YABANCILAŞMA
İlk İnsandan günümüze, her zaman ve toplumsal yapı diliminde değişmeyen gerçek Ailenin düzenidir, ister erkek egemen olsun isterse de kadın egemen yapı, her ikisinde de aile içi iş paylaşımında ön planda olan üretimin ve tüketimin bir bütün olarak kolektif sorumluluk içerisinde kalması, acının da, tatlının da ortak kader biçiminde oluşmasıdır.
Ailenin incelenmesi bir yerde toplumun incelenmesi ile özdeştir, milyarlarca yıl önceden başlayan ilk oluşan canlı organizmasının yaşama tutunmadaki izlediği yol, günümüzdeki izlenen yoldan niteliksel olarak pekte farklı bir yol olmamıştır, ilk dönemdeki çevreye uyum kurma ve çevrenin tanınması süreci, sürecin tamamlanması ile başlanan çevreyi kullanma ve kendini kabul ettirme mücadelesi ve ardından da genişleme yayılma girişimleri. Bu durum kısmi olarak tercihlerle ve planlamalarla nitelendirilse de zorunlulukların oluşturduğu gelişimler de göz ardı edilemez.
Denizlerde oluşan ilk hücre dağılmasını engellemek yapısını korumak için ilk ihtiyacını korunma olarak zarını oluşturma olarak şekillendirmiştir, aynı gerçek insan yaşamında da aile olgusunda farklı değildir, yaşam alanına uygun yaşam içerisinde devamlılığını sağlayacak oluşumunu gerçekleştirme, bu gerçekleştirmede en uygun ortamın oluşumunun devamlılığı için mücadele etme, ilk hücreden farkı daha gelişmiş duyu organlarının algılamaları ve bu algılamaların farklı bilinçlerde farklı yorumları ile değerlendirilmesi . Bu durumun kattığı zenginlik yaşama tutunmayı daha kolaylaştıracağı ve konforunu arttıracağını düşünsek de, konunun derinliğine indiğimizde ve tarihsel diyalektik sürecin içerisinde bir çok yok olmaların bu temelde geliştiğini göreceğiz.
İlk hücrenin kendi özelliklerinin farkındalığı sınırlarını oluşturan zarın şekillenmesini ve kendisi dışındakilerin yabancılığının algılanması sonucudur, sınırların katı olmaması yaşamının devamı için gerekli alış verişin yaşamı için zorunluluğundan kaynaklanır, beslenme ve beslenme artıklarının dışa atılması için zorunlu kapılar oluşturması bunun kaçınılmazlığından kaynaklanır. Bu bir yerde bilincin oluşmadığı diyede adlandıracağımız süreç içerisindeki yabancılaşma algılamasıdır.
Yabancılaşma konusu bir çok yönden önemlidir, toplulukların ve toplumların dostluk ve düşmanlık çizgileri, bir ülkenin kuruluşu ve yok oluşunu yakından ilgilendiren bir konudur, Marks el yazmalarında kısa olarak değinmiştir, Atatürk biraz daha detaya girmiştir, Özellikle Günümüzde Emperyalist Güç Soros gibiler aracılığı ile Kültür adı altında desteklerle bu konuyu derinden işlemektedir...
İlk İnsandan günümüze, her zaman ve toplumsal yapı diliminde değişmeyen gerçek Ailenin düzenidir, ister erkek egemen olsun isterse de kadın egemen yapı, her ikisinde de aile içi iş paylaşımında ön planda olan üretimin ve tüketimin bir bütün olarak kolektif sorumluluk içerisinde kalması, acının da, tatlının da ortak kader biçiminde oluşmasıdır.
Ailenin incelenmesi bir yerde toplumun incelenmesi ile özdeştir, milyarlarca yıl önceden başlayan ilk oluşan canlı organizmasının yaşama tutunmadaki izlediği yol, günümüzdeki izlenen yoldan niteliksel olarak pekte farklı bir yol olmamıştır, ilk dönemdeki çevreye uyum kurma ve çevrenin tanınması süreci, sürecin tamamlanması ile başlanan çevreyi kullanma ve kendini kabul ettirme mücadelesi ve ardından da genişleme yayılma girişimleri. Bu durum kısmi olarak tercihlerle ve planlamalarla nitelendirilse de zorunlulukların oluşturduğu gelişimler de göz ardı edilemez.
Denizlerde oluşan ilk hücre dağılmasını engellemek yapısını korumak için ilk ihtiyacını korunma olarak zarını oluşturma olarak şekillendirmiştir, aynı gerçek insan yaşamında da aile olgusunda farklı değildir, yaşam alanına uygun yaşam içerisinde devamlılığını sağlayacak oluşumunu gerçekleştirme, bu gerçekleştirmede en uygun ortamın oluşumunun devamlılığı için mücadele etme, ilk hücreden farkı daha gelişmiş duyu organlarının algılamaları ve bu algılamaların farklı bilinçlerde farklı yorumları ile değerlendirilmesi . Bu durumun kattığı zenginlik yaşama tutunmayı daha kolaylaştıracağı ve konforunu arttıracağını düşünsek de, konunun derinliğine indiğimizde ve tarihsel diyalektik sürecin içerisinde bir çok yok olmaların bu temelde geliştiğini göreceğiz.
İlk hücrenin kendi özelliklerinin farkındalığı sınırlarını oluşturan zarın şekillenmesini ve kendisi dışındakilerin yabancılığının algılanması sonucudur, sınırların katı olmaması yaşamının devamı için gerekli alış verişin yaşamı için zorunluluğundan kaynaklanır, beslenme ve beslenme artıklarının dışa atılması için zorunlu kapılar oluşturması bunun kaçınılmazlığından kaynaklanır. Bu bir yerde bilincin oluşmadığı diyede adlandıracağımız süreç içerisindeki yabancılaşma algılamasıdır.
Yabancılaşma konusu bir çok yönden önemlidir, toplulukların ve toplumların dostluk ve düşmanlık çizgileri, bir ülkenin kuruluşu ve yok oluşunu yakından ilgilendiren bir konudur, Marks el yazmalarında kısa olarak değinmiştir, Atatürk biraz daha detaya girmiştir, Özellikle Günümüzde Emperyalist Güç Soros gibiler aracılığı ile Kültür adı altında desteklerle bu konuyu derinden işlemektedir...