Ideal ve Idoller

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde evrensel-insan tarafından oluşturulan Ideal ve Idoller başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 11,074 kez görüntülenmiş, 69 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı Ideal ve Idoller
Konbuyu başlatan evrensel-insan
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan "ictenlik"

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Biz derken kastım, esasen var olan şeylerin tamamıdır ..Yani mesele şu yahut bu canlı/cansız meselesi değil..Varlık denen şey neden var meselesidir..

Elbette bir şeyi ben düşünüyor isem o düşünce benimdir ancak bu benim düşüncemin nesnel gerçekliği yansıtmayacağı anlamına gelmez..Örneğin siz, benim bilincimden bağımsız olarak varsınız ve hayattasınız, bu bir nesnel gerçekliktir ve aynı zamanda benim de düşüncemdir..İnsan zihni mutlak anlamda sınırlı değildir.

sevgili Ferdinand Bardamu..

biz derken sadece insanoğlunu değil tüm varlığı kastettiğini biliyorum zaten ama benim cevabım/düşüncem yine aynıdır.. yine diyorum ki; bu sorunun ve cevabın tek muhattabı biz insanoğluyuz..

daha önce başka bir topicte değinmiştim.. ben insanoğlunun bilincini bir aynaya benzetirim..
şimdi formülüze etmeye çalışalım..

1-içinde insanoğlunun da dahil olduğu varoluş/evren/varlık alemi = A
2-insanoğlu bilinci = AYNA
3-insanoğlunun bilincine gelen sinyallerin yansıması ve ortaya koyduğumuz evren=B
olsun..

yani ortada

1- yansıyan, yansı veren kaynak(varoluş): A
2-yansıtan(insan bilinci): AYNA
3- yansıtılan türev(bizim ifade ettiğimiz evren): B

sözkonusu.. bilmiyoum ilgi alanına girer mi ama google amcaya
-nasıl görürüz?
-nasıl işitiriz?
-nasıl koku alırız?
-nasıl tat alırız?
-nasıl bir cismi hissederiz?
gibilerinden cümleler yazıp karşına çıkanları okursan "insan fizyolojisi" ile ilgili biraz fikir sahibi olursun..

bunları okuduğunda şunu farkedeceksindir ki; yukarda bahsettiğim A=B değildir.
peki nedir?
B nin A dan gelen sinyallarin belli niteliksel ve niceliksel limitler dahilinde filtre edilip, rafinize bir dönüştürülmüş bir türev olduğunu farkedeceksin..

sen bir cismin karşısında durup

-benim karşımda güzel hışırtılı sesler çıkaran, şu kokuyu salgılayan, tatlı kırmızı elmaları olan, şu sertlikte/katı halde bir "elma ağacı var" derken karşındaki cismi mutlak bağımsız ifade edip ortaya koymuyorsundur..

peki ne yapıyorsun?

1-müstakil bir cisimden gelebilecek sonsuz sayıdaki sinyalleri herşeyden önce 5 e(beş duyu organımız var çünkü, daha fazla değil) indirgiyorsun..
2- 5' indirgediğin bu görsel, işitsel, kokusal, tatsal, dokunsal sinyalleri daha sonra elektrik enerjisine dönüştürüyorsun.. çünkü senin sahip olduğun donanım gereği nöronların(sinir hücresi) bu gelen sinyalleri olduğu gibi değilde bir çeşit elektrikse enerjiye dönüştürerek iletebiliyor ancak..
gözüne gelen belli dalgadaki ışık boyları ışın olarak değil elektriksel iletiyle ancak optik sinirden
kulağına gelen belli frekanstaki ses dalgaları, ses dalgası olarak değilde elektriksel iletiyle ancak akustik sinirden
burnuna gelen kokusal dalgalar, koku dalgası olarak değilde elektriksel enerji olarak iletiyle ilgilili sinirden
diline gelen tatsal dalgalar, tat dalgası olarak değilde elektriksel iletiyle ilgili sinirden
derine gelen dokunsal dalgalar da yine elektriksel iletiye dönüştürülerek ilgili sinirler aracılığı ile
beyin denen organa iletiliyor..

ve bu çok farklı niteliksel ve niceliksel özelliklere sahip dalgaların hepsi nöronların iletebileceği tek form olan elektriksel ortak enerji formunda beyin dokuna gelip orada ilgili merkezlerde görsel, işitsel, kokusal, tatsal ve dokunsal bir takım "imgeler" oluşuyor..

sen sonra beyninin numenal yetisini kullanarak bunları kavramlaştırarak soyutluyorsun ve dillinle ifade ediyorsun..

yani anlatmaya çalıştığım şey şu: A(varoluş) dan gelen sonsuz nicelik ve niteliksel sinyal/yansı/uyarıcı senin sahip olduğun sınırlı sayı ve yetideki 5 duyu organların tarafından bir çok kez elenip, rafine edilip, dönüştürülüp, imgelenip senin tarafından(insanoğlu) ortaya konuyor..
senin bir ayna/yansıtıcı olarak ortaya koyduğun şey mutlak A değil,
mutlak A'nın bir çok işlemden ve rafineden sonra türevinin, türevinin, türevinin, türevi olan B' yi ortaya koyup yansıtmaktır..

bu yazdıklarmdan farkedeceğin gibi sen bir insanoğlu olarak bildiğimiz bir ayna gibi bir cismi olduğu gibi yansıtmıyorsun..

bir aynanın önüne bir kalem koyarsan, ayna kalemi hiç türevlemeden olduğu gibi yansıtır.. yani A=B dir

ama insanoğlu basit bir ayna gibi değildir.. A' yı alır bir çok işlemden geçirerek türevlenmiş bir B olarak yansıtır.. yani A=B değildir..

köken, mutlak olan A'dır..
B ise; insanoğluna gelip yansıyan A'nın türevler zinciridir..

uzun lafın kısası; yukarıda bahsettiğim herşey "insanoğluna göredir" derken vurgulamak istediğim şeyler bunlardır.. bu ister biz insanoğlu olalım ister varlık olsun farketmez..
tüm hepsi insanoğlu bilincinin bir türevidir..
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Sayın evrensel-insan, öncelikle yazınızın benim eleştrilerime cevap vermeyen ve görmezden gelen bir yazı olduğunu belirtmek isterim...

Nesnelerin birincil ve ikincil özellikleri mevcuttur..Bu birincil özellikleri kişiden kişiye göre değişmeyen özelliklerdir kütle,atom numarası vs.gibi..İkincil özellikler ise ağırlık, sıcaklık, renk , tat, koku vs gibi özelliklerdir ki kişiden kişiye değişebilirler..Birincil özellikler nesnellik ifade ederler.Bunlar deney konusudurlar. Bir nesnenin kütlesi yahut hacmi aynı ortam şartlarında aynıdır, öncelikle nesnel bilgi mümkün değil demeniz ve yazılarınızın neredeyse tamamında bilimden bahsetmeniz kadar çelişik bir ifade olamaz..Sizin düşünceniz bilimi imkansızlaştırarak bilimin tarafında olma iddidasındadır ..Bilim gerçeklerden hareket eder.Gerçeğin ayırıcı özelliği nesnel olmasıdır, hani sizin olmadığını iddia ettiğiniz nesnellik..Siz tüm yazılarınızda gerçeğin bilinemez olduğunu ifade etmektesiniz ve yine bu yazınızda da ifade etmişsiniz..Ancak yorumunuza başlarken benim """Siz hiç bir zaman bilinemeyecek bir gerçeklik kavramı ortaya koymaktasınız""" cümleme hayır cevabını verip, yazınızın ilerleyen kısımlarında yine gerçekliğin yokluğuna ulaşmanıza ne desem bilemiyorum...

Olgunun özelliklerinden bir tanesi nesnel olmasıdır!! Nesnelliği yadsıyan bir düşüncenin, olgudan bahsetmesinin ne kadar anlamlı olup olmadığını , size bırakıyorum..Bilim gerçeğe ulaşmak için bir amaç güder , çünkü olgu dediğiniz nesnellik üzerine kurulur, nesnellik ise gerçek anlamındadır..Tekrar edeyim, gerçeğin ayırıcı özelliği nesnel olmasıdır.

"""Burada sorun mutlaklik algisinda, bilimin bilimselliginde mutlaklik ve sinir yoktur. Sadece olgusal ve gozlemsel bilimin o ana kadar geldigi yer vardir."""" demişsiniz .
Gerçeğin mutlak anlamda bilinemeyeceği nereden çıkıyor ozaman? Üstelik bilimin olgudan hareket etmesi ve olgunun da temel özelliğinin nesnel olması ve gerçekliğin ayırıcı özelliğinin de nesnellik olmasına rağmen.Olgu olmadan bilim olur mu ki olgusal ve gözlemsel bilim ne demek? Bilimin gerçeklik ile bağının olmaması sizin yaratımınızdır, geçerliliği yoktur..Bir elmanın gerçekliği onun kütle numarası, hacmi , özgül ağırlığı, moleküler yapısı , hücre yapısı vs..dir..Gerçeklik dediğiniz bu olguların bir aradalığıdır..Bunların bir arada oluşu o elmayı elma yapmakta ve gerçekliğini sağlamaktadır..Bu bir aradalığı sağlamak ile onu tanımlamak farklı şeylerdir..İnsanoğlu elmaya gerçeklik kazandıran değil o gerçekliğin parçalarını tespit edendir..Bu olgular insan tarafından tespit edilemediğinde elma ortadan kalkmaz varlığını sürdürür...Bir maddenin madde olabilmesi için bir aradalığı sayğlayanın Higgss bozonu olduğu fizik teorisinde mevcuttur ve bu bozonu bulmak için Cern deneyi yapılmaktadır...Bilim maddeyi madde yapan şeyi aramaktadır..

Nesne kendi kendini ortaya koyar, insan onu kavramlaştırır. Evren insan yaratımı mıdır ki nesne kendini ortaya koyamasın?.Bu ikisi farklı şeylerdir.Evet illaki bilinç sahibi olmayan nesne kendini soyutlayarak kavrama ulaşamaz.Siz insanın soyutlama kabiliyetini var etme kabiliyeti olarak algılıyorsunuz...Size göre nesneleri var eden insandır.. O halde insan = tanrıdır

Cümlemde çelişki olduğunu sanmıyorum, sizin olgu , bilim ,gerçeklik kavramları ile ilgili probleminiz olduğundan , bir çelişkiyi zorluyorsunuz diye düşünüyorum. Gerçekliğin ayırıcı özelliği nesnelliktir, olguların temel özelliği nesnelliktir,bilimin uğraşı ise olgulardır.Yeterince açık değil mi? Siz nesnelliği yadsıyarak,gerçeği ve olguları da yadsıyorsunuz, haliyle bilim de ortadan kalkmış oluyor. Nihayetinde ise atomun parçalanışını benim varlığım ile ilgilendirmeye kadar gidiyor iş. Atomun parçalanmış olmasının Ferdinand Bardamu, yani benim varlığım ile bir ilgisi var ise, o zaman gidip bundan faydalanayım, zira bu büyük bir şey olur benim için..

Bilinemezlik zaten bir kavramdır..İnsan bilmediği bir çok şeyi soyutlar ve bir bilinemezlik kavramına ulaşır..Bilinemez alana giren çıkarımların tamamı bir inanç belirtir..Teoriler de bir inanç üzerine kurulmuşlardır, varsayımlar da..Bunlar somuta dönüp de bilgi oluşamaz ise bir inanç olarak kalırlar. Sizin gerçeklik bilinemez varsayımınız gibi…Bir inanç belirtmeyen varsayım olmaz..

Gerçekliğin bilinemezliği gibi bir mutlaklığa sahipsiniz..

Sizin mantığınıza göre üçgenin iç açıları 180 derecedir önermesi ile 267 derecedir önermesi aynı gerçekliktedir..Çünkü bu bilgilerin insandan bağımsız olması mümkün değildir. Haliyle ikisi de özneldir ve iki kişi de haklıdır..Zira nesnel bilgi mümkün değil.Biri haksız diğeri haklı ise nesnel bilgi olması gerekir..

Ahmet mevzusunu dile getirmemdeki amaç , nesnel gerçekliği yadsıyan bir düşüncenin bilime inancının olamayacağı gibi , Ahmet’in sınavı kazanamayacağını düşünen birinin de Ahmet’in kabiliyetine , sorumluluk duygusuna inancının olamayacağıdır..Siz gerçekliğin bilinemez olduğunu iddia ederek bilinemezci oluyorsunuz…Ancak belli bir şucu yahut bucu olduğunuzu kabul etmiyorsunuz…
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Sayın paslıçivi

İnsan zekasının ortaya koymuş olduğu teknolojik ekipmanlar nesne olan o A yı yine A gibi algılamasına imkan verir..Yani A yı B gibi algılaması mutlak değildir.İnsan aklı sınırsızdır, sınırlılık görecelidir, haliyle A yı B olarak algılamaya mahkumiyet yoktur..

Siz de evrensel insan gibi , antik yunan dünyasında yapılmış birincil ve ikincil özellik kavramından bir haber olduğunuz için , herşeyi ikincil özellikler zannediyorsunuz. Ve herşeyi aşağıdaki gibi insanın öznelliğine atfediyorsunuz.

""""-benim karşımda güzel hışırtılı sesler çıkaran, şu kokuyu salgılayan, tatlı kırmızı elmaları olan, şu sertlikte/katı halde bir "elma ağacı var" derken karşındaki cismi mutlak bağımsız ifade edip ortaya koymuyorsundur..""""

güzellik,koku,,tatlılık,sertlik,katılık bunlar ikincil özellikler..Peki ya o ağacın belirli bir anda ve aynı şartlar altında moleküler yapısı,biyolojik yapısı, hacmi, hücre yapısı kişiden kişiye göre değişir mi ? Değişmez..Neden ? çünkü bunlar birincil özellikleridir..Google dan öğrenmeye kalkarsanız, sonuç bu olur...Adamların milattan önce yapmış olduğu isabetli ayırımdan habersiz olursunuz...

Yaptığınız en büyük hatalardan biri insan aklını yadsımaktır.İnsan salt duyu organlarından ibaret değil ve bilgi dediğiniz şey sadece duyu organları ile gelen bilgilerin , geldiği şekilde algılanıp dondurulmasından ibaret de değil..Kişinin bunları değiştirip, kavramlaştırıp , birleştirip yeni bilgilere ulaşması sürecin bir parçasıdır..Hangi indirgemecilikle atom altı dünyayı görebiliyoruz..Aksine görüş kabiliyetimizin ötesinde birşeylerin var olduğunu bilecek akla sahip olduğumuz için atom altı dünyadan haberdarız..Akıl ve gözlemin bir aradalığını ortadan kaldırırsanız, insanı da ortadan kaldırırsınız..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Sayın evrensel-insan, öncelikle yazınızın benim eleştrilerime cevap vermeyen ve görmezden gelen bir yazı olduğunu belirtmek isterim...

Bu sizin alginiz, cunku sartlanmislik altinda yazilanlari okuyorsunuz, algilamak yerine; kendi dogrularinizla mukayese ediyorsunuz.

Nesnelerin birincil ve ikincil özellikleri mevcuttur..Bu birincil özellikleri kişiden kişiye göre değişmeyen özelliklerdir kütle,atom numarası vs.gibi
Bu ozellikler nesnede midir, yoksa insanoglu bu ozellikleri nesneye mi vermistir?

İkincil özellikler ise ağırlık, sıcaklık, renk , tat, koku vs gibi özelliklerdir ki kişiden kişiye değişebilirler..Birincil özellikler nesnellik ifade ederler.Bunlar deney konusudurlar. Bir nesnenin kütlesi yahut hacmi aynı ortam şartlarında aynıdır

Insanoglunun neseneye verme acisindan, yukaridaki ozellikler ile bu ozellikler arasindaki fark nedir ve o fark neye/kime goredir?

öncelikle nesnel bilgi mümkün değil demeniz ve yazılarınızın neredeyse tamamında bilimden bahsetmeniz kadar çelişik bir ifade olamaz..Sizin düşünceniz bilimi imkansızlaştırarak bilimin tarafında olma iddidasındadır
Bilimi bilimsel olarak tanimlayiniz.

Bilim gerçeklerden hareket eder

Bilim olgudan hareket eder. Gercek ile olgu farkini aciklayiniz.

Gerçeğin ayırıcı özelliği nesnel olmasıdır, hani sizin olmadığını iddia ettiğiniz nesnellik

Bu sizin materyalist bakis aciniz. Bu bilimsel biur bakis acisi degil; ustelik metafizigin gercek varlik tartisdmasinda oznelcilik ve isimcilik te rakipleri.

Siz tüm yazılarınızda gerçeğin bilinemez olduğunu ifade etmektesiniz ve yine bu yazınızda da ifade etmişsiniz

Dedim ya algiliyamiyorsunuz diye, ben gercekligin yapilandirilmis oldugunu soyluyorum. Siz buradan hangi mantikla bilinemezi cikariyorsunuz. Buradan gercekligin insanoglu yapilandirilmisligi olarak degisken ve goreceli oldugu ortaya cikar. Nitekim ontolojik gerceklikte uc farkli bakis acisi vardir. Nesnel, oznel ve isimsel.

Ancak yorumunuza başlarken benim """Siz hiç bir zaman bilinemeyecek bir gerçeklik kavramı ortaya koymaktasınız""" cümleme hayır cevabını verip, yazınızın ilerleyen kısımlarında yine gerçekliğin yokluğuna ulaşmanıza ne desem bilemiyorum...

Yazilanlari iyi okuyun. Ben bilinemezcilikten hic bir yerde bahsetmedim.

Olgunun özelliklerinden bir tanesi nesnel olmasıdır!!

Buradaki nesnellik fenomen olarak gozlem vermesidir. Ama gozlemi alan insanogludur. O gozlem alinmayip ifade edilmezse gozlem vermenin hic bir anlami kalmaz.

Nesnelliği yadsıyan bir düşüncenin, olgudan bahsetmesinin ne kadar anlamlı olup olmadığını , size bırakıyorum..Bilim gerçeğe ulaşmak için bir amaç güder , çünkü olgu dediğiniz nesnellik üzerine kurulur, nesnellik ise gerçek anlamındadır..Tekrar edeyim, gerçeğin ayırıcı özelliği nesnel olmasıdır.

Indirgemeci ve determinist olarak degerlendirdiginizden algiliyamiyorsunuz. Nesnelligi yadsimiyorum, aksine gozlem veren fenomenal bir taban oldugunu soyluyorum.

"""Burada sorun mutlaklik algisinda, bilimin bilimselliginde mutlaklik ve sinir yoktur. Sadece olgusal ve gozlemsel bilimin o ana kadar geldigi yer vardir."""" demişsiniz .
Gerçeğin mutlak anlamda bilinemeyeceği nereden çıkıyor ozaman?

Metafizik gerceklik tartismasindan cikiyor. Insanoghlu gercegi yapilandirirken indirgemeci ve determinist algi ile tek bir gerceklik yapilandiramiyor. Yalniz her bir metafizik bakis acisi kendi gercekligini "mutlak" kiliyor. Bilimsel olarak mutlak gozlem vermez ve akilciligin determinist tatminidir.

Üstelik bilimin olgudan hareket etmesi ve olgunun da temel özelliğinin nesnel olması ve gerçekliğin ayırıcı özelliğinin de nesnellik olmasına rağmen.Olgu olmadan bilim olur mu ki olgusal ve gözlemsel bilim ne demek?

Bu da yeni bir yanlis algilama mi? Ben nerede ve ne zaman "olgu olmadan bilim olur" demisim. Gercekligin ayirici ozelligi nesnellik degildir. Bu sadece materyalist bakis acisidir. Gercekligin insanoglu yapilandirilmisliginda, hem nesnellik, hem oznellik hem de kavram vardir.

Bilimin gerçeklik ile bağının olmaması sizin yaratımınızdır, geçerliliği yoktur..Bir elmanın gerçekliği onun kütle numarası, hacmi , özgül ağırlığı, moleküler yapısı , hücre yapısı vs..dir..Gerçeklik dediğiniz bu olguların bir aradalığıdır..Bunların bir arada oluşu o elmayı elma yapmakta ve gerçekliğini sağlamaktadır..Bu bir aradalığı sağlamak ile onu tanımlamak farklı şeylerdir..İnsanoğlu elmaya gerçeklik kazandıran değil o gerçekliğin parçalarını tespit edendir..Bu olgular insan tarafından tespit edilemediğinde elma ortadan kalkmaz varlığını sürdürür...Bir maddenin madde olabilmesi için bir aradalığı sayğlayanın Higgss bozonu olduğu fizik teorisinde mevcuttur ve bu bozonu bulmak için Cern deneyi yapılmaktadır...Bilim maddeyi madde yapan şeyi aramaktadır..

Burada da yanlis algilama var. Bilimin gerceklik ile baginin olmadigini soylemedim. Bilimsel olarak gercekligin insanoglu yapilandirilmisligi oldugunu soyledim.

Nesne kendi kendini ortaya koyar

Oznel bir algi olmadan nesne nasil kendi kendini ortaya koyuyor. Bunu kim/ne soyluyor. Nesnenin kendisi mi/ yoksa nesneyi algilayan insanoglu mu?,


insan onu kavramlaştırır. Evren insan yaratımı mıdır ki nesne kendini ortaya koyamasın?.Bu ikisi farklı şeylerdir.Evet illaki bilinç sahibi olmayan nesne kendini soyutlayarak kavrama ulaşamaz.Siz insanın soyutlama kabiliyetini var etme kabiliyeti olarak algılıyorsunuz...Size göre nesneleri var eden insandır.. O halde insan = tanrıdır

Bu sizin cikariminiz. Ben yaratimdan degil; bil den yola cikiyorum. Ayrica var ile de ol ile de yola cikmiyorum. Sizin algilayamadiginiz bu. Konu ve kavramlari metafizik/varliksal degerlendirmek. Ben ise epistemolojik bilgisel degerlendiriyorum. Bunu size daha once de soylemistim. Konu ve kavramlara bakis ....e gorelerimiz farkli. Siz varliksal ben bilgisel yanasiyorum. O yuzden ortada bir var edim v.s. yoktur. Insanogluna gozlem verenin biligisi vardir.

Cümlemde çelişki olduğunu sanmıyorum, sizin olgu , bilim ,gerçeklik kavramları ile ilgili probleminiz olduğundan , bir çelişkiyi zorluyorsunuz diye düşünüyorum. Gerçekliğin ayırıcı özelliği nesnelliktir, olguların temel özelliği nesnelliktir,bilimin uğraşı ise olgulardır.Yeterince açık değil mi? Siz nesnelliği yadsıyarak,gerçeği ve olguları da yadsıyorsunuz, haliyle bilim de ortadan kalkmış oluyor. Nihayetinde ise atomun parçalanışını benim varlığım ile ilgilendirmeye kadar gidiyor iş. Atomun parçalanmış olmasının Ferdinand Bardamu, yani benim varlığım ile bir ilgisi var ise, o zaman gidip bundan faydalanayım, zira bu büyük bir şey olur benim için..

Ayni seyleri tekrarlamissiniz. Evet celiskiniz bilgiyi algilayamiyor, varliktan yola cikiyor olmaniz. Varlik konusu bilimin konusu degildir ve bilimsel de degildir. Bilimsel olan varligin gozlemini dile getirmektir.

Bilinemezlik zaten bir kavramdır..İnsan bilmediği bir çok şeyi soyutlar ve bir bilinemezlik kavramına ulaşır..Bilinemez alana giren çıkarımların tamamı bir inanç belirtir..Teoriler de bir inanç üzerine kurulmuşlardır, varsayımlar da..Bunlar somuta dönüp de bilgi oluşamaz ise bir inanç olarak kalırlar. Sizin gerçeklik bilinemez varsayımınız gibi…Bir inanç belirtmeyen varsayım olmaz..

Gerçekliğin bilinemezliği gibi bir mutlaklığa sahipsiniz..

Siz beni degil, once kendinizi degerlendirin. Ben gercekligin yapilandirilmislik oldugunu soyledim. Bunun da bilinemezlik ve mutlak ile uzaktan yakindan bir ilgisi yok.

Sizin mantığınıza göre üçgenin iç açıları 180 derecedir önermesi ile 267 derecedir önermesi aynı gerçekliktedir..Çünkü bu bilgilerin insandan bağımsız olması mümkün değildir. Haliyle ikisi de özneldir ve iki kişi de haklıdır..Zira nesnel bilgi mümkün değil.Biri haksız diğeri haklı ise nesnel bilgi olması gerekir..

Ahmet mevzusunu dile getirmemdeki amaç , nesnel gerçekliği yadsıyan bir düşüncenin bilime inancının olamayacağı gibi , Ahmet’in sınavı kazanamayacağını düşünen birinin de Ahmet’in kabiliyetine , sorumluluk duygusuna inancının olamayacağıdır..Siz gerçekliğin bilinemez olduğunu iddia ederek bilinemezci oluyorsunuz…Ancak belli bir şucu yahut bucu olduğunuzu kabul etmiyorsunuz…

Neyse yazilanlari umarim bu sefer iyi okur ve verildigi gibi YORUM YAPMADAN algilarsiniz. Cunku ortada bir nesnellik yadirgamasi yok, aksine sizin indirgemeci bakis acisinda sadece oznelligi algilama var. Yani benim dile getirdiklerimi sadece oznel olarak algiliyorsunuz.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Olgunun temel özelliklerinden birinin nesnellik olduğunu, nesnelliğin ise gerçeklik ile bağıntılı olduğunu, haliyle nesnelliği yadsımanın gerçekliği de yadsıma anlamına geldiğini ve nihayetinde de bilimden söz edilemeyeceğini açık ve seçik yazmıştım.İşte bu sebeple siz sadece nesnelliği değil, olguyu da yadsımış oluyorsunuz, çünkü bunlar temelden ilişkilidirler..Bu kendi içerisindeki tutarlılık bence oldukça parlak..Sanırım sizce de görmezden gelinemeyecek olduğundan, bu tutarlılığı kırabilmek için hali ile bu kavramların yeniden tanımlanması gerekiyor değil mi?..Ben olgu, gerçek,nesneli aynılaştırmıyorum ve farklılıkların ortaya konması benim baştaki akıl yürütmemi geçersiz kılmayacağı için, bu farklılıkları ortaya koymayı gereksiz buluyorum.
Varsayalım ki nesneye öznelliği insan verdi sizin iddia ettiğiniz gibi..Neden normal şartlar altında bir maddenin kütlesi kişiden kişiye değişmiyor da, örneğin ağırlığı ya da hafifliği kişiden kişiye değişiyor. Unutmayın sizin iddia ettiğiniz gibi bu özellikleri biz vermiş olmamıza rağmen, bunlardan ilki aynı kalıyor ancak ikincisi aynı kalmıyor sebep?

Ben algılıyorum da siz düşüncelerinize sahip çıkma nezaketini göstermiyorsunuz.Numen fenomen ayrımı yapan ve numenin bilinemeyeceğini defalarca ifade eden biri olarak, siz kendi çelişikliğiniz ile yüzleşmeye davet ediyorum.

Bir felsefe forumunda olduğunuzu hatırlayın, felsefe akıl yürütmeyi içerir.Sizin yazınızda bilinmezci olduğunuzu ifade etmeniz gerekmez, ki ayırca , yukarda da belirttim numen bilinemez de demiştiniz ,önceki yazılarınızda. Bilgiyi nesnellikten çıkarıp, öznel biryere çekerek , gerçek olanı olanaksızlaştıran bir düşünce , kaçınılmaz olarak bilinmezcidir..

Insan bilincinden bagimsiz nesnekl sureci ortaya koyan insanoglunun kendisidir. Nesne kendi kendini ortaya koyamaz. Onu bir oznesi olan insanoglu ortaya koyar. Yani nesnel bilgi mumkun degildir. Cunku o bilgiyi ortaya kotan insanoglu oznesi vardir. Insanoglu ayni oznel icerigi ile kendi nesnesini de ortaya koyar.

Yukarıdaki ne perhiz? Aşağıdaki ne lahana turşusu?


Neyse yazilanlari umarim bu sefer iyi okur ve verildigi gibi YORUM YAPMADAN algilarsiniz. Cunku ortada bir nesnellik yadirgamasi yok, aksine sizin indirgemeci bakis acisinda sadece oznelligi algilama var. Yani benim dile getirdiklerimi sadece oznel olarak algiliyorsunuz.


Bir de bana çıkışmışsınız ya hadi bakalım , ne de olsa çıkışmak bedava..…
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Olgunun temel özelliklerinden birinin nesnellik olduğunu, nesnelliğin ise gerçeklik ile bağıntılı olduğunu, haliyle nesnelliği yadsımanın gerçekliği de yadsıma anlamına geldiğini ve nihayetinde de bilimden söz edilemeyeceğini açık ve seçik yazmıştım.İşte bu sebeple siz sadece nesnelliği değil, olguyu da yadsımış oluyorsunuz, çünkü bunlar temelden ilişkilidirler..Bu kendi içerisindeki tutarlılık bence oldukça parlak..Sanırım sizce de görmezden gelinemeyecek olduğundan, bu tutarlılığı kırabilmek için hali ile bu kavramların yeniden tanımlanması gerekiyor değil mi?..Ben olgu, gerçek,nesneli aynılaştırmıyorum ve farklılıkların ortaya konması benim baştaki akıl yürütmemi geçersiz kılmayacağı için, bu farklılıkları ortaya koymayı gereksiz buluyorum.
Varsayalım ki nesneye öznelliği insan verdi sizin iddia ettiğiniz gibi..Neden normal şartlar altında bir maddenin kütlesi kişiden kişiye değişmiyor da, örneğin ağırlığı ya da hafifliği kişiden kişiye değişiyor. Unutmayın sizin iddia ettiğiniz gibi bu özellikleri biz vermiş olmamıza rağmen, bunlardan ilki aynı kalıyor ancak ikincisi aynı kalmıyor sebep?

Ben algılıyorum da siz düşüncelerinize sahip çıkma nezaketini göstermiyorsunuz.Numen fenomen ayrımı yapan ve numenin bilinemeyeceğini defalarca ifade eden biri olarak, siz kendi çelişikliğiniz ile yüzleşmeye davet ediyorum.

Bir felsefe forumunda olduğunuzu hatırlayın, felsefe akıl yürütmeyi içerir.Sizin yazınızda bilinmezci olduğunuzu ifade etmeniz gerekmez, ki ayırca , yukarda da belirttim numen bilinemez de demiştiniz ,önceki yazılarınızda. Bilgiyi nesnellikten çıkarıp, öznel biryere çekerek , gerçek olanı olanaksızlaştıran bir düşünce , kaçınılmaz olarak bilinmezcidir..



Yukarıdaki ne perhiz? Aşağıdaki ne lahana turşusu?





Bir de bana çıkışmışsınız ya hadi bakalım , ne de olsa çıkışmak bedava..…

Sizce; olgu nedir?

Gercek nedir?

Varlik nedir?

Nesnel/oznel iliskisi nedir?

O yuzden demogojiyi birakalim. Bu sorulara yanit verin ve onun uzerine konusalim. Yalniz yanitlar bilimsel olsun, lutfen.

Sonucta bir seyi ayirmak ile farkini ortaya koymak farkini baska turlu algilamaniz mumkun olmayacak. Buyrun yanitlarinizi bekliyorum.

Ayrica unutmayin ki, bu yanitlari verecek olan siz bir iunsanoglu turu birisiniz. O yuzden de yanitlari nesneler, gercekler, varliklar vermeyecek. Eger verebilecegini iddia ediyorsaniz, onlari konusturunuz. Ya da insanoglu bir ustunlugunuz varsa, bu adi gecenlerle nasil bir dialog kurdugunuzu izah ediniz.

Cunku buradan ne yanit verirseniz verin, tum bu yanitlarin sizin duzeyince bir yapilandirilmislik oldugu ortaya cikacak.

Yoksa, Kuran'i insanoglu disi bir gucun yazdigina inananlar gibi, siz de nesnenin kendi kendini ortaya koyduguna inanirsiniz. Ustelik siz kendi bilginizle bir insanoglu olarak bunu yaptiginiz halde.

Ya da peygamber gibi insanoglu ustu bir guc ile dialog kurdugunuza inanirsiniz. Ayni nesne ile dialog kurabildiginize kendinizi inandirdiginiz gibi.

Aslinda olan sizin alginizin tek tarafli kavramlastirarak nesnellestirmeniz ve oznellestirmenizdir. Ne nesnenin ne de oznenin bundan haberi bile yoktur. Cunku sizin bu ozdeslestirmeniz tamamen insanoglu tarafli bir monologdur.

Olgular zaten evrensel onay aldigi ve yanlislanamadigi icin gecerlidir ve kabul gorur. O yuzden de tartisma ve akil yorumu disindadir.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Insan bilincinden bagimsiz nesnekl sureci ortaya koyan insanoglunun kendisidir. Nesne kendi kendini ortaya koyamaz. Onu bir oznesi olan insanoglu ortaya koyar. Yani nesnel bilgi mumkun degildir. Cunku o bilgiyi ortaya kotan insanoglu oznesi vardir. Insanoglu ayni oznel icerigi ile kendi nesnesini de ortaya koyar.

Yukarıdaki ne perhiz? Aşağıdaki ne lahana turşusu?


Neyse yazilanlari umarim bu sefer iyi okur ve verildigi gibi YORUM YAPMADAN algilarsiniz. Cunku ortada bir nesnellik yadirgamasi yok, aksine sizin indirgemeci bakis acisinda sadece oznelligi algilama var. Yani benim dile getirdiklerimi sadece oznel olarak algiliyorsunuz.

Ha ben demagoji yapıyorum yani bu yazdıklarınızın anlamsızlığını göstererek.Beni demagoji yapmakla suçlayarak ortadan kalkıyor mu bu çelişki?.Bu yazdıklarınızın ikisi birden olmaz..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Yukarıdaki ne perhiz? Aşağıdaki ne lahana turşusu?




Ha ben demagoji yapıyorum yani bu yazdıklarınızın anlamsızlığını göstererek.Çelikili ifadelerinizi insanları karalayarak ortadan kaldıramazsınız.Bu yazdıklarınızın ikisi birden olmaz..

Sorulara yanit verin lutfen.

Cunku yanitlariniz sizin metafizik ve varliksal ideolojik inancinizi ortaya koyacak. Ayrica bunlarin bir olgu ve bilimsel degil; insanoglunun her turlu tartistigi bir alan oldugunu ortaya koyacak.

Evet yanitlarinizi bekliyorum.

Sonucta sizin yanitlarinizin bilimsel olmadigini ben vereceginiz bakis acisi olarak ortaya koyacagim.

Ayrica algilaniyor ki, nesnel varlik ile nesnel bilgi farkini da algilayamiyor sunuz?
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Ayrica algilaniyor ki, nesnel varlik ile nesnel bilgi farkini da algilayamiyor sunuz?

Bunu da şimdi geliştirdiniz herhalde..Nesnellik mümkün değil ama nesnel bilgi mümkün yani..Birazdan ben nesnelliği,maddesellik anlamında kullanmıştım derseniz hiç şaşırtıcı olmayacak..Kusura bakmayın siz kendinizle hesaplaşmadan sizin sorularınıza cevap vermeyi düşünmüyorum..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Bunu da şimdi geliştirdiniz herhalde..Nesnellik mümkün değil ama nesnel bilgi mümkün yani..Birazdan ben nesnelliği,maddesellik anlamında kullanmıştım derseniz hiç şaşırtıcı olmayacak..Kusura bakmayın siz kendinizle hesaplaşmadan sizin sorularınıza cevap vermeyi düşünmüyorum..

Uc cesit bilgi vardir. Fiziksel sosyal ve matematiksel/mantiksal. Nesnel bilgi fiziksel agirlikli olup sosyal bilgiyi de icerir. Ama bilgi tamamen insanoglunun bir urunudur.

Varlik ise bilimsel degil; bilimin alani degildir. Bilimin alani ve yontemi gozlemsel ve olgusaldir. Teorisi de, varsayimi da, formulleri de, disiplinleri de buna dayanir.

Varligin ne oldugunun her turlu determinist ve indirgemeci tartismasi ise, metafizigin ontolojisinin ve teolojisinin tartismasidir. Adi ustunde tartisma. O yuzden ne bir olgu, ne bir gozlem ne de bir bilimsellik icermez.

Evet hala sorulara yanit bekliyorum.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Size sizden bir şartlanmışlık örneği

Oyuzden herkes kendi beyninde yer etmis idolunu cagdaslik, evrensellik, insanlik, bilimsellik ve bilissellik adina bir daha degerlendirsin.
Cunku idoller dusunceyi ve davranisi sabit birer uygulama haline getiren, degerlerdir.

Felsefe sözlüğünden : ....Pozitivizm sonunda öğütçülüğe varmakta , insanlık dini idealizmi ile sevgiler ve saygılar öğütlemektedir.

Varlik ise bilimsel degil; bilimin alani degildir. Bilimin alani ve yontemi gozlemsel ve olgusaldir. Teorisi de, varsayimi da, formulleri de, disiplinleri de buna dayanir.

Varligin ne oldugunun her turlu determinist ve indirgemeci tartismasi ise, metafizigin ontolojisinin ve teolojisinin tartismasidir. Adi ustunde tartisma. O yuzden ne bir olgu, ne bir gozlem ne de bir bilimsellik icermez..

Felsefe sözlüğünden :....Pozitivizm Comte tarafından ileri sürülmüştür ve insan için olumlu olanın sadece olgular(fenomenler) olduğu savını dile getirir Fransız düşünürü Aguste Comte'a göre bilim olgulara dayanmalıdır. İnsan kafasının soyutlamalarından doğmuş olan metafizik, deney ve bundan ötürü de bilgi alanımızın dışındadır,nesnelerin kendilikleri de blinemez. Bilim , bu gerçekdışı ile bu bilinmezliğin arasındaki alanda, sadece duyularımızla algıladığımız deney ve gözlemlerin konusu olan olgularla uğraşabilir.

pozitivizm gibi geldi...
demişim haklı olarak

Ilgisi yok. Positivizm sadece kavramaindirger ve deterministtir. Benimki ise insanoglunun uclemini yani madde/dusunce ve kavram bilgi yansitmasi olarak ortaya koyar. Determinizm ve indirgemeciligin aksine; goreceli ve degiskendir. Analoji ve abductive reasoning icerir. Varliktan degil; bilgiden yola cikar. Bilginin bir insanogluna yansiyanin yansitmasinin turevi oldugunu soyler.

Sitede adi gecen basliklar mevcut.
demişsiniz siz de şartlanarak..Sadece itiraz ediyorsunuz ve sizin sorduğunuz sorulara cevap vermemi bekliyorsunuz..Siz benim yerimde olsanız, bu şartlanmışlığa ve bu çelişkili ifadelere sahip bir kişinin sorduklarına cevap vermenin bir anlamı olacağını düşünürmüydünüz.?
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Aslında benim bir idolüm var... Adını hiç bilmediğim bir kadın...Yıllar önce haberlerde; evlilik yıldönümünü unutan kocasının kafasına, piknik tüpünü geçirip öldürmüştü.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Size sizden bir şartlanmışlık örneği



Felsefe sözlüğünden : ....Pozitivizm sonunda öğütçülüğe varmakta , insanlık dini idealizmi ile sevgiler ve saygılar öğütlemektedir.



Felsefe sözlüğünden :....Pozitivizm Comte tarafından ileri sürülmüştür ve insan için olumlu olanın sadece olgular(fenomenler) olduğu savını dile getirir Fransız düşünürü Aguste Comte'a göre bilim olgulara dayanmalıdır. İnsan kafasının soyutlamalarından doğmuş olan metafizik, deney ve bundan ötürü de bilgi alanımızın dışındadır,nesnelerin kendilikleri de blinemez. Bilim , bu gerçekdışı ile bu bilinmezliğin arasındaki alanda, sadece duyularımızla algıladığımız deney ve gözlemlerin konusu olan olgularla uğraşabilir.

demişim haklı olarak

demişsiniz siz de şartlanarak..Sadece itiraz ediyorsunuz ve sizin sorduğunuz sorulara cevap vermemi bekliyorsunuz..Siz benim yerimde olsanız, bu şartlanmışlığa ve bu çelişkili ifadelere sahip bir kişinin sorduklarına cevap vermenin bir anlamı olacağını düşünürmüydünüz.?

Dogaldir. Sahip oldugunuz metafizigin varliksal alan ufku ile lakabimin dile getirdiklerini, materyalizme oturtamadiniz, baktiniz idealizme de uymuyor, en dogrusu pozitivizm de karar kildiniz.

Aslinda varliksal olarak en azindan pozitivizm alginizin olmasi sevindirici. Cunku genelde beyinler sadece materyalizm/idealizm ile sinirli.

Algilayamadiginiz ise, benim dile getirdiklerimin metafizik, varliksal degil; epistemolojik ve bilgisel, bilimsel ve bilissel olmasi.

Siz elma ile armutu toplamaya calisiyorsunuz. Ben ise ikisinin de meyva oldugunu ama farkli oldujklarini soyluyorum.

O yuzden benim yazdiklarimi algilayabilmeniz icin, epistemolojik olarak konulara bakmaniz gerekiyor.

Cunku bilimsellikte, bilgisellikte, bilissellikte bu daldadir. Varliksal hic bir tartisma bilimsel degildir ve sadece aklin kendi inandigi temelde indirgemeci ve determinist "benim inandigim dogru ve gercek olandir" sabitligi ve tartismasidir.

Ben yapilandirmaci epistemoloji basliginda, yapilandirilmisligin pozitivizmden farkini daortaya koydum.

Ayrica pozitivizm mustakil var olan varligi da, gercek varligi da yok sayan bir akilciliktir.

Ben ise hem nesnel, hem oznel hem de kavramsal ozelligi olan insanoglundan yola cikiyorum.

Ayrica pozitivizmi degil; negativizmi savunuyorum. Yani ispat, mutlak, kesinlik yerine; bilimsel bilissel ve bilgisel curutmeyi, desifreyi, analitik ve kritik dusunceyi dile getiriyorum. Yani pozitivizmin diger butun izmsel akilciliklarda oldugu gibi, sorununu dile getiriyorum.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Aksine daha önceki yazılarımda da yazdım sizinki biraz ondan biraz şundan ortaya karışık bir yaklaşım diye..Ve böylece siz sözde şucu ya da bucu olmamış oluyorsunuz..Haliyle sizin görüşleriniz de sözde doğrulanabilir yahut yanlışlanabilir olmuyor..Sİz de bu şekilde istediğiniz zaman fikrinizi değitirebiliyorsunuz ve dadaaaaa yine de çelişik olmuyor değil mi..Ayrıca ne felsefi anlamda ne de algı anlamında beni değerlendirecek yeterlilikte olduğunuzu düşünmüyorum. O yüzden şu yahut buna sahip olmanız sevindirici yaklaşımını, karşıdakini aşağılamaya çalışan ancak başarılı olamayan yavan bir söylem olarak görüyorum..
Gayet net algılıyorum ancak siz anlamamak da ısrar ediyorsunuz..""""""benim dile getirdiklerimin metafizik, varliksal degil; epistemolojik ve bilgisel, bilimsel ve bilissel olmasi.""""""demekle o dedikleriniz öyle olmuyorlar.Sizin görüşünüz kaçınılmaz olarak metafizik, öznel idealist, ve nihayetinde bilginin imkansızlığına vararak bilinemezci bir yaklaşım. Ancak çelişik bir biçimde de bilimsel .. Bu sebeple ben bu tarifi size yaptığımda, olurmu ben hiç idealistim demedim yahut bilinemezcilikten bahsetmedim diyor ve afallıyorsunuz..Ben de demenize gerek yok ifadelerinizden o yola giriliyor diyorum..Ancak siz bunu anlamıyorsunuz..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Aksine daha önceki yazılarımda da yazdım sizinki biraz ondan biraz şundan ortaya karışık bir yaklaşım diye..Ve böylece siz sözde şucu ya da bucu olmamış oluyorsunuz..Haliyle sizin görüşleriniz de sözde doğrulanabilir yahut yanlışlanabilir olmuyor..Sİz de bu şekilde istediğiniz zaman fikrinizi değitirebiliyorsunuz ve dadaaaaa yine de çelişik olmuyor değil mi..Ayrıca ne felsefi anlamda ne de algı anlamında beni değerlendirecek yeterlilikte olduğunuzu düşünmüyorum. O yüzden şu yahut buna sahip olmanız sevindirici yaklaşımını, karşıdakini aşağılamaya çalışan ancak başarılı olamayan yavan bir söylem olarak görüyorum..
Gayet net algılıyorum ancak siz anlamamak da ısrar ediyorsunuz..""""""benim dile getirdiklerimin metafizik, varliksal degil; epistemolojik ve bilgisel, bilimsel ve bilissel olmasi.""""""demekle o dedikleriniz öyle olmuyorlar.Sizin görüşünüz kaçınılmaz olarak metafizik, öznel idealist, ve nihayetinde bilginin imkansızlığına vararak bilinemezci bir yaklaşım. Ancak çelişik bir biçimde de bilimsel .. Bu sebeple ben bu tarifi size yaptığımda, olurmu ben hiç idealistim demedim yahut bilinemezcilikten bahsetmedim diyor ve afallıyorsunuz..Ben de demenize gerek yok ifadelerinizden o yola giriliyor diyorum..Ancak siz bunu anlamıyorsunuz..

Anlasildi. Bu raddeden sonra bunun uzerine yazismak, pollemikten ve aklin duygusal "ben dogruyum/hakliyim" temelli tatmininden ote bir bilgi ve dusunce icermeyecek.

O yuzden ve bunu onlemek adina, size yanit ta vermeyecegim. Cunku benim size ne olup olmadigimi ispata gerektiren bir algim yok.

O yuzden "siz haklisiniz/dogrusunuz" diyeyim ve konuyu burada kapatayim. En azindan kendinizi akilca tatmin etmis olursunuz.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Zahmet etmeyin o tatmine çoktan ulaşmıştım,bu iyiliği çok önceden yaptınız zaten..Yine de teşekkür ederim..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
İnsan zekasının ortaya koymuş olduğu teknolojik ekipmanlar nesne olan o A yı yine A gibi algılamasına imkan verir..Yani A yı B gibi algılaması mutlak değildir.İnsan aklı sınırsızdır, sınırlılık görecelidir, haliyle A yı B olarak algılamaya mahkumiyet yoktur..

sevgili Ferdinand Bardamu, olayın daha iyi anlaşılır olması adına basit bir deney yapalım..

elimize 2 tane ayna ve bir kalem alalım.. aynanın biri bildiğimiz klasik düz ayna, diğeri ise lunaparklardaki şu herşeyi eğri büğrü komik gösteren aynalardan olsun..
kalemi her 2 aynanın da önünden geçirdiğimizde 2 farklı yansı elde ederiz..
kaleme A, yansıya B dersek
düz aynada oluşacak olan A=B olacaktır, yani kalem ve yansısı aynı olacaktır
eğri aynada oluşacak olan A=B olmayacaktır, yani kalem ve yansısı farklı olacaktır..

peki bu farklılık nereden kaynaklanmaktadır? kalem sabit/mutlak bir cisim olduğu halde niçin 2 aynada farklı yansı vermektedir?
kalem sabit/değişmez olduğu halde yansıların farklı olmasının nedeni aynaların donanımsal özelliklerinden kaynaklanır. yani yansıtıcıların(aynaların) farklılığından kaynaklanır..

peki bu 2 aynayı dile getirip konuşturabilsek ve sorsak; karşınızdaki cismi dille soyutlayarak ifade ediniz..
her 2 ayna da gözlemlediğini dile getirecek, biri kalemin düz diğeri eğri olduğunu iddia edecektir..
çünkü bir cismin kendisi, kendisini dile getirip ortaya koyamaz.. o cismi gözlemleyip ortaya koyan bir gözlemciye/yansıtıcıya/bilince ihtiyaç duyar.. cisim yada gözlemciden biri olmadığı sürece "varlık" tan sözedilemez..
cismin(yansıyan) olmadığı yerde gözlemcinin
gözlemcinin(yansıtan) olmadığı yerde cismin bir anlamı, ortaya koyucusu yoktur, anlamsızdır, tanımsızdır, ifadesizdir..
bir varlıktan bahsedilebilmesi, anlamlı olabilmesi için,
1-yansı veren,
2-yansıyı algılayan(gözlemci/bilinç) ve
3-ortaya çıkan yansı
olması gerekmektedir..

şimdi bu 2 ayna istediği kadar bilim ve teknoloji geliştirsin, nihayetinde bilim ve teknolojik ekipmanlar sadece algılayacı ile cisim arasında bir araçtır sadece.. o eğri ayna hangi bilimsel ekipmanı kullanırsa kullansın nihayetinde teknolojik ekipmandan gelen sinyali yine o eğri donanımıyla algılayıp değerlendirecektir.. çünkü o aynanın bilincinde zihninde "düzlük" diye kavram yoktur, tanımamıştır, deneyimlememiştir, bilmiyordur, o aynaya "düzlük" kavramı anlamsız gelecektir.. bu aynaya düzlük kavramını anlatmak doğuştan kör birine sarı rengi anlatmak gibi bir şeydir..

şimdi yaptığımız bu basit deneye biz insanoğlu olarak dahil olalım ve aynalarla iletişime geçelim..
şimdi burda aynalar bir tür olarak gözlemci/bilinç iken
biz insanoğlu olarak ikinci bir tür gözlemci/bilinç durumundayız..

ve biz de insanoğlu olarak kendi donanımsal özelliğimiz dahilinde; hem cismi(kalemi) hem de her iki aynadan yansıyan görüntüye bakarak bir sağlama, sınama yapabiliriz..

ve aynalara deriz ki..

düz ayna; cisim ve sendeki yansı eşleşiyor yani A=B dir..
eğri ayna; cisim ve sendeki yansı eşleşemiyor yani A=B değildir..

işte bizim aynalara yaptığımız sağlamayı/sınamayı biz insanoğluna yapabilecek henüz ikinci bir tür bilinçle/gözlemliyce karşılaşmadık, tanışmadık..

o yüzdendir ki; algıyacılardaki bu farklılıklar yüzünden farklı yansımaların neden olduğu değişiklikleri biz insanoğluna anlatacak, gösterecek, sınayacak farklı bir tür algılayıcı ortaya çıkıp bizimle iletişime geçmediği sürece..

biz insanoğlu türü olarak "varlık alemi A" yı kendi donanımsal algılayıcılarımız limitlerinde algılayıp türevlendirerek, kavramlaştırarak B dediğimiz ve dile getirdiğimiz evreni/yansıyı kendimiz ortaya koyar kendimizi inandırırız..
diğer bir tabirle aktör de biziz seyirci de biziz
çalan da biziz oynayan da biziz
söz yazarı da besteci de biziz
ama bir farkla..

bunun farkındılığında değiliz :)

ya maddeyi sabitleyip mutlaklaştırırız
ya da düşünceyi, tanrıyı,
yani "insandan öte" her türlü ideolojiyi..

insanoğlu dış dünyada herşeyi görür algılar da bir tek kendisini görüp algılayamaz..
çünkü göz dediğimiz organ kendisi haricinde her şeyi görüp algılayabilir..
gözün kendisini görüp algılayabilmesi için bir aynaya ihtiyaç vardır..
işte o zaman gözdeki algılayıcılar ancak kendini farkedebilir, çünkü algılayıcı okları aynadan geri dönüp kendine yönelir..
insanoğlu ne zaman algılayıcı oklarını dış dünyaya, varlık alemine değil de kendine/içine yöneltip kendini görebilirse
işte o zaman arayanla aranılanın, sorgulayanla sorgulananın aynı şey olduğunu farkedebilecektir..

o zamana kadar insanoğlu arasındaki bu insandan öte ideoloji kavgası/kaosu bir zorunluluk teorisi olarak devam etmeye mahkumdur..
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
sevgili Ferdinand Bardamu, olayın daha iyi anlaşılır olması adına basit bir deney yapalım..

elimize 2 tane ayna ve bir kalem alalım.. aynanın biri bildiğimiz klasik düz ........

Bilinçler arası bu farkılık vardır ancak bu farklılık mutlak değildir.Anlaşamadığımız nokta bu..Her görecelik içinde mutlaklığını da barındırır..örneğin o aynalar farklı da olsa kalemi, kaleme yakın göstermekteler yani biri kalem diğeri karpuz yansıtmamakta.Yahut o aynalar kalemin maddeselliğini yansıtmakta, biri madde diğeri maddesel olmayan bir şey yansıtmıyor ikisi de madde yansıtıyor..Sizin sahip olduğunuz düşünce kişiden kişiye değişmeyen bilgiyi açıklayamıyor..Daha önce de sordum .Herhangi bir maddenin normal şartlar altında moleküler yapısı , atom sayısı kütlesi vs kişiden kişiye değişmiyor..Ancak renktir , tattır, kokudur,ağırlıktır bunlar ise kişiden kişiye değişiyor..Oysa bu iki tür bilgi de insan bilincine yansıyor , ancak bunlar aynı tür bilgi değiller...Madem aynalar mutlak anlamda farklı , ilk tür bilgi neden farklı insanlarda farklılaşmıyor?
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst