Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde burakender tarafından oluşturulan Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 137,654 kez görüntülenmiş, 1,062 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar
Konbuyu başlatan burakender
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Ruairi

JuniorFilozof

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Nis 2011
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
27
Öncelikle herkeze merhaba bu forumda yeniyim temennim sizlerle hoş vakit geçirmek birkaç şey kapmak.Öncelikle bu konu şuanda bana ilaç gibi geldi.Çevremde bu konu hakkında konuşacak kimse yok.İçimi dökmeme yardım edecek.Son 6 aydır tanrının varlığını sorguluyorum kafam oldukça karışık varmı yokmu kafayı yiyecem sürekli sorguluyorum.İnanmamak için birçok nedenim varken inanmak için fazla sebep göremiyorum.Beni en çok tanrıdan uzaklaştıran söz İslam herkeze eşittir.E eşitse neden peygamberler sadece erkeklerden seçildi ? Erkeğin cennette onlarca karısı varken kadının neden sadece 1 tane kocası oluyor? Ve daha bir çok şey var.Biliyorum cevaplarınız kendi inancınıza göre olacak inanan farklı inanmayan farklı...Bu soru beni tamamen değiştirdi ilgi alanım cevap bulmak için felsefe ve bilime yönelik oldu.Gerçi daha 14 yaşındayım küçüğüm fazla tecrübem yok .Bu kadar tecrübe ile bu sonuçlara varabildim.İlgilenen herkeze teşekkür ederim.Eğer bazılarınızın kalbini kırdım yada sinirlendirdiysem özür dilerim...
 

Vicdan

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Ocak 2011
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Şimdi burada çok şey yazılmış hepsini okuyamadım kusura bakmayın. Eğer fikirlerim birinin tekrarıysa mazur görün.

Tanrının varlığı ya da yokluğu hakkında somut deliller getirilemez, bunlar tamamen inanç meselesidir. Ancak siz bir şeye inanıyorsanız onun yükümlülüklerini de yerine getirmeniz gerekir. Öyle kuru kuru inandım demekle olmaz. Eğer inandıysanız İsa gibi gözünüzü kırpmadan çarmıha gidebilmelisiniz. Kolay değildir vesselam.

Öte yandan bunu başka bir açıdan desteklemem gerekirse Kur'an' dan örnekler verebilirim. Kur'an'da müşriklerin, ısrarlar mucize istemelerine karşın onların isteklerine cevap verilmez. Müşrikler der ki " Bu nasıl peygamber yiyor, içiyor, çarşılarda dolaşıyor. Onunla birlikte bir melek indirilmeli değil miydi yahut ona hiç bitmeyecek bir hazine verilmesi gerekmez mi?" kabilinden sözlere karşı Kitap ısrarla "Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de yer, içer, çarşı pazar dolaşırlardı" der. Zaten aksi takdirde mucizeler -yani somut kanıtlar- verilseydi bu sefer insanlar inanmak zorunda bırakılırdı. Anlayacağınız gibi de Tanrı bunu istememekte, insanları tamamen özgür bırakmakta, inanıp inanmama konusuna kendilerinin karar vermesini istemektedir.
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Şimdi burada çok şey yazılmış hepsini okuyamadım kusura bakmayın. Eğer fikirlerim birinin tekrarıysa mazur görün.

Tanrının varlığı ya da yokluğu hakkında somut deliller getirilemez, bunlar tamamen inanç meselesidir. Ancak siz bir şeye inanıyorsanız onun yükümlülüklerini de yerine getirmeniz gerekir. Öyle kuru kuru inandım demekle olmaz. Eğer inandıysanız İsa gibi gözünüzü kırpmadan çarmıha gidebilmelisiniz. Kolay değildir vesselam.

Öte yandan bunu başka bir açıdan desteklemem gerekirse Kur'an' dan örnekler verebilirim. Kur'an'da müşriklerin, ısrarlar mucize istemelerine karşın onların isteklerine cevap verilmez. Müşrikler der ki " Bu nasıl peygamber yiyor, içiyor, çarşılarda dolaşıyor. Onunla birlikte bir melek indirilmeli değil miydi yahut ona hiç bitmeyecek bir hazine verilmesi gerekmez mi?" kabilinden sözlere karşı Kitap ısrarla "Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de yer, içer, çarşı pazar dolaşırlardı" der. Zaten aksi takdirde mucizeler -yani somut kanıtlar- verilseydi bu sefer insanlar inanmak zorunda bırakılırdı. Anlayacağınız gibi de Tanrı bunu istememekte, insanları tamamen özgür bırakmakta, inanıp inanmama konusuna kendilerinin karar vermesini istemektedir.

Değerli kardeşim Hz. İsa çarmıha gerilmemiştir. Yuhanna denilen havari Hz. İsa'yı az bir paraya ispiyonlamıştır. Ancak Hz. İsanın yerine onu çarmıha germişlerdir. Ona benzetmişlerdir. Hz. İsa göğe yükseltilmiştir.

Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik
nokta.gif
) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar
nokta.gif
Ama onlara (onun) benzeri gösterildi
nokta.gif
Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler
nokta.gif
Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur
nokta.gif
Onu kesin olarak öldürmediler
nokta.gif
Hayır; Allah onu kendine yükseltti
nokta.gif
Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir
nokta.gif
(Nisa Suresi, 157-158)
 

Feylesof TeCe

Filozof
Yeni Üye
Katılım
31 Ara 2010
Mesajlar
926
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
30
Değerli kardeşim Hz. İsa çarmıha gerilmemiştir. Yuhanna denilen havari Hz. İsa'yı az bir paraya ispiyonlamıştır. Ancak Hz. İsanın yerine onu çarmıha germişlerdir. Ona benzetmişlerdir. Hz. İsa göğe yükseltilmiştir.

Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik
nokta.gif
) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar
nokta.gif
Ama onlara (onun) benzeri gösterildi
nokta.gif
Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler
nokta.gif
Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur
nokta.gif
Onu kesin olarak öldürmediler
nokta.gif
Hayır; Allah onu kendine yükseltti
nokta.gif
Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir
nokta.gif
(Nisa Suresi, 157-158)

Olaydaki Hz. İsa'yı madde olarak düşünmeyelim. Göğe Hz. İsa yükselmemiştir onun özü olan ruhu yükselmiştir. Çarmıha gerilen Hz. İsa'nın etten bedenidir ama sadece ettir. Vicdan'ın dediği gibi Hz. İsa çarmıha gitmiştir ve sadece çarmıha değil tüm işkencelere gitmiştir. Yine de siz toz_zerresi'nin dediği gibi de Hz. İsa (ruhu) göğe yükselmiştir. İkinizin anlatımı birbirini tamamlar nitelikte.
 

Cy.

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 May 2011
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Forumun amacı soru sormak ve bildiklerini anlatmak o yüzden özür dileme =]. Sorgula kendince, başkalarının fikirlerini dinle ama tarafsız kal körü körüne inanma. Benim temellendirmem şudur; Tanrı madem var, ve mademki bu kadar iyi, insanlarının iyiliğini istiyor, o zaman nasıl oluyor da çocukların zarar görmesine izin veriyor? Bir çocuğun dini yoktur, din ergenlikten başlar çünkü kişi dinini kendi seçmelidir. Psikolojik kanıt öne sürüyorum, tecavüze uğrayan bir çocuğun hayatı boyu psikolojik sorunları olması muhtemeldir, bunu atlatamaması da büyük bir ihtimal. Ve kronik acı çeken bir insan iyi miyim kötü müyüm, alkol, uyuşturucu vb. hayatımı mahvediyor bunları bırakmalıyım diye düşünemez. Psikolojik rahatsızlıklara sahip kişilerinse günahlarının sevaplarının sayılmadığını ele alırsak, İslam'da cennetin 7 katlı olduğu söylenir, peki bu kişi travmaya uğramasaydı belki dindar olacaktı ve o cennetin 7. katına layık olacaktı, fakat travmaya uğradı ve sadece bir figuran. Dünya insanları test etmek içinse, bu kişi artık test edilmeyecek çünkü psikolojik anlamda hasarlı, o sadece hayatın sonuna kadar acı çekecek. Ve bu işkenceyle geçmiş yılları hiçbir şeyle dolduramazsınız, bunun tesellisi olmaz. Mükemmel Tanrı insanlarını seviyorsa, elini uzatıp onları kurtarmalı.
 

iuflsfozkn

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2011
Mesajlar
641
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
38
Forumun amacı soru sormak ve bildiklerini anlatmak o yüzden özür dileme =]. Sorgula kendince, başkalarının fikirlerini dinle ama tarafsız kal körü körüne inanma. Benim temellendirmem şudur; Tanrı madem var, ve mademki bu kadar iyi, insanlarının iyiliğini istiyor, o zaman nasıl oluyor da çocukların zarar görmesine izin veriyor? Bir çocuğun dini yoktur, din ergenlikten başlar çünkü kişi dinini kendi seçmelidir. Psikolojik kanıt öne sürüyorum, tecavüze uğrayan bir çocuğun hayatı boyu psikolojik sorunları olması muhtemeldir, bunu atlatamaması da büyük bir ihtimal. Ve kronik acı çeken bir insan iyi miyim kötü müyüm, alkol, uyuşturucu vb. hayatımı mahvediyor bunları bırakmalıyım diye düşünemez. Psikolojik rahatsızlıklara sahip kişilerinse günahlarının sevaplarının sayılmadığını ele alırsak, İslam'da cennetin 7 katlı olduğu söylenir, peki bu kişi travmaya uğramasaydı belki dindar olacaktı ve o cennetin 7. katına layık olacaktı, fakat travmaya uğradı ve sadece bir figuran. Dünya insanları test etmek içinse, bu kişi artık test edilmeyecek çünkü psikolojik anlamda hasarlı, o sadece hayatın sonuna kadar acı çekecek. Ve bu işkenceyle geçmiş yılları hiçbir şeyle dolduramazsınız, bunun tesellisi olmaz. Mükemmel Tanrı insanlarını seviyorsa, elini uzatıp onları kurtarmalı.
o halde test e ne gerek var? hırsızın hiç mi suçu yok? bahsettiğiniz sorunları yaşamayan var mı? çocuğuna söz geçiremeyen bunca aile var .onlar ne diyecek .? tanrım sözümü dinleyseydi çocuğum dindar olacaktı ama beni dinlemiyor ki seni nasıl dinlesin Tanrım mı diyeecekler?aslında test edilmemiz bize bahane üretme ihtimalini elimizden alıyor ...ben dindarım o halde kurtuldum ...bunu diyen adamın kurtulma şansı tartışılır....aslında din ulu orta konuşulacak bir olgu değil...Tanrı ile her vicdan kendi iç dünyasında yaşamalı günah sevap muhasebesini.. bununla birlikte toplumsal yaşam düzeninde en iyi sistem yine Tanrı tarafından bize sunulandır...biz onun buyruklarını hayatımıza uyguladığımızda geçmişte yüzlerce yıl hüküm sürmüş devlet ve milletler gibi olabiliriz...
tanrı nın el uzatmadığı ne malum? bunu herkes kendi vicdanında duyar ..yeter ki duyma kabiliyetini kullansın...hiçbiriimiz diyemeyiz beni neden yarattın diye!!! çünkü onu demek bile varlığın bize bir değer biçme olduğunu göstrir ..düşünsenize yüce tanrı seni muhatap alıp seni dinliyor ve sen onunla konuşma değerine haizsin...bu elden yitirilmek istenmeyecek bir değerdir...değerimizi bilelim
 

E.B.Y.

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Yaş
48
enel hak

bu mantık içinde bakılırsa kurandaki şu sözler daha bir kıymetli oluyor'ben size şah damarınızdan daha yakınım' doğayı paylaşmayı bilmeyen insan erg i üretti içerisine ticareti koydu toplumları böldü sanki mal kendisininmiş gibi doğadan aldı kişiselleştirdi paylaştırmaya kalktı neden? tanrımıydı ! yok sa olmayamı çalışıyordu
ya da ......
evet böyle bir yürek var böyle bir güç var ama...
onun bizim gibi oyuncaklara ihtiyacı yok
ben patronum neden başımı ağrıtacak bir işin altına imza atayım
ayrıca mükafat ya da ceza olayı tanrıyı küçültmektir(tinsel manada ) yani şit koşmaktır
 

Cy.

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 May 2011
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Sunduğum soruya cevap değilki bu, ben psikolojide kalıcı bir zarardan bahsettim ailesinin sözünü dinlemeyen çocuklardan değil. Bahsettiğim sorunlar tecavüz, savaşlar, doğal afetler, tabiki de bunu yaşamayan bir çok insan var ki şanslılar. Ben bahane üretmiyorum, tanrı Kuran'da insanın ne zayıf olduğu söylenir, böyle zayıf bir varlık da dünyaya fırlatılıp, onca şeye maruz bırakılıp, akıl sağlığını yitirdikten sonra doğduğu günkü saf halinin yapabilecekleri ile tüm değerlerini kaybetmiş birinin yaptıkları arasında uçurum vardır. Ya da şizofreni diyelim, genetik bir rahatsızlık ve dış etkenlerle gelişir yani kişinin iradesiyle ilişkisi yok. Şizofrenler test de edilemez o zaman.
 

iuflsfozkn

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2011
Mesajlar
641
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
38
Sunduğum soruya cevap değilki bu, ben psikolojide kalıcı bir zarardan bahsettim ailesinin sözünü dinlemeyen çocuklardan değil. Bahsettiğim sorunlar tecavüz, savaşlar, doğal afetler, tabiki de bunu yaşamayan bir çok insan var ki şanslılar. Ben bahane üretmiyorum, tanrı Kuran'da insanın ne zayıf olduğu söylenir, böyle zayıf bir varlık da dünyaya fırlatılıp, onca şeye maruz bırakılıp, akıl sağlığını yitirdikten sonra doğduğu günkü saf halinin yapabilecekleri ile tüm değerlerini kaybetmiş birinin yaptıkları arasında uçurum vardır. Ya da şizofreni diyelim, genetik bir rahatsızlık ve dış etkenlerle gelişir yani kişinin iradesiyle ilişkisi yok. Şizofrenler test de edilemez o zaman.

ne güzel demişsiniz " dış etkenlerle gelişir yani kişinin iradesiyle ilişkisi yok." dış etken ilkin ailedir ..aile tanrı bilmez , ahlaksız bir aile ise birinci darbe burdan gelir...irade elbette var çocukta akıl olduğuna göre ki tanrı akılsızı sorumlu tutmaz dolayısıyla aklını kullanarak hangi çevrede büyümüş olursa olsun doğruyu bulabilir insnoğlu...bulmak isteme meselesi ayrı bir mesele ...bulmak istemeyi tetikleyen de vicdan dır...yani akıl- irade - vicdan her insanda temel özellikler...bunların hangisinin daha güçlü olduğu meselesi yetişme ile ilintili..ama insan bu üçlü ile her türlü hadiseden doğruya giden bir yol bulabilir...Tanrı asla sizin dediğiniz gibi davranmaz , siz kaliteli firmaların ürünlerini üretip daha sonra onlarla ilgilenmediğini , yedek parça , servis , müşteri hizmetleri ekibi vs kurmadığını gördünüz mü?
benim cevabım hayır...o halde Tanrı çok değer verdiği insanı yaratıp yaratıp başıboş bırakır mı? hayır ! neden? çünkü zaten kendisi bizi hesaba çekeceğini söylüyor..bunlar işin dini boyutu...
diğer yandan tarihte her toplum yalanı, fuhşu, hırsızlığı vb davranışları KÖTÜ olarak adlandırmışlar...bu akıl-irade- vicdan üçlüsünün çalışma prensibini ve bu prensibin doğruyu bulmak için yeterli neden olduğunu gösterir ....o halde bunca bildiklerimzden sonra Tanrıya saygıya ve onu dinlemeye ihtiyacımız olduğunu bunun da bizim çıkarımıza olduğunu anlıyorum(z?)
size alıntı yapmnam sizin şahsınıza değil konuyu bağlamak isteyişimden ...hani ortaya atmış olmak istemedim
 

alperx

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 May 2011
Mesajlar
10
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
tanrı var mı yokmu tartışılmadan önce tanrı nedir sorusu sorulmalıdır.tanrı başka bir yerde herşeyden akıllı herkesin kulluk etmesi gereken bi kral ise buna inanmak ve kanıt göstermek gereksiz.çünkü böyle bi tanrı inancı karanlıktan korkanların mistik bir inancından başka bişi değildir.öte yandan tanrı kavramını herşeyin bir zaman sonra ona dönüşeceği evrenin tümünü kapsayan büyüklükte bir birleşimin sonucunda oluşturacağımız bir ortaklık olarak düşünürsek aptal sayılmayız.hangisine inanıyorsunuz bilinmez ama ilkine inanmaya devam ederseniz sonunuz şansa kalmıştır ddemektir.
 

iuflsfozkn

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2011
Mesajlar
641
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
38
ne güzel demişsiniz " dış etkenlerle gelişir yani kişinin iradesiyle ilişkisi yok." dış etken ilkin ailedir ..aile tanrı bilmez , ahlaksız bir aile ise birinci darbe burdan gelir...irade elbette var çocukta akıl olduğuna göre ki tanrı akılsızı sorumlu tutmaz dolayısıyla aklını kullanarak hangi çevrede büyümüş olursa olsun doğruyu bulabilir insnoğlu...bulmak isteme meselesi ayrı bir mesele ...bulmak istemeyi tetikleyen de vicdan dır...yani akıl- irade - vicdan her insanda temel özellikler...bunların hangisinin daha güçlü olduğu meselesi yetişme ile ilintili..ama insan bu üçlü ile her türlü hadiseden doğruya giden bir yol bulabilir...Tanrı asla sizin dediğiniz gibi davranmaz , siz kaliteli firmaların ürünlerini üretip daha sonra onlarla ilgilenmediğini , yedek parça , servis , müşteri hizmetleri ekibi vs kurmadığını gördünüz mü?
benim cevabım hayır...o halde Tanrı çok değer verdiği insanı yaratıp yaratıp başıboş bırakır mı? hayır ! neden? çünkü zaten kendisi bizi hesaba çekeceğini söylüyor..bunlar işin dini boyutu...
diğer yandan tarihte her toplum yalanı, fuhşu, hırsızlığı vb davranışları KÖTÜ olarak adlandırmışlar...bu akıl-irade- vicdan üçlüsünün çalışma prensibini ve bu prensibin doğruyu bulmak için yeterli neden olduğunu gösterir ....o halde bunca bildiklerimzden sonra Tanrıya saygıya ve onu dinlemeye ihtiyacımız olduğunu bunun da bizim çıkarımıza olduğunu anlıyorum(z?)
size alıntı yapmnam sizin şahsınıza değil konuyu bağlamak isteyişimden ...hani ortaya atmış olmak istemedim


Vicdanlar yalan söylemez" şeklindeki inanç ne kadar doğru? Prof. Dr. Abdullah Kahraman, kirlenmiş vicdanlardan hayır gelmeyeceğini belirterek bu inanışın birtakım özelliklerini kaybetmemiş vicdanlar için geçerli olacağını söyledi. Kahraman'a göre vicdanı korumanın ve aşılamanın en önemli yolu ise merhamet eğitiminden geçiyor.
Vicdan, hemen herkesin dilinden hiç düşürmediği bir kelime. Şiddet, cinayet gibi olumsuzlukların artış gösterdiği günümüzde 'kimsede vicdan kalmamış' serzenişi her ağızda duyuluyor. Kişi kendi vicdanını sorguladığında ise 'özümde iyi bir insanım ama şartlara ayak uyduruyorum' gibi mazeretlere sığınıyor. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Kahraman, birtakım özelliklerini kaybetmiş ve kirlenmiş vicdandan hayır gelmeyeceğini söylüyor.

'Bulmak' anlamına gelen vicdan, kişinin kendini, insanlığını, insana yaraşır değerleri ve davranış modellerini bulmasını ifade ediyor. Vicdanın sadece insana değil her canlıya belli ölçülerde doğuştan verilmiş bir duygu olduğunu ifade eden Kahraman, vicdanı sadece 'acımak' olarak algılamamak gerektiğini belirtiyor. Vicdan ve vicdanlı olmayı 'acımak' olarak düşünmenin kavramı pasifleştireceğini söyleyen Kahraman, "Acımak, vicdanlı olmanın temel gereklerinden biridir. Ama esas vicdan, acımanın gereğini yapmaktır. Yani yapılan bir kötülüğü, yanlışı ortadan kaldırmak, haksızlığa uğramış insanlara yardımcı olmak ve onları bu durumdan kurtarmaktır. Vicdansızlık, maalesef bir kişiyi öldürmek, şiddet uygulamakla sınırlandırılıyor. Peygamberimiz'in (sas) yaşayış tarzına, hayatına baktığımızda bir eşyayı amacı dışında kullanmaktan tutun da çevreyi kirleten, komşuyu rahatsız eden bütün davranışlar vicdansızlık olarak nitelendiriliyor. Tarihin şahit olduğu en büyük vicdan Hz. Peygamberdir." diyor. Kahraman, vicdanın yaratıldığı şekilde kalması, yaratılışa paralel olarak geliştirilmesi veya bozulmasının eğitim ve hayat şartlarına bağlı olduğunu söylüyor. Kahraman, bu faktörlerin vicdanın asli saflığını, fıtri selametini bozduğunu ifade ediyor. Kahraman, özellikle de çocukların anne-babasından aldığı ahlaki değerleri kendi vicdanına yerleştirdiğini belirtiyor.

Abdullah Kahraman'a göre vicdanlar yalan söylemez. Ama vicdanlar kirlenmişse o vicdanlardan hayır çıkmaz. Sağlam vicdan, insanda doğruyu yanlıştan ayıran İlahi bir kıstas. Kahraman, "Hz. Peygamber (sas) bir hadis-i şerifinde 'sana müftüler fetva verse de sen yine de kalbine danış!' buyuruyor ve sağlam vicdanın önemine dikkat çekiyor. Vicdanın bozulması ve kirlenmesi geçici ve kalıcı olabiliyor. Geçici bozulmalar ve kirlenmeler anlık sebeplere bağlı olabildiği için onları tamir etmek mümkün. Fakat özelliğini kaybedecek ve dumura uğrayacak kadar kirlenmiş vicdan artık vicdan olmaktan çıktığı için ondan hayır gelmiyor." diye konuşuyor.

Vicdanı korumanın ve aşılamanın en önemli yolu ise merhamet eğitimi. Zira yeryüzündekilerle merhamete dayalı bir ilişki tarzı geliştiren kimse Rahman'ın merhametine kavuşabiliyor. Hz.Peygamber'in vicdanlı olmak adına önerdiği ve tatbik ederek gösterdiği en iyi formül ise empati. Onun 'Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma' şeklindeki hadis-i şerifi, empatinin de nasıl olması gerektiğini gösteriyor.

Bu soruları kendinize sorun

Olumsuz bir durum karşısında içimiz tırmalanıyor mu, bu olay içimizi kemiriyor mu?

'Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma' hadis-i şerifi hayatımızda ne kadar yer tutuyor?

Hayat felsefesi olarak neyi düstur ediniyoruz?

zaman-zeynep
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
hani insan tanrı nın bir parçası idi ya... insan nüfusu arttı ve tanrı bu kadar parçasını verince yok mu oldu ya da azaldı mı? ya da bu yüzden mi aklımızdan bu kadar silindi...
 

ustungelari

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2011
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Şu dünyayı tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar.Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır: "bunca mutsuzluğu ve bu üzüntüyü ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?" - Arthur Schopenhauer
 

AlperCADIROGLU

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
26 May 2011
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Tanrı varı ve yoku yarattığına göre ondan üstündür. Mantık olarak bu sonuç çıkar.
o zaman Tanrı varmıdır yada yokmudur ? sorusu çok yanlıştır.
Çünkü O varlık ve yokluktan üstündür.
Bunu anlayın artık be :]
Biraz daha derine inecem. Bu evrende "yok" yoktur. Nasılmı şöyle; herşeyin bir hacmi kütlesi vs. var. Herşey var olarak gözüküyor. Ama hiçbirşey yok değil. O zaman "yok" yoksa, "var" da olmuyor. Şimdi ne oldu !! Var ve Yok olmamış oldu. Çünkü varın zıttı yoktur. Eğer "yok" yoksa, "var" da yoktur. O halde bu evren olmayabilir. Tıpkı evrenin sonsuzluğunu anlayamayacığımız gibi.
 

Süreyya Önal

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
16 Nis 2010
Mesajlar
469
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Şu dünyayı tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar.Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır: "bunca mutsuzluğu ve bu üzüntüyü ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?" - Arthur Schopenhauer
dünya hali.. belli ki, insanlara dokunuyor bazı bazı da çarpıyor :)

hem adını vererek yaratıcı!! olacaksın hem de adı üstünde yaratıcıya 'sessizlik ve kıpırdamazlığın' serzenişiyle, yakıştırmalar yapacaksın

hem de uyanıksın tabi, insana fazla dokundurmadan (inceden inceye de hiçe sayıp) 'dünyada sefalet niye tanrım!? niye yarattın bizi.. oysa hiç kalsak- olmasaydık ! olmaz mıydı :) duygusallığı tadında 'bizim de,bağırmak hakkımızdır o zaman... yarattığı şeyi ona gösterebiliriz'... minvalinde ayar vereceksin


açık açık denilebilse ya insana ...' aslında kendinden başka bir şeye inancın yok, tanrı olmak istemindesin, enerjin beyin hücrelerini yakıyor da : ) bakıyorsun , maddenin haline! kaçınılmaz değişimden korkuyor egona sarılıyorsun ve 'ne eyler isem yanıma' kâr saydığından! Safahati, bencil sefa'atin! İle karıştırdığından .. Dünyan da sefalette ve sen hala rüyanda! sayıklıyorsun.

ama diyemezsiniz, çünkü gözünüzü oyar derinizi yüzer katledebilirler de sizi, insanlık tarihi örnekleriyle dolu, bunun yerine biz birbirimizin sırtını sıvazlayıp birbirimize kör bakıp ne varsa içinden çıkılamayan! Hayy ata yükleyip- O'na yüklenelim... yiyelim içelim boşalalım nasılsa, bi şekilde affediliriz, öyle mi!? ancak vicdan öyle demiyor olacak ki, ne soyu tükeniyor ne de kendi başına sardığı belalardan kurtulabiliyor.

' bunca mutsuzluğu ve üzüntüyü ortaya çıkarmak uğruna'!... geçmiş gelmiş göçmüş konmuş, bağır-çağır olup yüreği, parçalanmış!!! nicesi de 'yaratıcı ruhu' düşünüp!? bu şekil sormuştur kesin... 'hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın? dünya vasatında olan irade de.. İnsan,niye? kendini, yine kendiyle! gelin güvey olup da bu denli, inkar etmiştir/eder anlamak zor!!

Hayy a/ti n doğası, O' yaratıcı bilinç -büyük ihtimal halen-bize şöyle diyordur...ahh! insanlık nerdesin? Ol deyince olduk mu sandınız siz, henüz!!olduğunuzu...size söyleyen nedir!?mutsuzluğunuzun ve sefaletinizin sebebi de, kendinizsiniz ancak, hakkınızdan bahsediyorsunuz da hakkı kim gözetmemiş!? hakkınız yeniyormuş!? kim yer!! (dürüst olun da söyleyin âmâ) ve anlamasak dinlemesek de, gelen günler ile yazdığımız yazgıyı yaşama seriyor da , bizim ona kestiğimiz faturayı bize!!! geri ödetiyor .

O' hayyatın içinde her şey, olduğunca! sistematik...yolunda!! ve ' irade' de bu…ve yine her şey kendi! kalıbında süresince misafir : ):):) ancak iradeyi idare eden mekanizmayı (kısaca O') ifadede, düşü-n-en insanın! bu kalıba misafirlikten sonraki sahafatını kafasında oturtamaması, sorunu

Birlik diyorsun olmuyor, kardeşlik diyorsun olmuyor ya hu insansın işte, soyun sopun çocuğun!geleceğin diyorsun bir yere kadar.. 2 kuşak öncesi-sonrası da duygusalının dolayısıyla mantığının da dışında! cennet vaat ediyorsun ancak cehenneme çevirmezsen! diyorsun.. cehennemden kasıt kimin umurunda herkes kendi cennetini hayal ediyor türlü çeşit kuruyor da kuruyor yoksa her devir ve zaman da bu birlik bilinci açılmış ve uyaranlar! olmuştur da.. kendince uyanıklar!! ve bulandıranlar daha çok olduğu için kafa karışıklığı giderilememiştir. Bir bölen! mutlaka vardır velhasılı kelam O' ve onun düşünce yansımasından sebeplenenler daha ne desin

bildiğimiz üzre yaşıyoruz, yaşayalımda ancak...ademden beri aynı hikaye, herkes yerini ve sorumluluğunu, bilsin artık ya hu! demeden de durulmuyor!

yapamıyorsak.. halen daha, akli-selim bir düzen tutturamıyorsak da dünyada …
seyredelim ve yiyelim birbirimizi (nasıl olsa öyle ya da böyle kusuluyor bir zaman sonra) ama yaşamın, ayarını kaçırıp dokununca da, sitem ile hayata sarmayalım, çünkü böylesi de yaratıcı değil : :))
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Erdemli olmak insanın boynunun borcudur.Bu sorumluluğu tanrının varlığı/yokluğuyla üstümüzden atamayız.Bu tartışmaları bırakıp bir an evvel "insan" olmaya bakalım derim...
 

Feylesof TeCe

Filozof
Yeni Üye
Katılım
31 Ara 2010
Mesajlar
926
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
30
NPL kurslarında öğrenilenleri Tanrı üzerinde uygulamak saçmadır. NPL kursunun temel prensibi: "gizli gücünüzü keşvedin... olacak deyin, olsun... sorunlara yok deyin, yok olacaklarını göreceksiniz..." bunlardır. Tanrıya ister yüce varlık olarak ya da bir kavram olarak ya da başka bir türlü bakın. Tanrı varsa vardır, bunun üzerine yok Tanrıyı yoketmez. Tanrı yoksa yoktur, bunun üzerine vardır diyerek onu var edemezsiniz. Tanrı bizim kontrolümüz altında değil, glsezinrs dediği gibi biz erdemli insan olduktan sonra gerisi boştur.
 

HicâZ

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2010
Mesajlar
17
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Yav inanan için vardır,inanmayan için yoktur(!).bazılarının inkar etmesi veya inanmaması onun varlığını etkilemez.şimdi bol keseden sallayın,imamın kayığına binene kadar..nasıl olsa anlayacaksınız o zaman neyin ne olduğunu.sorgulamak günah değil,devam ,devam...ona giden her yol mübahtır..
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst