- Konbuyu başlatan
- #21
- Katılım
- 19 Ağu 2008
- Mesajlar
- 3,589
- Tepkime puanı
- 179
- Puanları
- 63
- Yaş
- 60
Taklit etmek “ben”lik üzerinde bir yabancılaşmaya neden olur; taklit edilen “ben”in yerine geçer. Taklit etmek, bire-bir benzeşme eğilimi taşır; genel benzeşme eğiliminden farklıdır. Genel benzeşme eğilimi canlı türleri arasında var-olan bir eğilimdir ve öğretiseldir. Bu eğilim bazı türler için iç-güdüsel olsa da hepsinin ortak paydası görsel ve işitsel ve kalıtsal olmalarıdır. Civcivin yemi gagalama taklidi, bebeğin sesleri benzeştirme eğilimi birer taklit etme süreçleri olarak göze çarparlar. Güdüsel benzeşme yönelimleri kısa sürede sonuçlarını yaratırlar. Ancak, belleksel benzeşme yönelimleri daha uzun zaman diliminde sonuçlarını doğurur. Bunun nedeni ise, belleksel benzeşme eğiliminin kişiselleştirilmesi olsa gerek. İnsan türünün her bebeğinin benzeşme gösterdiği eylem biçiminin farklı olması buna işaret etmektedir. Benzeşme eğiliminin içinde var-olunan sosyal çevre tarafından önemsenmesi, özendirilmesi, beğenilmesi kişilik oluşumunda kalıcı etkiler bırakır. Ve bu durum aynı zamanda sosyal çevreye uyum sağlamayı kolaylaştırır. Ancak, bununla sınırlı olduğu düşünülmemelidir. Benzeşmenin takdir edilmesi aynı zamanda/ve ayrıca tarihsel belleğin törpülenmesi, biçimlendirilmesidir. Benzeşmeyen tavırlara gösterilen tepkiler olgunlaşma sürecindeki kişide değişik kırılmalara ve yansımalara neden olur. Suyun akışına kendini bırakmak ile akışa karşı kulaç almak arasındaki devasa fark küçük yaşlardan kişi üzerinde etkilerini göstermekte olup bu şekilde algılanmalarını sağlamaktadır. Kendini olduğu gibi benimsetemeyen birey dışlanır. Toplumsal değer yargıları bireyin hangi çerçevede kendini gerçekleştirebileceğine dair bir hareket alanı yaratır; bu alanın sınırları toplumsal çitlerle çevrilidir. Bu çitleri aşmaya çalışan tüm bireyler öyle ya da böyle dikenler tarafından kanatılırlar. Kanatılmamak için “suya-sabuna-dokunmama” şeklinde bir genel-kanı oluşmaya başlar. Sürüleşmenin nedenlerinden biri demek ki, toplumsal değer yargılarıdır. O zaman denebilir ki, bir açıdan sürü, suya-sabuna-dokunmayan yığınların oluşturduğu bir topluluk/sayısal çokluktan başka bir şey değildir.
../.
../.