Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde burakender tarafından oluşturulan Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 136,434 kez görüntülenmiş, 1,062 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar
Konbuyu başlatan burakender
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Ruairi
P

Pyramos

Ziyaretçi
Sayın Paslıçivi ; madem devam edeceksiniz savınızla ilgili açıklamalarınızı bölmeden kısaca şunları söylemek istiyorum. İnsan elbette sahip olduklarının toplamı ile düşünce üretecek ,kararlar verecektir..insanın bilmediği ile düşünmesi zaten mümkün değildir bu yöndeki düşüncelerinize katılıyorum ancak buradan özgür irade ile ilgili yaptığınız çıkarımlara katılmıyorum. insanda vucut bulan inanç kavramınıda sürekli fanatizmle,körü körünelikle,egoda yaşamak vs abartılı ve ağır biçimde dile getirmenizinde gerçeği yansıttığını düşünmüyorum..misal olarak aha bir filmden kısa bir replik..

Annesi ölen küçük kız babasına soruyor;

-Baba ölenler nereye gider?

+Cennette giderler kızım,orası güzel bir yerdir.

-Nereden biliyorsun?

+ Çünkü ; buna inanmayı seçiyorum.


Kısaca İnsan ve insan beyni maddeci ve bilgicidir. bu anlamda Tanrı ortaya gerçek bir ödül ve gerçek bir tehdit koymamıştır. uçlara kaçmadan İnsanın inancını yapısı,tercihleri,davranışlarını bu anlamda değerlendirmek gerekir. İnsan her zaman gördüğünü görmediğine tercih edecek formattadır. GERÇEK ANLAMDA GÖRDÜĞÜNÜ, GÖRMEDİĞİNE TERCİH EDENLER FANATİKLER DEĞİL GERÇEK İMAN EDENLERDİR. (inancın özünü kaçırmadan inananları kasdediyorum idrak seviyelerinden ötürü; aldatılmışları,maşa ya da piyon olarak kullanılmışlarıi kandırılmışları vs değil ayrıca bu konu oldukça derin ama demek istediğimin anlaşılmasını umuyorum)
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Bu soruya şimdi daha net bir cevap verebilirim. Bilgi tabii ki evrendedir. Daha açık bir deyişle, evreni var eden, bilgidir. İnsanoğlu bilgiyi üretmiyor; varolan bilgiyi anlamaya çabalıyor.

Bilgi bir turevdir ve sadece insanogluna aittir. Insanoglu bilgiyi ya aklindan ya da kendisine gozlem veren ve yansiyan fenomenden turetir. Yani yansiyani degistirerek yansitir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Pehh!! klasik bir düşünce manipülasyonu.. pozitif bilim metodları ve ortak algımıza hitap eden(evrensel) madde/varlık anlayışından çıkarımlar yaparak somutu yüceltip soyutu aşağılama çabaları.. soyut rüya,kafadan uydurma hayal falam filam he ..

sevgili pyramos, hiç bir şeyi yüceltip aşağıladığım falan yok. eleştiri getirdiğiniz ifademi tekrar dikkatlice okursanız, "soyutlama ve soyutçuluk" arasındaki farkı vurgulamak istedim..

soyutlama: indirgediğinizde evrensel kabul gören bir kavrama ulaşırsınız.. akıl, sevgi, elektrik, enerji, vs gibi, çünkü somuttan(gözlem verenden) soyuta gidilmiştir..

soyutçuluk: indirgediğinizde evrensel kabul gören bir kavrama ulaşamazsınız.. tanrı, ölüm sonrası yaşamlar, cin, peri, hayalet/ruh, melek vs gibi, çünkü dogmadır direk soyuttan(gözlem vermeyen) türemiştir..

evren hakkında bilgiye ulaşmak istiyorsanız somuttan yola çıkmalısınız, çünkü ulaştığınız ve ürettiğiniz bilgileri(tez, hipotez, teori) sınama şansınız vardır..
ama soyutçuluktan yola çıkarsanız elinizdeki bilgiyi sınama şansınız olmadığı için direk kabul etmek ve bir ömür ona inanmak durumunda kalırsınız..

bir konu/kavram hakkında soyutlama üzerinden giderseniz seçeneğiniz tektir ama soyutçuluk üzerinden giderseniz seçeneğiniz çok fazladır hatta sonsuzdur diyebilirim..

örnekliyelim..
bir tanrının varlığını kabulmü edeceksiniz, hangi tanrının? çünkü insanoğlunun ürettiği binlerce tanrı var..
ölüm sonrası yaşamı kabul mü edeeksiniz, hangi dinin yada ideolojinin ki? yine bir çok ölüm sonrası yaşam formları var..

şayet soyutlama yani somuttan soyuta giderseniz; her an gözlemleme, sınama ve bilimin an ve an bildirdikleriyle gelişme, güncelleme ve yeni şeyler öğrenme şansınız var..

ama soyutçuluk üzerinden giderseniz; hiç bir zaman gözlemleme, sınama, güncelleme ve yeni şeyler öğrenme şansınız yoktur.. bir dogmayı kabullenir ve tüm bilimin bildirdklerine gözlerinizi kulaklarınızı tıkamak zorunda kalırsınız..

somuttan yola çıkarsanız gerçek dünyada yaşarsınız
soyutçuluktan yola çıkarsanız çok farklı rüyalarda yaşarsınız..

bu söylemler bir yüceltme ve aşağılama değildir..

O zaman şu somutu temellendirin bakalım nasıl bir MADDE / EVREN / VARLIK anlayışınız var? Açıklayın? temellendirin?

Maddenin kendisini ve davranışlarını çözebildi mi bilim? Bu maddenin nasıl bir hareket /oluşum kabiliyeti var ki beni,havayı,suyu,ısıyı vs vs yaşayabileceğim şartları oluşturabilmiş ve ve bunları her an korumaya devam edebiliyor?

insanoğlu bu saydıklarınızın hepsini tam anlamıyla, şüphe götürmez bir şekilde açıklamak zorunda değil ki..
zaten bilim bunun için var..
tüm bunları anlayabilmek açıklayabilmek için..
ama bilim bir kalemde tüm bunları size açıklayamaz..
bilimin bir açıkladıkları vardır ve bir de henüz açıklayamadığı sonsuz bilgi vardır..
bilim sürekli süregln bir süreçtir, ana ve an bildirdikleri var..
işte bilimin bu an ve an bildirdiklerinde yaşamak epistemolojik gerçeklikte yaşamak demektir..

epistemolojik gerçeklikte yaşayan biri insanoğlunu değişik rüyalar sürükleyen ve aralarında bozgcunuluk yapan soyutçuluk kavramları üzerinden bir yaşam sürmez ve o yüzden kendi türüyle bir dalaşma bölücülük içinde değildir..

yani bir teist gibi tanrıcı olmadığı gibi bir ateist gibi tanrı karşıtı değildir.. çünkü tanrı kavramı bir soyutçuluk örneğidir, hiç bir zaman insanoğluna gözlem verip sınanma şansı vermemiştir.. o yüzden epistemolojik gerçelikte yaşayan birinin böyle kavramlarla bir işi olmaz.. ne idealistler gibi doğrulamaya ne de materyalistler gibi yanlışlamaya çalışarak ortada olmayan bir yorgan için kavga etmez.. tanrı kavramına böyle bağımsız nötr yaklaşır.. yani pozitif bilimin yaklaştığı gibi.. pozitif bilimler tanrıyla uğraşmaz, tanrı hakkında bir deklerasyon(var/yok) vermez.. çünkü tanrı gözlem vermez, pozitif bilim gözlem vermeyen kavramlarla uğraşmaz..

