Madde bilinçli midir?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde Prens Ernak tarafından oluşturulan Madde bilinçli midir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4,529 kez görüntülenmiş, 31 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Madde bilinçli midir?
Konbuyu başlatan Prens Ernak
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Prens Ernak

elbisss

Kahin
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
28 Mar 2019
Mesajlar
1,322
Tepkime puanı
266
Puanları
83
İnsan aslında birer potansiyel enerjidir sadece bu enerjiye et kılıfı giydirilmiştir İnsanın enerji zayıflaması yaşadığı durumda insan besinlerdeki enerjiyi alır sindirir ve kazanıma dönüştürür enerjiden dönüşen atıklarıda dışkı yoluyla atar

Aslında bilinçli varlıklı enerji dolu insanlarız fakat bu enerjinin nasıl kullanılması gerektiği yönünde halen eksiklerimiz mevcut diyebilirim.

Öylece.
 

kana

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
7 Ara 2019
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
-
bilinç iradeyi, irade de karar mekanizmasını doğurur. maddenin bilinçli olduğunu iddia edebilmemiz için maddelerin karar verebiliyor durumda olması gerekirdi. neredeyse sonsuz sayıda hidrojen atomu var fakat bunların hepsi aynı koşullarda aynı davranıyor. bu atomlar her seferinde bu kararı bilinçli bir şekilde alıp mı böyle bir davranışta bulunuyorlar? bunun akla yatkın olmadığını düşünüyorum. bilinç biyolojik anlamdaki bir canlılık ile başlayan bir süreçtir. canlılarda mesela aynı koşullarda birebir aynı davranışı göremiyoruz. burada bir bilinçten, iradeden, karar yetisinden bahsedebiliriz.
 

NuriKara

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Ara 2018
Mesajlar
565
Tepkime puanı
106
Puanları
43
Aynı koşullarda olan iki insanmı var? Varsa farklılarmı? Belkide kompleks olmadığından bütün hidrojenler aynıdırlar. Yerseniz. Zira kompleks olan hayvanlarla insanlar karşılaştırılırsa kalıpların çok fazla farklı olduğu görülür.
 

kana

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
7 Ara 2019
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
-
Farkındalar ve kendi iradeleri ile de hareket edebiliyorlar, ama doğa yasalarına uymaları gerektiğini bildikleri için bu yasaların dışına çıkmıyorlar
sonsuz sayıdaki atom tamamen kendi hür iradeleriyle mevcut fizik yasalarına uymayı tercih mi ediyorlar?

öyleyse bizim fizik yasası, dört temel kuvvet vs. olarak bilimsel yöntem ile keşfettiğimiz aslında hür irade sahibi atomların davranışları mı? bir yerde atomların mükemmel sosyolojisinden mi bahsediyoruz fizikten bahsederken?
 

karalüferböceği

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2019
Mesajlar
24
Tepkime puanı
14
Puanları
3
Yaş
21
Sorunun konusu eğer yanlış anlamadıysam Higgs Bozonu'nun bizim baktığımız yerde oluşu ve bunun kendi iradesiyle -bilinciyle- yaptığının düşünülmesi. Açıkçası bu çok derin bir çalışma isteyen ve bilgi gerektiren bir konu. Kendi bildiğim ve kendi inandığım kadarıyla ben bu parçacığın ne kadar bizzat Tanrı tarafından kontrol ediliyormuş gibi gözükse de hareketinin metafiziğin bir parçası olamayacağını düşünüyorum. Yapılan deneyler bizim doğaüstü dediğimiz şeylere bir mantık yürütmekte fakat biz hala kendi beynimizin işleyişini çözememişken Yaratıcı'nın doğrudan maddeye etkisini açıklamak (açıklamaya çalışmak değil, her türlü bilimsel çalışmaya saygım vardır. Kuanum fiziği konuşulmaya başlandığında insanalar direkt olarak kadere ve insan beyninin spiritüel algısına yoruyorlar bunu) çok zor. Maddeye etki konusunda şayet fiziksel olarak bir bilinçse bunun mutlaka bir kuralı vardır bizim asla bilemeyeceğimiz. Asla bilemeyeciğimiz. Çünkü eğer geldiğimiz nokta
son kuralsa bu bizi Tanrı katında yapardı. Doğrudan Yaratıcı'nın maddeye etkisini görmek Tanrı'nın tanrılığını yok ederdi. Tanrı yoksa metafizik de yok olurdu ve fizik çalışmalarına devam ederdi. Yani kısaca bu maddenin bilinçli son haliyse bile bu kabul edilemez. Bireysel olarak kabul edilindiğinde kendini kendi içinde söndürür. Fizik bu parçacık için sürekli bir kural arar.
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
sonsuz sayıdaki atom tamamen kendi hür iradeleriyle mevcut fizik yasalarına uymayı tercih mi ediyorlar?

öyleyse bizim fizik yasası, dört temel kuvvet vs. olarak bilimsel yöntem ile keşfettiğimiz aslında hür irade sahibi atomların davranışları mı? bir yerde atomların mükemmel sosyolojisinden mi bahsediyoruz fizikten bahsederken?
Doğru... Eğer tanrı ya da kendinde harikuladelik bulunan güç atomlara nüfuz etme gücüne sahip değilse yani böyle bir harikuladelik mevcudat yasasında yok ise mükemmel bir sosyolojiden bahsediyoruz. Eğer bu sosyolojiyi inkar edersek evrenin kuruluşu sırasında maddenin kendi kendine pozisyon alarak doğadaki tasarımı oluşturabildiği gerçeğini de inkar etmiş oluruz, ama madde sosyolojisini ve herşeye güç yetiren Tanrı seçeneğini de inkar edebiliriz, bu durumda 3. bir seçenek oluşur, bu 3.seçenekte enerji atom, atom da enerji olur ve birbirinden ayrılamaz tek bir can olur ki biz bu güce enerji diyoruz, bu durumda atomlar/madde enerji adlı tek bir candır, ve tek bir can olduğu için de sosyolojiden bahsedemeyiz, çünkü enerji, kendini atoma ya da daha küçük parçaya bölse de böldüğü parça kendisinden olduğu için o parçaya da güç yetirir, bu seçenek Tanrı'nın maddeye güç yetirebildiği/sirayet edebildiği seçeneğine yakın dursa da aynı değildir.
 

kana

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
7 Ara 2019
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
-
her atomun kendi hür iradesiyle bilinçli bir şekilde doğa kanunlarına mükemmel bir şekilde uyum sağlayacak şekilde karar alması akla pek yatkın gelmiyor. bu yaklaşımda ayrıca irade, karar alma gibi şuur gerektiren şeyleri atoma, maddeye, enerjiye yüklemiş oluyoruz. bu bence sizin 3. seçenekte açıkladığnız duruma yakın oluyor ve buradan panteizme kadar gidilebilir. bu durumda bilincin ayrıklığı bile açıklanamaz hale gelir ve kendi benliğimizi öznelliğimizi bile reddeder duruma düşebiliriz. çünkü o noktadan sonra neredeyse her şey birdir. bu yaklaşım edebi anlamda hoş dursa da açıkladığından daha fazla sorunun doğmasına sebep oluyor. her koşulda aynı davranışı gösteren madde ve enerjiye irade atfetmek zaten başta yapılan temelsiz bir varsayım. iradenin olduğu yerde böyle bir kesinlikten bahsedemeyiz.

basitçe madde, enerji ve bunların davranışlarını belirleyen kuralları bir bütün olarak kabul etmek daha sade bir yaklaşım gibi duruyor. fiziğin de temelde yaptığı budur. madde enerjinin davranışını bunların bilinçli tercihleri olarak değil, kesinlikle uydukları doğa kanunları olarak ele almak daha doğrudur. doğadaki tasarım/mevcut durum da bu temel fizik kuralların sonucudur. madde ve enerjinin hür iradesinin değil.
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
her atomun kendi hür iradesiyle bilinçli bir şekilde doğa kanunlarına mükemmel bir şekilde uyum sağlayacak şekilde karar alması akla pek yatkın gelmiyor. bu yaklaşımda ayrıca irade, karar alma gibi şuur gerektiren şeyleri atoma, maddeye, enerjiye yüklemiş oluyoruz. bu bence sizin 3. seçenekte açıkladığnız duruma yakın oluyor ve buradan panteizme kadar gidilebilir. bu durumda bilincin ayrıklığı bile açıklanamaz hale gelir ve kendi benliğimizi öznelliğimizi bile reddeder duruma düşebiliriz. çünkü o noktadan sonra neredeyse her şey birdir. bu yaklaşım edebi anlamda hoş dursa da açıkladığından daha fazla sorunun doğmasına sebep oluyor. her koşulda aynı davranışı gösteren madde ve enerjiye irade atfetmek zaten başta yapılan temelsiz bir varsayım. iradenin olduğu yerde böyle bir kesinlikten bahsedemeyiz.

basitçe madde, enerji ve bunların davranışlarını belirleyen kuralları bir bütün olarak kabul etmek daha sade bir yaklaşım gibi duruyor. fiziğin de temelde yaptığı budur. madde enerjinin davranışını bunların bilinçli tercihleri olarak değil, kesinlikle uydukları doğa kanunları olarak ele almak daha doğrudur. doğadaki tasarım/mevcut durum da bu temel fizik kuralların sonucudur. madde ve enerjinin hür iradesinin değil.
Enerjinin davranışını kesinlikle uydukları doğa kanunu olarak almak da, maddeye bilinç atfetmek demektir. Ayrıca irade, karar alma, şuur gibi kavramların hepsini bilinç kavramı uhdesinde barındırıyor zaten; bilinç varsa karar alır, farkındalığı vardır, irade sahibidir. Pozitif bilim ile yetiştiğiniz için ve etkisinde kaldığınız için bu meseleyi bilime atfetmeniz ve bilim dahilinde değerlendirmeniz normal.
 
Son düzenleme:

kana

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
7 Ara 2019
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
-
atom enerji ve bunların davranışları meselesine pozitif bilim açısından baktığım doğrudur. bana göre akla yatkın olan budur. kullandığım uydukları ifadesi uyan bir özneyi işaret etme maksadında değildir. pozitif bilimlerin böyle bir iddiası olmadığını konusunda hem fikir olduğumuzu düşünüyorum. bahsettiğimiz madde, enerji ve bunların davranışlarını belirleyen kuralların bir bütün olarak varlığıdır. yani madde ve enerji ayrı bir yerde özne olarak fiziksel kuralların, doğa yasaların ayrı bir yerde bir ilke olarak varlığı söz konusu olsaydı madde ve enerjinin bilinç, irade, karar vs. gibi mekanizmalarla bu kurallara uyduğu iddia edilebilirdi. ben böyle bir yaklaşımı fazlasıyla zorlama buluyorum. bahsettiğim bütünlük yaklaşımını da pozitif bilim dayatması olarak görmüyorum, pozitif bilimler böyle felsefi konularda doğrudan bir yorumda bulunmaz.

felsefi sorgulama olarak da madde ve enerjiye bilinç, irade, karar verme yetkisi veren yaklaşım bana çözdüğünden daha fazla sorun üreten bir yaklaşım olarak geliyor. bunun sebeplerini açıklamaya çalıştım. kendimi tekrar etmem gerekirse bu tarz bir yaklaşım bilincin ayrıklığını ve öznelliğini muğlak bir yere getiriyor, çünkü madde ve enerji sürekli geçiş halindedir. bu durumda düşünen bir özne olarak bizim bireysel varlığımız, bilincimiz, iradesi doğası gereği sürekli değişim halinde olan atom ve enerji gibi olması gerekirdi fakat böyle değil. vücudumuzu oluşturan atomlar radikal bir şekilde sürekli değişse de öznelliğimiz ve benliğimizde ve bunu ifade eden irademizde bu atomlara bağlı bir değişimden bahsedemiyoruz.

Madde, enerji ve kuralları birbirinden ayırdığımızda ve madde/enerjiye irade verdiğimizde karşımıza çıkan bir diğer soru neden madde/enerjinin bu kurallara uymayı tercih ettikleridir? hür iradeleri, karar mekanizmaları varsa neden hepsinin ortak bir kurala uydukları konusunda bir motivasyon aramamız söz konusudur. Bu kuralların nereden geldiği, tüm madde enerji arasında bir konsensus mu sağladığı yoksa farklı bir şekilde dikte edildiğini mi tartışmamız gerekir. Bu açıdan bu yaklaşım çözüm olmaktan ziyade çok daha fazla soruya sebep olmaktadır. burada madde/enerji toplamı birdir ve bu kararda bu birlikte alınmıştır gibi zorlama bir yorum da bilincin ayrıklığını ve düşünen özneleri açıklamada zorluk yaşayacaktır.

bununla beraber sürekli en azından insandaki iradeyi reddetmediğim için beni olumsuz anlamda bir pozitivizm ile suçlamanız tutarlı değil. bilimin deney/gözlem ile ortaya koyduklarını tek gerçektir bunlar dışında hiçbir şey yoktur demiyorum. temel olarak rasyonel düşünceyi baz alıyorum bu doğrudur, bu ön kabul değil yöntemdir. bu yöntemsel yaklaşımın sonucu olarak felsefi sorgulamada da daha fazla ek sorular oluşturan yeni ön kabulleri kabul etmekten ziyade basit, sade, çözüm getiren yaklaşımları daha tutarlı buluyorum. occam'ın usturası bizi hakikate götürecek anahtar olup olmadığı tartışılabilir ama bence daha ayakları yere basan yaklaşımlar üretmemizi sağlıyor.
 

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
atom enerji ve bunların davranışları meselesine pozitif bilim açısından baktığım doğrudur. bana göre akla yatkın olan budur. kullandığım uydukları ifadesi uyan bir özneyi işaret etme maksadında değildir. pozitif bilimlerin böyle bir iddiası olmadığını konusunda hem fikir olduğumuzu düşünüyorum. bahsettiğimiz madde, enerji ve bunların davranışlarını belirleyen kuralların bir bütün olarak varlığıdır. yani madde ve enerji ayrı bir yerde özne olarak fiziksel kuralların, doğa yasaların ayrı bir yerde bir ilke olarak varlığı söz konusu olsaydı madde ve enerjinin bilinç, irade, karar vs. gibi mekanizmalarla bu kurallara uyduğu iddia edilebilirdi. ben böyle bir yaklaşımı fazlasıyla zorlama buluyorum. bahsettiğim bütünlük yaklaşımını da pozitif bilim dayatması olarak görmüyorum, pozitif bilimler böyle felsefi konularda doğrudan bir yorumda bulunmaz.

felsefi sorgulama olarak da madde ve enerjiye bilinç, irade, karar verme yetkisi veren yaklaşım bana çözdüğünden daha fazla sorun üreten bir yaklaşım olarak geliyor. bunun sebeplerini açıklamaya çalıştım. kendimi tekrar etmem gerekirse bu tarz bir yaklaşım bilincin ayrıklığını ve öznelliğini muğlak bir yere getiriyor, çünkü madde ve enerji sürekli geçiş halindedir. bu durumda düşünen bir özne olarak bizim bireysel varlığımız, bilincimiz, iradesi doğası gereği sürekli değişim halinde olan atom ve enerji gibi olması gerekirdi fakat böyle değil. vücudumuzu oluşturan atomlar radikal bir şekilde sürekli değişse de öznelliğimiz ve benliğimizde ve bunu ifade eden irademizde bu atomlara bağlı bir değişimden bahsedemiyoruz.

Madde, enerji ve kuralları birbirinden ayırdığımızda ve madde/enerjiye irade verdiğimizde karşımıza çıkan bir diğer soru neden madde/enerjinin bu kurallara uymayı tercih ettikleridir? hür iradeleri, karar mekanizmaları varsa neden hepsinin ortak bir kurala uydukları konusunda bir motivasyon aramamız söz konusudur. Bu kuralların nereden geldiği, tüm madde enerji arasında bir konsensus mu sağladığı yoksa farklı bir şekilde dikte edildiğini mi tartışmamız gerekir. Bu açıdan bu yaklaşım çözüm olmaktan ziyade çok daha fazla soruya sebep olmaktadır. burada madde/enerji toplamı birdir ve bu kararda bu birlikte alınmıştır gibi zorlama bir yorum da bilincin ayrıklığını ve düşünen özneleri açıklamada zorluk yaşayacaktır.

bununla beraber sürekli en azından insandaki iradeyi reddetmediğim için beni olumsuz anlamda bir pozitivizm ile suçlamanız tutarlı değil. bilimin deney/gözlem ile ortaya koyduklarını tek gerçektir bunlar dışında hiçbir şey yoktur demiyorum. temel olarak rasyonel düşünceyi baz alıyorum bu doğrudur, bu ön kabul değil yöntemdir. bu yöntemsel yaklaşımın sonucu olarak felsefi sorgulamada da daha fazla ek sorular oluşturan yeni ön kabulleri kabul etmekten ziyade basit, sade, çözüm getiren yaklaşımları daha tutarlı buluyorum. occam'ın usturası bizi hakikate götürecek anahtar olup olmadığı tartışılabilir ama bence daha ayakları yere basan yaklaşımlar üretmemizi sağlıyor.

Çözüm aramak neden? İlla bir çözümü olması gerekmez. Çeşitli açılardan düşünceler geliştirmekte bir zarar olmasa gerek. Tüm evrende müşahade ettiğimiz konsensüs enerji/madde de olabilir, eğer bu konsensüs madde de yoksa maddeye sirayet edebilen/güç yetirebilen bir Tanrı aramamız gerekir. Ya, evren, akıl ve türevlerinin iletişimi sağladığı bir konsensüs üzerine kuruldu, ya da maddeye güç yetirebildiğinden dolayı herşeye istediğini yaptıran bir Tanrı var, bu Tanrı'nın evreni kuruşunda da akıl ve türevlerinin yardımını almış olduğu da muhakkak.

Madde/enerjinin sürekli geçiş halinde olması bir yanılsama, yani madde/enerji nitelik değiştirmiyor, sadece insan beynine o an için izlettirilen algı öğeleri değişiyor. Maddeler de o algı öğelerinden. Bu öğeler sürekli yer değiştiriyor ve beyin yer değiştiren algı öğesini algılıyor.
 
Son düzenleme:

Prens Ernak

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
13 Ocak 2015
Mesajlar
1,330
Tepkime puanı
258
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Ankara
Üniversite Bölümü
Tarih Öğretmenliği
Ünvan
Dr.
Dünya'nın ve ilahi alemin saltanat kavgası, metafizik/yukarı alemde yapıldı. Dünya'daki gizem, büyüleyicilik, güzellik ve mevcudatın kökenine dair bilinmemezlik aslında saltanat/iktidarın ne kadar büyük olduğunun ve bu kavgasının ilahi alemde de yapılmış olabileceğinin bir delilidir. Hatta Tanrı'nın kontrolünü var ettiklerine sirayet ettiremediği fikrini baz almak bu iktidar kavgasını büyütür, çünkü bu durumda Tanr'nın iktidarı ele geçirmesi tamamen hâtırasının diğer varlıklarca kabul edilmesine bağlı kalmıştır ki bu anlattığım durum muhtaç bir Tanrı ortaya çıkarsa da varlığın var edicisi olma hâtırası iktidarının diğer varlıklarca kabul edilmesini sağlamıştır.

Eğer Tanrı var ettikçe kendi özünden bir parça var ettiklerinde kalıyorsa Tanrı var ettiklerini de kontrol edebilir, ama dediğim gibi ilk paragrafta anlattığımın mı yoksa bunun mu olduğunu bilemiyorum.

Tanrıyı "ilk var edici" olarak elbette ele alabiliriz( ister buna hayat ağacı diyelim ister başka bir şey). Ama ilk var edicinin var ettikleri ile aynı boyutta buluşması çok zor, hatta imkansız. O halde Tanrıya ikinci var edici demek daha doğru olur. Bu durumda ilk var edici de bu güzelliklerin asıl menbaı ve sahibidir. Benim için dramatik olan ise ilk var edicinin aynı boyutta var ettikleri ile buluşamamasıdır, hatta ilk var edicinin Tanrı ile aynı fikirde( aynı tabiat da diyebiliriz) olmadığı fikri benim için daha büyük bir fecaattır, çünkü böyleyse eğer belki Dünya farklı olacaktı, ya da Dünya hiç olmayacaktı sadece ilahi alem olacaktı, ya da ilk var edici kıskanç bir tabiatta olacaktı ve biz de ya yok olacaktık ya da birbirimize bakıp üzülecektik, şu da bir gerçek ki o üzülme belki de bu yaşadığımız acılar dünyasından daha makbul olacaktı. Yani ilk var edici ile ondan sonra ilk sırada var olan Tanrı'nın(dolayısıyla varlık alemine düşen Tanrı) ilk var edici ile aynı fikirde olmadığı fikri beni çok üzüyor, çok üzülmemin sebebi ise Dünya'yı beğenmiyor olmam. İlk var edici konuşabilseydi (aynı boyutta olmak) belki de varlık için farklı bir serüven çıkacaktı, kim bilir?
 
Son düzenleme:
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst