İman

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde ls2 tarafından oluşturulan İman başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,015 kez görüntülenmiş, 16 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı İman
Konbuyu başlatan ls2
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
iman, akli delillerin götürdüğü yere kadar gidilen ve akli delillerin gücü oranında şüpheyle karışık olarak bir dini inanç sisteminin doğru olduğunu varsayma değil, dinin vahye dayalı iman esaslarına, akli delilleri ve karşı delilleri dikkate almadan bir ‘iman atlayışı’ yaparak teslim olmadır. Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran

Bazılarınca iman profesörü olarak lakaplanan Kierkegaard da kısaca imanın paradoksal olduğunu aklın kategorilerini bir kenara bırakılarak ona ancak bir sıçrama ile ulaşılabileceğini söyler. Tabi Tanrının yardımının da olması gerektiğini söyler. aslında mecburen böyle söyler çünkü ; duyduk ve inandık /duyduk ve itaat ettik benzeri inanç geleneği 3 semavi dinde de mevcuttur.

Kısacası; iman akli temele dayanmaz ama inanmayanlar bundan sorumludur. niçin sorumlulardır çünkü tanrı onlara akıl vermiştir. (paradoks)

dogma ya kabul edilir yada kabul edilir esas böyledir. anlaşılmayan onca ayetin açıklaması tanrının bir bildiği vardır veya insan vahyi tam anlayabilecek donanımda değildir. şeklinde özetlenebilir.

Size Tanrının sözünü getirdim diyen bir kişinin ilk vahyi; bu sözü getirene inanındır. inanmayan ateşe gider geri kalan hiçbir şeyin bir önemi yoktur.

İyi olmanızın hiçbir önemi yoktur. tanrı ahlak değil iman beklemektedir. iman etmeyen kurumuş yapraklar gibi parçalanır ve ateşe atılır.

İman çok önemlidir ancak tanrı 7 ci yuzyıldan beri elçi göndermemektedir.

İman edenler savaşta etmeyenlere galip geldiklerinde onları köle ve cariye yaparlar. çünkü onlar iman etmiyorlardır önemsiz tiplerdir. ama iman edenler her türlü kurtulur.

Dinden dönenin kellesi gider çünkü iman çok önemlidir. insan canı çok kıymetlidir ama iman etmeyenin canı o kadarda önemli değildir.

İman edenler iyilikleri karşısında mukafat alacaklardır. insan olduğunuz için iyilik yapmanız değil Tanrıdan karşılığını alacağınız için iyilik yapmalısınız. eğer böyle karşılığını bekleyerek iyilik yaparsanız bu yüceliktir. çünkü sadece imanı olanlar yücedir.

İman etmeyenlerin kalpleri kararmıştır. ondan iman etmezler edemezler.İman etmek tanrının yardımı ve istemesi ile olur buna rağmen etmeyenler cehenneme savrulur.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63



Atatürkün bir mektubunda ''keşke onlar gibi inanabilsem'' yazdığını hatırlıyorum. bir imanlının bakış açısını yansıtan güzel bir video. kutsal metinler sorgulanıyor. dünya düz mü yuvarlak mı, dönüyor mu dönmüyor mu? bu adam başkaları gibi kıvırmıyor.kelime oyunu yapmıyor. gerçi kutsal kitaptan dünyanın düz olduğu sonucunun çıkarılmasını kabul etmiyor ama külliyatta döndüğüne dair bilgi olmadığını kabul ediyor. (uzun diyenler için 35:20 dakikadan sonrası)

Hem inanıyorum deyip hemde kutsal metini olduğu gibi veya geçmişte 1000 yılın üzerinde anlaşıldığı gibi anlamayıp evirip çevirenlerin,kelime oyunu yapanların,araplardan iyi arapça bildiğini iddia edenlerin vb hepsinin imanından şüphe edilmeli bence. bunlar gerçekten inanıyorlarsa eyvallah ama öyle yorumlar yapıyorlar ki şüphe duymamak elde değil..
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
başım dara düşse Allah derim..

Ölümle yüzleşsem Allah derim..

Acılara karşı Allah derim..

kötülüğü,şiddeti,haksızlığı görünce Allah derim..

adaletsizliğe karşı Allah derim..

Ben yaradanı Allah diye bildim ona hep öyle seslendim, seslenirim..başka isim bilmem

İman buysa ben imanlıyım..

ama ne mesajlarını,ne de bu dünyada olan biteni anlayabilmiş değilim..
 

alpi

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
29 May 2014
Mesajlar
416
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
47
başım dara düşse Allah derim..

Ölümle yüzleşsem Allah derim..

Acılara karşı Allah derim..

kötülüğü,şiddeti,haksızlığı görünce Allah derim..

adaletsizliğe karşı Allah derim..

Ben yaradanı Allah diye bildim ona hep öyle seslendim, seslenirim..başka isim bilmem

İman buysa ben imanlıyım..

ama ne mesajlarını,ne de bu dünyada olan biteni anlayabilmiş değilim..

Mesajlarını ve yaptıklarını net ve kusursuzca bilseydin, O Allah olmazdı.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Mesajlarını ve yaptıklarını net ve kusursuzca bilseydin, O Allah olmazdı.

Bu da bir düşünüş biçimi veya mantalitesi..kabul edilebilir mi? evet kabul edilebilir-di..eğer Tanrının mesajı olduğu iddia edilen sözler ''insan'' sözlerine bu kadar benzemeseydi.. bende her dinden çıkan insan gibi dinimi savunmaya çalıştım. ama maalesef dostum. kuranı kerimi savunmak için üretilen tezler adil bir bölgede anti tezlerine kaybeder. Tanrı madem imana bu kadar önem veriyor galaksilerden,bakterilerden ne bileyim maddenin yapısından falan 2 satır kelam etseydi tüm anti tezlerini tek vuruşta yerle bir ederdi..ancak yok! tanrı bunu mu istiyor? iman elbette şüphe öğesi içermelidir ancak bu kadarda değil...bu çelişkilerle din rasyonel,tarafsız ve adil bir alanda savunumaz...
 

alpi

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
29 May 2014
Mesajlar
416
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
47
Bu da bir düşünüş biçimi veya mantalitesi..kabul edilebilir mi? evet kabul edilebilir-di..eğer Tanrının mesajı olduğu iddia edilen sözler ''insan'' sözlerine bu kadar benzemeseydi.. bende her dinden çıkan insan gibi dinimi savunmaya çalıştım. ama maalesef dostum. kuranı kerimi savunmak için üretilen tezler adil bir bölgede anti tezlerine kaybeder. Tanrı madem imana bu kadar önem veriyor galaksilerden,bakterilerden ne bileyim maddenin yapısından falan 2 satır kelam etseydi tüm anti tezlerini tek vuruşta yerle bir ederdi..ancak yok! tanrı bunu mu istiyor? iman elbette şüphe öğesi içermelidir ancak bu kadarda değil...bu çelişkilerle din rasyonel,tarafsız ve adil bir alanda savunumaz...

-Şu konuda bahsetsydi
-Şunu yapsaydı.
Ve benzeri isteklerde bulunmak yada dikta etmek, O'na yol göstermek olacak şey değil.
Ortada var olan sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, olanları görmemek ayrı bir şey, anlayamamak ap ayrı bir şey.

Firavun Musa peygamber için diyor:
"(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler atılmalı, yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?" Zuhruf.53

Halbuki Musa peygamberin asasını ve elini-mucizelerini- ap açık görmüştü.

Şöyle etrafımıza baksak onlarca yüzlerce asa ve el misali mucizeler göreceğiz, hemde çokta zorlanmadan.
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Iman, en temelde insan denilenin istencini varliga mal edebilmesinin arzusudur, temeli sadece benlik ve arzusudur.

Iman objesi bir 'irade' ise, -ki adinin ne oldugu ozgun duzlemde hic onemli degil, Allah, Zeus, herhangi bir sey- bu teolojik isim ve ismin niteligi tamamen sosyo-kulturel bir formdur, fakat 'iradeye iman'in var ve etkin olmasi, beklenti, ozgun iradenin varlik-kosuluna egemen olmasi ihtimalinin dus-unulmesinden baska bir sey degildir kisinin tecrubesinde, bir diger deyisle; iman objesi, insanin kendi-benliginin dusuncede hacim kazanmasindan otesi degil; siyasal tanrilar da sadece bu saltiklastirilmis dusunce formu sayesinde musteri topluyorlar bir nevi. Bu baglamda da tum tanrilarin dogduklari kulturun zihinsel izlerini tasimasi durumu bir goz onune getirilebilir.

Ek olarak, gorunurde benzesseler de iman ile guveni ayri tutuyorum; guven daha cok bilinc-sel veya bilinc ile de sabitlenebilen bir durum, iman ise varlik hakkindaki cehaletin yarattigi acziyetin sersemce bir ifadesi; ki bunyedeki cehalet giderilebildigi olcude iman (ihtiyaci) yok oluyor, oysa guven-mek zihinsel unsuru, bil-gi ile de devam edebiliyor. Elbette kisi tecrubelendikce ve ozellikle dikkatini tecrubenin degiskenligi uzerine verdigi olcude, her turlu zihinsel nitelik, kurgu-kuram degisebilir. Bu cercevede sosyo-imansal durumlarin her onyilda ya da yuzyildaki degisimleri gozlemlenebilir, hatta daha da geriye gidilirse, beyin denen organin evrimi, insanin kendi olumlulugunu anlamasi, vesaire, dusunsel nitelikleri sartlayan faktorler sayisiz.

Son tahlilde, sorgu-sorusturmadan uzak bunyeler icin iman, yasamsal tabanda psikolojik fayda-lar 'belki' saglayabilir, ki feodal yapilardan global kapitalizme evrim de zaten bu psikolojik etmenler uzerinde ilerledi. Fakat bir filozof icin, iman denilenin katiyen soz konusu oldugunu dusunmuyorum, teolog icin olabilir, filozof icin hayir.

Bir dip not; Aristo, yalnizliktan zevk alanin ya vahsi bir hayvan, ya da bir tanri oldugunu, Nietzsche ise, filozofun, hem vahsi bir hayvan, hem de bir tanri oldugunu soyler. Zira filozofun yonelimi, istencin egemenliginden ziyade bilgidir, bilgi her zaman ana hedeftir, bu yuzden de zihinselliginde toplumun parcasi ol(a)maz.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Iman, en temelde insan denilenin istencini varliga mal edebilmesinin arzusudur, temeli sadece benlik ve arzusudur.

Iman objesi bir 'irade' ise, -ki adinin ne oldugu ozgun duzlemde hic onemli degil, Allah, Zeus, herhangi bir sey- bu teolojik isim ve ismin niteligi tamamen sosyo-kulturel bir formdur, fakat 'iradeye iman'in var ve etkin olmasi, beklenti, ozgun iradenin varlik-kosuluna egemen olmasi ihtimalinin dus-unulmesinden baska bir sey degildir kisinin tecrubesinde, bir diger deyisle; iman objesi, insanin kendi-benliginin dusuncede hacim kazanmasindan otesi degil; siyasal tanrilar da sadece bu saltiklastirilmis dusunce formu sayesinde musteri topluyorlar bir nevi. Bu baglamda da tum tanrilarin dogduklari kulturun zihinsel izlerini tasimasi durumu bir goz onune getirilebilir.

Ek olarak, gorunurde benzesseler de iman ile guveni ayri tutuyorum; guven daha cok bilinc-sel veya bilinc ile de sabitlenebilen bir durum, iman ise varlik hakkindaki cehaletin yarattigi acziyetin sersemce bir ifadesi; ki bunyedeki cehalet giderilebildigi olcude iman (ihtiyaci) yok oluyor, oysa guven-mek zihinsel unsuru, bil-gi ile de devam edebiliyor. Elbette kisi tecrubelendikce ve ozellikle dikkatini tecrubenin degiskenligi uzerine verdigi olcude, her turlu zihinsel nitelik, kurgu-kuram degisebilir. Bu cercevede sosyo-imansal durumlarin her onyilda ya da yuzyildaki degisimleri gozlemlenebilir, hatta daha da geriye gidilirse, beyin denen organin evrimi, insanin kendi olumlulugunu anlamasi, vesaire, dusunsel nitelikleri sartlayan faktorler sayisiz.

Son tahlilde, sorgu-sorusturmadan uzak bunyeler icin iman, yasamsal tabanda psikolojik fayda-lar 'belki' saglayabilir, ki feodal yapilardan global kapitalizme evrim de zaten bu psikolojik etmenler uzerinde ilerledi. Fakat bir filozof icin, iman denilenin katiyen soz konusu oldugunu dusunmuyorum, teolog icin olabilir, filozof icin hayir.

Bir dip not; Aristo, yalnizliktan zevk alanin ya vahsi bir hayvan, ya da bir tanri oldugunu, Nietzsche ise, filozofun, hem vahsi bir hayvan, hem de bir tanri oldugunu soyler. Zira filozofun yonelimi, istencin egemenliginden ziyade bilgidir, bilgi her zaman ana hedeftir, bu yuzden de zihinselliginde toplumun parcasi ol(a)maz.

Tüm din ve inançlar zamanla çökmüş,çökecek veya dönüşecek... var olduğunun farkına varan insan sonsuz bir yok oluşu kabullenemiyor..ikisine de eyvallah. ölümden sonra hayat vardır veya benliklerimiz bir şekilde (dönüşerekte olsa) devam eder demekte çok büyük bir iddia tabiki. amenna.

Kierkegaard der ki; var olduğuna inanan insan, Tanrıya da inanır.

Tanrı veya öteler inancının temelinin kısaca ifadesi budur. peki dostum; sonsuzda zaten yoktuk ve birden var olduk -varolduğumuzun farkına vardık. son vardığımız noktada bilgiyi yüceltsekte bu bilgi dediğimiz veya sandığımızın yanılma şansı yok mudur. mikro ve makro düzeyde evreni veya varlığı doğru yorumladığımızdan emin miyiz,nasıl emin olabiliriz, bu mümkün mü...

Gene aynı şeyi söylüyorum size:) umut var. neden olmasın, öteler mümkün . en azından imkansız değil, olasılıksız değil :)
 
Son düzenleme:

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Tüm din ve inançlar zamanla çökmüş,çökecek veya dönüşecek...

Hatirladigim kadariyla bir diger iletimde bu durumun sebebinin uzerinden basitce gecmistim; "onto-loji" ibaresinin dile gelmesi, varligin 'olus' oldugunun isaretcisi ayni zamanda. Olusun bilincteki yansisi ise epistemolojik sabitleri(¿) yoksamak-gecersizlemek uzere islevsel, bu sebeple hic bir dusunsel (haliyle kulturel) form sabit kal(a)maz.

Bu baglamda teizmin yanilgisi basitce bir ontoloji-epistemoloji ayrimi girisimi. Bu ayrim sosyo-psikolojik tabanda bir tur dusunsel felc turetimine tekabul ediyor, zira varlik demek, hareket demek.

var olduğunun farkına varan insan sonsuz bir yok oluşu kabullenemiyor..ikisine de eyvallah. ölümden sonra hayat vardır veya benliklerimiz bir şekilde (dönüşerekte olsa) devam eder demekte çok büyük bir iddia tabiki. amenna.

"Iddia" degil de, belki dile getirilen dusunce demek daha tutarli?

Kierkegaard der ki; var olduğuna inanan insan, Tanrıya da inanır.

Tanrı veya öteler inancının temelinin kısaca ifadesi budur.

Elbette, ancak indirgenmis bir bicim olan inanc-objesinden ziyade, inanc denilen faaliyetin ontolojik temellerinin irdelenmesi daha tutarli diye dusunuyorum. Zira ilk etapta inanc denilenin dogasi, bir nitelik olarak ne/nasil oldugunun saptanmasi, varliksal kaidelere daha paralel epistemik birim uretecektir muhtemelen.

peki dostum; sonsuzda zaten yoktuk ve birden var olduk -varolduğumuzun farkına vardık.

Varlik-yokluk kavramlarinin yine indirgenmis soyutlar olduklarini goz onunde bulundurmak gerekir. Yok olan sey "dusunce" idi, zira verili bir donemecte dusunceyi tureten biyolojik ve cevresel faktorleri temellemis ontolojik kosullar ol-usmamislardi, oysa ayni unsurlar yine hareket halinde degiller miydi? Zaman denileni hareketten soyutladigimiz gercegini goz onune getirirsek, herhalde oylelerdi, sadece "form" olusmamisti.

Varligi total olarak ele aldigimizda kendisine bir form atfetmek mumkun mu? Degil gibi, zira varligin form sahibi olmasi, limit sahibi olmasi manasina, bu da hareketin bir noktada basladigi manasina gelir. Hareketin baslamasi kavrami ise, kendi icinde celiskili. Bu noktada felsefe, varlik denilenin mutlak bir devinim oldugunu bana bildiriyor. Bu cercevede dogaya baktigimda, var ve yok gibi kavramlari ona isleyemiyorum. Bu kavramlar sadece ayni varliga ickin olan formlar duzleminde gecerli.

O halde "biz" denilen de, bu sayisiz-limitsiz niteliklerden/formlardan bir tanesi olmali.

son vardığımız noktada bilgiyi yüceltsekte bu bilgi dediğimiz veya sandığımızın yanılma şansı yok mudur. mikro ve makro düzeyde evreni veya varlığı doğru yorumladığımızdan emin miyiz,nasıl emin olabiliriz, bu mümkün mü...

Dusuncenin karakteri, evrenin karakterine paralel mi, degil mi; disiniz agridiginda bu agriyi giderme umidiyle disciye gidip istence karsilik verebiliyorsaniz, paraleldir, yani "dogru yorum"-dan emin olunabilir. Dusuncenin karakteri evrenin karakterine paralel degilse, zaten bilgi soz konusu degil, bilgi soz konusu degilse, dogru aksiyon soz konusu olmaz, ve dis agrisinin gecmemesi de bunun ispati olur.

Gene aynı şeyi söylüyorum size:) umut var. neden olmasın, öteler mümkün . en azından imkansız değil, olasılıksız değil :)

Umut bir zihinsel nitelik olarak insanda olabilir-olmayabilir, ama eger varlik diyalektik isliyorsa, biyolojik bir formun niteliklerini butune atfetmek soz konusu olabilir mi? Ornegin bir ucurumun kenarindan adim atarsaniz, dunya sizin icin ucurumu duzlestirmez, asagi dusersiniz, iste bu gibi ontik durumlarin bilinci, insan denilenin epistem uretmesini sagladi.

O halde formlarda yansiyan nitelikleri formlardan izole olarak ele almanin felsefi bir dayanagi yok demek durumundayim. Bu baglamda insandaki herhangi bir mental niteligi de evrensel butune yuklemek tutarli gelmiyor, ki evrenin biyolojik formlardan arta kalaninda herhangi bilissel bir irade gozlemlemiyorum.
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Hatirladigim kadariyla bir diger iletimde bu durumun sebebinin uzerinden basitce gecmistim; "onto-loji" ibaresinin dile gelmesi, varligin 'olus' oldugunun isaretcisi ayni zamanda. Olusun bilincteki yansisi ise epistemolojik sabitleri(¿) yoksamak-gecersizlemek uzere islevsel, bu sebeple hic bir dusunsel (haliyle kulturel) form sabit kal(a)maz.

Bu baglamda teizmin yanilgisi basitce bir ontoloji-epistemoloji ayrimi girisimi. Bu ayrim sosyo-psikolojik tabanda bir tur dusunsel felc turetimine tekabul ediyor, zira varlik demek, hareket demek.



"Iddia" degil de, belki dile getirilen dusunce demek daha tutarli?



Elbette, ancak indirgenmis bir bicim olan inanc-objesinden ziyade, inanc denilen faaliyetin ontolojik temellerinin irdelenmesi daha tutarli diye dusunuyorum. Zira ilk etapta inanc denilenin dogasi, bir nitelik olarak ne/nasil oldugunun saptanmasi, varliksal kaidelere daha paralel epistemik birim uretecektir muhtemelen.



Varlik-yokluk kavramlarinin yine indirgenmis soyutlar olduklarini goz onunde bulundurmak gerekir. Yok olan sey "dusunce" idi, zira verili bir donemecte dusunceyi tureten biyolojik ve cevresel faktorleri temellemis ontolojik kosullar ol-usmamislardi, oysa ayni unsurlar yine hareket halinde degiller miydi? Zaman denileni hareketten soyutladigimiz gercegini goz onune getirirsek, herhalde oylelerdi, sadece "form" olusmamisti.

Varligi total olarak ele aldigimizda kendisine bir form atfetmek mumkun mu? Degil gibi, zira varligin form sahibi olmasi, limit sahibi olmasi manasina, bu da hareketin bir noktada basladigi manasina gelir. Hareketin baslamasi kavrami ise, kendi icinde celiskili. Bu noktada felsefe, varlik denilenin mutlak bir devinim oldugunu bana bildiriyor. Bu cercevede dogaya baktigimda, var ve yok gibi kavramlari ona isleyemiyorum. Bu kavramlar sadece ayni varliga ickin olan formlar duzleminde gecerli.

O halde "biz" denilen de, bu sayisiz-limitsiz niteliklerden/formlardan bir tanesi olmali.



Dusuncenin karakteri, evrenin karakterine paralel mi, degil mi; disiniz agridiginda bu agriyi giderme umidiyle disciye gidip istence karsilik verebiliyorsaniz, paraleldir, yani "dogru yorum"-dan emin olunabilir. Dusuncenin karakteri evrenin karakterine paralel degilse, zaten bilgi soz konusu degil, bilgi soz konusu degilse, dogru aksiyon soz konusu olmaz, ve dis agrisinin gecmemesi de bunun ispati olur.



Umut bir zihinsel nitelik olarak insanda olabilir-olmayabilir, ama eger varlik diyalektik isliyorsa, biyolojik bir formun niteliklerini butune atfetmek soz konusu olabilir mi? Ornegin bir ucurumun kenarindan adim atarsaniz, dunya sizin icin ucurumu duzlestirmez, asagi dusersiniz, iste bu gibi ontik durumlarin bilinci, insan denilenin epistem uretmesini sagladi.

O halde formlarda yansiyan nitelikleri formlardan izole olarak ele almanin felsefi bir dayanagi yok demek durumundayim. Bu baglamda insandaki herhangi bir mental niteligi de evrensel butune yuklemek tutarli gelmiyor, ki evrenin biyolojik formlardan arta kalaninda herhangi bilissel bir irade gozlemlemiyorum.

bu ifadeleriniz zihnimde güçlü bir itiraz ile karşılaşmıyor. eyvallah. zaten beni dinden çıkmaya götüren sebeplerde uyumsuzluklardı. İslam Tanrı anlayışı ve felsefesini mümkün olan sınırlar içinde ne kadar genişletirsem genişleteyim bu dünyayı anlamlandıramadım. ve sonunda çıkmak zorunda kaldım. kendimi kandırmayı veya çatışkıların üzerine gitmemeyide tercih etmedim. şimdi bağlarımı kopardığım için haliyle eskisinden daha açık bir zihnim var. ve tuhaf yaratığız işte önceden İslama ve Tanrı inancına karşı şeyler duymak istemezdim şimdide onları destekleyen şeyler duymak istemiyorum. bir şeylere kanalize olmak böyle bişi sanırım. kısaca oldukça subjektif yaratıklarınız. neyse konuyu dağıtmadan hala anlamladıramadıklarımı ifade edeyim; ben mutlak devinim denilen şeyi anlamıyorum, kendi kendine oluşumu anlamıyorum, bir çok şey bilinçli bir yaratıcının varolmadığına işaret ediyor ama ortada evren var biz varız. mutlak devinim bilinçsiz bir yaratıcı kasdediyor sanki bilmiyorum.

peki izninizle özel bir soru sorayım; ölüme ve hayatın anlamına bakışınız nedir? (özellikle duygusal yönden)

ateist arkadaşlarım bunları düşünmüyorum diye cevap veriyor. önceleri hadi bea! derdim ama sanırım bende bunları (ölüm ve hayatın anlamı) düşünmemeye başlayacağım. başka çare yok görünüyor. başka dinlere ve inançlara da kabaca bakıyorum ama baktığım kadarı ile hepsinde aynı çelişkiler mevcut, hepsi irrasyonel temel üzerinde yükseliyor ve uyumsuzluklar içeriyorlar.. sonuç nafile sanırım :)
 
Son düzenleme:

humanistica

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
5 Nis 2014
Mesajlar
50
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İs2 asıl inanç insan daki vicdandır ne yani şimdi sen islama inanmıyorsun diye kötülük mü yapacaksın hayır veya inanıyorsun diye iyilik mi yaptın hayır vicdan herkese bir yol çizer senin yolun hayırlı olsun yalnız ben iyilik adına şunlara dikkat ediyorum sanada tavsiye ederim
şiddetsizlik
kul hakkına saygı
evliliğin kutsanması ve tek eşlilik
nasıl olsa öleceğiz ister budizm ister manizim ister zerdüştlük ister sabilik veya yahudilik iyi olanın korkusu olmaz...
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
İs2 asıl inanç insan daki vicdandır ne yani şimdi sen islama inanmıyorsun diye kötülük mü yapacaksın hayır veya inanıyorsun diye iyilik mi yaptın hayır vicdan herkese bir yol çizer senin yolun hayırlı olsun yalnız ben iyilik adına şunlara dikkat ediyorum sanada tavsiye ederim
şiddetsizlik
kul hakkına saygı
evliliğin kutsanması ve tek eşlilik
nasıl olsa öleceğiz ister budizm ister manizim ister zerdüştlük ister sabilik veya yahudilik iyi olanın korkusu olmaz...

eyvallah.

ateist, bilinmezci ve istese bile hiç birşeye inanamayanlarıda bu inançların yanına yazar mısınız? (iyi olanın korkusu olmaz düsturu ile tabi)
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
bu ifadeleriniz zihnimde güçlü bir itiraz ile karşılaşmıyor. eyvallah. zaten beni dinden çıkmaya götüren sebeplerde uyumsuzluklardı.

"Dinden cikma" veya "bir dinden/ulustan olma" gibi kavramlarin -pratikte kimliksel tutunumlar olarak- kisideki bilinc duzeyinin durumu ile dogru orantili yapilandiklarini ya da cozulduklerini dusunuyorum. Olusturdugumuz (dayatilan ya da ozgun-bilincsizligimiz uyarinca kendimize dayattigimiz) tum kimlikler sosyokulturel, dolayisiyla varliksal iceriginden izole edilmis saltik dusunce formlari olarak, verili bir durgudaki sosyal unsurlarin bir arada faal bulunmalarina olanak taniyorlar, fakat felsefi bazda herhangi bir degerleri yok, zira saltik sandigimiz mental formlar asilda saltik degil, bu yuzden epistem unsurlari degil. Felsefe formalize edilemedigi icin, kisa-ca ozgun tecrubede soz konusu formlari kutlesizlemek suretiyle filozofu halktan ayiriyor.

İslam Tanrı anlayışı ve felsefesini mümkün olan sınırlar içinde ne kadar genişletirsem genişleteyim bu dünyayı anlamlandıramadım. ve sonunda çıkmak zorunda kaldım. kendimi kandırmayı veya çatışkıların üzerine gitmemeyide tercih etmedim. şimdi bağlarımı kopardığım için haliyle eskisinden daha açık bir zihnim var. ve tuhaf yaratığız işte önceden İslama ve Tanrı inancına karşı şeyler duymak istemezdim şimdide onları destekleyen şeyler duymak istemiyorum. bir şeylere kanalize olmak böyle bişi sanırım.

Bu surecinizi algi kanallarinin serbest birakilmasi uyarinca tureyen bir "kimlik degisimi" olarak etiketlemek mumkun. Islama "tutunurken", simdi non-islama "tutunmayi" tutarli buldunuz belki de. Fakat en nihayetinde 'bilinc' kendini konuslayacak bir taban aradigi muddetce kimlikleme sureclerinin sonu gelmiyor :)

konuyu dağıtmadan hala anlamladıramadıklarımı ifade edeyim; ben mutlak devinim denilen şeyi anlamıyorum, kendi kendine oluşumu anlamıyorum, bir çok şey bilinçli bir yaratıcının varolmadığına işaret ediyor ama ortada evren var biz varız. mutlak devinim bilinçsiz bir yaratıcı kasdediyor sanki bilmiyorum.

Bu durumun sebebi; herhalde kendi formumuzu varligin merkezine koymayi secmemiz olabilir -ki bir olcude hakliyiz da, zira varligin "dile gelmesi", onsel olarak algi denilen nitelige iye. Tam da bu noktada, "bilinc-disiligin bilinci" olusmak suretiyle varlik sorunsallasiyor. Kendi faaliyetimizi iradeden izole olarak tanimlayamadigimiz icin, evreni de tanimlayamiyoruz. Fakat bizim bu tanimlamayi gerceklestiremememiz; bu durumun hakikaten zan-digimiz gibi oldugu manasina gelir mi? Herhalde gelmez.

Kendi adima; evrende bir irade gozlemlemiyorum. Bu baglamda da bizim "benlik" dedigimiz seyin, bir -nitelik(form)- oldugu, ve bir -prensip(asil)- olmadigi sonucuna variyorum. Ilginc gercekten, zira "kendi-kendinelik nasil?" hatali-sorgusunu temelleyen yegane kavram, bizim "BEN" dedigimiz soyuttan baskasi degil, fakat sorgunun kendisinin turemesi dahi ozne-nesne ayrimina bagli :)

Mutlak devinim; benim dusuncemde varlik = hareket manasina geliyor. Yani zihindeki 'hareketsizlik' kavrami; sadece indirgenmis yuzeysel bir soyut, fakat herhangi bir ontolojik temeli yok; atesin islak olmasi kavraminin ontolojik bir temeli olmamasi gibi.

Varlik, orijinsiz hareketti, hareket, ve hareket olarak kalacak, ve biz "hareketsizlik" kavramini dahi, hareketin kendisinden soyutlamaktayiz, sadece bunu gorsel formlara yonelik kullaniyoruz; yani asilda varliksal temeli bulunmayan ozne-ce bir indirgeme. Bir dip not olarak; tam bu yuzden felsefeyi sembolik mantiga ustun goruyorum.

"ama ortada evren var-biz variz"¿; "Ev(i)ren" denilen, ya da bizim gozlemleyebildigimiz iliski agi, bir nitelik olarak butune ickin halde etkin. Fakat varliksal sonsuzlukla kiyaslandiginda kendisinin de statik bir sey olmadigi anlasilmali. Nitekim vakumun yapisi uzayzaman formlarina kiyasla irdelendiginde boyutsal bir limitlenemezlik ile karsilasiyoruz; koydugumuz limitlerde tamamen kendi algisal niteliklerimiz tarafindan formalize edilmis birimler. Dolayisiyla su asamada aksi mumkun olmayan bu limitlenemezligin 'zorunlu' olarak mutlak dedigim devinimi/akintiyi kosulladigini dusunuyorum.

peki izninizle özel bir soru sorayım; ölüme ve hayatın anlamına bakışınız nedir? (özellikle duygusal yönden)

Var olmaya basladiysak, yok olmaya da mahkumuz. Ontik mutlaklik (veya olumsuzluk) ne bilimsel ne de felsefi olarak mumkun degil, bu hususta yapacak bir sey yok. Yine de bilimin ileriki caglarda cok uzun omurleri mumkun kilacagini dusunuyorum, belki milyon yillar, fakat onun da sonu gelecek, evrenin (iliski aginin) sonu gelecek, baska evrenler, baska nitelikler tureyecek. Hem pozitif hem negatif diyalektik ile isleyen bir varligin ortaya koyabilecegi niteliklere limit bicmek mumkun mu?

Hayatin anlamina bakisim; yasami yasamda yasamali diyorum. Bunun icin de felsefenin her seyden oncelikli olmasi gerektigini dusunuyorum. Varligin "kendinde-sey" olarak bir anlami yok; ister-istemez o anlamlari biz yaratiyoruz, bu surec bilincsiz de gecebilir, bilincli de gecebilir, ve ben bilincli olmasindan yanayim; ki yasayabilecegimiz en iyi hayati yasamak (estetik) veya olabilecegimiz en iyi insan olmak (etik) mumkun olsun. Son tahlilde "ozgun bilinc" oldugu surece, varligin bir anlamami olmamasi kavraminin turetecegi nihil-izm, aksiyolojiye temas etmez.

ateist arkadaşlarım bunları düşünmüyorum diye cevap veriyor. önceleri hadi bea! derdim ama sanırım bende bunları (ölüm ve hayatın anlamı) düşünmemeye başlayacağım. başka çare yok görünüyor. başka dinlere ve inançlara da kabaca bakıyorum ama baktığım kadarı ile hepsinde aynı çelişkiler mevcut, hepsi irrasyonel temel üzerinde yükseliyor ve uyumsuzluklar içeriyorlar.. sonuç nafile sanırım :)

Dusunmekten vazgecmenizi onermem, zira dusunmek, dusunce hakimiyetini saglamanin da surecidir ayni zamanda. Muhim olan dogru dusunmek (felsefe).
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
epoché;

Mutlak devinim derken sonsuz-limitsiz bir yapıdan bahsediyoruz. ama bundan bahseden kişi/bizler sonludur. kısacası ortadaki ilişki; sonsuz ile sonlunun ilişkisidir.

öyleyse düşünelim;

evren 14 milyar yıl yaşında bizler ise 200 bin yıl yaşında diyelim hatta bunu artıralım evren 500 milyar yıl yaşında insanoğluda 5 milyar yıl yaşında diyelim. ve insanoğlunun ortada 5 milyar yıllık bilgi birikimi var diyelim.

bu 500 milyar yıllık evren ve 5 milyar yıllık insanoğlu bilgi birikimi sonsuz olanın yanında ne ifade eder? rakamları ne kadar artırırsak artıralım sonsuzluğun yanında küçük, çok küçük,zerre değil midir?

öyleyse; mutlak devinim hakkında birşey bilmemizde pek mümkün değil bana göre.

birde saçma olsada hep söyle düşünmüşümdür ölüp sonsuza kadar yok olmak mümkün müdür? sonsuz!? hiç bitmiyor ki, belki birgün birşeyler olacak ve tekrar ortaya çıkacak benliklerimiz.

sonuçta varmak istediğin/savunduğum şudur; (ben ifade konusunda yeteneksiz olduğum için kierkegaard'dan yardım alıyor ve onun sözcüklerini kopyalıyorum:) )

Nesnel hakikat denen seyi keşfetmek, felsefenin bütün sistemlerini çalışmak ve gerekirse hepsini incelemek ve her bir sistemin içindeki tutarsızlıkları göstermek ne işime yarar; ama o benim hayatımla ilintili olmalıdır ve ben bunu şimdi en önemli şey olarak görüyorum.

yürüttügüm mantığı geçerli buluyorsanız , varoluş açıklanamaz,genellenemez birşeyse. ötelere inanmamız,olasılık açmamız nesnel /bilimsel şeylerle demoralize olmamızdan daha yeğdir diyorum :)
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
epoché;

bi önceki mesajım ana fikrini özetleyim. işyerinden yazıyorum çoğu zaman. haliyle araya birşeyler giriyor ve zaten kötü olan ifade biçimim iyice kötüleşebiliyor:)

özetle yürüttüğüm mantık şöyle;

- inancımızı üzerine kurabileceğimiz nesnel bir gerçeklik/nesnel kesin bilgi yoktur veya mümkün değildir.
- inanç inançtır. inançların kesinleştirilmesi gerektiği düşüncesi hatadır. bunun çabası da nafiledir.
-öznel/birey olarak bir inanca bağlanmalı ve devam etmeliyiz. burada esas olan inancımızın doğruluğu veya yanlışlığı değil. bizimle inancımız arasındaki içsel bağdır.

ne bileyim işte. şimdi inançtan çıktım da iyi mi oldu. moral değer olarak eskisine göre daha iyi durumda değilim. madem ki varoluşa bilinmezlik hakimdir birşeylere bağlanmak/inanmak daha iyidir.

ayrıca herşey mümkün. ben ölüm ötesinde yaşama,sevdiklerimizle bir yerlerde bir şekilde kavuşabileceğimize,iyilik ve kötülüğün bir şekilde karşılık bulacağına, varlığı yöneten bir güce-zekaya, veya bu zamana kadar insanoğlunca düşünülememiş hiç dile getirilememiş bir ontolojik yapı olabileceğine vs. inanmak istiyorum. ve bu düşüncelerimi kesin biçimde yanlışlayacak bir bilginin kimsenin elinde olmadığını savunuyorum. hiçbir doktrinin elinde bu bilginin olmaması hatta olamayacağı, sonsuzluğun içinde bir an parlamış insanoğlunun üreteceği hiçbir bilgi türünün bu inançlarımı çürütemeyecegini savunuyorum. buda inançlarımın rasyonel temeldir.

böyle düşünmek bana göre daha iyi ve daha doğrudur..
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
öyleyse; mutlak devinim hakkında birşey bilmemizde pek mümkün değil bana göre.

Soyle diyeyim; hani mutlak devinim denilenin bir "hakkindaligi" olsaydi, belki bilinebilirdi :)

birde saçma olsada hep söyle düşünmüşümdür ölüp sonsuza kadar yok olmak mümkün müdür? sonsuz!? hiç bitmiyor ki, belki birgün birşeyler olacak ve tekrar ortaya çıkacak benliklerimiz.

Ortaya tabi ki "benlikler" cikabilir, ama ortaya cikan benligin, an icinde soyutlanan benlik olmasi mumkun dersek; 'hafiza' denilende temellenen herhangi bir soyutun mutlakligini savlamis oluruz, oysa boyle bir olgu gozleme taban vermis degil.

Ornegin siz "bu¿" benliginize dogmadan once vardi<-niz diyelim, su anki bu merakiniz sonradan neden giderilecek olsun; sonra da ortaya ciksaniz, tamamen ayni sorulari soruyor olmaz misiniz? :)

yürüttügüm mantığı geçerli buluyorsanız , varoluş açıklanamaz,genellenemez birşeyse. ötelere inanmamız,olasılık açmamız nesnel /bilimsel şeylerle demoralize olmamızdan daha yeğdir diyorum :)

Varolusun aciklanamaz bir sey oldugunu dusunmuyorum, 'aciklanamama' faktoru ne kadar etkinse, 'aciklanabilme' faktoru de ayni oranda etkin olmalidir. Aciklanabilir, belki 'formlar' veya 'nitelikler' ongorulemez, ama duzenegin anlasilabilme, kavramlastirilabilme, veya bir sekilde aciklanabilme "ihtimali" pek tabi ki var.

özetle yürüttüğüm mantık şöyle;

- inancımızı üzerine kurabileceğimiz nesnel bir gerçeklik/nesnel kesin bilgi yoktur veya mümkün değildir.

Gecerli anlayis bil-indigi takdirde inanc gereksizlesiyor. Yani bir olamin, algiya yansidigi olcude direkt bilgisi, ayni algi uzerine inanc formlamayi gereksiz kiliyor. Nesnel bilgi yoktur ifadenize katilmiyorum, zira asilda gecerli tum epistemolojiyi nesnenin davranisi uzerinden ediniyoruz.

- inanç inançtır. inançların kesinleştirilmesi gerektiği düşüncesi hatadır. bunun çabası da nafiledir.

Elbette, buna katiliyorum. Zaten inanc denileni vizyonun/bilginin noksanligi kosulluyor.

-öznel/birey olarak bir inanca bağlanmalı ve devam etmeliyiz. burada esas olan inancımızın doğruluğu veya yanlışlığı değil. bizimle inancımız arasındaki içsel bağdır.

Buna bir olcude katilmiyorum, bir inanca "baglanmak", soyut bir formun kosullardan izole edilmesi, saltiklastirilmasi demektir. Dusunceye vakit ayirmayan bir zihin acisindan belki norm-al bir durum. Fakat epistemoloji duskunu bir filozof istenc tabanindaki dusunsel bicimlerini ancak gundelik hayatta kullanmali, bundan arta kalan, tutunulan her bir dusunce formunun gecersizlenmeye mahkum oldugunun ise bilincinde olmali diye dusunuyorum, yoksa felsefeden bahsetmek mumkun olmaz.

ne bileyim işte. şimdi inançtan çıktım da iyi mi oldu. moral değer olarak eskisine göre daha iyi durumda değilim. madem ki varoluşa bilinmezlik hakimdir birşeylere bağlanmak/inanmak daha iyidir.

Kisisel dusunceniz tabi ki, ama sahsen bir 'gercek arayicisinin' inanca basvurmasi durumunu pek tutarli bulmuyorum, ki 'gercek' ile 'inanilmak istenen' hic bir zaman es-deger degildir, ve bildiginiz gibi her filozofun ilk kesfi kendi cehaleti oluyor.

ayrıca herşey mümkün. ben ölüm ötesinde yaşama,sevdiklerimizle bir yerlerde bir şekilde kavuşabileceğimize,iyilik ve kötülüğün bir şekilde karşılık bulacağına, varlığı yöneten bir güce-zekaya, veya bu zamana kadar insanoğlunca düşünülememiş hiç dile getirilememiş bir ontolojik yapı olabileceğine vs. inanmak istiyorum.

Sizce filozof kisinin -bilgi istemesi- durumu, 'bilgi boyle olmali' niyetinden mi turuyor, yoksa 'acaba gercek nedir' sorgusundan mi?

ve bu düşüncelerimi kesin biçimde yanlışlayacak bir bilginin kimsenin elinde olmadığını savunuyorum.

Bu daha cok oznel bir secim gibi geldi, hani bir inanc nesnel olarak yanlislansa bile kisi inanmaya devam edebilir, inanc denilen dogasi geregi buna uygun bir fenomen.

hiçbir doktrinin elinde bu bilginin olmaması hatta olamayacağı, sonsuzluğun içinde bir an parlamış insanoğlunun üreteceği hiçbir bilgi türünün bu inançlarımı çürütemeyecegini savunuyorum. buda inançlarımın rasyonel temeldir.

böyle düşünmek bana göre daha iyi ve daha doğrudur..

Bu sozlerinizi felsefeye su sekilde bagintilarim; inanclari bir yazilim olarak dusunurseniz, belli bir bunyeye 'faydali' olan belli bir yazilimin saptanmasi ve kullanilmasi belki, zira ifadeleriniz daha cok oznel bir tur psikoterapiye isaret ediyor gibi gorunuyor.
 
Son düzenleme:

UpBot

Kahin
Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2021
Mesajlar
1,017
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Yeni düşüncelere açığız
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst