3. Seçenek uyanıklık durumu çok ilginç bir yaklaşım ve uyanık olduğunu düşünmesi vahim bir durum..
Sonsuzluğu savunan bir düşünce bilimle kendisini bir anda kafesleyerek her şeyden izole etmesi "düşünmekten kaçmak" ve kolaya kaçmak yolunu seçmesidir..
sevgili matrix.. düşünmekten kaçmaktan bahsetmişsiniz.. hiç kimsenin düşünmekten kaçtığı falan yok, aksine hem teizm hem nonteizm düzeyi bilinçaçıklığından daha fazla düşünüyoruz.. ama dediğim gibi herkes düşündüğü halde evren/kainat hakkında bir nihai karar veriyor.. işte verilen bu nihai karar inançtır..
daha önce de bahsettiğim gibi ister teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklığı diyelim, ister idealizm ve materyalizm diyelim bu insanlar evren/insan/kainat hakkında bir nihai karara varmış insanlardır..
ve neredeyse tüm dünya insanlığı bu bilinçaçıklığında yaşıyor.. yani varoluşun bir sır/gizem olduğunu kabullenmek istemiyor.. bu konuda insanoğlunu suçlamıyor ve eleştirmiyorum.. çünkü kişisel ulaştığım bilinçte; insanoğlunun hala evriminin devam ettiğini düşünüyorum.. bu evrim hem bedensel hem bilinçsel.. ve insanoğlunun hala bir "arageçiş formunda" olduğu tezini ortaya koyuyorum..
yine diyalektik düşünceye göre bilincimizi ortay koyanın beyin dokumuz olduğunu ve beyin dokumuzun evrimsel süreç içinde bu sır/gizemle yaşamaya uygun evrilebileceğini düşünüyorum.. ama dediğim gibi henüz insanoğlu kainatın bir sır olması olgusuyla birlikte yaşamını idame ettirmeye uygun değil..
peki insanoğlunun halihazırda varolan bilinç yapısı neye uygun?
bilincine yansıyan evrenin ve kendisinin bir sır olmadığı, bilimle, felsefeyle, aklını kullanarak, düşünerek bu sırra en uygun bir sonuca ulaşabileceğini düşünüyor.. yani -ben insanoğlu olarak kendim(insanoğlu) ve varoluş hakkında nihai bir karar veremem, bilemem diyemiyor..
peki ne diyor insanoğlu?
-ben insanoğlu olarak kendim ve varoluş hakkında nihai karar verebilirim, bilebilirim diyor..
işte o zaman ortaya "materyalizm ve idealizm"in binlerce alt fraksiyonu çıkıyor..
ister materyalistlerin ister idealistlerin ortaya koydukları evren modeli işi sır/gizem olmaktan çıkarıp bilimsel değil inançsal bir yaklaşıma dönüşüyor..
dünyadaki aklı az çok başında her insan evladı varoluşu gözlemler ve sorgular ve sonunda nihai bir karara varır.. ama insanlığın binlerce yıllık tarihine baktığımızda bu aklı başında insanların varoluşu/kainatı sorguladığında bir türlü evrensel ortak bir karara varamadığını ve hatta ulaştığı bu farklılıklar yüzünden biribirleriyle sürekli dalaştığını gözlemliyoruz..
ve işin en ilginç tarafı herkes varoluş hakkında ulaştığı bu nihai karardan adı gibi emin.. ateisti de aynı, müslümanı da hristiyanı da budisti de vs aynı.. yani daha önce de belirttiğim gibi kimse -benim yoğurdum ekşi demiyor, sizin de semavi dinleri hak din gördüğünüz gibi.. demeyeceklerdir tabii, çünkü bu işin bir mekanızması var.. hep bahsettiğim EGO dediğimiz ikinci benlik perdesi..
bu perde öyle bir perde ki, insanın bilincine yansıyanları öylesine bir filtreleyip süzüyor ki, bu perdeden kurtulmadığınız sürece farketmeniz neredeyse imkansız.. şöyle örneklemeyi deneyeyim..
bir bebek düşünün, doğduğu andan itibaren bir güneş gözlüğü monte edelim ve hiç çıkarmasın.. tüm yaşamı ve evreni bu güneş gözlüğünün arkasından gözlemlesin.. sonra yetişkin yaşa gelince diyelim ki; senin gördüğün şeyler aslında böyle değil, dünya daha aydınlık, bazı renkler var, sen bunların çoğunu şimdiye kadar görüp algılayamadın bile vs diyelim..
bu insan sizi algılayamayacaktır -ne diyorsun, ne saçmalıyorsun kardeşim sen diyecektir..
tekrar evrene, aydınlık derecesine ve renklere bakacaktır yine her zaman gördüğünü görecektir..
ve sizi dinleyemeyecektir bile, sana mı inanayım gördüğüme mi diyecektir..
o insanı ikna edebilip gerçekleri gösterbilmenizin tek yolu vardır.. daha doğumunda monte ettiğiniz güneş gözlüğünü çıkarmak..
işte o zaman gördüğü/algıladığı dünya birden değişecektir, her şey daha aydınlık, bir çok renklerin varlığını, parlaklığını ve canlılığını farkedecektir..
işte o insandaki güneş gözlüğü hangi işi yapıyorsa EGO dediğimiz ikinci benlik de aynı işi yapıyor..
yani ego dediğimiz o ikinci/yalancı/sahte benlikten kurtulup arınmadığınız sürece sizin gözünüze doğuştan hangi gözlük takıldıysa siz evrene bakıp sorguladığınızda hep aynı sonuca ulaşacaksınız..
dediğim gibi evreni sadece siz sorgulamıyorsunuz, ateisit de , budisiti de hindusu da isevisi de musevisi de sorguluyor..
peki bu farklı egoda/zihinde yaşayan insanlar gerizekalı, aptal, kör mü?
siz medeni dünyada yaşıyorsunuz, üst düzey eğitim aldınız da bu insanlar vahşi ormanlardaki ilkel kabileler gibi mi yaşıyor?
tabii ki hayır, hatta bu saydığım insanların bir çoğu sizden çok daha zeki, medeni, teknolojik, üst düzey eğitimli bir dünyada yaşıyor..
ama onlar da evreni sorguladığında hepsi kendi ego/zihin/gözlük yapısına göre bir sonuca ulaşılıyorlar..
elektronik dehası üstün zekalı bir inançlı japon budist evreni istediği kadar sorgulasın, varacağı sonuç ne semavi dinler, ne hinduizmdir ne ateizmdir, ulaşacağı tek sonuç vardır o da budizmdir..
bu yukarda verdiğim budist japon örneğini dünyadaki zihinde/egoda yaşayan tüm dünya insanlığına uygulayabilirsin.. üst düzey eğitimli zeki ve inançlı bir isevi istediği kadar varoluşu sorgulasın, ulaşacağı sonuç ne budizm ne ateizm ne islam ne bilmemnedir, o isa'ya ve/veya onun babasına ulaşacaktır..
katıldığım uluslararsı bir kongrede inançlı bir hinduyla bu konuları tercüman aracılığı ile konuşma fırsatım oldu.. hiç bir farkı yok diğer dünya insanlarından.. nuh diyor peygamber demiyor.. dediğim dedik çaldığı düdük herkes gibi o da.. dünyada doğru din/inanç hinduizmdir diyor başka bir şey demiyor.. hatta olayı fazla uzattığımda aşırı sinirlenince ben tartışmayı kesmek zorunda kaldım..
ölmeden önce ölmezseniz8egonun ölmesi) kainatı algılayamazsınız, ego sizi çok güzel uyutur, zaten görevi de budur..
daha önce verdiğim egonun tanımını bir kez daha veriyorum, çok dikkatli okumaya çalışın.. gerçi "kırılma noktasında" olmadığınız sürece yine bir şey değişmeyecektir ama kırılma noktasında olanlar için bir şeyler ifade edebilir..
Latince bir kelime olan Ego, ben, benlik, kendilik demektir. Ego, egoizm, bencillik, id ve superego kelimeleriyle ilişkilidir. Egonun, bireyi diğerlerinden ayırt eden göreceli, soyut bir varlığı vardır. Ego insanın hem özne boyutunu tanımlayan irade, bilinç ve vicdanı hem de onun nesne boyutunu tanımlayan, dürtülerini, iç isteklerini, tutkularını, içsel enerji kaynaklarını içine alan çok boyutlu komplekstir. Yapısı emergent özellikte olduğundan, parçaların bütünleşmesi, etkileşimi ve gelişimi sonucunda görünür hale gelen misali varlıktır. Göreceli hakikatler üzerinden kıyas yoluyla, mutlak gerçekliği, anlama aracı olan egonun varoluş fonksiyonları, organizmanın kendi sınırlarını bilme kapasitesinden, deneyimlerinden bilgi toplayıp çıkarımlarda bulunmasından, içinde yaşadığı çevreye uyum sağlama kapasitesinden türevlenir. Bu kapasiteler, içgüdüsel olarak, dürtüler halinde diğer canlılarda değişik seviyelerde bulunur. Ancak insanda bu kapasiteler, dürtüler, istekler, eğilimler, biyopsikososyal gelişim esnasında ego dediğimiz bir yapı şeklinde kristalize olup örgütlenirler. Ego, hem öznel hem de toplumsal yaşamında, bireyin kendini tanımlayıp, anlamlandırabileceği ve koruyabileceği içsel olarak işleyen bir referans noktası oluşturur. İnsan benliğinin(kendiliğin) bir bileşeni olan Ego, sosyal çevreye uyumla ve sosyo-kültürel etkilerle modifiye edilip şekillenen kristalize olan(inşa edilmiş) benlik katmanıdır.
Dinamik bir matriks olan ego çevreden gelen uyarıları, bilgileri filtre edip, yapılandıran işlemlerden oluşur. İnsanda arka planda otomatik olarak işleyen algılayıcı, seçici, düzenleyici ego sistemi, gerçekliğin filtresi ve editörüdür. Çevreden insana gelen uyarılar, ego filtrelerinde süzülüp, kontrolden geçtikten sonra, cevap üretilir. Egonun kendisi değil, düşünce, duygu ve davranış tarzları şeklinde etkileri gözlenebilir. Egonun şekillendiği sosyokültürel çevrenin inanç sistemleri ve ahlak anlayışı, onun gerçekliği filtre ve kontrol etme fonksiyonlarını etkiler. Bireyi ötekine karşı içsel koruyucu ve düzenleyici olan ego, iç ve dış gerçekleri, ya göz ardı eder, ya inkar ya da tahrif eder. Otomatik olarak işleyen ancak irade ve bilinçle kontrol edilebilir olan bu mekanizmalar, psikolojide ego savunma sistemleri olarak adlandırılır. İnsanların her biri, farklı ego filtrelerine ve kişilik ekranlarına sahiptir.