Şiir Bir Deryaysa Kaybolmaya Geldim

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler kategorisinde şehrin yabancısı tarafından oluşturulan Şiir Bir Deryaysa Kaybolmaya Geldim başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 14,663 kez görüntülenmiş, 77 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler
Konu Başlığı Şiir Bir Deryaysa Kaybolmaya Geldim
Konbuyu başlatan şehrin yabancısı
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan fides

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
buraya hergün içimizden gelen o anki duygularımızı yansıtan bir şiir deryası açalım diye düşünüyorum. açtığımızda siteyi bir baksak kim hangi ruh halinde ve kendimizi atsak bu şiir denizine. tabiki diğer form sakinlerininde bu konuda düşünceleri önemli. formata uygunsa değilse bu konunuda silinmesini istiyorum. silinmeden ben bir tane damla vereyim belki okyanus olur belki kurur..

BELKİ GELMEM GELEMEM

Sen istinyede bekle ben burdayım
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa
Hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git

ATİLLA İLHAN
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
BELKİ YİNE GELİRİM

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların

Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense
Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez
Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...


Ahmet TELLİ
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
tanrının ölümü

Çalınmamış kapıları biz çaldık korkusuzca
Hep kötü bakışlı insanlardı karşımıza çıkan
Ama hiç kokmadık kötülüklerden ne var ki
Nasılsa yaşamıyorduk açlığa inat
Korkmakta neydi kötü bakışlardan
Onlarda olmayan bir şey vardı tek kozumuz..
Küme küme mutsuzluğumuz vardı onları korkutacak
Sonra bir kırıntı umudumuz vardı az da olsa
Tanrı avlusunda güvercinlerden çaldığımız
Hiç olmadı güvercinleyin olabilirdik sanıyorduk.
Çalınmış umudumuza güveniyorduk mutsuzluğumuza..
Yüreklice çaldık ilk kapıyı korkmuyorduk..
Kötü bakışlı insanlardı karşımıza çıkan.
Önce ekmek istedik ellerinden yaşam istedik utanmadan..
Kör oldu gözleri güneşsiz kaldılar.
Acıdık mum ışığı tuttuk gözlerine..
Bana mısın demediler, ama biliyor musunuz.
Teşekkür bile etmediler üstelik.
Yine bizi kovdular yaşam eşiklerinden..
Sanki bir onlar vardı evrende yalnızca..
Sanki bir onlardı güzel yaşamlı mutlu..
Ya biz neyiz. Biz biz neyiz ya.
Biz hep bir dilenci hep aç hep yoksul..
Hep çalınmamış kapıları çalmak zorunluluğunda.
Birinci sonrası hep birinciye benziyordu
Hep kötü bakışlı insanlardı karşımıza çıkan
Ne ekmek ne mut ne yaşam
Bir bıkkınlık bir bıkkınlık çöktü gözlerimize
Kapayıp tanrıyı arayalım dedik yardım eder
Hani bikırıntı umudumuz vardı ya güvercinlerden çaldığımız
Tüm güvenimiz oydu işte. Yardım eder
Birinci sonrası kapılar hep birinciye benziyordu

Son çaldığımız kapıda kimseler yoktu
Kapının ardında bir boşluk bir boşluk ki sormayın
Ne ekmek ne mut ne yaşam
Hepsinin en güzeli
Tanrıyı gördük –inanmayın- tanrıyı gördük
Dayanamadık
ÖLDÜK

1969, ARKADAŞ Z. ÖZGER
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
sevgili form sakinleri siz neden eklemiyorsunuz. yine ben içimden geleni bugünün duygulaıyla damlamı bırakayım dedim.



TEZGAHINDA ACININ

Bir gün öleceğim; kaçınılmaz bu.
Şaşılacak bir şey yok.
Ama tersine yaşıyorum ben, sizlere göre
İşte bunun için, çözük saçlı ikindisinde yorgun bir günün, gölgeleri uzarken
ölüvereceğim eskiden.

Benim gibi, çanı dilsiz, havı dökükler;
Yani siz giderken hüzünle dönenler,
Çatlak yüzleriyle, göçmüş aşkları, ayrılıkları simgelerler.
Çift yönlü bir zaman sürecinde, onlar eskiden ölürler.

Eskiden nasıl ölünür?
Bunu bilmiyorum henüz.
Ama, eskiden ölen biri sanırım, bir mezat gramafonun borusuna sessizce gömülür.
Ve o gramafon borusu, ne gariptir gece sefaları gibi, akşam açıp sabah örtülür.

Esvap dolabında geceleyin karanlıkta, bir böcek çıtırtısı; neleri çağrıştırır
uykusu kaçana?
Sessizliğin üstünde bir küçük nokta dönüşür imgelere,
bir tohum gibi çatlayarak kulakta.

Geceleyin bir böcek çıtırtısında....
Meşin çaresizliği kınına keskin hançerin,
Ezilmiş bir izmarit, ayakkabı ökçesiyle,
Kopuk bir tespihin dağılmış taneleri,
Ve sırrı dökük bir ayna, yokmudur birazda.

Hiç bir şey yalınkat değildir dünyada
Yazısı akmış, ıslak, pörsümüş sayfa,
Sonbahar göğünde, katar katar turnalara bakan adamın gırtlağındaki tıpa.
Kumaşa uyumsuz yama,
O böcek çıtırtısında....

Uğursuz sayılır bazı şeyler, bazıları uğursuz,
Tümüyle boş değildir bu inançlar.
Kimi zaman doğru, yanlış çıkmıştır kimi zaman.
Mutsuzluk ve mut.
Ölüm ve yaşam şansa bırakılmıştır.

Bir kaçıştır bu;
Çünkü en az ölüm kadar korkar insan yaşamaktan.
Karıştırır puslu düşü, katı gerçeğe
Düşü biraz gerçek, gerçeğide biraz düş yapar..
İnanır bilinmeyene bilinen kadar.

Peki ya tesbih böceği, sürüngen yılan, korkunç yanlızlığı ağında örümceğin,
uzun dehlizi kör köstebeğin.
Onlar tam ortasında kaçınılmaz gerçeğin
Bense çekiyorum çilesini iğneye geçmiş ipliğin.
Sütün içine birkaç tane çörekotu atarlar, nazar değmesin diye.
Lekeler aklığını siyah tanelerle.
Eski minyatür ustaları bozmak için kusursuzluğu,
Resimden bir suretin taşırırlardı boyasını isteyerek, sınırlarıdan.

Kusurlu dünyamızda, yer yoktur kusursuzluğa.
Demir pas tutar, gümüş karartır, kurtlanır kar bile, alev is yapar
ve insan içinde bir kafesle yaşar,
İnilti gibi, kimi zaman bir garip ses duyar.

Bunun için intihar parçasıdır hayatın.
Unutmayı deneyin, gizleyin istediğiniz kadar,
Bir çekmecede kilitli pırıl pırıl bir anahtar, gününü bekler sabırla,
bilincinizi kurcalar.
Nasıl olsa elinizde bir başka anahtar var.

Tırnakları kirli, kabuk bağlamış elleri,
bir çocuğun makadam gözlerinde bakışı tökezliyor.
Muska yüzlü kadınlar, kimseye sezdirmeden bir acıyı gizlice emziriyor.
Odama sığınıyorum, dışarıda kar yağıyor.

Boğazımda ardarda sözcük düğümleri,
Bakıyorum, gölgem kırılmış ortasında, duvarla döşemenin arasında.
Ben şimdi çıkıyorum, belki geç gelirim.
Kızıl bir gülün hüneri kanayan yüreğimden, hüküm giydim sevgiyi.

Köstekli şiiri ikide bir cebinden çıkarıp bakan şair, ne oldu sana?
Kaç dikiş atıldı bileğindeki çentiklere?
Örselenmiş aşklarınla şimdi neredesin?
Çektiğin bunca acı, kefareti değil unutma yaşadığın çaresizliğin.

Acıdır, şişelerin dibi, bir koşunun umulmadık bitişi,
Bakır çalığı zahirli acı gündemdedir.
Acıdır borsa haberleri, türk parasının değeri, düşüp yükselen altın.
Acıdır gelinlik bir kızın sandık lekeli çeyizi.
Uyumsuz bir sıfat; birinci tekil şahıs; ben, çok acıdır.
Biz zaten acıyız, biz dediğim üç-beş kişi.
Aksayan bacağı tahta iskemlenin, kırık saplı bıçak,
oynak perçinleriyle çatlak bir fayans acıdır.

Yüzde işareti şaşkın bakışlarıyla, onca harf arasında dilsiz ve çok acıdır.
Bir donanma fişeğidir açılan gökyüzünde, acı bütün renkleriyle.
Ben törpülüyorum bir aşkı sıkıştırıp mengeneye,
SEVMEK ÇOK ACIDIR.

METİN ALTIOK
 

Aksiyom

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
4 Tem 2009
Mesajlar
569
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
32
Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
Durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta,
Durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç,
Durup dururken bir kurt uluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç,
Durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta,
Durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan,
Durup dururken kafamda bir güneşli duman,
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
Ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne...

Nazım Hikmet
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
öpüşür gibi ölmeliyim

ÖPÜŞÜR GİBİ ÖLMELİYİM

Günü hep erken karşılardın
Aşkın ömrü sonsuz olsun diye
Irmak rengi sözdü
Rüzgar serinliği selam
Konuşurdun solgun resimlere bakıp
Anıların güncesini hiç tutmadan

Kaç geceyi kaç sevişmeyle geçtik
Bir kez olsun solmadı çiçekler
Yaşanmış ve paylaşılmış ayrılıklarda
Sustukça çoğalan anılar anlatır
Ve anlatsa tarihin tutanakçısı
Yeşil bir yaprağın damarlarını
Gömerler şiirlerini bilinmedik denizlere

Yaşar kitaplar gibi koynumda sıcaklığın
Boynumuza ferman çıkarılan alanlarda
Mavi bir zaman mıydık şimdi unutulan
Bırakıp gidiyor en sevdiklerimiz aşklarını
Uyan kıyılarımdan uzaklaşan ömrüm.
Unutmadan yeniden var olduğunu.

Sevdikçe küçülmeli her acı
En büyük kalbim
Yeşil açılmasın bu aşkın sonunda
Unutulan insanlar gibi tarihin
Zamanla ülkeleri değiştirmeli insan.
Hüküm giydirilmiş gençliğim
Büyük yaşamalıyım yaşarsam
Boynu kırık ülkemde
Kanlı bir öfkeyken ayrılıklar
Bir afişin öyküsünü nasıl anlatsam

Yürüyorduk birlikteliğimizde mutlu
Ateş ve ırmak renginde
Yürüyordum şimdi çılgın sessizliğinde
Kent unutkanlığıyla yaşıyor günler
Biri yaşanmaz diyor götürüyor kuşları ve geceyi
Hiç değişmiyor yüzüm
Vurulduğum yere dönüyorum

Duvarlar çoğalıyor
Kimliği yırtılmış sevinçlerde
Her akşam ayrılık şarkısında yeni kızlar
Anlatıp ömrümüzü zaman biçiyorlar
Cinayet düşünceli tutanakçılar
Ölüm hakkını verdikçe güzelleşiyor
Sabırlı bir aşkın coğrafyasında
Yaşamaya direniyor insanlar
Yol uzadıkça kırılmış pencereler
Yalnızlığa geçiyorum
Direnen sadece kalbim
O hep çözümsüz kalacak
Sana kalacağım yarım bir şiir gibi
Yaşanmamış en güzel aşkı
Yeni bir kavga da anlatmalısın şimdi

Yıldızlar toplanacak şafağına
En güzel tanığıdır el ele gittiğimin
Seni unutmadığımın ve sevdiğimin..
Küçük anıların hiç olmasın
Söylenmemiş bir şeyler arıyorum adımıza
ÖPÜŞÜR GİBİ ÖLMELİYİM BU KALABALIKTA..

aydın şimşek
 

sisifos

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Yaş
30
bir ahmet telli şiiri de benden...

YALNIZSAN EĞER
Hayatın devraldığı
sessiz bir özsudur acı
birikir yüreğinin kıvrımlarında
ve ağar gözlerine ağır ağır
Bulutlar yere inmiştir artık
ya da gurbettesindir
Unutma

Bir hayalet gibi kapındadır
yalnızlık denilen şey
ufkun kararabilir birden
için çölleşebilir
Kaçışın bile bir adımdır
ya da dönüşündür kendine
Unutma

Her sayfası kederle kararan
bir hüzün defterine döner günler
ve her sabah 'merhaba hüzün'
"merhaba yalnızlık"
diyerek başlarsın hayata
Ama hayat bağışlamayacaktır seni
Unutma

Üstelik günlüğü yoktur hüznün
hiçbir zaman da tutulmayacaktır
Serüvenlerin yorgun yeniği
elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün
ya da hasta bir tanıdıktır ancak
hepsi o kadar
Unutma
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
şiir denizin değdiği yerde durur
ayakların üşüdüğünde duyduğun ürperti
mavidir kuşkusuz
duy derim . gülersin..
sen güldükçe deniz çoğalır.

arif kemal
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Ben beni

Ben beni sarpa vurdum ben de böyleyim
Korkulu sular boyu yalçını diki
Ayın karanlığında gün ertesini
Ben seçtim denizleri kendim istedim

Gölleri sevmedim ki düz ovaları
Kişiye bir şey katmaz yürüsen baksan
Denize vurmasa da gölgen bilirsin
Tuza karışacaksın maviye çalan

Kaç kapının önünde bekledim durdum
Kaç güneşten eli boş çevrildim geri
Bir ateş böceğiyim aysız gecede
Bir çağrıyım işitin geleceklerden

Balıkçılar tanıdım ıssız koylarda
Boya karıyorlardı çam kabuğundan
Balıkçılar tanıdım ıssız koylarda
Boya karıyorlardı göklerden sudan

Bir ateş böceğiyim aysız gecede
Muştuyum hiç olmazsa aydınlıklardan
Bizim göklerimiz de çoğalır bir gün
Bir gün gelir toprağın suya aşkından



ARİF DAMAR
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
"Ayrılık Ayracı"

Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde

Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada
Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda
Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide
Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor
Ya da erteletiyorum biletimi son anda

Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam
Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin
Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık
Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek
Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi
Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık

Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için
Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara
Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr
Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada
Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı
Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde
Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu
Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını
Ahmet Telli
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
"Ayrılık Ayracı"

Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde

Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada
Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda
Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide
Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor
Ya da erteletiyorum biletimi son anda

Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam
Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin
Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık
Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek
Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi
Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık

Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için
Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara
Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr
Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada
Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı
Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde
Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu
Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını
Ahmet Telli
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Benden de bir Şükrü Erbaş şiiri

AŞKI AYRILILA EMZİRE EMZİRE

Sonra tutttum uzun bir yalnızlığa çıktım
Ardımda dudakalrından keder gülleri bırakarak,
Kirpiklerin kırıla kırıla bitmişti çoktan
Yüzünse doygun bir aşkın soğukluğundaydı nicedir,

Güneşin iyimserliğini otobüs terminalleriyle silerek
Geçtim yolların ve kalabalığın inciten uzaklığından
Ayın çırpınışı yetmiyordu gecenin büyüklüğüne
Yol kenarlarındaki evlere paylaştırdım ışığını
Ömürlerinin dışına çıkamayanlar sevinsin diye birazcık

Herkesin her şeyi kolayca konuştuğu
Arkasını döner dönmez unuttuğu zamanlardı.
Bütün güneşler içinde doğup içinde batan biriydim
Kekeleyen bir yaşamın hecesinden gelmiştim sana,
Öyle iyi konuşuyordun ki, öyle bilerek, bana öyle yakın
Açık denizler gibiydi sesin hiçbir sözcüğe sığmayan

Gülüşünün engininden bir başdönmesiydim artık,
Sonra bütün söylediklerini doğruladın gövdenle
Uçsuz bucaksız çıplaklığında yaşadım dünyanın sınırlarını

Sabahın buğusu, suyun köpüğü, ışığı yaprakların
Azalan ağzınla öğrendim her şeyin bir ömrü olduğunu

Beni sana bırakıp seni bana ekleyerek
Gittim, aşkı ayrılıkla emzire emzire


Senden başka kimseye telefon etmedim
gittiğim yerlerden
Ş.Erbaş
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler

[FONT=&quot]O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, [/FONT]
[FONT=&quot] arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer! !

CAN YÜCEL
[/FONT]
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
SONRA AŞK
Susmak yetersizdir bir korkuyu anlatmak için
daha da kanatarak
bir rengin tonunu
belirsizliği çıldırasıya yaşamak.
Bütün örtülerini kaldırarak çocukluğun
henüz bulunmamış oyunları oynamak.
Budur
susmanın ötesindeki kırık şarkı.

Sonra aşk:
Yeni,
kutsal sözlerle onaylı.
Acıyla tarihsel
-çoğunluğun dili-
Yitirlmiş yaşantıların
boşluğuna
bir taşı koyarcasına
iğret.
Sonra aşk
niçin verildiği belirsiz
bir savaş andı kadar
cepheden uzak.
Bir rengin tonunu daha da kanatmak,
üç boyutta bocalayan
bir yalnız:
Voltalarda
kuşkulu muhabir
-bizim olmayan zamana ilişkin
bilgiler sızdırmaktan-
bütün derdi rüzgarı paylaşmak
rüzgarı, sonbaharsız.

Bütün derdi
İstanbul'un kalabalık yalnızlığını
denize bırakarak anlamak.
Sular tanımlarmış gibi geçen gemileri
köpüklerin çoğalışını alkışlamak
köpüklerin uzaklara taşıdığı maviyi
kirlenmeden yakalamak.

Oysa bir rengin tonunu kanatan çocuklar
bilirler yeni bir gökkuşağı değildir buldukları.
Ha kurumuş kabuğun yeniden kopması
ha papazın pazar ayinleri...

Aşk bir dindir
Cihan Oğuz
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu..
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz…’

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu..,
Dağıt saçlarını bebek,
Savur biraz..

Benim doğduğum köylerde
Akşamları eşkıyalar basardı.,
Ben biraz yalnızlığı severim.,
Konuş biraz..

Benim doğduğum köylerde
Şimal rüzgarları eserdi.,
Hep bu yüzden dudaklarım çatlaktır..
Öp biraz…..!


Cahit külebi
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
hafızamın edepsiz yerlerine soyunuyorum

senin üryan olduğunu bildiğim geceler..


büyümemiş şehirlerin akşamüstü ışıkları


büyümemiş şiirlerin cigara kağıtları


kusursuz bir kayıp ilanı gibi


körüklü otobüsün en arka koltuğunda


devriye gezen saldırgan yanım


senin teslimiyetinin ahlak maskeli yalanı


rüyadaki ıslaklığım benim


kadınlığa terfi eden gövdesi mağrur gülüş


hiç tanımadığı bir adamın ter kokusuna şırınga edilmiş


başkasının ihanet desenli yatağına gömülmüş düş,


bir insanın sana dokunduğu yer


rotterdam'dan bremen'e tren yolculuğu:


mecburen acemi inançlarım,


senin sadakatinin kan tahlili senin yirmibir yaşın


senin bütün geri dönmüşlüğüne ulanma arzusu..






atlaslarda gittiğin yerlere parmağımı kesmek


düşü nasırlı bir coğrafya bilgisiyle


başka uyrukların senin teninde gezdiği vakitler


çamura düştük.ben ve turgut uyar divanı


(benim doğduğum sene öldü biliyorsun


suçluyum bu yüzden)


lise müfredatları okutuldum,basma kalıp düşlerim


kimliksizliğin angaryası:sigara ve alkol,


hep başa sardım/kendimi sana kusamadım






kabzası gül işlemeli bir adamdan gözyaşı çekirdeği


kurşunun değdiği yer,bir insanın sana dokunduğu yer


kötü huylu tümörler saçlarında,


benim ellerim yok


benim ayaklarım yok


hep bir ayrılışa yazgılı madem bütün kavuşmalar


hem maktulu hem katiliyim bu cinayetin






hafızamın edepsiz yerlerine doluyum da,


üşürüm yağamam adındaki son heceyi


anla artık memet,kaybettin tamam.


Kaydet bu şiiri.




(Faili Meçhul Sevişmeler'den..kış 06-Eskiizmir)
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
BİR NEHRİN TÜKENİŞİ

Hasretin kançanağı gözlerinde oturuyorsun;
seni soruyorum
hiçbir şey bilmiyorsun...

Hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım;
sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...

Tükenişi bir aşkın,
bir nehrin tükenişine benzer.
Ne deniz olabildin,
ne nehir kalabildin...

Kendin ol, kendin ol..
Sen buysan başkası ol!

Buysan kederden öleceğim,
başkası olursan de kimi seveceğim?

/Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen;
oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen.../

Yılmaz Odabaşı
 

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Hadi vur beni sesinin depremine
Vur götür yaşanmamış ne ilk varsa.
Koklanmamış ve yanlış koklanmış bir çiçeğe
Geçilmemiş ve yanlış geçilen bir yolağzına
Dokunulmamış ve yanlış dokunulmuş bir kelebeğe
Biçimlenmemiş ve yanlış biçimlenen bir bilince
Okşanmamış ve yanlış okşanmış bir tekliğe
Varılmamış ve yanlış varılan bir çokluğa
Tadılmamış ve yanlış tadılmış bir hüzne
Sarılmamış ve yanlış sarılan bir yaraya
Sevgilenmemiş ve yanlış sevgilenmiş bir dostluğa
Verilmemiş ve yanlış verilmiş bir komuta
Yaşanmamış ve yanlış yaşanmış bir AŞKA
Dumanlanmamış ve yanlış dumanlaşmış bir dağbaşına
Söylenmemiş ve yanlış söylenmiş bir merhabaya
Sorgulanmamış ve yanlış sorgulanan bir yargıya
Yazılmamış ve yanlış yazılmış bir şiire
Aşınmış bütün yollara yani onarmak için.
Ayart beni ayart beni titrek sesim
Hayatla çiftleşmeyi kendi kendinemi öğrendim….

ARAKADAŞ Z. ÖZGER.
 

kalliope

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
727
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
BİR AYRILIŞ HİKAYESİ

Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...

NAZIM HİKMET

 

kalliope

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
727
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Sevgili şehrin yabancısı, bildiğim kadarı ile Ahmet Telli' den paylaştığınız şiirin adı ; "Yaşamın Ayıraçları" değil, "Ayrılık Ayracı" 'dır...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst