup hayâl mi kurayım, sonrasında doğaüstü varlıkların benimle iletişime geçmelerini mi bekleyeyim?
En büyük icatlar-keşifler hayallerle başlamıştır, unutmayın.:) Benle iletişime geçen varlık yok sizle geçerler mi bilemiyorum.:) Mesela sembolizmi incelersiniz en azından bir gün yolunuz Mısır piramitlerine ya da Göbekli Tepe'ye düşerse hiç değilse duvarlara boş boş bakmaz ve geçmişten güne insanlar ne anlatmaya çalışıyor, farkına varırsınız.:)Antik Çağ filozoflarının doktrinleri incelenebilir mesela ve dinlerle uyumu karşılaştırılabilir.

Dijital;

Bu anlattıkların din değildir. bunlar felsefedir veya teolojidir. teolojilerin kaynağıda din değildir. kutsal metinlerden besleniyormuş gibi yaparlar esasta ise felsefedirler. din ile ters düşmemeye çalışırlar sadece..

Din hakikatı en baştan zaten söyler . ve bunu kabul edin der. etmeyenleri de kurumuş yapraklar gibi ufalar ve ateşe atar..

Tanrıyı arıyormuş,dini inceliyormuş gibi yapar alim denilenler,teologlar ve din uleması..aslında zaten baştan kabul etmişlerdir...

hikmet sevgisi dedikleri belkide hurafe sevgisidir..

Platon'un, Sokrates'in hurafe ile ne işi var? Filozof kelimesi Yunanca'da "hikmet seven" - "bilgelik seven" anlamına geliyor, sen bunu "hurafe sevgisi" yapmak istiyorsan yapabilirsin tabii, engel yok.

Kısaca örneklendireyim;
Thales
"Alemin hüviyeti itibariyle sıfatlarını aklın idrak edemeyeceği ancak eserleri ile bilinebileceği bir yaratıcısı vardır."

Anaksagoras
"Thales ile aynı görüşte olmakla beraber "ilk prensip" konusunda ona muhalefet etmiş ve ona göre varlığın ilkesi cüzleri birbirine benzeyen ilk cisimdir. Bu cüzler latif olup duyularla algılanan akılla idrak edilemez."demiştir.

Empedokles
"O" tüm kuvvetlerin sahibi, yoktan var edendir. Yarattığında kendinden başka hiçbir şey yoktu.

Pisagor
"Tanrı teklik arz eden "Bir"dir fakat sayıca bir değildir çünkü sayı çokluk arz eder. Akıl ve mantıkla idraki mümkün değildir. Mantık onu tavsif edemez çünkü tüm ruhani varlıkların üstündedir."

Sokrates
İlahiyat ve ahlak önceliği olup, nefs terbiyesine önem vermiştir. Dünyanın tüm güzelliklerini reddetmiştir. Tanrı hüviyet olarak baki ve "O" yalnızca cevherdir, akıl ve mantıkla idraki mümkün olamaz, çünkü "hakikat" O'nun cevheri dolayısıyladır.

Eflatun
Sokrates ile aynı görüşte olup yaratıcının sonsuzluğuna sürekli vurgu yapmıştır.

Kısacası; Hakikat tektir ancak yansımaları trilyonlarca zihinde farklı işlemektedir. Bu idrake ulaşanların yolundan gidenler de biraz olsun "Hakikat"'e yaklaşabilir ancak dünyada tam manası ile idraki mümkün değildir.
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Dijital;

O filozoflar tanrısallıktan bahsediyor nedir bunlar; varlık,mutlaklık,sonsuzluk,yaratıcılık . bunlara itirazım yok zaten.
ama sen tekamülden bahsediyorsun işte bu teolojidir. din ile boyanmış felsefedir başka bir deyişle.

tanrısallık çürütülemez ve hurafe denilemez. ama teolojiye denilebilir..

vee 2000 yıl pir kabul edilen en büyük zeka kabul edilen aristo; hikmeti kazırsak altından hurafe sevgisi çıkabilir demiştir. ve islam alimlerinin aristo etkisinde kaldıkları nettir. hatta kutsal metinlerinde. örneğin incil ve kuran dünya dönmüyor demişlerse bu aristo etkisidir.

demek istediğim budur.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst