Kıskançlık

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde Adem tarafından oluşturulan Kıskançlık başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 5,907 kez görüntülenmiş, 88 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Kıskançlık
Konbuyu başlatan Adem
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Adem

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Buraya kadar hep kıskançlığın doğal bir duygu olduğundan bahsettik...

Peki doğal olan bir şeyde herhangi bir mantık , sebep - sonuç ilişkisi yok mudur ?

Yani doğal deyip geçtiğimiz şeyler ( eğer doğalsa da ) acaba bir sebep sonuc ilişkisiyle mi ortaya çıkar , yoksa ölesine oluveren şeylermidir ?

Bence , tabiki tüm doğal şeyler doğal olarak bir sebep sonuç ilişkisi ile var olur , hepsinin mantıkla açıklanabilecek bir var oluş öyküsü bulunur....
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Öyleyse kıskanclığın öyküsüne bi bakalım...

İnsan benliğinin öte bir varlık olduğunu , kendi gerçek varlığının görünmediğini ve tam olarak ne olduğunun hiç bir zaman bilinemeyeceğini söylemiştik daha önce.

Var dediğimiz her şey , insan benliğinde değer kazanır , anlam bulur. Daha doğrusu var olan her şeye değer veren , anlam veren insan benliğidir.

Hatta insan benliği kendi varlığını da belirli bir hale sokmuş , ve kendisine yine kendisi belirli bir varlık elbisesi giydirmiş , ve çoğunlukla kendi öte varlığını unutup , yine kendisinin sahneye koyduğu dünya hayatı sahnesindeki oyuna dalmıştır.

Ancak insanlık tümüyle bu oyunun içinde kendisini unutmamış , kimi insan hakikati bilerek bu dünya sahnesindeki oyunu kendi sanatını temaşa eden bir sanatkar gibi seyretmektedir...

Evet kıskançlık öte varlığını yani insanlığını unutan insan benliğinin , öte varlığının üstünlüğünü bilinç altında da olsa hatırlamasından kaynaklanır. İnsan benliği gerçekten görünen tüm varlıklardan üstün olmalıdır çünkü hepsine anlam veren hatta belki de onlara varlık elbisesi giydiren akıldır.
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
İnsan benliği kendini üstün ve her şeyin sahibi olarak görür. Çünkü insanın gerçek varlığı gerçekten üstündür ve alemdeki her şey o nun için var olmuş , her şeye anlam ve hayat vermiştir.

O zaman insan benliği davasında haklımıdır ?

Hakli olsaydı acı çekmez ve her istediğini istediği gibi yapar , kimse de ona hesap soramazdı...

Oysa insan kendisini bir bedene hapsetmiş , diğer varlıklardan ayrı bir varlığı olduğu vehmine kapılmış , bir benlik geliştirerek kendisini tüm varlığı kapsayan gerçek varlığından ayırmıştır.

Geliştirdiği benlikte unuttuğu şey , üstün varlığının tüm diğer varlıklardan ayrı olmadığı ,BEN dediği şeyin aslında sadece kendi üstün varlığının bir yönü olduğudur.
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Kendi gerçek varlığının üstün olduğunu tüm insanlar bilir , çünkü aslında varlık ve bilinç tektir. Bu yüzden eğer doğduğu günden , hatta ana rahmine düştüğü günden itibaren insana gerçek varlığını hatırlatacak herhangi bir şeyle karşılaşmamışsa insan , geliştirdiği benlik onu gerçek varlığından her geçen saniye daha da uzaklaştırır.

İnsanda üstünlük duygusu ( kibir ) kalmış , ancak gerçek varlığını , ne olduğunu , ne için dünyaya geldiğini , ne yapması gerektiğini unutmuştur...

Girdiği bedene ve oluşturduğu benliğine bakar , nelerden zevk aldığını düşünür ve amacının bedenini ve benliğini yücelterek üstünlüğünü ortaya koymak olduğu sonucuna varır.

Öyle ya o üstündür , her kese , her şeye tepeden bakmalı , her şeyi bilen olarak haddini bilmeyen her kese haddini bildirmelidir.....
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Kibirlenmelidir , cünkü o en büyüktür. Her şey ona köle olmalıdır , her kes o nu dinlemelidir çünkü o her şeyi bilir...

Kendinden başka kimsenin herhangi bi şeyi olamaz , çünkü her şey ona aittir. Aslında insanın öte varlığı bakımından bu doğrudur çünkü ondan başka gerçek varlık yoktur. Zaten benlik geliştiren insanın öte varlığı ile ilgili bu bilgisi , kendisini her şeyin hakimi gibi görmesine neden olur....

İşte kıskançlığın nedeni.....

Benlik geliştirmiş ve öte varlığının hakikatını unutmuş insan , kendi bedeninin ve benliğinin de tüm diğer varlıklar gibi yine kendi öte varlığının malı oldiğunu hatırlayamadığı için büyük bir hataya düşerek , kendisi olmayan , kendisinden olmayan varlıklar görmüştür.

Bu da onu ikileme düşürür ve derki

- Bu gördüğüm güzellik te benim olmalı değilmiydi ?
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
İşte insani kıskançlıktan kurtaracak bilgidir bu. Bu bilgiyle etrafına bakan insan ona hoş gelen güzellikler gördüğünde , onları kendisinin ve kendisinde olan güzellikler olarak görecek ve tüm insanların mutluluğu ona fazladan mutluluk katacaktır..

Katlanarak artan bi mutluluk.....

Ne güzel değil mi ?
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Elbette bu bilgi çok değerlidir ve maalesef çoğu insan bu bilgiden mahrum olduklarından , hayatlarını her ne kadar rahatlık içinde , binbir zevk-u sefa ile geçiririyormuş gibi görünselerde , cehennemi ızdıraplar çekerek yaşamak zorunda kalmışlar...

Bence bu dünyada cennet de var cehennemde...

Sizce de öylemidir ?
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
İnsandaki kıskançlık krizlerine son verip , kişiyi kendisi ve alemle barışık hale getirecek bu bilgiyi elde etmek kolaysa da , onu içselleştirip kendi benliğinde uygulayabilmek bundan kat be kat zor olsa gerek...

Tüm dünyanızı yıkıp yeni bir dünya kurmalısınız...

Tüm benliğinizi bir kenara atıp , tüm varlıkla bütünleşmeli , ama aynı zamanda o tek varlıkta , varlığın sonsuz yönüyle yüzleşmeli ve hepsini hüsnü kabul ile kabullenebilmelisiniz..

Bu bazı insanlar için daha kolay olabilir belki ama , çoğu insan için sıra dağları devirmekten zordur...
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Evet , insan mutlu olmak istiyorsa ( ki herkes ister ) bu dağları devirmek için hiç vakit kaybetmeden bir an önce yola çıkmalı , vakti ve gücü varken o sonu olmayan yolculukta , herhangi bir durakta eğlenerek zaman geçirmeden hiç olmazsa YOL da olabilmeyi başarmalıdır...

Bu yolculukta belki de , insanın ilk karşılaşacağı zorluklardan birisi acıya tahammül edebilmektir. Acıya tahammül edemeyen yolu bırakır , pes eder . Halbu ki gidilecek çok yol var , ne yapmalı ?

Bilirseniz her şey kolay ....

Bilgi her şeydir...
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Yolculuk meşakkatli , sıkıntılı bir iştir. Yorulursunuz , bir sürü engel çıkar karşınıza , acı verir yolculuk. Tabi tatil yolculuğundan bahsetmiyorum , bu çetin şartlar altında yapılan , yağmurda , karda , doluda , fırtınada yaya olarak yapılacak uzun bir yolculuktur...

Madem yolculuk acı verici , biz ise zaten acıdan kurtulmak için çıkmadık mı yola ? bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyebilirsiniz 😄

Bu şuna benzer :

İki hasta düşünün , acı çekiyorlar. Birisi diyor ki gidelim hastalığımıza çare arayalım. Diğeri ise gidip doktor bulmak icin bir süru uğraşıcaz , doktor şunu yap , bunu yap diyecek....Ooo hooo , en iyisi burada kalıp acı çekmeye devam edelim...

Birinci hasta gider ve bir doktor bulur. Doktor ona der ki :

- Senin hastalığın vahim , sıra dağları devirmek kadar zor işin . Ama çaresiz değil. Sana söyleyeceğim yere gitmelisin , oraya varınca bütün dertlerinden kurtulacak , sıra dağlar gibi olan dertlerin bir anda yok olacak.

- Yolculuk ise çok çetin geçecek , biliyorum , onun için sana yolculuk boyunca yetecek kadar, kullanıp acını hafifletebileceğin şu şu ilaçları veriyorum. Sakın vaz geçme , her ne olursa olsun yoluna devam et .

Hasta doktorunu dinler ve yola çıkar. Evet acısı bazan artsada doktorun verdiği aci hafifleci ilaçlar sayesinde fazladan acı çekmeden hedefe ulaşır ve tüm hastalıklarından kurtularak sonsuza kadar mutlu yaşar...

Diğer hasta ise olduğu yerde daima artan acılarıyla başbaşa , verdiği karardan pişman olsa da , artık yola çıkmaya ne vakti ne de takati kalmadığı için azap içinde yaşamaya devam eder...

İkisi de acı çekmiş , ama ilk hasta yola çıktığı için kazanmıştır....

İşte hayat...
 
Son düzenleme:

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Peki insan nasıl acıya tahammül edebilir ? Bunun için gerekli bilgi nedir ?

Acı çeken insan mutlaka bir sevdiğinden ayrılmıştır ve tüm acılar bundan kaynaklanır. Hatta fiziksel acıları bile buna dahil edebiliriz. Fiziksel acı bile vücudun sevilen ve insan tarafından normal kabul edilen işleyişinin bir sebepten kaybeldilmesi ile oluşur. Gerekli ve yeterli çalışmaları yapan insanlar fiziksel acıyı bile hissetmeyecek duruma gelebilir...

Ama insanların en çok hissettiği ve zorlandığı konu kalp acısıdır ki , kalpte yani insan benliğinde oluşur.

İnsanın bu konuda bilmesi ve kesinlikle kabul ederek , içine sindirmesi gereken ilk bilgi acının , insan benliğinin kendisi tarafından oluşturulduğudur. İnsanların çok büyük çoğunluğu , kendi benliklerinden bihaber olduğundan bunu kabullenmekte büyük zorluk çekerler.

Yani çoğu insan sevdiği herhangi bir şeyden ayrıldığında acı çekmesinin bir zorunluluk olduğunu , aksinin mümkün olmadığını düşünerek kendi kendilerine azap etmeyi bir yükümlülük haline getirmişlerdir...
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Acıyı büyüten sebeplerden biri de acıyı kabullenememek ve acıyı ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Acıyı ortadan kaldırmaya çalışmak onu bir kat daha artırır çünkü acıyı oluşturan benlik kendisiyle savaşmaya başlamıştır ki , bu kör dövüşünde sonuç büyük bir kaos olur.

Oysaki insan acıyı ( görünmeyen , bilinemeyen öte varlık ) kendi benliğinin oluşturduğunu bilirse kendisiyle kavga etmekten kurtulmaya başlar , sakinleşir....

Acıyı neden ve nasıl oluşturduğunu anlayan benlik , mantığını kullanarak kendine eziyet etmekten vaz geçer.
 
Son düzenleme:

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Acıyı acı çekmesi gerektiğini düşünerek oluşturan benlik , kendi kendine acı çektirmesine rağmen bir de acıdan hoşlanmayıp kendi oluşturduğu acıdan kurtulmaya çalışmakta , böylece kendi kendisiyle girdiği savaşta kaybeden hep kendisi olmaktadır.

Bu savaşın iki tarafı da kendisi olduğundan çektiği acı katlanıp durmaktadır....
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Arkadaşlar bir şeyi merak ediyorum , acaba yazdıklarımı okuyanlar arasında yazılanlara katılanlar , doğru bulanlar var mıdır ?

En azından bir cümleyle belirtmenizi rica ediyorum...

Tabi okuyan varsa...🤔
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Demek yokmuş...

Olsun ne yapalım. Yazmayı bırakacak değiliz ya ...
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Acıyı kendisinin oluşturduğunu bilmeli insan. Aksi takdirde acının oluşumunu dış etkenlerde arıyorsa , acı , insanın acıyı oluşturduğunu düşündüğü etmenler ortadan kalkmadıkça daima büyüyecek ve insan hiç bir şekilde teselli bulamayacaktır...

İşte bu insan için en büyük azap kaynağıdır...

Peki insan acı çekmeli mi ?

Evet....

Ama bu acı insanın kendisi tarafından oluşturulduğu insan tarafından bilinen ve belli bir ölçü ile yaşanması gereken bir duygudur.
 
Son düzenleme:

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Aslında acı , doğum sancısıdır. Bir anne nasıl acı çekmeden doğum yapamıyorsa , acı çekmeyen insan kendisi için yeni bir şey ortaya çıkaramaz...
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
İnsan bir zerreciktir , öyle bir zerrecik ki sonsuzluğa gebe... Her doğum sancısı sonsuzluktan tertemiz bir hayat getirir dünyaya...

Acıyı bu gözle gören insan onu , ona isyan etmek yerine besleyip büyütebileceği , büyüdüklerinde kendisine yeni dünyaların kapısını açacak o hayatların hayaliyle buruk bir neşe içinde karşılar .
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Peki acı ne getirebilir ki insana ?

Dedik ya acı , doğum sancısıdır. Acı , sonsuzluk dünyasında var olan insan benliğinin ( Öte varlık ) sonsuzluktaki yaşantısından daracık dünya bedeninde ortaya çıkacak , kocaman bir hakikatın habercisidir...

Bu hakikatın babası insan benliğinin sonsuz , bilinmez , mana yönü iken , anası yine insan benliğinin görünen alemdeki tarafıdır. Eğer insan mana - batın yönünü kaybetmişse o insanın hakikatının babası olmadığı için hakikat dünyaya gelmez , doğum sancısı yani acı çekilmez...
 
T

TENTEN

Ziyaretçi
Yolculuk meşakkatli , sıkıntılı bir iştir. Yorulursunuz , bir sürü engel çıkar karşınıza , acı verir yolculuk. Tabi tatil yolculuğundan bahsetmiyorum , bu çetin şartlar altında yapılan , yağmurda , karda , doluda , fırtınada yaya olarak yapılacak uzun bir yolculuktur...

Madem yolculuk acı verici , biz ise zaten acıdan kurtulmak için çıkmadık mı yola ? bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyebilirsiniz 😄

Bu şuna benzer :

İki hasta düşünün , acı çekiyorlar. Birisi diyor ki gidelim hastalığımıza çare arayalım. Diğeri ise gidip doktor bulmak icin bir süru uğraşıcaz , doktor şunu yap , bunu yap diyecek....Ooo hooo , en iyisi burada kalıp acı çekmeye devam edelim...

Birinci hasta gider ve bir doktor bulur. Doktor ona der ki :

- Senin hastalığın vahim , sıra dağları devirmek kadar zor işin . Ama çaresiz değil. Sana söyleyeceğim yere gitmelisin , oraya varınca bütün dertlerinden kurtulacak , sıra dağlar gibi olan dertlerin bir anda yok olacak.

- Yolculuk ise çok çetin geçecek , biliyorum , onun için sana yolculuk boyunca yetecek kadar, kullanıp acını hafifletebileceğin şu şu ilaçları veriyorum. Sakın vaz geçme , her ne olursa olsun yoluna devam et .

Hasta doktorunu dinler ve yola çıkar. Evet acısı bazan artsada doktorun verdiği aci hafifleci ilaçlar sayesinde fazladan acı çekmeden hedefe ulaşır ve tüm hastalıklarından kurtularak sonsuza kadar mutlu yaşar...

Diğer hasta ise olduğu yerde daima artan acılarıyla başbaşa , verdiği karardan pişman olsa da , artık yola çıkmaya ne vakti ne de takati kalmadığı için azap içinde yaşamaya devam eder...

İkisi de acı çekmiş , ama ilk hasta yola çıktığı için kazanmıştır....

İşte hayat...
Hikayeler ile gerçek hayat çok farklıdır.
Hikayeyi yazan şahıs uydurduğu kişinin acısının şiddetini bilemez.
İnsanların çoğu bu hikayeyi yazan kişide dahil kendini referans alarak herkesin acıyı aynı şekilde aynı seviyede algıladığını aynı seviyede tepki vereceğini zannediyor.
İnsanlar yaratılış olarak birbirinden farklıdır.

Kıskançlıkda tanrı veya doğa tarafından oluşturulmuş bir algoritmadır.
Bu algoritmayı insan oluşturmadığı için sonradan değiştiremez.
Algoritmayı çevre şartlarıda etkiler.
Aynı algoritma A koşullarında farklı B koşullarında farklı çalışır.
Çevre koşullarınında insan belirleyemez.
Belirleyebildikleri doğuştan gelen özelliklere bağlıdır.
Örneğin Cinsel haz seviyesi doğuştan düşük biri cinsel suç işleme oranı yüksek olanlara göre düşüktür.Hatta imkansızdır.
Aynısı sigara uyuşturucu alkol bağımlılığı içinde geçerlidir.
Bölünerek çoğalsaydık gene bu tecavüz zina kıskançlık gibi cinsel suçlar oluşmayacaktı.

Hikayede birde doktor hasta ilişkisi tanrı hasta ilişkisine benzetilme hatası yapılmış.
Doktorun hasta üzerinde hakimiyeti yoktur.
İnsanın özelliklerini tanrı gibi belirlememiştir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst