Sürü/leş/mek

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde Nejdet Evren tarafından oluşturulan Sürü\/leş\/mek başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 6,368 kez görüntülenmiş, 55 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Sürü\/leş\/mek
Konbuyu başlatan Nejdet Evren
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Sürüleşmek nedir?
ozan diyor ki;
"uyur iken uyardılar
sürüye saydılar bizi"
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
DÜNYANIN EN TUHAF MAHLÛKU

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

1947 Nazım Hikmet
 
M

monaliza

Ziyaretçi
Sürüleşmeyelim kardeşim
Sürüleşmeyelim hak yolunda
Koyunlaşalım kul yolunda
Sürüleşmeyelim hak yolunda…
Sıkılacak üzüm misali ezilmeyelim
hak yolunda,
Kasaba giden koyun misali
Baş eğelim
Kul yolunda…
Sürüden ayrılanı kurt kapar mı
Bilinmez…
Lakin;
Nice olur kulun hali
tek başına kaldığında
iki kısa,
iki uzun
dört tahta arasında…
mücadelemiz neye karşıdır
bilsek…
sürüden ayrılsak
bir başımıza mı yürüsek,
sürüye katılıp
kurban mı edilsek?
Ne edersek etsek
yeter ki
doğruyu etsek,
doğruyu etsek…
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Sürü, her şeyden önce sayısal bir çokluk demektir; ancak bu çokluk, ögeleri yek-diğerine benzeşen bir çokluktur; heterojen/çok türlü görünen türlerinde de tam anlamıyla homojen/tek-tür olma özelliğini taşır. Sayısal çokluklar bir araya gelmeyle oluşurlar. Fiziksel olarak bir araya gelen sayısal çokluklar ile bilgi/deneyim/bilinçsel olarak bir araya gelen sayısal çokluklar arasında önemli farklar vardır. Deniz ya da ırmak kumu fiziksel bir çokluktur ve fizik yasalarına bağlı olarak oluşurlar. Bir insan ya da hayvan topluluğu hem fiziksel hem de sosyal bir topluluk olarak salt fiziksel çokluklardan ayrışırlar. Hayvansal yaşam iç-güdüleri ile oluşan sayısal çokluk ile insanın yaşamsal iç-güdüsünü aşan sayısal çokluk arasında da farklar vardır; her ne kadar insanın sayısal çokluğunun temelinde hayvansal yaşam-içgüdüsü bulunsa da...

Doğal seçme olarak tanımlayan Darwin’in tesbitleri ile türlerin neden bir-arada bulunduklarına, türün sürdürülebilir olması için geçirdikleri değişim ve dönüşüme ilişkin verileri, gözlemleri bilimsel olarak kitlesel bir-araya gelişlerin biyolojik/yaşamsal nedenleri anlaşılır bir yapı kazanmış bulunmaktadır. Sürüleşmek bu biyolojik belirlemenin ötesinde bir olgu olsa gerek.

Avcı toplulukları küçük klanlar, topluluklar olarak günü-birlik yaşarlardı ve diğer hayvan topluluklarından sayısal olarak daha küçük topluluklar şeklinde kalmaktaydılar. Antropolojik, arkeolojik, etnolojik tüm çalışmalar ve tesbitler göstermektedir ki, sayısal olarak daha az olan insan türünün yaşamsal mücadelesi daha zorlayıcı olduğundan bu durum onun daha karmaşık yapıları geliştirmesinin nedeni olmuş ve bir açıdan insanlaşma süreci bu temeller üzerinde –denebilirse - emeklemeye başlamıştır. Sayısal çokluk var-olmak açısından insan türünün dikkatini çeken ilk olgulardandır. Bunu önemsemiştir. Günü-birlik yaşayan avcı toplulukları yeterli avlanamadıkları zamanlarda açlığın diliyle baş-başa kaldığında sürekli farklı yöntemler geliştirmek durumunda kalmışlardır. Neolitik olarak tanımlanan dönemde biyolojik sürecini tamamlamış olan insanın insanlaşma sürecinde henüz emekleme aşamasında olduğu belirlenmiştir. Taneli/kültür bitkileri, taş, maden işlemeciliği, peşi-sıra yerleşik yaşam ve hayvanların evcilleştirilip sürüleştirilmeleri ile tarım, hayvancılık ve ilkel metarulji ile yeni bir dönemi yaşayan insan türünün, sürüleştirdiği hayvan topluluğu ile yakın temasını yaşaması süreci başlamıştır. Avcı topluluklarında olmayan yeni bir kurum oluşmaya başlamış demektir; çobanlık; sürüyü güden kimlik...Sürü ve çoban ayrılmaz ikilidir; birinin olduğu yerde diğeri kaçınılmaz olarak vardır-var olacaktır. Tarım ve hayvancılık toplumlarına geçiş ile yaratılan yeni süreçte karşılıklı etkileşimler ile insan, sürünün denetlenebilir olmasına ve bolluk ve bereketine ayrı bir önem vermiştir. Bayramların çıkış kaynakları bu bolluk ve bereketlerin birer yansımaları/toplumsal iz-düşümlerini oluşturmaktadırlar. Sürünün cezbeden bu bolluğunun yanı-sıra denetlenebiliyor olması insan türünün daha çok ilgisini çekmiştir. Avcı topluluklarında avın kılığına girerek ona yaklaşmayı deneyen insan sürüleştirdiği hayvanların sürü şeklindeki edim/sizliklerini de mal edinmiştir. Bu duruma, sürüleştirenin sürüleşmesi olarak tanım koymak yerindedir
../.
 
M

monaliza

Ziyaretçi
Varsa yoksa darwin mi?
Tek başınalık oncalıklar yanında;
sürü/leş/meye tepkiyi mi doğurdu dersiniz?
Konuya bu açıdan da bakabilir miyiz?
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Doğal seçme olarak tanımlayan Darwin’in tesbitleri ile türlerin neden bir-arada bulunduklarına, türün sürdürülebilir olması için geçirdikleri değişim ve dönüşüme ilişkin verileri, gözlemleri bilimsel olarak kitlesel bir-araya gelişlerin biyolojik/yaşamsal nedenleri anlaşılır bir yapı kazanmış bulunmaktadır. Sürüleşmek bu biyolojik belirlemenin ötesinde bir olgu olsa gerek. şeklinde Darwin ötesinde sosyal/tarihsel iz-düşümleri aramak istediğimi açıkça belirtmiş bulunuyorum.

tek-başınalığın sürüleşmeye bir tepki olduğuna katılmayacağım. sürüleşmek sosyolojik/tarihsel bir edimsizlik biçimidir, bir tür sosyolojik virüs olarak değerlendirilebilir. kitlenin bilinçli olması ile olmaması arasında yadsınamaz bir fark olacaktır takdir edersiniz.

...
sürleşme ile ilgili tesbitlerimi sürdüreceğim.

katılımınız için teşekkür ediyorum ayrıca sorduğunuz soruya yeterli yanıt verip vermediğimi bilemiyorum, tek-başınalıktan kastettiğinizi daha açık belirtirseniz ben de yanıtımın net olduğundan emin olacağım
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Bir arada, el-birliği ile gerçekleştirilen üretimin, doğa güçleri karşısında insana sağlamış olduğu üstünlük, sayısal olarak çoğalmanın ekonomik/sosyal temellerini atmıştır. Yerleşik tarım ve hayvancılık üretim kültürü ile üründeki artıklık insan topluluklarının sayısal çoğalabilmelerine olanak sağlarken, bu durum aynı zamanda türün “doğal seçme” de varlığını korumasının nedenlerinden biri olmuştur. Diğer türlerden farklı olarak insan, ellerin serbest kalması ile birlikte el-dil-ayak-göz-beyin diyalektiğinin etkileşimleri/gelişimleri sonucunda iklimlere ve coğrafyalara uyum sağlamayı başarmıştır. Mamutların sıcak ve soğuğa karşı tüy dönüşümünü gerçekleştiremediklerinden dolayı elemine oldukları düşünülmektedir. Kıyaslanacak olursa insan, sırtındaki giysileri değiştirerek hem soğuğa hem de sıcağa uyum sağlayabilmiştir. Bu durum insan türünün doğaya uyum sağlamaya çabalamasının ona yetmediğini, doğayı kendine uyarlamaya çabaladığını göstermektedir. İnsan, yarattığı için var-olabilmiştir. Bir arada, birlikte, el-kol-beyin gücünü kullanarak vahşi doğa karşısındaki kazanımlarını tarihsel belleği ile biriktiren insan “bilinç”i ni yaratmıştır. Bu bilinçsel doku ile bir yandan sayısal olarak çoğalırken, diğer yandan sayısal çoklukları denetim altına almaya başlamıştır. Bu sayısal çokluklar zamanla kitle denilen sosyal olguyu yaratmıştır. İnsan türünün belki de en büyük yaratısı/keşfi kitle olgusudur. Kitle öyle bir olgudur ki, bilinçli olduğunda önüne geçilemez bir güç iken, sürüleştirildiğinde ise bir bataklığa dönüşebilmektedir. Kitlenin bu iki uç/ayrı noktası bir tarih çizgisi gibidir; iyi ile kötü, güzel ile çirkin, özgür ve köle ayrımının kesiştiği ve ayrıldığı bir çizgi...Ki, sonuçta tüm bunların yaratanı da insan değil midir? Örneğin, çirkinlik doğal değil, sosyaldir/düşünseldir ve yalnızca insan türüne ilişkindir.

../.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Sürü, kendi içinde devingen olsa da doğası gereği pasif/edilgendir. Bu durum, bir yığınlaşmanın yaşadığı yönsüzlük ile eş-değerdir. O, kendine yön gösterilmesini bekleyen kendi içinde kararlı ve fakat özde kararsız bir kitledir. Buradaki karasızlığı gideren öge ise, çoban olacaktır. Çoban, sürü kitlesinin beyni/karar mekanizmasıdır. Çobansız kalan bir sürü önce kendi içine doğru çekilir, safları sıklaştırıp, sokulur ve beklemeye başlar. En küçük bir uyarı aldığında ise, karasız ve panik bir halde dağılır. Dağılan bir sürü yeniden toparlansa bile o artık eski sürünün özelliklerini taşımayan bir sürüdür. Her an kopmaya hazır bir sürü kitlesine dönüşmüştür. Bu sürü kitlesi yeniden çobansız kaldığında ise, ilkinde olduğu gibi ilkin bir-diğerine sokulmaz; derhal dağılır. Bu ikinci tür sürü kitlesini denetlemek daha zordur. Sürü kitlelerinin kendilerini yeniden üretmeleri sonucu bu döngü sarmal olarak eklemlenir ve zamanla denetimleri zorlaştığından onları yönetecek çobanların sayısal artışını gündeme getirir. Çobanların sayısal artışı kendi içinde mantıksal bir çözüm gibi görünse de çelişkisini içinde taşır. Yönetmedeki sayısal çokluk, karar verme sürecini uzatacaktır. Bu durum sürüyü denetleme gücünü zayıflatacaktır. Döngü sürdüğünde ise, sürü ve çobanlardan oluşan dış katman sürüsü ve devam eden bir sürü/leş/me halkası uzayıp gidecektir. Sonuçta, hem sürü hem de çoban iç-içe geçer ve sürekli sürü üretip kısır bir döngüde eşleşir/eşitlenirler. Bu duruma, sürüyü yönetenlerin de sürüleşmesi ilkesi denilebilir.

../.
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
açtığın konu ve tespitlerin çok güzel. sürüleri, çoban ve çoban adaylarını uzaktan izliyorum.
 
M

monaliza

Ziyaretçi
AAhh evet,sürü,çoban ve çoban adayları...
Kime ve neye göre?
Darwin'e mi bana mı?))))))
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
şehrin yabancısı,

teşekkür ediyorum. ve fakat, uzak durmayıp yakına gelsen diyorum, çok sevinecğim bilesin...

.../

monaliza,

Darwin'e, evrim teorisi ile insanlaşma sürecine tutmuş olduğu aydınlanmadan dolayı cesur bir bilim insanı olarak içten saygı duymak gerektiğini düşünüyorum. Viyena okulu ve Huxley'in ırklar konusundaki evrim teorisi ile örtüşmeyen yaklaşımlarını bir kenara bıraktığımızda Darwin saygın bilim insanı olarak hep önemsenecek, bilgilerinden sürekli yararlanılacaktır.

Sürüleşmeyi evrim kuramından aşarak açıklama çabam olduğunu yinelemek zorunda bıraktığın için ne diyeyim sana!? Canın sağ olsun. Ve, "kime göre" diyorsun? aslında kendince/sana göre sürüleşmek nedir? açıklayabilirsin. sevinirim.

paylaşımlar için yeniden teşekkürrümdür.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Sürünün özde pasif/edilgen olması onun karar verme yetisinin olmadığını gösterir. Bu durum, sürüye dahil olan tüm bireylerinin sorumluluk bilincinin gelişmesine engel olan bir durumdur. Tüm sorumluluk kitleye mal edileceğinden sürüleşen birey kendini rahat duyumsar ve araç olmaktan yakınmaz. Ayrıca her sürü bir barınakta bulunur; bu barınaklar onların tebaalaştıkları tapınaklardırlar. Tebaa, sürüleştirilmiş bir kitleyi temsil eder; sorgulamaz, her söyleneni tartışmasız benimser ve kendinden istenileni olduğu gibi yapar ve bunu yaparken de Tapınağın ona sunacağı sonsuz nimetler ve manevi gücü almak ister; tebaalaşan kitleler kendilerinden/düşüncelerinden/eylemlerinden ödünler vermekle karşılıksız davranmazlar, diğer yönden bir kazanç sağladıklarını düşünürler; onların en kuvvetli bağı ise ait olmak/aidiyet bağı ile bağlanmaktır. Tebaaya dahil olanın iç huzuru kitlenin genel huzuru ile örtüşür; sorgulamadan bir edimde/edimsizlikte bulunan kitlenin tüm bireyleri diğerinin yanlış/doğrusu ile varlık kazanacağı için sorumluluğu üzerinden atmakla/kitleye mal etmekle huzurlu olduğu duygusuna kapılır. “El ile gelen düğün bayram” ana/ata sözü tam da bunu ifade etmek için söylenmiştir. Tebaaların ehlileştirilmesi, uyumlu birer araca dönüştürülmeleri gerekmektedir; yoksa tebaa denilen olgu yaratılmış olmayacaktır. Sürü topluluğunu bir arada tutan harç, ait olma duygusudur. Demek ki her sürü kitlesi ayrıca biçimlendirilmiş bir kitleyi temsil etmektedir. Biçimlendirmek, içinde bulundukları topluluğun/kitlenin bir parçası olduklarına, ancak onunla bir varlık kazanabileceklerine, onsuz hiç-bir-şey olmadıklarına inandırılmaları temeline dayanır; hiçbir sürü kitlesi, sürü ruhunu içselleştirmeden oluşamaz. Biçimlendirilmiş sürü kitlesinin ve bireylerinin kendi içinde kararlı olması onun değişen durumlar için karar verebileceği anlamına gelmez; onlar her yeni durum için çobanlar sürü kitlesinin vereceği kararı beklemekten başka bir şey yapamazlar. Bu yönüyle sürü, bildik olgulara tepki gösteren ve farklı olana karşı sessiz kalan bir kitleyi temsil eder ve kendiliğinden harekete geçemez.

../.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Doğal, sosyo/ekonomik/politik baskı ve bunların yarattığı korkular, bireyler üzerinden topluma geri yansırlar. Korkulara karşı her bir bireyin geliştirdiği/geliştireceği tepkiler, yaşadığı yer/zaman dilimindeki koşuların yanında bireyin öz-direnci ve dirençsizliği ile doğrudan ilgilidir. Toplumsal bilinç/ruh ile bireysel bilinç/ruh hiçbir zaman tam örtüşmezler ve sürekli çatışma içersinde bulunurlar. Bilinç temelinde yükselen edimler/edimsizlikler, tüm davranış biçimleri bilinçsiz davranış biçimlerinden kesin olarak ayrışırlar. Korkuların oluşma ve yaratılmaları süreçlerinde bilinçsiz olanın korkusuz yaklaşımı, bilinçli olanın korkulu yaklaşımından ayrılsa da, bilinçsiz eylemin doğurduğu sonuç bilinçli eylemin doğuracağı sonuç kadar etkili ve uzun erimli olmayacaktır. Şiddetin büyüklüğü ve biçimi kendine/ona karşı bir şiddet eğilimini yaratırken kitle onu oluşturan bireylerin bilinçli/bilinçsiz eğilimlerine göre bilinçli kitle ve sürü kitlesi olarak ayrışacaktır. Şiddetin hedeflediği ve pasifize ettiği kitle tam anlamıyla sür kitlesidir. Sürü kitlesi olmadıkça şiddet ögesi bilinçli kitle üzerindeki baskısını sürdüremez.

../.
 
M

monaliza

Ziyaretçi
şehrin yabancısı,

teşekkür ediyorum. ve fakat, uzak durmayıp yakına gelsen diyorum, çok sevinecğim bilesin...

.../

Bana ne diyesin değerli arkadaşım?)))
Liza ablam darwin'i kıskanıyor galiba,belki de bazen egosu tavan yapıyor olabilir...diyebilirsin örneğin)))
Yukarıda bir iddia var.
monaliza,

Darwin'e, evrim teorisi ile insanlaşma sürecine tutmuş olduğu aydınlanmadan dolayı cesur bir bilim insanı olarak içten saygı duymak gerektiğini düşünüyorum. Viyena okulu ve Huxley'in ırklar konusundaki evrim teorisi ile örtüşmeyen yaklaşımlarını bir kenara bıraktığımızda Darwin saygın bilim insanı olarak hep önemsenecek, bilgilerinden sürekli yararlanılacaktır.

Sürüleşmeyi evrim kuramından aşarak açıklama çabam olduğunu yinelemek zorunda bıraktığın için ne diyeyim sana!? Canın sağ olsun. Ve, "kime göre" diyorsun? aslında kendince/sana göre sürüleşmek nedir? açıklayabilirsin. sevinirim.

paylaşımlar için yeniden teşekkürrümdür.

Bana ne diyesiniz değerli kardeşim;
Liza ablam darwin'i kıskanıyor olabilir mi?
ya da; bazen egosu tavan yapıyor olabilir mi?
diyebilirsiniz örneğin))))))))))
Viyena okulu ve Huxley'in ırklar konusundaki evrim teorisi ile örtüşmeyen yaklaşımlarını bir kenara bıraktığımızda Darwin saygın bilim insanı olarak hep önemsenecek, bilgilerinden sürekli yararlanılacaktır.

Yukarıdaki cümlede bir anlamda 2 tür sürüleşme var.
Irkçılığın peşinden giden bir sürü,
darwin'i saygın bir bilim insanı olarak önemseyecek ve daima peşinden gidecek bir sürü...

Bu fikir guruplarına dahil olmayanları kurt mu kapacak?

Şöyle de bakabiliriz;
darwin'in çürütülmüş fikirlerinin ,çürütülmüş fikirlerin bilimselliğine rağmen peşinden giden sürüye karşı çıkan
ayrı bir sürü...

Diger sürü'ye karşı çıkana göre de ,yine sürüden ayrılanı kurt mu kapacak?

Diyelim ki;kurtlara çok iş düşüyor,hiç aç kalmayacaklar demektir.))))))))

Saygı ve sevgiler.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Böyle düşünenler sürüdür demekle o kitle sürü olmuyor ki?! Öyle olsa idi Fransız Parlamentosunda bir Halk Temsilcisinin kalkıp “yarınız aptaldır” dediğinde hepsinin ayağa kalkıp itiraz etmeleri üzerine “yarınız akıllıdır” dediğinde ise hepsinin oturması ve sessiz kalması gibi; demeklerle hiçbir kitle sürü sayılamaz. Ayrıca bu üslubunuzu hiç taktir etmediğimi iletmeliyim. Ben sürünün genel tanımlarını aramayı ve tesbitlerimi açıklamayı sürdüreceğim. İsteyen kendini içinde isteyen dışında kabul eder. Sürü kitlesinin en büyük özelliği ise sürüleştiğini kabul etmemesi değil midir?
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60

İmgeler ve bedenin keşfedilmesi için çocuğun tüm duyumlarını aktif kullanması ile taklit/benzeme yeteneğini geliştirmesi onun sosyalleşmesinin ilk adımlarını oluşturur ve benzeşme ile kalabalık içerisinde kaybolduğunu görmesini sağlar. Kamuflaj, bunun gelişkin biçiminden başka bir şey değildir. Gelişmekte olan bireyin farklılığı/kendiliği ile kabul görmesinin sosyal zeminlerinin sınırlı olduğu yer/zaman diliminde, dışta kalma korkusu ile kişisel farklılık giderek törpülenecek ve benzeşilen olgu onun yerine yerleşecektir. Bu durumun içselleştirilmesi ile/ tüm yönleriyle benimsenmesi ile sürüye bir halka eklemlenmiş olacaktır. Her kitlenin benzeştiği en az bir unsur/yön bulunmaktadır; sürü kitlesi ise, hemen hemen tüm yönlerden benzeşme eğilimi taşır; onu, sürü kitlesi yapan da bu durumdur. Demek ki, hemen hemen tüm yönleri ile benzeşen kitle için sürü tanımını kullanmak yanlış bir tanım olmasa gerek. Dışlanmak korkusu, en büyük toplumsal baskı/korkulardan bir tanesidir. Bu korkuyu her toplumun kendi iç dinamiklerine bağlı oluşturdukları çıkar dengesi belirler. Buradan hareketle denilebilir ki, sürüleştirme, temelinde bir yada birden çok çıkarın korunması için güç dengesizliği içerisindeki güçlü olanın toplum adına bireye dayattığı, yaratmaya çalıştığı bir kimliksileştirme eylemidir. Bu durum, sürü kitlesinin kimliğinin olmadığını da göstermektedir.

Bilinçli olarak bir araya gelen tüm kitlelerin bir amacı/yönelimi/hedefi vardır; bu hedef, kitleyi yaratan bireylerce belirlenir ve hedefe ulaşıldığında kitle kendiliğinden dağılır. Sürü kitlesi ise, bu özelliği taşımaz; onun bir hedefi yoktur. Amaç ögesinden yoksunluk sürü kitlesini kendi içinde ve içine çökmeye zorlar, bu durum dağılma eğiliminin de önüne geçer. Kitlenin amaçsızlığı kendini oluşturan bireyler üzerinde olumsuz bir etki yaratır; bu nedenledir ki, her birey içten bir rahatlık duyumsar iken, görünüşte sürüye dahil olmaktan sıkıldığı eğilimini yansıtır. Sürüyü var eden asıl unsur tam bu noktada ortaya çıkar; maskelenme/gizlenme...Maskelenmiş bireylerin oluşturduğu yönsüz ve dağılma eğilimi taşımayan; edilgen, kimliksiz, karar verme yetisi gelişmemiş kitleyi/sayısal çokluğu sürü/leş/mek olarak tanımlamak olanaklıdır.


../.
 
M

monaliza

Ziyaretçi
Uslubümü taktir etmeyişiniz,görüşlerinize değer veren bir üye olarak üzdü beni.
Elimde değil,kendimi hiç bir sürünün elemanı olarak görme eğiliminde olamıyorum.
Kutsallarım hariç. Bu da beni farklı kılıyor, ancak fikirsel hiç bir üstünlük eğilimin yada çabanın da içinde değilim.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Sürü kitlesi ilkin çitler ile çevrilmiştir; evcilleştirilmeye çalışılan hayvanların bu durumlarını içselleştirebilmeleri için geçmesi gereken süre içinde kapalı bir alanda tutulmaları bu durumu açıklar. Ancak bu durum çok uzun sürmemeli/sür-git devam etmemelidir; yoksa, elde edilmek istenen yarar azalma eğilimi gösterecektir. Öyle ise, en kısa sürede çitleri açmak gerekir. Yararlılık açısından bakıldığında bu durum daha mantıklıdır/ekonomik insan tipine uygundur. Önemli olan ise, çitler açıldıktan sonra da sürüye dahil unsurların çit içinde oldukları zamandaki gibi davranmayı sürdürmelerini sağlamaktır; o zaman, çit içinde oldukları zaman dilimindeki masrafları/giderleri azalmış ve verimlilikleri yükselmiş olacaktır. Sürüleşen kitlenin kendi içinde bir yönelimi / bir amacı yoksa da, çoban kitlesinin bir yönelimi/amacı her zaman vardır/olacaktır. Bu amaç, sürü kitlesini oluşturan bireylerin fiziki çitler açıldıktan sonra çit içinde edindikleri kimliksizliği sürdürmelerini temin ederek, çoban kitlesinin hizmetinde olmalarını sağlamaktır. Ayrıca çoban/lar kitlesinin sürüleşme eğilimi onun amacını ortadan kaldırmaz; araç kitleye dönüştüklerinde ise, sürü kitlesi ile ödeşeceklerdir.

Çitler sürü kitlesi için bir koruma duvarı oluştururlar. Onlar, o barınakta kendilerini güvende duyumsarlar. Fiziki, görünen çitler yanında bir de görünmeyen çitler vardır ki onlar her bir sürü bireyinin düşüncesinde/ide-sinde yer alır. Fiziki çitler korkulandan korunmayı sağlar, görünmeyen çitler ise korku duvarlarını yükseltirler; bu döngü, sürü kitlesini bir-diğerine sıkı sıkıya bağlı/bağımlı hale getirir. Çitlerin amacı da budur; ve sürü kitlesini sürekli kılar; kitleden herhangi bir bireyin zarar görmesi onun doğrudan zararına olsa da, asıl zarar çoban/lar kitlesine ilişkin olacağından çitlerin sağlam olmasını çoban kitlesi sürekli olarak denetlemek durumunda kalır. Buradan hareketle şu sonuca varılabilir; sürü kitlesi korku duvarları olmadan var olamaz/sürekli olarak kendini üretemez. Doğal güçlerin insan türü üzerindeki korkuları zamanla sosyal/kolektif korkulara ve böylece de tarihsel/sosyal olgulara dönüşerek birey üzerinde etkimeye başlarlar. Bir kitleye mal olacak ile onun bireye mal olması, bir bütüne mal olan ile bir tekile mal olması gibi sürüleşen bir ruh yaratır; “el ile gelen düğün bayram” Bu duyumsama, sürüleşen kitle bireyleri üzerinde bir duygudaşlık yaratır; bireyleri arasındaki eşitlik ona güven duygusu aşılar ve bundan dolayı bir zarar görmeyeceği umudunu yaratır. Sürü kitlesinin kendince yarattığı bir hayal bir umut yoktur; o, kendine dayatılmış ve farkında olmadığı bir hayal, bir umudun taşıyıcısıdır; önemli olan ise, bunun –umudun- gerçekleşebilirliği konusunda hiçbir bilgisinin olmamasıdır; o, sadece kendini öyle duyumsar; hepsi budur. Sürü kitlesi bu yönü ile mezbahaya götürülürken bile kırlarda sere-serpe otlayıp, koklaşan, meleşerek, çayır-bayır gezebilecek biri olduğu umudu ile yürüyen koyundan farksızdır. Bu durumda olduğunun farkında olmamak onun mektebi değil en azından alaylı bir bilgisizlik içinde olması ile örtüşür; sürüleşmek tam anlamıyla ve her açıdan bir bilgisizlik/bilememe sonucunda belirginleşen bir edimsizlik/benimseme sonucunda ortaya çıkar.

../.
 

ruhumun_dilencisi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
1 Ocak 2009
Mesajlar
17
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
sürüden ayrılma.. ve sürü menfaati icin kendini feda et..koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasaydı...
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Sürü kitlesindeki bireyler üretken olsalar bile bu üretkenlik maddi üretimle sınırlı kalır; öz-de sürü kitlesi bireyleri düşüncede tembeldirler ve üretken değillerdir. Sürünün temel belirleyenlerinden biri de, sür-git olanı devam ettirmek ve ona yeniyi katmamaktır. İnsan türü, insanlaşma aşmasının emekleme döneminde çok çalışmış/üretmiştir; tembellik ona daha sonraki aşamalarda eklemlenmiş olsa gerek. Sürülerin/evcillerin artması üründe artmaya ve bireylerin üretim dışı zamanları yaratmalarına neden olmuştur. Temelde “boş-zaman” bir aldatmaca olsa da, zorunlu/gereksinimlerin üretilmesi için geçen süre dışında bir zamanın yaratılmış/yakalanmış olması bugünün deyimi ile “boş zaman” a denk gelmektedir. İnsan, sürekli olarak üretebilecek iken boş zamanın tembelliğine de kapılabilir. Bu tembellik yapısal bir duruma dönüştüğünde insan da yarı tüketicilikten, tam tüketiciliğe doğru evirilir. Sürü kitlesinin maddi üreticiliği onun düşünsel tüketiciliği/yoksunluğu ile çelişki oluşturmaz; tam tersine örtüşürler. Sorgulamaya karşı bu tembellik onu sefil yapar; bu nedenle denebilir ki sürü kitlesi sefillerden oluşmaktadır. Böylesi kitle hem karar verme yetisini de geliştiremediğinden, maddi olarak neye gereksinim duyduğuna, neyi üreteceğine karar veremediği için neyi ve boş denilen zamanı nasıl tüketeceğini de bilemez. Bu yöndeki tüm değerlendirmeler/kararlar ona bir şekilde dayatılır ve o da bunlara harfiyen uyar; sürünün sessizliği buradan gelmektedir.

Sürüde itaatsizliğe asla yer yoktur. Kitlenin korunması bahanesi ile çobanın çıkarları kitleyi oluşturan her bireyin çıkarından daima daha üstün tutulur ve bu nedenle en ufak bir sorgulayıcı tavır derhal cezalandırılır. Yaptırımın şiddeti itaatsizlikle doğru orantılı olmaz; çünkü yaptırım itaatsiz üzerinde uygulansa da asıl yöneldiği diğer bireylerdir. Yaptırımın diğer bireyler üzerindeki etkisi genel bir korkuya dönüşerek kendisini gösterecektir. Buradan hareketle denebilir ki, fiziki ve düşünsel şiddet olmadan sürüleştirmek/sürüleştirilmek olanaklı değildir.

../.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst