İnananların beklediği saygı?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde köle tarafından oluşturulan İnananların beklediği saygı? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 27,218 kez görüntülenmiş, 181 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı İnananların beklediği saygı?
Konbuyu başlatan köle
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan "ictenlik"

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Değerli kardeşler, inanın ki en aşırı ateistin bile kalbinde bir yaratıcı arayışı, sevdası vardır. Yalnızca akıllarına birkaç soru takıldığı için şüpheye düşüyorlar. İnanıyorum ki ateist kardeşlerimiz bu konuyu bol bol incelerse belki de birçok inanandan daha fazla iman edeceklerdir Allah'a. Çünkü çoğu kişi direk inanır, hiç sorgulamaz ama bir de bütün ayrıntısına kadar sorgulayıp özü yakalamak var. Ben de bu konuyu çok ama çok sorgulayıp, çok araştırma yaptım. Bazen Darwin'in anlattıkları da bana inandırıcı geldi ama Darwin'in bütün anlattıklarının karşılığını da buldum. Şimdi bazı ateist arkadaşlar, sen Darwin'i tam anlayamamışsın, bak adam Allah'ın olmadığını her yönden ispat ediyor diyecektir ama inanın ki dostlar, sadece evreni bile incelediğinizde bir yaratıcının olduğunu ispatlıyor. Dünya hayatı çok kısa bir zaman zarfını barındırır. Hani bir adam Hz.Ali'ye: Ya sen neden boş yere ibadet ediyorsun ahiret yoktur diyor. Hz.Ali: "Diyelim ki ahiret yok. Ben bir şey kaybetmem, ben ibadetlerimi büyük bir zevkle yapıyorum. Ama ya varsa sen ne yapacaksın" diyor. Hani bazı kişilerin kalplerini Allah mühürlemiştir ya illa inanmam deyip tuttururlar. Benim onlardan tek isteğim, benim inancıma saygı gösterip, islamı sevmeseler bile en azından saygıyla yaklaşmalarıdır. Ben eminim ki aklı selim bütün insanlar bu konuyu gerçekten araştırırsa Allah'ı bulacaklardır. Şuan bu yazıyı size yazmak için bana düşünme gücünü veren sonra onu yazıya geçirmek için parmakları nizami bir şekilde ellerime dizen, ve sizlere ulaştırmak için elektriği yaratn yüce Allah'a şükürler ederim. Sevgiyle kalın dostlar...
 

Sahte filozof

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
20 Kas 2012
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Katılıyorum Ümit kardeş. Ama ben direk inananlar hiç sorgulamadan Allaha inananlar çok zaman ateistlerle üzleşerken ateist oluyor. Çünki en azından okumak gerek. Ateist kardeşlerimiz ise o kadar çok okuyor ve inandıkları dinin küsursuz olmasin istiyorlar. Kuşkuları oldugu vakit ateist oluyor. Ateistler bir soruda takıldıkları zaman kuşku yaraniyor. Bu Kuranda da geçiyor. Araf suresi 30 ayet:O, (sizden) bazılarını doğru yola yönelterek onurlandıracak; ama bazıları(nız) için de doğru yoldan sapmak kaçınılmaz olacak: Çünkü, bakın, onlar Allahı bırakıp (kendi) kötü dürtülerini kendilerine dost edinecekler, hem de böylelikle doğru yolu bulmuş olduklarını sanarak!
 

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Şimdi değerli social-sosyal kardeşim, başka insanların değer duyduklarına saygısızlık yapmana kimse saygı duyamaz. Çünkü saygı duymanın da bir adabı vardır. Sahte Filozof, haklısın. İnsan çevresinden dini duyuyor, benimsiyor, o dinin gereklerini yapmaya başlıyor. Ama bir inanmayanla karşılaştığında, o inanmayan ona farklı şeyler anlatınca hemen şüpheye düşüyor. Çünkü bu adamın belli bir bilgisi yok. Sadece inanmakla yetiniyor. Yani demek istediğim önemli olan sadece inanmak değil, inanırken neye inandığını da bilmektir. Körü körüne gelen hayırdan umut beklenmez. Evet ateistler araştırıp şüpheye düşerler ama onlar araştırıp düşünürken olayı derinlemesine düşünemiyorlar. İnsan 5 duyu organıyla algılayamadığı şeyleri hissetemez. Örneğin: Aklımız. Aklımızı hissetmek için 5 duyu organımız yetersiz ama hiçbir ateist akıl yoktur diyemez heralde. Yani ateistler genellikle maddecidirler. Algılayamadıkları şeyleri derinlemesine düşünmedikleri için yok sayarlar. Bu konu da tek yapmak gereken hem ateistlerin hem de teistlerin kitaplarını okuyup, araştırma yapmaktır. Hiçbir salih akıl Allah'ın varlığını inkar edemez. Ben bunları anlatıyorum ama ateistlerde hiçbir salih akıl teist olamaz diyor. Ama varsa ateistlikte haklı olduğunu öne süren ben herkesle bu konuyu konuşabilir, Allah'ın varlığını her alanda ispat edebilirim. O zaman anlaşırız kimin salih düşündüğünü.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Akıl bir kavramdır.Kavramların kendilerini göremezsiniz, çünkü kavramlar nesnel gerçekliğin belirli bir yönünün göz önüne alınmasıdır,kısaca soyutlanmasıdır.Aklı görmeye çalışmak, ismi Ahmet olan bir kimsenin kendisini hesaba katmadan ismini görmeye çalışmaya benzer.Ahmet dediğinizde bir kişiyi tanımlarsınız, akıl dediğinizde de beynin belirli bir işlevini tanımlarsınız.Akıl, beynin doğru ve yanlışı ayırabilme işlevinin insan tarafından adlandırılmasıdır.Biz bu işlevi her yerde görürüz.
Sana 5 lira vereceğim ve senden 6 lira alacağım ve sen 3 lira kazançlı çıkacaksın.Doğru mu? Yanlış mı? Buna doğru dersen akılsızsındır.Değil dersen bunu ayırabilecek kadar aklın var demektir.

Ümit Zafer Bağcı yaşınız küçük ve öğrenmeniz gereken çok şey var.17 yaşında "şu şöyledir bu da böyledir" denen çoğu şey gerçekte pek öyle değildir.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Akıl bir kavramdır.Kavramların kendilerini göremezsiniz, çünkü kavramlar nesnel gerçekliğin belirli bir yönünün göz önüne alınmasıdır,kısaca soyutlanmasıdır.Aklı görmeye çalışmak, ismi Ahmet olan bir kimsenin kendisini hesaba katmadan ismini görmeye çalışmaya benzer.Ahmet dediğinizde bir kişiyi tanımlarsınız, akıl dediğinizde de beynin belirli bir işlevini tanımlarsınız.Akıl, beynin doğru ve yanlışı ayırabilme işlevinin insan tarafından adlandırılmasıdır.Biz bu işlevi her yerde görürüz.
Sana 5 lira vereceğim ve senden 6 lira alacağım ve sen 3 lira kazançlı çıkacaksın.Doğru mu? Yanlış mı? Buna doğru dersen akılsızsındır.Değil dersen bunu ayırabilecek kadar aklın var demektir.

Ümit Zafer Bağcı yaşınız küçük ve öğrenmeniz gereken çok şey var.17 yaşında "şu şöyledir bu da böyledir" denen çoğu şey gerçekte pek öyle değildir.

Kavramlar tasnif icin akil tarafindan uretilmistir. Akil bir kavram degil aksine kavramlari olusturma yetenegidir.
 

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Akıl bir kavramdır.Kavramların kendilerini göremezsiniz, çünkü kavramlar nesnel gerçekliğin belirli bir yönünün göz önüne alınmasıdır,kısaca soyutlanmasıdır.Aklı görmeye çalışmak, ismi Ahmet olan bir kimsenin kendisini hesaba katmadan ismini görmeye çalışmaya benzer.Ahmet dediğinizde bir kişiyi tanımlarsınız, akıl dediğinizde de beynin belirli bir işlevini tanımlarsınız.Akıl, beynin doğru ve yanlışı ayırabilme işlevinin insan tarafından adlandırılmasıdır.Biz bu işlevi her yerde görürüz.
Sana 5 lira vereceğim ve senden 6 lira alacağım ve sen 3 lira kazançlı çıkacaksın.Doğru mu? Yanlış mı? Buna doğru dersen akılsızsındır.Değil dersen bunu ayırabilecek kadar aklın var demektir.

Ümit Zafer Bağcı yaşınız küçük ve öğrenmeniz gereken çok şey var.17 yaşında "şu şöyledir bu da böyledir" denen çoğu şey gerçekte pek öyle değildir.

Ferdinand abiciğim, ben aklın yaşta değil başta olduğunu düşünüyorum. Kavramları göremezsiniz demişsiniz. İşte kavramları göremiyoruz ama kavramlar var. Var evet ama kavramlar soyuttur. Allah, insanları sınırlı güçte yaratmıştır. Beş duyu organının hissedemediklerini algılayamaz. Beyni görerek, dokunarak hissederebiliriz. İşte beynin içinde ki gizli güç olan akıl soyut olduğu için onu algılayamayız. Bizim düşünmemizi, hareket etmemizi vb beynin yaptığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuzdur. Beynin barındırdığı bir akıl vardır. Nasıl ruhumuzu, elektriği, kalbimizi vb göremiyorsak ve bunlar varsa akıl da görünmez ama vardır. Mesela yaratıcının varlığını evrene bakarak, elçiler sayesinde vb anlıyoruz. Ama güzel abicim aklın varlığını anlamamız için bunlara bile gerek yok, sadece öyle bir gücün ismine insanlar akıl demişler ve siz bunu göremediğiniz için akıl olarak algılayamadığınızdan yok diyorsunuz. Aslında ikimizde aynı şeyi söylüyoruz verdiğiniz örnekte matematik üzerinden bakarsak doğru. Tek anlatmaya çalıştığım beynin işlevlerini, kavramlarını göremememizin nedeni beş duyu organıyla kısıtlı olmamızdır.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Ferdinand abiciğim, ben aklın yaşta değil başta olduğunu düşünüyorum. Kavramları göremezsiniz demişsiniz. İşte kavramları göremiyoruz ama kavramlar var. Var evet ama kavramlar soyuttur. Allah, insanları sınırlı güçte yaratmıştır. Beş duyu organının hissedemediklerini algılayamaz. Beyni görerek, dokunarak hissederebiliriz. İşte beynin içinde ki gizli güç olan akıl soyut olduğu için onu algılayamayız. Bizim düşünmemizi, hareket etmemizi vb beynin yaptığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuzdur. Beynin barındırdığı bir akıl vardır. Nasıl ruhumuzu, elektriği, kalbimizi vb göremiyorsak ve bunlar varsa akıl da görünmez ama vardır. Mesela yaratıcının varlığını evrene bakarak, elçiler sayesinde vb anlıyoruz. Ama güzel abicim aklın varlığını anlamamız için bunlara bile gerek yok, sadece öyle bir gücün ismine insanlar akıl demişler ve siz bunu göremediğiniz için akıl olarak algılayamadığınızdan yok diyorsunuz. Aslında ikimizde aynı şeyi söylüyoruz verdiğiniz örnekte matematik üzerinden bakarsak doğru. Tek anlatmaya çalıştığım beynin işlevlerini, kavramlarını göremememizin nedeni beş duyu organıyla kısıtlı olmamızdır.


Kavramlar maddenin belirli bir yönünü,işlevini,niteliğini tanımlıyor.Aklın kendisi sözlük anlamı ile doğru ve yanlışı ayırabilmektir.Yani Akıl, beynin belirli bir işleminin tanımlanmasıdır.Biz o işlemin, karşımızdaki kişi tarafından ne düzeyde gerçekleştirilebildiğini, benim sana sorduğum gibi herhangi bir soru vasıtası ile tespit edebiliriz.Bu şekilde aklı görmüş oluruz çünkü akıl o işleve verilmiş isimdir.Aklın kendisi zaten bu işlevdir.Siz masanın üzerine koyabileceğiniz "bak işte akıl budur" denecek bir şey arıyorsunuz.Bir cismin, yani beynin belirli bir faaliyetinin adıdır akıl.O faaliyeti ancak faaliyetin gerçekleşmesi halinde tespit edersiniz.Ben size matematiksel bir soru sordum ve sizin verdiğiniz cevaptan aklınızı tespit etmiş oldum.Şimdi bana bir futbol topuna nasıl vurulacağını göster ancak herhangi bir şekilde top ve topa vuracak bir kimse olmadan ve topa vurmadan.Göstermen mümkün değildir.Sadece söz konusu maddeler aracılığı ile yani kısaca insan ve top olmadan ve bunlara vurmadan gösteremezsin.Çünkü topa vurmak demek kabaca bir cismin (insan)başka bir cisme(top) temas etmesini ifade eder.Buradaki mesele aklın soyutluğu değildir.Elbette akıl soyuttur.Sadece akıl değil, soyut olan başka bir çok şey de vardır.Buradaki mesele soyut olanın madde olmadan olamaması durumudur.Tekrar söylüyorum.Soyutlama, başka değişle soyutun oluşturulması, somut olan şeylerin belirli yönlerinin,niteliklerinin alınıp, diğer yönlerinin,niteliklerinin göz ardı edilmesi işlemidir.Akıl beynin, yani maddenin belirli bir işlevini tanımlar ve o işlev fizyolojik olarak, beynin içerisinde bir takım elektiriksel faaliyetler meydana gelmesidir.Siz inançsal şartlanmışlığınız sebebi ile tümden gelerek bir sonuca varıyorsunuz.Sizin yaptığınız "Allah vardır, başka değişle "akıl/soyut, maddeden/somuttan bağımsızdır" hatalı ön kabulüne dayanıyor.Bu ön kabulden sonra "o halde....."diyerek devam ediyorsunuz.Oysa ki sizi destekleyen hiç bir veri yoktur.Örneğin beyni olup da bilincini kaybetmiş çok kimse vardır (bitkisel hayat,koma durumu,çeşitli hastalıklar vs.)oysa tersine beynini kabedip de bilinçli olan kimse yoktur.Beynin maddeselliği bilince bağımlı değildir,bilinç yoksa beyin varolmaya devam eder. Fakat bilinç maddeye bağımlıdır,madde yoksa bilinç de yoktur.Bunu tartışmanın bir anlamı yoktur.Aksini iddia eden kişiler beyni(madde) olmayan, buna karşın bilinci olan şeylerin neler olduğunu bize göstermelidirler.Buraya dikkat, varolduğu iddia olunan yaratıcı dışında bunun örneği yoktur!!.Ki bu varlığın varolması salt inanca dayanmaktadır.

Şimdi şöyle düşünelim.Evet insanın duyu organları sınırlıdır, bunun tartışılacak bir tarafı yok.Bunun tartışılamaycağı gibi, insanın geliştirdiği araç ve gereçlerle göremediklerini gördüğü, duyamadıklarını duyduğu da tartışmasızdır.İnsan gözle göremediği mikro organizmaları mikroskop ile görmüyor mu?Görüyor.Peki insan dünya dışına gönderdiği teleskoplar ile evrenin derinliklerini, çıplak gözle göremeyeceklerini görmüyor mu?Görüyor.Kızıl ötesi yahut gece görüş sistemleri ile çıplak gözle tespit edemeyeceği ışığın farklı dalga boylarını görebiliyor mu?Görüyor.Duyamadığı frekans aralığındaki sesleri araç gereç vasıtası ile duymuyor mu?Duyuyor vs.Örnekler çoğaltılabilir.Demek ki insanın duyularını diğer canlıların duyuları ile eşdeğer bir sınırlılıkta değerlendirmemek gerekir.Siz insanı sahip olduğu özelliklerden soyutluyorsunuz.Kafanızda bu dünyaya ait olmayan, salt çıplak duyuları ile birşeyleri duyumsayan, kendi tasarladığınız geçeklikten kopuk bir insandan bahsediyorsunuz.O insan tipi gerçek değil, sizin kendi soyutlamanız.

Peki yine de bütün bunlara rağmen, an itibari ile insan herşeyi algılayabiliyor mu?Elbette algılayamıyor.Şu an bilmediklerimiz yok mu?Elbette var.Var olmasına var da, bu bilinmemezlik bir yaratıcının varlığına işaret edebilir mi?Burada çok sık tekrarlanan bu vurgunun, ki burada vurgu şudur "Bazı şeyleri bilmiyoruz,belli yönlerden kısıtlıyız, o halde bilmediklerimiz bir tanrının varlığına işaret eder" ne kadar anlamsız olduğunu ifade etmek istiyorum.İlkin burada üstü örtülü olarak şu var.Bilinen ve sınananlar bir yaratıcıya işaret etmiyor yahut "işte bak gördün mü , varmış" denecek bir veri içermiyor.İçermediği gibi bir yaratıcının olma ihtimalini ortadan kaldırıyor (beyinden/maddeden/somuttan bağımsız bilinç/soyut yoktur gibi). Haliyle yaratıcının varlığı bu "bilinmeyen" alana çekilerek savunulmaya çalışılıyor.Peki burada akıl ve mantık dışı olan şey nedir. Şudur ki bilinmeyenlerin ne olduğunu BİLMİYORUZ.O halde nasıl oluyor da bu, bir yaratıcının var olabileceğinde bir argüman olarak kullanılıyor.Denebilir ki "Bilmediğimiz şeylerin bilgisi, belki de bir yaratıcıya işaret edecek.” Evet ama belki de etmeyecek. Bilmiyoruz!Yani burada bilinmeyenler mantıken bir yaratıcı ihtimalini ne kadar destekliyor ise, bir yaratıcı olmama ihtimalini de o kadar destekliyor.%50 ye %50. İşte dogmatizm burada devreye giriyor.İnanan insanlar(istisnalar hariç) her nedense, bilinmeyenlerin daha çok kendilerini destekledikleri gibi bir fikre sahipler.Şöyle anlamsız bir hesapları var, örneğin “ bilinmeyenler %90 bizi, %10 inanmayanları destekler” gibi.Sanırım bunun ne derece anlamsız olduğu kendinden menkul.Zaten boşuna dogmatizm denmiyor, kişi öyle inanıyor, gerçeğin kendisi önemli olmuyor.Kısacası bilinmeyenler, iki farklı fikre sahip iki kişiyi aynı oranda doğruluyor ve yanlışlıyor.

Peki sonuç ne? Bilinenlere bakmak.Bilmediklerimizden değil, bildiklerimizden yola çıkmaktır. Bildiklerimiz bize soyut şeylerin, maddeden ayrı var olamayacağını göstermektedir.Buna karşın somut olan şeyler, soyut olanlara bağımlı değildirler.Sokakta gezen beyinsiz bilinçler yoktur.Hiçbir kimse buna şahit olmamıştır.Aksine bilinçsiz ancak bir beyni olan bir çok kimse vardır.Gerçeğin kendisi, görmek istendikten sonra orada öylece durmaktadır.Elbette insan gerçeği yadsıyarak kendine bir yol çizmiş olabilir, kendi tercihidir.Şimdi sevgili Ümit, işin özü, biz seninle,ötesine hiç geçemediğimiz bir dağın karşısındayız, o yöreyi biliyoruz ancak dağın ötesinde ne olduğunu bilmiyoruz ve merak ediyoruz devamında ne var diye.Dağ sıraları arasında belli belirsiz boşluklar var ancak diğer tarafta ne olduğunu görmek de mümkün değil.Sen “bence bu dağın arkasında deniz var” diyorsun.Ben de sana havanın o tarafta nemli değil,kuru olduğunu,bugüne kadar o yönden gelen herhangi yağmur bulutunun olmadığını, deniz kokusunun bulunmadığını,denizin sesinin duyulmadığını ifade ediyorum.Buna karşın sen kabul etmiyorsun ,tüm bunlara karşın ”orada bir deniz olma ihtimali vardır” diyorsun.Çünkü orada bir deniz olsun istiyorsun.Elbette orada bir denizin olmasının kötü bir tarafı yok.Ancak gerçek şu ki orada bir deniz yok.
 

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Ferdinan abiciğim, senin dediklerini çok iyi anlıyorum. Evet gerçekten düşünüyorsun, kendine göre çok mantıklı çıkarımların var. Ama sen de diğerleri gibi olayın özüne inemiyorsun :( Tamam olayı fark etmekte çok zordur ama sen olayı fark ediyorsun ve sadece olaya yüzeysel bakıyorsun, olayın bir içine inebilsen sen de gerçeğin farkına varacaksın. Tamam ben aklın beyinden bağımsız olarak ayrı bir soyut varlık olduğunu savunmuyorum zaten. Akıl beynin bir işlevi. Mesela kolumuzun işlevi itmek, kaldırmak vb. Kolumuz bu işlevi yaparken biz onun işlevini görebiliyoruz. vb. Ama beynin işlevi olan aklı hiçbir türlü hissedemiyopruz, algılayamıyoruz. Ben sana bunu söylemek istedim. Yani evrende öyle şeyler var ki, insanın özünde olduğu halde farkına varamıyor, insan onu algılayamıyor. Ben aklı göremiyoruz bakın demek görmediğimiz şeylerde var o zaman Allah var demek istemedim. Demek istediğim ateistler biraz maddeci oluyorlar genellkle. Zaten yaratıcıyı da algılayamadıkları için inanmıyorlar. Onlar illa varlığını somut delillerle kanıtlamak istiyorlar. Zaten inananlar da burada ayrılıyor. Kimi iman edip, görmediği halde ona inanıyor, kimi ben elimle tutmadığıma inanmam deyip, inanmamaktan yana olmuyor. Zaten Allah elle tutulur bir delilini bize gösterseydi inanmayan kalmazdı ve dünyanın bir sınav yeri olması beklenemezdi. Zaten bilimin islama ters olduğunu kimse söyleyemez ama din biliyorsunuz dogmatiktir, bazı zamanlar iman etmek gerekir. Tekrarlıyorum, zaten inanlar ve inanmayanlar burada ayrılıyor. Doğaya, yaratılışa baktığınız zaman bu yaratılışın üstün bir zeka olmadan kendi kendiliğine gerçekleşmesi imkansızdır. Bütün herşey bir uyum içinde, önemli olan madde gözüyle bakıp geçmek değil, gördüklerini biraz sorgulamak. İkimizde dağın yanındayız ve dağın arkası görünmüyor. Ben arkasında deniz var diyorum ama sen yok diyorsun. Gün gelince o dağ coğrafi şartlar altında yıkıldığında dağın arkasındaki ortaya çıkacak. Eğer deniz yoksa, inan ki benim için hava hoş. En azından ben kafamdan bir deniz hayal edip hayatımı onun nizamına göre düzenlemişim diyeceğim. Ama değerli abiciğim dağın ardından bir deniz çıkarsa inan ki sen daha önceden hazır olmadığın için denizin suyunda boğulacaksın. Sevgi ve saygılarımı sunuyorum, ne olur çok düşünün kendinizi heba etmeyin. Benim gönlüm buna el vermiyor inan yürekten söylüyorum. Kendine bir kayık yapmaya çalış abiciğim.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
sadece olaya yüzeysel bakıyorsun, olayın bir içine inebilsen sen de gerçeğin farkına varacaksın.

Yanılıyorsun Ümit.Ben senin gibi gerçeğin içini istediğim gibi doldurabileceğim birşey olarak görmüyorum.Sen gerçeğin kendi hayallerine uygun olmasını umuyorsun.Bunu da anlıyorum insanidir.Ancak gerçek senin hayal ettiğin gibi değildir.O, kendi olduğu gibidir.Kişinin hayallerini yıkar ve geçer.Uyum dediğin görecelidir,mutlak değildir.Çünkü uyum, organizmanın etkiye verdiği tepkilerden ibarettir.O etkiler ise çevresel koşullar değiştikçe değişirler.Haliyle değişen etkiye verilen tepkiler de değişirler.Söz konusu etkilere hayatta kalma yönünde doğru tepkiler verilirse, uyum sağlanmış demektir.Yeryüzünün geçmişine bakarsan hiç bir canlının olmadığı bir evreden, canlılığın olduğu bir evreye geçiş ve yine canlıların çeşitli etkilerle topluca yok oldukları evreler görürsün.Yani uyumun yanında uyumsuzluk vardır.Günümüzün kişiyi gerçeğe götürecek en önemli etkinliği bilimdir."""Bilim veya ilim,[1] fiziki ve doğal evrenin yapısının ve davranışlarının birtakım yöntemler (deney, düşünce ve/veya gözlemler) aracılığıyla sistematik bir şekilde incelenmesini de kapsayan entelektüel ve pratik çalışmalar bütünü.[2]""" Wikiden alıntı.Kıscası koyulaştırdığım yerden de anlaşılacağı gibi, bilim kendini salt gördüğü ile sınırlamaz,felsefi etkinlik içerir, gördüğünün onun ötesine geçer.Dediğim gibi, ben bu dili kullanıyorum.Sen ise kendin neye inanıyorsan,hayalinde ne varsa ondan bahsediyorsun.Örneğin çocuklar maddenin ötesine geçiyorlar ve geyiklerin çektiği bir kızakla havada uçan noel babanın varlığına inanıyorlar ancak noel baba yoktur.Demek ki görünenin ötesine ne şekilde geçildiği önemlidir.Her geçiş neticesinde gerçeğe ulaşılamaz.

Eğer deniz yoksa, inan ki benim için hava hoş. En azından ben kafamdan bir deniz hayal edip hayatımı onun nizamına göre düzenlemişim diyeceğim. Ama değerli abiciğim dağın ardından bir deniz çıkarsa inan ki sen daha önceden hazır olmadığın için denizin suyunda boğulacaksın. Sevgi ve saygılarımı sunuyorum, ne olur çok düşünün kendinizi heba etmeyin. Benim gönlüm buna el vermiyor inan yürekten söylüyorum. Kendine bir kayık yapmaya çalış abiciğim.

Bu da sürekli tekrarlanan ve İslam'ın kişisel faydacılığa indirgenen pragmasitst yorumu.İslam inancının özünü terk etmek anlamı taşıyor."Ben şimdiden inanayım da ne olur ne olmaz, yoksa da bir şey kaybetmem" Demek ki sizin için yaratıcının varlığı pek önemli değil,işinizi ne kadar gördüğü önemlidir.Merak etme Ümitciğim o kayığın yapılmasını sağlayan bilimsel bilgidir.Bilimden ayrılmayan uzaya da çıkar,denizin derinliklerine de iner,üstünde de yüzer vs.Dua ile işi götürmeye çalışanların durumu ortadadır.
 

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yanılıyorsun Ümit.Ben senin gibi gerçeğin içini istediğim gibi doldurabileceğim birşey olarak görmüyorum.Sen gerçeğin kendi hayallerine uygun olmasını umuyorsun.Bunu da anlıyorum insanidir.Ancak gerçek senin hayal ettiğin gibi değildir.O, kendi olduğu gibidir.Kişinin hayallerini yıkar ve geçer.Uyum dediğin görecelidir,mutlak değildir.Çünkü uyum, organizmanın etkiye verdiği tepkilerden ibarettir.O etkiler ise çevresel koşullar değiştikçe değişirler.Haliyle değişen etkiye verilen tepkiler de değişirler.Söz konusu etkilere hayatta kalma yönünde doğru tepkiler verilirse, uyum sağlanmış demektir.Yeryüzünün geçmişine bakarsan hiç bir canlının olmadığı bir evreden, canlılığın olduğu bir evreye geçiş ve yine canlıların çeşitli etkilerle topluca yok oldukları evreler görürsün.Yani uyumun yanında uyumsuzluk vardır.Günümüzün kişiyi gerçeğe götürecek en önemli etkinliği bilimdir."""Bilim veya ilim,[1] fiziki ve doğal evrenin yapısının ve davranışlarının birtakım yöntemler (deney, düşünce ve/veya gözlemler) aracılığıyla sistematik bir şekilde incelenmesini de kapsayan entelektüel ve pratik çalışmalar bütünü.[2]""" Wikiden alıntı.Kıscası koyulaştırdığım yerden de anlaşılacağı gibi, bilim kendini salt gördüğü ile sınırlamaz,felsefi etkinlik içerir, gördüğünün onun ötesine geçer.Dediğim gibi, ben bu dili kullanıyorum.Sen ise kendin neye inanıyorsan,hayalinde ne varsa ondan bahsediyorsun.Örneğin çocuklar maddenin ötesine geçiyorlar ve geyiklerin çektiği bir kızakla havada uçan noel babanın varlığına inanıyorlar ancak noel baba yoktur.Demek ki görünenin ötesine ne şekilde geçildiği önemlidir.Her geçiş neticesinde gerçeğe ulaşılamaz.



Bu da sürekli tekrarlanan ve İslam'ın kişisel faydacılığa indirgenen pragmasitst yorumu.İslam inancının özünü terk etmek anlamı taşıyor."Ben şimdiden inanayım da ne olur ne olmaz, yoksa da bir şey kaybetmem" Demek ki sizin için yaratıcının varlığı pek önemli değil,işinizi ne kadar gördüğü önemlidir.Merak etme Ümitciğim o kayığın yapılmasını sağlayan bilimsel bilgidir.Bilimden ayrılmayan uzaya da çıkar,denizin derinliklerine de iner,üstünde de yüzer vs.Dua ile işi götürmeye çalışanların durumu ortadadır.

Bilimsel bilgi hiçbir zaman islama karşı bir yargı taşımadı demiştim. Biz gönülden inanıyoruz ama öyle birşey olmasa bile bizim için sorun yok ya varsa siz ne yapacaksınız dedim. Bilim geliştikçe bir yaratıcının olduğu daha da kanıtlanıyor. Çünkü bilim bir şeyin işlevini vb buluyor ama onun nasıl meydana geldiğine bir cevap veremiyor. Çünkü o şeyin meydana nasıl geldiğini insanın zekasından daha bir üstün zeka yaratmıştır.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Her ne ise Ümit.Sürekli aynı şeyleri tekrarlayıp durmak istemiyorum.Bilim geliştikçe bir yaratıcının olma ihtimalini daha çok kanıtlasın diye istiyorsun, bunu anlayabiliyorum. Bilimsel araştırmaları takip etmenin en eğlenceli yolu, belgesel izlemektir.Bunu yaparsan gerçeğin ne olduğunu görürsün.
Önce de söyledim.Sen inandığın yaratıcıyı, bilimin cevap veremediği,eş deyişle insanoğlunun henüz bilmediklerindan yola çıkarak ortaya koymaya çalışıyorsun.Yani diyorsun ki"Bilmediğim şeylerin, yaratıcının varlığını kesinlikle ortaya koyacağını biliyorum" ben de diyorum ki, bu cümlenin ne kadar mantıksız olduğu ortadadır.O bilinmeyenler, yaratıcının varlığını da yokluğunu da aynı derecede imkanlı kılar, bilemezsin.O nedenle bilinenlerden yola çıkmalısın.Fakat orada da bir sorun var. Bilinenlerden yola çıkman, yani bilimin bulgularından yola çıkman demek, maddi olandan yola çıkman demektir.Buradan yola çıkarsan, maddi olan bir şeyden yola çıkıp, soyut birşeye ulaşmaya çalışmış olursun ki ; bu da benim "bilincin kaynaği maddedir,soyutun sebebi maddedir" iddiamı doğrulamana ve haliyle yaratıcının olmayabileceği ihtimaline kapı açmak olur.Yok dersen ki"Tamam, maddeden yola çıkıyorum ancak yaratıcı, yani soyut olan , maddeyi yani somutu yaratmıştır" O zaman da kaynağını maddeden almayan herhangi soyut bir şey göster derim, ki gösteremezsin.
Bunları bir düşün derim Ümit.Sağlıcakla kal.
 

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Bir felsefe formunda şuan görüşlerimizi paylaşıyoruz. Yani tartışma veya birbirimize görüş kabul ettirme çabasında değiliz. Bizler burdayız, evren de burada sen, biz ve bu evren nereden gedi diyorsun? Yani yoktan nasıl var olduk? Ben, bizler ve bu evreni üstün bir aklın ürünü bir yaratıcı yarattı diyorum. Evet, o bilinmeyenler yaratıcının varlığını da yokluğunu da aynı kılar bilemezsin demişsin. Tamam eğer dediğin gibi bilinmeyenler olsaydı dediğin gibi olurdu ama benim dediğim bilinenlerdir. Çok basit birkaç örnek vereyim. Bu örnekleri okurken şunu düşün. Bir yaratıcı yok ve kendiliğinden oluşan aklı olmayan aciz canlılar bunları yapıyor bakalım senin aklına bunlar ne kadar mantıklı gelecek. 1)Yeryüzünde yüzlerce cins örümcek yaşar. Bu küçük hayvanlar kimi zaman yuvasının statik hesaplarını yapabilen bir inşaat mühendisi, kimi zaman üstün tasarımlar yapan bir iç mimar, kimi zaman olağanüstü güçlü ve esnek ipler, öldürücü zehirler, eritici asitler üreten bir kimyager, kimi zaman da son derece kurnaz taktiklerle avlanan bir avcı olarak karşımıza çıkabilirler. Doğadaki canlıların tümü yaşamlarını sürdürebilmek için akıl gerektiren davranışlarda bulunurlar. Yetenek, beceri, üstün manevra kabiliyeti gibi tanımlamalarla adlandırılabilecek olan bu davranışların ortak özelliği ise her birinin mutlak surette akıl gerektiren davranışlar olmalarıdır. Bir insanın ancak öğrenme, beceri ve tecrübe gibi özelliklerle kazanacağı yetenekler, bu canlılarda ilk doğdukları andan itibaren vardır. Peki aklı olmayan bir yaratıcı olmasa, bu akılsız varlıkları kim üstün bir şekilde yönlendiriyor? İç güdü demeyesin. Gordon Rattray Taylor evrimci bir genetik uzmanıdır. İçgüdülerle ilgili olarak şöyle söylemektedir: İçgüdüsel bir davranış ilk olarak nasıl ortaya çıkıyor ve bir türde kalıtımsal olarak nasıl yerleşiyor diye sorsak, bu soruya hiçbir cevap alamayız. Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery, Harper and Row Publishers, 1983, s.273 Bazı evrimciler ise içgüdü açıklamasının yanısıra bütün davranışların canlıların genlerinde programlanmış olduğunu söylerler. Ancak bu durumda bu programı yapanın ve canlılara bunu yükleyenin kim olduğu sorusuna cevap vermeleri gerekmektedir. Ancak evrimciler bu soruya da bir cevap verememektedirler.Hiçbir canlının davranışlarını tesadüflerle, başka herhangi bir mekanizma ile ya da ilginç kavramlarla açıklamak mümkün değildir. Böyle bir iddiada bulunmak sadece bir aldatmaca olmaktan öteye gidemeyecektir. Allah bunu bir ayetinde şöyle bildirmektedir: De ki: "Siz, Allah'ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar. (Fatır Suresi, 40) Hemen hemen bütün hayvanların bilimi şaşırtan, (tabi bunlarıda bilim buldu Kur'an zaten önceden haber veriyor) özellikleri var ki, bunu aklın alamaz. Çünkü bunu insan aklından daha üstün zekaya sahip olan birisi yapmalı. Al işte yine zora düştün hemen işi yaratıcıya bağladın deme, yaratıcı yoksa bunlar nasıl oluşuyor. Bu üstün zeka nereden fışkırıyor da bunların oluşmasını sağlıyor.Son anlatmak istediğini tam anlayamadım :(Sevgi ve saygılarımla...
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Ümit,öncelikle şunu belirteyim ben bir biyolog değilim .Şimdi dünya üzerinde birbirlerinden farklı düzeylerde gelişme göstermiş bir çok canlı vardır.Tek hücreli olanlardan, çok hücrelilere,bitkilerden, omurgasızlara ve omurgalılara vs.Bunların tamamı, etrafılarından gelen etkilere ya da uyaranlara tepki verirler.Fakat bunların tepkilerinin nasıl oluştuğuna,eş değişle uyaranların bu organizmaların bünyesinde nasıl bir etkide bulunduğuna bakıldığında,tek hücrelilerde kimyasal yahut fizyolojik bir takım reaksiyonların gerçekleştiği görülür.Yani dışarıdan gelen etki, örneğin ışık, organizmada bir reaksiyona sebep olarak bir tepki ortaya koyar.Tek hücreli olmasada mesela bitki ışığa doğru yönelir.Bunu akıllı olduğundan yapmaz,vücudunda kimyasal reaksiyonlar gerçekleştiği için yapar.Daha üst düzey canlılarda, örneğin böceklerde,dışarıdan gelen uyarıların tepkiye dönüştürüldüğü bir merkez vardır.Buna sinirsellik denir. Bu canlılar da zihinsel etkinliğin izleri görülse de davranışları otomatiktir, bilinçli değildir.Örneğin dişi bir örümcek yumurtaları olsa da olmasa da yumurtlama zamanı geldimi yumurtalarını koyacak bir kesecik örer.Yumurtam yok ki neden örüyorum demez.Çünkü davranışları otomatiktir.Örneğin karıncalar insan toplumu ile karşılaştırılır, yahut arılar, bunların davranışlarına bakıldığında da otomatik oldukları görülür.

Güdülenme evrim teorisinin ve haliyle biyoloji biliminin bir unsurudur.Ben bir biyolog duymadım ki bunu reddetsin.Zaten senin alıntıladığın kısımda, ki çok kısa bir yeri alıntılamışsın,güdülenme yoktur denmiyor,güdülenmenin türün evriminde nasıl başladığı sorusuna cevap verilmesi gerekir deniyor.Doğrudur ,cevap verilmelidir;ancak bir şeyin nasıl başladığına cevap verememek, o şeyin olmadığı anlamına gelmez.Örneğin hafızasını kaybetmiş bir kimseye nereden geldiğini sorarsan, bilmiyorum diyecektir.O zaman sen yoksun mu diyeceksin?

Ancak bu durumda bu programı yapanın ve canlılara bunu yükleyenin kim olduğu sorusuna cevap vermeleri gerekmektedir. Ancak evrimciler bu soruya da bir cevap verememektedirler.Hiçbir canlının davranışlarını tesadüflerle, başka herhangi bir mekanizma ile ya da ilginç kavramlarla açıklamak mümkün değildir. Böyle bir iddiada bulunmak sadece bir aldatmaca olmaktan öteye gidemeyecektir.

Demişsin otomatik olarak yine aynı şeyi yapıyor ve bilinmeyen bir şey üzerinden yaratıcıya işaret ediyorsun.Unutma, bilinmeyenler aynı zamanda beni de doğruluyor.İkincisi Ümit.Şİmdi kendi çelişikliğini anlamak için senin cümlende biraz değişiklik yapalım ve aşağıya bakalım.

"""Ancak bu durumda Allah'ı yapanın ve Allah'a bunu yükleyenin kim olduğu sorusuna cevap vermeleri gerekmektedir. Ancak inananlar bu soruya da bir cevap verememektedirler.Hiçbir canlının davranışlarını tesadüflerle, başka herhangi bir mekanizma ile ya da ilginç kavramlarla açıklamak mümkün değildir. Böyle bir iddiada bulunmak sadece bir aldatmaca olmaktan öteye gidemeyecektir."""

Kısacası Ümit bu soruları kendi inanç sisteminize sormuyor,buna karşın koskoca bir bilimsel birikimi eleştirmeye çalışıyorsunuz.
 

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Ferdinand abi, fark ettin mi sorduklarımın hiçbirine evet şu şöyle olduğu için şöyledir diye net cevap vermiyorsun. Ben birşey soruyorum sen dolaylı yoldan sorduğum şeyi kendi görüşüne çevirip anlatmaya çalışıyorsun. Ben bir örümceğin ağlarını birebir eşit yapmasını, çok düzenli yapmasını soruyorum. Sen çevreden gelen reaksiyon diyorun. Dediğin gibi olsaydı çevreden gelen reaksiyonla yine ağ örerdi ama ağları birbirine eşit ve zeka ürünü olamazdı. Örümceğin ağında çok garip matematiksel işlevlerde vardı hatırlayamıyorum. Senin dediğin o reaksiyon zekaya sahip olmadığı için örümceğe matematiksel hiçbir şey katamaz. Hep aynı şeyi söylüyorsun cevap veremediğiniz şeyleri Allah'a bağlıyorsunuz diye. Yazılarımın hepsine tekrar bak hiçbirinde öyle birşey yok. Bilimin kanıtladıklarını Allah'a bağlıyorum ben. Peki Allah'a bağlama nedenim ne? Ortaya çıkan bilimsel bilginin sonucuna bakıyorum. Bu işi zekası olmayan hiçbir şey yapamaz diyorum. Hani böyle düzensiz, uyduruk, eş olmayan birşey olsa tamam bu kesin reaksiyona falan uğramıştır derim. Ama incelediğim her şey eşsiz bir zekanın ürünü olduğu için, ben bunun bir yaratanın eseri olduğunu fark ediyorum, islam taraftarı olduğum için de bu yaratana Allah diyorum. Yoksa maddeye bakıp, aaa bu da ne aklım hiçbir şey almadı, bak inan bunu Allah yarattı, çok garip demiyorum. Kanıtlanmış şeyler üzerinden ilerliyorum. Mesela denizde zehirli bir ot var. Bu ot palyoço balığına zarar vermiyor. Büyük balıklar palyoço balığına zarar vermek istediğinde palyoça balığı otun arasına giriyor ve kurtuluyor. Büyük balıklar o ot zehirli palyoço balığının peşine düşmekten vazgeçelim diye düşünemezler demi? İşte onların zehirlenmesini önlemek için biri onları yönlendiriyor. Palyoço balığıda deniz altında bir sürü ot varken saklanmak için gidip o otu seçiyor. Ama hayvan cağızın aklı yok. Aklı olsa abicim sen binde bin haklısın diyeceğim. Verdiğin cevaplardan fark ediyorum, inan ki cevapların inceliğine giremiyorsun. Reaksiyonu biliyorsun, hayvanı etkileyebileceğini biliyorsun ama onu evrime çevirmek için doğrı olmayan mantıksız yorumlar üretiyorsun. Reaksiyon filan gibi bilimsel bilgiler yazıyorsun ben okurken birşey bulacakmışım gibi oluyorum ama sonunda kendi yorumlarında reaksiyonu bilimden ayırıp, resmen canlının yeni baştan yaratıcısı yapıyorsun. Bende biyolog değilim, bunları bilimin biyoloji dalından yani bilimsel kitap vb den okuyup sana söylüyorum. Demek ki bunları yazanlar bu nedenleri bir yaratıcıya bağlıyor burda bir iş var. Ama hiçbir evrimci çıkıpta bu canlıların özelliklerinin yaratıcının bir eseri olmadığını anlatmıyor.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Öncelikle Ümit, sana “her şeyin” cevabını verdiğini söyleyen kişilerden ve anlayışlardan uzak dur. Çünkü yalan söylüyorlardır. İnsan ne bugüne kadar “her şeyin” cevabını vermiştir ne de bundan sonra,”her şeyin” cevabını verebilecektir. Bunun böyle oluşu benim iradem dışındadır, varoluşun kendine özgüdür. Burada değil ben, bir biyoloji profesörü dahi gelse, söyledikleri senin doğrularına ters geliyor ise (ki çoğunun tanrı inancı yoktur) kabul etmeyeceksin. Çünkü senin buradaki tutumun, mantık yürütme işini kendi fikrini doğrulayacak bir çerçevede bırakarak, geri kalan alanı mantıksızlığa teslim etmek, sorgulamamak, üstünden atlamak ve böylece inancını kuvvetlendirmek yönünde. Buna felsefe yapmak denmez.

Senin düşünce sisteminde koskoca bir çatlak var. Hiçbir şeyin rastgele olamayacağını düşünüyor, bir yaratıcı tarafından yaratılmasını gerekli görüyorsun (balık şu ya da bu davranışı sergiliyorsa, bu kesin başkası tarafından yaratılmışlığındandır). Buna karşın o yaratıcının faaliyetlerini gerçekleştirebilmesi için yaratılmış olması gerekmez diyorsun. Burada bunun mantıki bir temeli olmadığı açık. Eğer hiç bir şeyin nedeni kendisi olamıyor ise, yaratıcının nedeni de kendisi olamaz. Yok, bazı şeylerin nedenleri kendileri olabiliyor ise, o halde bir yaratıcıya ihtiyaç yoktur. Tüm bunların üzerinden atlıyorsun, kendi içerisinde çelişik bu kısmı es geçiyorsun, ondan sonra bilimsellikten, akıldan, zekâdan bahsediyorsun. Gerçek bir felsefe tutkunu böyle şeyleri es geçip üzerinden atlamaz çünkü derdi gerçeğe ulaşmaktır, kendini onaylamak değil.


Sen çevreden gelen reaksiyon diyorum. Dediğin gibi olsaydı çevreden gelen reaksiyonla yine ağ örerdi ama ağları birbirine eşit ve zekâ ürünü olamazdı.

İlk başta olamamıştır Ümit. Örümceklerin evrimsel yaşı 330 milyon yıl. Bu 330 milyon yıl içerisinde o ağı milyarlarca belki de trilyonlarca, katrilyonlarca kez doğru yapamamaktan, olası tüm öteki biçimlerden daha dayanıklı olan bugünün ağını yapmış ve bunu yapabilen örümcekler hayatta kalma konusunda daha başarılı olduklarından, bugüne ulaşmışlardır. En azından evrimin söylediği budur. Ancak bunun zekâ ile alakası olmak zorunda değil. Canlılar farklı gelişmişlik düzeylerindedirler, kimisi uyaranlara direkt olarak kimyasal reaksiyonlar ile cevap verirken (bitkiler gibi), kimisinin merkezileşmiş bir sinir sistemi vardır. Kimisinde bu sinirsellik, beyni olan canlılar gibi zihinsel etkinliğe yükselir,. Bizim beynimiz ise düşünebilme, kavramlaştırma, soyutlama vs. yetileri ile diğer canlılardan ayrılır. Herhangi bir bitki ışığa yönelirken bunu zeki olduğu için mi yapıyor? Yoksa metabolizmasında meydana gelen kimyasal tepkimelerin neticesinde mi yapıyor? Kimyasal tepkimeler neticesinde yapıyor. Bir örümcek zeki olduğundan mı o ağı örüyor? Hayır, çünkü zekânın söz konusu olabilmesi için örümceğin o ağı tasarlaması, söz konusu matematik hesaplarını yapması vs. gerekir. Zekâ, beynin birden çok işleminin tanımlanmasıdır. Belirli bir ölçüde sinirselliğin zihinsel etkinliğe dönüşmesinin izleri, bu canlılarda (örümceklerde) vardır, ancak bu zekâ değildir. Örümceğin o ağı örmesine giden süreçte etkili olan sinirselliktir, zekâ değildir. Senin dediğin gibi zeki olsa idi, benim dediğim gibi otomatik bir şekilde, ağdan kesecik örme gibi bir şey yapmazdı. Yumurtlamamasına rağmen, boşu boşuna, yumurtalarını saklamak için ağ ören bir canlının,"yumurtam yok ki bu ağı neden öreyim?" gibi bir şeyi hesaplayamadığını, ancak mühendislik yapabilecek kadar da bir zekâya sahip olduğunu nasıl söyleyebilirsin? Demek ki burada zekâdan başka bir şey vardır.

Büyük balıklar palyoço balığına zarar vermek istediğinde palyoça balığı otun arasına giriyor ve kurtuluyor. Büyük balıklar o ot zehirli palyoço balığının peşine düşmekten vazgeçelim diye düşünemezler demi?

Balıkların beyni olmadığını sana kim söyledi? Balıkların bir beyni vardır. Düşünemezler ancak bilgi edinebilmek için düşünmek gerekmez. Nasıl palyaço balıkları söz konusu bitkileri saklanmak için kullanıyor ise, bu bilgi ve mutasyon onlara nasıl genetik kodlar ile geçmiş ise, diğer balıklar da etraflarına aynı şekilde uyum sağlarlar. Zaten bir canlının çevresine uyum sağlamış olması, onun ortamın bilgisine sahip olduğu anlamını taşır. Aksi olsa idi, o canlı uyum sağlayamaz ve var olamazdı. Yüksek derecede gelişmiş bir beyin düşünce üretebilir elbette ama daha düşük canlılar, yahut bir beyni olmayan canlılar da kendi gelişmişlik seviyelerine göre bilgi edinebilirler. Fakat onlarda bilgi aktarımı salt kalıtım yoluyladır.

Ümit, akıl, düşünce, bilgi, zekâ vs. bunlar nedir? Bunların üzerine düşün. Ben de kavramlar üzerinde düşünüyorum. Sen de bu kavramların ne olduklarını tanımlamaya, tanımlanmışlar ise kavramaya, birbirlerinden farklarını ortaya koymaya çalışmalısın. Her felsefi sistemde bunların farklı cevapları vardır.

emek ki bunları yazanlar bu nedenleri bir yaratıcıya bağlıyor burda bir iş var. Ama hiçbir evrimci çıkıpta bu canlıların özelliklerinin yaratıcının bir eseri olmadığını anlatmıyor.


Amerikalı bilim adamları arasında yapılmış anket sonuçları:

"""Tanrı inancı konusunda,
1914 yılında bilim adamlarının %27.7'si inançlı, %52.7'si inançsız ve %20.9'u agnostik idi.
1933 yılında inançlı oranı %15, inançsız oranı %68 ve agnostik oranı %17 çıkmıştı.
1998 yılında tekrarlanan aynı anket ise inançlı oranını %7, inançsız oranını %72.2 ve agnostik oranını da %20.8 olarak gösteriyordu."""


Anketin tamamı için
 

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Abiciğim, ilk önce altta yaptığın anketle ilgili bişey paylaşcam. Ama şu dikkatimi çekti, benim yazımdan alıntı yapmışsın ve cevabını vermeden anketi paylaşmışsın. Neyse, sen oran verdin bak ben sana ne göstercem. Üstelik senin anketinin kaynağı tam olarak belli değil. Ama yanlış demiyorum Amerikada olabilir bu anket. Çünkü onların inandığı hristiyanlığı bile değiştiler. Neyse şunlara bir bak. Bilim adamları ne söylüyor biliyor musun? Bize lise ve üniversitede bilim ve din hep ayrı tutuldu, şuan bile Amerika ve Avrupa ülkelerinde evrime inanmayan bilim adamları üniversiteye alınmıyor. İçinde tanrı inancı olan bir profesör işinden olmamak için evrime inandığını söylüyor. "Prof. Derek Ager ne diyor? Öğrenci iken öğrendiğim bütün evrim hikayelerinin bugün doğru olmadığı öğrenmem çok önemli. Dr. Robert Milikan(Nobel ödüllü ünlü bir evrimci): Şu çok acıklı. Biz bilim adamları şuan hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz. Dr.Lewis Thomas:Biyolojinin, evrimde yönlendirici güç için "hata" hata sözcüğünden başka bir sözcüğe ihtiyaç vardır. Tesadüf doktrini ile uzlaşmam mümkün değildir. Doğadaki amaçsız ve kör tesadüfler kavramına tahammül edemiyorum. Ve bunun yerine zihnimi sakinleştirmek için yerine ne koyabileceğimi hala bilmiyorum. H.S Lipson: Eğer canlılık atomların, doğa güçlerinin ve radyasyonun karşılıklı etkileşimleri sonucunda oluşmamışsa nasıl oluşmuştur? Sanırım tek kabul edilebilir açıklamanın yaratılış olduğunu kabul etmeliyiz. Bundan ne kendim, ne fizikçiler hoşlanmamaktadır. Dr Albert Fleischman ( Zoolog) Çöküşte olan Darwin teorisi doğa aleminde ispatlanması gereken tek gerçek değildir. Bilimsel araştırmaların bir sonucu değildir ama kesin olarak bir hayal ürünüdür. Şimdi Amerika ve Avrupadaki hristiyanlık büyük oranda değiştirildi dedim ya. Örnek vereyim hristiyan bir yunanla tanışmıştım, adamlar kendi dualarını kendileri alıyorlar, hani incilden alıp uyarlıyorlar, 3-4 tane incil olabilir mi? İşte bilim adamlarıda bilimle dini pek karşılaştırmıyorlar. Hangi incille karşılaştırsın. O yüzden evrime felan yöneliyorlar, zaten bilim ilerledikçe Alber Fleischman'ın da dediği gibi evrimin bir hayal ürünü olduğu ortaya çıkıyor. Ah birinin kolundan tutup da kardeş, şu islamla bilimi karşılaştırsana, bu kadar ömrünü bilime adadın bide islam üzerinden ilerlesene desek, o zaman Avrupada müslüman olmayan kalmaz. Zaten sana yazdığım evrimcilerde uyanmaya başlıyor. Tekrar söylüyorum islam ile bilim arasında hiçbir çelişki yoktur. Şuan siyasi nedenlerden dolayı zaten Avrupalılar, Amerikalılar hani çoğu evrimci olan insanlar varya, bütün müslümanları öldürmekle uğraşıyorlar. Hep sömürgeyle besleniyorlar. Çünkü adamlar biz evrimleştik diyorlar, korktukları hak yemekten korktukları dayanakları yok. Çoğu islamın görüşünü haklı görsede bu sebepten müslüman olamıyorlar. Bitki güneş ışınlarını alır ve ona yönelir. Evet bitkinin güneş ışığına karşı bir yönelme eğimi olduğu için bu böyledir. Zaten bitkiye birisi güneşe yönelme eğilimini vermeseydi, güneşten etkilenmeseydi, canlılıkta olmazdı. Çünkü bitki meyve veremez oksijen üretemezdi. Demek ki, tesadüfen bir bitki oluştuğu için yine tesadüfen onun yönelmesi için bir güneş oluştu ve tesadüfen reaksiyonlar aralarında anlaştılar ya şu bitkiye su da verelim. Ya arkadaşlar bide toprağa bu bitki için mineral koyalım mı? Tamam o zaman yine reaksiyon uğrayıp fotosentezde yaptıralım ki, diğer reaksiyona uğrattığımız insanlarda bu çeşit çeşit, her birinin ayrı bir yararı olan, hastalıklara şifa bulan bitkileri yeyip yaşamlarını sürdürsünler. Bak reaksiyonların bile görevlerini yapması için bir plan kurması lazım. Herşeyi paralel yapmaları lazım ki bunlar birbirine uyum içinde çalışsın. Tamam kardeşim diyelim tesadüf oldu, yok artık bence bu reaksiyonlar sayısal loto oynasın hep altı tutturur valla. Bu tesadüfler nedense hep olumlu sonuç veriyr. Tabi reaksiyonlar, tepkimeler işini biliyor yüz üzerinden yüz çalışıyorlar ya bu akılsız oluşumlar. Neyse ben yazdıkça yeni şeyler geliyor, daha ygs hazırlancam kolay gelsin abi. Ama yazdıklarımı açıklayıcı nitelikte şeyler yazarsan bende biraz düşünmek istiyorum. Hep senin kendi yorumlarına cevap yazıyorum. Öznellikten biraz nesnel şeyler yazsan benim için daha iyi olacak. Bide herşeyin cevabını veren insanlar filan derken yine işi farklı bir boyutta ele alıp açıklamışsın. Ben herşeyi bilen insanlar var demedim ki? Ben bizden üstün bir yaratıcının olduğunu biliyorum bu yüzden insan herşeyi bilemez. Benim orda demek istediğim senin verdiğin cevaplar üzerineydi. Neyse tekrar kolay gelsin, iyi günler...
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Ümit Bilim dediğin bişeylerin bilinmemesi sayesinde vardır.Herşeyi bilemez dememin sebebi ,senin bu mantık temelinden (herşeyin an itibari ile bilinmesi gerekiyor temelinden) hareket etmen.Senin buraya alıntıladığın biyologlardan çok daha fazlası,senin paylaştıklarının aksinde bir fikre sahip ve evrim teorisine doğrudur diyor.Sen buraya bir azınlığın görüşlerini alıntılıyorsun.Elbette bilim insanlarının arasında belirli bir oranda, yaratılış fikrine inananlar olacaktır.

Iskaladığın nokta şudur.Varsayalım ki evrim teorisi doğru değildir, gerçeği yansıtmaz,biyologların çoğu şu yahut bu sebeple hata yapmaktadır.İyi de bu bir yaratıcı var demek değildir.Bu nedenle evrime itiraz ederek bir yaratıcının varlığını ortaya koyamazsın. Mantık denen bir şey var. "Şu hayvan şunu nasıl yapabiliyor? Hayret! O zaman bir yaratıcı olmalıdır" deyip duruyorsun. "Evrim şuna cevap vermemiştir, verdiği cevaplar anlamsızdır" diyorsun, yerine koyduğun şey "o halde bir yaratıcı olmalıdır" fikri. Kapsamlı,sistemli,deney ile sınanmış,bilgiye dayanan, üzerine biyoloji biliminin inşa edildiği, biyolojik çalışmalar ile gerçekliği konunun uzmanlarınca (ezici çoğunluğu) onaylanmış bir teorinin yerine koyduğun şey bu kadar cılız.

Kendi sisteminde koca çatlağın üstesinden gelmeye çalışmadığın müddetçe, söylediklerinin bir anlamı olmuyor.Sen ısrarla o noktayı görmek istemeyerek, rakip gördüğün "Bilimsel" bir ürünü eleştirmeye çalışıyorsun.Üstelik bunu bir dogma ile yapmaya çalışıyorsun. Evrimin verdiği cevapları anlamsız buluyorsun;ancak senin cevapların daha da anlamsız ve evrim kadar dahi elle tutulur değil.

Sürekli olarak bilimsel olanı görmezlikten gelmeye, işine geldiği kısmını görmeye, senin görüşünün aksine olanları görmezden gelmeye çalışıyorsun.Tüm bunların üstüne bilim ve İslam arasında çelişme yoktur vs. diyorsun.

Sana da iyi günler Ümit.Kolay gelsin.
 

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Ferdinand abi, ben seni şimdi anladım. Daha doğrusu kendi hatamı anladım. Şuan ben ömründe hiç araba görmeyen bir adama mercedes'in aksesuarlarını anlatıyorum. Biraz geç oldu ama sonunda empati yapmak aklıma geldi. Ben de senin yerinde olsaydım ben de asla internet üzerinden bana örümceğin özelliklerini sayıp al Allah var diyen çocuğa inanmazdım. Sen şöyle diyorsun: Örümceğin çok ilginç özellikleri var bunu inkar etmiyorum, bu özellikleri de evrim bilimsel bir açıdan, örümcekte şu şu olduğu için ağları matematiksel gibi açıklama yapamıyor. Ama bu matematiksel olup olmaması bana illa bir tanrıyı işaret etmiyor. Yani evrimde bilimsel açıdan cevaplamadı ama tanrıyıda yüzde yüz kanıtlamıyor. Çünkü evrim bu konuştuğumuz konuyla ilişkin bilimsel bir açıklama yapsaydı, yazardın hemen bak şöyle şöyle olduğu için, örümcek insanın zekasının üstünde bir ağ örebiliyor derdin. Ama örümcek böyle ağ örüyor diye direk tanrı var diyemeyiz diyorsun. O zaman sen aslında evrimi de savunmuyorsun yaratılışı da? Yani ortada kalmışsın ve birine ulaşmaya çalışıyorsun değil mi? Ben ona göre yazmaya devam etcem.
Eğer kominizmi savunuyorsan diyeceğim ayrı şeyler var.
 

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Şunu eklemeyi unutmuşum. Durmadan islam ilebilim çakışmaz dediğimi söylüyorsun. Durmadan dememin nedeni senin bu konu hakkında birşey söylememenden kaynaklanıyor. Desenki evet çakışmıyor ama............. ya da çakıştığına dair bir delil göstersen?
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst