Forumumuza Hoş Geldiniz

Hoşgeldiniz. Ücretsiz içerikler ve özel hizmetler sizi bekliyor. Hemen üye olun!

Tanrıya İnanmayan adam felsefe yapamaz !

E

evrensel-insan

Ziyaretçi
ho ho ho noel babada benim amcamın oğlu, bundan bunu anladıysan tebrik ediyor başarılarının devamını diliyorum noldu güvenemedin mi lojiklerine gözlemlerine

Anlayamadim. Sizbana "emin oldugunuz, bir sey soyleyin" dediniz, ben de "su an bu mesaji yaziyor olmam" dedim. Cunku eminim.

Baska bir yanit mi bekliyor dunuz?, ya da nasil bir yanit bekliyordunuz?

Benim her hangibir seyden emin olmam, epistemolojiktir ve bilimseldir. Bir de sahsim ile ilgili her turlu dusunce ve davranisimdan eminim.

Bu acidan emin oldugum, olgulardir. Gozlem veren ve yansiyan her turlu fenomenal yapidir.
 
M

Mor ve Ötesi

Ziyaretçi
Tanrıya İnanmayan adam felsefe yapamaz !

a-tanrıya inanan da inanmayan da,
b-bir dine tabi olan da olmayan da felsefe yapabilir,

felsefe-çıkarım yapabilmenin bunlara inanmakla bir alakası yoktur,
ama bunların bilgisine sahip olarak objektif bir kafa yapısına sahip olmak ile alakası çoktur...

kafası kirada olanların işi felsefe değil taklitçiliktir,
numen ve fonemen olarak son tahlilde.... :)
 

öz/

Yeni Üye
16 Ocak 2012
40
0
0
45
Anlayamadim. Sizbana "emin oldugunuz, bir sey soyleyin" dediniz, ben de "su an bu mesaji yaziyor olmam" dedim. Cunku eminim.

Baska bir yanit mi bekliyor dunuz?, ya da nasil bir yanit bekliyordunuz?

Benim her hangibir seyden emin olmam, epistemolojiktir ve bilimseldir. Bir de sahsim ile ilgili her turlu dusunce ve davranisimdan eminim.

Bu acidan emin oldugum, olgulardir. Gozlem veren ve yansiyan her turlu fenomenal yapidir.

sen var mısın? diye soruyorsun. başlatan sensin. bu konunun nereye gideceği bellidir (normal bir IQ seviyesi algısında). sonrada mesaj yazıyor olmam gibi ne idüğü belirsiz bir cevap veriyorsun. bu saygısızca ve küstahça.diğer yandanda bir kaçış. birde arkasında anlamamış gibi hikaye yazmışsınız. aynaya bakın tek yüzünüz mü var emin olun.
 

öz/

Yeni Üye
16 Ocak 2012
40
0
0
45
Tanrıya İnanmayan adam felsefe yapamaz !

a-tanrıya inanan da inanmayan da,
b-bir dine tabi olan da olmayan da felsefe yapabilir,

felsefe-çıkarım yapabilmenin bunlara inanmakla bir alakası yoktur,
ama bunların bilgisine sahip olarak objektif bir kafa yapısına sahip olmak ile alakası çoktur...

kafası kirada olanların işi felsefe değil taklitçiliktir,
numen ve fonemen olarak son tahlilde.... :)

zaten amacım bu sapkınlara gönderme yapmaktı. tabiki herkes felsefe yapar. bakın her soruya en az 3 cevabınız vardır tespitimi yalanlayamadılar ve kabul ettiler. bu adamlar günlük psikolojilerine göre yorum yaparlar. durdukları bir yer yoktur.bukelamun gibi sürekli renk değiştirirler.amaçları saplantılarını tatmin ve kendi çaplarında eğlencedir. zaman kaybıdılar.
 
M

Mor ve Ötesi

Ziyaretçi
zaten amacım bu sapkınlara gönderme yapmaktı. tabiki herkes felsefe yapar. bakın her soruya en az 3 cevabınız vardır tespitimi yalanlayamadılar ve kabul ettiler. bu adamlar günlük psikolojilerine göre yorum yaparlar. durdukları bir yer yoktur.bukelamun gibi sürekli renk değiştirirler.amaçları saplantılarını tatmin ve kendi çaplarında eğlencedir. zaman kaybıdılar.

sevgili dostum,

bizlerin en önemli duruşlarımızdan birisi; bizi küçük düşüren duruşlarımızın da başın da gelen, bilmediğimiz halde bilmediğimizi kabul edecek erdemi gösteremeyip inat ile ezberimizde olan 3-5 cümle ile konuşmaya çalışmak ve tıkandığımız yerde "haklısın" demek yerine topu taça atmaya çalışmaktır.

bizlerin herşeyi çok iyi derecede bilmekl gibi bir şansımız olmadığı gibi böyle bir zorunluluğumuz da yoktur,
ancak insan olmanın gereklerine uygun davranmak bizler için bir zorunluluktur.

"bilgi" ve "gerçek" diye kabul görenlerin değişkenliğinin hakikat olduğunu bilmeden herhangi bir söylem-fikir-çıkarıma körü körüne bağlılık sadece abesle iştigaldir,
felsefe;birikimleri olanların bu birikimler ışığında güne,günün değerlerine yorumlar getirebilme sanatıdır,
yaşadığımız çağın argümanları orta yerde dururken yüzyılların ardında kalan çıkarımların savunucusu olmak felsefe yapmak değildir,
yaşadığımız dönemde hala hayatta olan ve çıkarımları felsefe adına kabul gören günümüz insanlarına bir bakın,duruşlarını ve geçmişi değerlendirişlerini bir irdeleyin
çok ilginç veriler ile karşılaşacağınız da şaşıracağınıza eminim...

dikkat edilmesi gereken en önemli nokta;günümüz insanının eski felsefe babaları gibi din-tanrı-diğer varlıklar ile ilgili konularını metafizik-parapsikoloji diyerek halı altına süpürmüyor,süpürenlere de itibar etmiyor,
siyasetten edebiyata kadar bir çok dal içerisinde ortaya konulanlara bakın,
felsefe adına son dönemde verilen eserleri inceleyin,
artık insanlar tanrı var mı yok mu? yerine "tanrısal güç" kimin elinde ve bu güç dışarıdan içeriye nasıl gelmişi konuşuyor,
ve insanlar insan formu dışında canlılar var mı yok mu tartışması yerine var olan canlılar ile teması ve bu temasın dünya insanını nasıl etkilediğini konuşuyor...

günümüz paradigmalarını idrak edip bunun farkındalığını yaşamadan,hele hele konuşmaya çalıştığımız konulara hakimiyet sağlayacak birikim sahibi olmadan konuşmalara yapmaya çalışmak bana göre zaman öldürmekten başka amaça hizmet etmez...

umarım kast ettiğim doğru anlaşılabilir...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
sen var mısın? diye soruyorsun. başlatan sensin. bu konunun nereye gideceği bellidir (normal bir IQ seviyesi algısında). sonrada mesaj yazıyor olmam gibi ne idüğü belirsiz bir cevap veriyorsun. bu saygısızca ve küstahça.diğer yandanda bir kaçış. birde arkasında anlamamış gibi hikaye yazmışsınız. aynaya bakın tek yüzünüz mü var emin olun.

Evet, soruyorum. Cunku tanrisi olanin kendisi yoktur. Tanrisinin bir kuludur. Kendisi olmasi demek, kendi basina hic bir yonlendirim ve yaptirim uygulamasi altinda kalmadan, kendi karar verebilmesi demektir. Eger sen mesaj yazmanin bir kesinlik/eminlik v.s. oldugunu algilama sorunu yasiyorsan, bunu da ben algilamak sorunu yasiyorum. Sence saygi, baskasina camur atmak ve kendi degerlerini baskasina yamamak midir?

Kacan da yok. Cunku tanrinda dinin de sana aittir ve beni ilgilendirmez. Ama tanri da din de dusunce urunu olarak cikmistir ve insanoglunun insanlasmasinin onunde bir engeldir ve beni ilgilendirir.

Ben aynaya hergun bakiyorum, ama senin gibi kendimi gormek icin degil; ne dusunup davrandigimi gorup sorgulamak icin.

Bu arada vampirler aynada gorunmezmis, neden acaba?
 
M

Mor ve Ötesi

Ziyaretçi
Evet, soruyorum. Cunku tanrisi olanin kendisi yoktur. Tanrisinin bir kuludur. Kendisi olmasi demek, kendi basina hic bir yonlendirim ve yaptirim uygulamasi altinda kalmadan, kendi karar verebilmesi demektir. Eger sen mesaj yazmanin bir kesinlik/eminlik v.s. oldugunu algilama sorunu yasiyorsan, bunu da ben algilamak sorunu yasiyorum. Sence saygi, baskasina camur atmak ve kendi degerlerini baskasina yamamak midir?

Kacan da yok. Cunku tanrinda dinin de sana aittir ve beni ilgilendirmez. Ama tanri da din de dusunce urunu olarak cikmistir ve insanoglunun insanlasmasinin onunde bir engeldir ve beni ilgilendirir.

Ben aynaya hergun bakiyorum, ama senin gibi kendimi gormek icin degil; ne dusunup davrandigimi gorup sorgulamak icin.

Bu arada vampirler aynada gorunmezmis, neden acaba?

al işte; net bir örnek daha...

"tanrısı olanın kendisi yoktur" diyerek bir taş atacaksın ve karşındakiler bu taşa karşılık savunmaya geçecekler,öyle mi?

sen,"tanrısı olanın kendisi yoktur" dediğinde ortaya "benim tanrım yok ve ben varım" tezini koymuş olmuyormusun?
ve sen ortaya bu tezi koyduğunda, "ben tanrısı inancı olmayanın var olması mümkün değildir..." dediğimde sana saldırmış mı olacağım???

"vampirler aynada görünmezmiş" dediğinde ve bunun sonuna "neden acaba?" sorusunu eklediğinde,
cevap olarak "ruhunu yitirmiş hiç bir varlık aynada görünmez..." diye cevap verdiğimde acaba sen sorduğun soruda ve verilen cevapta aynanın bir metafor olduğunu ve neyi sembolize ettiğini algılayabilecekmisin???
 

allfeelingheart

Yeni Üye
19 Ocak 2012
79
0
0
43
Merhaba, henüz foruma yeni üye oldum, bu da ilk mesajım. Tanışma ortamı burası değil ama tanışmadaki amaç da bünyeleri tanıştırmaktan önce fikirleri tanıştırmak olmalı belki de. Amacım, farklı fikirler ile karşılaşıp, kendi ufkuma henüz fark edemediğim bakış açıları eklemek. Gördüğüm ilk başlığın "Tanrıya İnanmayan adam felsefe yapamaz!" olması bir şeyler yazmam açısından çok teşvik edici olmasına rağmen, "Neden yapamaz?" diye sormaktan kendimi alamayacaktım ve elbette bu soru üzerine çok fazla konuşulmuş, neden yapılamaz, yapılır ise nasıl olur gibi detaysız başlıkların içerikleri cevaplandırılmış olacaktı. Lakin cevapların her iki yöne yatanları da tatmin edici değildi. Hiç kimse Tanrı'ya inananın ne fazlası olduğunu ya da inanmayanın ne eksiği bulunduğunu açık edememiş. Ben de edebileceğimi iddia etmiyorum. Fakat diyebilirim ki, düşünceye ve aynı zamanda tersine, bir de farklısına ve onun da tersine katılıyorum. Yani, hem Tanrı'ya inanmayan felsefe yapamayabilir, hem de en sözü keskin felsefeci Tanrı inancına sahip olmayan bir kişiden çıkabilir. Tabii ki, Tanrı inancını iliklerinde hisseden kişi de felsefe yapabilir ve hududu olmaksızın sorular sorabilir. Ek olarak tam tersi, sahip olduğu çarpık inanç yüzünden en ufak soruyu bile günah kefesine atıp kendine verilen aklı ziyan edebilir insan.

Nasıl? Anlatayım fakat öncelikle şunu söylemeliyim; kendi adıma diyebilirim ki, kelimelere takılmadan Allah'a inanıyorum. İnancımı tartmak için sorulacak her soru, kendini inançları tartabilme kabiliyetine sahip görenler tarafından yöneltilecektir ki, bu da tartma amacı ile soru soracak kişilerin kendilerini, bu tartımı hakkıyla yapabilecek "tek" varlık olan Allah ile aynı kefeye koymaları demektir. Onlar bu hataya yaklaşmasın, uzak dursunlar. Demem o ki, kimsenin inancı bir başkasınınkine benzemez. Kimse Allah'a ya da Tanrı'ya (hangisini tercih ederseniz edin, O gocunmaz) bir başka insanın inandığı yol ile inanamaz. Bunu eğer detaylı irdelemek isterseniz şu örnek ile açıklayayım: "Siz yazdıklarımı okuyan kişi olarak İstanbul Acıbadem'de oturuyor olun, ben ise yine İstanbul fakat Zeytinburnu'nda oturuyor olayım. Her ikimiz de oturduğumuz yerden kalkıp, İstanbul Kadıköy'e gitmek isteyelim ve yola çıkalım. İzleyeceğimiz yol, harcayacağımız vakit, yolda karşılaşacaklarımız, vs.. gibi birçok şey size ve bana farklı yansıyacaktır. Sonuçta siz de, ben de İstanbul Kadıköy'e varacağız fakat aynı yoldan değil, aynı vakti harcayarak değil, aynı ortamları görerek değil. Peki, bu bizim inancımıza nasıl uyarlanır? Biz, insan olarak mükemmel varlık değiliz. Haricimizdekilerin hepsinden üstün gibi görünen vasıflara sahip oluşumuz yanıltmasın bizi. Ne kadar yanılabildiğimizi, hayvanlardan aşağıya nasıl inebildiğimizi biliyoruz. Elbette hepimiz en altlarda sürünmüyoruz, yine de yanlışları ve eksikleri (işaret edilen yanlış ve eksikler maddi değil manevidir) olmadığını söyleyen insanlar mevcut olmamalı. Fakat var, biliyorum, çok ciddi psikolojik bozuklukları ile birlikte varlar, yaşıyorlar, evlenip iş güç sahibi oluyorlar, evet. Nitekim bozunumları yüksek derecelerde olduğu için hesaba katılmayacaklar, bu onlara yeter. Dolayısıyla, sağlıklı insan beyni kendisinde, belki de yüreğinde, manevi eksiklikler bulunduğunu çocukluk döneminin ardından, kendini acıtarak gözlemlemeye başlamış olmalıdır. Bahsi geçen manevi eksiklikler birçok yolla telafi edilebilir. Bu telafinin "bir yolu" inançtır. Bir Büyüğe, bir Yaratana inanmak; her an gözlendiğini (en ufak içten düşüncenin bile), her an dinlendiğini (en ufak içten yorumun bile), her an hissedildiğini ve hiçbir an yalnız olmadığını bilmeyi ve buna koşulsuz inanmayı içerir. Bu şartlar altında inanca sahip kişi kendini, yani detaylarını bildiği iç dünyasını düzeltmeyi hedefler. Basit akıllar şu anda şöyle düşünüyor; "Ne kadar kötüymüşsün ki, kendini düzeltmen gerektiğini düşünüyorsun." Bu hedefi Mevlana'da kendisi için koymuştur. Daha basitleri ise şöyle soruyor; "Kendini düzeltmeye Allah'tan korktuğun için mi giriştin?" Her iki tarafta yanlıştadır, kendilerini tekrar kontrol etsinler. Henüz kabul edemeyip, kendilerine yakıştıramadıkları halde, içlerinde tutmayı yeğledikleri kötüyü ezmeyi öğrensinler. Konuya devam edersek, içimizdeki "her duyguyu oluşturabilen" herkeste aynı duyguları, yani aynı açıkları oluşturmaz. Hepimizin açıkları, daha önce kullandığım kelimeler ile, yanlışları ve eksikleri farklıdır. Bunlar farklı olduğu için, tedavi yöntemleri, yani gidilecek yol, tedavi süreleri, yani harcanacak vakit hepimiz için farklıdır. Ben, sizin inandığınız şekilde Allah'ın yolunu görmeyi dilersem, Zeytinburnu'nda oturduğum halde Acıbadem'de oturuyormuş gibi bir yol izleyerek Kadıköy'e varmaya çalışmak istemiş olurum. Elbette; varmak istediğim yerden çok daha uzaklara gidişim, kaçınılmaz sonum olur. O zaman hiç kimse Yaratan'a aynı şekilde inanmıyor ve inanamaz, bunu kabul edelim. Bu yüzden Allah tartışılmaz, Allah inancı tartılmaz, O sadece tesbih edilir. Bu konuyu da çözümleyelim böylece; Allah'ın tartışılmaması, sonuca ulaşılamayacağı için değildir, herkes ona kendi yoluyla inandığı için tartışmaya açacak olursanız birçok farklı fikir ile karşılaşırsınız. İnsan olarak sormak zorunda kalırsınız: "Hangisi doğru?" Cevap ise beklediğinizden de karışıktır, hepsi ve hiçbiri. Hem hepsi, çünkü ne anlatırsanız anlatın, O'nu anlatırsınız, hem de hiçbiri, çünkü ne anlatırsanız anlatın, O'nu eksik anlatırsınız.

Bütün bunlardan sonra; maalesef Allah'a inandığını düşünen fakat onu gerçekten anlayamamış insanlar şu dönemin en büyük dindarlarıdır, ki bu dindarlık sıfatını da kendileri kendilerine eklerler. Bu dindarlar içerisinden felsefeye merak salacak kişiler elbette çıkacaktır ve çıkmaktadır. İşte bu kişiler Allah'a inandıkları halde felsefe yapamazlar, çünkü onlar ancak atalarından gördükleri kadarını bilenlerden oldular, sınırları çizildi, gözleri, kulakları ve gönülleri tıkandı. Öyleleri de vardır ki, "Tanrı öldü" der, Allah gocunmaz, "Yaz ya kulum" der. Neden? Tanrı'nın adını anar gafil, O'na en sertinden karşı gelirken. Hırsı hak eder bir şeyleri. Lakin sonrasını bilir Tanrı, yazdırdığı kişi ünlü olup birçoğuna ulaşacaktır, Tanrı'yı yok saydığı halde çok "yaygın" olacaktır. Gelgelelim ibret-i alem olacaktır kendisine bahşedilenin karşılığında. Ve düşünün şimdi; o yazarın inandığı en büyük güç ne idi? Ne ile öldürdü Tanrı'yı o yazan? Aklı ile. Peki nasıl oldu sonu? Aklı gitti kendisinden, en büyük gücü alındı elinden ve hala kendini bilenler arasında öylece ayakta tutuldu bünyesi ölene dek. Okuyunuz, güzel şeyler yazdı bolca, yanlışları da var ama azca. İşte Allah'a en çok inanmayan ve felsefesi, yapmışlığı ortada. Sevmem aslında ama kabul etmek zorundayım, ortada.

Uzun olmasından dolayı özür dilerim ve tam şimdi söylemeliyim; daha uzun olabilirdi.
 

faşist

Yeni Üye
25 Kas 2011
286
0
0
33
Felsefe yapar yapamaz yaklaşımı kavramsal ve algı olarak karşılıksız kalan bir yaklaşımdır.Felsefe her kavram,algı,görüşe özgürce yaklaşabilmek,irdeleyebilmek kabiliyeti ölçüsünde de bireylerin geliştirdiği düşünce bilimidir.Tanrı inancının felsefeye engel teşkil eden yanı,Tanrı inancında irdelenemeyen sorular vardır.Her şey belli yere kadar düşünülebilir.Felsefeyi bütünsel olarak düşündüğümüz de Tanrı inancı birçok felsefi öğreti ve kavramı irdelemeye engel olacaktır.

Tanrı yeryüzünde insan aklında yaşar.Yeryüzü dışında ki varlığı bilinemez,bunun nedeni gözlemdir.Gözlemlenemeyen her unsur hakkında kesinlik belirtilemez.Kesinlik belirten görüşler felsefeye sınır çizmektir ki bu sınır eksik düşünce ve birey hakikatından uzaklaşmaktır.

Tanrı'nın yeryüzünde akılda yaşadığını belirttik.Peki yeryüzünde yaşayan hangi Tanrı ? Kitaplar gönderildiğine ve dünyayı değerler göndermiş olduğu düşünülen Tanrı mı ? Nedir bu değerler ? İnsan özgürlüğü,faydası için ne vaad ediyor ? İyiyi,kötüyü neye göre belirliyor ? Bunun gibi birçok sorular sorulabilir.

Felsefenin özgür düşünce olduğunu belirtmiştik .O halde yeryüzünde insan aklında yaşayan tanrı yukarıda sorduğum sorulara sınırlama getiriyor.Bu sınırlama bireyi hapsediyor,faydalarını geri plana itiyor.

'Tanrı öldü' söylemi birey özgürlüğü için yeryüzünde yaşayan Tanrı değerlerinin yine bireyler tarafından yok edilerek yeryüzünde tanrının öldürülmesidir.Yeryüzünde ki hayat harici bir yaklaşım yoktur ve Nietzsche hiçbir zaman Tanrı yoktur dememiştir,yeryüzünde yaşayan Tanrı ölmüştür çünkü insanların yeryüzünde inandıkları tanrı,tanrı değildir.
 

allfeelingheart

Yeni Üye
19 Ocak 2012
79
0
0
43
Pekala, bu durumda bahsettiğiniz "irdelenemeyen sorunlardan" bir örnek istemek zorunda kalıyorum. Çünkü ilk savunmanız Tanrı ile ilgili irdelenemeyen sorunlar olduğuydu. Yazdıklarınızın geri kalanı bu konuyu çözdükten sonra ve çözüm sizin düşüncenizden yana olduğu zaman anlam kazanacaktır, yanılıyor muyum?
 

faşist

Yeni Üye
25 Kas 2011
286
0
0
33
Pekala, bu durumda bahsettiğiniz "irdelenemeyen sorunlardan" bir örnek istemek zorunda kalıyorum. Çünkü ilk savunmanız Tanrı ile ilgili irdelenemeyen sorunlar olduğuydu. Yazdıklarınızın geri kalanı bu konuyu çözdükten sonra ve çözüm sizin düşüncenizden yana olduğu zaman anlam kazanacaktır, yanılıyor muyum?

Tanrı ile ilgili irdelenemeyen sorunlar yoktur.Çünkü irdelenemeyecek hiçbir şey yoktur.İrdelenebilir ama kesin sonuçlar elde edilemez,bunun nedeni gözlemdir.Tanrının bilinemezliği sorununun nedeni gözlemlenemez olmasıdır.Bunu belirtmek istedim.
 

allfeelingheart

Yeni Üye
19 Ocak 2012
79
0
0
43
İyi ama amacımız her şeye bakışımızda çeşit çeşit sorular ve fikirler türetmek iken, neden sıra Tanrı’ya geldiğinde tek bir kesin sonuç arıyoruz? Elbette, bize böyle öğrettiler… Aşın bunları, felsefecesiniz siz. Ayrıca Tanrı gayet gözlemlenebilir, hissedilebilirdir ve ayrıca maddeyi ne kadar irdeleyebiliyorsak, O’nu da o kadar irdeleyebiliriz. Örnek gerekli, anlıyorum; içinde bulunduğumuz evren, farz ediyoruz ki, tamamen madde üzerine kurulu. Zihniniz, bu tamamı madde üzerine kurulu evrenin gerçek boyutlarını algılayabiliyor mu? Onu tümden hissetme ya da görme yetisine sahip mi? Ne kadar küçük olduğunuzu biliyor musunuz? Hayır, her birimizin içinde bu evren farklı boyutlara, farklı genişlik hissine sahip. Elbette aksi, biz, kendimiz dediğimiz yapı o denli büyük bu evrende, bu his de içimizde. Diyorsunuz ki; eğer Tanrı’ya inanacaksak, O’nun tamamını bilmeliyiz. Aksi yok mu? Her şey aksi ile mevcut düzende. Maddeye inanacaksak, onun tamamını bilmeliyiz. Evet, bilmek için araştırıyoruz, bilmediğimiz halde inanıyoruz da sonsuzluğuna. Baktıkça da başka oluşumlara ulaşıyoruz. İster yukarıya doğru çıkın, galaksilerin ötesine gidin, ister aşağılara inin atomu oluşturan yapıları araştırın, her zaman daha derini var ve hiç bitmeyecek anlamaya çalışmamız. Konu Tanrı’ya gelince, tek bir açıdan bakmamız bekleniyor ve o açı elbette “O var mı, yoksa mu?” sorusunu sorduruyor. O var ve başka açılardan baktıkça daha çok anlaşılır hale geliyor. O’da derinlerine indikçe genişliyor ve sanıldığı gibi bir yere gelinip tıkanılmıyor. Kim denedi çok fazla zorlaşacağı yere kadar? Tıkanıp kalıyor muyuz gerçekten? O’nun anlaşılmasının ve hissedilmesinin önünde bir duvar var. Kendi kendini zehirleyen, yani kendi mükemmeliyet hissine kapılan zihinler, O’nu zaten hissetmeyi düşünmemeli, çabaları boşa çıkar, daha çok inanmaz hale gelirler. “Tanrı yoktur, eğer olsaydı O ben olurdum, çünkü gerçekliğine inandığım tek şey benim.” Yanlış nerede biliyor musun? Demiştim ya, çokca doğru, azca yanlış. Evet dostum, Tanrı zaten sendin, anlayamadığın ise; sen ne kadar gerçek hissediyorsan kendini, bir diğer insan da en az senin kadar inanarak gerçek hissediyordu kendisini. Bunu reddedemezdin, saf düşünebilen bir akıl olsaydın, lafım yazara. Tanrı sendin, annendi, babandı, arkadaşlarındı, etraftaki ağaçlardı, yediğin muz, içtiğin rakıydı O. Detaylandır, geniş düşün, her şey, istesen de, istemesen de zaten O. Sen hiç inanmasan da düzenden dışarı çıkamazsın.
 

faşist

Yeni Üye
25 Kas 2011
286
0
0
33
İyi ama amacımız her şeye bakışımızda çeşit çeşit sorular ve fikirler türetmek iken, neden sıra Tanrı’ya geldiğinde tek bir kesin sonuç arıyoruz? Elbette, bize böyle öğrettiler… Aşın bunları, felsefecesiniz siz. Ayrıca Tanrı gayet gözlemlenebilir, hissedilebilirdir ve ayrıca maddeyi ne kadar irdeleyebiliyorsak, O’nu da o kadar irdeleyebiliriz. Örnek gerekli, anlıyorum; içinde bulunduğumuz evren, farz ediyoruz ki, tamamen madde üzerine kurulu. Zihniniz, bu tamamı madde üzerine kurulu evrenin gerçek boyutlarını algılayabiliyor mu? Onu tümden hissetme ya da görme yetisine sahip mi? Ne kadar küçük olduğunuzu biliyor musunuz? Hayır, her birimizin içinde bu evren farklı boyutlara, farklı genişlik hissine sahip. Elbette aksi, biz, kendimiz dediğimiz yapı o denli büyük bu evrende, bu his de içimizde. Diyorsunuz ki; eğer Tanrı’ya inanacaksak, O’nun tamamını bilmeliyiz. Aksi yok mu? Her şey aksi ile mevcut düzende. Maddeye inanacaksak, onun tamamını bilmeliyiz. Evet, bilmek için araştırıyoruz, bilmediğimiz halde inanıyoruz da sonsuzluğuna. Baktıkça da başka oluşumlara ulaşıyoruz. İster yukarıya doğru çıkın, galaksilerin ötesine gidin, ister aşağılara inin atomu oluşturan yapıları araştırın, her zaman daha derini var ve hiç bitmeyecek anlamaya çalışmamız. Konu Tanrı’ya gelince, tek bir açıdan bakmamız bekleniyor ve o açı elbette “O var mı, yoksa mu?” sorusunu sorduruyor. O var ve başka açılardan baktıkça daha çok anlaşılır hale geliyor. O’da derinlerine indikçe genişliyor ve sanıldığı gibi bir yere gelinip tıkanılmıyor. Kim denedi çok fazla zorlaşacağı yere kadar? Tıkanıp kalıyor muyuz gerçekten? O’nun anlaşılmasının ve hissedilmesinin önünde bir duvar var. Kendi kendini zehirleyen, yani kendi mükemmeliyet hissine kapılan zihinler, O’nu zaten hissetmeyi düşünmemeli, çabaları boşa çıkar, daha çok inanmaz hale gelirler. “Tanrı yoktur, eğer olsaydı O ben olurdum, çünkü gerçekliğine inandığım tek şey benim.” Yanlış nerede biliyor musun? Demiştim ya, çokca doğru, azca yanlış. Evet dostum, Tanrı zaten sendin, anlayamadığın ise; sen ne kadar gerçek hissediyorsan kendini, bir diğer insan da en az senin kadar inanarak gerçek hissediyordu kendisini. Bunu reddedemezdin, saf düşünebilen bir akıl olsaydın, lafım yazara. Tanrı sendin, annendi, babandı, arkadaşlarındı, etraftaki ağaçlardı, yediğin muz, içtiğin rakıydı O. Detaylandır, geniş düşün, her şey, istesen de, istemesen de zaten O. Sen hiç inanmasan da düzenden dışarı çıkamazsın.


Sorun Tanrı sorunu değil ilk madde sorunudur.Başlangıç sorunudur.Tanrının varlığı/yokluğu madde üzerinden anlaşabilecek bir durum değil.Tanrı sorunu zaten varlık yokluk sorunu değildir benim için.Beni yeryüzünde ki Tanrı değerleri diye bilinen değerlerle sorunum var.Bu sitede çeşitli zamanlarda görüşlerimi yazmıştım ama bir kez daha sizin için yazayım hem beni hem görüşlerimi daha net anlayabilirsiniz böylelikle.

Tanrı yaratandır.Tanrının benim için karşılığı yaratıcılıktır.O halde yaratabilen Tanrı olacaktır.Madde dünya üzerinde zaten yaratılmıştır.Yaratılan madde insanlar tarafından keşfedilir,bulunur yaratılmaz.Bu varsayımdan yola çıkarak madde de bireyin yaratıcı olma ihtimali olmadığına göre,birey yaratıcı olmak için farklı bir yol bulmalıdır,bu da değer yaratmaktır.

Nasıl yaratacağız bu değerleri ve nasıl daha güçlü olacağız ya da tanrılaşacağız ? Bunun için birey kendi gerçeklerine vakıf olmalıdır.Her birey biriciktir.Bu nedenle bireyler üzerinde yapılmış (bilimsel gözlem dışında ) her genelleme birey için yeryüzünde yüktür.Bu yüklerin başında yeryüzünde aklımızda yaşayan Tanrı vardır.Tanrı yeryüzünde aklımızda değerler olarak yaşar.Bu değerler bizim rehberimiz olur.Bu rehber bireyi güçsüzleştirir,çünkü bunlar birey gerçekliği değildir bunlar genelleştirmelerdir.Yeryüzünde Tanrılaşmak isteyen her birey öncelikle aklında yaşayan tanrı değerlerini öldürmelidir.Bu şekilde yeryüzünde onun için artık tanrı yoktur,tanrı ölmüştür.Benim tanrı tanımım budur,yeryüzünde kendi yarattığım değerlerle yaşarım o nedenle benim tanrım benim.
 

allfeelingheart

Yeni Üye
19 Ocak 2012
79
0
0
43
Tanrı maddenin başı ya da sonu ile ilgilenmemektedir, bize asıl söylemek istedikleri içerisinde bu konu ile ilgili pek fazla şey de bulunmaz. Gördüğüm kadarıyla biz, insanlar O'nu bu tartışmaya çekmeye çalışıyoruz. O yaratmış ve bırakmıştır olsun diye olacak olan. Önemli olan, olacak olanların içerisinde hayat bulacaklar, düşünecek ve yaşayacaklar. Maddenin başlangıcına olan bu takıntımız, anamızın karnından nasıl çıktığımız konusunda neden aynı oranda vücut bulmuyor? Asıl başlangıç neresi? İlk anda mıydık ki o anı sorguluyoruz ve buna göre yargılamak istiyoruz? Bunlar ileride cevap bulmayı dilediğim sorular.

Bireyler toplu olarak hiçbir zaman genelleşmemişlerdir, yaşadığımız dönemde genelleştiğimiz kadar. Bireyler hiç özgürlüklerinden mahrum bırakılmamışlardır, yaşadığımız dönemde bırakıldığımız kadar. Ya görmeyi unuttuk ya da bize gördüğümüzü başka bir şey diye yutturuyorlar, biz de harbiden yutuyormuşuz. Hissettiğim, bu düşünce şöyle oluşuyor zihinlerde; "Bir sesin varlığını kabul ediyor insan içinde, rehberi, iyi ama o hep bana yontmuyor? Burası karışık olmaya başlıyor işte. Onu dinlediğinde diğer onu dinleyenlerle aynı olacağını, genelleşeceğini zannediyor insan. Kendi yoluyla açacağını, güzelleşeceğini hayal etmek istemiyor. Neden?"
 

faşist

Yeni Üye
25 Kas 2011
286
0
0
33
Tanrı maddenin başı ya da sonu ile ilgilenmemektedir, bize asıl söylemek istedikleri içerisinde bu konu ile ilgili pek fazla şey de bulunmaz. Gördüğüm kadarıyla biz, insanlar O'nu bu tartışmaya çekmeye çalışıyoruz. O yaratmış ve bırakmıştır olsun diye olacak olan. Önemli olan, olacak olanların içerisinde hayat bulacaklar, düşünecek ve yaşayacaklar. Maddenin başlangıcına olan bu takıntımız, anamızın karnından nasıl çıktığımız konusunda neden aynı oranda vücut bulmuyor? Asıl başlangıç neresi? İlk anda mıydık ki o anı sorguluyoruz ve buna göre yargılamak istiyoruz? Bunlar ileride cevap bulmayı dilediğim sorular.

Bireyler toplu olarak hiçbir zaman genelleşmemişlerdir, yaşadığımız dönemde genelleştiğimiz kadar. Bireyler hiç özgürlüklerinden mahrum bırakılmamışlardır, yaşadığımız dönemde bırakıldığımız kadar. Ya görmeyi unuttuk ya da bize gördüğümüzü başka bir şey diye yutturuyorlar, biz de harbiden yutuyormuşuz. Hissettiğim, bu düşünce şöyle oluşuyor zihinlerde; "Bir sesin varlığını kabul ediyor insan içinde, rehberi, iyi ama o hep bana yontmuyor? Burası karışık olmaya başlıyor işte. Onu dinlediğinde diğer onu dinleyenlerle aynı olacağını, genelleşeceğini zannediyor insan. Kendi yoluyla açacağını, güzelleşeceğini hayal etmek istemiyor. Neden?"


Bize söylemek istediği bir şey olduğunu nereden biliyoruz ? Yaratıcı olduğu inandığınız Tanrının yeryüzünde bizden ne istediğini nereden biliyoruz ?

Anne karnından çıkış gözlemlenmiş bilimsel açıklamalarla desteklenmiştir.Madde başlangıcı sorunu gözleme dayalı bir bilimsel bakışla değerlendirilemediğinden hep soru işareti olarak kalıyor.Arada ki fark bu kadar basittir.

Genelleşmeden kastım iyi-kötü doğru-yanlış gibi genel kabul göre ahlak,erdem kurallarıdır.Bakın ben her şeye fayda temelli bakarım.Çünkü yeryüzünde kendim için yaşıyorum.Özgürlük konusunda akıl,değer özgürlüğüdür,fiillerde ki özgürlük değil.Toplum içinde yaşıyorsak fiil özgürlükleri kısıtlanmak zorunda,burada bir sorun yok.

Son olarak yeryüzüne maddeye bakıp Tanrı ne kadar güzel yaratmış diye ona karşı bir hayranlık duyacak biri olmadım.Çünkü bende mükemmel değerler yaratabiliyorum(kendim algımda).
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Tanrı maddenin başı ya da sonu ile ilgilenmemektedir, bize asıl söylemek istedikleri içerisinde bu konu ile ilgili pek fazla şey de bulunmaz. Gördüğüm kadarıyla biz, insanlar O'nu bu tartışmaya çekmeye çalışıyoruz. O yaratmış ve bırakmıştır olsun diye olacak olan. Önemli olan, olacak olanların içerisinde hayat bulacaklar, düşünecek ve yaşayacaklar. Maddenin başlangıcına olan bu takıntımız, anamızın karnından nasıl çıktığımız konusunda neden aynı oranda vücut bulmuyor? Asıl başlangıç neresi? İlk anda mıydık ki o anı sorguluyoruz ve buna göre yargılamak istiyoruz? Bunlar ileride cevap bulmayı dilediğim sorular.

Bireyler toplu olarak hiçbir zaman genelleşmemişlerdir, yaşadığımız dönemde genelleştiğimiz kadar. Bireyler hiç özgürlüklerinden mahrum bırakılmamışlardır, yaşadığımız dönemde bırakıldığımız kadar. Ya görmeyi unuttuk ya da bize gördüğümüzü başka bir şey diye yutturuyorlar, biz de harbiden yutuyormuşuz. Hissettiğim, bu düşünce şöyle oluşuyor zihinlerde; "Bir sesin varlığını kabul ediyor insan içinde, rehberi, iyi ama o hep bana yontmuyor? Burası karışık olmaya başlıyor işte. Onu dinlediğinde diğer onu dinleyenlerle aynı olacağını, genelleşeceğini zannediyor insan. Kendi yoluyla açacağını, güzelleşeceğini hayal etmek istemiyor. Neden?"

Yukaridaki koyulasmis kisim, bir tanri kelamimidir, yoksa bir insanoglu kelamimidir? Dolayisiyle tartismaya cekilen kimdir/nedir? Konu madde degil,m bilgidir. Insanoglu gozlemledigini bildirir ve bunun ile ilgili bilgi, olgu, olcum ortaya koyar. Bu koyulanin ne zamansal ilki/baslangici vardir. Cunku boyle bir ilk koymak bilimin bilimselligine ve surekliligine ters duser. Anamizin karnindan nasil ciktigimizi bilim epistemolojik olarak aciklamaktadir. Cunku baslangic sorunu tanri dahil her konu icin gecerlidir ve buna konu ne olursa olsun "su ilk baslangictir" demek, hem bilimsel degildir, hem de bilginin onunu kesen bir cumledir.

Insanoglunun "icindeki ses" kendi ile beyni arasinda kisinin irtibat kurdugu sestir. Buna kendi kendi ile tartisma ve sorgulama da denebilir. Bu ses genellesmeden ziyade kisiyi bireysel yapar. Bu kisinin ic tartismasindaki konu ve tartisma tamamen kisiyi rahatsiz eden konunun ne olduguna ya da cevabinda bir acaba olmasina baglidir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
al işte; net bir örnek daha...

"tanrısı olanın kendisi yoktur" diyerek bir taş atacaksın ve karşındakiler bu taşa karşılık savunmaya geçecekler,öyle mi?

sen,"tanrısı olanın kendisi yoktur" dediğinde ortaya "benim tanrım yok ve ben varım" tezini koymuş olmuyormusun?
ve sen ortaya bu tezi koyduğunda, "ben tanrısı inancı olmayanın var olması mümkün değildir..." dediğimde sana saldırmış mı olacağım???

"vampirler aynada görünmezmiş" dediğinde ve bunun sonuna "neden acaba?" sorusunu eklediğinde,
cevap olarak "ruhunu yitirmiş hiç bir varlık aynada görünmez..." diye cevap verdiğimde acaba sen sorduğun soruda ve verilen cevapta aynanın bir metafor olduğunu ve neyi sembolize ettiğini algılayabilecekmisin???

Kimse kimseden savunma beklemiyor. Isteyen bu cumleyi istedigi gibi alir aciklar, ya da aciklamaz. Bu bir dusuncedir ve bu dusunce kimseye de mal edilmis degildir. Evet bireysel olarak ben bir serbest dusunurum. Sen de istedigini diyebilirsin. Benim ortaya konumum bilimseldir. Bilimsel olarak ta goruntu veren ve yansiyan gercekliktir.

Bende de ruh yok, ama ben aynada gorunuyorum. Ayna kendisi goruntu veren oldugu gibi, goruntuyu iletendir. Eger ortada bir goruntu yoksa da iletmez.

Peki sen bunlari algilayabilecek misin?
 
Tüm sayfalar yüklendi.

Yeni Konular

Üst