Başında bir bilinmezci olduğunuzu kabul ediyorsunuz ama çıkarımlarınıza bakınca ortasında ve sonunda her şeyi (madde-evren-varlık) bilen adama bağlıyorsunuz ..adı da pozitif bilim oluyor iyiyimiş ya..

ben varoluşa anlam ve içerik verme bilinçaçıklığından baktığında evet "bilinemezci" olduğumu söylüyorum..
ve bilinemez derken evreni hedef gösterdiğimi de dile getiriyorum..
ama kelimelere/kavramlara hepimiz farklı anlamlar yükleyebildiğimiz için bu bilinemezcilik terimi de yanlış anlaşılabiliyor..
daha önce de değindiğim gibi ben bir şeyi "biliyorum" diyebilmem için

-gözlemlenebilir
-sınanabilir
-tekrarlanabilir
-ve en önemlisi evrensel kabulunün olması gerekir..

biz insanoğlu olarak henüz evren dediğimiz varoluşu "ne zamansal ne mekansal bir bütün" olarak ortaya koyabilmiş değiliz..

ben ne zaman evrenin dışına çıkıp onu hem zamansal hem mekansal olarak ortaya koyup
-gözlemleyebilirsem
-sınayabilirsem
-tekrarlayabilirsem
-ve evrensel kabul alabilirsem

işte o zaman bilinemezci değilimdir artık..
ama yukarda saydığım bu şartlar gelişmediği sürece evren/varoluş benim için bir sırdır, gizemdir, bilinemezdir..

onun haricinde evren hakkında henüz evrensel kabul görmeyen burda söyleyip yazdığım ifadeler için sık sık "bunlar benim kişisel tezlerimdir, tartışılmaya, doğrulamaya ve yanlışlamaya açıktır" ifadesini kullanıyorum zaten..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Sayın Paslıçivi ; madem devam edeceksiniz savınızla ilgili açıklamalarınızı bölmeden kısaca şunları söylemek istiyorum. İnsan elbette sahip olduklarının toplamı ile düşünce üretecek ,kararlar verecektir..insanın bilmediği ile düşünmesi zaten mümkün değildir bu yöndeki düşüncelerinize katılıyorum ancak buradan özgür irade ile ilgili yaptığınız çıkarımlara katılmıyorum. insanda vucut bulan inanç kavramınıda sürekli fanatizmle,körü körünelikle,egoda yaşamak vs abartılı ve ağır biçimde dile getirmenizinde gerçeği yansıttığını düşünmüyorum..misal olarak aha bir filmden kısa bir replik..

Annesi ölen küçük kız babasına soruyor;

-Baba ölenler nereye gider?

+Cennette giderler kızım,orası güzel bir yerdir.

-Nereden biliyorsun?

+ Çünkü ; buna inanmayı seçiyorum.


Kısaca İnsan ve insan beyni maddeci ve bilgicidir. bu anlamda Tanrı ortaya gerçek bir ödül ve gerçek bir tehdit koymamıştır. uçlara kaçmadan İnsanın inancını yapısı,tercihleri,davranışlarını bu anlamda değerlendirmek gerekir. İnsan her zaman gördüğünü görmediğine tercih edecek formattadır. GERÇEK ANLAMDA GÖRDÜĞÜNÜ, GÖRMEDİĞİNE TERCİH EDENLER FANATİKLER DEĞİL GERÇEK İMAN EDENLERDİR. (inancın özünü kaçırmadan inananları kasdediyorum idrak seviyelerinden ötürü; aldatılmışları,maşa ya da piyon olarak kullanılmışlarıi kandırılmışları vs değil ayrıca bu konu oldukça derin ama demek istediğimin anlaşılmasını umuyorum)

burda değindiğiniz konuları daha ayrıntılı ve derinlemesine konuşmak isterim, siz de kabul ederseniz tabi..

ama bugünlük sinema repliği hakkında bir şeyler yazmak istiyorum..

birincisi..

ben eşini kaybeden bu adama şunu sormak isterdim,
-eşinizin ölüm sonrası için diğer tercihleriniz neydi?
-ve bunlardan niçin cenneti özellikle seçtiniz?
-diğer tercihleri elerken kriterleriniz neydi?
-bunlardan cenneti seçip diğerlerini elerken tamamen özgür bir iradeniz mi vardı?
-yoksa binlerce yıllık insanlık inanç tarihinin koşullanmış birisi olduğunu için bunu seçmek zorundamı kaldınız?

ikincisi..

bu sinema repliğinin geçtiği coğrafyada/ülkede sokağa çıkıp rastgele 1000 kişiyi çevirseniz ve
-eşiniz ölünce inancınıza göre öldükten sonraya nereye gitti/gidecek diye sorsanız ne tür cevaplar alacağınızı düşünüyorsunuz?

bu sinema uzak doğuda(japonya, çin, tayland, hindistan) hinduzim, budizm, şintoizm gibi dinlerin hakim olduğu coğrayada çevrilmiş olsaydı bu replikte baba sizce nasıl bir cevap veririrdi?

ya da bu sinema 70 yıl komünizmle yönetilmiş ve dinlerin yasak olduğu eski SSCB de çevrilmiş olsaydı bu replikte baba nasıl cevap verirdi?

ve yine saydığım bu coğrafya/ülkelerde sokağa çıkıp rastgele 1000 insanı çevirip yukarıdaki soruyu sorarsanız nasıl bir cevap almayı düşünüyorsunuz?

komünizmin/ateizmin, hinduizmin, budizmin şintoizmin, vs hakim olduğu yerlerde "zihinde yaşayan" insanlar için ölümden sonra cennet diye bir seçenek/kavram var mı?

ya da cennet/cehhenemli "zihinde yaşayan" insan topluluklarında ölümden sonra yokolma, reenkarnasyon, karma yaşam, yeniden doğumlar gibi seçenek/kavramlar varmı?

insanoğlu inancı konusunda gerçekten özgür iradesini kullanabiliyor mu?

yoksa boyunduruk ve gözlük takılmış bir at gibi boyunduruğu nereye çevirirsen o gördüğünü özgür iradeyle seçtiğini zannetme rüyasındamı yaşıyor?

ve lütfen bu yazdıklarımı inançları küçümseme/aşağılama olarak algılamayın..

ben ortada gözlem veren çok ciddi bir insanoğlu bilinç sorununu dile getirmeye çalışıyorum..
 
F

Fetâ

Ziyaretçi
Bilimsel felsefe olarak baska bir bakis acisi yoktur. Diger bakis acilari ideolojik, inancsal ve varliksal; yani metafiziktir.

Ayrica empricism; bilginin insanoglu eliyle yapilandirilmis oldugunu soylemez. Suraya bir goz at, istersen.

http://www.felsefe.net/felsefeye-giris/5195-bilgi-ve-ne-oldugu.html
Konu sonuçta şuraya dayanır: İnsan düşüncesi dışında bir gerçeklik var mıdır, yok mudur? Eğer var ise kendi bilgisini de içerir. İnsanoğlu, teoriler ve formüllerle bu bilgiyi ortaya koymaya çalışır. Hiçbir zaman da gerçek bilgiye ulaşamaz.
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
evren hakkında bilgiye ulaşmak istiyorsanız somuttan yola çıkmalısınız, çünkü ulaştığınız ve ürettiğiniz bilgileri(tez, hipotez, teori) sınama şansınız vardır..
ama soyutçuluktan yola çıkarsanız elinizdeki bilgiyi sınama şansınız olmadığı için direk kabul etmek ve bir ömür ona inanmak durumunda kalırsınız..

İnsanın içinde bulunduğu dünyaya bakıp bir yaratıcıya inanması soyutçuluk değilidir. bakınız bu ve benzeri çok fazla çarpık tespitleriniz var. bunları ard niyetle yaptığınızada iddia etmiyorum sizde beni yanlış anlamayın.

Birde bilimsel bilgi ve bilimsel metodların dayatma/testere olarak kullanılarak diğerlerinin alakasızca soyut,hayal, rüya,eğoda yaşamak direkt kabul etmek,inanmak zorunda kalmak vs vs diye yaftalanmasını anlamıyorum... bilimden anladığınız bu mu? epistemolojiden anladığınız bu mu? bariz bir şekilde kendi tarafınıza yontuyorsunuz bu metodları..

burda değindiğiniz konuları daha ayrıntılı ve derinlemesine konuşmak isterim, siz de kabul ederseniz tabi..

Teşekkür ederim ama böyle konulara girmek istemiyorum.

Baştan beri sizin savlarınıza anti sav'cı rolünde gibiyim zaten:) öyle ya da böyle devam ediyoruz bakalım, benden centilmen çıktınız:) siz savlarınızı yazdıkça ben oralarda olurum merak etmeyin:)
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Konu sonuçta şuraya dayanır: İnsan düşüncesi dışında bir gerçeklik var mıdır, yok mudur? Eğer var ise kendi bilgisini de içerir. İnsanoğlu, teoriler ve formüllerle bu bilgiyi ortaya koymaya çalışır. Hiçbir zaman da gerçek bilgiye ulaşamaz.

Insanogluna yansiyan ve gozlem veren bir gerceklik vardir, yalniz; bu gercekligin ne oldugu, anlami, icerigi, tanimi, tarifi, bilgisi, kavrami v.s. kisaca her seyi bir insanoglu yaspilandirilmisligidir.

O yuzden de gerceklik varliksal degil; yapilandirilmis gercekliktir.

Bilginin gercegi degil; siniflanisi ve konulari vardir. Siniflar sosyal, fiziksel ve matemetiksel/mantiksal bilgi, konular bilimsel, inancsal, ideolojik, olgusal, teorik, varsayimsal, etik, metafizik, varliksal, fizik otesi, yaratilissal, dilsel, felsefi v.s. bilgidir.

Bilimsel olarak bilgi, olgusaldir ve yanlislanabilmeye aciktir. Bu da gozlemsel olarak saglanir. Ya bir bilimsel teori gozlem verir, olgu olur; ya da bir olgu gozlem ile yanlislanir, yeni bir teori verir. Bu acidan olgu yanlislanabilene kadar, gecerlidir.

Bilgi, insanoglunun kavramsal ufkudur.
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Sonuçta yaşamın biz aştığını kabul ediyorsunuz.. savlarınızı geliştrirken bunu çokca gözardı etmeyiniz,unutmayınız..
 
F

Fetâ

Ziyaretçi
Insanogluna yansiyan ve gozlem veren bir gerceklik vardir, yalniz; bu gercekligin ne oldugu, anlami, icerigi, tanimi, tarifi, bilgisi, kavrami v.s. kisaca her seyi bir insanoglu yaspilandirilmisligidir.

O yuzden de gerceklik varliksal degil; yapilandirilmis gercekliktir.

Bilginin gercegi degil; siniflanisi ve konulari vardir. Siniflar sosyal, fiziksel ve matemetiksel/mantiksal bilgi, konular bilimsel, inancsal, ideolojik, olgusal, teorik, varsayimsal, etik, metafizik, varliksal, fizik otesi, yaratilissal, dilsel, felsefi v.s. bilgidir.

Bilimsel olarak bilgi, olgusaldir ve yanlislanabilmeye aciktir. Bu da gozlemsel olarak saglanir. Ya bir bilimsel teori gozlem verir, olgu olur; ya da bir olgu gozlem ile yanlislanir, yeni bir teori verir. Bu acidan olgu yanlislanabilene kadar, gecerlidir.

Bilgi, insanoglunun kavramsal ufkudur.
Farklı şeylerden söz ediyoruz gibi... Soru şudur: İnsan evrende yok iken, doğa kanunları çalışmıyor mu idi; ya da hangi bilgiye göre çalışıyordu?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Farklı şeylerden söz ediyoruz gibi... Soru şudur: İnsan evrende yok iken, doğa kanunları çalışmıyor mu idi; ya da hangi bilgiye göre çalışıyordu?

Kime/neye gore calismiyor muydu?, mesela dinazorlara gore mi?

Soyle izah edeyim.

Insanoglu herbir bilgiyi kendi fenomenal varliginda ortaya koydu. Burada uc turlu ortaya koyus var. Fenomenal, kavramsal ve zamansal.

Simdi maddeyi ele alalim. Insanoglunu da 7 milyon yil oncesinden evrimsel olarak baslatalim. Insanoglu madde kavramini M.O.4000 yilinda ortaya atti. Demekki bundan once madde kavrami yoktu. Yani maddenin kavramsal yasi-6000 yildir. Peki insanogluna M.O 4000 yilindan once yani M.O.4000-7 milyon arasi madde gozlem vermiyor muydu, veriyordu, ama madde kavrami yoktu. O zaman maddenin fenomenal yasi 7 milyon. Peki insanoglu kendi olmadigi bir donemde, yani diyelim dinazorlar zamaninda madde ya da fenomen yok muydu? Iste burada dainsanoglunun zamansal olcumu var. Yani big bang'a gore maddenin yasi 13.7 milyar yil.

Iste bu maddenin uc farkli yasi da; sadece insanoglunun varliginda ortaya kondu. Dinazorlar devrinde, dinazorlar ortaya koymus olsa bile, bunu ancak kendi turleri icin yapmislardir. Yoksa dinazorlar, insanogluna "Biz sizlerden daha once yasadik ve bu bilgileri size birakiyoruz" demediler. Kisaca insanoglu baska bir canli turu ile dialog kuramaz. Sadece onu gozlemi ve kendi algisi ile kendi monologu ile yine kendine bilgi olarak ortaya koyar.

Iste bu temelde doganin kanunlari yoktur, dogaya o kanunlari dogayi gozlemleyen insanoglu verir ve bu bilgiyide sadece kendi adina ve kendi icin kullanir. Zaten bu bilgiler ne dogayi, nede insanoglu disinda kalan baska bir turu/canliyi ilgilendirmez. Hersey bir monolog olarak insanoglu tarafli ve yine sadece insanogluna ait ve onun icin ve de eliyle bir bildirme, belirtmedir.

Bu da bize, kendi fenomeni dahil; tum gozlem veren fenomenleri sadece insanogflunun ortaya koydugunu ve bunu yine sadece kendi adina eliyle ve icin yaptigini gosterir.

Iste bu temelde tek bildiren ve belirten faktor, insanoglu turudur ve tum bilgi bir insanoglu turevi olarak insanoglu yapilandirilmisligidir.
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Sonuçta yaşamın biz aştığını kabul ediyorsunuz..

yaşamın bizi aştığını yani varoluşun bir sır/gizem/bilinemez olduğunu kabul etmeyenler için aklıma 2 olasılık geliyor..

1. kişi ya eski peygamberler/mistikler gibi tanrıyı oynuyordur
2. ya da çok derin bir uykuda rüya görüyordur..

yaşam bizi aşmasaydı binlerce yıldır "bilim, felsefe ve din/inanç" gibi kavramlar ortaya çıkmazdı..
tüm dünya insanlığı herşeyi bilir her konuda hemfikir olurdu zaten..
kimse hiç bir şeyi düşünmez, araştırmaz, sorgulamaz, tartışmaz ve hiçbir şeye inanmazdı..
ama her zaman söylediğim gibi insanoğlu henüz bu bilinemezlikle yaşamaya uygun evrilmediği için ucundan kıyısından bir dala tutunmak zorunda şimdilik..

savlarınızı geliştrirken bunu çokca gözardı etmeyiniz,unutmayınız..

ama burda ne demek istediğinizi tam anlayamadım..

ya "sav geliştirmek" kavramına farklı anlamlar yüklüyoruz

ya da siz hala bana "cezalandırıcı bir yaratıcı olabilir dikkatli olunuz" gibisinden aba altından sopa gösteriyorsunuz :)

evren hakkında bilgi edinmek için; gözlem yapıp sav/tez geliştirmek, daha sonra bunu deneylere tabi tutmaktan başka bir yol varsa söyleyiniz lütfen..

yoksa tüm dünya insanlığının yaptığı gibi bir ideolojiyi kafadan kabul edip,
bu kadar farklı içerikteki tebliğlerden bana tebliğ edilene uyup,
gözlerimi kapayıp derin bir uykuda yaşam geçirmemi mi öneriyorsunuz?

yani hangi merada dünyaya geldiysen o meradaki otları ye,
ötesini berisini karıştırma,
diğer meralardaki koyunlar ve yediği otlar(gördüğü rüyalar) seni ilgilendirmez,
sürüden ayrılma, kurtlara yem olursunuz mu diyorsunuz? :)

sevgili pyramos bu ifadenizi açmanızı rica ediyorum sizden..

sav/tez geliştirirken gözlemime ve aklımın sağduyusuna güvenmiyeceğim de neye güveneceğim?

1001 gece masallarından 789. na mı 957. ne mi?
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
sevgili pyramos bu ifadenizi açmanızı rica ediyorum sizden..

sav/tez geliştirirken gözlemime ve aklımın sağduyusuna güvenmiyeceğim de neye güveneceğim?



Birde bilimsel bilgi ve bilimsel metodların dayatma/testere olarak kullanılarak diğerlerinin alakasızca soyut,hayal, rüya,eğoda yaşamak direkt kabul etmek,inanmak zorunda kalmak vs vs diye yaftalanmasını anlamıyorum... bilimden anladığınız bu mu? epistemolojiden anladığınız bu mu? bariz bir şekilde kendi tarafınıza yontuyorsunuz bu metodları..

Yaşam bizi aşar öyleyse bu yukarda bahsettiğim dayatma yapılamaz. bilimsel veriler üzerinden yaptığınız değerlendirme yönteminiz yanlış. sonlu düşünemeyiz ,sonsuzluğa doğru düşünmeliyiz manasında söylemiştim.

Tabiki aklınızın sağduyusuna güvenin.ama dogru düşündüğünüzün garantisi yok. bu ihtimal hiçbir zaman küçümsenemez, bu ihtimali küçümseyenler bahsettiğiniz (başkalarına yöneltiginiz) durumlara düşer..



ya da siz hala bana "cezalandırıcı bir yaratıcı olabilir dikkatli olunuz" gibisinden aba altından sopa gösteriyorsunuz

TARİHTE HİÇBİR İNANIŞTA Cezalandırıcı Tanrı diye bir Tanrı yoktur. örneğin bu yaptığınız tanımlama ile kararı verip kalemi kırdıgınız belli ancak siz yazılarınızın ana içeriğinde bunu (sözde) reddediyorsunuz.

yoksa tüm dünya insanlığının yaptığı gibi bir ideolojiyi kafadan kabul edip,
bu kadar farklı içerikteki tebliğlerden bana tebliğ edilene uyup,
gözlerimi kapayıp derin bir uykuda yaşam geçirmemi mi öneriyorsunuz?

yani hangi merada dünyaya geldiysen o meradaki otları ye,
ötesini berisini karıştırma,
diğer meralardaki koyunlar ve yediği otlar(gördüğü rüyalar) seni ilgilendirmez,
sürüden ayrılma, kurtlara yem olursunuz mu diyorsunuz?

KİMSE SİZİ BÖYLE BİRŞEYE ZORLAMIYOR.. Sosyo -Psikolojik doğru tarafları olan bir tahlil ancak çok yüzeysel kalıyor.. bu şekilde düşünmenin beşeriyet kurallarının bazen işlememesini beklemekten yani mucize beklemekten ne farkı var? böyle bir şeyi dayanak yapmak; görmüyorum öyleyse yok demekten farksızdır..ama gördüklerimizin bize görmediklerimizi düşündürmesi yönünü ıskalar.. sonuçta biz varoluşu gördüklerimiz,bildiklerimiz ile açıklayamıyor durumdayken bir çok durumu ıskalayan bir görüşün olanı/bütünü işaret ettiğini söyleyemeyiz..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Yaşam bizi aşar öyleyse bu yukarda bahsettiğim dayatma yapılamaz. bilimsel veriler üzerinden yaptığınız değerlendirme yönteminiz yanlış. sonlu düşünemeyiz ,sonsuzluğa doğru düşünmeliyiz manasında söylemiştim.

Tabiki aklınızın sağduyusuna güvenin.ama dogru düşündüğünüzün garantisi yok. bu ihtimal hiçbir zaman küçümsenemez, bu ihtimali küçümseyenler bahsettiğiniz (başkalarına yöneltiginiz) durumlara düşer..

sevgili Pyramos..
evet hayat bizi aşar, bu konuda hemfikiriz..
sonlu düşünemeyiz sonsuz olasılık düşünmeliyiz, evet bunda da hemfikiriz..
zaten diyalektik materyalist/bilimsel düşünce de bunu gerektirir; maddenin sonsuz sayıda/olasılıkta niceliksel değişim, dönüşüm, başkalaşımı mümkündür, dolayısıyla sonsuz sayıda nitelik, ortam üretebilir..
yani insanoğlu olarak bilincimize yansıyan ve bizim de yansıtıp türevlediğimiz evren ve yaşam hakkında sonsuz olasılık mümkündür, tek mutlak bir olasılığa indirgeyemeyiz, indirgediğimizde bir "inanca" saplanmış oluruz..

ama yanlış anlamadıysam bu sonsuz olasılığa siz varolan hazır paket programları(dinler ve ideolojiler) da dahil ediyorsunuz.. yani evreni/yaşamı sorgularken varolan dinlerin de doğru olma ihtimali var diyorsunuz, yanlış anlamışsam düzeltirsiniz..

şimdi burda 3 seçenek aklıma geliyor..

1. materyalizm/ateizm; herşey maddedir, mutlak sabit varlık maddedir, insan doğar ölür ve yokolur, tüm teistik ve nonteistik tanrı/tanrılar ve ölüm sonrası yaşam yoktur, reddedilir.. genelde böyle düşünen insanlara materyalist özelde de ateist denir..

2.idealizm; işin içine fizikötesi/metafizik girer.. madde mutlak değildir.. teistik ve nonteistik Tanrı/tanrılar/tanrılaştırma ve/veya ölüm sonrası yaşamlar vardır.. genelde böyle düşünen insanlara idealist denir(ben burda idealizmi klasik felsefi anlamda değil de kendi kişisel görüşüme göre yorumladım biraz, idare edin :) )

3.aydınlanma/farkındalık/uyanıklık durumu; materyalizm ve idealizmde olduğu gibi evren ve yaşam hakkında sabit/mutlak bir karara varılmaz.. evrenin sürekli süregelen bir değişim dönüşüm başkalaşım içinde olduğu farkedilir ve bu konuda bilgiyi ortaya koyanın bilim olduğu ve bilim tarafından bilginin bildirilmesi olayı sürekli süregelen bir süreç olduğu için hiç bir şey sabitlenip mutlaklaştırılmaz.. yani bilimsel olarak bildirilen bilgiler yanlışlanana kadar kabul edilir, onun ötesine geçilmez.. diğer bir deyişle gözlem vermeyen kavramlarla ilgilenilip hakkında bir deklerasyon verilmez.. çünkü bu konularda verilecek her deklerasyonun "inançsal" olduğunun farkındadır.. benim "epistemolojik gerçeklikte yaşamak"tan anladığım budur.. yani kişi soyutçuluk örneği olan, somuttan köken alıp soyuta gitmeyen kavramları kabul etmediği gibi bunlar üzerinden spekülasyona girmez.. bu kavramlar o kişi için "tanımsızdır, anlamsızdır".. çünkü gözlem vermeyen, somuttan türemeyen bir soyut hakkında fikir beyan etmek, tartışmak sonu olmayan bir kördöğüşü olduğunun farkındadır.. tanrılar, dinler ve ölümsonrası yaşamlar bunun en popüler örnekleridir..

şimdi ister mateyalizm olsun ister idealizm; evreni/yaşamı sabitleyip mutlaklaştırır.. biri maddeyi mutlak kılar, diğeri kendi ideolojisini/inancını..

aydınlanıp epistemolojik gerçeklikte yaşayan biri; hiç bir şeyi sabitleyip mutlaklaştırmaz.. bilimin sürekli bildirdiklerini kabul edip ötesi için sadece kişisel tezler/savlar üretebilir.. ve ürettiği bu savların tartışılma yanlışlanma özelliğini korur..
yani olaylara inançsal değil bilimsel gözle bakar..

görüldüğü üzere; materyalizm ve idealizmde yaşam insanoğlunu aşan bir şey değil, bir haritası, kullanma klavuzu olan bir şeydir.. başı, sonu, sonrası bellidir ve yaşam bu inanılan ideolojiye(materyalizm ve idealizm) göre belirlenip yaşanır..

benim kişisel aydınlanma/farkındalık anlayışıma göre; yaşamın bir haritası ve kullanma kılavuzu yoktur.. ne madde ne de ideoloji(tanrılar din vs) sabitlenip mutlaklaştırılır, her ikisi de merkeze alınıp yaşam belirlenmez..
peki aydınlanmış bir insan yaşamını nasıl belirler?
merkeze kendi türü olan insanoğlunu koyar.. çünkü bu gezegende bilinçli bir canlı türü olarak kendimize yaraşır bir yaşam sürmek için biribirimizle sürekli iyi ilişkiler içinde, dostane, kardeşçe ve her türlü zenginliği paylaşımcı ve yaşadığımız gezegeni/doğayı korumaya ve yaşamı ön plana çıkarmaya yönelik bir zihniyete sahiptir..
bilgiye ulaşmada soyuttan somuta değil, somuttan soyuta gider..
insandan öte kavramları merkeze almaz, sabitlemez, tanrılaştımaz ve mutlaklaştırmaz..
en önemli değerin kendi türü olan insanoğlu ve onun yaşamı olduğunun farkındadır..
bu değerin önüne başak bir değer koyup ne kendi yaşamını ne de başkalarının yaşamını tehdit edip tehlikeye atmaz..
öncelik; bilgiye ulaşmak değil, insanoğluna yakışır bir tarzda yaşam sürmektir..

şimdi bunlara değindikten sonra...

evren/yaşamla ilgili aşkınlığımızı sonsuzluğa götürüp de dinleri de bu sonsuzluğa dahil edersek ne olur?

dinler dediğim gibi dogmadır.. yani somuttan soyuta değil soyuttan somuta giden kavramlardır.. ve böyle soyutçuluk örneği olan kavramların gözlemlenip sınanma şansı yoktur.. şayet bu sonsuzluğa dinleri de dahil ederseniz daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi işi/yaşamı "kumara" çevirirsiniz..
insanlık tarihini özellikle dinler/ideolojiler/inançlar tarihini inceleyin.. binlerce yıllık insanlık tarihinde zamansal ve coğrafi olarak sıkışıp kalmış o kadar inanç/ideoloji türü vardır ki..

buyrun bunlardan birini seçin.. hangisini nasıl seçeceksiniz, neyi kriter alacaksınız..
ve her 100 insandan yaklaşık 99unun kendi zaman ve coğrafyasının ideolojisinde sıkışıp kaldığını görünce bu çeşitlilik içinde nasıl bir kumar oynamayı düşünüyorsunuz?

işte bu durum bahsettiğim teizm düzeyi bilinçaçıklığıdır.. kişi kendi inancının mutlak doğru, diğerlerinin yanlış olduğuna inanır.. ama bu tüm dünya inançları için geçerlidir, dediğim gibi çok farklı inançtan insanla görüşme konuşma fırsatım oldu, hiç biri benim yoğurdum ekşi demiyor.. ve kendi inancından ciddi şüpheye düşen bu bilinaçıklığında biri nonteizm bilinçaaçıklığına çıkamıyor, yani tüm dinleri reddedemiyor.. birini terkedip diğerine geçiyor.. hristiyanın müslüman olması, müslümanın budist olması, budistin hindu olması vs gibi..

yine fazla uzattım sanırım, kısaca anafikri belirteyim..

sonsuzluğa dinleri dahil ederseniz yaşamınız üzerinden çok ciddi bir kumar oynuyorsunuz demektir..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
TARİHTE HİÇBİR İNANIŞTA Cezalandırıcı Tanrı diye bir Tanrı yoktur. örneğin bu yaptığınız tanımlama ile kararı verip kalemi kırdıgınız belli ancak siz yazılarınızın ana içeriğinde bunu (sözde) reddediyorsunuz.

ya kavramlara yüklediğimiz anlamlar çok farklı
ya farklı dünyalarda yaşıyoruz
ya siz sözde kutsal sayılan metinleri hiç okumadınız..

doğu dinlerinin tanrıları batıya göre oldukça insancıldır..
batıdaki hüküm süren semavi dinlerin tanrılarını
(bakın tanrısı demiyorum özellikle tanrıları diyorum)
hedef gösteren ahitleri(tevrat ve inciller) ve islamın kuranını hiç okumadınız mı?

kendisine inanmayanları, istediği gibi düşünüp davranmayanları nasıl aşağıladığı, hakaret ve tehdit ettiğini isterseniz size ayet ayet yazarım buraya..
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
3.aydınlanma/farkındalık/uyanıklık durumu; materyalizm ve idealizmde olduğu gibi evren ve yaşam hakkında sabit/mutlak bir karara varılmaz.. evrenin sürekli süregelen bir değişim dönüşüm başkalaşım içinde olduğu farkedilir ve bu konuda bilgiyi ortaya koyanın bilim olduğu ve bilim tarafından bilginin bildirilmesi olayı sürekli süregelen bir süreç olduğu için hiç bir şey sabitlenip mutlaklaştırılmaz.. yani bilimsel olarak bildirilen bilgiler yanlışlanana kadar kabul edilir, onun ötesine geçilmez.. diğer bir deyişle gözlem vermeyen kavramlarla ilgilenilip hakkında bir deklerasyon verilmez.. çünkü bu konularda verilecek her deklerasyonun "inançsal" olduğunun farkındadır.. benim "epistemolojik gerçeklikte yaşamak"tan anladığım budur.. yani kişi soyutçuluk örneği olan, somuttan köken alıp soyuta gitmeyen kavramları kabul etmediği gibi bunlar üzerinden spekülasyona girmez.. bu kavramlar o kişi için "tanımsızdır, anlamsızdır".. çünkü gözlem vermeyen, somuttan türemeyen bir soyut hakkında fikir beyan etmek, tartışmak sonu olmayan bir kördöğüşü olduğunun farkındadır.. tanrılar, dinler ve ölümsonrası yaşamlar bunun en popüler örnekleridir..

Şu mutlak kelimesini çıkarırsanız bu bahsettiğiniz diyalektik materyalizmdir (diyalektik materyalizmden replik çalmışsınız..Çalma kelimesini kalıp gereği kullandım)..Kaldı ki diyalektik materyalizmde herşeyin madde olduğu ve değişim halinde olduğu kabul edilir.Değişim ve madde birdir...Bu anlamda mutlaklık yahut değişmezlik denen şey yoktur..Maddenin yaratıcısı yine kendi içerisindeki süreçlerdir denebilir .Yani maddeyi biri yaratmamıştır, onun nedeni kendindedir, bu sebeple temelde bilim ile çatışır. Ancak bu çatışma yüzeysel değildir, sıfır noktası ile ilgili bir çatışmadır ve zaten bu sebeple felsefe denen şey varlığını sürdürmektedir.Bilim cevap verdiği şeyleri bünyesine alır veremediklerini felsefi alana bırakır..Bu felsefe forumunda kimse atomun parçalanıp parçalanamayacağını tartışmıyor örneğin çünkü bilim buna cevap vermiştir.Bundan önce ise bu tartışma bir felsefe tartışması idi. Epikür, demokritos , leukippos ve de doğu felsefelerinde filozoflar atom meselesine kafa patlatmışlar, nihayetinde atomcu felsefeyi ortaya koymuşlardır..Bilimin ve felsefenin alanı birbirinden bu derece bağımsız değildir. .Sizin mantığınızla bu atomcu filozoflar en fazla kör döğüşçüleridir çünkü atomları gözlemleyemiyorlardı..Ancak o kadar kör olmasalar gerek çünkü biz bilimin sayesinde şu an biliyoruz ki bu filozoflar görmeseler de atom denen şeyin idrakına varmışlardır...
 

matrix

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
25 Eyl 2011
Mesajlar
38
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
45
paslıçivi;' Alıntı:
3.aydınlanma/farkındalık/uyanıklık durumu; materyalizm ve idealizmde olduğu gibi evren ve yaşam hakkında sabit/mutlak bir karara varılmaz.. evrenin sürekli süregelen bir değişim dönüşüm başkalaşım içinde olduğu farkedilir ve bu konuda bilgiyi ortaya koyanın bilim olduğu ve bilim tarafından bilginin bildirilmesi olayı sürekli süregelen bir süreç olduğu için hiç bir şey sabitlenip mutlaklaştırılmaz.. yani bilimsel olarak bildirilen bilgiler yanlışlanana kadar kabul edilir, onun ötesine geçilmez.. diğer bir deyişle gözlem vermeyen kavramlarla ilgilenilip hakkında bir deklerasyon verilmez.. çünkü bu konularda verilecek her deklerasyonun "inançsal" olduğunun farkındadır.. benim "epistemolojik gerçeklikte yaşamak"tan anladığım budur.. yani kişi soyutçuluk örneği olan, somuttan köken alıp soyuta gitmeyen kavramları kabul etmediği gibi bunlar üzerinden spekülasyona girmez.. bu kavramlar o kişi için "tanımsızdır, anlamsızdır".. çünkü gözlem vermeyen, somuttan türemeyen bir soyut hakkında fikir beyan etmek, tartışmak sonu olmayan bir kördöğüşü olduğunun farkındadır.. tanrılar, dinler ve ölümsonrası yaşamlar bunun en popüler örnekleridir..

........................
........................
.......................

evren/yaşamla ilgili aşkınlığımızı sonsuzluğa götürüp de dinleri de bu sonsuzluğa dahil edersek ne olur?

dinler dediğim gibi dogmadır.. yani somuttan soyuta değil soyuttan somuta giden kavramlardır.. ve böyle soyutçuluk örneği olan kavramların gözlemlenip sınanma şansı yoktur.. şayet bu sonsuzluğa dinleri de dahil ederseniz daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi işi/yaşamı "kumara" çevirirsiniz..
insanlık tarihini özellikle dinler/ideolojiler/inançlar tarihini inceleyin.. binlerce yıllık insanlık tarihinde zamansal ve coğrafi olarak sıkışıp kalmış o kadar inanç/ideoloji türü vardır ki..

buyrun bunlardan birini seçin.. hangisini nasıl seçeceksiniz, neyi kriter alacaksınız..
ve her 100 insandan yaklaşık 99unun kendi zaman ve coğrafyasının ideolojisinde sıkışıp kaldığını görünce bu çeşitlilik içinde nasıl bir kumar oynamayı düşünüyorsunuz?

işte bu durum bahsettiğim teizm düzeyi bilinçaçıklığıdır.. kişi kendi inancının mutlak doğru, diğerlerinin yanlış olduğuna inanır.. ama bu tüm dünya inançları için geçerlidir, dediğim gibi çok farklı inançtan insanla görüşme konuşma fırsatım oldu, hiç biri benim yoğurdum ekşi demiyor.. ve kendi inancından ciddi şüpheye düşen bu bilinaçıklığında biri nonteizm bilinçaaçıklığına çıkamıyor, yani tüm dinleri reddedemiyor.. birini terkedip diğerine geçiyor.. hristiyanın müslüman olması, müslümanın budist olması, budistin hindu olması vs gibi..

yine fazla uzattım sanırım, kısaca anafikri belirteyim..

sonsuzluğa dinleri dahil ederseniz yaşamınız üzerinden çok ciddi bir kumar oynuyorsunuz demektir..

3. Seçenek uyanıklık durumu çok ilginç bir yaklaşım ve uyanık olduğunu düşünmesi vahim bir durum.. :)

Sonsuzluğu savunan bir düşünce bilimle kendisini bir anda kafesleyerek her şeyden izole etmesi düşünmekten kaçmak ve kolaya kaçmak yolunu seçmesidir.. Hele güvenilen bilim Hiçbir şey denecek kadar bir bilgiyi ortaya koyabilmiş durumda iken.. Evet bilime güveniyoruz ama henüz Hiçbir şey açıklamadı ve bunu temel alarak sonuca ulaşmak otobüs durağında bizim yaşamımızda gelme ihtimali hemen hemen olmayan bir otobüsü beklemeye benziyor... Aslında bu tam bir uyku haldir.. Eğer rüya ise yok ya gördüklerim bana yeter ben rüyamdan memnunum beni uyandırmayın yahu demek gibi bir şey oluyor bu... Bu uyanıklık halinden çok kabullenmek hali oluyor.. Zaten düşüncenizde bunu farkına varmasınızda ifade ediyorsunuz.. Hiçbir şey bilmiyoruz bari kendi ırkımızı koruyalım yani anlamasak ta şu anda en öncelikli hedefimiz kendimizi korumak olsun diyorsunuz.. Bilinmezliğe razı olup tek bir kulvarda oynamayı tercih ediyorsunuz.. Sonsuzlukta kendinizi dar bir alana hapsediyorsunuz.. Sizin dediğiniz gibi zaten bilim yetse idi felsefe , sav/tez v.s. Gibi şeylere ihtiyacımız olmazdı.. Bilim hariç her şey inanç noktasında değil aslında her şey inanç noktasında neden derseniz okumaya devam edin...

Eğer sonsuzluğa inanıyorsak bilim dahil her şey sorgulanabilir.. Yıllar boyunca bize güven vererek var olan bilime tam teslimiyet yine inanç gibi bir noktada son bulmaktadır.. Ben bilimden bir kötülük görmedim ve diğer şeyler çok kaka ve kötü sonuçlara gebe ben onlara inanmam bilime inanırım demek oluyor.. Eğer rüyada isek bu insanın rüyasını koruma içgüdüsü ile açıklanmış oluyor.. Eğer diyorum çünkü sonsuzluğun içinde yaşamımızın bir rüya olma ihtimalide var.. Tabi bu gördüğümüz rüyalar gibi değil daha gerçekçi..

Bu durumda sınırlarda sıkışıp kalmamak adına her şeyden kendimizi sıyırıp.. Gerçek olduğunu kendimize ispatlaya bildiğimiz tek var oluş olan aklımıza dönüş yapmalıyız.. Sahip olduğumuz iki gerçek var bir aklımız diğeride aklımızın algıladığı dış dünya.. Daha genel konuşuyorum çünkü doğruyu tam bilmiyoruz.. Dış dünya ve madde hakkında bilim dahil hiçbir şey bize tam bir bilgi vermiyor.. Bu yüzden bilim dahil her şey aslında bir inançtır.. Bilim sürekli tekrarlanan veriler yani dış dünyayı incelediği için sürekli tekrarlanan veriler akılda gerçek gibi kabul görmektedir.. Tıpkı bahsettiğiniz herkesin kendi doğduğu yerdeki gelenekleri tekrarlayarak o toplumun dinine inanması gibi.. Bakın gördünüz mü biliminde inançtan bir farkı yok aslında.. Aklımızın algıladığı dünyayı açıklayamadan ona inanması budur işte..

Eğer aklımızı başlangıç noktamız olarak kabul ediyorsak her şeyi iyi sorgulamalıyız.. Zaten hiçbir şekilde ispatlanamayan bir şeyi başlangıç noktası seçmek beynin kalıbı veya inançtan öte bir şey değildir.. Bu sorgulamada daha önce açtığım konularda çalışmalarım var 2 kez bu linkleri vermiştim konu yine aynı yere geldiği için tekrar veriyorum.. Aşağıdaki linklerdeki yazılarım incelerseniz konu daha detaylı açıklanmaktadır.. Yine soracağınız bir soru varsa cevaplayabilirim...

http://www.felsefe.net/genel-tartis...r-tez-yaraticinin-varligina-ulasabilirmi.html
http://www.felsefe.net/genel-tartisma-alani/22933-ruh-varliginin-ispati.html


Linkleri incelediyseniz varlığın tek bir nedenden geldiğini anlayabilirsiniz.. Buda kumar oynamanıza gerek kalmadığını tek tanrılı dinleri inceleyerek doğruyu bulacağınızı ortaya çıkaracaktır..

Daha akıllıca bir sonuç varsa veya yanlış bir çıkarımım varsa herkes kendi olası mantıklı sonucunuda ortaya koyabilir.. eğer mantıklı daha başka bir alternatif ortaya koyamıyorsak en olası sonuçta mutabık kalmak aklın en doğru seçimi olması gerek..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
KİMSE SİZİ BÖYLE BİRŞEYE ZORLAMIYOR.. Sosyo -Psikolojik doğru tarafları olan bir tahlil ancak çok yüzeysel kalıyor.. bu şekilde düşünmenin beşeriyet kurallarının bazen işlememesini beklemekten yani mucize beklemekten ne farkı var? böyle bir şeyi dayanak yapmak; görmüyorum öyleyse yok demekten farksızdır..ama gördüklerimizin bize görmediklerimizi düşündürmesi yönünü ıskalar.. sonuçta biz varoluşu gördüklerimiz,bildiklerimiz ile açıklayamıyor durumdayken bir çok durumu ıskalayan bir görüşün olanı/bütünü işaret ettiğini söyleyemeyiz..

sevgili Pyramos, burda tam olarak neyi ifade ettiğinizi anlamadım, biraz daha açıklarsanız yanıtlamaya çalışırım..

Şu mutlak kelimesini çıkarırsanız bu bahsettiğiniz diyalektik materyalizmdir (diyalektik materyalizmden replik çalmışsınız..Çalma kelimesini kalıp gereği kullandım)

sevgili Ferdinand Bardamu.. aydınlanma/farkındalık ile diyalektik materyalizm çok farklı kavramlardır..
diyalektik materyalizmin ne olduğunu az çok biliyoruz.. önceliği evreni maddeyi açıklamaktır, bilgiye ulaşmaktır..
aydınlanma/farkındalık dediğimiz kavramda öncelik bilgiye ulaşmak değil, insanoğluna yakışır tarzda ilişkiler içinde yaşamak.. merkeze maddeyi, tanrıyı, ideolojiyi vs değil insanoğlunun kendisini alıp koymak..
aydınlanmış bir insan; bu madde, tanrı, din, milliyet/etnik köken, göreceli ahlak, farklı siyasi/politik görüşler, evren hakkında bilgiye ulaşmak, güç, otorite, para, mevki vs gibi "insandan öte" kavramların kölesi olmaz.. hiç biri insanoğlunun kendisinden ve yaşamından daha değerli değildir.. yaşama ve ilişkilerine "insan merkezli" bir bakış açısı ve bilinci vardır.. bu yukarda saydığım "insandan öte" kavramlar için diğer insanlarla bir bölücülüğe bozgunculuğa gitmez..

ayrıca geçen yıla kadar ben diyalektik materyalizm kavramını duymamış ve ne olduğundan bile haberim yoktu.. bunun gibi daha bir çok temel felsefi kavramı hala bilmem ve tartıştıkça sizlerden ve google amcadan öğreniyorum.. daha yaklaşık 6 ay öncesine kadar benim ısrarla üzerinde durduğum evren hakkında "1/sonsuz" diye bir kavram vardı, eski yazıştığım arkadaşlarım bilir.. ben burda "1/sonsuz" derken maddenin sonsuz niceliksel özellik kazanıp yine sonsuz nitelik/fonkisyon/ortam üretebileceğini vurgulamaya çalışıyordum.. materyalist arkadaşlar kendi aralarında diyalektik materyalizmi tartışırken okuduğumda farkettim.. aradabir dile getiririm, ben felsefe konusunda mektepli değil alaylıyım :)

Epikür, demokritos , leukippos ve de doğu felsefelerinde filozoflar atom meselesine kafa patlatmışlar, nihayetinde atomcu felsefeyi ortaya koymuşlardır..Bilimin ve felsefenin alanı birbirinden bu derece bağımsız değildir. .Sizin mantığınızla bu atomcu filozoflar en fazla kör döğüşçüleridir çünkü atomları gözlemleyemiyorlardı.

bu ifadenizde bir yanlış anlama ya da yazdıklarımı iyi okumamanız gibi bir durum var sanırım..
aşağıdaki şu ifademi daha dikkatli okumanızı rica edeyim, kırmızı puntolu yerleri özellikle vurguladım..

yani kişi soyutçuluk örneği olan, somuttan köken alıp soyuta gitmeyen kavramları kabul etmediği gibi bunlar üzerinden spekülasyona girmez.. bu kavramlar o kişi için "tanımsızdır, anlamsızdır".. çünkü gözlem vermeyen, somuttan türemeyen bir soyut hakkında fikir beyan etmek, tartışmak sonu olmayan bir kördöğüşü olduğunun farkındadır..

şimdi atom kavramı üzerinde tekrar düşünün.. atom kavramı bir soyutlama mıdır yoksa soyutçuluk mudur?
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst