- Konbuyu başlatan
- #1
umutsuzluğun özü hayatın hiçbirşey olmamasıdır.. der kierkegaard . böyle bile olsa ki bende bu görüşe yakınım şu an .anlam arayışlarım olsa da hiçbirine tutunabilmiş değilim. ama bu beni çokta mutsuz etmiyor. kendimi bu duruma alıştırdım diyebilirim. bu o kadarda korkunç birşey değil. evet üzerine düşünce korkunç. ancak kabullenilmez değil. böyle yaşanılmazda değil.. sonsuz yokoluşta mümkün değil diyorum kendime kendime..sonsuzluk biten bişi değil çünkü.. şu an olduğumuz gibi bir varoluş mümkün olabilmişse herşeyde mümkündür. varoluşun kendisi umudu ve inancı yaratıyor işte
kasvet çoktu üstüme yine de bu kadar vahim değildir herhalde.
başka bir başlıkta yazmıştım, kolu kopan bir insanın yaşadığı haksızlık nasıl telafi edilecek?
haksız yere öldürülen bir insan için isyan etmek günah olur mu?
aşık olduğumuz insan en fazla 2 yıl içinde neden bambaşka birine dönüşür?
ls2 umut ettiğin nedir, beklenen nedir ya hiç gerçekleşmezse?
dijital çok büyük acılar çektiğin zaman bu yazdıklarının arkasında durabilecek misin?
Celebhol sen neden bu işkenceyi çekiyorsun?
Tüm bu yazdıklarım ruhun varlığını kabul etmeyenler için tabii ki hiçbir anlam ifade etmiyor fakat ben yine de bildiklerimi yazmak zorunda hissediyorum.
ls2 umut ettiğin nedir, beklenen nedir ya hiç gerçekleşmezse?
sevgili dijital
“bildiklerini” mi (bil'di'-m!/bilgi[sini] elde etti-m/faâliyet_biçimi[ni]_algıladım/hafızada yedekledim) - - - “düşündüklerini” mi (düşünüyorum ↔ imge-li_Yorum)
...yazmak zorunda hissediyorsun..?
Bildiğin gibi bil-gi ,düş-ünce ile özdeş değildir.
Ancak, nörolojik olarak bu sadece beyindeki süreçleri düzenlemeye yarayan bir hissiyat olabilir. Varlığı yararlıdır fakat zorunlu olarak gerçeği -bir nesneden öte olduğunuz hissinin doğru olduğunu- yansıtmaz.
İlginç bir mantık. Evren ve içindeki her şey yok olup gidecekse, yaptığımız herhangi bir şeyin ne anlamı var? Neden kafanıza şu anda sıkmıyorsunuz o zaman ya da ben bunu yapmıyorum? Madem gerçeği bulmanın bir anlamı yok, şu an bir felsefe forumunda ne arıyorsunuz? Neden yaptığınız herhangi bir şeyi yapıyorsunuz, nasıl olsa evren yok olmayacak mı? Görüldüğü gibi kaygan bir zemin böyle düşünmek. Daha doğrusu, kendi içinde tutarlı olabilirdi fakat bütün diğer sorgulamalarda bu mantığı yok saymak fakat sadece bu "ben" sorununda ortaya çıkarmak, bir tutarsızlık yaratıyor. Hizmet ettiği şey ise cevabı rahatsız edici bu sorudan kaçınmak.Ben'inizi hissiyat olarak kabul ediyorsanız bu yeterli değil midir? illa olgu mu olması gerekiyor? veya başka bişi. bunun nedenini merak ettim. sonuçta olgu olsa ne olacak ki, sonuçta bu evren bütün olguları ile yok olup gidecek birgün..
"Bilgi" bir sorumluluktur şayet doğru bilgiye sahip olduğunuzu düşünüyorsanız bu bilgiyi paylaşırsınız yoksa yüktür. Bilmek de yetmez onu içselleştirmek gerekir. Benim yazdıklarım tabii ki kendi yaşam tecrübelerim ve araştırmalarımı içeriyor. Kendi deneyimlerim sonucu doğruluğundan şüphe hissetmediklerimi de dilim döndüğünce ifade etmeye çalışıyorum. Allah'a inanmaktan öte varlığını biliyorum, bu biliş açıklanamaz ve ifade edilemez belki ama bildiğimin aksini iddia da edemem çünkü o zaman kendimle ters düşerim.
Sizin tüm bunlar "deneysel değil bu sebeple geçerliliği yok" dediğinizin bilincindeyim fakat dediğim gibi düşünceden ya da zannetmekten öte bazı şeyler, yazsam da olmuyor yazmasam da yine de bildiğini bilmemezliğe veremiyor insan...bilmekten de öte aslında yani anne-babamı nasıl biliyorsam ve onlar benim annem-babam değil diye iddia edemiyorsam o kadar kesin bazı şeyler benim açımdan şimdi bu durumda susmak ne kadar doğru olur?
Bilgi kavramını tanımlamak gerekiyor , sanırım.
Anladığım kadarıyla bildiğini söylediğin şeyleri bir diğerinin bilememesinin koşulunu da, metafizik bir takım kaidelerle açıklama yoluna gidiyorsun (“rûhun tekâmülü” gibi), ancak bu metafizik kaidelerin bilgisi de yine sende (ya da senin gibilerde), bu durumda geri kalanın (bizim gibiler¿) sözü edilen bilgilere temas edebilmeleri için, bir metodolojiye ihtiyaç duyuluyor, aksi takdirde bu bilgiler üzerine iletişmenin anlamsız/gereksiz bir durum yaratacağı ortada.
Deneysel değil derken, şöyle, sözünü ettiğin türde bilginin, hâkikâten ontolojiden yalıtık durumdaki epistemolojik bir durum olup olmadığını saptamak gerekiyor, zîra bu bilginin, varlıksal-formasyonlar-sonucu-oluşan bir yorumsayış biçiminden ibâret olmadığını düşünmek için, herhangi bir veriye / ize sahip değiliz (bizim gibiler), fakat bilgi-iddiasının dile geldiği yerde, bunların, açık algıya, _en azından_ olanak tanımaları gerekir.
ikinci sorum:
- sözünü ettiğin bilgi türü, istence ne ölçüde yanıt veriyor ,veya ,pratikte ne gibi sonuçlar üretebiliyor? Kısaca onun koşullarca türeyen bir “his” ya da “fantazm” değil de, “bilgi” olduğunu, ne şekilde doğruluyorsun ..
İlginç bir mantık. Evren ve içindeki her şey yok olup gidecekse, yaptığımız herhangi bir şeyin ne anlamı var? Neden kafanıza şu anda sıkmıyorsunuz o zaman ya da ben bunu yapmıyorum? Madem gerçeği bulmanın bir anlamı yok, şu an bir felsefe forumunda ne arıyorsunuz? Neden yaptığınız herhangi bir şeyi yapıyorsunuz, nasıl olsa evren yok olmayacak mı? Görüldüğü gibi kaygan bir zemin böyle düşünmek. Daha doğrusu, kendi içinde tutarlı olabilirdi fakat bütün diğer sorgulamalarda bu mantığı yok saymak fakat sadece bu "ben" sorununda ortaya çıkarmak, bir tutarsızlık yaratıyor. Hizmet ettiği şey ise cevabı rahatsız edici bu sorudan kaçınmak.
Bu sorunu, pek çok kişi gibi, basit bir nedenden merak ediyorum. Meraklıyım ve gerçeği öğrenmek istiyorum. Elbette felsefi ve bilimsel tonlarca başka neden sayılabilir fakat asıl nedenim bu.
Yani, bu hayat ölümle bitiyorsa ve sonrasında hiç bir şey yoksa, ben gerçek veya bir illüzyon olmuş fark etmez diyorsunuz? Öyleyse anladım fakat bir ekleme yapayım. Bu farkı anlamanın merak dışında bir çok getirisi var. Felsefi olarak, insanın aslında bir özel yeri olmadığını ve bir nesneler bütünü olduğunu anlayacağız. Evrenin merkezinde olmadığımız keşfi ve, özel olarak yaratılmamış, diğer her tür gibi doğal bir şekilde oluşan bir tür olduğumuz keşfinin ardından, özgür irade ve "ben"in yıkımı üçüncü bir "tahttan eden" keşif olacak. İnsanın kibrinin ve kendisini abartmasının bir uzantısı olduğunu anlayacağız. Aynı zamanda, suç, eğitim vb. konularda nedensellik ilişkisi çok daha iyi oturacak ve insanlar, kötü insanları (anti-sosyal davranış gösterenler mi desek?) "başka türlü seçebilirdi" gibi argümanlarla açıklamak yerine, genetik ve çevresel -özellikle çevresel- etkenlerle açıklayabilecek, ki aslında bu anlayış var ama genel bir yaygınlığı olduğu söylenemez. Kısacası, daha sağlıklı ekonomik, sosyolojik vb. politikalar ve bakışlar edinilmesini sağlayacak.yanlış anlaşılmışım. hatada bende. kastımı şöyle açayım.
Hissiyat olarak ben yeterlidir çünkü bu olguda olsa birşey değişmeyecekti çünkü evrende sonludur.
yani eğer evreninde üzerinde mutlak bir varlık/gerçeklik (yaratıcı veya tanrı gibi) yoksa veya böyle bir gerçeklik olsa bile bizlere yaşamı verip sonrada ölümle yok ediyorsa bizler zaten hiçiz demektir. benlerimizin olgu veya hissiyat olması arasında fark yoktur . demek istemiştim.
Yani, bu hayat ölümle bitiyorsa ve sonrasında hiç bir şey yoksa, ben gerçek veya bir illüzyon olmuş fark etmez diyorsunuz? Öyleyse anladım fakat bir ekleme yapayım. Bu farkı anlamanın merak dışında bir çok getirisi var. Felsefi olarak, insanın aslında bir özel yeri olmadığını ve bir nesneler bütünü olduğunu anlayacağız. Evrenin merkezinde olmadığımız keşfi ve, özel olarak yaratılmamış, diğer her tür gibi doğal bir şekilde oluşan bir tür olduğumuz keşfinin ardından, özgür irade ve "ben"in yıkımı üçüncü bir "tahttan eden" keşif olacak. İnsanın kibrinin ve kendisini abartmasının bir uzantısı olduğunu anlayacağız. Aynı zamanda, suç, eğitim vb. konularda nedensellik ilişkisi çok daha iyi oturacak ve insanlar, kötü insanları (anti-sosyal davranış gösterenler mi desek?) "başka türlü seçebilirdi" gibi argümanlarla açıklamak yerine, genetik ve çevresel -özellikle çevresel- etkenlerle açıklayabilecek, ki aslında bu anlayış var ama genel bir yaygınlığı olduğu söylenemez. Kısacası, daha sağlıklı ekonomik, sosyolojik vb. politikalar ve bakışlar edinilmesini sağlayacak.
Bunun dışında, "ben"in anlaşılması, bilimsel açıdan çok ilgi çekici ve önemli. Kimi bilim insanları bunları neuronal assembly denilen yapılarla açıklıyor, kimisi beyindeki kuantum uyumunun (quantum coherence) "ben"in oluşmasında bir etken olduğunu savunuyor, yeni bir bulguya göre ise beyinin bir çok kısmını çevreleyen aşırı şekilde dallanmış nöronlar bundan sorumlu olabilir (ve bunlar farelerde de var). Ben'in nasıl oluştuğunu anlamak, beyinin nasıl çalıştığını anlamak açısından önemli ve bunlar hastalık veya hasar tedavisinde kullanılabilir. Örneğin, beyin hasarı alıp, kişiliği değişerek yaşamaya devam eden insanlar mevcut.
Allah'ın yarattığı bu evrende din ve bilim karşı karşıya geliyorsa
tanrıyı gerçekliğe dönüştürmemek adına özneleştirmeden konuşmak gereklidir.
Şimdi ben bu durumda nasıl hareket edebilirim ki?
Allah benim açımdan hakikat olduğu için ister istemez bu kuralların dışına çıkıyorum çünkü bu bilgiye sahibim
ve bu bilginin hayal ürünü olmadığından da kendi yaşanmışlıklarım sonucu eminim.
Başka insanlar bu bilgiye nasıl ulaşabilecek derseniz; "geçmişten günümüze kendi içe bakış yöntemlerini kullanarak, detaylı araştırmak sureti ile ve inisiyatik çalışmaları düzenli uygulamak sonucunda ulaşabilirler. Hz. İsa'nın dediği gibi, "arayana her kapı açılacaktır."
Bu konuyu bu günün şartları ile kavramak çok zor fakat imkansız değil. Doğrulama konusunda da farklı zamanlarda tek başıma şahit olmadığım durumlar olduğu gibi bu konuda dünya genelinde araştırma yapan insanların ortaya koydukları da var. Tekamül yolu ise her bireyin şahsi yolu olduğu için toplu bir tekamül yolu bulamazsınız. Önceki yol açan ya da ilim verilenler diye bahsi geçenlerin görüşlerini inceleyip bir yol çizebilirsiniz fakat asla herkesin aynı yolu izleyeceğini düşünmemek gerekiyor.
Parapsikoloji alanında yapılan çalışmalarda ve daha önce bahsettiğim geçmiş yaşam deneyimleri araştırmalarında insanların hiç bilmedikleri yerleri detayına kadar hatasız anlattıkları, asla bilmedikleri dilleri konuşabildikleri daha da ilginç olanı en son yaşamlarındaki ölüm şekillerini, nereye gömüldüklerini, tarihini hatırladıkları ve o bölgeye gidilip detaylı araştırma yapıldığında örneğin bir yangında ölen kişinin verdiği tarihte orada bir yangın çıktığı ve ölen kişilerden birisinin verdiği tarife uygun olduğu ya da diğer ölenlerin tarifi gibi asla hayal ürünü olamayacak anlatımlar doğrulanmıştır. Dr. Roger Woolger'ın bu konuda çok fazla araştırma ve kitapları var, merak eden inceleyebilir.
Bilgi kavramını yeniden tanımlamaya gerek yok fakat dünyasal koşulları aşan bu tip konularda Kuantum'da da bahsi geçen "Tanrısal Etkinlik" kavramı üzerinden daha geniş bir alan yaratılabilir diye düşünüyorum.
Geçmişten günümüze kadar gelen metinler, mağara resimleri ya da hiyeroglifler dışında elimizde bir yazılı kaynak yok bu kaynakları nasıl doğrularız kısmının da şu aşamada mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Antik Yunan'dan itibaren kullanılan ezoterik metinleri kaynak gösteremek isterdim fakat sizin dediğiniz anlamda bunu yapamıyorum çünkü ezoterizmi bilgi kabul edersek, bilimin veri ve yöntemleri ile örtüşmez bu sebeple ancak "üst bilgi" olarak tanımlayabilirsek bu mümkün olabilir ki çoğu araştırmacı da böyle kabul ediyor zaten, beraberinde de Tanrısal etkinliğe bağlarım çünkü başından beri ifade ettiğim gibi bu evrendeki "matematiksel düzenin" tesadüfle açıklanması mümkün değildir.Evren denilen alanın yarat-ıl-dığı, bu yaratım eyleminin temel aldığı itkinin bir ismi olduğu, bu ismin de “Allah” olduğu bilgilerini nereden ve ne şekilde edinebileceğimi bana söyleyebilir misin?
Evet, yapıyorum çünkü aksini iddia edemem.Ama “tanrı” dediğin kavrayış biçimine bir isim vererek (Allah), bu özneleştirmeyi kendin yapmış olmuyor musun?
Dürüst konuşmak gerekirse bir ön kabulle başladı sonrasında araştırmalar ve yaşanan tecrübelerle şekillendi. Hep söylediğim gibi nasıl bugün Göbekli Tepe'nin keşfi tarihçileri şok ettiyse gün gelecek başka bilgiler de ortaya çıkacak. Ezoterizmin temelinde zaten "her şeyin her şeyle bağlı olduğu, her şeyin ilişkili olduğu" ve "yukarıda nasılsa aşağıda da öyle" yani "makro evrende aynı ise mikro evrende de aynıdır" mantığı yatar peki bu kuantum teorisi ile doğrulanmadı mı zaten?Şunu anlatmayı deneyebilirsin, senin Allah ismini verdiğin faktörün işlevi nedir? Sen (kendin) bu işlevin olgusuna, ve bu olgunun -bütünü kapsayışına- (aşkınlığına) bilişsel anlamda ne şekilde temas ettin? Vereceğin tanımlar üzerinden, çeşitli yargılarda bulunabiliniriz sanırım.
Örneğin yerçekimi, her varlık biçimi açısından bir hâkikâttir, çünkü hiç biri kendi faâliyetini onun olgusundan yalıtamaz. Bu bağlamda -sadece senin açından hâkikât- olan bir şeyi, genel bir hâkikât olarak tanımlıyor oluşunun gerekçesi nedir?
Haklısınız bu yazdıklarınıza itirazım yok zaten farkındaysanız geçmişten bugüne benim gibi düşünenlerden hiç kimse "bu bilgi doğrudur ve kabul edin" diye dayatmamıştır. Hz. İsa bile çarmıha giderken ya da Hallac, Bruno ya da Galileo sadece emin olduklarını tekrar etmekle yetinmiştir.Yine -örneğin-, yerçekimi fenomenonunun, duyumsal algısı düşünceye çekilerek, bilgisi üretiliyor, basitçe, irâdelerden bağımsız bir işleyişin kavramlaştırılması olarak, biz ona “bilgi” diyebiliyoruz. Zihin tarafından bilgisi üretilen bu fenomenon, empirik gözlem uyarınca sistematik çözündürmelere tâbi tutulduğu ölçüde de hakkında formasyonâl veriler elde edip, bunları kategorik hâle getirebiliyoruz. Son kertede, herhangi bir eminlik_telâşı/tereddütü içerisine düşmeden, epistemolojik ilerleme kaydetmiş oluyoruz.
Bu bağlamda, “bildiğimden eminim”, sanki/biraz ironik bir ifâde biçimine dönüşüyor.. Çünkü yerçekimi denilen, etkinliği aşikâr bir nitelik olarak algıya taban veriyor, dolayısıyla bizim ondan emin olmama gibi bir ihtimâlimiz zâten , söz konusu değil.
İnisiyasyon kavramlaştırmasını bilemiyorum, fakat samata, vipasana, zen ve zazen üzerine düzenli bir uygulama geçmişim var, yine de söylediğin türde bir bilgiye ulaşmışlığım bulunmuyor.
Tekâmül dediğin şeyin bir tanımını yapabilir misin? Koşulu nedir, süreci nedir, neticesi nedir?
James Randi denen bir adam var, organizasyonu, bu tür, paranormal en ufak bir durumun varlığını/olgusunu belgeleyebilene, $10,000'dan başlayıp sonunda $1,000,000'a ulaşan bir ödül teklif etmişti, sanırım ve bu para 50 yıl kadar bekledi. Anlattıklarından hareketle, bu süreçte hiç kimsenin bu parayı alamamasını nasıl açıklıyorsun?
“Tanrısal etkinlik”, bu daha çok bir -yorum tipine- benziyor. Kuantum düzlemini, -dünyasal koşulları aşıyor- değil de, işleyişin-dinamikleri bağlamında ele almak daha tutarlı olur , sanıyorum ..