Şiir Bir Deryaysa Kaybolmaya Geldim

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler kategorisinde şehrin yabancısı tarafından oluşturulan Şiir Bir Deryaysa Kaybolmaya Geldim başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 14,666 kez görüntülenmiş, 77 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler
Konu Başlığı Şiir Bir Deryaysa Kaybolmaya Geldim
Konbuyu başlatan şehrin yabancısı
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan fides

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Öyle bir hayat yaşıyorum ki

Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm, cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki,
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde.
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki ' söz ver kendine '
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin.
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin.
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım.
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundandı
Anladım...

Nietzsch
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
ilk şiirini ne zaman yazdın

ilk aşık olduğumda

ilk ne zaman aşık oldun

ilkokula giderken

ne denli sevebilir ki bir çocuk

bir insan nasıl severse

ama erin bile değil

acılar erken büyütüyor
bizim ülkede çocukları

anlayamadım

yirmibeşi geçemiyorsa yaşımız
yedisinde başlarız sevmeye
ölümüne severiz onbirinde

peki ya aşk nedir

en güzel bölüşümdür

ne zaman doğdun

hangisini soruyorsun

o da ne demek

1960'ta
büyücek bir bakır leğen içinde
iki damla çığlık katışık
buğday kokulu anam
diz kırıp
titrek bacaklarından doğurdu beni

aşık olduğumda doğdum ikinci kez
ela gözlü bir kızdı narince
çabuk kırıldı
ama ben dönmedim geriye

sonra dostlarım doğurdu beni
gürül gürül düşünerek
tezgahtar yoktu aramızda

ve zindanda
şiir adında bir kız tanıdım
barıştı kavgaydı insandı sevdim onu
o da beni sevdi
sevişir doğarız
o günden beri

duvarlar çok yüksek göremiyorum seni
yakışıklı mısın
göremiyorum

geçen gün şiir yazıyordum
açılmış dünyaya kollarım
az ötede unutulmuş bir ayna
eğilip baktım yüzüme
boyuma bosuma
göğüslerimi şişirdim
içeri çektim karnımı
yok canım
benzetemedim
bir şeye

gözlerim özlem ateşi
alnım kurşun yeri
ellerim çocuk eli
boyum insan boyu
tenim alacaşafak
insanım işte olancası bu

ölmek nedir

yaşadım diyebilmektir

ya yaşamak

ölebilmektir çırılçıplak orta yerinde yaşamın

ama sen çok gençsin

kendine bak
yüzyıl yaşadım ben

anlayamadım

önemi yok
ben seni anladım


Nevzat ÇELİK
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
KIRILIŞ

yağmurun saklandığı yerde bırakmıştım en son
kahve telvelerinden kader kısmet kılıklı umutları.
—her an ölebilirsin— dedi doktor
karalama defterine ölümü yazdı
birkaç acı düşürücü.

gözkapaklarını sardığın yaralarımdan önce
usul kırmızı süzüldü beyazdan
ölümsüz biten yolculuklar yaşadım
sahte böcekleri ağustosun
ağır gelmedi ben’liğim kadar.

gidiş tarihimin rötarından sorumlu bahar
bir buğday atası gibi yorulduk
değirilenler adına değirmene karşı
anlamadılar.
aşı tatilinde bir orman
rüyaya düşüyordu ağaçlarına konan kuşlar.

aşk bu;
okurken başta
yaşarken sonda vurgusu.
bir hayatı raylarına oturtacaksın daha
yolumuzun
sonu.


özge dirik
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Yalnızlık ‘’ağır’’ bir yüktür…

Soğuktur…
Suratsızdır…
Kendine aşıktır…
Bencildir…

Sen o’na sarılırsın,
‘’O’’ seni küçümser…

Haksız da değildir esasında…


Bilir ki, çaresizsindir…
Yorgunsundur…
Ve o’na muhtaçsındır…

-Ama…
-Şşşş susssssssss!
-Konuşmanın ne yeri ne de zamanı kalbim… Sadece dinle… Dinle ki, anla… Anla ki, ağlama!


Koşulsuzdur ‘’yalnızlık’’…


Sen istesen de istemesen de ‘’o’’ hep vardır,
Ve gitmeyen/yitmeyen tek duygudur…

Lakin, bu oyunda ne sen ne de o suçlu makamındadır…


Madem suskun ruhundan arta kalan kırık dökük sesler yalnızlığa düşmüştür,
Alıp götürdüklerini ‘’hiç’’ saymak, yapabileceğin en onurlu davranıştır…

-Al senin olsun varlığım…
-İncitme, kırma…
-Ve hep yanımda kal… Sende gitme… Ne olur…


Zafer ‘’her zaman’’ o’nundur…


Dedim ya;
‘’Sen istesen de, istemesen de…’’

Yalnızlığın kalıcı tek yanındır…

- Saat gece yarısını çoktan geçti… Sessizlik çöktü içime ansızın…
- Güldüm… Düşündüm…
- İyi ki ‘’o’’ var…


Sessiz…
Yorgun…
Uzun bir gecenin çığlığına ‘’merhaba’’…
‘’Hoşça kal’’ demek için öyle sus-pus ki gece,
L a l k e s i l d i m !
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
HANÇERLİ TÜRKÜ

Nicedir elimde gül dalıydı
Değişti, değişti hançer oldu
Baba bunu kendime mi saplasam
Ya da bir gündoğumuna saklasam
Daha gün ortalığa dağılmadan
Al diye çekip vursam mı adamı

Sevince inanmayanı, yaşamı paylaşmayanı
Ekmeği ortadan ikiye bölmeyeni
Aşktan döneni, savaştan kaçanı
Kapılara nöbetçiler dikeni
Köpeklerin sofrasında besleneni
İnanç alıp-satanların hepsini
Baba, bu gümüş hançerle vursam mı

Nicedir elimde gül dalıydı
Değişti, değişti hançer oldu
Sardı uzayan yansısıyla
Sardı nar çiçeği kırmızısıyla
Bugünden çekip gidecek olanı
Gül dalıydı hançere dönüştü birden baba
Soframızdan aşımızı çalanı
Çekip bu güzel hançerle vursam mı


Afşar Timuçin
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
hafızamın edepsiz yerlerine soyunuyorum

senin üryan olduğunu bildiğim geceler..

büyümemiş şehirlerin akşamüstü ışıkları

büyümemiş şiirlerin cigara kağıtları

kusursuz bir kayıp ilanı gibi

körüklü otobüsün en arka koltuğunda

devriye gezen saldırgan yanım

senin teslimiyetinin ahlak maskeli yalanı

rüyadaki ıslaklığım benim

kadınlığa terfi eden gövdesi mağrur gülüş

hiç tanımadığı bir adamın ter kokusuna şırınga edilmiş

başkasının ihanet desenli yatağına gömülmüş düş,

bir insanın sana dokunduğu yer

rotterdam'dan bremen'e tren yolculuğu:

mecburen acemi inançlarım,

senin sadakatinin kan tahlili senin yirmibir yaşın

senin bütün geri dönmüşlüğüne ulanma arzusu..





atlaslarda gittiğin yerlere parmağımı kesmek

düşü nasırlı bir coğrafya bilgisiyle

başka uyrukların senin teninde gezdiği vakitler

çamura düştük.ben ve turgut uyar divanı

(benim doğduğum sene öldü biliyorsun

suçluyum bu yüzden)

lise müfredatları okutuldum,basma kalıp düşlerim

kimliksizliğin angaryası:sigara ve alkol,

hep başa sardım/kendimi sana kusamadım





kabzası gül işlemeli bir adamdan gözyaşı çekirdeği

kurşunun değdiği yer,bir insanın sana dokunduğu yer

kötü huylu tümörler saçlarında,

benim ellerim yok

benim ayaklarım yok

hep bir ayrılışa yazgılı madem bütün kavuşmalar

hem maktulu hem katiliyim bu cinayetin





hafızamın edepsiz yerlerine doluyum da,

üşürüm yağamam adındaki son heceyi

anla artık memet,kaybettin tamam.

Kaydet bu şiiri.



(Faili Meçhul Sevişmeler'den..kış 06-Eskiizmir)
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Gecenin yarısı, bir kitabın orta yerinden başlamak gibiydi;
Seninle birlikte olmak..
"Başını anlamadan sona yaklaşmak..
Sonunu okuyamadan uyuyakalmak"..
...Ve uyandığında kaldığın sayfayı karıştırmak"..

"İşte böyle birşeydi seni yaşamak,
Yarım yamalak"..


can yücel...
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Karşımdasın işte...
Bana bakmamanda ordasın, görüyorum seni.
ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
ellerim boşlukta ben darda kaldım.
ellerim buz gibi ben harda kaldım.
bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...

köşeme çekildim hani hep kaldığım köşeme.
bakış açım belli oldu yine.
geride kalan,ardından bakar gidenlerin.
bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
dağlara çarptım her esişimde.
yollara küfrettim her gidişinde.

demiştim sana hatırlarsan:
"önemli olan'zamana bırakmak'değil,
'zamanla bırakmamak'tır"
şimdi bana geçen o zamanın
unutulmaz sancısı kalır

gittiğim eğer bensem,söyle bana kimden gittim?
sende yoktum zaten ben,ben yine bende bittim...


Nazım Hikmet RAN
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
"şiir deryası"
endemik ırmaklarla beslenir
çalısı, çırpısı,yaprağı
börtü böceği ile
"kaybolur"
her şey içinde
sınır tanımaz
duvarı yok...
 

Süreyya Önal

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
16 Nis 2010
Mesajlar
469
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
KOLAYIMA GELMEDİN,
ZORUMA GİTTİN


Bir kâğıda sığar mı bir yürek?
Ya da bir yürek kadar büyük olabilir mi bir kâğıt?
Daha sana yaralarımı göstermedim.
Kaldı ki ben,
Senden önce kendime tehlikeyim.

Üşüme diye çıkartmıyorum ceketimi.
Astarında paylaşmıştık ortak bir aydınlığı.
Gitmeseydin gözlerimin içinden okuyabilirdin adını.

Biriktirme unutacaklarını!
Oyuncak tabancalar kadar yalan,
Hüzündür yakama iğnelediğim yamam.
Hangi çığlığıma anahtar olabilirdin?
Beni bir gülle bıçakladığın zaman…

Gitmişsin işte çekiştirip durma adımı.
Tülden bekleyişler kımıldanıyor ardın sıra bil!
Ey gözlerimin arka bahçesi!
Bu dağa tırmananlar düşer,
Seyredenler değil.

Yitik bir aşkta uyuyakalmış,
Kırıp kırıp büyüttüğün yüreğim.
Meğer aşkı yazıp yazıp satırlara sıkıştırmışım.
Öyle durulup durulup.
Oysa ölmek ve düşmek ne güzeldi,
Yârin gözleriyle vurulup…

Bir rüzgâr esse senden, geçmişim üşüyor.
Sesin kulağımdan düşüyor.
Ben sadece,
Gidişine dayanabilecek kadar ayaktayım.
Daha fazlasını verme!

Ey yar
Böyle çok çorak bekledim.
Kolayıma gelmedin,
Zoruma gittin...

Kahraman Tazeoğlu
 

Süreyya Önal

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
16 Nis 2010
Mesajlar
469
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
BİR ÇİÇEK

Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.

Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.

Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

CEMAL SÜREYA
 

Aksiyom

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
4 Tem 2009
Mesajlar
569
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
32
Bir Plak Gibi Dönüyor Gökte Mavilik

Bir plak gibi dönüyor gökte mavilik
Sesi aşağıda, çok aşağıda
Üstünde bir duvarın. Duvarsa
Dondurma yiyen bir çocuğun eli sanki
Taşmış akıyor
Öpüyor toprağı kanatan nar çiçeklerini.

Öpülüyorum bembeyaz çimlerinde yalnızlığımın
Sonsuzluk yarın.


Edip Cansever

 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Ölü bir şehrin duvarlarında asılı bir yalnızlıktı,
Dört bir noktadan seyr-i aşktı,
Ne sen geldin duvarlarımı yıktın,
Ne ben sana yollarımı açtım,
Kör bir dipsiz kuyuya
... Salladığın ellerini artık,
Ne ben görebilirim ne de sen,
Aydınlatabilirsin,
Susamışlığın, yarım kalmışlığındır
Bir damla özgürlük beklediğin anda
Gözlerin bende olsaydı, okyanusları sunmuştum sana
Şimdi ne ben damla olurum arkandan
Ne sen başını kaldırıp bakabilirsin,
Duymak istediklerinin uzakta olduğunu biliyorsun,
Çakılları savrulmuş yollarımda
Uzun topuklu ayakkabılarından korkuyorsun
Ne ben senin için yollarımı temizlerim,
Ne sen çıplak ayak yürümeyi göze alabilrsin,
Her uyandığında bir düşten ibaret olduğunu,
Gerçeğin asla somut olmadığını anlatırdın,
Anlatmak istediklerin anlayamadıklarındı,
Ne ben seni anlarım şimdi,
Ne de sen kelimlerini toparlarsın...
Son cümleni söyler gidersin,
Senden öncekiler gibi,
Ve senden sonra gelecekler gibi...

Harabe bir kentti yüreğim,
Yarım kalmış kalpler evi,
Iskartaya atılmış aşklardan arta kalanlar,
Her gelen, bende yarım kalan anılarını toplamak istiyor,
Biliyorlar, hiç birine kıyamadığımı,
Ellerinden başka tenini hissetmediğimi,
Korkmuyorlar yaylım ateşi gibi savrulan kelimelerin
Bir saçma gibi isabet ettiklerinde,
Her gelen bir kabuk bağlayıp geçiyor bu duraktan,
Kalanlarsa,
Ben onlarla ağlıyorum hala..
 

Kartal

Üye
Yeni Üye
Katılım
28 Ağu 2011
Mesajlar
110
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazılar seyrederken
hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedimki 'söz ver kendine'
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki,
Son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymişki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım...

Nietzsche
 

Beril

Üye
Yeni Üye
Katılım
12 Eyl 2011
Mesajlar
210
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
MAHŞERİ GEÇİTLER

çok uzak yıldızlarda patlamalar oluyor

mahşeri geçitleri olmalı mevsimlerin

karanlık ilerliyor

anlığımızın terazisi karanlık

yalnızlık sanki bayram giysleriyle

çektirdiğimiz fotoğrafların negatifleri

üzerimizde yanıyor

her yerde vicdan yağmurları

günahlarımız sırılsıklam

gerilerde büyük gürültüleriyle bir haykırış

anlam anlam anlam


biz varmıyız ki tanrım varmıyız

tenimizdeki ipekten şallar

desenlerimi ki düşlerimizi süsleyen gülüşlerimizin

sanırım artık başlıyor

kozmik dans kozmik yükseliş

ve gerilerdeki biz onlar

sanki onlar biz

onlarki kendilerine karşı bir derin körleşme ararken kendilerini

ve bilin ki her an büyüyor

aramızdaki unutulan mazi

Hüseyin K.
 

__tılsım__

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
16 Eyl 2011
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
ÇOCUKSUN SEN / I
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil


AHMET TELLİ
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
YALNIZLIĞI DENEMEK
gecenin ortasında ne işin var
yıldızlara dokunma yanarsın
bak birazdan ay da batacak
karanlık bulaşmasın ellerine
tersine döner yolunu bulamazsın

içi dışı uzay tozu yansımalar
sahi mi yalan mı anlayamazsın
bir rüya gemisi iskele sancak
dokunup geçiyor hayallerine
ağlayasın gelir ağlayamazsın

sevmek insanın yüreği kadar
küçükse büyüğünü taşıyamazsın
yalnızlığı da dene oldu olacak
nasıl yankılanır derinden derine
iyi midir kötü mü çıkaramazsın

insan insanı kendisi tamamlar
içinde başka dışında başkasın
eksikliğin fazlana elbet bulaşacak
öbürü sığacak bunun derisine
yoksa sabaha sağ çıkamazsın

Attila İlhan
 

__tılsım__

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
16 Eyl 2011
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Ağır Ölüm

Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.

Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.


Pablo Neruda
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Eylülde güneş altın olur
Narlar yakutlarını saklar gizli gizli
İkisi de ateş olur sızar içime
Hüzün anne, kollarında avut beni.
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
ÖPÜŞÜR GİBİ ÖLMELİYİM
Günü hep erken karşılardın
Aşkın ömrü sonsuz olsun diye
Irmak rengi sözdü
Rüzgar serinliği selam
Konuşurdun solgun resimlere bakıp
Anıların güncesini hiç tutmadan

Kaç geceyi kaç sevişmeyle geçtik
Bir kez olsun solmadı çiçekler
Yaşanmış ve paylaşılmış ayrılıklarda
Sustukça çoğalan anılar anlatır
Ve anlatsa tarihin tutanakçısı
Yeşil bir yaprağın damarlarını
Gömerler şiirlerini bilinmedik denizlere

Yaşar kitaplar gibi koynumda sıcaklığın
Boynumuza ferman çıkarılan alanlarda
Mavi bir zaman mıydık şimdi unutulan
Bırakıp gidiyor en sevdiklerimiz aşklarını
Uyan kıyılarımdan uzaklaşan ömrüm.
Unutmadan yeniden var olduğunu.

Sevdikçe küçülmeli her acı
En büyük kalbim
Yeşil açılmasın bu aşkın sonunda
Unutulan insanlar gibi tarihin
Zamanla ülkeleri değiştirmeli insan.
Hüküm giydirilmiş gençliğim
Büyük yaşamalıyım yaşarsam
Boynu kırık ülkemde
Kanlı bir öfkeyken ayrılıklar
Bir afişin öyküsünü nasıl anlatsam

Yürüyorduk birlikteliğimizde mutlu
Ateş ve ırmak renginde
Yürüyordum şimdi çılgın sessizliğinde
Kent unutkanlığıyla yaşıyor günler
Biri yaşanmaz diyor götürüyor kuşları ve geceyi
Hiç değişmiyor yüzüm
Vurulduğum yere dönüyorum

Duvarlar çoğalıyor
Kimliği yırtılmış sevinçlerde
Her akşam ayrılık şarkısında yeni kızlar
Anlatıp ömrümüzü zaman biçiyorlar
Cinayet düşünceli tutanakçılar
Ölüm hakkını verdikçe güzelleşiyor
Sabırlı bir aşkın coğrafyasında
Yaşamaya direniyor insanlar
Yol uzadıkça kırılmış pencereler
Yalnızlığa geçiyorum
Direnen sadece kalbim
O hep çözümsüz kalacak
Sana kalacağım yarım bir şiir gibi
Yaşanmamış en güzel aşkı
Yeni bir kavga da anlatmalısın şimdi

Yıldızlar toplanacak şafağına
En güzel tanığıdır el ele gittiğimin
Seni unutmadığımın ve sevdiğimin..
Küçük anıların hiç olmasın
Söylenmemiş bir şeyler arıyorum adımıza

ÖPÜŞÜR GİBİ ÖLMELİYİM BU KALABALIKTA..
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst