XVIII nci yüzyılda Fransız edebiyatı

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kültür ve Sanat kategorisinde Sunar tarafından oluşturulan XVIII nci yüzyılda Fransız edebiyatı başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 13,413 kez görüntülenmiş, 42 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kültür ve Sanat
Konu Başlığı XVIII nci yüzyılda Fransız edebiyatı
Konbuyu başlatan Sunar
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Sunar

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Cevap: XVIII nci yüzyılda Fransız e

Voltaire’e göre ideal

Filozofun buyurduğu “budanmış kâinat” ‘da, bazı ilkeler kararlı durur ve yeni bir yapının temelini teşkil eder: iyi uygarlaşmış bir toplumda yaşamak, tabii dini uygulamak ve ahlak yasasına kendini uyarlamak gerektirir.
Siyasi ideal- Voltaire hükümdarı değil keyfi yönetimi kınar; ama hükümdar davranışını aklın icaplarına uydurmalıdır. Filozofların yol gösterdiği bir prens, bizzat kendisi de bir filozof olursa, kendi rızasıyla vazgeçilmez özgürlükleri vererek halkını mutlu eder, bizzat felsefi düşünceyle olgunlaşmış tabası da seve seve onun koruyuculuğunu kabul edecek, “aydın despotizm” in yasası altında halkın mutluluğu sürecektir.
Dinsel ideal – Voltaire yerleşik dinleri kabul etmez; ama tanrısal bir ilke halinde akli inancı değil. Ona göre akıl dünyanın tek açıklaması olan bir tanrının varlığını tanıtlar: “gerekli, ebedi, üstün ve zeki olmak”. Bu mimar ve işçi tanrı, değişmez yasalarla dünyayı yönetir, evrensel düzene dikkat eder, icabında, kendini, güçsüzü koruyan, ödüllendirici ve öç alan bir tanrı gibi gösterir. Dine gelince, o halk için gereklidir; ama doğmaları, törenleri (ayinleri) uzaklaştırmalı ve kendini tanrıbilimsel bir sistem gibi değil de bir devlet kurumu gibi ortaya koymalıdır.
Ahlaki ideal – Voltaire büyük meseleler üzerine mütevazı ve dürüst düşünceleri değil de metafizik teorileri kabul etmez. Ruhun doğası, kötülüğün mevcudiyeti, insanın kaderi üzerinde tartışır ama kesinlemelerinde daima çok tedbirlidir. Beşeri özgürlükle evrensel determinizm (gerekircilik) i bağdaştırmağa özen gösterir, kötümserliğini asla kısır bir ümitsizliğe vardırmaz. Her şeyden önce yararlı eylem üzerine titrer ve pratik bir sağduyululuk öğretir. İnsan kendi mutluluğunu kurmalıdır ve mutlu olsunlar diye yakınlarına yardım etmelidir: en büyük erdem yardım severliktir, insan türünün en büyük yasası çalışmadır.
Voltaire’in felsefi eseri – Partizanlık Voltaire’i göklere çıkardı ya da karaladı. Bu gün onun fikirlerini bağnaz olmayan bir şekilde yargılamak ve değerleri içinde takdir etmek gerekir.
Voltaire’in felsefesi birçok bakımdan yetersizdir. İnkârda ateşli olan Voltaire yıktıklarının yerine daima bir şey koymamıştır. Mutlak monarşiyle mücadele etti ama Prusya’da ki kendi tecrübesiyle aydın despotizmin bir ütopya (hayal ürünü) olduğunu gördü. Hıristiyanlığa karşı savaştı ama ona karşı belirsiz, anlaşılmaz, yüceltmeyen, teselli etmeyen bir deizm ileri sürdü. Öteki dünya üzerine söylenen büyük varsayımlarla savaştı ama kaderin tedirginliğini duyan insanlar düşünceyle ondan asla kurtulamayacaklardır.
Bununla beraber Voltaire’in pratik sağduyululuğu yerini korumaktadır. Eseri bir yaşam sanatı ve bir eylem programı içermektedir. İnsanlık için derin bir aşkla, insanın geleceğinde sağlam bir inanç göstermektedir. Uygarlığın ilerlemesine ve insanların mutluluğunu samimi olarak istemiş olmasına kesin inanması ona minnettar olunmayı gerektirir.


Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Diderot

Langres kolejinde ciddi eğitimden sonra, özgürlük aşığı genç Diderot birçok yıllar bohem yaşamı sürdürür. 1746 yılında La Breton kitapevi ona Ansiklopedi’nin yönetimini emanet eder. Diderot çok çetin zorluklara rağmen, iyi bir sonuca vardırdığı girişim için büyük ilgi duyar. Son yıllarını, kendisini koruması altına alan ve ölümüne kadar övgüler düzdüğü II nci Katerina’nın yardımları sayesinde dinginlik ve rahatlık içinde geçirir.
Diderot yüzyılının büyük ölçüde orijinal simalarından biridir. Işık saçan bir zekâ ve hep hareketli bir hayal gücüyle donanmış olarak insan düşüncesinin çok çeşitli şekillerini kucaklar: bilimler, felsefe, sanatlar, edebiyat ve ateşli silkinmelerle her konu üzerine yazar. Çalışmasını düzenlemediği için dehasını pek dağıttıysa da zamanının en büyük canlandırıcısı ve en gözü pek düşünürü olarak kalır.

Diderot’nun yaşamı
Bohem (1713- 1746)
Çeşitli, eğilimleri bir araya getiren birçok ilin birleştiği kavşakta, Langres’de doğdu. Denis Diderot kendisini kilise yaşamına yönlendiren orta halli ve güçlü burjuva bir aileye mensuptur. Sekiz yaşından itibaren doğduğu şehrin kolejinde Jesuites’ lerin öğrencisidir: inanılmaz büyük kültürünün temeli olan sağlam bir eğitim alır. Bununla beraber babası onu zararlı olduğuna hükmettiği bir etkiden kaçırmak için Paris’e götürür ve d’Harcourt kolejine sokar. Eğitimi bittikten sonra Diderot bir dava vekilinin yanına girer, ama bağımsızlık sarhoşu ve meraka acıkmış olarak kendini yansız bir kültüre doğru zorunlu çekilmiş hisseder ve düşüncenin çok çeşitli şekillerine alışmağa başlar. Yaşamak gerektir çünkü babası onu kendi haline bırakmıştır. Eğilimini yerine getirmek için hiçbir çalışma karşısında geri adım atmaz. Evlerde ders verir, çeviriler yapar, misyonerler (dinyayarlar) için vaazlar yazar, çözüm yollarına, hatta güveni kötüye kullanmalara kendini kaptırır. D’Alambert, Rousseau, Condillac gibi bazı edebiyat insanlarıyla ilişki kurar. 1743 de Anne-Toinette Champion adında genç bir çamaşır yapımcısı kadınla evlenir; az bir zaman sonra, birçok yıl beraber olacağı serüvenci bir hanımla, Mme de Puissieux ile hayatını birleştirir.
Her konuda kalem oynatan (1746-1773) -
Beklenmedik bir olay ona mevcudiyetini saptamasına izin verecektir: 1746 da, onda geleceğin adamını keşfederek kendisine l’Encyclopédie’nin yönetimini bırakan kitapevi sahibi Le Breton’a takdim edilir. 1746 dan 1773 e kadar, Diderot bu devasal teşebbüse kendini adamaktan memnun olmadığı için çok kere çağdaşlarınca bilinmeyen ve bazıları hâlâ basılmamış, önemli sayıda her türden eser meydana getirir. Bu çalışma bir zaman engellendi, 1749 da, “Lettres sur les aveugles à l’usage de ceux qui voient” (Görenlerin istifadesinde Körler üzerine Mektup) ‘nın yayınından sonra, onu ateizme ve materyalizme meylettiren bir düşünce yürekliliği, üç ay gibi bir zaman Vincennes kalesi burcunda mahkumiyetine mal oldu.
Körler üzerine Mektup.
Diderot edebiyata ve felsefeye tutkun olan dostu Mme de Puisieux’ye yönelir. Hareket noktası olarak Réaumur’ün bir sözde doğuştan kör üzerinde uyguladığı katarak ameliyatını ele alır. Körlük üzerine genel düşüncelere ulaşır, sonra hayal ürünü bir hikayenin şeklini benimseyerek bir yaşındayken görmez olan İngiliz matematikçi Saunderson’a ateizmi göz önünde bulundurarak kendi kanıtlarını verir: her bilgi duygulardan gelir; dünyanın düzenine gelince tanrının varlığının bir ispatı olamayacaktır, çünkü yaşama uyamayan aykırı çirkinlikleri kabul ediyor zaten mükemmel olmaktan uzaktır. Özellikle bir tanrısallığa inanmak bir kör için zordur. Zaten bir kör kendisi için önem taşımayan bu inanca hiç aldırmaz: Onun için “ Baldıran otunu maydanoz yerine koymamak çok önemlidir ama tanrıya inanmak ya da inanmamak hiçbir şekilde öyle değil.”


Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Dram yazarının etkinliği-
Özgürlüğüne kavuşunca, Diderot hemen çalışmaya koyulur ve yiğitçe, felsefe gurubunun başını çeker. Sonunda tamamen yenileme niyetinde olduğu tiyatroya yönelir. Daha çok “Derval et moi- (Derval’le ben) -1757 ” adıyla tanınan “Entretiens sur le fils naturel (Evlilik dışı çocuk üzerine Söyleşi)” ile “Discours sur la poésie dramatique -1758 (Dramatik şiir üzerine Söylev)”de, trajedi ile komedi arasında bir ara tür, burjuva dramının kuramını kaleme alır. Kuramını, beş perdelik ve nesir halinde, ilki (1771) de ve ikincisi (1761) de olmak üzere, orta sayılır bir başarıyla, birkaç yıl sonra oynanmış olan iki piyesiyle “Le fils naturel ou les Epreuves de la vertu” ve “le Père de famille” ile üne kavuşturur. Bu iki eser de zayıftır: şahısların gösterişi, kendince yargılara varan ve lüzumsuz laf eden özellikleri gülümsetir; tüm insan içtenliği eksiktir.
Sanat eleştirmeninin görüşü- Diderot bütün estetik konularına eğilimliydi. 1751 de Ansiklopedi için “Güzel” konusunu kaleme aldı. Taş baskı ve tablolar biriktiriyor, sanatkârların atölyelerini geziyordu; heykeltıraş Falconet’ye olduğu gibi, ressam Vernet ve Greuse’e de yakındı. Aynı şekilde, Grimm, 1759 da, başkanı olduğu “La Correspondance littéraire” ‘de, Louvre’da iki yılda bir yapılan sanat sergileri konusunda eleştiri yazmasını önerdiğinde Diderot coşkuyla kabul eder. 1773, 1777, 1779 yılları dışında, 1759 dan 1781 e kadar, salonlardan düzenli olarak bilgi verir.
Sanat eleştirisini icat eden Diderot değildir. 1667 den beri “resim ve heykel Kraliyet Akademisi” (Académie Royal de peinture et de sculpture) , sanatkârların eserleri ya da genel estetik konuları üzerine konferanslar yaptırıyordu. Diğer taraftan, XVIII nci yüzyılda, le Mercure de France, l’Année littéraire, le Journal encyclopédique’in, sayısız makaleleri resim üzerineydi; Caylus kontu 1751 den 1753 e kadar Salonlar’ı daha önce yayınlamıştı. Bununla beraber tür henüz çocukluk dönemindeydi. Diderot, ilk defa sanatkarlarla yazarlar arasındaki çiti yıktı; Sanat üzerine geniş bir halk kitlesinin ilgisini başlattı; oysa onlar kısır ilişkilerle parlak konuşmaları tercih ederlerdi.
Romancının şaheseri- Ansiklopedi’nin tükenmez çabasıyla işi başından aşan Diderot, romanlar yazarak eğlence gereksinimini gideriyordu. Fransa’da ilk roman XVII nci yüzyılda yayınlanmış olan Mme de la Fayette’in “La Princesse de Clèves (1678) ” adlı eseridir. 1760 da Diderot, açık saçık olan ve kiliseye karşı gelen “la Rèligieuse”’ü, 1762 de şaşırtıcı bir belagatle söyleşi şekline sokulmuş, yüzyılın ilk aylarında onu Almancaya çeviren Gœthe sayesinde 1823 de Fransız halkına duyurulmuş olan bir romanı, ” le Neveu de Rameau” ‘yu yazdı.


Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Le Neveu de Rameau (Rameau’nun yeğeni) : sinik bir bohemin aykırı düşüncesi.

Akşam yemeğinden sonra, Diderot, satranç oynayanların arasında aylak aylak dolaşmak için, Palais- Royal meydanındaki Régence kafesine girdiği sırada, ünlü bir müzisyen olan Rameau’nun, “yüceliğin ve aşağılığın, aklıselimin ve aptallığın eşsiz karışımı ” garip bir kişilik olan, doğuştan büyük bir hayal ateşi yeteneğine ve ender bir ses gücüne sahip yeğeniyle karşılaşır. Bu bohem, hep kendini barındıracak bir ev arayarak günü gününe yaşamaktadır.
Yeğen şaşırtıcı bir konuşmaya girişir. Onun taşkın zekâsı her konuda en saygısız aşırı düşünceleri işler. İşte o, yeryüzündeki bütün kötülüklerden sorumlu gördüğü dahi insanlara verip veriştiriyor: Bununla beraber dehaya imreniyor, zira pohpohlanmış olmaktan hoşlanıyor. Şimdilik, o asalak yeteneğini kullanamayacak durumdadır: kusurlarından dolayı ona değer biçen kimselerce, nazlı büyütülmüş biri gibi yaşamaktadır. Şeytan neden bir gün mantığı yerinde olmayı kabul etti? Onu kovdular! Kendini alçaltarak bu küslüğü dağıtabilirdi; Daha şimdiden, dönüşünü taklit eder, ama özsaygı krizine girer: kendinin önemsenmemesi dayanılmazdır.
Ne iyi ki, müziği sayıklayan sevdası içinde bir avunma bulur; İşte o, düşsel bir kemanı, sonra klavseni çalmaktadır. Eskiden, müzik dersi veriyordu. Eşsiz derslerdi bunlar! Parayı çalıyor muydu? Hayır! Zenginlerin eski durumlarına gelmesinde onlara yardım ederdi. Daha sonrası için hayat planı çok basit: O, bütün zevkleri kullanacaktır; ahlak kuralları ancak övüngenliktir. Şimdi o, bütün aşağılanmış yazarları kucaklayan bir topluluğun başındadır; herkese hakaret eder. Ne tuhaf! Akıllı insanlar yeryüzüne aptalları kullanmak için gönderilmişlerdir. Ve bununla beraber, bir asalağın hayatında ne kadar çok can sıkıcı şey var! Onları himaye edenler neyden şikâyet ediyorlar? Onu bayağılığına özendiren onlardır. Zaten alçalmasında orijinal olması gerekir: Küçük bir serseriden büyük olanı daha yeğdir.
Birden transa girer; müziği sayıklamaya başlar, bu deliliğe bir yaklaşmadır; satranç oynayanlar oyunlarını keserler. O sonra müzik eleştirisi yapar. Güçlü tutkular gösterterek müziğe daha bir yoğunluk vermek gerekir. Oğlu aklına gelir: hayır, onun müzisyen olmasını istemez. Her çeşit yararlanmaya tehlikesizce ulaşmak için ona en kolay yolları öğretecektir. Kendisi ancak dikiş tutturamamış ve beş parasız biridir. Bu, ötekiler ağzına koyacak bir şey bulamazken birilerinin bolluk içinde yüzmesini hoşgörüyle karşılayan bir toplumun kusurudur. Toplum, insanları herhangi bir şeye gereksinimi olduğunda soytarılıklar yapmaya zorlayarak yozlaştırıyor. Namussuzların pantomimi büyük yer sallanmasıdır. Kimseye tabi olmayan bir tek filozof vardır: evet, şimdi elveda rahat yatak, donanmış masa. Haydi! Aşağılık pantomimi oynamağa devam en iyisi.

Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Filozofun görüşleri:
Filozofun çalışmaları her türde olmuştur: Salons (Salonlar) adlı eserini kaleme alır; özellikle düşüncelerinin sırdaşı olan Sophie Volland ile devamlı bir mektuplaşma sürdürür, romancı ve öykücü çalışmalarını devam ettirir: Les deux amis de Bourbonne (1770), Regrets sur ma vieille robe de chambre (1772), Ceci n’est pas un conte (1772) gibi. Ama bilhassa, aynı yıl yazılmış olan üç küçük eserinde, felsefi fikirlerini belirtir: Entretien entre d’Alembert et Diderot, Rêve de d’Alembert, Suite de l’Entretien (1769).
Rêve de d’Alembert’de Diderot, dostu d’Alembert’in kendisiyle ciddi konular üzerine neşeli bir şekilde tartıştıktan sonra uyuduğunu ve yüksek sesle rüyalar gördüğünü tasarlar. Bu ustaca kurgulanmış düşsel yaratı, Diderot’ya, materyalist bir felsefeye kesin kabulünü gösteren gözü pek varsayımların coşkulu tarzı içinde kendini anlatmasına fırsat verir.

Çariçenin himayesi (1773-1784):
Rusya’ya yolculuk (1773-1774) – Diderot 1763 de itibaren, ona, elinde tutması şartıyla, kitaplığını satın alan Rusya çariçesi II nci Katerina ile mektup ilişkisine girmişti. Diderot, onun kendisine bu iyiliğinden dolayı çılgına döner: Bunun üzerine sanatkârlar ve amatörler yanında imparatoriçenin resmi arabulucusu olur. “İmparatoriçesinin” ısrarları üzerine 1773 ilkbaharında Saint-Pétesbourg’a hareket eder. Orada ilgiyle dopdolu olduğu için, “Kuzeyin Semiramisi” ne övgüler düzerek, bütün Rus İmparatorluğunu allak bullak etmek istediği yedi ay geçirir: Gözü pek önerilerle dolu pedagojik bir program içeren “le Plan d’une Université pour le gouvernement de Russie (Rus hükümeti için bir Üniversite Planı)” yü özelikle kaleme alır. Bu arada, 1773 yılı esnasında, “Jacques le Fataliste et son maître” adlı romanı ve oyunculuk sanatı üzerine orijinal toplu düşüncelerden ibaret olan zengin bir denemeyi “ Paradox sur le Comédien” yi kaleme alır.
Son yılları (1774-1784) :
Diderot 1774 de Paris’e tekrar döner. Çok hareketli geçen yaşantısından kendini bitkin hissetmektedir. Buna rağmen çalışmasına zevk için devam eder: Cebire ve mekaniğe ilgi duyar, portatif bir baskı makinesini ileri sürer, “Essai sur la vie de Sénèque, sur ses écrits et sur les règnes de Claude et de Néron 1778 (Seneka’nın yaşamı, yazıları ve Claudius’la Neron’un hükümranlıkları üzerine Deneme) üzerinde çalışır. Yaşı ilerleyince felsefesi bir parça yumuşar ve genişler: Soyut ilkelerden şüphelenir ve kalpten gelen sezgilere ve yaşamın deneyimine bundan böyle büyük önem verir. Bununla beraber II nci Katerina’nın el açıklığı sayesinde son yıllarını bütün edebi etkinlikleri dışında rahat içinde geçirir, girip çıktığı her yerde, salonlarda, kafelerde, Palais Royal’de, “tanrısallık” görkemini yüceltir. Ama sağlığı kötüleşir ve beyin kanamasından ölür.

Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Diderot’nun eseri

Kendi fırçasından Diderot:
Çok az yazar, eserlerinde, Diderot’dan daha çok, kendilerinden sevgiyle bahsetmiştir. Kişiliği her yerde, ama bu, mektuplaşmasında ve bilhassa Sophie Volland’a yazdıklarında kendini gösterir ve tam olarak duygu ve düşüncelerini açıklar. 1759 ile 1774 yılları arasında, bu mektuplaşma, kademeli olarak, edebiyat yaşamının en parlak döneminde, yaşamının, ruhunun ve düşüncesinin senli benli günlüğünü dile getirir.
Bir yaşam günlüğü-
Aile çevresi: Ailesinin içine nüfuz ediyoruz, önce 1759 da babasının ölümünden sonra, mirasına konmak için Langres’e döndüğünde: canlı ve neşeli bir kız kardeşle üzgün ve can sıkıcı bir kardeş arasında nazik bir arabulucu rolü oynamaya çalışır; ama taşra yaşamının tekdüzeliği karakterinin hareketliliğiyle uyumsuzdur. O işte Paris’de, Taranne sokağında: onun için evlilik yaşamı çekici değildir; karısı sadık, ama tedirgin edicidir, dar kafalılığıyla onu çabuk bıktırır; o ise evinde, tatsız tuzsuz bir burjuva ortamında sıkılmaktadır. Ne mutlu ki, “çılgınca delisi olduğu” kızı Angélique var: sabırlı bir eğitici olarak, o onun ellerinde uysal bir araçtır, ona erdem dersleri vermeyi, onu kendi görüşünde şekillendirmeyi düşünmektedir.
Dost çevresi: Her şeye rağmen, Diderot aile yaşamına göre değildi. Nitekim tercihen zamanını kâh Chevrette’de dostu Grimm’in ve Mme d’Epinay’ın, kâh Royal sokağında ya da Grandval’da baron d’Holbach’ın evinde geçirir. Baronun salonu Paris’de ansiklopedi hareketinin en parlak ve en gürültülü merkezidir. Orada zamanın felsefe dünyasının en büyük rahipleri toplanır: Condillac, Turgot, Rousseau, Helvétius gibi; Diderot orada sonu gelmez coşkulu konuşmasını ve çılgın düşlemlerini zapt edemez. Glandval şatosunda, alaycı Grimm’le, eğlendirici papaz Galiani’yle, şaklaban Mme d’Aine’le yeniden bir araya gelir; baronla fiziği tartışır ya da doğanın yasasının yerine ahlakın ve dinin buyruklarını getirmek isteyen dine ve bütün bu isyancıların topluluğunu yöneten onun elçilerine karşı şiddetle hücuma geçer.
Duygusal roman: Ama ister Chevrette’de, Grandval’da ya da Paris’de olsun 1755 de tanıştığı Sophie Volland’la devamlı bir mektup alışverişi yürütür. Bütün filozofların okuyucusu ve güzel sanatların dostu Diderot’nun o derece hareketli ruhu, bu duygusal, zeki ve dinsel küçük burjuvazinin ona esinlediği büyük tutkunun içinde yirmi yıldan daha fazla bir zaman hareketsiz durmayı bilmiştir. Diderot onunla, senli benli içini açmalara, temiz kalpli gevezeliklere kendini koyuverir. Aşk onun için derdini dökebileceği en derin mutluluk oldu. Olgunluk yaşının romanı kalbini ferahlatmış, ruhunu zenginleştirmiştir.

Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Bir gönül günlüğü-
Duyarlılık: Diderot’da duyarlık onu, yargılamaya ve sağduyuya alır götürür: İlk tepkiyle hareket eder, duygularına hâkim olamaz. Bu duyarlılığın taşkınlığından niteliğinin temel özyapısı doğar: taşkınlık ve ölçüsüzlüğe devamlı bir eğilim vardır. “ Bana öyle geliyor ki ben büyük rüzgârlarda çılgınca düşünen biriyim, hava nasıl olursa olsun, o benim ruh halimdir ” diye belirtir. Diderot hep atılganlığıyla savrulur. Her şeyde aşırıdır, aşkta olduğu gibi dostlukta da; dostlarının boynuna atılır, onları heyecanla kollarının arasında sıkar, kem küm etmekten ve ağlamaktan geri duramaz. Sophie Volland’ı bir defa olsun görme düşüncesiyle, “vücudunun her bir parçasında bir ürperti ve hemen hemen güçsüzlük hisseder”.
Hayal kurma: Bu duyarlılık bununla beraber yüzeyseldir. Heyecandan öteye gitmez. Hatta bazen, gerçek bütün duygular ortadan kalkınca, hayal etme hızlanır. “Hiçbir şey aklını kalbinin yerine koymak kadar yaygın değildir ” der. O zaman boş yere hiddetlenir, kaynağı tamamıyla kelimelerde bulunan yapmacık bir sıcaklıkla duygunun zayıflığını gidermeğe çalışır: böylece erdeme olan hayranlığı ve kötülüğe karşı hoşnutsuzluğu çok kere sadece tumturaklı sözler için düşüncesine sunulmuş bir malzeme, arı bir zihin jimnastiğidir. İkiyüzlü olmasından değil ama yapısından gelen komedyenliğindendir: her şey onda bir sahne ve bir durumdur; o hiçbir zaman kendisi değildir, hep rol oynamaktadır.
Bir düşünce günlüğü-
Coşkunluk: Duyarlı mizacı onu sevgiye eğilimli kılar. “Şu gerçek ki kusurları önemsememek ve niteliklere hayran olmak gibi bir yapım var” diye yazar. Ama coşkusu ölçüsüzdür ve bazı kereler mantığa dayanmaz. Böylece, “Plinius, düşün alanında yüz güldüren ender insanlardan biridir” diye açıklar; karanlıkta kalan Mércier de la Rivière’i, Montesquieu’den daha üstte tutmakta tereddüt etmez. Ona göre o, hayranlık duymada ötekiler kadar önemlidir ve Rêve de d’Alembert (d’Alembert’in Rüyası) konusunda içtenlikle bağırır: “ Daha derin olmak olası değil”.
Mantıksızlık: Zekâsının hareketliliği onu mantıksızlığa sürükler. “Dehanın vazgeçilmez kısmı düzenleyici akıl” a sahip olmadığını kabul eder; Bazı kere aynı sayfada, materyalist olarak düşünür, sonra tinselci olarak; bir yerde bütün eylemlerimizi yararla açıklar, başka bir yerde erdemi inançla yüceltir. Çelişki, zekâsının canlılığı gibidir.
Gözüpeklik: Sonunda, atılgan doğası eserinin benzeri olmayan yürekliliğini açıklar. Bu eser ateşli bir diyalektikten daha az bir kuram, entelektüel, ahlaki ya da dinsel despotluğun bütün şekillerine karşı yorulmaz bir sövgüdür. Bu yıkıcı öfkede Fransız devriminin yakın olduğu günler hissedilir.
Not:
*Gaius Plinius Secundus milattan sonra 23 yılında doğmuş Romalı yazar ve doğabilimcidir. Yegâne eseri otuz yedi ciltlik “Naturalis historia (doğanın tarihi) ” yı yazdı.
**1767 de II nci Katerina’nın yeni bir kanun çalışması için Diderot’nun girişimiyle Rusya’ya getirttiği Le Mercier de la Rivière (1720-1793) ekonomist ve fizyokrattır.

Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Filozof

Diderot’nun bir yığın esere dağılmış felsefi ve ahlaki fikirleri hissedilir şekilde değişikliğe uğramıştır, ama onlardan temel sonuçlar çıkarılabilir.
Tanrıtanımaz ve materyalist bir filozof -
1749 dan itibaren, Lettre sur les Aveugles (Körler üzerine mektup) ‘ü yayınladıktan sonra, Diderot gençlik yıllarındaki deist inançlarıyla ilişkisini koparır. Takibeden yıllar boyunca ve Le Rêve de d’Alembert- 1769 (d’Alembert’in Rüyası) ‘e kadar duruşunu sertleştirmekten geri durmaz ve tanrıtanımazlığını açıklar. Bir üstün zekânın her şeyi, genel ya da özel bir takım iyiliğe göre yapmasını, düzenlemesini, hazırlamasını kesin olarak inkâr eder.
Bu tanrıtanımazlık çok doğal olarak materyalizmle sonuçlanır. Dünyada yalnız bir ilke vardır: hareketlilik ve duyarlılıkla donanmış ebedi olan madde : “Tanrının yerine, önce güçlü ve sonra eylem halinde duyarlı bir maddeyi koyunuz, evrende taştan insana dek bütün meydana geleni elde edeceksiniz” diye le Rêve de d’Alembert’de yazar. Bu ilke kabul edildikten sonra sonuçta her şey mekanik olarak açıklanır: gittikçe karmaşık olan uyuşumlar önce mineralleri, sonra bitkileri, sonra hayvanları, sonunda düşünen varlıkları verdi; zihnin işlevleri moleküllerin ince bir oyunuyla açıklanır. Daha sonra, varlıklar arasında yalnız menşe birliği değil ama ayni zamanda doğa birliği mevcuttur. “ Her hayvan az ya da çok insandır; her mineral az ya da çok bitkidir; her bitki az ya da çok hayvandır”; zincirde kopma yok; hepsi birbiriyle tutuşur ve nüfuz eder; ruh vücuda tutturulmuştur; doğum, yaşam ve ölüm aynı gerçeğin değişik görünümleridir.
Doğal ve sosyal bir ahlak- O derece korkusuz materyalist bir doktrin, öncüsünü tamamen yeni bir şekilde ahlak problemini koymağa sevk etmeliydi. Sisteminin sonuçlarını aşırılığa götürerek, Diderot ölümsüz bir ruhun varlığı ve insan özgürlüğünün bilinci üzerine kurulmuş geleneksel ahlakı kabul etmez. Özgürlük sözcüğü ona göre anlamca boş bir sözcüktür: “Bizler sadece genel düzen, eğitim ve olaylar zincirine uygunuz”. Ama hiç özgürlük yoksa övgüyü ve ayıplamayı gerekli gösteren eylem de hiç olmaz. Erdemler ya da suçlar, hepsi dünyayı yöneten kaçınılmaz yasaların sonuçlarıdır.
Bununla beraber, eğer Diderot geleneksel ahlakı kabul etmekten kaçınıyorsa, o doğa ahlakına inanmaktadır: insan doğaya göre iyidir, o kalbinin tepkilerinde en güvenilir kılavuzu bulur; iyilik yapmaktan zevk duyar; erdemin uygulaması zaten çıkarına uygundur, zira “bu dünyada mutluluğu için dürüst bir insan olmak alçak olmaktan daha geçerlidir”. Başka bir deyişle, eğer Diderot kişisel bir ahlakı tasarlamıyorsa, o toplumsal bir ahlaka inanıyordur. “ İç yaşam bir şey değildir; toplu yaşam her şeydir”. Bu noktada Rousseau’yla ters düşerek, toplum yapısı bir yarardır ve insan uygun reformlar sayesinde iyileşmek için çalışmalıdır diye değerlendirir. Gerçek ve tek ahlak “büyük insan ailesi” nin mutluluğuna katkı sağlayandır”.

Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Diderot’nun etkisi

Diderot XVIII nci yüzyılın en büyük kışkırtıcısı oldu. Etkisi çağdaşlarının üzerinde önemli olmuştur; bu etki XIX ncu yüzyıla kadar uzamış ve hatta günümüzde çok sayıda benzerlik, onu bize bağlamaktadır.
Diderot ve gerçekçi tiyatro: Diderot’nun burjuva tiyatrosu, tiyatromuzu realizme ve bir gerçeği kanıtlamağa doğru yönlendirendir. Sedaine (1719-1797), opera komik libretto (güfte) ları yazdıktan sonra, 1765 de “le philosophe sans le savoir”’ı oynatır: doğruluktan ayrılmaz bir tüccarın konutunda kurulan bu aile dramı, ticarete övgüyü ve bir soylu sınıfının kendini beğenmişliğine yergiyi içerir. Sébastien Mércier (1740-1814), bu ateşli yazar, Diderot’nun nesir halinde dramının formülünü yeniden ele alır; ona göre dram yazarı “erdemin savunucusu ve kötülüğün kınayıcısı” olmalıdır; en tanınmış eseri “la Brouette du vinaigrier (1787)” bir çalışma, tasarruf ve sınıfların erimesi övgüsüdür. Sonunda XIX nci yüzyılın ikinci yarısında, Emile Augier’den Henry Becque’ye kadar tiyatro Diderot’nun düşüncelerinden esinlenmiştir.
Diderot ve XIX ncu yüzyılda eleştiri: Diderot edebiyat ve sanat eleştirisi için bir öncü olmuştur. Sainte-Beuve’ün dediği gibi “heyecan verici, nezaketli ve sürükleyici” olan edebi eleştirisi, Mme de Staël’in coşkunluk üzerine fikirlerinin ve Chateaubriand’da “güzelliklerin eleştirisi”nin habercisidir. “Konu” yönünden biraz fazla saygılı, göz yaşartan sahneler için biraz fazla çabuk alevlenen sanat eleştirisi bir asrın zevki bakımından canlı bir kanıt olarak kalmakta ve bir Fromentin’in ya da bir Baudlaire’in daha teknik çalışmalarına yol açmaktadır.
Diderot ve modern (çağcıl) düşünce: Diderot’nun yeni ve cesur felsefi fikirleri pek çok gelecek kuşaklar kazanmıştır. Ahlak anlayışı Bentham’dan Stuart Mill’e, Spencer’e dek İngiliz ütilitarist (yaratıcı) ahlak filozoflarına temel olmuştur. Birçok noktada yüzyılını geride bırakarak, günümüz dünyasında bilimin çok geniş rolünü, doğa bilimlerinin gelişini, Lamarck’ın transformizmini (dönüşümcülük) , Darwin’in evolüsyonizmini (evrimcilik), Claude Bernard’ın eksperimantal (deneysel) metodunu, psikofizik ve psikofizyoloji teorilerini daha önceden sezinlemiştir. Daha genel bir tarzda modern materyalizmin haberini verir.




Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Encyclopédie-Ansiklopedi

Ansiklopedi başlangıçta sadece bir kitapevi girişimi oldu: halka son keşiflerin akışında insanlık bilgisinin bir repertuarını sunarak bilimlerin artan saygınlığından yararlanmak söz konusuydu. Ama Diderot, girişimin idaresini üzerine alarak, daha geniş bir amaç edindi: ansiklopediden, boş inanların boyunduruğundan kurtararak insan zekâsının görkemine yakışır büyük bir eser yapmak istedi. Önce, çıkmasından şüphe edilen eser, yayınlandığından itibaren en şiddetli saldırılara yol açtı: yönetim tarafından 1752 de ve 1759 da olmak üzere iki kere durduruldu, ancak 1772 de kesin olarak çıktı.
Tartışılamaz yetersizliğe rağmen ansiklopedi bütün yüzyılın devasal gayretini temsil eder; halkın anlayabileceği bir eser olarak Fransa’da bilimsel araştırmalar zevkini ve daha özel olarak teknik mefhumları geliştirdi; savaşım eseri olarak, serbest inceleme ruhu adına, böylece düşüncenin kaynaklarını yenileyerek ve yeni bir ideal yolu hazırlayarak geçmişin fikirlerini ve kurumlarını topa tuttu.

Önemli tarihler:
1751- Ansiklopedinin I nci Cildinin Ön sözle birlikte yayınlanması.
1752- İlk iki cildin yasaklanması.
1758- Rousseau’nun d’Alembert’e mektubu ve Helvétius’un kitabı De l’Esprit’nin yayınlanması.
1759- Ansiklopedinin ayrıcalığının kaldırılması.
1765- Son on cildin yayınlanması.
1772- Son resim ciltlerinin yayınlanması.

Ansiklopedi kavgası

Diderot’nun çekilmeden ve yarar gözetmeden hayatının büyük kısmını adadığı ağırlıklı eserin ortaya çıkması için yirmi yıldan daha fazla zaman gerekti ve en şiddetli saldırılarla karşı karşıya kaldı.
Büyük bir girişim: XVII nci yüzyılın sonunda ve XVIII nci yüzyılın başında çok sayıda ansiklopedi yayınlanmıştı: Moreri’nin, Beyle’ninkilerden (1697) ve Trévoux’nun sözlüğünden başka, bilimler, felsefe ya da güzel sanatlar sözlükleri halkın anlayacağı nitelikte eserlerin halka yararını göstermişti; ama bu çeşitli yayınlar son keşiflerden habersizdi.
Doldurulacak bir boşluk vardı. Yayıncı- basımcı Le Breton, Ephraïm Chambers’in “Cyclopedia or Universal Dictionary of the Arts and Sciences” ını Fransızcaya çevirme fikrini tasarladı. Bu derleme 1727 de, Londra’da hatırı sayılır bir başarıyla yayınlanmıştı. Yabancı çevirmenlerin fırtınalı kavgalarından sonra, bir tıp eserini çevirten Breton, Diderot’ya başvurdu.
Diderot sevinçle kabul etti. Hemen orijinal eser yapma projesini tasarladı: Ansiklopedi Bayle’nin sözlüğü gibi yalnız insan üzerine bilgilerinin bir repertuarı olmayacak, geçeri kalmamış doktrinleri çökertecek ve insan zekâsının gelişmelerini gözler önüne serecektir. Girişimden yana olan Augeusseau şansölyesi, 21 Ocak 1746 da imtiyazı onaylar. Diderot önce, bütün Avrupa’da matematikçi olarak ün yapmış olan d’Alembert’in katkısını sağlar, sonra gerçek bilginlerden tanınmamış “dükkân çırakları”na kadar, bütün uzmanlar ordusunu toplar. 1750 de eserin yakında yayınlanacağını haber veren tanıtım ilanını başlatır.

Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
İlk çarpışmalar (1751-1752) : “Edebiyat adamları topluluğu tarafından hazırlanmış Ansiklopedi ya da Sanatlar ve Zanaatların açıklamalı sözlüğü” ‘nün ilk cildi d’Alembert’in giriş söylemiyle 1 Temmuz 1751 de çıktı. İkinci cilt Ekim ayında çıkar. Filozoflar pek sevinirler, çünkü katılanlar akın etmektedir; ama alınan bütün tedbirlere rağmen, Jésuites’ler (Cizvit tarikatı mensupları) şiddetle protesto ederler ve Ansiklopedi’ye karşı, dine saygı gösterilmediği ve kendilerinin Trévoux sözlüğüne zarar verildiği için yergi başlatırlar.
1751 Kasımında, Ansiklopedi’nin yapıt ortağı başpapaz Prades bir ilahiyat doktora tezi sürdürmektedir; bu tez Sorbonne’da parlak bir şekilde kabul edilmiştir, ama Sorbonne hemen sonra bu tezin filozofların kışkırtmasıyla yazılmış olmasından şüphe ederek düşüncesinden vazgeçer; İlahiyat Fakültesinin Genel kurulu mezhep sapkınlığı olarak papazın on önerisini kınar, rütbesi düşen papaza bir tutuklama emriyle gözdağı verilmek istenir. Bu, hiç kuşku yok, Ansiklopedi’yi incitmek için bahanedir: 7 Şubat 1752 de bir Danıştay kararı ilk iki cildi yasaklar.
Ateşkes (1752-1756) : Bununla beraber, filozoflara karşı düşünce topluluğu, itirazları ortaya koydu. Mme Pompadour, Jézuvites’lere kızdığı için, Ansiklopedistlere zulme, karşı çıkar. 1752 Mayısında Konseyin kararı kaldırılmış olmamasına rağmen, yönetim Diderot’ya ve d’Alembert’e esere yeniden başlamaları için ricada bulunur.
Diderot hemen çalışma arkadaşlarının büyük isteğini yeniden canlandırır. Girişim gelişme evresine girer gibidir: katılım hiç görülmediği kadar çok sayıdadır; halk görüşü çok elverişlidir; Kitapevinin idaresiyle yükümlü M. de Malesherbes, Ansiklopedicileri destekler, takip eden dört cilt ciddi bir zorluk olmadan çıkar (1753-1756).
Terslikler (1756-1760) : Aynı düşüncede olmayanlar vazgeçmiyor, gizlice hareket ediyorlardı. Üç olay yeniden şimşekleri Ansiklopedi’nin üzerine çekti.
-Cacouacs yergisi:Le Mercure de France, 1757 Ekiminde, karşı düşünceden Fransız kilisesine mensup ilahiyat doktoru Joseph de Saint Cyr diğer adıyla Odet-Joseph de Vaux de Giry adında bir papaz tarafından kaleme alınmış bir yazı yayınlar. « Avis utile ou premier mémoire sur les Cacouacs » başlıklı bu makalede yer alan Cacouacs sözcüğü Caraiblilerden daha yırtıcı, vahşi görünüşlü anlamında kullanılmıştır, Ansiklopediciler’i ve XVIII nci yüzyıl filozoflarını gülünç duruma düşürmek için uydurulmuş bir sözcüktür. Bu zehirli yergi yazısı kendilerince az tehlikeli olmasına rağmen Ansiklopedistlere karşı halkı güldürüyordu. Bununla beraber, Voltaire ile d’Alembert kabullendikleri bu takma adı, sık sık yazdıkları mektuplarda kullanmışlardır.
-Cenevre makalesi: 1757 Ekiminde çıkan yedinci ciltte, d’Alembert’in Cenevre şehrinde oturanları komedi seyrederek eğlenmeğe teşvik ettiği “Cenevre” makalesi vardı. Makale gürültülü dalaşmalara ve Rousseau’nun sert bir cevabına yol açtı: la Lettre à d’Alembert sur les spectacles -1758 (Sahne gösterileri üzerine d’Alembert’e mektup). Çok geçmez, d’Alembert gözü korktuğu için ayrılır, öteki terklerde onu izler. Saldırılar artmaktadır: l’Année littéraire’in redaktörü Fréron, mücadeleye ateşli büyük bir istekle atılır.
-“De l’Esprit” kitabı: Helvetius’un yazdığı de l’Esprit (Temmuz 1758)’nin yayınlanması fırtına kopardı: yazarın materyalizmi Ansiklopedistlerin teorilerini özetliyor gibiydi. 10 Ağustos 1758 de kitap toplatıldı ve yakılmağa mahkûm edildi; Helvetius geri çekilmek zorunda kaldı. 8 Mart 1759 da Danıştay çıkmış olan ciltleri yasakladı ve imtiyazı iptal etti. 3 Eylülde, papa VII nci Clément Ansiklopedi’yi yasakladı. Ansiklopedistlere direngen bir kinle karşı gelen Palissot, komedisi “Philosophes” ‘u başarıyla oynattı (1760). Bütün bu olanlardan sonra, Diderot bir cesaret kırılması krizi geçirir.

Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Zafer (1760-1772) : Ama Diderot kendini toparlamada gecikmez. Zaten Yönetimin, yayını gizlice teşvik etmemekte çıkarı vardır. Beraberinde beş resim-şekil cildi ile on cilt (VIII den XVII e kadar) 1765 de çıkar. Bundan böyle karşı düşünceden olanların belli başlıları dağılmıştır: özellikle Cizvitler püskürtülmüştür. Diderot yoğun çalışmadan yorulduğu için barışı istemektedir. Onun ortak çalışma yapmadığı altı resim cildi 1772 de çıkar. Ansiklopedi’nin daha esnek baskılarda yayınlandığı dış ülkelerde başarı yayılır.

Ansiklopedi ordusu

Yüzyılın aydın ve bilgin olarak bildiği herkes Diderot tarafından ansiklopedi ordusuna yazıldı: her biri “ kendi bölümüne çalıştı”, bu da kendinden önceki sözlüklerle kıyaslanırsa ufak bir orijinallik değil.
Kurucular :
Diderot- Diderot sadece Ansiklopedi’nin ruhu olmadı, onun en yorulmaz sorumlusu oldu. Çok çeşitli sorular üzerine binden fazla makale yazdı (Aristotelesçilik, Tütün, Çivit, Epikürcülük, yapma Çiçekler, Lütercilik). Sanatların ve zanaatların tekniğini öğrenmek için atölyelere ve imalathanelere koştu, ortak çalıştıklarının makalelerini tamamladı ve bütün çalışmayı organize etti.
D’Alambert (1717-1783) – Mme de Tencin’in evlilik dışı oğlu olan d’Alembert çok parlak bir tahsil yapmıştı ve yirmi üç yaşında Académie des Sciences ( Bilimler Akademisi) ‘a üye atandı. Girişime dünya adamı özelliğiyle donanmış matematik saygınlığını taşıdı: Onun sayesinde yeni görüş, salonlara ve 1754 de seçildiği Akademi’ye girdi. Birçok bilimsel çalışmanın ve edebi eserin yazarı olarak (Mémoire sur la destruction des Jésuites, 1765; Mélange de philosophie, d’histoire et de littérature, 1783), Ön söylevden başka, Ansiklopedi’de Cenevre makalesini ve birçok matematik ve genel fizik makalelerini kaleme aldı.
Yüzyılın büyük yazarları Ansiklopedi’ye tesadüfen katıldılar. Voltaire, bizzat kendisi, önceleri içtenlikle, kendini çalışma arkadaşlarının kafilesine karışmış gördüğünde daha ihtiyatlı olduğunu gösterdi. Bunların arasında bazıları özellikle devamlı oldular: Le chevalier de Jaucourt (1704-1779), Le baron d’Holbach (1723-1789), Marmontel (1723-1799), L’abbé Morellet (1727-1819).
Ekonomist ya da filozof öteki yazarlar, Ansiklopedi’de düzenli olarak çalışmadılar ama mücadelesinde onu cesaretlendirdiler ve aynı ruhla canlandılar:
-Ekonomistler: Quesnay (1694-1774), Turgot (1727-1781).
-Teorisyenler (kuramcılar) : L’abbé de Mably (1709-1785), l’abbé Raynal (1713-1796), Condorcet (1743-1794).
-Sansualist (duyumcu) filozoflar: Condillac (1715-1780), Helvétius (1715-1771)

Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Ansiklopedi, savaş makinesi

Temel ilkeler: Konuların sonsuz çeşitliliğine, çalışma arkadaşlarının mizaç değişikliklerine rağmen, Ansiklopediciler ortak bir anlayışta çalışma bilincine sahiplerdi. Diderot’nun “Tanıtım ilanı” (1750) ve d’Alembert’in “Ön söylevi” (1751) girişime eğemem olan temel ilkeleri açık bir şekilde işaret ediyordu.
Tanıtım ilanı: Diderot bilimin temel bilgilerini yayan önceki sözlüklere teşekkür ederek başlar. Ansiklopedi, bununla beraber kendine çok büyük bir amaç saptar: bilimlerin ve sanatların katılacağı karşılıklı yardımı ve “her türde, her yüzyılda insan zekâsının gücünün genel görünümünü” ortaya koyacaktır. Bundan başka, bilimlerde ve sanatlarda gerçekleştirilmiş olan önemli gelişmelerden yararlanacaktır. İkinci kısımda, Diderot eserin orijinalliklerinin biri üzerinde özellikle ısrar eder, bu da mekanik sanatlara ve zanaatların tasvirlerine verilen önem sayesinde, teknik mefhumların halka yayılmasıdır. Böylece Ansiklopedi tek başına bir kitaplık meydana getirecek ve “insan bilgilerinin gelişmesine” katkıda bulunacaktır.
Ön söylev: D’Alembert filozoflara kılavuzluk edecek ilkeleri gözler önüne serer. Ansiklopedi'nin amacı önce, insan bilgilerinin niteliklerini ve bağlantılarını sergilemektir. Oradan, hafıza, muhakeme, hayal gücü olarak üç meleke ayrımı üzerine kurulmuş olan bilim tarih, felsefe, güzel sanatlar şeklinde üç sırada sıralanır. İkinci bölümde d’Alembert, Ansiklopedi’nin, bilimlerin, sanatların ve zanaatların uygulamaları ve ilkeleri içinde hazırlanmış, açıklamalı bir sözlük olması gereğini bildirir. Böylece, yazarın büyük dehaların tarihini anlattığı ve insanlığın nasıl ardı ardına derin bilgiye, güzel yazılara ve sonunda felsefeye büyük ilgi duyduğunu gösterdiği, Rönesans’dan 1750 ye kadar insan zekâsının gelişmelerinin geniş hatlarıyla bir taslağıdır.
Ansiklopedi oyunu: Sansürün şimşeklerinden kaçınmak için, her çeşit tedbiri almak ve dilin çekinmezliğini perdelemek gerekiyordu. Gelenekçi görünümlü bir sunum özellikle daha gözü pek gizli bir düşünceyi saklıyordu.
Anlam- Görünüşte, gelenekten fazlası istenmiyordu. Sosyal bakımdan, en adil dağılımı, yasaların yumuşamasını ve sürüp giden yoksulluğa karşı önlemlerin alınmasını sormakla, siyasi bakımdan ise halkın çıkarında kralın daima otoritesini yerine getirmesi dileğiyle yetiniliyordu. Sonra, dinsel alanda makaleler ilahiyatçılara emanet edilmişti ve sansürün takdirine bağlı tutulmuş olduğundan dogmalarla yetiniliyor ve gelenekçi bir sofuluk gösteriliyordu.
Düşünme biçimi- Ama ustaca düşünülmüş savaş kurnazlıkları sözcüklerin oldukça saydam örtüsü altında gerçek düşünceyi keşfetmeğe olanak veriyordu. Karşıdan saldırılmıyordu, ama yanlamasına saldırılıyor, saflık görüntüsü veriliyordu; eleştiri övgülerin altında sinsice saklanıyor, atıfta bulunma yöntemine başvuruluyordu: sergilenen ve tam gelenekçi bir makale dokuncasız görünüm altında başka bir makaleye gönderiyor, kurnazca saldırılar sızdırıyordu; bu makale de bir üçüncü makaleye gönderiyordu, öyle ki temel makale tamimiyle boşa çıkartılıyordu.

Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Ansiklopedi’nin kazanımları

Ansiklopedicilerin doktrini: Yeni başlayan bir okuyucu, büyük satırları içinde, Ansiklopedi’nin belirttiği doktrinin yapısını bulabilir. Onu şöyle özetleyebiliriz: insanlık aynı sancılara sonsuza dek mahkûm edilmemiştir; o tartışma götürmez bir şekilde gelişmenin yolu üzerindedir. Oysa bu gelişmeyi tanrı esini önünde aklı aşağılayan ilahiyata borçlu değil, ama aklın tamamen insana ait olan aydınlıklarına borçludur. Gelişmeler şimdiye dek bilimlerin içinde kendini gösterdi, ama felsefe, imparatorluğunu genişlettikçe öteki alanlarda da, “bizim gibi düşünmeyenleri hiç küçük görmemeyi” öğreten hoşgörü fikri sayesinde dinde; hurafelerin kaldırılması ve özgürlük sayesinde siyasette; sonra bize kişisel tutkuları tamamen haklı gören “doğal” etik (törebilim) sayesinde ahlakta kendini gösterdi:
Girişimin yankılanması: Ansiklopedi hatırı sayılır bir yankılanmaya sebep oldu: On yedi büyük cilt ve ona eklenen resim-şekil cildi her kitaplığa girdi. Eleştiriden uzak kaldığı söylenemez: dağınık, yamalardan ve parçalardan oluşmuş, çelişkiler, hatalar ve boşluklarla dolu olduğu kabul ediliyordu; d’Alembert ona Arlequin’in ( giysisi çeşitli renkten parçalardan oluşan soytarı) giysisi diyordu.
Bütün bu eksiklerine rağmen Ansiklopedi, kendine önerdiği belgesel ve felsefi amacına iki kat ulaşmıştır.
Toplumda bilimsel araştırma zevkini geliştirdi. Fransızlar entelektüel gerçekliği sadece bilimin vereceği fikrine ve halkın eğitimine katılmak için edebiyatın estetik kaygıları ikinci plana bırakması gerektiğine yavaş yavaş inandılar.
O aynı zamanda “Libre examen” düşüncesini geliştirdi (peşin hükümlerin aksine her insanın sadece kişisel düşüncesinin kontrol edebileceğine inanma hakkı). Herkes kendi kendine düşünmeye alıştı. Uzun zamandan beri filozofların eserleri arasında yolunu arayan asrın yeni düşüncesi, sonunda Ansiklopedi’yle biçimlendi ve o zamana kadar belirsiz olan bir zafer kazandı.


Jean-Jacques Rousseau

Maceralı bir delikanlılıktan sonra, Jean-Jacques Rousseau kendisine zihnini geliştirmeye ve duyarlılığını inceltmeye fırsat veren yaşam şartlarını Mme Warens’in yanında bulur. Sonra yüksek sosyeteye girer çıkar, yaşamını yeniden kurar, yüzyılın adetlerini beğenmez ve özellikle “la Nouvelle Héloise” (Yeni Héloise) de doğaya uygun bir yaşam biçimini göklere çıkarır. Emile’in 1762 de yayınlanmasının ardından, kovuşturulduğu için yurt dışına kaçar ve bir sürgün kaderiyle tanışır. Karşılaştığı deneyimlerden allak bullak olduğu için “ Confessions” (İtiraflar) da gelecek kuşakların gözünde kendini temize çıkarır, sonra yalnızlığa gömülür ve “Rèveries d’un promeneur solitaire” (Bir yalnız gezenin düşleri) i eğlenmek için yazarak kendini daha iyi tanıma olanağı bulur.
Jean-Jacques Rousseau’nun ateşli bir mizacı ve mantıksal yapılanmaya dönük bir zekâsı vardır. Eseri birbirine uygun bir sistem halinde ve güçlü bir coşku esintisiyle düzenlenmiştir. Geleceğe doğru yiğitçe dönmüş olarak devrimci düşünce üzerinde önemli etki yapar ve Fransız edebiyatını romantizmin yoluna sokar.

Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Rousseau’nun yaşamı

Gençlik yılları (1712-1749):

Çıraklık (1712-1732) : Cenevre’de doğan Jean-Jacques Rousseau Fransız kökenli Protestan bir aileye mensuptur. Dünyaya gelirken annesini kaybeder. Tuhaf bir adam olan babası Isac Rousseau onu oldukça kötü yetiştirir. Çocuk, çok genç yaşından itibaren, doğal eğilimini düş kurmaya özendirecek romanlar okur. Isac Rousseau bir kavganın ardından ülke dışına çıkmak zorunda bırakıldığı için Jean-Jacques Rousseau, Bossey’de, papaz Lambarcier’nin yanında pansiyonda kalır (1722) . Ama o en ufak bir baskıya katlanamaz. 1724 de halası evine alınır. 1726 da, gönderildiği mahkeme kaleminde stajdan sonra, kırıcı davranışlarına dayanamadığı gravürcü Ducommun’ün atölyesine çırak verilir. 1728 de bir Pazar akşamı, gezinti dönüşü şehrin kapılarını kapalı bulması üzerine, Fransa’ya doğru macera için yola çıkar.
Başıboş (1728-1732) : Jean-Jacques Rousseau, kendisini barındıran bir papazdan Hıristiyanlığın temel bilgilerini öğrenir, papaz onu Annecy’de, az önce Katolikliğe dönmüş olan genç bayan “Mme de Warens”’ e gönderir. Karşılaşma kararlı ve unutulmazdı. Mme de Warens onu vaftiz olacağı Turin’e, Hospice des Catéchumènes ( Hristiyanlığa girmeğe hazırlanan kimselerin kaldığı elginler konağı) ‘e gönderdikten sonra o artık bir Katoliktir; onun için maceralı bir yaşam başlar. Mme de Vercellis’in yanında Rousseau uşak olarak çalışır, sonra kont Gouvon’un yanına girer; Annecy’deki seminerde beş ay kalır ve eğitim başkanıyla birlikte dolaşırlar, sonra Lyon’da ayrılır; yeni serseriliklere atılır, Fribourg ve Lausanne’a geçer, Neuchâtel’de eğleşir, Berne’e birlikte gittiği bir maceraperestle dost olur, sonra Fransa’ya döner, Paris’e gelir ve Mme Warens’i Chambéry’de yeniden bulur.
Kendi kendini yetiştiren (1732-1741) : Chambéry’de, sonra 1737 den itibaren, baş döndüren güzellikteki “Charmettes” ‘de, şehrin kapılarındadır ve sonra Mme de Warens’in yanında geçen çok güzel ve verimli yıllar. Çok okur; müzik çalışmalarını izler, doğanın seyrini içine sindirir, duyarlılığını ve zekâsını geliştirir. Ama Mme de Warens ondan usanır; Charmettes’den ayrılmak zorunda kalır (1740). Birkaç ay Lyon’da, M. de Mably’nin yanında eğitimci olarak bulunur.
Yüksek sosyeteden kişi (1741-1749) : Rousseau Paris’e şansını aramağa gelir. Bilimler Akademisi’ne başarısız, yeni bir müzik notalama metodu sunar; 1743 de Venedik’de Fransız elçisine eşlik eder, ama sonunda araları açılır. 1744 de Paris’e döner, Voltaire’le bir opera üzerinde birlikte çalışırlar ve 1746 da Mme Daupin’in sekreteri olur. Sosyete onu iyi karşılar: salonlara kabul edilir, Ansiklopedi’nin üyesi olur. Bununla beraber iyi konuşan biri olmadığından aşkta bazı başarısızlıkları olmuştur. Kendini kabul ettirmek istediği ortamdan onu uzaklaştıran, bir otel çalışanı kadınla, Thérèse Levasseur’le ilişkisi olur. “Bulunmuş Çocuklar” yurduna bıraktığı beş çocuğu vardır.


Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Doktrinin hazırlanması (1749-1762)

Toplumsal yaşamın eleştirisi-
Önsezi: 1749 yılı bir yaz günü, Rousseau, “Lettres sur les Aveugles” ‘ün yayınlanmasının ardından tutuklanan, arkadaşı Diderot’yu görmeğe hapishaneye gidiyordu. Yolda, Dijon Akademisi tarafından 1750 yılı için yarışmaya konulan bir konuyu, “le Mercure de France’da okudu: “Si le rétablissement des sciences et des arts a contribué à épurer les mœurs “ ( bilim ve sanatın gelişmesi geleneklerin iyileşmesine yardımcı oldu mu). Birden bire şaşkınlık içinde, kendinin de yazdığı gibi, gelecekteki doktrininin temel fikrini tasarladı: insan doğal olarak iyidir de toplum ve uygarlık onu bozuyor mu? ya da Diderot’nun ima ettiğine göre, geliştirilecek parlak bir paradoks (aykırı düşünce) olarak bu fikrin ona Vincennes mahkumunca mı esinlendiğini kabul edeceğiz? Her ne olursa olsun, Rousseau onu kendine mal etti: fikir onu yüksek sosyetedeki düş kırıklıklarından yana teselli ediyor ve önceki deneyimlerini açıklama fırsatı veriyordu. Birkaç ay sonra, ilk Söylevini yayınladı ve bu, en genel şekliyle ünlü kılacağı tezi güçlendirdi: uygarlığın gelişmesi, gelenekleri iyileştirmekten uzak, insanın ilkel erdemi için zararlı olmuştur.

Uygarlığın zararları: “Discours sur les Sciences et les Arts - 1750 (Bilimler ve Sanatlar üzerine Söylev) .

Birinci kısım-
Olaylar gösteriyor ki geleneklerin zayıflaması hep aydınlanmanın gelişmesiyle yan yana yürüyor. Rönesans’tan bu yana kibar ve kültürlü olan Fransız toplumu eski erdemlerini yitirmiştir: bugün yapmacık görgü kuralları derin bir ahlaki bozulmayı saklamaktadır. Tarih Mısır, Yunan, Roma ve bazı modern devletler için aynı saptamayı yapma olanağı vermektedir; aksine İsviçre ya da “Amerika’daki vahşiler” gibi ilkel cehaletin çok yakınında kalmış halklar erdemlerini ve mutluluklarını korumuşlardır. Tarihteki Ispartalılar yumuşatıcı bir kültürün yanıltıcı cazibesine karşı koymayı bildikleri için kendilerinden sonraki kuşaklara eşsiz örnek oldular. Sokrat, Atina’da insan biliminin övünülecek olmadığını gösterdi: Cato, Roma’da onun tehlikesini belirginleştirdi. Helenizm’in ahlakını bozduğu bir Roma’da atalardan kalan erdemlerin simgesi bir Fabricius acaba bu konuda ne düşünürdü? Bir zamanlar iyi yürekli krallarımız, XII nci Louis ile Henri IV modern kokuşmuşluğun görünümü karşısında ne düşünürlerdi?
İkinci kısım-
Düşünülürse, geleneklerin çöküşü aydınlanmanın gelişmesinin mantıklı bir sonucu olarak görünür. Bilimler temellerinde şüphe uyandırırlar çünkü onların her biri kusurlarımızın birini hoşnut etmektedir ve hepsi birden insan kibrini memnun eder. Onlar amaçlarında temelsizdir, çünkü doğanın gereklerine zıt bir lüksün gelişini kolaylaştırırlar. Onlar yöntemlerinde ve sonuçlarında değişkendir. Onlar uygulamalarında tehlikelidir, çünkü işsizliği beslerler, askeri erdemleri ve ahlakın niteliklerini yıkarlar. Dijon Akademisi gibi kurumlar halkın çıkarı endişesini korumak şartıyla yardımsever olabilirler ve ayni zamanda üstün yeteneğe gelişme imkânları vermek akla uygundur; ama modern bir dünyada neye yarayacağı hesaplanmadan yayılmış bir kültürün sonuçlarını önlemek ve vicdanın sesini dinlemek için kendi özüne dönmek önemlidir; gerçek felsefe budur.


Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Bilimler ve Sanatlar üzerine Söylevler’in getirdikleri: Bu Söylevler’i yayınlamakla Jean- Jacques Rousseau yüzyılının düşüncesine aykırı düşer. “ Aydınlanmanın gelişmesi” ‘ne inançlarını ileri süren herkesle zıt düşer ve özellikle de modern yaşamı, lüksün zevklerini, uygarlaşmış bir toplumun hoşluğunu haykıran Voltaire’le. O, filozoflar ekolünde yetişmesine rağmen, doktrinlerine karşı mümkünse kendini bir mücadelenin şampiyonu gibi gösterir.
Rousseau’nun yaptığı reform (1750-1755) : Dijon’daki akademisyenler, akşama sabaha ünü tanınacak olan Rousseau’ya ödülü verirler. O yaşam biçimini doktriniyle uzlaştırır ve derin bir reforma girişir. Bir zanaatkâr gibi yakasız, önden düğmeli uzun yün giysi (bure) giyer, bir ermeni başlığı takar, müzik notaları kopyalayarak yaşamını kazanmaya çalışır. Operası “le Devin de Village” ‘ı (1752) , bir gençlik eseri olan Narcisse’i (1753) oynatır ama tiyatro için yazmaktan, bestelemekten vazgeçer ve kendini felsefi düşünceye adar. Dijon akademisyenleri ona düşüncesini saptaması için 1754 yılında şu çifte soruyu yarışmaya koyarak yeni bir fırsat verirler: “ İnsanlar arasında eşitsizliğinin kökeni nedir ve o doğa kanununa mı dayanıyor? Rousseau “Saint-Germain ormanının sessizliği içinde çalışarak ilk söylevinin sonuçlarını yoğunlaştırır ve modern çürümüşlüğün kökeninde toplumsal kurumlaşma olayını ortaya koyar.

Mülkiyetin getirdiği dokuncalar: Discours sur l’Origine de l’Inégalité -1755 ( Eşitsizliğin kökeni üzerine Söylev).

Konuya giriş- Açıklama istemeyen doğal eşitsizlikle, kökenini araştırmanın önemli olduğu toplumsal eşitsizliği ayırmak gerekir.
Birinci bölüm: İlkel insanın tasviri- ilkel insan fizik olarak güçlü kuvvetlidir, çünkü bedenini çalıştırır ve uygar insandan daha çok, hastalıklara dayanıklıdır. Ahlaken sağlıklıdır, çünkü tek sahip olduğu içgüdülerini izler, tutkuların fırtınasını, ölüm korkusunu, gelecek endişesini bilmez. Benzerleriyle ilişki içinde olmadığı için ne iyiliği ne de kötülüğü ortaya koymayı bilmeyecektir: Sadece korunma içgüdüsüne uyar. İçinde bulunduğumuz durumda, doğal eşitsizliğin etkisi azdır ve zayıflar için tutsaklık içermez. Ne yazık ki, bir dizi ayrıntı bu ayni zamanda toplumsal ilerlemeyle ahlaki bozulmayı birlikte sürükleyerek ilk toplumsal durumu değiştirmiştir.
İkinci bölüm: Sosyal insanının oluşumu- İnsanlar önce serbestçe birbirleriyle bir araya geldiler: aileler ve çevre olarak gruplaştılar ama her biri bağımsızdı ve gereksinimlerini kişisel olarak karşılıyordu. Maden sanayinin ve tarımın icadı sonuçta iş bölümünü ve karşılıklı bağımlılık ilişkilerini beraberinde getirdi; toprak işçiliğinden mülkiyet ve kişisel verimliliğin eşitsizliğinden malın paylaşımındaki eşitsizlik doğdu. Ardından zenginler güçlerini garantiye almaya mahsus bir yasamayı kabul ettirdiler; sivil güç çalışmasını planladı ve şeflerle halk arasında bir hendek kazıldı. Bu evrimin son sınırı politik bir baskıyla sosyal adaletsizliği sürdürecek ve artıracak olan otoriter bir gücün gelmesidir. Böylece, özel mülkiyet üzerine kurulmuş bir ekonominin örgütlenmesi yavaş yavaş rezilce bir rejimin kurulmasına yol açacaktır.


Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Discours sur l’Origine de l’Inégalité ‘nin yürekliliği.

Öncekinden daha iyi sürdürülmüş olan bu yeni Söylev oturmuş düzen için daha da korkunç görünür. Bilimler ve sanatlar üzerine paradoks (aykırı düşünce) genel olumlulukların üzerine oturuyordu; eşitsizlik üzerine düşünceler daha belirgin kaygılara cevap verir, çok nazik sorunları ortaya çıkarır. Rousseau modern toplumun dayandığı mülkiyet ilkesini ortaya koyar; insanın evriminde maddi etkenlerin öne çıktığını ileri sürer; sosyal sınıflar arasında yandaş bir yasa koyma uygulamasının ve ekonomik güçlerin oyununun kötüleştirdiği çıkar karşıtlığından bahseder.
Siyasi baskı ve sosyal adaletsizlik arasında bir bağlantıyı ortaya çıkarır. Böylece sosyalist düşünceye yol açar. Gene bu noktada, sosyal eleştiri konusunda çoğunlukla daha az yürekli olan filozoflardan ayrılır.
L’Ermitage (Kır evi) da kalma (1756-1757) – Tezin cüretkârlığından korkan Dijon’daki akademisyenler ikinci söylevi ödüllendirmezler. Rousseau zaten başarısızlığı bekliyordu. Ülkesine çekilmeyi düşünür: Cenevre’ye döner, Katolik mezhebinden ayrılarak yeniden Kalvenist inancına girer. 1756 yılı başında, Mme d’Epinay’ın Montmorency’deki malikânesi l’Ermitage’da oturma davetini kabul eder. Bu inzivada kendini çalışmaya vererek mutlu aylar geçirir; ama can sıkıcı olaylar sevincini bozar: Thérèse’le annesinin dedikoduları, kadın arkadaşıyla onun arasına Diderot’nun patavatsızca burnunu sokması, şair Saint-Lambert’in kuşkusuna sebep olan sevgilisi Mme d’Houdetot’ya tutkunluğu, sonunda Grimm’in kötü davranışları onun Mme d’Epinay’ın yanından kovulmasına sebep olur. 1757 yılı sonunda, Rousseau Mme d’Epinay’a Cenevre’ye giderken eşlik etmeyi reddeder; kovulduğu için l’Ermitage’dan ayrılmak zorunda kalır. Diderot’yla arası bozulduğu için, açıkça onunla dövüşür. Ansiklopedi’de, Cenevre makalesini okur: Yazar d’Alembert, orada bazı Cenevreli Protestan papazların liberalizmini övüyor ve şehirde bir tiyatronun kurulmasını diliyordu; Rousseau uzun bir mektupta sertlikle cevap verir, sonra tartışmayı genişleterek tiyatroyla ahlak arasındaki ilişkiler meselesini ortaya çıkarır.

Tiyatronun zararları: Lettres à d’Alembert sur les spectacles (1758) (Sahne gösterileri üzerine d’Alembert’e mektup) -

Cenevreli papazlar hakkında.- D’Alembert, papaz sınıfı nezdinde itibarlarının düşmesi tehlikesi de olsa, Cenevreli bazı papazların itiraflarından yararlanmağa zamansız girişmiştir.
Dram oyunları tehlikesi – D’Alembert Cenevre’de bir tiyatro kurulmasını tavsiye etmeğe zamansız girişti. Tiyatronun gerçek amacı ahlaki yararı değil, alınan zevktir: Tiyatro kurulursa seyirci usanacaktır; onun hoşuna gitmesi için, sahnede, gün ışığında sevdiği tutkuları oynamak gerekir. Ayrıca tiyatro nasıl bir davranış rehberi olabilir? O, boş yere sanal durumlar üzerine yaradılıştan gelen iyi eğilimlerimizi kullanır. Trajedi kahramanı için duyduğumuz acıma felaketimizde işimize yaramaz çünkü hiçbir cesur davranışı beraberinde sürüklemez. Komediye gelince, ya gelenekleri sadakatle dile getirir ama örnek olmaz; ya da bir resimi güldürüye dönüştürür, işte o zaman gülmeyi uyandırır ama erdemli bir öfkeyi değil.
Fransız tiyatrosunun kusuru – Fransız tiyatrosu bu özdeyişleri resimler. Kişileri insan topluluğunun dışında olan trajediden daha çok, içinde hapsettiği insani gerçek sebebiyle komedi tehlikelidir.
Molière’in tiyatrosu bir kötü gelenekler okuludur: en değerli olan değil de en becerikli olan alkışlanır ve erdemli Alceste gülünç gösterilir. Zaten trajedi ile komedinin karakterleri ortaktır: bu ya aşkın resmidir ya da bu resim ahlak bozucudur.
Cenevre’de bir tiyatronun uygun olmaması - Kokuşmuş bir şehirde bir tiyatronun kurulması temenni edilebilir, çünkü o bir dereceye kadar masum zevkler verir, ama geleneklerin saf kaldığı Cenevre’de değil. Daha doğrusu, askeri resmigeçitlere, su oyunlarına ya da jimnastiğe ve hatta evlenecek olan gençlerin karşılaşacakları balolara özendirmeliyiz. “İşte cumhuriyetlere gerek olan gösteriler bunlar!”

D’Alembert’e Mektup’un yankıları: Dram oyunlarını suçlamakla, Rousseau filozoflardan kopmasını onaylamıştır. Uygarlığın aşırı inceliklerine ilke olarak düşmanca olduğu için kendi sisteminin mantığına uyar; ama ansiklopedicilerle aykırı düşer ve onun için bundan böyle acımasız bir karşıtçı olan tiyatronun büyük dostu Voltaire’i bir kere daha karşısına alır. D’Alembert’e Mektup’un yayınlanması Rousseau’nun olumlu eserlerini şimdi gözden geçireceği yalnızlığın başlangıcını işaret etmektedir.


Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Doğanın yüceltilmesi

Montlouis’de kalma (1758-1762) : 1758 in başında, Rousseau, Montlouis de denilen, Montmorency ‘nin köyünün küçük bir evine çekilir, mareşal de Luxembourg’un öndeliklerine boyun eğer ve onun şatosunda sık sık kalır. Bay ve bayan Luxembourg, onun için, içten ve sevgi dolu ev sahipliği yaparlar. Rousseau onlara çok defa yeni yazmış olduğu sayfaları okur ve dostluklarından yararlanıp, l’Ermitage’daki olayların hatırasıyla oluşan depresyon haline rağmen, hazırlamış olduğu şu üç eseri: la Nouvelle Héloise, le Contrat social ve Emile’i on beş ayda bitirir ve yayınlar.
La Nouvelle Héloise’in amacı: La Nouvelle Héloise, iki sevgilinin birbirlerine yazdığı mektup tarzındaki bu roman, daha önceki eserlerinde olduğu gibi dış koşullardan değil de öz yaşamının derin iniş çıkışlarından esinlenilmiştir. Eser, tutkulu ama erdemli ve doğal yaşama dönüşün iyiliklerine güvenen Rousseau’yu olduğu gibi ortaya koymaktadır.

Bir aşk romanı.- İlk bölümler, tutkunun görkeminde, bir aşk duyarlılığının iç döküşleridir. Rousseau fikri Montmorency ormanında tasarladı. Az önce, l’Ermitage’ a yerleşmesinin ardından, son derece mutludur ve doğanın güzelliklerinden yararlanır. Tanıdığı ve sevdiği kadınların anılarıyla, eserde, Julie d’Etanges’ın soylu ve çekici yüzünü tasvir eder. Sonra yaşamının en saf ve en ateşli aşkı olan Sophie d’Houdetot’ya rastlar; o zamandan beri yaşadığı serüveni, romanında başka bir bağlama oturtur. Les lettres de Saint-Preux à Julie‘dekiler (Saint-Preux’nün Julie’ye Mektupları) ise bizzat yazmak istedikleridir; serüvenleri Mme Houdetot ile sonuna kadar yaşamak istediğidir.
Bir saygı romanı- Saygının egemen olduğu ilk bölümler, aynı şekilde, yaşanmış bir deneyimi alıp başka bir bağlama oturtur. Gerçekte, Rousseau’nun aşkı ümitsizdir: Saint- Lambert’e Mme. d’Houdetot sadık kalır; Rousseau’nun onunla aralarında ancak temiz bir aşk vardır. Bir zaman, bu platonik aşkın sevincini feda etmeden Saint-Lambert ile dostluğunu muhafaza etmeği ummuştur. Düşsel kurgu sayesinde, hayalindeki kurgusunu gerçekleştirir. Romanda, Saint-Preux’nün, Clarens’de, Julie ve M.Wolmar’ın yanında duyduğu masum mutluluk, Jean-Jacques Rousseau’nun Mme d’Houdetot ile Saint Lambert’in yanında hayal ettiği mutluluktur.
Savuncalı roman- Eserin başından sonuna, filozof halka genel davranış kurallarını verir. Böylelikle, Clarens ile ilgili bölümde, Rousseau, kır yaşamını tasvir etmekle onun çekiciliğini ve gelenekler üzerinde sağlığa yararlı etkilerini gösterme arzusunun üzerinde durur: “ Kır ve köy yaşamının sadeliğinde daima insanı etkileyen bir şey vardır. Otları kurutan, şarkı söyleyen insanlarla kaplı çayırlara ve uzaklara yayılmış sürülere bakınca farkında olmadan, nedendir bilinmez, insan duygulanır.” Julie’nin kaleminden uzun bir dini inanç açıklaması yapar: “ Ey barış Tanrısı, iyilik Tanrısı, senin önünde eğiliyorum! Senin eserin olduğumu hissediyorum ve yaşamım boyunca kalbime hitap ettiğin gibi yargı günü yine seni bulacağımı ümit ediyorum.” Böylece Rousseau temel amacını ortaya koyar: toplumsal bozulmayı suçladıktan sonra, ondan uzaklaşmanın ve doğanın arıtan çerçevesi içinde zararsız bir mutluluğu sağlayan bu dengeye erişmenin mümkün olduğunu gösterir.


Sunar Yazıcıoğlu
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Romandan siyasi kitaba: Uzun zamandan beri, Rousseau siyasi idealini bir kitapta saptamayı düşünüyordu. Hukukçulardan filozoflara kadar hepsinin yönetim konularında yazılmış bütün eserlerini okudu: Locke’un “Essai sur le gouvernement civil”’i, Spinoza’nın “le Traité théologico- politique” ’i, Hobbes’un “le Léviathan” ’ı, Grotius ve Puffendorf’un kitapları, Montesquieu’nün “l’Esprit des Lois” ’sı gibi. 1753 de, bu çalışmaya bir tür giriş olan, Ansiklopedi’ye verdiği, “le Discours sur l’Economie Politique” “i yazdı; ama 1759 da girişimin zorlukları önünde cesareti kırıldığından notlarının çok büyük bir kısmını ortadan kaldırdı, Le Contrat social halka sunulmaya layık olan bir parça olarak kurtulmuş oldu.

Siyasi ideal: le Contrat social (Toplumsal sözleşme)-1762.

Bölüm I: Sözleşmenin doğası – Bütün despotizmler yasa dışıdır, zira güç hiçbir hukuk yaratmaz. Gerçek otoriteyi kurmak için ilk sözleşmeye kadar gitmek gerekiyor, bir barış antlaşmasına. Bu antlaşma her kişi için, şahsını ve mallarını güvence altına alması karşılığında toplum yararına bütün doğal hukukundan vazgeçmesinden ibarettir. Koşul ve özgürlük herkes için eşit olduğuna göre, böylelikle eşitlik korunmuş olur, çünkü “her biri kendini birine vakfetmiyor; herkese vakfediyor”, insan varsayılan toplumsal bir sözleşmeyle doğal yapıdan vatandaşlık yapısına geçmiş oluyor.
Bölüm II: Egemenlik ve yasa üzerine düşünceler – Egemenlik genel bir iradenin kullanımı olduğu için başkasına verilemez ve bölünemez: hiçbir özel çıkar ortaklığı, ona zarar vermemelidir; ama o bireylerin güvence altına alınmış yasal haklarıyla sınırlıdır. Siyasi birliğin korunması, ortak yaşamın sorunlarına genel iradenin uygulanmasını öngören yasayla sağlanmıştır. Yasa herkes için aynıdır; ama yasamanın biçimi ülkelere, zamana ve bütün özel koşullara göre değişir; onu anlamak ve göz önünde bulundurmak yasa yapana aittir.
Bölüm III: Yönetim ve değişik şekilleri üzerine düşünceler - Yasayı uygulatmak için halk gücüne bir görevli gerektir: bu da yönetimdir. Bütün halkın ya da bir çoğunluğun yönetimine demokrasi, bir azınlığın yönetimine aristokrasi, bir kişinin yönetimine monarşi denir. Demokrasi ideal bir rejimdir, ama az yaşar. Aristokrasi seçimle gelir, en iyi ve en doğal olanıdır. Monarşi en güçlü yönetim şeklidir, ama aynı zamanda genel iradeye en az sadık olandır çünkü “krallar mutlak olmak ister” . Bir yönetimin yozlaşmasından kaçınmak için, kendisine verilen otorite belli sürelerde kontrol edilmeli ve meclisler tarafından yenilenmelidir.
Bölüm IV: Özel kuruluşlar- Genel iradenin değeri bazen tanımazlıktan gelinir; ama o silinip gitmez ve en büyük kitlenin oyuyla belirlenir. Son bölümde, yazar, roma tarihine dayanarak, koruyucu bir Tribuna’nın (Eski Romada halk mahkemesi görevi) kurulmasını tanımlar: istisnai başvuru durumunda diktatörün, iyi geleneklerin koruması güvencesi için sansürün ve sonunda yurttaşlar arasında inanç birliği için uygar bir inancın koruyuculuğu gibi.

Contrat social’in anlatmak istediği – Contrat social, Rousseau’nun, kişinin mutluluk özlemlerini toplum yaşamının gerekleriyle bağdaştırmayı görme dileğine cevap verir. Eser siyasi nezaketin halkın iradesine saygı göstermeye dayandığını, vatandaşların her zaman kaderlerinin sahibi olarak düşünülmüş olmasını ilke olarak koyar. Ama ortaklık, halkın çıkarının her bir kişiye zorla kabul ettirmek gerektirdiği katlanmalara egemence karar verir ve bu ilkenin sertliğinin, günlük yaşamda, otoritenin kötü kullanımlarına götürülmesinden daima korkulmalıdır. Rousseau bizzat kendisi tehlikeyi belirtiyor; O, çok kere, bir halk tiranlığına teorik olarak haklılık sağlamış olmaktan ötürü suçlanmıştır.


Sunar Yazıcıoğlu
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst