- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 15 Şub 2008
- Mesajlar
- 1,694
- Tepkime puanı
- 5
- Puanları
- 38
Yaşar Kurt
korkuyorum anne
al beni içine
alışamadım anne
al beni yine
büyüdüm anne
evler büyüdü
büyüdü pabuçlar
yollar büyüdü
orduya istiyorlar
savaş çıkar diyorlar
silah veriyorlar anne
bana öldür diyorlar
"yat!" diyorlar anne, "kalk!" diyorlar
beynimi yiyorlar anne
beynimi yiyorlar...
kapat televizyonu anne
seni de kandırıyorlar
kapat televizyonu anne
seni de kandırıyorlar
oyunu verme anne...
Güzel ve yasaklı bir şarkıyla konuya başlamak istedim. Yaşar Kurt güzel anlatmış askerliği...
Biraz da haberlerden alıntı yapmak gerekirse:
Vicdani red bir insan hakkıdır
Antimilitarist gruplar, vicdani redci Mehmet Tarhan'ın ceza almasını protesto ediyor.
Hangi ülkede olursa olsun yasal rejim, bilinçli ya da bilinçsiz savaş yanlısını değil, barış yanlısını mahkum ediyorsa, orada bir çarpıklık var demektir
30/10/2005
ÜMİT KARDAŞ
Kişilerin silahlı kuvvetlerde hizmette bulunmayı ve silah taşımayı reddetme haklarının bulunduğu düşüncesi 20. yüzyılın yarısında ortaya çıktı ve geniş çapta kabul gördü. Zamanla güçlenen bu düşünce bazı ülkelerde zorunlu askerlik hizmetinin kaldırılması uygulaması ile aynı zamana denk düştü. İngiltere, Almanya, İrlanda, Hollanda, Belçika, Fransa, Lüksemburg, İspanya, Malta ve Slovenya zorunlu askerlik hizmetini kaldırarak profesyonel orduya geçtiler. Son olarak Çek Cumhuriyeti ve Macaristan da zorunlu askerliği kaldırdı. Zorunlu askerliği kaldırmayan ülkelerde ise mutlaka askerliği vicdani nedenlerle yapmak istemeyen insanlara sivil hizmet yapma seçeneği getirildi. Avusturya 7 ay askerlik hizmeti karşılığı 11 ay kamu hizmeti, Danimarka 4-12 ay arasında değişen askerlik hizmeti karşılığı 4-13 ay kamu hizmeti, İsveç 7,5 ay askerlik hizmeti karşılığı 7,5 ay kamu hizmeti, Finlandiya 180 gün askerlik hizmeti karşılığı 395 gün kamu hizmeti, Estonya sekiz ay askerlik hizmeti karşılığı 11 ay kamu hizmeti seçeneği tanıdı. Ermenistan da Avrupa Konseyi üyesi olma yükümlülüğünün gereği olarak 1 Temmuz 2004'ten itibaren alternatif hizmet yasasını uygulamaya başladı. Avrupa Konseyi üyesi olan 46 üye devletten Türkiye ve Azerbaycan bu yükümlülüğe uymadılar. Yunanistan da l997'de vicdani red itirazında bulunanlara 8,5 ay askerlik hizmeti karşılığı 13 ay kamu hizmeti seçeneğini getirdi. Güney Kıbrıs da bu olanağı tanıdı.
Vicdani red hakkı
Vicdani red kişinin ahlâki tercih, dini inanç, felsefi görüş ya da politik nedenlerle askeri eğitim ve hizmette bulunmayı, silah taşımayı ve kullanmayı reddetmesidir. Tüm bu red nedenleri vicdani neden olarak kendisini gösterir. Bu nedenle bu hak doğrudan doğruya vicdan ve din özgürlüğünün kullanımıyla ilgilidir. 2000 yılının Nisan ayında BM İnsan Hakları Komisyonu l998/77 nolu kararında belirtilen ilkeler uyarınca oylamaya başvurmadan 2000/34 nolu kararı kabul etti. Bu kararla İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nde yer alan düşünce özgürlüğü ile vicdan ve din özgürlüğünün meşru kullanımına uygun olarak, kişilere vicdani nedenlerle askeri hizmete karşı red hakkı tanındı. BM İnsan Hakları Komisyonu, ölüme neden olabilecek güç kullanmayı zorunlu kılmanın vicdan özgürlüğü ile din ve inançlarını yansıtma hakkıyla çatışacağını karara bağlayarak, vicdani reddi bir hak olarak kabul etti. Komisyon, bu hakkı İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Sözleşmesi'nin düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 18. maddelerine dayandırdı. BM İnsan Hakları Komisyonu ayrıca bu haktan yararlananların ileri sürdükleri nedenlerden ve özel inançlarından dolayı ayırımcılığa uğratılamayacaklarını ve askeri hizmeti yerine getirmeyenler ile getirenler arasında da ayırımcılık yapılamayacağını karara bağladı. Komisyon, aşağıda belirtilen kararıyla vicdani reddi bir hak olarak tanıdı:
1. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 18. maddelerinin, düşünce özgürlüğüyle din ve vicdan özgürlüğünün meşru kullanımına uygun olarak herkesin vicdani nedenlerle askeri hizmete karşı çıkma hakkı olduğuna dikkat çeker.
2. Bazı devletlerin vicdani red vakalarını, soruşturma yürütmeksizin kabul etmesinden memnuniyet duyar.
3. Bu tür bir sistemi benimsemeyen devletleri, vicdani red iddialarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığını saptayacak bağımsız ve tarafsız bir karar organı oluşturmaya, bunu yaparken ileri sürdükleri nedenlerden ve özel inançlarından dolayı vicdani red itirazında bulunanlar arasında ayırım yapmamaya davet eder.
4. Askerlik hizmetinin zorunlu olduğu ve böylesi bir kararın henüz alınmadığı devletlere, vicdani red itirazında bulunanlara itiraz gerekçeleri ile uyumlu, savaşçı değil sivil nitelikte, kamu çıkarına yönelik ve cezalandırıcı olmayan alternatif hizmet imkanları sağlamaları yönündeki tavsiyesini hatırlatır.
5. Devletlerin, vicdani red itirazında bulunanları askeri hizmetlerini yerine getirmemelerinden dolayı tekrar tekrar cezalandırmaktan ve hapis cezasına maruz bırakmaktan kaçınmaya yönelik tüm tedbirleri almaları gerektiğini vurgular, devletin hukuk ve ceza sistemi uyarınca, daha önce suçlu bulunduğu ya da beraat ettiği bir suç nedeniyle hiç kimsenin, tekrar cezalandırılmaması ya da sorumlu addedilmemesi gerektiğini hatırlatır (...)."
Avrupa Konseyi, BM İnsan Hakları Komisyonu kararı doğrultusunda vicdani red hakkını tanıdı. Avrupa Konseyi'nin, zorunlu askerliği kaldıran üye ülkeler dışında kalan tüm üyeleri (Türkiye ve Azerbaycan hariç) bu hakkı tanıdılar. Vicdani red hakkını kabul eden ülkelerde, bu hakkı kullanmak isteyenlere askerlik hizmetine karşılık askerlik süresinden biraz daha uzun sürelerle sivil hizmette çalışma seçeneği sunuluyor. Hastanelerde, çocuklar ve engellilere hizmet veren kurumlarda, hükümet dışı örgütler ya da hükümetler arası örgütlerde çalışma gibi. Bu ülkelerde vicdani red hakkının kullanılma sürecinde kişinin bu karara nasıl vardığını, bu inancının yaşamını ne yönde etkilediğini ve bu inancın askeri hizmetle nasıl çatıştığını açıklaması istenir. İsviçre ve Bulgaristan'da bu kararı Çalışma Bakanlığı'na bağlı bir komisyon, Hırvatistan'da ise Adalet Bakanlığı veriyor. Total olarak askerlik hizmetini reddedenler ise hiçbir alternatif hizmeti kabul etmiyorlar. Söz konusu kişiler militarizm denince salt askerliği değil, toplumsal yaşamın ve ilişkilerin özüne sirayet etmiş olan tüm hiyerarşik ve ayırımcı ilişkiler ağını kastediyorlar. Bu nedenle total olarak itirazda bulunanlar bakımından zorunlu askerliğin kaldırılması önem gösteriyor.
Türkiye'de durum
Türkiye bu konuda Ermenistan, Yunanistan, Güney Kıbrıs gibi ülkelerden geride, Azerbaycan ile aynı durumda bulunuyor. Avrupa Konseyi geçen yıl bu konuda Türkiye'ye tavsiyede bulundu.Türkiye'de halen vicdani red itirazında bulunup tutuklu olan ve dört yıl hapse mahkum edilen Mehmet Tarhan'ın durumu Avrupa Konseyi Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu'na taşındı.Yine vicdani red itirazında bulunan Yunus Erçep'in durumu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürüldü ve yapılan başvuru kabul gördüğünden, Türkiye'nin mahkum edilme olasılığı güçlü. Türkiye'de vicdani red itirazında bulunan 70 kişi ve yine Yehova Şahidi olan 20 kişi bulunuyor. Bu kişilerden askerlik hizmetine alınanlar askeri hizmeti reddettiklerinde askeri mahkemelerde yargılanıp, Askeri Ceza Kanunu'nun emre itaatsizlikte ısrar suçunu düzenleyen maddesi zorlanarak ağır yaptırımlara uğratılıyorlar. Türkiye'de yaşanan bu durum hukuka ve insan haklarına aykırıdır. Vicdani red hakkı doğrudan doğruya vicdan ve din özgürlüğünün kullanımıyla ilgili bir haktır. Türkiye bu insan hakkını uyarılmadan tanıma basiretini göstermelidir.
--------------------------------------------------------------------------------
TAHA PARLA
Kısa bir süre önce bu gazetede çok önemli iki yazı yayımlandı: Osman Can, "Vicdani red: Anayasal bir hak mı?" (Radikal İki, 10.7.2005, s.3) ve Ömer Faruk Eminağaoğlu, "Özgürlük ve vatan hizmeti" (Radikal, 22.8.2005, s.9.). Yargının içinden yazan bu iki hukukçunun çıkışı artık vicdani red gibi yaşamsal önemdeki bir insan hakkının Türkiye'de de daha rahat savunulacak kıvama geldiğini gösteriyor. Yazılar, bu konunun, doğruluğuna ve gerekliliğine ilişkin kısmi ifadelerin ve sivil itaatsizlik eylemlerinin ötesinde, kurumsallaşması yönünde kurulmuş sistematik argümanlar sunuyor.
Hukuki boyutları
Can, vicdani reddin bir anayasal hak olduğunu, hukuki açıdan 20. yüzyıl başından beri insanlığı meşgul ettiğini, felsefi ve ahlâki açıdan ise şiddet karşıtlığı olarak, insanlık kadar eski olduğunu belirttikten sonra, çağdaş yasal rejimlerde bireyin vicdani kanaat ve tercihlerine saygı gösterildiğini ve bunların güvence altına alındığını söylüyor.
Can, 1949 Alman Anayasası'nın 4/3 maddesini emsal veriyor ve insanların vicdani kanaatlerine aykırı olarak silahlı hizmete zorlanamayacağının bir norm olarak anayasal güvence altında bulunduğunu ifade ediyor. Bunun karşılığı/dengi olan silahsız kamu hizmeti koşuluyla/göreviyle birlikte bu hak, birçok Avrupa anayasasında da var. (Zaten AB'nin, müzakerelerde vicdani reddi getirmezse, Türkiye'yi salt asker, polis ve vasıfsız iş gücü ikmalcisi olarak istediği yorumu güç kazanacaktır. Ve tabii bu, çifte standartlılık olacaktır.)
Sn. Can önemli bir şey daha yapıyor ve Askeri Ceza Yasası'nın 63.'üncü (özürsüz kaçakları cezalandıran) ve 54.'üncü (vicdani redcileri cezalandıran) maddelerine de atıfla, "inancı gereği, insan öldürmek sanatının (abç) öğretildiği askerlik hizmetini yapmak istemeyen" yurttaşı mahkum eden Askeri Yargıtay kararını sorguluyor. 1982 Anayasası'nın 10. maddesini (eşitlik) değil, 24. maddesini (vicdan özgürlüğü) kullanarak ilerliyor ve "askerlik hizmetinin Anayasa'da kayıtsız şartsız biçimde tüm temel haklara öncegelen kategorik bir ödev" olmadığı sonucuna yaklaşıyor. Son durakta ise anayasanın 72. maddesi var: "Vatan hizmeti, her Türk'ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetler'de veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği (abç) veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir."
Sn. Can'ın sonuçlarını olduğu gibi alıyorum:
1. Herkes için zorunlu olarak kabul edilen hizmet askerlik hizmeti değil, vatan hizmetidir.
2. Vatan hizmeti ise alternatifli olarak öngörülmüştür. Yani bu hizmet;
i. Silahlı Kuvvetler'de yerine getirilebilir,
ii. Kamu hizmetinde yerine getirilebilir ya da
iii. Kimi durumlar gerçekleştiğinde yerine getirilmiş sayılabilir,
iv. Her üç durum da yasa koyucunun takdirindedir.
3. Vicdan özgürlüğü sınırlama yapılmaksızın, yasama, yargı ve silahlı kuvvetlerin de parçası olduğu yürütme dahil tüm devlet aygıtını kategorik olarak bağlarken, vatan hizmeti alternatifli olarak yerine getirilebilecek bir hizmettir.
4. Dolayısıyla vicdan özgürlüğü ile vatan hizmeti biçimlerinden yalnızca biri olan silahlı hizmetin çatışmasında anayasal tercihin vicdani kanaat yönünde olduğu açıktır.
5. Anayasa'nın kendi öngördüğü bir olanağın, yine Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmek olanaksızdır.
Kanunlar hiyerarşisi diye bir şey varsa, Anayasa yasadan üstünse, Anayasa'nın henüz emretmediği ama açıkça imkân tanıdığı bir hakkın (hizmetin... kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği ), yurttaşlara inançlarına aykırı bir ödevin (insan öldürme sanatının öğretildiği askerlik hizmeti) dayatılmasıyla ihlalini onaylayamayız.
Sn. Eminağaoğlu, benzer bir muhakeme seyri izleyerek aynı sonuca, daha da keskin bir ifadeyle, varıyor: "Askeri Ceza Yasası'nın vicdani reddi benimsememesi, Anayasa'ya aykırıdır."
Tekrara meydan vermemek için bazı bağlantıları atlarsam Sn. Eminağaoğlu beni bağışlasın, iki hukukçunun görüşlerini kronolojik sırayla ele aldığım içindir.
Anayasa'nın iç çelişkileri gösteriliyor, 1111 sayılı Askerlik Yasası inceleme kapsamına sokuluyor, vicdani redçiliğin halkı askerlikten soğutan bir faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği ifade ediliyor. ('Halkı, bir tanımı da insan öldürme sanatı olan askerliğe ısındırmak mı makbuldür?', sorusunu da ayrıca sormalıyız.)
Özet olarak, anayasada sınırları gösterilmemiş vicdan özgürlüğü ışığında, vicdani red Anayasa'da "kaçamaklı da olsa" tanınmış olup Askeri Ceza Yasası (özellikle 45. md.) Anayasa'ya aykırıdır ve dolayısıyla hukuki değildir, deniyor.
Kültürel boyutları
Tabii, kamu hizmetini devlete hizmetle, vatan hizmetini askerlik hizmetiyle özdeş gören/gösteren bir siyasal kültüre sahip olunca işler zorlaşıyor. Yoksa, Anayasa'ya aykırı olan yasalar düzeltilir, hukuka ve meşruiyete aykırı olan yasalar -Anayasa dahil- değiştirilir ve iç tutarlılığı olan bir kanunlar hiyerarşisi tesis edilir.
Vicdani reddi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin de, Uluslararası Temel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nin de emredici hüküm olarak koymadığı ve sadece anlayışla karşıladığı günümüz uygarlığında, keza savaşın uluslararası hukukta yeterli biçimde yasaklanmadığı günümüz insanlığında, bir de çok yüksek derecede militarist bir kültüre sahip isek, vicdani redçi olmak suç oluyor (Şu anda en az bir genç hapiste çürüyor: Mehmet Tarhan, Sivas Cezaevi).
Ama bu iş iki uçlu: Karşımızda mevzuat varsa, mevzuatın karşısında da biz varız. Kötü mevzuatı kabul etmek uysal koyunluktur, mevzuat her zaman hukuki ve meşru değildir, kanunları kırmadan ama eleştirerek yeni hukuk yaratmak esastır.
Eğer bir ülkede askeri ceza yasası, askerlik yasası (veya herhangi bir kanun), Anayasa'ya aykırı ise değiştirilir veya çatışma halinde üstün tutulmaz. Tutulursa, buna hukuk devleti değil, garnizon devleti denir, dar hukuki anlamda. (Garnizon devletinin daha geniş hukuki belirtilerini ve belli siyasal boyutlarını başka vesilelerle yazmışımdır.)
Militarizmin kimi boyutları
Askerlik ve savaş örtüşür, ama çakışmaz. Askerlik çok özel bir organizasyon biçimi ve davranış kodudur. Esas itibarıyla savaşta kullanılır. Barışta kullanılmaya başlanırsa, militarizm geliyor demektir.
Militarizm ("askercilik" diyelim) ve savaş örtüşür, ama çakışmaz. Savaşın kendisinde (hele meşru müdafaada) ve savaşa teknik hazırlıkta bile illaki militarizm (askercilik) yoktur, profesyonel askerlik vardır. Militarizm, çok özet bir tanımla, askeri varlığın, değerlerin ve yöntemlerin toplumsal yaşamın başka alanlarında da (hukuk, siyaset, ekonomi, kültür, hatta estetik vs.) ve barışta da egemen kılınması ve/veya içselleştirilmesidir. Çok kaba örnekler verecek olursak, siyasette darbe militarizmdir, hukukta yargı birliğine aykırı bağımsız askeri yargı militarizmdir, ekonomide asker şirketleri (örneğin OYAK) militarizmdir; kültürde sayısız militarist simge ve ritüel vardır. Tabii, hemen ekleyelim: Vatani hizmet/görev eşittir askerlik hizmeti anlayışı, militarizmdir.
Başka bir deyişle, vicdani reddi savunurken, doğrudan ve cepheden militarizmle mücadele edeceğimizi bilelim. Türk militarizmi ideoloji, mevzuat, kültürel ve kurumsal yapılar olarak eskilere gidiyor: Ordu-millet mitinden çıkıp, Prusyavarî seferber millet ideolojisinden geçip 19. ve 20. yüzyılın "topyekûn savaş" ideolojisinden beslenip soğuk savaşın ABD müttefiki ülkelerinin ordularına aşılanan "yeni-profesyonellik" süper-ideolojisine varıyor.
Yeni profesyonelliğin Türkçesi şudur: Ordular sadece adam öldürmez/sınır korumaz, aynı zamanda ya darbeci alternatif hükümettirler ya da temel siyasal kararları parlamentoya ve hükümetlere milli güvenlik kurulları üzerinden dikte ederler; global militarizasyonun lokal karargâhlarıdırlar. Yüksek teknolojiye ve modern örgütlenmeye sahip olmaktan ziyade çok yüksek vasıflı olmayan, emek yoğun birliklerdir. (Böyle olunca, Türkiye gibi bir yerde, vicdani redçiliğin karşısına bir barikat daha çıkarılacaktır: Yüksek mevcutlu ordular vatani görev/mecburi hizmet yöntemiyle ayakta tutulur, gönüllülük veya kurra yöntemleriyle ve vicdani redçilikle değil, denecektir. Ama varsayım yanlışsa, çıkarılan sonuç da geçersizdir, diye yanıt verilebilir.)
Tabii, genel asker alma yönteminin/sisteminin devletler açısından yukarıda sözü edilen işlevsel yönüne karşı, her yıl yüzbinlerce gencin bir hiyerarşi ve savaş sosyalizasyonundan geçirilmesi gibi muazzam bir sosyal maliyeti de vardır, özellikle demokratik bir siyasal kültürün bir türlü yerleşememesiyle olan hatırı sayılır nedensel ilişkisi açısından.
Birçok ülkenin genel asker almayı terk ettiği, gönüllülük, kurra (bazen para karşılığı devredilmek üzere) ve bedelli kısa yükümlülük yöntemlerine döndüğü bir çağda ki hepsi vicdani redle birlikte gidebilecek şeyler- silahlı hizmeti veya savaşmayı ve savaş için eğitilmeyi reddetmenin suç olmaktan çıkarılması gerekir. Kamuoyu talep eder, yasama meclisi gerekli yasal düzeltmeleri yapar (zaten yapması gereken), uygulamaya geçilir, ülke bir büyük kışla olmaktan çıkmaya başlar, milli savunma harcamalarında sağlanacak tasarruf öncelikle eğitime ve sağlığa kaydırılır...
Savaşmak istememenin ve savaş için eğitilmek istememenin suç olmadığını söyleyebilmek o kadar zor olmamalı. Yeter ki kötü alışkanlıkların bilincine varılsın. Hangi ülkede olursa olsun yasal rejim, savaş yanlısını (bilinçli-bilinçsiz) değil, barış yanlısını mahkum ediyorsa, orada bir çarpıklık var demektir. (Genel asker almayı, eşitlikçilik ölçütüne dayandırmanın mantıksızlığına burada giremeyeceğim.)
Bir başka çarpıklık da, vicdani red konusunda bir avuç genci yalnız bırakmaktır. Anne-babalar, öğretmenler, siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar, tüm yetişkinler bu konuda kendilerine de düşen bir şeyler olduğunu görmelidirler.
Ben, askerliği felsefi açıdan değerlendirip insan öldürme sanatı olarak görenlere gerçekten saygı duyuyorum. Bu bakış açısı o kişinin "eşcinsel" etiketi almasına neden olmamalı. Bu bir hayat görüşüdür. Böyle basit bir kelime ile böyle derinliği olan bir anlayış iftira niteliğini taşır. Askerlik zorunlu olmamalı.Bunu meslek olarak seçenler yapmalı ve bu da profesyonal bir orduya yöneliştir. Ayrıca dini inanış olarakta ret edenlere saygı duymak gerekir.Çünkü onlara göre Yehovanın Şahitleri askerlik yapmaz,onlar Yehovanın(Tanrının) askerleridir.
korkuyorum anne
al beni içine
alışamadım anne
al beni yine
büyüdüm anne
evler büyüdü
büyüdü pabuçlar
yollar büyüdü
orduya istiyorlar
savaş çıkar diyorlar
silah veriyorlar anne
bana öldür diyorlar
"yat!" diyorlar anne, "kalk!" diyorlar
beynimi yiyorlar anne
beynimi yiyorlar...
kapat televizyonu anne
seni de kandırıyorlar
kapat televizyonu anne
seni de kandırıyorlar
oyunu verme anne...
Güzel ve yasaklı bir şarkıyla konuya başlamak istedim. Yaşar Kurt güzel anlatmış askerliği...
Biraz da haberlerden alıntı yapmak gerekirse:
Vicdani red bir insan hakkıdır
Antimilitarist gruplar, vicdani redci Mehmet Tarhan'ın ceza almasını protesto ediyor.
Hangi ülkede olursa olsun yasal rejim, bilinçli ya da bilinçsiz savaş yanlısını değil, barış yanlısını mahkum ediyorsa, orada bir çarpıklık var demektir
30/10/2005
ÜMİT KARDAŞ
Kişilerin silahlı kuvvetlerde hizmette bulunmayı ve silah taşımayı reddetme haklarının bulunduğu düşüncesi 20. yüzyılın yarısında ortaya çıktı ve geniş çapta kabul gördü. Zamanla güçlenen bu düşünce bazı ülkelerde zorunlu askerlik hizmetinin kaldırılması uygulaması ile aynı zamana denk düştü. İngiltere, Almanya, İrlanda, Hollanda, Belçika, Fransa, Lüksemburg, İspanya, Malta ve Slovenya zorunlu askerlik hizmetini kaldırarak profesyonel orduya geçtiler. Son olarak Çek Cumhuriyeti ve Macaristan da zorunlu askerliği kaldırdı. Zorunlu askerliği kaldırmayan ülkelerde ise mutlaka askerliği vicdani nedenlerle yapmak istemeyen insanlara sivil hizmet yapma seçeneği getirildi. Avusturya 7 ay askerlik hizmeti karşılığı 11 ay kamu hizmeti, Danimarka 4-12 ay arasında değişen askerlik hizmeti karşılığı 4-13 ay kamu hizmeti, İsveç 7,5 ay askerlik hizmeti karşılığı 7,5 ay kamu hizmeti, Finlandiya 180 gün askerlik hizmeti karşılığı 395 gün kamu hizmeti, Estonya sekiz ay askerlik hizmeti karşılığı 11 ay kamu hizmeti seçeneği tanıdı. Ermenistan da Avrupa Konseyi üyesi olma yükümlülüğünün gereği olarak 1 Temmuz 2004'ten itibaren alternatif hizmet yasasını uygulamaya başladı. Avrupa Konseyi üyesi olan 46 üye devletten Türkiye ve Azerbaycan bu yükümlülüğe uymadılar. Yunanistan da l997'de vicdani red itirazında bulunanlara 8,5 ay askerlik hizmeti karşılığı 13 ay kamu hizmeti seçeneğini getirdi. Güney Kıbrıs da bu olanağı tanıdı.
Vicdani red hakkı
Vicdani red kişinin ahlâki tercih, dini inanç, felsefi görüş ya da politik nedenlerle askeri eğitim ve hizmette bulunmayı, silah taşımayı ve kullanmayı reddetmesidir. Tüm bu red nedenleri vicdani neden olarak kendisini gösterir. Bu nedenle bu hak doğrudan doğruya vicdan ve din özgürlüğünün kullanımıyla ilgilidir. 2000 yılının Nisan ayında BM İnsan Hakları Komisyonu l998/77 nolu kararında belirtilen ilkeler uyarınca oylamaya başvurmadan 2000/34 nolu kararı kabul etti. Bu kararla İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nde yer alan düşünce özgürlüğü ile vicdan ve din özgürlüğünün meşru kullanımına uygun olarak, kişilere vicdani nedenlerle askeri hizmete karşı red hakkı tanındı. BM İnsan Hakları Komisyonu, ölüme neden olabilecek güç kullanmayı zorunlu kılmanın vicdan özgürlüğü ile din ve inançlarını yansıtma hakkıyla çatışacağını karara bağlayarak, vicdani reddi bir hak olarak kabul etti. Komisyon, bu hakkı İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Sözleşmesi'nin düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 18. maddelerine dayandırdı. BM İnsan Hakları Komisyonu ayrıca bu haktan yararlananların ileri sürdükleri nedenlerden ve özel inançlarından dolayı ayırımcılığa uğratılamayacaklarını ve askeri hizmeti yerine getirmeyenler ile getirenler arasında da ayırımcılık yapılamayacağını karara bağladı. Komisyon, aşağıda belirtilen kararıyla vicdani reddi bir hak olarak tanıdı:
1. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 18. maddelerinin, düşünce özgürlüğüyle din ve vicdan özgürlüğünün meşru kullanımına uygun olarak herkesin vicdani nedenlerle askeri hizmete karşı çıkma hakkı olduğuna dikkat çeker.
2. Bazı devletlerin vicdani red vakalarını, soruşturma yürütmeksizin kabul etmesinden memnuniyet duyar.
3. Bu tür bir sistemi benimsemeyen devletleri, vicdani red iddialarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığını saptayacak bağımsız ve tarafsız bir karar organı oluşturmaya, bunu yaparken ileri sürdükleri nedenlerden ve özel inançlarından dolayı vicdani red itirazında bulunanlar arasında ayırım yapmamaya davet eder.
4. Askerlik hizmetinin zorunlu olduğu ve böylesi bir kararın henüz alınmadığı devletlere, vicdani red itirazında bulunanlara itiraz gerekçeleri ile uyumlu, savaşçı değil sivil nitelikte, kamu çıkarına yönelik ve cezalandırıcı olmayan alternatif hizmet imkanları sağlamaları yönündeki tavsiyesini hatırlatır.
5. Devletlerin, vicdani red itirazında bulunanları askeri hizmetlerini yerine getirmemelerinden dolayı tekrar tekrar cezalandırmaktan ve hapis cezasına maruz bırakmaktan kaçınmaya yönelik tüm tedbirleri almaları gerektiğini vurgular, devletin hukuk ve ceza sistemi uyarınca, daha önce suçlu bulunduğu ya da beraat ettiği bir suç nedeniyle hiç kimsenin, tekrar cezalandırılmaması ya da sorumlu addedilmemesi gerektiğini hatırlatır (...)."
Avrupa Konseyi, BM İnsan Hakları Komisyonu kararı doğrultusunda vicdani red hakkını tanıdı. Avrupa Konseyi'nin, zorunlu askerliği kaldıran üye ülkeler dışında kalan tüm üyeleri (Türkiye ve Azerbaycan hariç) bu hakkı tanıdılar. Vicdani red hakkını kabul eden ülkelerde, bu hakkı kullanmak isteyenlere askerlik hizmetine karşılık askerlik süresinden biraz daha uzun sürelerle sivil hizmette çalışma seçeneği sunuluyor. Hastanelerde, çocuklar ve engellilere hizmet veren kurumlarda, hükümet dışı örgütler ya da hükümetler arası örgütlerde çalışma gibi. Bu ülkelerde vicdani red hakkının kullanılma sürecinde kişinin bu karara nasıl vardığını, bu inancının yaşamını ne yönde etkilediğini ve bu inancın askeri hizmetle nasıl çatıştığını açıklaması istenir. İsviçre ve Bulgaristan'da bu kararı Çalışma Bakanlığı'na bağlı bir komisyon, Hırvatistan'da ise Adalet Bakanlığı veriyor. Total olarak askerlik hizmetini reddedenler ise hiçbir alternatif hizmeti kabul etmiyorlar. Söz konusu kişiler militarizm denince salt askerliği değil, toplumsal yaşamın ve ilişkilerin özüne sirayet etmiş olan tüm hiyerarşik ve ayırımcı ilişkiler ağını kastediyorlar. Bu nedenle total olarak itirazda bulunanlar bakımından zorunlu askerliğin kaldırılması önem gösteriyor.
Türkiye'de durum
Türkiye bu konuda Ermenistan, Yunanistan, Güney Kıbrıs gibi ülkelerden geride, Azerbaycan ile aynı durumda bulunuyor. Avrupa Konseyi geçen yıl bu konuda Türkiye'ye tavsiyede bulundu.Türkiye'de halen vicdani red itirazında bulunup tutuklu olan ve dört yıl hapse mahkum edilen Mehmet Tarhan'ın durumu Avrupa Konseyi Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu'na taşındı.Yine vicdani red itirazında bulunan Yunus Erçep'in durumu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürüldü ve yapılan başvuru kabul gördüğünden, Türkiye'nin mahkum edilme olasılığı güçlü. Türkiye'de vicdani red itirazında bulunan 70 kişi ve yine Yehova Şahidi olan 20 kişi bulunuyor. Bu kişilerden askerlik hizmetine alınanlar askeri hizmeti reddettiklerinde askeri mahkemelerde yargılanıp, Askeri Ceza Kanunu'nun emre itaatsizlikte ısrar suçunu düzenleyen maddesi zorlanarak ağır yaptırımlara uğratılıyorlar. Türkiye'de yaşanan bu durum hukuka ve insan haklarına aykırıdır. Vicdani red hakkı doğrudan doğruya vicdan ve din özgürlüğünün kullanımıyla ilgili bir haktır. Türkiye bu insan hakkını uyarılmadan tanıma basiretini göstermelidir.
--------------------------------------------------------------------------------
TAHA PARLA
Kısa bir süre önce bu gazetede çok önemli iki yazı yayımlandı: Osman Can, "Vicdani red: Anayasal bir hak mı?" (Radikal İki, 10.7.2005, s.3) ve Ömer Faruk Eminağaoğlu, "Özgürlük ve vatan hizmeti" (Radikal, 22.8.2005, s.9.). Yargının içinden yazan bu iki hukukçunun çıkışı artık vicdani red gibi yaşamsal önemdeki bir insan hakkının Türkiye'de de daha rahat savunulacak kıvama geldiğini gösteriyor. Yazılar, bu konunun, doğruluğuna ve gerekliliğine ilişkin kısmi ifadelerin ve sivil itaatsizlik eylemlerinin ötesinde, kurumsallaşması yönünde kurulmuş sistematik argümanlar sunuyor.
Hukuki boyutları
Can, vicdani reddin bir anayasal hak olduğunu, hukuki açıdan 20. yüzyıl başından beri insanlığı meşgul ettiğini, felsefi ve ahlâki açıdan ise şiddet karşıtlığı olarak, insanlık kadar eski olduğunu belirttikten sonra, çağdaş yasal rejimlerde bireyin vicdani kanaat ve tercihlerine saygı gösterildiğini ve bunların güvence altına alındığını söylüyor.
Can, 1949 Alman Anayasası'nın 4/3 maddesini emsal veriyor ve insanların vicdani kanaatlerine aykırı olarak silahlı hizmete zorlanamayacağının bir norm olarak anayasal güvence altında bulunduğunu ifade ediyor. Bunun karşılığı/dengi olan silahsız kamu hizmeti koşuluyla/göreviyle birlikte bu hak, birçok Avrupa anayasasında da var. (Zaten AB'nin, müzakerelerde vicdani reddi getirmezse, Türkiye'yi salt asker, polis ve vasıfsız iş gücü ikmalcisi olarak istediği yorumu güç kazanacaktır. Ve tabii bu, çifte standartlılık olacaktır.)
Sn. Can önemli bir şey daha yapıyor ve Askeri Ceza Yasası'nın 63.'üncü (özürsüz kaçakları cezalandıran) ve 54.'üncü (vicdani redcileri cezalandıran) maddelerine de atıfla, "inancı gereği, insan öldürmek sanatının (abç) öğretildiği askerlik hizmetini yapmak istemeyen" yurttaşı mahkum eden Askeri Yargıtay kararını sorguluyor. 1982 Anayasası'nın 10. maddesini (eşitlik) değil, 24. maddesini (vicdan özgürlüğü) kullanarak ilerliyor ve "askerlik hizmetinin Anayasa'da kayıtsız şartsız biçimde tüm temel haklara öncegelen kategorik bir ödev" olmadığı sonucuna yaklaşıyor. Son durakta ise anayasanın 72. maddesi var: "Vatan hizmeti, her Türk'ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetler'de veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği (abç) veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir."
Sn. Can'ın sonuçlarını olduğu gibi alıyorum:
1. Herkes için zorunlu olarak kabul edilen hizmet askerlik hizmeti değil, vatan hizmetidir.
2. Vatan hizmeti ise alternatifli olarak öngörülmüştür. Yani bu hizmet;
i. Silahlı Kuvvetler'de yerine getirilebilir,
ii. Kamu hizmetinde yerine getirilebilir ya da
iii. Kimi durumlar gerçekleştiğinde yerine getirilmiş sayılabilir,
iv. Her üç durum da yasa koyucunun takdirindedir.
3. Vicdan özgürlüğü sınırlama yapılmaksızın, yasama, yargı ve silahlı kuvvetlerin de parçası olduğu yürütme dahil tüm devlet aygıtını kategorik olarak bağlarken, vatan hizmeti alternatifli olarak yerine getirilebilecek bir hizmettir.
4. Dolayısıyla vicdan özgürlüğü ile vatan hizmeti biçimlerinden yalnızca biri olan silahlı hizmetin çatışmasında anayasal tercihin vicdani kanaat yönünde olduğu açıktır.
5. Anayasa'nın kendi öngördüğü bir olanağın, yine Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmek olanaksızdır.
Kanunlar hiyerarşisi diye bir şey varsa, Anayasa yasadan üstünse, Anayasa'nın henüz emretmediği ama açıkça imkân tanıdığı bir hakkın (hizmetin... kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği ), yurttaşlara inançlarına aykırı bir ödevin (insan öldürme sanatının öğretildiği askerlik hizmeti) dayatılmasıyla ihlalini onaylayamayız.
Sn. Eminağaoğlu, benzer bir muhakeme seyri izleyerek aynı sonuca, daha da keskin bir ifadeyle, varıyor: "Askeri Ceza Yasası'nın vicdani reddi benimsememesi, Anayasa'ya aykırıdır."
Tekrara meydan vermemek için bazı bağlantıları atlarsam Sn. Eminağaoğlu beni bağışlasın, iki hukukçunun görüşlerini kronolojik sırayla ele aldığım içindir.
Anayasa'nın iç çelişkileri gösteriliyor, 1111 sayılı Askerlik Yasası inceleme kapsamına sokuluyor, vicdani redçiliğin halkı askerlikten soğutan bir faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği ifade ediliyor. ('Halkı, bir tanımı da insan öldürme sanatı olan askerliğe ısındırmak mı makbuldür?', sorusunu da ayrıca sormalıyız.)
Özet olarak, anayasada sınırları gösterilmemiş vicdan özgürlüğü ışığında, vicdani red Anayasa'da "kaçamaklı da olsa" tanınmış olup Askeri Ceza Yasası (özellikle 45. md.) Anayasa'ya aykırıdır ve dolayısıyla hukuki değildir, deniyor.
Kültürel boyutları
Tabii, kamu hizmetini devlete hizmetle, vatan hizmetini askerlik hizmetiyle özdeş gören/gösteren bir siyasal kültüre sahip olunca işler zorlaşıyor. Yoksa, Anayasa'ya aykırı olan yasalar düzeltilir, hukuka ve meşruiyete aykırı olan yasalar -Anayasa dahil- değiştirilir ve iç tutarlılığı olan bir kanunlar hiyerarşisi tesis edilir.
Vicdani reddi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin de, Uluslararası Temel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nin de emredici hüküm olarak koymadığı ve sadece anlayışla karşıladığı günümüz uygarlığında, keza savaşın uluslararası hukukta yeterli biçimde yasaklanmadığı günümüz insanlığında, bir de çok yüksek derecede militarist bir kültüre sahip isek, vicdani redçi olmak suç oluyor (Şu anda en az bir genç hapiste çürüyor: Mehmet Tarhan, Sivas Cezaevi).
Ama bu iş iki uçlu: Karşımızda mevzuat varsa, mevzuatın karşısında da biz varız. Kötü mevzuatı kabul etmek uysal koyunluktur, mevzuat her zaman hukuki ve meşru değildir, kanunları kırmadan ama eleştirerek yeni hukuk yaratmak esastır.
Eğer bir ülkede askeri ceza yasası, askerlik yasası (veya herhangi bir kanun), Anayasa'ya aykırı ise değiştirilir veya çatışma halinde üstün tutulmaz. Tutulursa, buna hukuk devleti değil, garnizon devleti denir, dar hukuki anlamda. (Garnizon devletinin daha geniş hukuki belirtilerini ve belli siyasal boyutlarını başka vesilelerle yazmışımdır.)
Militarizmin kimi boyutları
Askerlik ve savaş örtüşür, ama çakışmaz. Askerlik çok özel bir organizasyon biçimi ve davranış kodudur. Esas itibarıyla savaşta kullanılır. Barışta kullanılmaya başlanırsa, militarizm geliyor demektir.
Militarizm ("askercilik" diyelim) ve savaş örtüşür, ama çakışmaz. Savaşın kendisinde (hele meşru müdafaada) ve savaşa teknik hazırlıkta bile illaki militarizm (askercilik) yoktur, profesyonel askerlik vardır. Militarizm, çok özet bir tanımla, askeri varlığın, değerlerin ve yöntemlerin toplumsal yaşamın başka alanlarında da (hukuk, siyaset, ekonomi, kültür, hatta estetik vs.) ve barışta da egemen kılınması ve/veya içselleştirilmesidir. Çok kaba örnekler verecek olursak, siyasette darbe militarizmdir, hukukta yargı birliğine aykırı bağımsız askeri yargı militarizmdir, ekonomide asker şirketleri (örneğin OYAK) militarizmdir; kültürde sayısız militarist simge ve ritüel vardır. Tabii, hemen ekleyelim: Vatani hizmet/görev eşittir askerlik hizmeti anlayışı, militarizmdir.
Başka bir deyişle, vicdani reddi savunurken, doğrudan ve cepheden militarizmle mücadele edeceğimizi bilelim. Türk militarizmi ideoloji, mevzuat, kültürel ve kurumsal yapılar olarak eskilere gidiyor: Ordu-millet mitinden çıkıp, Prusyavarî seferber millet ideolojisinden geçip 19. ve 20. yüzyılın "topyekûn savaş" ideolojisinden beslenip soğuk savaşın ABD müttefiki ülkelerinin ordularına aşılanan "yeni-profesyonellik" süper-ideolojisine varıyor.
Yeni profesyonelliğin Türkçesi şudur: Ordular sadece adam öldürmez/sınır korumaz, aynı zamanda ya darbeci alternatif hükümettirler ya da temel siyasal kararları parlamentoya ve hükümetlere milli güvenlik kurulları üzerinden dikte ederler; global militarizasyonun lokal karargâhlarıdırlar. Yüksek teknolojiye ve modern örgütlenmeye sahip olmaktan ziyade çok yüksek vasıflı olmayan, emek yoğun birliklerdir. (Böyle olunca, Türkiye gibi bir yerde, vicdani redçiliğin karşısına bir barikat daha çıkarılacaktır: Yüksek mevcutlu ordular vatani görev/mecburi hizmet yöntemiyle ayakta tutulur, gönüllülük veya kurra yöntemleriyle ve vicdani redçilikle değil, denecektir. Ama varsayım yanlışsa, çıkarılan sonuç da geçersizdir, diye yanıt verilebilir.)
Tabii, genel asker alma yönteminin/sisteminin devletler açısından yukarıda sözü edilen işlevsel yönüne karşı, her yıl yüzbinlerce gencin bir hiyerarşi ve savaş sosyalizasyonundan geçirilmesi gibi muazzam bir sosyal maliyeti de vardır, özellikle demokratik bir siyasal kültürün bir türlü yerleşememesiyle olan hatırı sayılır nedensel ilişkisi açısından.
Birçok ülkenin genel asker almayı terk ettiği, gönüllülük, kurra (bazen para karşılığı devredilmek üzere) ve bedelli kısa yükümlülük yöntemlerine döndüğü bir çağda ki hepsi vicdani redle birlikte gidebilecek şeyler- silahlı hizmeti veya savaşmayı ve savaş için eğitilmeyi reddetmenin suç olmaktan çıkarılması gerekir. Kamuoyu talep eder, yasama meclisi gerekli yasal düzeltmeleri yapar (zaten yapması gereken), uygulamaya geçilir, ülke bir büyük kışla olmaktan çıkmaya başlar, milli savunma harcamalarında sağlanacak tasarruf öncelikle eğitime ve sağlığa kaydırılır...
Savaşmak istememenin ve savaş için eğitilmek istememenin suç olmadığını söyleyebilmek o kadar zor olmamalı. Yeter ki kötü alışkanlıkların bilincine varılsın. Hangi ülkede olursa olsun yasal rejim, savaş yanlısını (bilinçli-bilinçsiz) değil, barış yanlısını mahkum ediyorsa, orada bir çarpıklık var demektir. (Genel asker almayı, eşitlikçilik ölçütüne dayandırmanın mantıksızlığına burada giremeyeceğim.)
Bir başka çarpıklık da, vicdani red konusunda bir avuç genci yalnız bırakmaktır. Anne-babalar, öğretmenler, siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar, tüm yetişkinler bu konuda kendilerine de düşen bir şeyler olduğunu görmelidirler.
Ben, askerliği felsefi açıdan değerlendirip insan öldürme sanatı olarak görenlere gerçekten saygı duyuyorum. Bu bakış açısı o kişinin "eşcinsel" etiketi almasına neden olmamalı. Bu bir hayat görüşüdür. Böyle basit bir kelime ile böyle derinliği olan bir anlayış iftira niteliğini taşır. Askerlik zorunlu olmamalı.Bunu meslek olarak seçenler yapmalı ve bu da profesyonal bir orduya yöneliştir. Ayrıca dini inanış olarakta ret edenlere saygı duymak gerekir.Çünkü onlara göre Yehovanın Şahitleri askerlik yapmaz,onlar Yehovanın(Tanrının) askerleridir.