İdare etmeli miyiz ?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefi Tartışmalar kategorisinde CageMage tarafından oluşturulan İdare etmeli miyiz ? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,104 kez görüntülenmiş, 19 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefi Tartışmalar
Konu Başlığı İdare etmeli miyiz ?
Konbuyu başlatan CageMage
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan kış güneşi

CageMage

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 Eki 2019
Mesajlar
27
Tepkime puanı
13
Puanları
3
Konum
Türkiye
Üniversite Bölümü
Yok
Merhaba,

İnsan bir çok konu da kendini rahatlatma peşinde diye düşünüyorum.
Hangi kitabı okursam okuyayım insan ilişkileriyle alakalı, hep affet diyor. Unut, yargılama diyor.

An da kal diyor. Genelleme yapmak istemiyorum lakin toplumumuzda daha çok kadınların idare etme ihtiyaçları olduğunu görüyorum.
Erkekler genelde çekip giden taraf oluyorlar, bu bir içgüdü müdür ?

Alttan almak,
İdare Etmek,
Affetmek,

İdare edip manipule etmek gerekir mi ?
Yoksa onlardan her hangi bir menfaatimiz, alacağımız olmadan gerçekleri konuşmak mı gerekir ?
Beklentileri karşılamak zorunda mıyız ? İsteklere göre mi iletişim kurmalıyız ? Bizim isteklerimize göre mi ?

Örnek Alphalık felsefesi vardır. Hiç bir şeyi idare etmez, savuşturur.
Kendine saygısı olan, istediklerine bağlı olan, güçlü, gelişime açık, özgüvenli, saygılı, vizyon sahibi, zeki vs.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Hoşgörülü olmak ile durumu idare etmek aynı anlama gelmez. İnsanlarla empati kurduğunuz zaman bazı davranışların başka sebepleri olabileceğini idrak eder ve hoşgörülü bir tavır sergilersiniz fakat asla nabza göre şerbet bir durum değildir.

İdare edenlerin ise bir menfaati olmalı çünkü böyle bir davranış samimiyet barındırmaz, sadece zorunluluktandır.
 

CageMage

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 Eki 2019
Mesajlar
27
Tepkime puanı
13
Puanları
3
Konum
Türkiye
Üniversite Bölümü
Yok
Hoşgörülü olmak ile durumu idare etmek aynı anlama gelmez. İnsanlarla empati kurduğunuz zaman bazı davranışların başka sebepleri olabileceğini idrak eder ve hoşgörülü bir tavır sergilersiniz fakat asla nabza göre şerbet bir durum değildir.

İdare edenlerin ise bir menfaati olmalı çünkü böyle bir davranış samimiyet barındırmaz, sadece zorunluluktandır.

Peki ya örüntülediğim hiç değişmeyen kadın davranışları varsa ve her kadında tespit ediyorsam bu onların zorunlu olarak yaptıkları şeyler mi olur yoksa onları samimiyetsiz mi yaparlar ?

Örnek:

Alıcı taraf hep kadın olduğu için ya da tav olan diyelim. Herkesin doğrusuna hitap etmese de tavlanılmak isterler, tavlamamız için sebep verirler, yani yine onlar yapar ne yaparsa. Bu durumda ne yaşarsa yaşasın yine o zarar görüyor. Çünkü idare ediyor, söylemiyor, ,fade etmiyor, sadece beklentilerle yaşıyor, trip atıyor, cezalandırıyor, aptallıkla salaklıkla suçluyor, zekamızın düşük olduğunu üstüne basa basa vurgulayıp bir de bizden mükemmel hareketler bekliyorlar.

Ya da bir başka örnek vermek gerekirse yani aslında idare değil midir bu ? Bir şekilde bizim onun istediği kıvama gelmesi için de bizi idare etmiş olmuyor mu ? İstediği gibi manipule edebiliyorsa biz onun mükemmeli oluyoruz. Ama eğer alfa karakter olursak ya da gereklilik denilen olguları hayata geçiriyorsak o zaman idareyi bırakıyorlar ve idare edilmek istiyorlar. Hep erkeğin az yaramaz olmasını isterler ama bu durumdan mütevellit o nöbeti devralıyor ve yaramazlık yapmak istiyor.

Düşününce biraz mesela Tong Fue Sözlü Konuşma Sanatı diye bir kitap var mesela. Orada yargılarda bulunmamazı bir nevi bize öğretiyor.
Tamam da neden bir şeyleri değiştirmek için hep insanın kendisi taşın altına elini koymak zorunda. Bu düzenin bir parçası mı ?

Tamam ben kinlenmeyeceğim, düşünmeyeceğim, kafama takmayacağım, içselleştirmeyeceğim, kişiselleştirmeyeceğim, ama bende bir kalp taşıyorum. Hep ben inceci oluyorum hep benim kafam yarılıyor. Belki o insanı kazanıyorum, tartışmasız dertsiz tasasız ayrılıyorum ama olması gereken bu mu ? Vermeden alamazsın deriz mesela ? Bu da bir menfaat değil mi ?

Düşün hep şans veriyoruz...
Hadi belki öyle değildir diyoruz...

Empati yapıyoruz. Ortamı ya da belki karşılaştığı insanları düşünüyoruz ona göre yargılamadan adım atıyoruz diyelim. Tamam da Ben Süperman miyim ? O içinde bulunduğu durumu kabullenememişken, farkında yaşamamışken ben neden idare etmeliyim ? Orada dünyanın en iyi konuşmasını da yapsam yine değişmeyecek, ama onu idare edince nedense her şey yolundaymış o yaptığı hareket ya da verdiği tepki ona hakmış gibi sanki...

Empati bunun neresinde ?
Ya da göremediğimiz ne var Allah aşkına ?

Ona öyle davran, buna insan o,l şuna dikkat et!
- Ya ben, ben ne olacağım.

Ben alttan alırsam, ben idare edersem, ilk ben verirsem, ilk ben örnek olursam, nereye kadar ?
Bu da bir alışveriş sayılmıyor mu ? Resmen önce sen ver. Sen vermezsen olmaz deniyor. Bu gerçekçi mi ? Hayatın kanunu mu ?

Bende şimdi kendimi kullanılmış, samimiyetsiz, ilgisiz, anlayışsız, duyarsız bırakılmış hissetmiyor muyum ?
Neden hoşgörülü olsun insan ? Neyi göremiyoruz ?
 
  • Beğen
Tepkiler: ls2

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Peki ya örüntülediğim hiç değişmeyen kadın davranışları varsa ve her kadında tespit ediyorsam bu onların zorunlu olarak yaptıkları şeyler mi olur yoksa onları samimiyetsiz mi yaparlar ?

Örnek:

Alıcı taraf hep kadın olduğu için ya da tav olan diyelim. Herkesin doğrusuna hitap etmese de tavlanılmak isterler, tavlamamız için sebep verirler, yani yine onlar yapar ne yaparsa. Bu durumda ne yaşarsa yaşasın yine o zarar görüyor. Çünkü idare ediyor, söylemiyor, ,fade etmiyor, sadece beklentilerle yaşıyor, trip atıyor, cezalandırıyor, aptallıkla salaklıkla suçluyor, zekamızın düşük olduğunu üstüne basa basa vurgulayıp bir de bizden mükemmel hareketler bekliyorlar.

Ya da bir başka örnek vermek gerekirse yani aslında idare değil midir bu ? Bir şekilde bizim onun istediği kıvama gelmesi için de bizi idare etmiş olmuyor mu ? İstediği gibi manipule edebiliyorsa biz onun mükemmeli oluyoruz. Ama eğer alfa karakter olursak ya da gereklilik denilen olguları hayata geçiriyorsak o zaman idareyi bırakıyorlar ve idare edilmek istiyorlar. Hep erkeğin az yaramaz olmasını isterler ama bu durumdan mütevellit o nöbeti devralıyor ve yaramazlık yapmak istiyor.

Düşününce biraz mesela Tong Fue Sözlü Konuşma Sanatı diye bir kitap var mesela. Orada yargılarda bulunmamazı bir nevi bize öğretiyor.
Tamam da neden bir şeyleri değiştirmek için hep insanın kendisi taşın altına elini koymak zorunda. Bu düzenin bir parçası mı ?

Tamam ben kinlenmeyeceğim, düşünmeyeceğim, kafama takmayacağım, içselleştirmeyeceğim, kişiselleştirmeyeceğim, ama bende bir kalp taşıyorum. Hep ben inceci oluyorum hep benim kafam yarılıyor. Belki o insanı kazanıyorum, tartışmasız dertsiz tasasız ayrılıyorum ama olması gereken bu mu ? Vermeden alamazsın deriz mesela ? Bu da bir menfaat değil mi ?

Düşün hep şans veriyoruz...
Hadi belki öyle değildir diyoruz...

Empati yapıyoruz. Ortamı ya da belki karşılaştığı insanları düşünüyoruz ona göre yargılamadan adım atıyoruz diyelim. Tamam da Ben Süperman miyim ? O içinde bulunduğu durumu kabullenememişken, farkında yaşamamışken ben neden idare etmeliyim ? Orada dünyanın en iyi konuşmasını da yapsam yine değişmeyecek, ama onu idare edince nedense her şey yolundaymış o yaptığı hareket ya da verdiği tepki ona hakmış gibi sanki...

Empati bunun neresinde ?
Ya da göremediğimiz ne var Allah aşkına ?

Ona öyle davran, buna insan o,l şuna dikkat et!
- Ya ben, ben ne olacağım.

Ben alttan alırsam, ben idare edersem, ilk ben verirsem, ilk ben örnek olursam, nereye kadar ?
Bu da bir alışveriş sayılmıyor mu ? Resmen önce sen ver. Sen vermezsen olmaz deniyor. Bu gerçekçi mi ? Hayatın kanunu mu ?

Bende şimdi kendimi kullanılmış, samimiyetsiz, ilgisiz, anlayışsız, duyarsız bırakılmış hissetmiyor muyum ?
Neden hoşgörülü olsun insan ? Neyi göremiyoruz ?

ben ilişkilerimi rasyonel olarak tartmıyorum, bunu yaptığınız zaman iş çıkmaza biniyor. duygularıma bırakıyorum işi, su akar yatağını bulur hesabı.duygular en güzel sonuca götürüyor bana göre. belli bir süre sonra duygular rahatsızsın/mutsuzsun/huzursuzsun uzaklaş diyor uzaklaşıyorum. bunu demedikleri ile zaten beraberimdir. aslında bu işin bir dengeside yok gibi. bazılarının 10 tane uyus oldunuz huyu,davranışı vardır bir tane sevdiniz birşeyi vardır yeter, bazısının da bir tane size göre kötü huyu sizi iter/rahatsız eder. tuhaf ama yani böyle işte,
 

CageMage

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 Eki 2019
Mesajlar
27
Tepkime puanı
13
Puanları
3
Konum
Türkiye
Üniversite Bölümü
Yok
ben ilişkilerimi rasyonel olarak tartmıyorum, bunu yaptığınız zaman iş çıkmaza biniyor. duygularıma bırakıyorum işi, su akar yatağını bulur hesabı.duygular en güzel sonuca götürüyor bana göre. belli bir süre sonra duygular rahatsızsın/mutsuzsun/huzursuzsun uzaklaş diyor uzaklaşıyorum. bunu demedikleri ile zaten beraberimdir. aslında bu işin bir dengeside yok gibi. bazılarının 10 tane uyus oldunuz huyu,davranışı vardır bir tane sevdiniz birşeyi vardır yeter, bazısının da bir tane size göre kötü huyu sizi iter/rahatsız eder. tuhaf ama yani böyle işte,


Söylediğine göre idare ettiğini anlıyorum. Doğru mudur ?
Yani duygusal bakmak idare etmekle paralel değerlendirilebilir mi ?

Her hangi bir ikili ilişkide sevgili ya da eş olması gerekmez, idare var mıdır ? Olmalı mıdır ?
Ya da idareye boyun eğilmeli midir ? Beni kimsenin idare etmesini istemem. Sonuçta her şeyimin eleştirilmesine sonuna kadar onay veriyorum.
Beni törpülemeyen, banabir şeyler katmayan, benim yansımaya göre tecrübelerim, bunları net bir şekilde söyleyemeyecek miyim ? Neden olduğu gibi devam etmesine izin vereyim, üstüne bir şeyler katması varken. Neden beğenmeliyim ? Neden evet iyisi kötüsü var ama bir iyi huyu var kötüsü daha ön planda diye onun bavullarını ( Sırtındaki, zihnindeki bavulları, yükleri ) taşımak zorunda olayım ki ?

İnsanın sosyalleşmesi için, iletişim halinde ya da birlik olarak bir arada yaşaması için bu gerekli mi ?
Bu bir alışveriş mi ? Mesela kadınlarda bu çok var yine genellemiş olmayayım ama sürekli birbirlerine gerçekleri söyleme ihtiyacı hissediyorlar lakin erkeklerle olan ilişkilere gelince bir idare söz konusu ? Beni böyle kabul etsin ya da ben onu böyle böyle manipule edeyim vs gibi gibi
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Ben alttan alırsam, ben idare edersem, ilk ben verirsem, ilk ben örnek olursam, nereye kadar ?
Bu da bir alışveriş sayılmıyor mu ? Resmen önce sen ver. Sen vermezsen olmaz deniyor. Bu gerçekçi mi ? Hayatın kanunu mu ?

Bende şimdi kendimi kullanılmış, samimiyetsiz, ilgisiz, anlayışsız, duyarsız bırakılmış hissetmiyor muyum ?
Neden hoşgörülü olsun insan ? Neyi göremiyoruz ?

Hoşgörülü olmak; karşı tarafın ne yaşadığını bilmediğimiz için belli bir yanılma payı bırakıp hemen gemileri yakmamaktır fakat bazı insanlar bu durumu kendini ezdirmek gibi algıladıkları için genelde yargıda bulunmayı tercih ederler.

Dışarıdan bakınca size itici gelen bir insan belki de o gün berbat bir olay yaşamıştır ve size yönelik bir tavrı yoktur. İdareci olmak biraz daha farklı bir durum çünkü o zaman sadece günü kurtarmayı hedefliyorsunuz. Hoşgörülü olmak ise karşı tarafı daha iyi-doğru şekilde anlamaya çalışmaktır.
 

kış güneşi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
11 Eyl 2013
Mesajlar
36
Tepkime puanı
21
Puanları
8
Yaş
44
Üniversite Bölümü
fine arts
İdare etmek ve höşgörü farklı kavramlar.Mesela Türk Kadını İdare edici.. Kadına gelmemin sebebi , yukarıda özne sahibi çoklukla cinsiyet olarakkadın geçmiş..yoksa bu pencereden yazmaya bilirdim.Kadının idareci olması, fedakar olması,hoş görülü olması anne ve eş modeli için bu dinamikleri ayakta tutucu ve önemli olurken.. kadının idareci olması , bir sevgili yada arkdaşlık düzeyinde nedense daha bir güçsüzlük yada ıkı yuzluluk gibi duyor gibi düşünceler hissettim yazılanlarda.

Halbu ki, arada ki fark kişinin yada karşıda ki kişinin idare etme yada hoşgörülü olma paradoksunda değil mi..?
Biz zıhınsel ve duygusal süreçlerimizde, yöneltiğimiz yada yöneldiğimiz düşüncelerde , kendimiz miyiz yoksa?
 

CageMage

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 Eki 2019
Mesajlar
27
Tepkime puanı
13
Puanları
3
Konum
Türkiye
Üniversite Bölümü
Yok
İdare etmek ve höşgörü farklı kavramlar.Mesela Türk Kadını İdare edici.. Kadına gelmemin sebebi , yukarıda özne sahibi çoklukla cinsiyet olarakkadın geçmiş..yoksa bu pencereden yazmaya bilirdim.Kadının idareci olması, fedakar olması,hoş görülü olması anne ve eş modeli için bu dinamikleri ayakta tutucu ve önemli olurken.. kadının idareci olması , bir sevgili yada arkdaşlık düzeyinde nedense daha bir güçsüzlük yada ıkı yuzluluk gibi duyor gibi düşünceler hissettim yazılanlarda.

Halbu ki, arada ki fark kişinin yada karşıda ki kişinin idare etme yada hoşgörülü olma paradoksunda değil mi..?
Biz zıhınsel ve duygusal süreçlerimizde, yöneltiğimiz yada yöneldiğimiz düşüncelerde , kendimiz miyiz yoksa?

Öznenin kadın olarak geçme sebebi benim kafamı kurcalıyor ya da gündemimde sorguladığım bir konu olduğu içindir.

bir sevgili yada arkdaşlık düzeyinde nedense daha bir güçsüzlük yada ıkı yuzluluk gibi duyor gibi düşünceler hissettim yazılanlarda.

Benim de demek istediğim, kadınlar açısından tabi ki güçsüzlük olarak gördüğümdür. Önce idare edilir, sonra acımasızca kritiği yapılıp suçlu çıkartılır. Tecrübelerim dolayısıyla bu tespitimi söylüyorum. Tüm kadınlar için olmasa da genelde kadınlarda bunu gördüm.

Halbu ki, arada ki fark kişinin yada karşıda ki kişinin idare etme yada hoşgörülü olma paradoksunda değil mi..?
Biz zıhınsel ve duygusal süreçlerimizde, yöneltiğimiz yada yöneldiğimiz düşüncelerde , kendimiz miyiz yoksa?

Bu kısmı anlamadım ? Biraz daha açık sorar mısınız ?
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Söylediğine göre idare ettiğini anlıyorum. Doğru mudur ?
Yani duygusal bakmak idare etmekle paralel değerlendirilebilir mi ?

Her hangi bir ikili ilişkide sevgili ya da eş olması gerekmez, idare var mıdır ? Olmalı mıdır ?
Ya da idareye boyun eğilmeli midir ? Beni kimsenin idare etmesini istemem. Sonuçta her şeyimin eleştirilmesine sonuna kadar onay veriyorum.
Beni törpülemeyen, banabir şeyler katmayan, benim yansımaya göre tecrübelerim, bunları net bir şekilde söyleyemeyecek miyim ? Neden olduğu gibi devam etmesine izin vereyim, üstüne bir şeyler katması varken. Neden beğenmeliyim ? Neden evet iyisi kötüsü var ama bir iyi huyu var kötüsü daha ön planda diye onun bavullarını ( Sırtındaki, zihnindeki bavulları, yükleri ) taşımak zorunda olayım ki ?

İnsanın sosyalleşmesi için, iletişim halinde ya da birlik olarak bir arada yaşaması için bu gerekli mi ?
Bu bir alışveriş mi ? Mesela kadınlarda bu çok var yine genellemiş olmayayım ama sürekli birbirlerine gerçekleri söyleme ihtiyacı hissediyorlar lakin erkeklerle olan ilişkilere gelince bir idare söz konusu ? Beni böyle kabul etsin ya da ben onu böyle böyle manipule edeyim vs gibi gibi

Hayır ben idare ettiğimi düşünmüyorum. bu kavramı nahoş buluyorum. esasta ben insanlara karışmayı sevmiyorum,insanların düşünce ve davranışlarını gözlemlemeyi ve analiz etmeyi de sevmiyorum. zaten istesem de yapamam çünkü böyle bir düşünce yapım yok.(hiç yapmıyor değilim ama elbet öylede anlaşılmasın)

-net bir şekilde söyleyemeyecek miyim ? Neden olduğu gibi devam etmesine izin vereyim.
-üstüne bir şeyler katması varken. Neden beğenmeliyim?


valla böyle yapmayın elbet. ama bunları açık açıkta konuşmayın. konuşmak her zaman faydalı değildir, çözüm beklerken aksine sorunda getirebilir. akışına bırakın. zaman içinde zaten karşılıklı etkileşimle değişimler olur. (akıl veya ögüt vermiyorum yanlış anlaşılmasın lütfen.. sadece kendi yaklaşımımı aktarıyorum)

Bu bir alışveriş mi ?

işte bu ağır soru. bende üzerine çok düşünmüşümdür. hangi açıdan baktığımıza göre cevaplar değişecektir. bu bakış açılarına girmeyim ama bir duruma dikkat çekeyim;

Normalde iki insanın(iki bilincin) birbirine uyması İMKANSIZDIR. ama birarada olmamızı zorunlu kılan şartlar var. bunların en başında tabiki aile geliyor. sonrasında da budunumuz (kavim-topluluk). genetik mirasımızda da bunun olduğu açıktır. birbirimiz için ölebilen canlılarız mesela. üzerine -bireyselci-düşünüldüğünde bu çok saçmadır. ama gerek genetik gerekse tarihi bellegimiz böyledir. insanlığın en büyük sosyolojik kurumlarına bakınız; aile,din,ekonomi,siyaset. hepsi görüldüğü gibi müşterek.

bireyselcilik yeni birşey. toplumculuk ise oldukça kadim birşey insanlık için.

Özetle demem o ki; bu alışveriş meselesini birde bu gerçeklere göre değerlendirin..
 
Son düzenleme:

kış güneşi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
11 Eyl 2013
Mesajlar
36
Tepkime puanı
21
Puanları
8
Yaş
44
Üniversite Bölümü
fine arts
Öznenin kadın olarak geçme sebebi benim kafamı kurcalıyor ya da gündemimde sorguladığım bir konu olduğu içindir.



Benim de demek istediğim, kadınlar açısından tabi ki güçsüzlük olarak gördüğümdür. Önce idare edilir, sonra acımasızca kritiği yapılıp suçlu çıkartılır. Tecrübelerim dolayısıyla bu tespitimi söylüyorum. Tüm kadınlar için olmasa da genelde kadınlarda bunu gördüm.

Halbu ki, arada ki fark kişinin yada karşıda ki kişinin idare etme yada hoşgörülü olma paradoksunda değil mi..?
Biz zıhınsel ve duygusal süreçlerimizde, yöneltiğimiz yada yöneldiğimiz düşüncelerde , kendimiz miyiz yoksa?

Bu kısmı anlamadım ? Biraz daha açık sorar mısınız ?

Aslında şöyle, biz idare edildiğimizi düşünüyoruz, fakat karşı taraf tamamen kendi zihninde hoşgörü ile yaklaştığını düşünüyor.. onun frekansında sevgi ve anlayış olduğu için, belli davranışlara, olumsuzluklara, eksikliklere hoşgörü adı altında bakıyor..
Kendimiz ve içsel kirliliğmiz veya kendi anlayış tarzımızdaki hareketlerin negatifliği yuzunden onu da kendi çizgimizde görüyoruz..Sonuçta bu duyguyu biz yaratmadık mı? Kendimize olumsuz bir dizayn kurmadık mı?

Tersten duşunecek olursa, biz idare edilsekde fazlasıyla hoşgörülü yaklaşıldığımızı düşünüyoruz, olaydan ve olumsuzluktan haberimiz yok, fazlasıyla olumlu ve pozıtıve olmamız ne kaybettiriyor..?
Aslında duygunun hakimi olmak yada onu yönlendirmek bizle alakalı gibi geliyor..yani olumlu bir insan her seye anlayışla yada çözüm yoluyla bakıyor.. Olumsuz bir insan için ise, her sey sorun ve sorgulamadan geçiyor.. Bir önceki konuşmalarda yada yazışmalar olduğu gibi milyonlarca nöronun ilettiği ağdaki "şey" neyse o mühim, sanırım o neyse:rolleyes::rolleyes:
 

CageMage

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 Eki 2019
Mesajlar
27
Tepkime puanı
13
Puanları
3
Konum
Türkiye
Üniversite Bölümü
Yok
Öncelikle tavrını bozmadığın ve gereksiz bir hırsla yaklaşmadığın için çok teşekkür ederim.
Gel gelelim idare edilmekten hiç haz etmedim :)
Neyse ( Manalı )

İnsanlara hep tartışmanın kötü bir şey olduğunu yapıştırdılar durdular.
Herkes aman şöyle demeyeyim, aman böyle olmasın, aman düzen bozulur, aman susayım, aman kekliği ürkütmeyelim diye ömrünü tüketiyor şu yalan dünyada...

Biraz da bunu savunuyorum. Neyi isterseniz konuşun. Sonra ağlamaklar olmasın, olsun ama sadece gerçek sebepler için olsun hatta hiç çekinmeden...

Biz derken kadın/erkek mi ?
Tamam işte bende aynı şeyi söylemiş sayılmıyor muyum ?

Bunu yaptıkları için kadınlar yanlış yapıyorlar dedim. Kendi çocuğunu yetiştirirken tabi ki iyi güzel ya da etrafındaki kadınlara böyleyse güzel. Çok garip değil mi ? O yol kötü diyorlar ama o yoldan da gitme diyorlar. Ama ona da hakim olmamız gerekiyormuş gibi bir kalıba sokuyorlar. Yanlış mı ? Ben gerçekçi olunmasından yanayım lakin her doğruyu her yerde söylememekten de yanayım.

Acımasız erkeğe karşı olumsuz olmuyorlar, teslim oluyorlar sizce de bu böyle değil midir ?
Hep kötü erkek orıgınal erkek gibi kalıplaştırmadılar mı ? Sözlerle olmasa da davranışlarla bunu yapmadılar mı yıllardır ?

Objektifliği kabul ederim ama idareyi asla...
İdare muhabbetinin altında %100 menfaat olduğunu düşünüyorum, hoşgörü değil.
Sanki her şey kadınların refahına hizmet ediyormuş gibi bir algı oluşuyor bende...Erkekler ezilmesi gereken, elde tutulması gereken bir varıkmış gibi...

Sanki birileri demiş ki;

Erkekler yaramazdır onlara sahip olun, idare edin, manipule edin, kontrol edin.
Ne kadar kadından da konuştuysam o kadar da değer verdiğim içindir bu sözlerim.
Anlayamadığım ne varsa herkes hoşgörü göstermeden gerçek cümlelerle beni uyandırsın.
 

kış güneşi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
11 Eyl 2013
Mesajlar
36
Tepkime puanı
21
Puanları
8
Yaş
44
Üniversite Bölümü
fine arts
yasamda belli bir noktadan sonra kadın/ ekek algısı kalmıyor sanırım o noktaya gelmek lazım.. kadın ne cinselliği kullanan ne de erkek tarafından maddi yönden varlıklandırılan ve erkekte kaslı kaba saba ve hep kadınım , ben bakarım ederim kalıplarında olmadı hiç..

Sanırım yasadığımız cografyada ve toplumsal ögretilerde kadına bu empoze ediliyor yasamın içinde..gerçek özgürlüğünü ekonomik ve ruhsal anlamda bulamamış hem kadın hem erkek bu "" idare" etme işini" yapıyor sanırım.. Bu kavramın için de menfaat varsa zaten, karşılıklı bir çıkar ilişkisi için de, menfaatler bitince otamatık olan bitecek bir seylerde vardır..

insan hesapsız kitapsız duygusal ilişkilerini yasamalı, menfaatlerden zaten çıkarımımız gunumuz dünyasında maddesel menfaatler güç ve para odakli..Bu da kadın ve erkek ilişkilerinde zaten yuzeysel ve tuketimsel bir donguye sokuyor ilişkiyi. Fakat bizim derdimiz ne olmalı hayatta? hep manipule mi ediliyorum, idare mi ediliyorum, sorular , sorular ve şüpheler zora sokmaz mı ınsanı..?

insanlar sarsılmaktan, kotu yanlarının yuzlerine vurulmasından hoşlanmazlar..Çünkü hepimizin kötü huyları, zaaflerı, karşımızdakınne kötü, aptal, sıkıcı gelecek hal, tavır düşüncelerimiz ögle var ki.. Sevdğimiz birinin sevgisi bitince sabaha kdar onu sevmeyecek bin tane detay buluruz..

Sonuç sanırım duyguların yoğunluğu ve bizim sevgiden ne anladığımızla ilgili. Yalın ve gerçek bir sevgi de sanırım bu endişler ve korkular olmuyor.. Bir de teslim olmak birine bir seye bir dine inanarak teslim olmak sanırım aptalca da olsa bu teslimat yanı sorguladıkça çıkan pürüzleri bir kenara atıp teslim olmanın o dayanılmaz hafifliği çok ıyı geliyor.. Zor bir duygu ama ruhun ruha teslim olması..
 

CageMage

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 Eki 2019
Mesajlar
27
Tepkime puanı
13
Puanları
3
Konum
Türkiye
Üniversite Bölümü
Yok
yasamda belli bir noktadan sonra kadın/ ekek algısı kalmıyor sanırım o noktaya gelmek lazım.. kadın ne cinselliği kullanan ne de erkek tarafından maddi yönden varlıklandırılan ve erkekte kaslı kaba saba ve hep kadınım, ben bakarım ederim kalıplarında olmadı hiç..

Olmadı mı ?
Buradan şunu anladım, inşallah doğru algılamışımdır. Feminist düşünceler ve topluluklardan bahsediyorsanız, evet erkek/kadın algısı değiştirilmeye çalışılıyor. Kadın erkek gibi erkek kadın gibi törpülenmeye devam ediliyor, feminist ve belli algısal olarak öğretilmiş istatiksel bilgiler kisvesiyle hala ve hala...

Mor Çatı Dernekleri, Feminist Yapılar, Zaten günümüzde nasıl bir değişim olduğu bariz ortadadır. Bu kalıplarda olmadı deyince bir garipsedim.
Tamamen o kalıplarda - bizim cofrafyamızda değil sadece, kendi sosyokültürel yapımıza az çok hakim olduğumuzu sanıyorum. İnşallah yine yanlış algılamışımdır yazılanı...

Sanırım yasadığımız cografyada ve toplumsal ögretilerde kadına bu empoze ediliyor yasamın içinde..gerçek özgürlüğünü ekonomik ve ruhsal anlamda bulamamış hem kadın hem erkek bu "" idare" etme işini" yapıyor sanırım.. Bu kavramın için de menfaat varsa zaten, karşılıklı bir çıkar ilişkisi için de, menfaatler bitince otamatık olan bitecek bir seylerde vardır..


Tam olarak böyle...
Dünya kadar tweet, görsel veya kanıt ile kanıtlanabilir. Ama farkında olduğumuzu düşündüğüm şeyler bunlar. Buraya bir kamyon döküman yığmanın gördüklerimizle, tecrübe ettiklerimizle bağdaşmayan hiç bir noktası olamaz.

Yeraltı kitaplarındaki gibi bir üslupla bunu tartışma malzemesi olarak sunamayacağım için çok üstünde duramıyorum.
Ya insan bir şeyi bilinçaltındakiler dolayısıyla nasıl körü körüne üstüne giyebilir. Çok mu zor, sorgulamak, tartışmak, gündem konusu yapmak, irdelemek, gözlemlemek...

Körü körüne toz pembe inandığını sonsuza kadar savunmak ve belli kesimlerin uyguladığı algı operasyonlarına teslim olmak, bunları benimsemek neden işlerine geliyor ? Hep zeki varlıklar deriz şöyle duygusal bakarlar, şöyle birleştiricidir, şöyle verimlidir demez miyiz ?

Ama nedense menfaat işin içine girince birbirlerini tutup sonsuza kadar yalanında ya da samimiyetsizliğinde üst düzey bir istikrar ve kararlılık var. Neden sürekli bir çatışma içerisindeler. En fazla zaman geçirdikleri can ciğer oldukları insanların bile derilerini yüzerler ? Neden...Yaratılış olarak buna hizmet etmek şart mıydı ? Neden bu içtenpazrlılık ve isyanlaşmak, toplum oluşturmak...

Fıtratı kabullenememek mi ? Yoksa güç dengelerinde kemik kadro kurup erkeklerin kökünü kazımak ?
Neyin alameti bunlar ? Bizde efsane varlıklar değiliz elbet...Lakin ne kadar garip bir fıtrat da olsa, sanki hep birileri için bir şeyler yapmaya gelmiş gibi bir fıtratımız var. İrademiz yok, ya da başka bir şey...Biz bu kadar birileri için bir şeyler yapma içgüdüsüyle sürünürken neden sahip çıkılma noktasında çatışmalar var. Neden bu isyan bu eylemler...

Havva anamızı mı anlayamadık ?
Kimden örnekle yola çıkacağız ?

insan hesapsız kitapsız duygusal ilişkilerini yasamalı, menfaatlerden zaten çıkarımımız gunumuz dünyasında maddesel menfaatler güç ve para odakli..Bu da kadın ve erkek ilişkilerinde zaten yuzeysel ve tuketimsel bir donguye sokuyor ilişkiyi. Fakat bizim derdimiz ne olmalı hayatta? hep manipule mi ediliyorum, idare mi ediliyorum, sorular , sorular ve şüpheler zora sokmaz mı insanı..?

Derdimiz ne bilmiyorum ama hepimiz aynı şeylerin etrafında bir yol aradığımız gibi bir şeyler var ? Adına gerçek diyemeyeceğim, belki çok spesifik bir şey...

İnsan, tilkiliklere hazırlıklı olur, donanımlı olur, gelişir olaylardan örgülerden vs ama bu birbirine muhtaç varolan varlıklar için gerekli olmamalı ?
Sizce ?

Sorular kendi başlarına ortaya çıkmazlar ?
Gönül ister ki birbirimize yürekli bir şekilde soralım, pekiştirelim, sonuca ulaşalım. Doğru ya da yanlış...

Ama gelişmek istemeyen farkıda olup, boşvermiş, koyvermiş kitle diğer farkındalığı olan ve üstünde belli soruşturmalara hala girebilen, sistem değişse de olgular, doğrular değişse de normlar...Köleleştir miyor mu ?

insanlar sarsılmaktan, kotu yanlarının yuzlerine vurulmasından hoşlanmazlar..Çünkü hepimizin kötü huyları, zaaflerı, karşımızdakınne kötü, aptal, sıkıcı gelecek hal, tavır düşüncelerimiz ögle var ki.. Sevdğimiz birinin sevgisi bitince sabaha kdar onu sevmeyecek bin tane detay buluruz..

İnsanlar doğrucu, net, gerçekçi insanları sevmezler. Lakin anlatırken de hiç yanlışa düşmemiş sıfır sıyrıkla üst düzey bir başarı göstermiş gibi de pazarlıyorlar. Neyi değiştirmek lazım ? Tanımlar mı ? Kime ne görev düşecek ? Topluluğun sorumlusu kim ? Mayası kimde ? Yine kendimiz mi ?

Sonuç sanırım duyguların yoğunluğu ve bizim sevgiden ne anladığımızla ilgili. Yalın ve gerçek bir sevgi de sanırım bu endişeler ve korkular olmuyor.. Bir de teslim olmak birine bir şeye bir dine inanarak teslim olmak sanırım aptalca da olsa bu teslimat yanı sorguladıkça çıkan pürüzleri bir kenara atıp teslim olmanın o dayanılmaz hafifliği çok iyi geliyor.. Zor bir duygu ama ruhun ruha teslim olması..


Bütün bunları algılamak için hangi Litaritür'e hangi geleneğe bakalım ?
Bu bilince ulaşılması için hangi kıvam yakalanacak ?
Bu kıvam hangi ortamın ortalamasından oluşacak ?
Sakat sevgi anlayışını sonuna kadar savunacak milyonlarca insan var ?

Kendi adıma darbesini aldığım yine kadın.
Belki anlarım derim ki yaşamamış, ilgisiz kalmış, hor görülmüş, bir şeyleri olmamış...

İyi de bütün bunları oldurmuş birilerine de maruz kalıyorlar...
Ama hala dümdüz bir bakışla hayatlarını ve hayatları çatıştırıp kendilerini anlamalarını istiyorlar.
İyi de seninle aynı ortamda büyüyen ama sadece daha gerçek bir hayat yaşamak isteyen yine senin kanından be... Neyi göremiyorsun ?
Aynı pisliğin içinde yaşamadılar mı ? Bu neyin fıtratı bu neyin inancı ? Kendi kanını göremiyorsun. Yine bunu kendilerine yapan yine kadınlar değil mi ? Sonra çıkıp hak talep eden yine kadınlar olmadı mı ? Ama sen iyiliğine, eğitimine sebep olamadığın, sağlıksız bir içgüdüyle büyümesine sebep vermediğin bir kandan anlayış beklemedin mi ? Sen gözlükleri takmak istiyorsun, ben çıkarmak istiyorum. O gözlük o gözlük mü sizce de ?

Vicdan sadece ortamı kadına bırakınca mı vicdan oluyor ?
O zaman mı taşlar oturuyor ? İkili muhabbet varken neden kendiyle kalmışlığın sonucunda vicdanını kale alıyorsun ?
O vicdan yine o vicdan değil mi ? Kayıp mı yaşamalı ? Kimlerin öğretilerinin sebebi bunlar ?

Bütün bunların sonunda maalesef ki yine kadının saltanatının yansıması gibi geliyor...Buna inanmak istemiyorum ? Aksi ne olabilir ?
 

zula bula

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
24 Eki 2019
Mesajlar
3
Tepkime puanı
1
Puanları
3
Konum
merkezim
insan idare etme sanatı iki temele dayanır:
1- inanmış gibi yapcen inanmaycen
2- güvenmiş gibi yapcen güvenmeycen

iradenin idaresinden daha zordur bu iş
 

kış güneşi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
11 Eyl 2013
Mesajlar
36
Tepkime puanı
21
Puanları
8
Yaş
44
Üniversite Bölümü
fine arts
Seni kadın düşmanı deyip, kocaman bir kahkaha attım😄

Mesele ve sorun aslında kadın mı? Kadının bir yapısı , feddanlığı, bir entirikası yüzyıllardır bitmedi.. Mutlaka mağara dönemin de , en iyi et için göz süzüp elinde ki kalın sopası ile zavallı homohabilis adamına vurarak sırıtmaktaydı..

Şimdi direk kadın oldu konu ama, sonuçta dualite de kadın üstün bir varlık olarak geçiyor.. Üstünlük tacını ben vermedim ama doğurma ve doğaya katma anlamında genetik olarak , katkı sağlayıcı , bedensel olarak kendi insan türünü dunyaya getiriyor..

Genetik kodlarına, tum üretkenlikler gibi entrikalar veya istediğini elde etmek için gözü kara olma, vs gibi , hırsa ve egoya dayanan davranışlar var..

Yine üstüne basarak söylüyorum yasadığın coğrafya kadının bu rolleri, rol modeleri üstünde çok etkili. Atıyorum her hangi bir Avrupa ülkesinde, kadın evin ve mutfağın hakimidir, temizlik , yemek onu işidir gibi toplumsal etiketlemeler yok.. Ve hali hazırda cinsiyet ayrımını bile bitirmek için, anaokulu çocuklarını kız erkek tum işleri yaptırıyorlar.. Bu işi kadın anlar, güç ( kas) gereken işler erkeklerindir diye küçük beyinler bu kodlarla yetişmesin diye..

Sonuçta," guzel kızım iyi okudun , simdi bır de zengin koca bul ve ıyı evlilik yap "diyen bir nevi servet avcısı toplum duzenındeyız hala.. Çok fazla bır seyde beklemek oldukça zor..

Bu misyonlarlı, etiketleri, beklentileri atmış her kadın ve erkek ancak eşit ve hak etmiş bir ilişki yasarlar gibime geliyor..
 

CageMage

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 Eki 2019
Mesajlar
27
Tepkime puanı
13
Puanları
3
Konum
Türkiye
Üniversite Bölümü
Yok
Seni kadın düşmanı deyip, kocaman bir kahkaha attım😄

Aksi için yargıda bulunma niyetim yok :) Öyle olmadığımı biliyorsunuz.
Diyorum ya hep bir şeyler yapıyoruz, bilinçaltımızda, fıtratımızda var. Güldürmek de belki öyle :)


Şimdi direk kadın oldu konu ama, sonuçta dualite de kadın üstün bir varlık olarak geçiyor.. Üstünlük tacını ben vermedim ama doğurma ve doğaya katma anlamında genetik olarak , katkı sağlayıcı , bedensel olarak kendi insan türünü dunyaya getiriyor..

İşte bende, yaratanın aksini düşünmemize sebep verecek şeyler konusunda yasaklar koymuş diye inanıyoruz. Ya da en azından ben öyle inanıyorum sanırım. Sanki biraz, sürekli bir kadına gözünün üstünde kaşın var der gibi bir şey bu... İnanılmaz rahatsız hissetmem lazım ki fıtratımı kanıtlama ihtiyacı hissedeyim. Kadın rahatsızlık duyuyor size verdiği fıtrattan ötürü, ama kadın fıtratına isyan ediyor :) Bizim ona lafımız yok, bizim bu kisve altında hak gördükleri kalıplara ve çıkarımlara, tespitlere itirazımız var...

Üstte de bahsettiğim üzere kökü siz iken neden biz sıkıntı sayılıyoruz diyorum yani aynı şeyi savunuyoruz.
Bir tanrı olsaydım, bütün kontrol benim elimde olsaydı ve ben yarattıklarımın mevzu bahis olduğunu vahyetseydim garip olmaz mıydı ?

Ne demek istediğimi çok iyi ifade ettiğimi düşünüyorum.
Düşünsenize bir yazılım geliştiricisiyim bütün hata kodları ve argesi bana ait, sistemde çok basit hatalar oluyor ben kullanıcıya koz veriyorum. Kullanıcıyı idare ediyorum ? Şimdi bu sistemi kullanıcının çökertmemesi için ne gibi bir sebep olabilir ki ?

Bir bitcoin bloğu bile mükemmel bir kararlılıkta çalışabiliyor.
Dışarıdan gelen sahte blokları aradan kesip atabiliyorken neden bizler idare edilen durumda kalıyoruz ki ?

Hiç okuyanla okumayanın bir olmadığı gibi,
30 senelik bir tecrübeyle 18 yaşında birinin başarı göstermesi bir olur mu ?

Dolaylı yollardan Can alıcı iki soruyu soruyorum :cool:


Kadınlar neden annelerimizin bize öğrettiği gibi çıkmadı ?
Kadınlar tarafından yapmamakla suçlandığımız bazı işleri, neden annelerimiz bize yapmayı öğretmedi?
 

kış güneşi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
11 Eyl 2013
Mesajlar
36
Tepkime puanı
21
Puanları
8
Yaş
44
Üniversite Bölümü
fine arts
Annelerle hayatımıza giren kadınlar aynı mıdır sizce? bence bu piyango çıkmasını beklemek gibi bir olasılık..Kadın kendi varlığını yüceltecek , onun tüylerini parlatacak, onu ıncik boncuğa bogacak , güçlü erkeğini bekler..Anneler sadece sever, çünkü kendinin bir parçasını eleştirmek, yargılamak yada idare etmek gibi bir duyguları yoktur..

İkinci soru ise , tamamen Türk annelerinin iş güzarlığı, ogullarını o kadar çok sevip sahipleniyorlar ki, onlara yuce bir küçük prens edası ile yaklasıyorlar ki, daha doğumdan itibaren, "aslan oglum, laflar sünnet törenleri", onünü arkasını, odasını toplamalar, vs..
Böğle bir yüceltmeye alışan erkek, kendi hayatını kurmaya başladığında , hangi kadını beğenir ki? yüceltile yücelti ego tavan yapmış ve her önüne çıkan kadın da onun canını yakmaya hazır bir potansiyel değil mİ?

İkinci sorunun yine bir bağlantısı ise Türk annelerimizin , ogullarına ögretmeme sebeplerinden biri de, domestik yapıda yitıp gitmelerinden kendi ev içinde ki karıkoca ilişkisinin , yıpranmışlıklarından ötürü, kendi oğullarına asırı sevgi ve yuceltmeye yöneltip bir nevi sevgi ve aksayan evlilik iletişimlerini, bu yolla kendilerine" her sey yolunda, ben mukemmel bir anne ve esime" getirme ayarları sanırım..

Not : tabi bunlar benim, deneyimlerim ve yasadığım cografyalarda ki çıkarımlarım..

Ve bir örnekle bitireyim..Karı koca tanıdığım bir çift vardı.. Çocukları oldu ziyarete gitiğimde bebek oyun parkının içindeydi, emekliyecek bir aydaydı ağlıyordu.. Oyun parkının içinde biberonu vardı onu almak istiyordu.. Hemen atlayıp vermek istedim.. "ıkısı de hayır dedi..Mucadele etmeli ve çözüme gitmeli, kendi gidip alıyor, bögle alıştırdık "dediler.( varolma duygusunu ve kendi hazıbuluşçulugunu geliştirme ve hayatın gak deyince su guk deyınce süt olmadığını deneyimlemenin eşsiz bir örneği, hernekadar çoğu insan için "vicdansızlık" olsa da.
 

CageMage

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 Eki 2019
Mesajlar
27
Tepkime puanı
13
Puanları
3
Konum
Türkiye
Üniversite Bölümü
Yok
Annelerle hayatımıza giren kadınlar aynı mıdır sizce? bence bu piyango çıkmasını beklemek gibi bir olasılık..Kadın kendi varlığını yüceltecek , onun tüylerini parlatacak, onu ıncik boncuğa bogacak , güçlü erkeğini bekler..Anneler sadece sever, çünkü kendinin bir parçasını eleştirmek, yargılamak yada idare etmek gibi bir duyguları yoktur..

İkinci soru ise , tamamen Türk annelerinin iş güzarlığı, ogullarını o kadar çok sevip sahipleniyorlar ki, onlara yuce bir küçük prens edası ile yaklasıyorlar ki, daha doğumdan itibaren, "aslan oglum, laflar sünnet törenleri", onünü arkasını, odasını toplamalar, vs..
Böğle bir yüceltmeye alışan erkek, kendi hayatını kurmaya başladığında , hangi kadını beğenir ki? yüceltile yücelti ego tavan yapmış ve her önüne çıkan kadın da onun canını yakmaya hazır bir potansiyel değil mİ?

İkinci sorunun yine bir bağlantısı ise Türk annelerimizin , ogullarına ögretmeme sebeplerinden biri de, domestik yapıda yitıp gitmelerinden kendi ev içinde ki karıkoca ilişkisinin , yıpranmışlıklarından ötürü, kendi oğullarına asırı sevgi ve yuceltmeye yöneltip bir nevi sevgi ve aksayan evlilik iletişimlerini, bu yolla kendilerine" her sey yolunda, ben mukemmel bir anne ve esime" getirme ayarları sanırım..

Not : tabi bunlar benim, deneyimlerim ve yasadığım cografyalarda ki çıkarımlarım..

Ve bir örnekle bitireyim..Karı koca tanıdığım bir çift vardı.. Çocukları oldu ziyarete gitiğimde bebek oyun parkının içindeydi, emekliyecek bir aydaydı ağlıyordu.. Oyun parkının içinde biberonu vardı onu almak istiyordu.. Hemen atlayıp vermek istedim.. "ıkısı de hayır dedi..Mucadele etmeli ve çözüme gitmeli, kendi gidip alıyor, bögle alıştırdık "dediler.( varolma duygusunu ve kendi hazıbuluşçulugunu geliştirme ve hayatın gak deyince su guk deyınce süt olmadığını deneyimlemenin eşsiz bir örneği, hernekadar çoğu insan için "vicdansızlık" olsa da.

Çoğu insan eğitimsiz çünkü.
Her şeyi bilen kesim yani. ( En iyisini bilen kesim)
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Şimdi bireysel özgürlükler, toplumsal özgürlükler, kişisel gelişim ve uyum, bireyler arası ilişkilerdeki hak ve özgürlük çemberleri bunlar nasıl tartışılmalı bilmiyorum. Toplumsal bütünleriz ve toplumsal içerikleriz.
Daha idare etmeli miyiz derken diğer bireylerle ilişki ve iletişim sınırlarımızı tartışıyoruz. Bu da bizi toplumsal ağlara onun biçimine götürüyor.

Örneğin bireyci Batı'ya gidersek herkes Bay ya da Bayan İnsan olabilir. Toplumsal örüntüler farklıdır. Kişiye soyadıyla hitap edebilirsiniz. Yaşlı insanları takmak zorunda olmayabilirsiniz. Bireysel haklar belli olabilir. Yani toplumuzda bireyin kendinin otoritesine dönüşmesi ve edilgenlik yerine baskın bir otoriteye dönüşmesi, baskınlık kazanması, güç kazanması, zorlu koşullarla (bireysel güçle baş etmesi) bekleniyor olabilir hatta hatta bu eril karakter sağlanmadığı durumlarda birey kullanılmaya ve sömürülmeye açık hale gelebilir. Örneğin uyanık biri değilseniz pazardaki satıcı bile bile size alttan çürük sebze meyveyi doldurabilir. Denileni anladığımı düşünüyorum. Örneğin Japonya'da ya da Almanya da böyle bir toplumsal kurgu olmayabilir. Bu kadar güç gerekmeyebilir. Toplum düzenlidir bireysel ilişki çemberleri daha az zorlar ve sınırlar daha belirgindir.

Bu söylenenlerin hepsi aslında toplumun biçimini gösteriyor. Yani güçlü olanların ve kendinin otoritesi haline gelenlerin başedebildiği diğerlerinin ezildiği ve zorlandığı bir toplumsal yapıdan
sözediyoruz. Bunun dışında belki ebeveynleri tarafından hepimiz farklı yetiştirilmiş bireyleriz. Dediğim gibi Jağonya ve Almanya da bu fark daha az ve sosyal benzeşme daha çok olabilir.

Bence sorulan soruyu ya da verilen içeriği doğru anlıyorsam ez kurtul ya da umursama acıma gibi bir çıkmaz var gibi. Bence sunulan felsefe kişiyi empati dışına ya da güce ve yönetmeye, başkalarını kullanma ve ezmeye bunu onamaya götürecektir ve altta yatan mantıkta kendini kullandırtmamak olacak ve bunu onaylayacaktır, masum bulacaktır.

Bireysel özgürlükleri mi savunuyoruz bilmiyorum ancak toplumsal bir kurgul var.

Kendi özgürlülçülüğünü çok savunan birey eğer kendi kitlesini bulamazsa çatışacak ve belki de dışlanacaktır. Örneğin baba otoritesini kabul etmeyen bireyi düşünün. Doğu da doğmuş erkek kardeşten baskı gören kız bireyi düşünün. Burada idare denilen zorunluluk ve tek yapacağı yapabileceği bunun ruhuna işlememsini sağlamak ve özgürlük fikrini akılda tutmak.

Bizim toplumun eski tip zengin kız fakir oğlan, köylü kentli çelişkilerimiz gibi yeni modern bir çok çelişkimiz var. Kuşak farkalarımız var. Bir sonraki kuşağı anlayamıyoruz bile. Şu an bir alt kuşakla 20'li kuşakla iletişim bile kuramıyoruz, buralarda göremiyoruz. Sosyal mecralardaki yazışmalarda yeni neslin ifade biçiminin tuhaf, açık, eskiye göre absürd hatta saygısızlık oluşunu böyle algılanışını ve araya kuşak seti çekildiğini görmüş biri olarak yazıyorum.

Şimdi duygusal ifade ya da aslında olunan kişi ve biçim olunması yani doğal olunması güçsüzlük değildir. Bizim toplumumuz eril ya da erkçi. Örneğin Naturalizm "Doğalcılık" diye bir felsefe var.

Kişi bir şeye erişemez zaten ya da değişemez ve özbiçimini değiştiremez, özgürlüklere evrilir, öğrenir, gelişir, toplumsal kaynaşmalar yaşar..

Özgürlük yönünden gelişmenin yani özgürleşme ve genişlemenin her türden öğrenme ile kendini geliştirme ve açmanın ve sosyal birleşmenin doğru kavram olacağını düşünenlerenim.

Yani özgürlük edinmek (özgürleşmek) , mevcut sınırlamalardan kurtulma , bu kavramları önde buluyorum.. Birey kendini sınırlayan ayak bağını tabi ki atmalı ama toplumsal ilişki uyum çemberlerimiz var. Mesela biz anne babamızla hiç bir zaman bir Alman gibi iletişim kuramayız. Buradaki doğal otantik sosyal ilişkiler çemberleri, toplumsal yapı. Yani başka bir toplumsal gerçeği buraya ışınlayamayız. Ben burada doğal uyum ve olabildiğine denge ve toplumsal biçim ve sorunlara aldırmamanın doğru kavram olduğunu düşünüyorum.
 
Son düzenleme:

kış güneşi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
11 Eyl 2013
Mesajlar
36
Tepkime puanı
21
Puanları
8
Yaş
44
Üniversite Bölümü
fine arts
Hangi coğrafya ve kültürde doğduğumuz ve hangi din bizim için çok belirleyici gerçekten.. Dediğiniz ifadeye katlıyorum , bir Alman algısı ile ailemize yönelmemiz gerçekten traji komik bir durum.. Belki ergen davranışlarında aile çatışmalarında, " off beni anlamıyorlar, keşke farklı ailem olsa" dene bilir. Ama yetişkib bir birey tüm bu şartları ve yasadığı katmanları bilerek beklenti oluşturmalı yada hepten oluşturmamalı..
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst