"Sevgili" Seninle Hiç Karşılaştık mı? / Prof. Dr. Ahmet İNAM

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe Makaleleri kategorisinde Objectivity tarafından oluşturulan \"Sevgili\" Seninle Hiç Karşılaştık mı? \/ Prof. Dr. Ahmet İNAM başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,080 kez görüntülenmiş, 2 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe Makaleleri
Konu Başlığı \"Sevgili\" Seninle Hiç Karşılaştık mı? \/ Prof. Dr. Ahmet İNAM
Konbuyu başlatan Objectivity
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Gördük birbirimizi. Kaynaştık. “Seni seviyorum” dedim. “Seni seviyorum” dedin. Sevgili olduk. Peki, karşılaştık mı seninle? Elbette karşılaştık. Hiç karşılaşmasaydık, nasıl birlikte olabilirdik? İnsanların çoğu hiç karşılaşmadan birlikte yaşayıp, gidiyorlar. Aşk diye yaşanan birlikteliğin çoğunda karşılaşma yok. Karşıda olanı karşılama farkındalığı yok. Farkındalığı olanın, karşımızdakini karşılama gücü yok.

Önümüzde duran, önümüze çıkan herkes karşımızda değil. Bize karşı çıkan, itiraz eden, düşman olan herkes karşımızda değil. İnsanları karşısına alabilenler, karşısı olabilenler, onların kendilerinden farklı, bağımsız, özgür, saygın, bir can olduğunu duyarlar. Karşısı olanlar, bir arada oldukları insanların da karşısı olduğunu kabul ederler. İnsanı, hayatı, tümüyle gerçekliği karşılarına alırlar. Onları karşılamaya hazırlanırlar.

Ayşe, Mehmet'i karşısına alır. O Mehmet'tir. Mehmet olduğu için Mehmet'tir. Ayşe'nin sevgilisi olmadan önce özerk bir insan olarak Ayşe'nin karşısındadır. Mehmet dünyayı, insanı, evreni karşılamaya hazırsa, dolayısıyla onun bir karşısı varsa, karşısı olan iki insan karşılaşabilir. İşte aşk, ancak karşılaşabilenlerin başarabileceği bir ilişkidir.

Dünya henüz adaletin olmadığı, insanın insanı sömürdüğü, aldattığı; ikiyüzlülüklerin, sahteciliğin egemen olduğu bir yaşama alanı olarak görünüyor. Temel kaygı, yaşamda kalma kaygısıdır. İnsanın başını sokacağı bir evi, para kazanacağı bir işi olmalıdır. Karnı doyup, kendini güvende hisseden insan eğlencenin, dünyanın tadını çıkarmanın peşine düşer. Çağımızda sanal dünyalar yaratan teknolojinin katkısıyla insanlar giderek ekran bağımlısı olmaya başlıyorlar. Karşısı yok oluyor insanların, yüzleri sosyal medyada bir fotoğraf oluyor. Insanlar ekrana bakıyorlar, birbirlerine bakmıyorlar. Baksalar da birbirlerini görmüyorlar. Birbirlerine çevrili değil yüzleri. Birbirlerini onamıyorlar. Birbirlerinin var oluşlarına katılmıyorlar. Yüzlerini birbirlerine çevirmedikleri için karşıları oluşmuyor. Ekranı karşılıyorlar. Mesajı, resimleri karşılıyorlar. Bir başkasının karşısını karşısına almış, karşısındakinin karşısına doğru yürüme cesaretine sahip, kendi biricikliğini duya duya insanı, hayatı karşılamaya hazır insanların sayısı çok az.

Yaşamda kalayım da nasıl kalırsam kalayım, yaşayayım da nasıl yaşarsam yaşayayım düşüncesi, insanı insan kılan inceliklerin gerçekleşmemesine yol açıyor.

Onurlu, hakça bir yaşam, insanların kendileri olarak yaşayabildikleri, kendilerini yaşama, birlikte yaşayabildikleri insanlara açabildikleri yaşamdır. Yaşamı olanca bütünlüğü, zenginliği, coşkusu, incelikleriyle yaşama isteği, “lüks” bir talep değildir. Doğaldır. Insana yakışan odur. Insana yakışan, canını, bedeni, duyguları, düşünceleri, ilişkileriyle; ortaya koyduğu anlam ve değerlerle geliştirerek, kendine kendini sürekli olarak açabileceği hakça bir dünya yaratmaktır. Bu dünya, insanın birbirini karşısına alıp, iletişime geçebildiği, karşılayabildiği dünyadır.

İşte aşk, insanın insanı karşılama biçimlerinden biridir. Karşılama, iç dünyasını deneyimleri ve bilgisiyle donatabilen insanların eylemidir. Böyle bir dünyada karşısı olan insan dünyanın karşısına çıkar ve kendini hayata sunar. “Buradayım” der. “Buyurun” der. Yalnız insanların değil, evrendeki her varlığın karşısını, karşısına almaya hazırlar kendini.

Karşısı olmayan, iç dünyası güdük kalmış, kendini var etme gücünden yoksun, yalnız kendi gibi düşünen, kendi etnik grubundan, inancından insanlarla yaşayabilen insanlar, oluşturmaya çalıştıkları ideal toplumda karşıyı unuttukları, başka olanı fark edemedikleri için cehennemi yaşamayı sürdüreceklerdir.

Karşı yoksunu insan haz arayışlarıyla bu yoksunluğunu unutmaya çalışabilir. Büyük sözlerle içindeki güdüklüğü, sığlığı kapatmaya uğraşabilir. “Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, eşitlik, emek, adalet" diyebilir. Bütün bu kavramların can bulacağı, tohumlarının yeşereceği yer, can cana kurulacak karşılaşma ilişkisidir.

Açabilsem kendimi. Karşımdakinin kapısını çalsam. “Buyur” dese. Karşılaşsak. Ben onu, o beni ezmese. Birbirimizin başlarımızın üstünde olsak. Ben kendimi açarken o da kendini açsa. Açışsak karşılıklı. Yaşama can verici yeni katkılar sunsak. Yaratsak. Aramızdaki yarı, uçurumu atsak. Birlikte can cana var oluşumuzu sağlayıp, gezegenimizdeki binlerce yıllık yaşamımızı karşılaşmalarla zenginleştirsek. Karşılaşmalarımızdan öğrensek, acı çeksek, sevinsek ama gelişmenin ardına düşsek.

Bunca kavmin, dilin, topluluğun, toplumun yaşadığı Anadolu denen bu yaşam meydanında insanların karşılaşması gerçekleşebilir. Bu arada sevgililer de birbirleriyle karşılaşıp, aşkın tarihine Anadolu'yu, âşıkların birbirlerini karşılayabildiği coğrafya olarak yazdırabilir.

Prof. Dr. Ahmet İNAM

 

tazmanyayahnisi

Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Eyl 2017
Mesajlar
148
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Bence devlet bireye özel olduğunu hissettirmeli okullarda sadece islamın anlatılması yanlış onun yerine butun dinler anlatılmalı burdan çıkan sonuş şu bir zamanlar Atatürkçüler İslamcıları anlamıyordu şimdide İslamcılar Modernleri anlamıyor ve yeni nesile yabancılaşma var bir kültür oluşturulurken tek yanlı olması ilerde bizi miyop yapacaktır....
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Önümüzde duran, önümüze çıkan herkes karşımızda değil. Bize karşı çıkan, itiraz eden, düşman olan herkes karşımızda değil. İnsanları karşısına alabilenler, karşısı olabilenler, onların kendilerinden farklı, bağımsız, özgür, saygın, bir can olduğunu duyarlar. Karşısı olanlar, bir arada oldukları insanların da karşısı olduğunu kabul ederler. İnsanı, hayatı, tümüyle gerçekliği karşılarına alırlar. Onları karşılamaya hazırlanırlar.

Bence devlet bireye özel olduğunu hissettirmeli okullarda sadece islamın anlatılması yanlış onun yerine butun dinler anlatılmalı burdan çıkan sonuş şu bir zamanlar Atatürkçüler İslamcıları anlamıyordu şimdide İslamcılar Modernleri anlamıyor ve yeni nesile yabancılaşma var bir kültür oluşturulurken tek yanlı olması ilerde bizi miyop yapacaktır....

Farklı görüşlere saygı duymak ve nefret etmeden, olduğu gibi kabul etmek her insanın başarabileceği bir tavır değildir fakat olması gereken tam da budur. Kötülük ile mücadele ayrı, değişik görüşlere sahip olanları "kötü" diye nitelemek apayrı bir durumdur. İnsanları yıllardır gruplara bölmeye çalışıyorlar. Şimdi de inançlı ve inançsız kavgası başlatma peşindeler oysa ki böyle bir çatışma yaşanmıyor sadece birileri varmış gibi gösteriyor ve bazıları da bu oyuna geliyor.

Atatürkçü olmak inançsız olmak anlamına gelmiyor. Atatürkçüler, İslam'ı yanlış tanıtan kitle ile sorun yaşamışlardır fakat birileri yine bu durumu farklı yansıtıp, insanları taraf olmaya zorlamıştır.

Tüm dinler anlatılsa çok iyi olur fakat daha İslam'ı doğru anlatamayanlar diğer dinleri nasıl anlatır, işte o tartışılır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst