- Konbuyu başlatan
- #1
Heinz Kohut'a dair bildiklerimi ve öğrendiklerimi özet geçmek istiyorum. Birçok kişinin bu isimden haberi yok,Türkiye hatta dünyadaki psikologların onu yeterince anladıklarını ve terapi yaparken bu isimden yararlandıklarını düşünmüyorum.
Kendilik psikolojisi Heinz Kohut'un oluşturduğu bir kuramdır. İnsan zihnine "kendilik" olarak bakar ve bunun gelişimi üzerinde durur. Narsisizmin zararlı değil yararlı taraflarına vurgu yapmıştır, genel manadaki negatif narsisizm anlayışını değiştirmeye çalışmıştır.
"Kendiliğin çözümlenmesi" ve "Kendiliğin yeniden yapılandırılması " adı altında 2 adet kitabı vardır. Bu 2 kitabı tüm detaylarıyla birlikte okuyup anlamaya çalıştığınızda (ki tam olarak anlatmak istediklerini anlamak için kendi hayatınız üzerine bir hayli düşünmeniz gerekiyor), bu ismin sadece psikoloji ve psikanaliz üzerine değil, hayat ve varoluş hakkında çok mühim şeyler söylediğini farkediyorsunuz. Yani bu kuramın bana göre çok önemli felsefi bir boyutu var.
İlk kitabında Freud'un id-ego-superego şablonuna sadık kalmış, "kendiliği" ufak bir birim olarak düşünmüş ve Freud'un temelini attığı "dürtülerle çalışan insan" modeline uygun açıklamalara girişmiştir.
İkinci kitabında ise Freud'tan büyük ölçüde ayrılmış, insanı dürtülerini yöneten bir makina olarak değil, KENDİLİĞİNİ açığa çıkartmaya çalışan ve dürtülerin 2.planda kaldığı bir varlık olarak düşünmüştür.
KENDİLİK denen şeyin ne olduğunun tam olarak bir açıklaması aslında verilmemiştir. Çünkü bir insanın kendiliği bilinemez ve tanımı yapılamaz. Kendilik, kendinizi ve varoluşunuzu algılayışınızın en çıplak ve en temel halidir. Vücudunuzdur, bedeninizdir, zihninizdir. Hislerinizin en gerçek halidir. Biz bir başkasının kendiliğine ulaşamayız, ancak empati yoluyla dolaylı bir bilgi edinebiliriz.
Kuramın can alıcı yerleri hakkında kısaca özet geçmek istiyorum, anlatacağım yerler çok kısıtlı bir şekilde anlatılmıştır, daha çok ayrıntısını isteyenler google dan ulaşarak ve burdan bana sorarak daha fazla bilgiye ulaşabilirler.
İnsanların 2 temel ihtiyacı vardır. Birincisi aynalanma , ikincisi ise idealize etmedir. Aynalanma demek, birinin sizin iç dünyanıza empati yoluyla doğru yanıtlar vermesidir. Sizin derinliklerinize sorarak, paylaşarak girmesi, sizi tam olarak anladığını göstermesidir.
İdealize etme ise, bir kişiyi ya da bir figürü gözde büyütüp, ondan güç almak, onunla eş hissetmek demektir. Bu büyütülen ve sonsuz güç atfedilen kişide kendinizi görürsünüz, bir süre sonra içselleştirerek kendinizin bu güçlü haline ulaşırsınız.
Ayna aktarımı ve idealize etme aktarımı ayrı olarak düşünülemez ve genelde bu istekler birbirine karışmıştır. İşte insanın temel arzusu doğru "Empati" yapabilen birinden bu geri dönüşleri alabilmektir.
Malesef anlattıklarım bu kadar basit şeyler değil. Her zaman bizle daha fazla empati kurabilecek ve doğru yanıtlar verebilecek birilerinin eksikliğini çekiyoruz. Yanlış empati yapan bir ortamda bulunduğumuz ve geliştiğimiz için, biz de kendi isteklerimize yanlış empati yapıyoruz. Ve hayat tamamen bu karmaşadan kuruluyor.
Kendilik psikolojisi Heinz Kohut'un oluşturduğu bir kuramdır. İnsan zihnine "kendilik" olarak bakar ve bunun gelişimi üzerinde durur. Narsisizmin zararlı değil yararlı taraflarına vurgu yapmıştır, genel manadaki negatif narsisizm anlayışını değiştirmeye çalışmıştır.
"Kendiliğin çözümlenmesi" ve "Kendiliğin yeniden yapılandırılması " adı altında 2 adet kitabı vardır. Bu 2 kitabı tüm detaylarıyla birlikte okuyup anlamaya çalıştığınızda (ki tam olarak anlatmak istediklerini anlamak için kendi hayatınız üzerine bir hayli düşünmeniz gerekiyor), bu ismin sadece psikoloji ve psikanaliz üzerine değil, hayat ve varoluş hakkında çok mühim şeyler söylediğini farkediyorsunuz. Yani bu kuramın bana göre çok önemli felsefi bir boyutu var.
İlk kitabında Freud'un id-ego-superego şablonuna sadık kalmış, "kendiliği" ufak bir birim olarak düşünmüş ve Freud'un temelini attığı "dürtülerle çalışan insan" modeline uygun açıklamalara girişmiştir.
İkinci kitabında ise Freud'tan büyük ölçüde ayrılmış, insanı dürtülerini yöneten bir makina olarak değil, KENDİLİĞİNİ açığa çıkartmaya çalışan ve dürtülerin 2.planda kaldığı bir varlık olarak düşünmüştür.
KENDİLİK denen şeyin ne olduğunun tam olarak bir açıklaması aslında verilmemiştir. Çünkü bir insanın kendiliği bilinemez ve tanımı yapılamaz. Kendilik, kendinizi ve varoluşunuzu algılayışınızın en çıplak ve en temel halidir. Vücudunuzdur, bedeninizdir, zihninizdir. Hislerinizin en gerçek halidir. Biz bir başkasının kendiliğine ulaşamayız, ancak empati yoluyla dolaylı bir bilgi edinebiliriz.
Kuramın can alıcı yerleri hakkında kısaca özet geçmek istiyorum, anlatacağım yerler çok kısıtlı bir şekilde anlatılmıştır, daha çok ayrıntısını isteyenler google dan ulaşarak ve burdan bana sorarak daha fazla bilgiye ulaşabilirler.
İnsanların 2 temel ihtiyacı vardır. Birincisi aynalanma , ikincisi ise idealize etmedir. Aynalanma demek, birinin sizin iç dünyanıza empati yoluyla doğru yanıtlar vermesidir. Sizin derinliklerinize sorarak, paylaşarak girmesi, sizi tam olarak anladığını göstermesidir.
İdealize etme ise, bir kişiyi ya da bir figürü gözde büyütüp, ondan güç almak, onunla eş hissetmek demektir. Bu büyütülen ve sonsuz güç atfedilen kişide kendinizi görürsünüz, bir süre sonra içselleştirerek kendinizin bu güçlü haline ulaşırsınız.
Ayna aktarımı ve idealize etme aktarımı ayrı olarak düşünülemez ve genelde bu istekler birbirine karışmıştır. İşte insanın temel arzusu doğru "Empati" yapabilen birinden bu geri dönüşleri alabilmektir.
Malesef anlattıklarım bu kadar basit şeyler değil. Her zaman bizle daha fazla empati kurabilecek ve doğru yanıtlar verebilecek birilerinin eksikliğini çekiyoruz. Yanlış empati yapan bir ortamda bulunduğumuz ve geliştiğimiz için, biz de kendi isteklerimize yanlış empati yapıyoruz. Ve hayat tamamen bu karmaşadan kuruluyor.