Ideal ve Idoller

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde evrensel-insan tarafından oluşturulan Ideal ve Idoller başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 11,083 kez görüntülenmiş, 69 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı Ideal ve Idoller
Konbuyu başlatan evrensel-insan
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan "ictenlik"
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Her bir kisinin, kendi dusuncesinde olusturdugu, bir ideali vardir. Yani olmasini istedigi, arzu ettigi, hayal ettigi v.s. bir kisilik, bir ulke, bir toplum, bir iliski, bir dunya v.s. Iste bu temelde, herkes idealisttir. Idealine ulasmak icin ise, kendi dusuncesine uygun gelen bir yol, yontem, sistem izler.

Bu sistem, idealizm degilse, onun gorusu de idealizm degildir. Ideal baska, idealizm baskadir.

Kisi ideali yolunda; Metafiziksel, bilimsel, epistemolojik, etiksel, v.s. bir yol temelinde, kavramciligi, adlandirmaciligi, materyalizmi, pozitiv izmi, idealizmi, nihilizmi, otoriterliligi, egoizmi,mistisizmi, sezgiciligi, empirisizmi, ve -izm temelli herhangi bir seyi-fasizm, terorizm, anarsizm, kominizm, sosyaliizm,marxizm v.s.-yani ideolojiyi kendisine yol ve yontem olarak secebilir.

Iste bu nedenledir ki; ayni ideale sahip olanlar bile, sectikleri yolda ve hatta secilen yol ayni olsa bile, o ideolojiyi algida farkli bakis acilari ortaya koyabilirler.

Sonuc ta ideolojiler soyut, oznel; idealler de hayal urunu, ve niyet, istem, maksattir.

Insan dusunmeden edemiyor.Herkesin ideali insan ve insanligin dunyasi olsa ve bu dunyanin kurulmasi icin ideolojisi olsa bile, yine de kimse kimseyle anlasamiyor.

Acaba neden dersiniz?

Insanoglu yasam ve iliskilerinde kendi aklinin inandigi ve kendi aklina dogruladigi temelde kendisi icin akilci ya da tarihsel olarak idoller secer.

Idolun ne oldugunu, gercekligini, dogrulugunu v.s. okurlarin tartismasina birakarak bir kac idol siralayalim.

Materyalizm icin madde.

Idealizm icin insanoglu disi ve ustu bir guc-tanri

Islam icin-Kuran

Muslumanlar icin-Muhammed

Ataturkculer icin-Ataturk

Ideoloji sahipleri icin, o ideolojinin ortaya aticisi olan tarihi karekter.

Kimileri icin-anne/baba/ogretmen v.s.

Idoller daha da cesitlenebilir.

Orneklere;

Napolyon icin-para

Tore sahipleri icin-namus'u

da ekleyelim de; idollerin insanoglunun ortaya attigi her turlu etik, ideolojik, inancsal soyut/somut bir deger, veri, tabu v.s. oldugu algilansin.

Beynin bir idolu varsa, sorgulanmazi, sabiti, degismezi, mutlaki v.s. var demektir. Bu da her turlu gelisim ve degisimin cagdasligina, bilimselligine, bilisselligine ve beynin her turlu sinirsiz ve serbestliginin ufkunun olabilmesine terstir.

Burada onemli olan idol algisinin bir sartlanmislik oldugu ve sorgusuz/sualsiz kasbuludur. Kisi kendisine idol sectigini sahiplenir ve yine kendi algisinca onun aleyhinde olarak algiladigi bir soylemi uygulamayi siddetle red eder ve karsi cikar. Burada bilimsellik, bilissellik, mantiksaalliktan ziyade; akilcilik, duygusallik rol oynar.

Oyuzden herkes kendi beyninde yer etmis idolunu cagdaslik, evrensellik, insanlik, bilimsellik ve bilissellik adina bir daha degerlendirsin.

Cunku idoller dusunceyi ve davranisi sabit birer uygulama haline getiren, degerlerdir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Sizin idolünüz nedir?

Benim idolum yok. Yalniz idealim var. O da her turlu kendimi numenal olarak insanlasstirmak ve baskalarinin da insanlasmasina onlari kendilerine sorgulatarak yardimci olmak.

Ama epistemolojik olarak ...e gorem var, insanoglu temelli bakis acisi. Epistemolojik bakis acim, yapilandirmaci epistemoloji, beynimin ufku serbest dusunce, dile getiris seklim; qua felsefesi.

Bilimsel, bilissel bakis acim; olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirlik. Fenomenin degil; gozleminin ortaya kondugu. Evrenin mekansal daimiligi.

Insanoglunun birarada ve beraberce yasam ve iliskkisi adina; insan haklari, evrensel hukuk, bireysel hak ve ozgurluikler, bireyin hak ve ozgurlugu. Hic bir hak ve ozgurlugun hic bir hak ve ozgurluge mudahele etmemesi, farkin farkina varan ve farklari antiayrimci esit kilan ve bir farkin baska bir farka ustunlugunu tanimayan, ya da bir farkin baska bir farki yok saymasini tanimayan saygi ve de kisinin kendi dahil hic kimseye zarar vermeyen saygisi.

Butun bunlar bireyin birsel ve tursel kendilik bilinc ve farkindaligina paralel olarak yanlislanabilirligi, yenilenebilirligi, cagdasligi, bilimselligi ve bilisselligi.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
pozitivizm gibi geldi...

Ilgisi yok. Positivizm sadece kavramaindirger ve deterministtir. Benimki ise insanoglunun uclemini yani madde/dusunce ve kavram bilgi yansitmasi olarak ortaya koyar. Determinizm ve indirgemeciligin aksine; goreceli ve degiskendir. Analoji ve abductive reasoning icerir. Varliktan degil; bilgiden yola cikar. Bilginin bir insanogluna yansiyanin yansitmasinin turevi oldugunu soyler.

Sitede adi gecen basliklar mevcut.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Kişisel anlamda takip ettiğim filozoflar var esasen..İdollerim hiç olmadı..Sanırım egom yüksek olduğundan idolleştiremiyorum kişileri..Hedefim gerçek , gerçeğin ne olduğunu öğrenmek..Neden varız sorusunun cevaplanması benim açımdan en temel soru..Bunun cevabı için yaşamımın geri kalanından vazgeçebilirim gibi geliyor..Toplumsal anlamda fiziksel yahut zihinsel köleliğin sonlandırılması gibi bir düşüncem de mevcut..Zaten marksist teori beni gerçeğe daha çok yaklaştırdığını düşündüğüm için ve de bu kölelik mevzusuna karşı mücadele ettiği için dahil olduğum bir düşüncedir..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Kişisel anlamda takip ettiğim filozoflar var esasen..İdollerim hiç olmadı..Sanırım egom yüksek olduğundan idolleştiremiyorum kişileri..Hedefim gerçek , gerçeğin ne olduğunu öğrenmek..Neden varız sorusunun cevaplanması benim açımdan en temel soru..Bunun cevabı için yaşamımın geri kalanından vazgeçebilirim gibi geliyor..Toplumsal anlamda fiziksel yahut zihinsel köleliğin sonlandırılması gibi bir düşüncem de mevcut..Zaten marksist teori beni gerçeğe daha çok yaklaştırdığını düşündüğüm için ve de bu kölelik mevzusuna karşı mücadele ettiği için dahil olduğum bir düşüncedir..

Peki sence gercek nedir?

Neden bir ontolojik gerceklik ariyorsun?

Neden variz sorusu yerine varligini gozlemlemen ve dile getirmen yeterli olmuiyor mu? Yani bilimsel ve bilissel yanit.

Diyelim cevapladin. Bu cevap sadece aklinin kendine verdigin cevabi dogrulayarak inanacagin olmayacak mi?
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
.Hedefim gerçek , gerçeğin ne olduğunu öğrenmek..Neden varız sorusunun cevaplanması benim açımdan en temel soru..

Diyelim cevapladin. Bu cevap sadece aklinin kendine verdigin cevabi dogrulayarak inanacagin olmayacak mi?

bu konu hakkında evrensel-insan gibi düşünüyorum..

"gerçek nedir, neden varız?" gibi soru ve cevapların muhattabının herşeyden önce insanoğlunun kendi türü olduğunun farkına varmalıyız.. yani bu soruyu, soran da cevaplayacak olan insandır.. oysa varlık alemi bir bütündür insandan bağımsızdır ve insan o varlık aleminin bir parçası ve yansıtıcısıdır..

bu konuda vereceğemiz her cevap biz "insanoğluna göre"dir.. çünkü herşeyden bağımsız bir varlık alemini algınalıp yansıtılması ancak onu algılayıp yansıtacak olan bilincin reseptörleri dahilinde/limitlerinde olacaktır..

bir metal dedektörü düşünün, bu metal dedektöünü dile getirip konuşturabilseydik ve sorsaydık "varlık nedir?" diye.. bize sayacağı şeyler sadece "metalden ibaret" olacaktır.. çünkü bu dedektör sadece metalleri algılayacak donanıma(reseptörlere) sahiptir..

nesiller boyu bir kafeste veya bir akvaryumda doğmuş büyümüş ve ölmüş bir hayvan/balık için de varlık alemi o kafes/akvaryumla sınırlı kalacaktır..

tüm insanlıkta renk tonları algılayan kon hücreleri 3 değilde 2 çeşit olsaydı renk körlüğü diye bir hastalık olmayacaktı, çünkü hepimiz renk körü olup kırmızı yeşil tonlarını ayıramayacaktık.. belki de varlık aleminde çok daha fazla sklada renk tonları var ama bizde sadece 3 çeşit kon hücresi olduğu için sadece şu bildiğimiz renk tonlarını algılayabiliyoruz..

eskiden bilim ve teknoloji bu kadar ileri değilken duyabildiğimiz ses tonları, görebildiğimiz ışık boyları belli sınırlar içindeydi.. o zamanlar varlık alemi görebildiğimiz duyabildiğimiz ile sınırlıydı.. ancak varolan duyu organlarımızın sayısı(5) ve limitleri dahilinde varoluşu algılayabilip yansıtabiliyorduk.. şimdi bilim ve teknoloji sayesinde hem algılaycı sayımızı hem de algıyaılırmızın sınırlarını genişletmiş durumdayız.. ve bu işin sonu yok, durmadan ilerliyor..

bir belgeselde izlemiştim, mesela biz insanların 5 duyu organı var ama örneğin köpekbalıklarının sanırım 6-7 tane duyu algılayıcısı var.. örneğin manyetik alanı algılayan bir duyu organları vardı..

yani anlatmaya çalıştığım şey; varlık alemini ancak sahip olduğumuz duyu organlarının sayısı ve algı limitlerinde ortaya koyabiliriz, daha ötesini değil.. bilim ve teknolojide bile istediğimiz kadar ilerliyelim nihayetinde beynimizin algılayacağının ötesine geçemeyiz.. öneğin yukarda köpekbalığının 5 ten fazla duyu organı olduğunu ortaya koymamız/yansıtmamız bile bizim beynimizin algı sınırları içerisinde.. belki köpekbalığının 15-20 tane duyu organı var ama bizim duyu organlarımız ve geliştirdiğimiz bilim ve teknoloji ile algılayıp ortaya koyabildiklerimiz 6-7 ile sınırlı..

şayet bu dediklerimin farkındalığına varırsak; yukarıdaki "gerçek nedir, neden varız?" sorusunun ve cevabının sadece insanoğluna göre yani insanoğlu algı sınırları içinde olduğunu farkederiz..

ve diğer bir farkındalık; bu sorunun ve cevabının hiç bir zaman bilimsel olmayacağı her zaman için inançsal olacağıdır..
bu sorunun cevabının şüphe götürmez bir şekilde tüm dünya insanoğlunun hemfikir olacağı şeklinde cevaplanabilmesi için
-gözlemlenebilir
-sınanabilinir
-tekrarlanabilinir

olma özelliklerini taşıması gerekmektedir..
ve böyle özellikleri ortaya koyabilmek için de dahil olduğumuz varlık aleminin zamansal ve mekansal sınırlarının dışına çıkabilmeliyiz..
yani varoluşu/varlık alemini "bir bütün" olarak masaya yatırıp gözlemleyebilmeliyiz..
oysa insanoğlunun zamansal ve mekansal olarak varlık aleminin dışına çıkıp bir bütün olarak ortaya koymak gibi bir şansı hiç olmayacaktır..
çünkü insanoğlu ne kadar zamansal ve mekansal sınırları zorlasa bile mutlak varlığın bir parçası olduğu için her daim bu varoluşun içinde kalmak zorundadır..
varlığın dışına çıkabilmesi diye bir şey söz konusu olamaz, düşünülemez, bu mantığa ve insanaklının sağduyusuna aykırı bir durumdur.. (en azından şimdilik :) )

ya da bu sorunun şüphe götürmez bir şekilde cevaplanabilmesi için;

insanoğlu dışı/üstü bir bilincin veya türün bizimle iletişime geçip :) yine

-gözlemlenebilir
-sınanabilir
-tekrarlanabilir

özellikleriyle bu sorunun cevabını kanıtlaması gerekmektedir..

benim aklıma gelenler bunlar.. bunun haricinde evrensel-insanın dediği gibi her cevap inançsal olacaktır..

aslında atalarımız bu konuyu çözmüşler ve güzel bir şey söylemişlerdir..

düşün düşün b.ktur işin diye..

o yüzdendir bu dünyada en tatminkar/mutlu insanlar "hazır paket programlar"dan birine inandırılmış ve henüz uyanmamış insanlardır..

hazır paket program: varoluşu, insanı, ölüm sonrasını, nedenini, nasılını, yani herşeyi anlatıp açıklayan doğunun ve batının dinleri..
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Peki sence gercek nedir?

Neden bir ontolojik gerceklik ariyorsun?

Neden variz sorusu yerine varligini gozlemlemen ve dile getirmen yeterli olmuiyor mu? Yani bilimsel ve bilissel yanit.

Diyelim cevapladin. Bu cevap sadece aklinin kendine verdigin cevabi dogrulayarak inanacagin olmayacak mi?

Gerçek, insan bilincinden bağımsız nesneler arası ilişkilerdir..

Aramamın sebebi anlamlandıramam..Zaten bu mevzu felsefenin temel mevzularından, yani insanlar bunu anlamlandıramıyorlar ve haliyle bu temel bir mevzu oluyor..Kısacası şu an ki bilgilerimiz itibari ile var olmak dediğiniz şeyin bir anlamı yok,yani anlamsızdır bana göre..

Bilim ancak ilerledikçe yanıt verebilir bazı şeylere..Yani teori pratik ile sınırlandırılmıştır.Felsefede ise bu sınır yoktur yahut görece çok daha azdır. Haliyle felsefe kaçınılmazdır..Bilmek istediklerimiz bildiklerimizden çok daha fazla olduğundan, sadece bilimle yetinemeyiz, bu insan doğasının gereğidir.

Hayır olmayacaktır.Çünkü insan aklı sınırsızdır...Mutlak sınırlılık yoktur..
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
bu konu hakkında evrensel-insan gibi düşünüyorum..

"gerçek nedir, neden varız?" gibi soru ve cevapların muhattabının herşeyden önce insanoğlunun kendi türü olduğunun farkına varmalıyız.. yani bu soruyu, soran da cevaplayacak olan insandır.. oysa varlık alemi bir bütündür insandan bağımsızdır ve insan o varlık aleminin bir parçası ve yansıtıcısıdır..

bu konuda vereceğemiz her cevap biz "insanoğluna göre"dir.. çünkü herşeyden bağımsız bir varlık alemini algınalıp yansıtılması ancak onu algılayıp yansıtacak olan bilincin reseptörleri dahilinde/limitlerinde olacaktır..

bir metal dedektörü düşünün, bu metal dedektöünü dile getirip konuşturabilse.....

Biz derken kastım, esasen var olan şeylerin tamamıdır ..Yani mesele şu yahut bu canlı/cansız meselesi değil..Varlık denen şey neden var meselesidir..

Elbette bir şeyi ben düşünüyor isem o düşünce benimdir ancak bu benim düşüncemin nesnel gerçekliği yansıtmayacağı anlamına gelmez..Örneğin siz, benim bilincimden bağımsız olarak varsınız ve hayattasınız, bu bir nesnel gerçekliktir ve aynı zamanda benim de düşüncemdir..İnsan zihni mutlak anlamda sınırlı değildir.Sizin bu sınırlılıktan bahsetmenizin bir anlamı yok kanımca çünkü eğer biz mağara adamları olsa idik ve sizinle bu muhabbeti binlerce yıl önce bir mağarada yapıyor olsa idik , büyük ihtimalle aynı şeyleri yine söylerdiniz ""yok yahu insan oğlu nasıl uçabilir, biz sınırlı aklımızla uçacak birşey yapıp uçacağız ha, bırak canım sen de"" diyecektiniz büyük ihtimalle..Çünkü ozaman bu da bir sınırlılıktı ..Kısacası sınırlılık görece bir kavramdır..Bu sınırlılık nerde başlar nerde biter burası muğlaktır..

Biz metal dedektörü değiliz.Metal dedektörünü yaratan biziz ancak metal dedektörü birşey yaratamaz çünkü bilinç sahibi değildir..Balıkların sahip olduğu bilinç düzeyi ile bizim bilinç düzeyimiz aynı değildir..Balıkların bilimsel yöntemler uygulama gibi bir artısı yoktur bizim vardır..Biz şu an bir akvaryumda yaşamıyoruz ve bunun farkındayız..Balık ile insanı yahut metal dedektörü ile insanı kıyaslamanız hatalıdır..

Başka bir hata daha yapıyorsunuz..Biz çıplak gözle mikro organizmaları göremeyiz ancak mikroskop ile görmekteyiz..Yani kısacası görürüz.Kızıl ötesini de çıplak gözle göremeyiz ancak alet edevat yaparak görmekteyiz.Duyamayacağımız frekansları duymamızı sağlayacak aletler yapmış durumdayız..Galaksimizden çok uzak noktaları yepmış olduğunuz teleskoplarla görüyoruz..Siz insanı aklının ürünü olan bu mühendislik yaratımlarından ayırıp, çıplak göz yahut kulak vs. den yola çıkıyorsunuz. Sonuçta da şunu yahut bunu göremiyoruz diyorsunuz..Hayır görüyoruz ancak alet edevatla görüyoruz ama görüyoruz.İnsan o köpek balığının organının ayınısını yapabilme kabiliyetine sahiptir ve bunu zaman içerisinde yapar.Yunuslarda da sonar var ancak bizde böyle bir organ yok , ancak bizim denizaltılarımızda da sonar var. Eğer biz bu sonarı yapmamış olsa idik siz bunu da örnek verecektiniz ve bu bir sınırlılık olacaktı sizin için ancak yapmış olduğumuz için bu sınırlılık ortadan kalkmıştır.Bu bir zaman meselesidir.İnsan beyni olmaz ise insan insan olmaz, siz bu beynin yaratımlarını hatalı bir şekilde görmezden geliyorsunuz ya da önemsemiyorsunuz..Bu yaptığınız, bir aslanın pençelerini ve dişlerini söküp sonra da yahu bu aslanlar avlanma konusunda da amma sınırlı mahluklardır demeye benziyor..


Bilimsel olarak ortaya koyduğunuz şeyleri tüm insanlık kabul etmemektedir..Tüm insalık açısından hemfikir olmak diye birşey olmadığından biraz ütopik bir yaklaşımdır bu hemfikirlik mevzu..

Biliyoruz evren genişlemektedir.Haliyle aslında sonlu ya da sonsuz olduğu bir muamma..sonsuz ise genişlememesi gerekmekte .Neden genişliyor peki.Haliyle dışına çıkarız çıkamayız da tartışmalıdır..Çıkarsak da ,o çıktığımız dışın da birşeyin içi olması, birşeye dahil olması söz konusu olacak vs..Düşünerek bu cevabı zorlarsak gerçeğe yaklaşabiliriz ve bu yaklaşma da , ileride teoride kalmayıp pratiğe dökülebilir.Ancak bu soruları sormaz isek, pratik kendiliğinden gerçekleşmez..Bu soruları şu an cevaplayamıyoruz ancak cevaplayamayacağımız anlamına gelmez..
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
sn. bardamu, evrenin genişlediği konusundaki düşüncelerinizde / bilgilerinizde yanıldığınızı düşünüyorum... bu fikir, bizim evrenimizde (yani, gözleyebildiğimiz evrende), gözlediğimiz gök cisimlerinden, gözlemciye gelen ışınların, giderek kırmızıya kaydığı saptamasından, ( ''yani gözlemciye gelen ışığın rengi kırmızıya kayıyorsa, başka bir deyişle gelen ışığın frekansı azalıp, dalga boyu artıyorsa, ışığın kaynağı durumundaki gök cismi bizden uzaklaşıyor demektir''...şeklindeki bir çıkarımdan) türetilmiştir... bu saptama doğru olmakla birlikte, yalnızca gözlemleyebildiğimiz evren için, (yani bizim evrenimiz için) geçerlidir...bu düşünceyi, bizim evrenimizin dışında yer alan, çevren dediğimiz ve henüz hiçbir şekilde gözlemleyemediğimiz, asıl sonsuzluk alanına genişleterek, geçerli kılmaya çalışmak; kabul edilemeyecek kadar acele bir genelleme anlamına gelir ve bizi, ''bütünüyle evrenin genişlediği'' gibi bir hatalı algıya sürükleyebilir...diye düşünüyorum... evrenin (yani bizim evrenimizi de kapsayan, varlığın bütününün) sonsuz olduğunu, daha doğrusu sonlu olamayacağını düşünüyorum... matemetikte sıkça kullanılan ve adına ''olmayana ergi'' denilen bir kanıtlama yöntemi var... bu yöntemde, kanıtlanmak istenen tez, direk olarak değil de dolaylı olarak kanıtlanır... yani önce bir an için, kanıtlanmak istenen tezin 'tam tersi tez' doğruymuş gibi kabul edilir ve bu 'tam ters tezin' tutarsızlığı gösterilerek, asıl tez, kanıtlanmış olur... yani örneğimizde, bir an için evrenin sonlu olduğunu (tam ters tez) kabul edelim, bu demektir ki, onun bir sonu vardır... eğer bir sonu varsa, bu sonda sonuncu bir şey olmalıdır (diyelim bir duvar gibi bir şey...), teorik olarak her duvar delinebileceğine göre, bu duvarı delsek, arkasında ne var...gibi düşündüğümüzde, aslında bir ''son'' koyamadığımızı, görürüz...ve ''tam ters tezin'' tutarsızlığı ortaya çıktığı için, asıl tezimiz olan, ''evren sonsuzdur'' tezini, rasyonel bir yolla kanıtlamış oluruz... matematikte bir sayının irrasyonel olduğu bu yöntemle kanıtlanır....
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Evet benim bildiğim kadarı ile de kızılötesi meselesinden bu uzaklaşma saptanmıştır...Zaten bunun bir muamma olduğunu belirttim...Çıkarsak da ,o çıktığımız dışın da, birşeyin içi olması, birşeye dahil olması söz konusu olacak vs.. dedim ..Yani bana da sonlu olması pek makul görünmüyor..Yani sonludur sonsuzdur diye bir iddiam olmamakla beraber sonsuz olduğu fikrine daha yakınım..
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Sayın evrensel insan ve paslıçivi, öncelikle sizin görüşlerinizi kendi içerisinde çelişik bulduğumu belirtmek isterim . Siz hiç bir zaman bilinemeyecek bir gerçeklik kavramı ortaya koymaktasınız ve bilimin de bu gerçekliği saptayamayacağını , gözlemini saptama ile yetineceğini ve bu anlamda sınırlı olduğunu belirtmektesiniz.Diğer taraftan ise çelişik bir şekilde , kişilerin bilimsel düşünmedikleri yahut bilimin yöntemlerinden uzaklaştıkları müddetçe, bu uzaklaşmanın kişinin kendi inançsal düşüncelerini ortaya koyması ile sonuçlanacağını belirtmektesiniz..Ben ise bilim sözkonusu olduğunda mutlak anlamda bir sınırlılık olmadığını, sınırlılığın göreceli olduğunu, bilimin gerçekliğe erişmesinin bir zaman sorunu olduğunu belirtmekteyim..Ve ben bunları söylerken, bilimin tarih içerisinde teoride ve pratikte yapmış olduklarını göz önünde bulundurarak (uzaya çıkmaktan,bing bang teormine, insan gen haritasına, lazerden ,atomun parçalanmasına vs..bugüne kadar ortaya konmuş herşey..)bu değerlendirmeyi yapabilmekteyim..Yani bilimin bugüne kadar ortaya koydukları benim lehimedir.Çünkü bir zamanların yapılamayacaklarını başka bir zaman yapılanlar arasına almıştır bilim..Ve bu tarihsel süreç, mutlak anlamda bir sınırlılığın olmaması fikrinin , mutlak anlamda bir sınırlılık olduğu fikrine göre daha makul olduğunu ifade eden, insan bilincinden bağımsız nesnel bir süreçtir.Çünkü bu gelişmeler yaşanmıştır ve bunlar benim hayal ürünüm değillerdir..Misal insaoğlu atomu parçalamıştır ve bu gelişme diğer bilimsel gelişmeler gibi benim uydurmam değil , benden bağımsız bir nesnellik ifade etmektedir..Haliyle ben mutlak anlamda sınır olamayacağını, kendimin haricinde bir nesnellikte ortaya koyabilmekteyim..Sizin tutumunuza gelirsek,siz bu mutlak sınırlılık, yahut bilinemezlik mevzusunu kendi inancınız dışında ifade edememektesiniz..Bunu nesnel bir şekilde yani kendi inancınızın dışında ortaya koyamamaktasınız.Soruyorum size mutlak olarak yapılamayacak olan nedir? Mutlak olarak ne yapılmamıştır bugüne kadar?.Bilimsel bir örnek verebileceğinizi düşünmüyorum.Bu konuda felsefi inançlarınızı söylersiniz en fazla. Zira zaman sonlanmış değil ve haliyle siz de geleceği bildiğinizi iddia edemezsiniz. Çünkü herhangi bir şeyin mutlak yapılamazlığı ile ilgili somut bir şey ortaya koyabilmeniz için, zamanın sonlanmış olması gerekir...Eğer koyabiliyorsanız, kendi hayali tasarımlarınızın ötesinde, sizin düşüncenizden ve inancınızdan bağımsız olmayacaktır o ortaya koyduğunuz..Aynısı benim için de geçerlimi ona bakalım..Ben yapılmış olanları ortaya koyuyorum ve o yapılmış olanlar benim inancım değiller, benden bağımsız olarak varlar..Yani insanın gen haritasının çözülmüş olması yahut koyun kopyalamak benim varlığım ile ilişkili değiller..Haliyle buna benzer tüm o bilimsel gelişmeler bana ait değiller, benim tasarımlarım değiller..Ancak sizin mutlak sınırlılığınız, gerçeğin mutlak bilinemezliği tamamen size ait bir inançtır..Ben kendi iddiamı sizden daha güçlü bir şekilde ve kendi felsefi görüşümden size nazaran görece daha nesnel ve bilimsel ifade edebilmekteyim..Yani benim mutlak sınır yoktur ve gerçek bilinebilir iddiam sizin iddianıza nazaran nesnel verilere dayanmakta..Garip olan durum ise , sizin çelişik bir şekilde kendi inancınızı bilimselmiş gibi sunmanız , ancak kendi inancınızın dışında görece bir nesnellikte bunu ifade edememenizdir..Ve üstelik bunu da , kişiler kendi inançlarına hapsolmuştur mealinden eleştiriler ile birlikte yapıyorsunuz..

Ben """bilimde sınır yoktur , yahu bukadar şey yapmış olan bilim şunu da neden yapmasın , yapar yahu biraz sabır edin"""

Siz """tamam bunları yapmışta, gerçekliğin kendisine mümkün değil ulaşamaz,bilim bu anlamda sınırlıdır, öyle herşeyi yapamaz"""

Diyorsunuz ve benim değil de sizin görüşünüz bilime daha yakın olmuş oluyor...Nasıl oluyor bu iş?

Ben """Yahu Ahmet yapar,başarır , zeki adamdır akıllı adamdır, üstesinden gelir, kazanır üniversiteyi"""

Siz """" Tamam öyledir de , kazanamaz yani okadar da değil Ahmet""

Diyorsunuz ve siz benden daha çok Ahmetçi oluyorsunuz yada Ahmetçi olabiliyorsunuz ..Nasıl oluyor bu?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Gerçek, insan bilincinden bağımsız nesneler arası ilişkilerdir..

Aramamın sebebi anlamlandıramam..Zaten bu mevzu felsefenin temel mevzularından, yani insanlar bunu anlamlandıramıyorlar ve haliyle bu temel bir mevzu oluyor..Kısacası şu an ki bilgilerimiz itibari ile var olmak dediğiniz şeyin bir anlamı yok,yani anlamsızdır bana göre..

Bilim ancak ilerledikçe yanıt verebilir bazı şeylere..Yani teori pratik ile sınırlandırılmıştır.Felsefede ise bu sınır yoktur yahut görece çok daha azdır. Haliyle felsefe kaçınılmazdır..Bilmek istediklerimiz bildiklerimizden çok daha fazla olduğundan, sadece bilimle yetinemeyiz, bu insan doğasının gereğidir.

Hayır olmayacaktır.Çünkü insan aklı sınırsızdır...Mutlak sınırlılık yoktur..

Nesneyi ortaya koyan kimdir/nedir?

Insanoglundan bagimsiz bir gerceklik vardir, yalniz bu gercekligin ne oldugu, anlami, icerigi, tanimi, tarifi ve her turlu ifadesi insanoglu yapilandirilmisligidir.

Gercegin ne oldugu, yani truth; insanoglunun yuzyillardir varliksal temelde tartistigi ve sonucuna erisemedigi bir kavramdir. Ben "gercegin ne oldugu" baslikli yazimda, gercekligin bugune kadar ortaya atilan tum ideolojik inancsal dogrularini dile getirdim. Aybi temelde vazrlik ve ne olduguda insanoglu bilgisi temelinde metafizik ve ontolojik bir tartismadir.

Bilim ise bilimsel olarak varliktan ve ne oldugundan degil; onun gozleminden yola cikar. Bilimsel olarak dile gelen kavram da, gercek ya da gerceklik degil; olgudur.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Sayın evrensel insan ve paslıçivi, öncelikle sizin görüşlerinizi kendi içerisinde çelişik bulduğumu belirtmek isterim . Siz hiç bir zaman bilinemeyecek bir gerçeklik kavramı ortaya koymaktasınız
Ben kendi lakabim adina konusuyorum. Hayir, gercekligin yapilandirilmis oldugunu soylemekteyim.

ve bilimin de bu gerçekliği saptayamayacağını , gözlemini saptama ile yetineceğini ve bu anlamda sınırlı olduğunu belirtmektesiniz

Hayir, bilimin kasvrami gercek degil; olgudur. Bilim bilimsel olarak olguyu gecerli kilar ve bu gecerlilik gozlem ile yanlislanabilmeye aciktir.

Diğer taraftan ise çelişik bir şekilde , kişilerin bilimsel düşünmedikleri yahut bilimin yöntemlerinden uzaklaştıkları müddetçe, bu uzaklaşmanın kişinin kendi inançsal düşüncelerini ortaya koyması ile sonuçlanacağını belirtmektesiniz..Ben ise bilim sözkonusu olduğunda mutlak anlamda bir sınırlılık olmadığını, sınırlılığın göreceli olduğunu, bilimin gerçekliğe erişmesinin bir zaman sorunu olduğunu belirtmekteyim.

Senin dediklerin ile sence bizim belirttiklerimiz arasinda bir bag yok. Evet, bilimsel yontemlerden uzaklasmak; olgu ve gozlem ile sonuclanmayacagindan ya bir teori olur, ya da bir varsayim, ya da bir inanc ve ideolojik dogru olur. Gozlem vermez ise, zaten yanlislanabilmeye de acik degildir. Iste bu yuzden bilimsel degil; inancsaldir. Bilimin bilimselliginda zaten mutlak ta sinirlilik ta yoktur. Gecerlilik ve yanlislanabilirlik vardir. Bilim bilimsel olarak gercege erisme diye bir amac gutmez. Sadece gozlemler ve olgusdunu ortaya koyar. Buradaki bilimin epistemolojik siniri, gozlem vermesi ve olgusudur. Bu da gozlemsel olguculuk olarak gecerlilik ve yanlislanabilirliktir. Sinir da bilimin anlik geldigi yerdir. Ama gozlem de yanlislanabilirlikte olgu da surekli suregelen bir surec olarak sinirsizdir ve yanlislananin yerini yenisi alir. Ya da daha once gozlem vermeyen bir teori gozlem verir, ya da yeni olcum ve builuslarla yeni olgulara erisilir. Iste bu surec sinirsizdir.

Ve ben bunları söylerken, bilimin tarih içerisinde teoride ve pratikte yapmış olduklarını göz önünde bulundurarak (uzaya çıkmaktan,bing bang teormine, insan gen haritasına, lazerden ,atomun parçalanmasına vs..bugüne kadar ortaya konmuş herşey..)bu değerlendirmeyi yapabilmekteyim..Yani bilimin bugüne kadar ortaya koydukları benim lehimedir.Çünkü bir zamanların yapılamayacaklarını başka bir zaman yapılanlar arasına almıştır bilim..Ve bu tarihsel süreç, mutlak anlamda bir sınırlılığın olmaması fikrinin , mutlak anlamda bir sınırlılık olduğu fikrine göre daha makul olduğunu ifade eden, insan bilincinden bağımsız nesnel bir süreçtir

Burada sorun mutlaklik algisinda, bilimin bilimselliginde mutlaklik ve sinir yoktur. Sadece olgusal ve gozlemsel bilimin o ana kadar geldigi yer vardir. Bu da surekli suregelen bir surec olarak degiskendir. Yani gecerli olgu dedigin gibi gozlem ile yanlislasnabilir ve yerini yeni bir olguya ve onun gozlem ile yanlislanabilene kadar gecerliligine birakir. Insan bilincinden bagimsiz nesnekl sureci ortaya koyan insanoglunun kendisidir. Nesne kendi kendini ortaya koyamaz. Onu bir oznesi olan insanoglu ortaya koyar. Yani nesnel bilgi mumkun degildir. Cunku o bilgiyi ortaya kotan insanoglu oznesi vardir. Insanoglu ayni oznel icerigi ile kendi nesnesini de ortaya koyar.

Çünkü bu gelişmeler yaşanmıştır ve bunlar benim hayal ürünüm değillerdir..Misal insaoğlu atomu parçalamıştır ve bu gelişme diğer bilimsel gelişmeler gibi benim uydurmam değil , benden bağımsız bir nesnellik ifade etmektedir..Haliyle ben mutlak anlamda sınır olamayacağını, kendimin haricinde bir nesnellikte ortaya koyabilmekteyim.

Bak yukaridaki cumlen de celiski var. Senin kendinin haricinde bir nesnellik ortaya koyman, senin oznelligini icerir. Cunku nesne kendi kendini degil; sen nesneyi ortaya koyuyorsun.

Sizin tutumunuza gelirsek,siz bu mutlak sınırlılık, yahut bilinemezlik mevzusunu kendi inancınız dışında ifade edememektesiniz

Kendi lakabim adina yazarsam, mutlaklik zaten bilimsel bir algi degildir. Bilinemezlik ise bilimsel olarak ortaya epistemolojik olarak konmamis olandir. Yani kavramsal bilgisi henuz ortada yoktur. O yuzden burada bir inancsal yanasima gerek yoktur. Sonucta gozlem vermez ise, zaten bilimsel olmaz. Ayrica sinirlilik ta bilimsel olarak yoktur, sadece bilimin anlik geldigi sinir vardir. Iste onun ustu gozlem vermedigi surece teori ya da varsayim, ya da inanctir.

Bunu nesnel bir şekilde yani kendi inancınızın dışında ortaya koyamamaktasınız.]/quote]

Yukarida konasmayacagini acikladim. Cunku ortaya koyan insanoglunun oznelligidir. Nesnellik kendi kendisini bir ortaya koyan oznellik olmadikca koyamaz. Bu oznellik te henuz ve sadece insanogludur.

Soruyorum size mutlak olarak yapılamayacak olan nedir? Mutlak olarak ne yapılmamıştır bugüne kadar?.Bilimsel bir örnek verebileceğinizi düşünmüyorum

Mutlak algisi akilciligin bir urunudur. Hem bilimsel degildir, hem gozlem veremez, hem de yanlislanabilme gecerliligi yoktur.

Bu konuda felsefi inançlarınızı söylersiniz en fazla.

Benim mutlak diye bir felsefi inancim yok. Cunku mutlaka ihtiyacim yok. Bilimsel olarak gecerlilik ve yanlislanabilirlik vardir. Bu da olgu ve gozlem ile saglanir.

[quote Zira zaman sonlanmış değil ve haliyle siz de geleceği bildiğinizi iddia edemezsiniz. Çünkü herhangi bir şeyin mutlak yapılamazlığı ile ilgili somut bir şey ortaya koyabilmeniz için, zamanın sonlanmış olması gerekir...

Zaman insanoglunun bir urunudur ve mekan varsa mumkundur. Bu temelde de daimi olan mekanda zamanin her zaman oldugundan oncesi olacaktir. Bilimsel olarak bir seyin olcum ile zamansal yasini ortaya koyabilirsin, yanliz bu once gozleme tasinmalidir ki bilimsel olsun. Ondan sonra da mekan daimiliginde ortaya koydugun olguyu daha once bir zaman ile yanlislayabilirsin. Zamanin basi ve sonu yoktur. Cunku oncelik celiskisi tasir. O yuzden de zaman zamansal olarak sinirlanamaz. Buna sonsuz da dahildir. Zaman sinirsizdir. Sinirlanan gozlem veren olcum olan zamandir.


Eğer koyabiliyorsanız, kendi hayali tasarımlarınızın ötesinde, sizin düşüncenizden ve inancınızdan bağımsız olmayacaktır o ortaya koyduğunuz..Aynısı benim için de geçerlimi ona bakalım..Ben yapılmış olanları ortaya koyuyorum ve o yapılmış olanlar benim inancım değiller, benden bağımsız olarak varlar..Yani insanın gen haritasının çözülmüş olması yahut koyun kopyalamak benim varlığım ile ilişkili değiller..Haliyle buna benzer tüm o bilimsel gelişmeler bana ait değiller, benim tasarımlarım değiller..Ancak sizin mutlak sınırlılığınız, gerçeğin mutlak bilinemezliği tamamen size ait bir inançtır..Ben kendi iddiamı sizden daha güçlü bir şekilde ve kendi felsefi görüşümden size nazaran görece daha nesnel ve bilimsel ifade edebilmekteyim..Yani benim mutlak sınır yoktur ve gerçek bilinebilir iddiam sizin iddianıza nazaran nesnel verilere dayanmakta..Garip olan durum ise , sizin çelişik bir şekilde kendi inancınızı bilimselmiş gibi sunmanız , ancak kendi inancınızın dışında görece bir nesnellikte bunu ifade edememenizdir..Ve üstelik bunu da , kişiler kendi inançlarına hapsolmuştur mealinden eleştiriler ile birlikte yapıyorsunuz..
Buralari yeteri kadar yanlis algilaman olarak izah ettim. Hala algilanmiyan yer varsa, bildir ki yeni bir yanlis algilama olmasin.

Ben """bilimde sınır yoktur , yahu bukadar şey yapmış olan bilim şunu da neden yapmasın , yapar yahu biraz sabır edin"""

Siz """tamam bunları yapmışta, gerçekliğin kendisine mümkün değil ulaşamaz,bilim bu anlamda sınırlıdır, öyle herşeyi yapamaz"""

Yine kendi lakabim adina, bilimin bilimselliginde gercek degil; olgu vardir. Gerceklik insanoglu yapilandirilmisligidir. O yuzden bilim sinirli degildir, sadece anlik bilimsel siniri vardir. Bu da olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirliktir. Iste degisken ve surekli suregelen surec te budur.

Diyorsunuz ve benim değil de sizin görüşünüz bilime daha yakın olmuş oluyor...Nasıl oluyor bu iş?

Ben """Yahu Ahmet yapar,başarır , zeki adamdır akıllı adamdır, üstesinden gelir, kazanır üniversiteyi"""

Siz """" Tamam öyledir de , kazanamaz yani okadar da değil Ahmet""

Burada bunu neye dayanarak yazdigini algilayamadim. Herkes herseyi kazanabilir, yeterki kazanacak gerecleri yerine getirsin.

Diyorsunuz ve siz benden daha çok Ahmetçi oluyorsunuz yada Ahmetçi olabiliyorsunuz ..Nasıl oluyor bu?

Ben ...ci olmak gibi bir iddia tasimiyorum. O yuzden burada da ne demek istedigini algilayamadim.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst