Anarşizm

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe Akımları kategorisinde fides tarafından oluşturulan Anarşizm başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 8,186 kez görüntülenmiş, 4 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe Akımları
Konu Başlığı Anarşizm
Konbuyu başlatan fides
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan cogito

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
a-miu.jpg

Anarşizm Nedir?

Anarşizm, anarşiyi, yani "efendinin, hükümdarın olmamasını" (P.J. Proudhon, Mülkiyet Nedir ?) amaçlayan politik bir kuramdır. Diğer bir deyişle, anarşizm bireylerin birbirleriyle eşitler olarak özgürce işbirliği [ing. co-operation] içinde olabileceği bir toplum yaratmayı amaçlayan politik bir kuramdır. Böylece, anarşizm gerekli olmadıkları gibi, [aynı zamanda da] bireye ve onların bireyselliğine zararlı olan tüm hiyerarşik kontrol biçimlerine --ister devletin isterse kapitalist olsun--- karşı çıkar.

Anarşist L. Susan Brown'un sözleriyle:

"Anarşizmin genel algılanışı şiddetli, Devlet-karşıtı bir hareket [olduğu] iken; anarşizm hükümetin gücüne [karşı] basit bir başkaldırının ötesinde, çok daha incelikli ve nüanslı [olan] bir gelenektir. Anarşistler iktidar ve hükmetmenin [ing. domination, tahakküm] toplum için gerekli olduğu fikrine karşı çıkarlar; ve bunun yerine daha işbirlikçi, hiyerarşi karşıtı toplumsal formları, politik ve ekonomik örgütleri savunurlar."

Ancak, "anarşizm" ve "anarşi" şüphesiz politika kuramında en fazla yanlış temsil edilen kavramlardır. Genel anlamda "kaos" veya "düzensizlik" kelimeleri ile eş anlamlı tutularak, anarşistlerin toplumsal kaos ve "orman kanunu"na geri dönüşü arzuladıkları belirtilir.

Bu yanlış temsiliyet (anlamlandırma) sorunu tarihsel bir paralellik gösterir. Örneğin, tek adam egemenliğinin (monarşinin) gerekli olarak görüldüğü hükümetlerin bulunduğu ülkelerde de zamanında "cumhuriyet" veya "demokrasi" gibi kavramlar, aynen "anarşi" kavramı gibi değerlendirilmişlerdir; yani düzensizlik ve karmaşayı temsil etmek için kullanılmışlardır. Halihazırdaki durumun [lat. status quo] devam ettirilmesinden belirgin çıkarı olanların, mevcut sisteme karşı çıkanların pratikte işlerliklerinin olamayacağını öne sürmeleri gayet normaldir; [onlara göre] yeni toplumsal yaşam biçimi ancak kaos'a yol açabilir. Ya da Errico Malatesta'nın ifade ettiği üzere:

"Hükümet'in gerekli olduğuna ve hükümet olmadan ancak düzensizlik ve karmaşa olacağına inanılırsa; doğal ve mantıksal olarak, hükümetin olmamasını önemle vurgulaması açısından, anarşinin düzenin yokluğu anlamına gelmesi gerekir." (Anarşi, s. 12).

Anarşistler, "anarşi" kavramının bu "genel sezgisel" [ing. common-sense] algılanışını değiştirerek, insanların hükümet ve diğer tüm hiyerarşik toplumsal ilişkilerin zararlı ve gereksiz olduklarını görmelerini arzularlar.

"Kanaatları değiştirin, toplumu hükümetin sadece gereksiz olduğuna değil, [bunun da ötesinde] aşırı [ölçüde] zararlı olduğuna ikna edin; işte o zaman, sadece hükümetsizlik anlamına gelmesi nedeniyle anarşi kelimesi herkes için [şu anlama gelecektir]: doğal düzen, insanoğlunun ihtiyaç ve çıkarlarının uyumluluğu, tam dayanışma içinde tam bir özgürlük" (aynı yer (a.y.), s. 12-13).

Bu SSS, anarşizm ve anarşinin anlamı bağlamında sahip olunan genel düşünceleri değiştirme sürecinin bir parçasıdır.


A.1.1 "Anarşi" Ne Anlama Gelir ?

Yunanca kaynaklı olan "anarşi" kelimesi, "olmaksızın", "-sız", "...-in isteği", "...-in yokluğu" ya da "...-in olmaması"anlamlarını veren a öneki ile, "yönetici", "şef", "hükmeden", "komutan" anlamına gelen archos kelimesinin birleşiminden oluşur. Ya da Peter Kropotkin'in ifade ettiği üzere, Anarşi, "otoritenin karşıtı" anlamına gelen Yunanca kelimelerden kaynaklanır (Kropotkin'in Devrimci Broşürleri, s. 283).

Yunanca anarchos ve anarchia kelimeleri genellikle "hükümetin olmaması" veya "hükümetin olmaması hali" anlamlarında ele alınırken; görüldüğü üzere, anarşizmin asıl anlamı basitçe "hükümetsizlik" değildir. "An-archy", "hükmedenin olmadığı" veya daha genel bir ifade ile "otoritenin olmadığı" anlamına gelir; ve bu anlamda anarşistler tarafından kullanılmaktadır. Örneğin, Kropotkin'in [şunu] öne sürdüğünü görürüz; anarşizm, "sadece sermayeye değil, kapitalizmin asıl güç kaynağına: [yani] hukuk, otorite ve Devlete saldırır" (Op.Cit., s. 150). Anarşistlere göre, anarşi [kelimesi] "genelde varsayıldığı üzere düzenin yokluğu anlamına gelmez, idarenin olmaması [anlamına gelir]" (Benjamin Tucker, Kitap Yerine, s. 13). David Weicks mükemmel bir şekilde özetliyor:

"Anarşizm, tüm iktidar [güç], hükmetme, hakimiyet ve hiyerarşik bölünmelerin yadsınması ve [tüm] bunların sona erdirilmesi arzusunu ifade eden, ve geniş kapsamlı bir toplumsal ve politik fikir olarak anlaşılabilir. ... Bu nedenle, (her ne kadar) hükümet (devlet) ... gayet uygun bir şekilde anarşist eleştirinin ana odağı olsa da, ... anarşizm devletçilik-karşıtlığından daha öte bir şeydir" (Anarşiyi Yeniden Keşfetmek, s. 139).

Bu nedenle, anarşizm tamamen hükümet-karşıtı, devlet-karşıtı olmaktan ziyade hiyerarşi'ye karşı olan bir harekettir. Neden? Çünkü, hiyerarşi otoriteyi içeren kurumsal yapıdır. Devletin hiyerarşinin ulaşmış olduğu en ileri biçim olması nedeniyle anarşistler tanımsal olarak devlet karşıtıdırlar, ancak bu tek başına anarşizmin yetersiz bir tanımlaması olur. Bu demektir ki, gerçek anarşistler sadece devlete değil, [aynı zamanda] tüm hiyerarşik örgütlenme biçimlerine karşı çıkarlar. Brian Moss'un sözleriyle:

"Anarşi terimi Yunancadan gelmektedir, ve temel olarak 'yöneten [ing. ruler] olmaması' anlamına gelir. Anarşistler, hükümet veya zorlayıcı yetke [otorite] biçimlerini, tüm hiyerarşi ve tahakküm biçimlerini reddeden insanlardırlar. Bu nedenle, onlar Meksikalı anarşist Flores Magon'un 'karanlık kutsal üçlü' olarak adlandırdığına --devlet, sermaye ve kiliseye-- karşı çıkarlar. Anarşistler, böylece hem devlete hem de kapitalizme ve de tüm dinsel yetke biçimlerine karşı çıkarlar. Ama anarşistler aynı zamanda da çeşitli araçlarla anarşi durumunu; yani zorlayıcı kurumların olmadığı bir merkezsizleşmiş toplumu, gönüllü birliklerin federasyonu aracılığıyla örgütlenecek bir toplumu kurmayı veya ortaya çıkarmayı amaçlarlar" ("Anthropoloji ve Anarşizm", Anarchy: A Journal of Desire Armed, sayı 45, s. 38).

"Hiyerarşi"ye bu bağlamda referans vermek oldukça yeni olan bir gelişmedir; Proudhon, Bakunin ve Kropotkin gibi "klasik" anarşistlerin bu sözcüğü kullanmadığını görüyoruz (onlar genellikle "otoriter"in kısacası olan "otorite"yi tercih ediyorlardı). Ama yazılarından açıktır ki, onların yaptıkları da aslında hiyerarşiye, bireyler arasındaki ayrıcalıklara ve güç dengesizliklerine karşı olan bir felsefedir. Bakunin de"resmi" otoriteye saldırıp "doğal etkiyi" savunurken bundan bahsetmektedir, şöyle der:

"Hiç kimsenin bir başkasını baskı altına almasının imkansız hale gelmesini mi hedefliyorsun? Öyleyse hiç kimsenin güce [iktidara, erke] sahip olmamasını sağlaman gerekir" (Bakunin'in Siyasi Felsefesi, s. 271).

Jeff Draughn'un belirttiği üzere, "her zaman 'devrimci projenin' gizli bir parçası durumundayken; hiyerarşi-karşıtı genel kavramı son zamanlarda oldukça göz önüne çıkmıştır. Ama, aslında bunun kökleri Yunanca 'anarşi' kelimesinde açıkça görülebilir." (Jeff Draughn, Anarşizm ve Liberteryanizm Arasında: Yeni Hareketi Tanımlamak).

Anarşistler için hiyerarşiye karşı çıkmanın sadece devlet veya hükümetle sınırlı olmadığını vurguluyoruz. Bu [hiyerarşiye karşı çıkma], tüm otoriter ekonomik ve toplumsal ilişkileri olduğu gibi, --özellikle kapitalist mülkiyet ve ücretli emekle ilgilileri olmak üzere-- politik [ilişkileri] de içerir. Bu Proudhon'un şu argümanından görülebilir: "Sermaye ... politik alanda hükümet ile paraleldir ... Kapitalizmin ekonomik fikri ... (ve) hükümet veya otorite politikası ... birbirinin eşidir, ... (ve) çeşitli şekillerde [birbirleriyle] bağlantılıdırlar. ... Sermayenin emeğe karşı yaptığını, ... Devlet de özgürlüğe karşı (yapar) ..." (Max Netlau tarafından alıntılanmış, Anarşizmin Kısa Tarihi, s. 43-44). İşte bu nedenle, Emma Goldman'ı insanların emeklerini satmalarını içeren ve böylece de "işçilerin iradelerinin ve yargılarının efendinin arzusuna tabi kılınmasını" sağlayan kapitalizme karşı çıkarken buluruz (Kızıl Emma Konuşuyor, s. 36). Bakunin halihazırda geçerli olan sistemde, "işçilerin belirli bir zaman zarfında (ücret karşılığında kapitaliste) kişiliğini ve özgürlüğünü sattığını" yıllarca önce söylerken, aynı noktayı vurguluyordu (Op.Cit., s. 187).

Bu nedenle, "anarşi" sadece "hükümet olmaması"ndan daha fazlasıdır; tüm otoriter örgüt ve hiyerarşi biçimlerine karşı çıkmak demektir. Kropotkin'in sözleriyle, "toplumun anarşist algısının kökeni, ... hiyerarşik örgütlenmelerin ve toplumun otoriter görüşlerinin eleştirisinde; ve de ... insanoğlunun ilerici hareketlerinde görülen eğilimlerin analizinde ... (yatar)" (Kropotkin'in Devrimci Broşürleri, s. 158). Bu nedenle anarşinin yanlızca devlet-karşıtı olduğunu öne sürmek için yapılan herhangi bir girişim kelimenin ve anarşist hareket tarafından kullanıldığı şeklin yanlış yorumlanması olacaktır. Brian Morris'in söylediği üzere, "Klasik anarşistlerin yazıları ... ve anarşist hareketin karakterleri incelendiğinde, ... açıktır ki [anarşizm] bu dar bakışa (sadece devlete karşı olma bakışına) asla sahip olmamıştır. Daima otorite ve sömürünün tüm biçimlerine meydan okumuştur, ve devlete olduğu kadar kapitalizm ve dine karşı da eş derecede eleştirel olmuştur" (Op.Cit., s. 40).

Ve --yanlızca aşikar olanı belirtmek için-- annarşi kaos demek değildir, ve anarşistler kaos veya düzensizlik yaratmayı amaçlamazlar. Bunun yerine, biz bireysel özgürlük ve gönüllü işbirliğine dayanan bir toplum yaratmak istiyoruz. Diğer bir deyişle, otoriteler tarafından yukarıdan aşağıya [dayatılan] bir düzensizlik değil, aşağıdan yukarıya doğru [olan] bir düzen [istiyoruz].


A.1.2. "Anarşizm" Ne Anlama Gelir ?

Peter Kropotkin'in deyişiyle, Anarşizm "sosyalizmin hükümetsiz sistemidir..." (Anarşist Komünizm: Temeli ve İlkeleri). Diğer bir deyişle, "insanın insan tarafından sömürülmesini ve baskı altına alınmasını yıkmak, yani özel mülkiyetin (yani kapitalizmin) ve hükümetin yıkılması"dır (Errico Malatesta, "Anarşizme Doğru", Man!'in içinde, editör M. Graham, s. 75).

Anarşizm, bu nedenle politik, ekonomik veya toplumsal hiyerarşilerin olmadığı bir toplum yaratmayı hedefleyen politik bir kuramdır. Anarşistler, hükmedenin olmadığı anarşinin uygulanabilir bir toplumsal sistem biçimi olduğunu, ve böylece de bireysel özgürlük ile toplumsal eşitliğin en fazlalaştırılmasına hizmet ettiğini savunurlar. Özgürlük ve eşitlik amaçlarının karşılıklı olarak birbirini destekleyen amaçlar olduğunu görürler. Ya da Bakunin'in ünlü alıntısı ile:

"Bizler Sosyalizm olmadan özgürlüğün ayrıcalık ve adaletsizlik olduğuna, ve özgürlük olmadan Sosyalizmin kölelik ve şiddet olduğuna inanıyoruz." (Bakunin'in Siyasi Felsefesi, s. 269)

İnsan toplumunun tarihi bunu ispatlamaktadır. Eşitlik olmadan özgürlük sadece güçlü olanın bağımsızlığı anlamına gelirken, özgürlük olmadan eşitlik ise imkansızdır ve aslında köleliğin gerekçelendirilmesidir.

Birçok farklı anarşizm çeşitleri varken, bunların özünde daima iki ortak konumlanış bulunur --hükümete karşı olma ve kapitalizme karşı olma. Benjamin Tucker'ın sözleriyle, anarşizm, "Devlet'in yıkılmasında ve tefeciliğin yıkılmasında; insanın artık insan tarafından yönetilmemesi, ve insanın artık insan tarafından sömürülmemesi"nde ısrar eder (Yerli Amerikan Anarşizmi - Sol Kanat Amerikan Bireyciliği Üstüne Çalışma'nın içinde alıntı, Eunice Schuster, s. 140). Tüm anarşistler kârı, faizi ve kirayı tefecilik (yani sömürü olarak) olarak değerlendirir, ve bu nedenle onlara ve onları yaratan koşullara --hükümet ve Devlet'e karşı çıktıları kadarr-- karşı çıkarlar.

Daha genel olarak, L. Susan Brown'un sözleriyle, anarşizm içindeki "birleştirici bağ", "hiyerarşi ve tahakkümün evrensel olarak suçlanması ve insan [olan] bireyin özgürlüğü için savaşmaktaki istekliliktir" (Bireyciliğin Siyaseti, s. 108). Anarşistler için, bir kimse eğer devlete veya kapitalist otoriteye bağımlı ise özgür olamaz.

Bu nedenledir ki anarşizm, anarşinin, [yani] "yöneticilerin olmaması" kuralına dayanan bir toplumun yaratılmasını savunan politik bir kuramdır. Bunu başarmak için, "tüm sosyalistlerle ortak olarak anarşistler, toprak, sermaye ve makineler üzerindeki özel mülkiyetin zamanını doldurduğunu, ve yok olmaya mahkum olduğunu belirterek; üretim için gerekli olan herşeyin toplumun ortak mülkiyetinde olması gerektiğini ve refahın üreticilerince ortaklaşa yönetilmesi gerektiğini savunurlar. Ve ... toplumun siyasi organizasyonunun en ideal hali için gereken koşulların, hükümet fonksiyonlarının en aza indirildiği zaman sağlanabileceğini savunurlar...(ve) toplumun nihai hedefi hükümetin fonksiyonlarını tamamen ortadan kaldırmaktır --hükümetsiz topluma, yani an-archy'e" (Peter Kropotkin, Op.Cit., s. 46)

Böylece, anarşizm hem olumludur, hem de olumsuzdur. Mevcut olan toplumu inceleyip, eleştirirken; aynı zamanda --bugünkü sisteminin belli bazı insan ihtiyaçlarını reddetmesinin aksine onları azamileştirerek-- potansiyel yeni toplum için bir yapı ortaya koyar.

Bakunin'in "yıkıcı dürtü yaratıcı bir dürtüdür" sözünden anlaşılabileceği gibi, anarşizm eleştirel analizi umut ile birleştirir. Bugünkü toplumda nelerin yanlış olduğunu anlamadan daha iyi bir toplum inşa edilemez.


A.1.3. Neden Anarşizm Liberter Sosyalizm Olarak da Adlandırılır ?

Pekçok anarşist, "anarşizm" kavramına yüklenen olumsuz tanımlamayı görerek, fikirlerinin olumlu ve yapıcı yanlarını vurgulamak için başka kavramlar kullanmışlardır. Bunlardan en yaygın olanları "özgür sosyalizm", "özgür komünizm", "liberter [ing. liberatarian, hürriyetçi] sosyalizm" ve "liberter komünizm"dir. Anarşistlere göre, gerçekte liberter sosyalizm, liberter komünizm ve anarşizm birbirlerinin yerine kullanılabilirler.

American Heritage Dictionary tanımlamalarına bakacak olursak:

LİBERTER: düşünce ve eylemde bulunma özgürlüklerine, özgür iradeye inanan kişi.

SOSYALİZM: üreticilerin; hem politik gücü, hem de üretim araçlarını ve malların dağıtımını kontrol ettiği toplumsal sistem.

Bu iki tanımı alıp bir araya getirmek ise şuna yol açar:

LİBERTER SOSYALİZM: özgür düşünce, özgür eylemde bulunma ve özgür iradenin varolduğu; ve üreticilerin, hem politik gücü, hem de üretim araçlarını ve malların dağıtımını kontrol ettiği toplumsal sistem.

(Ama sözlüklerin hala politik yetkinlikten yoksun olduğu şeklindeki genel yorumumuzu eklemek zorundayız. Biz bu tanımları sadece "liberter"in "serbest piyasa" kapitalizmi, veya [keza] "sosyalizm"in devlet sahipliği anlamına gelmediğini göstermek için kullandık. Açıktır ki diğer sözlükler --özellikle sosyalizm için-- farklı tanımlar içerecektir. Sözlük tanımları üzerine tartışmak isteyenler, bu sonu gelmeyecek ve politik olarak faydasız bir hobi olan tartışmayı sürdürmekte özgürdürler, ama biz istemiyoruz).

Ama, ABD'de Liberal Parti'nin ortaya çıkması ile beraber, pekçok insan "liberter sosyalizmin" çelişkili bir duruma düştüğüne inanmaktadır. Aslında pekçok "Liberter", anarşistlerin "sosyalist" fikirleri daha fazla "kabul edilebilir" kılmak için, (Liberterlerin anladığı şekildeki) "liberal-karşıtı" olan sosyalizm ile Liberal ideolojiyi ilişkilendirmeye çalıştıklarını söylemektedirler --diğer bir ifade ile anarşistler "liberter" markasını esas sahiplerinden çalmaya çalışmaktadırlar.

Gerçekten bu kadar uzak başka bir saptama daha yapılamaz. Anarşistler, "liberter" kavramını 1850'lerden beri kullanmaktadırlar. Devrimci anarşist Joseph Dejacque Le Libertaire, Journal du Mouvement Social [dergisini] 1858 ile 1861 arasında New York'da çıkarmıştı (Max Nettlau, Anarşizmin Kısa Tarihi, s. 75). Anarşist tarihçi Max Nettlau'ya göre, "liberter komünizm" teriminin kullanımı Fransız anarşist kongresinin bunu benimsediği Kasım 1880'e kadar gider (a.y., s. 145). "Liberter" teriminin kullanımı, anarşizm-karşıtı yasaları delmek ve halkın aklındaki "anarşi" kelimesinin olumsuz ilintilerinden sakınmak üzere Fransa'da kullanılmaya başlandığı 1890'lardan sonra daha da popüler hale geldi (örneğin, Sebastian Faure ve Louise Michel Le Libertaire (The Libertarian) adlı dergilerini 1895'de Fransa'da yayınladılar). O zamandan beri (özellikle Amerika dışında) her zaman anarşist fikirlerle ve hareketlerle ilgili olarak kullanılmıştır. Daha yakın tarihli bir örnek vermek gerekirse, Amerika'da anarko-sendikalist ilkeler etrafında 1954 yılında örgütlenen "The Libertarian League" 1965'e kadar faal haldeydi. ABD-temelli Liberal Parti ise 1970'lerin başından itibaren, [yani] anarşistlerin politik fikirlerini ifade etmek için bu terimi ilk defa kullanmalarından 100 yıldan fazla bir zaman sonra (ve "liberter komünist" ifadesinin ilk defa benimsenmesinden 90 yıl sonra) ortaya çıkmıştır. Asıl olarak bu terimi çalan onlardır. (Liberal Parti tarafından arzulanan).

sadece liberter-sosyalist sahiplik sistemi bireysel özgürlüğü azamileştirebilir. Söylemeye her ne kadar gerek olmasa da, --genellikle "sosyalizm" olarak adlandırılan-- devlet sahipliliği anarşistler için asla ve asla sosyalizm demek değildir.

A.1.4. Anarşistler Sosyalist midir ?


Evet. Anarşizmin tüm kolları kapitalizme karşı çıkar. Bunun sebebi kapitalizmin baskı ve sömürüye dayanıyor olmasıdır. Anarşistler, "insanların ürünlerinden yüzde alacak bir yönlendirici-efendi olmadan birlikte çalışamayacakları" fikrini reddederler; ve anarşist bir toplumda, "gerçek işçilerin kendi düzenlemelerini kendilerinin yapacaklarını, şeylerin ne zaman, nerede ve nasıl yapılacağına [kendilerinin] karar vereceklerini" düşünürler. İşçiler bunu yaparak kendilerini "kapitalizmin dehşetli köleliğinden" kurtaracaklardır (Voltairine de Cleyre, "Anarşizm", s. 30-34; Man! içinde, editör M. Graham, s. 34).

(Burada anarşistlerin, feodalizm, Sovyet-tipi "sosyalizm" vb. gibi baskı ve sömürüye dayanan tüm ekonomik biçimlere karşı çıktığını vurgulamalıyız. Kapitalizm üstüne yoğunlaşıyoruz, çünkü şu anda dünyaya hakim olan odur.)

Bakunin ve Proudhon gibi toplumsal anarşistlerle birlikte Ben Tucker gibi bireyciler de kendilerini "sosyalist" olarak tanımlarlar. Bu böyle olmuştur, çünkü Kropotkin'in klasik bir makalesi olan "Modern Bilim ve Anarşizm"de ifade ettiği üzere; "Sosyalizm geniş, kapsayıcı ve gerçek anlamında --[yani] Emeğin Sermaye tarafından sömürüsüünü yıkma çabası olarak-- anlaşılırsa, Anarşistler dönemin Sosyalistleri ile beraber el ele yürümekteydiler" (Evrim ve Çevre, s. 81). Ya da Ben Tucker'ın sözleriyle; "Sosyalizmin temel iddiası emeğin kendi sahipliğini elde etmesidir", ki bu "Sosyalist düşüncenin her iki okulunun, ... Devlet Sosyalizmi ve Anarşizmin" görüş ortaklığına sahip olduğu bir iddiadır (Anarşist Okumalar, s. 144). Bu nedenle, sosyalist kelimesi özgün halinde "bireyin ürettiği üzerinde sahiplik hakkının olmasına inanan herkes"i içerecek şekilde tanımlanmıştır (Lance Klafta, "Ayn Rand ve Liberalizm Sapması", Anarchy: A Journal of Desire Armed, sayı 34). Bunu gerçekleştirmek için sosyalistler, üreticilerin üretim araçlarını ve sürecini kontrol ettikleri bir toplumsal yapıyı arzularlar. Sömürüye (veya tefeciliğe) bu karşı çıkış, tüm gerçek anarşistler tarafından paylaşılır ve onları sosyalist bayrağının altında konumlandırır.

Birçok sosyalist için "emeğin meyvelerinin çalınmamasının tek garantisi, emek araçlarına sahip olmaktır" (Peter Kropotkin, Ekmeğin Fethi, s. 145). Bu nedenle örneğin Proudhon, "birlikte çalışan her bireyin ... şirketin mal varlığı üzerinde bölünmemiş hisseye sahip olacağı" işçi kooperatiflerini desteklemiştir; çünkü "zarar ve kazanca katılım sayesinde ... kolektif kuvvet (yani artık) az sayıdaki yöneticinin kâr kaynağı olmaktan çıkar: tüm işçilerin mülkiyetine geçer" (Genel Devrim Düşüncesi, s. 222 ve s. 223). Yani emeğin sermaye tarafından sömürülmesini sona erdirmeyi arzulamanın yanısıra, gerçek sosyalistler aynı zamanda üreticilerin üretim araçlarına sahip olduğu ve kontrol ettiği bir toplumu arzularlar. Üreticilerin bunu gerçekleştireceği araçlar [konusu] anarşist ve diğer sosyalist çevrelerde tartışmalı olan bir noktadır, ama bu arzu hepsinde ortaktır. Anarşistler, --işçi birlikleri veya komün tarafından sahiplik [yolu ile]-- işçilerin doğrudan kontrolünü savunurlar

Bunun da ötesinde anarşistler, kapitalizmi sömürücü olduğu kadar otoriter olması nedeniyle de reddederler. Kapitalizmde işçiler üretim süreci sırasında ne kendilerini yönetirler, ne de emeklerinin ürünü üzerinde herhangi bir kontrole sahiptirler. Bu durum ne herkes için eşit özgürlükle, ne de sömürücü-olmamak ile bağdaşır; bu nedenle de anarşistler tarafından bu duruma karşı çıkılır. Bu bakış açısı en iyi şekilde (hem Tucker hem de Bakunin'e esin kaynağı olan) Proudhon'un çalışmasında görülebilir; [Proudhon] anarşizmin, "kapitalist ve mal sahipliliği[ne dayanan] sömürüyü her yerde sonlandıracağını (ve) ücret sistemini yıkacağını" öngörür; "çünkü işçi, ya mal sahibi/kapitalist/teşebbüsçü'nün bir memuru olacaktır ya da [üretime doğrudan] katılacaktır. ... İlk durumda işçi tabi kılınmıştır, sömürülmektedir: süregiden durum bir boyun eğme durumudur ... İkinci durumda ise, bir insan ve vatandaş olarak itibarını geri alır ... daha önce kölesinden başka bir şey olmadığı üretim örgütünün bir parçasını teşkil eder; ... başka hiçbir seçeneğimiz olmaması nedeniyle tereddüt etmemize gerek yoktur ... işçiler arasında bir BİRLİK oluşturmak gereklidir ... çünkü bu olmadan, onlar tabi olanlar ve hakim olanlar olmaya devam edeceklerdir; ve [bunu da]... özgür ve demokratik bir toplumun karşıtı olan efendi ve ücretli-işçi kastları[nın ortaya çıkması] takip edecektir" (Op.Cit., s. 233 ve s. 215-216).

Bu nedenle tüm anarşistler kapitalizm-karşıtı'dırlar ("Eğer emek ürettiği refaha sahip olsaydı, kapitalizm diye bir şey de olmazdı" (Alexander Berkman, Komünist Anarşizm Nedir ?, s. 37)). Örneğin --(daha sonra tartışacağımız) liberalizm'deen en çok etkilenen anarşist düşünürlerden [birisi olan]-- Ben Tucker, kendi fikirlerini "Anarşistik-Sosyalizm" olarak adlandırarak, kapitalizmi "tefecilere, faiz, rant ve kâr alanlara"dayanan bir sistem olarak suçlar. Tucker, kapitalist olmayan anarşist serbest-piyasa toplumunda, kapitalistlere gereksinim olmayacağını savundu; çünkü [o zaman] "emek... doğal ücretini garanti altına alacaktır, [yani] tüm ürettiğini" (Bireyci Anarşist, s. 82 ve s. 85). Böyle bir ekonomi, karşılıklı bankacılığa; kooperatifler, zanaatçılar ve köylüler arasında ürünlerin serbestçe değiştirildiği bir sisteme dayanacaktır. Ben Tucker ve diğer Bireyci anarşistlere göre; kapitalistlerin emekçi insanlara göre avantajlı konumda olmasını, ve böylece de bu sonrakilerin [emekçi insanların] kâr, faiz ve rant yolu ile sömürülmesini sağlayan birçok yasa ve tekellerle damgalanmış olan kapitalizm, gerçek serbest piyasa değildir Baş egoist olan Max Stirner bile kapitalist toplumu ve onun kutsalmış veya dinselmişçesine ele alınan --özel mülkiyet, rekabet, işbölümü v.b.-- "hortlaklarını" aşağılamaktan geri durmaz.

Sonuç olarak, anarşistler kendilerini sosyalist olarak tanımlarlar, ama belli bir formunda --liberter sosyalist. Bireysel anarşist olan Joseph A. Labadie'nin (hem Tucker hem de Bakunin'i çağrıştıran bir şekilde) ortaya koyduğu üzere:

"Anarşizmin sosyalizm olmadığı söylenir. Bu bir hatadır. Anarşizm gönüllü Sosyalizm'dir. İki çeşit sosyalizm mevcuttur, şeytani ve anarşist; otoriter ve liberter; devletli ve özgür. Aslında, şu ya da bu şekilde, toplumsal iyileşmeyi amaçlayan herhangi bir öneri; dışsal iradelerin güçlerinin ve bireyler üzerindeki zor kullanımlarının artması ya da azalması olarak ifade edilebilir. Eğer artıyorlarsa şeytanidirler, eğer azalıyorlarsa anarşisttirler." (Anarşizm: Nedir ve Ne Değildir).

Labadie pekçok durumda "bütün anarşistlerin sosyalist olduğunu, ama bütün sosyalistlerin anarşist olmadığını" ifade etmiştir. Bu nedenle, Daniel Guérin'in "Anarşizm aslında sosyalizmin eş anlamlısıdır. Anarşist, amacı asıl olarak insanın insan tarafından sömürüsünü yıkmak olan bir sosyalisttir" [şeklindeki] yorumu, --ister toplumsal isterse bireyci kanat olsun-- anarşist hareketin tarihi boyunca yankılanmıştır (Anarşizm, s. 12). Aslında, Haymarket şehidi Adolph Fischer, hareketin "iki gruba --komünist anarşistler ve Proudhon [taraftarı] veya orta-sınıf anarşistler-- bölündüğünü" onaylarken, aynı gerçeği ifade etmek için neredeyse Labadie'nin sözlerinin aynısını kullanmıştır --"her anarşist sosyalisttir, ama her sosyalistin anarşist olması gerekmez" (Haymarket Şehitlerinin Otobiyografileri, s. 81).

Toplumsal ve bireysel anarşistler pekçok konu üzerinde --örneğin serbest piyasanın özgürlüğü azamileştirmenin en iyi yolu olup olmadığı-- uyuşmazlıklara sahip olsalar da; sömürücü ve baskıcı olan kapitalizme karşı çıkılması, ve anarşist toplumun tanımsal olarak ücrete değil, bağlantılı emeğe [ing. associated labour] dayanması gerektiği konusunda hem fikirdirler. Sadece bağlantılı emek çalışma saatleri boyunca "birey üzerindeki dışsal irade ve kuvvetlerin gücünü azaltabilir"; ve işi yapanların bu şekilde işi kendilerinin idare etmesi, gerçek sosyalizmin özündeki idealdir. Bu bakış açısı, Josep Labadie işçi sendikalarının "birlik sayesinde özgürlüğün kazanılmasının bir örneği" olduğunu, ve "sendikası olmadan işçinin [sendikası varkenkine göre] işvereninin daha fazla kölesi" olduğunu söylerken görülebilir (Emek Meselesinin Farklı Aşamaları).

Ama kelimelerin anlamları zamanla değişir. Bugün sosyalizm kavramı, tüm anarşistlerin özgürlüğün ve asıl sosyalist ideallerin reddi anlamına gelmesi nedeniyle karşı çıktıkları devlet sosyalizmi ile eş anlamlı hale gelmiştir. Tüm anarşistler Noam Chomsky'nin bu konu üzerine [olan] açıklamasını onaylayacaklardır:

"Eğer sol 'Bolşevizm'i de içerecek şekilde anlaşılıyorsa, ben kendimi tamamı ile sol'dan ayrı tutarım. Lenin sosyalizmin en büyük düşmanlarından birisiydi" (Red and Black Revolution, sayı 2).

Anarşizm aslında Marksizm, sosyal demokrasi ve Leninizm'in fikirlerine sürekli karşı durarak gelişmiştir. Lenin'in iktidara gelmesinden çok daha önce Bakunin, Marks'ın devlet-sosyalist fikirlerinin gerçekleşmesi halinde oluşacak "despot hükümetlerin en kötüsünün" kurulması, yani "Kızıl Bürokrasi" tehlikesine karşı Marks'ın takipçilerini uyarmıştı. Aslında, Stirner'in, Proudhon'un ve özellikle de Bakunin'in çalışmaları devlet Sosyalizmi dehşetini büyük bir doğrulukla önceden tahmin etmişlerdir. Bunun yanısıra anarşistler Rusya'daki Bolşevik rejime karşı yüksek sesli ilk eleştirileri ve muhalefeti gerçekleştirenler arasındaydılar.

Diğer yandan, sosyalistler olarak anarşistler, bazı Marksistlerle bazı ortak fikirleri paylaşırlar (Leninistlerle olmasa da). Bakunin ve Tucker'ın her ikisi de Marks'ın kapitalizm analizini olduğu gibi, emek-değer teorisini de kabul etmişlerdir Aslında Marks, Max Stirner'in --Marks'ın deyişi ile-- "bayağı" komünizmi olduğu kadar devlet sosyalizmini de zekice eleştirmesini içeren Biricik ve Kendisi kitabından oldukça etkilenmiştir. Yine aynı zamanda, Marksist hareketin içinde toplumsal anarşistlere yakın duran unsurlar da vardır (özellikle toplumsal anarşizm'in anarko-sendikalist görüşlerine yakın olan --örneğin, Lenin'e oldukça mesafeli duran AAnton Pannekoek, Rosa Luxembourg, Paul Mattick gibi isimler). Karl Korsh ve diğer bazıları da İspanya'daki anarşist devrimden sempati ile söz ederler. Marks'tan Lenin'e devamlılık gösteren birçok unsurlar olduğu gibi; Lenin ve Bolşevizm'i acımasızca eleştiren ve anarşistlerin eşitlerin özgür birlikteliği hedefine oldukça yakın olan liberter Marksistler de Marks ile devamlılık içindedirler.

Sonuç olarak, anarşizm temel olarak, genelde yaygın olarak "sosyalizm" diye tanımlananın --devlet sahipliği ve kontrolünün--tam karşısında konumlanan bir sosyalizm biçimidir. Pekçok insanın "sosyalizm" kelimesi ile yan yana koyduğu "merkezi planlama" yerine; anarşistler, bireyler, işyerleri ve toplululuklar arasında [kurulacak] serbest bir birliği ve işbirliğini savunurlar; ve böylece de "her erkeğin (ve kadının) bir ücret-alıcısı, ve Devletin ise tek ücret ödeyici olacağı" bir devlet kapitalizmi biçimi olan "devlet" sosyalizmine karşı çıkarlar (Benjamin Tucker, Bireyci Anarşist, s. 81). Bu nedenle anarşistler, "[aynen] Kapitalistler gibi ... büyük Sosyalist Parti'nin Sosyal-Demokrat grubunun Sosyalizme indirgemeye [mal etmeye] çalıştığı Devlet fikrin"den başka bir şey olmayan (pekçok insanın "sosyalizm" olarak düşündüğü) Marksizmi reddederler (Peter Kropotkin, Büyük Fransız Devrimi, s. 31)..

İşte devlet sosyalistleri ile olan bu farklılıklar yüzünden ve de karmaşıklığı azaltmak için, anarşistlerin çoğu kendilerini sadece "anarşistler" olarak adlandırırlar --çünkü anarşistlerin sosyalist olduğu zaten kabul edilmiştir. Ama ABD'nde "liberter" sağın ortaya çıkması ile birlikte, bazı kapitalist-eğilimliler kendilerini "anarşistler" olarak adlandırmaktalar; ve işte bu nedenle burada bu nokta üzerinde [bu kadar] emek sarfettik. Tarihsel ve mantıksal olarak, anarşizm --bütün anarşistlerin üstünde görüş birliğine sahip olduğu bir nokta olduğunu vurguladığımız-- kapitalizm-karşıtlığını ifade eder, yani sosyalizmi.


A.1.5. Anarşizm Nereden Ortaya Çıktı?
Anarşizm nereden ortaya çıktı? Burada, Rus Devriminde Makhnocu hareketin katılımcıları tarafından üretilen Liberter Komünistlerin Örgütsel Platformu adlı bildiriden alıntı yapmaktan daha iyisini yapamayız:

"işçilerin kölelikten kurtulması [amacıyla] yaratılan sınıf savaşımı ve baskı altındayken onların özgürlüğe olan tutkuları, anarşizm fikrini doğurmuştur; [bu fikir], sınıfların ve Devlet'in varlığı ilkelerine dayanan toplumsal sistemin tümden yok edilmesi, ve yerine kendinden yönetim ilkesi ile oluşturulan emekçilerin özgür devletsiz toplumunun inşa edilmesi fikridir.

Yani anarşizm, bir entellektüelin ya da filozofun soyut yansımalarından ortaya çıkmamıştır: [aksine] emekçi kitlelerin mücadelesinin ve yaşamının, en kahraman döneminde özellikle canlanan özgürlük ve eşitlik tutkularından; emekçilerin gereksinim ve zorunluluklarından; doğrudan doğruya emekçilerin kapitalizme karşı [verdikleri] mücadeleden ortaya çıkmıştır.

Bakunin, Kropotkin ve diğer önde gelen anarşist düşünürler anarşizm fikrini keşfetmediler; aksine, onu kitlelerde teşhis ederek [görerek], sadece basit anlamında onu kavramsallaştırmak ve yaymak maksadıyla akıl ve bilgilerinin gücünü kullandılar" (s. 15-16).

Anarşist hareketin genelinde olduğu üzere, Makhnocular 1917-1921 arasında hem Kızıl (Komünist) hem de Beyaz (Çarlık/Kapitalizm) otoritesinin kuvvetlerine karşı çıkan emekçi sınıfından kişilerin [meydana getirdiği] kitlesel bir hareketti. Peter Marshall'ın dikkat çektiği üzere, "anarşizm ... temel desteğini geleneksel olarak işçiler ve köylüler arasında bulmuştur" (İmkansızı İstemek, s. 652).

Anarşizm baskı altında olanların özgürlük için [verdikleri] mücadele sayesinde ve [onların bu] mücadelesi içinde ortaya çıktı. Örneğin Kropotkin için, "Anarşizm günlük mücadelerden kaynaklanmıştır" ve "Anarşist hareket, bir takım büyük pratik derslerden etkilendiği her durumda yenilenmiştir: Kaynağını bizzat yaşamın kendisinin öğretilerinden alır" (Evrim ve Çevre, s. 58 ve s. 57). Proudhon için, onun karşılıkçı fikirlerinin "ispatı, ... kredinin ve emeğin örgütlenmesinin bir ve aynı şey olduğunu gösteren, ... Paris ve Lyon'da kendiliğinden oluşturulan ... işçi birliklerinin mevcut pratiğinde, devrimci pratiğinde" yatmaktadır (Ne Tanrılar, Ne Efendiler, cilt 1, s. 59-60). Aslında bir tarihçinin belirttiği üzere, "Proudhon'un birliksel ideali ile Lyon Karşılıkçıları'nın programı arasında yakın benzerlikler var"dır ve "(fikirler arasında) dikkate değer bir yakınlaşma [vardır]; ve Lyon ipek işçilerinin örneği sayesinde Proudhon'un olumlu programını daha tutarlı [bir tarzda] şekillendirebilmiş olması kuvvetle olasıdır. Onun taraftarı olduğu sosyalist ideal, belli bir ölçüde bu işçiler tarafından halihazırda zaten gerçekleştirilmişti" (K. Steven Vincent, Pierre-Joseph Proudhon ve Fransız Cumhuriyetçi Sosyalizminin Yükselişi, s. 164).

[Anarşizm], özgürlük için verilen kavgadan; yaşamak, sevmek ve eğlenmek için zamanımız olacağı tamamen insani bir yaşama olan tutkumuzdan ortaya çıkmıştır. O, fildişi kulelerinde oturarak topluma yukarıdan bakan, hayattan kendini soyutlamış ve kendi doğru ve yanlış kavramlarından hareketle yargılara varan bir avuç insan tarafından yaratılmamıştır. [Anarşizm], işçi sınıfının mücadelesinin; otorite, tahakküm ve sömürüye karşı direnişin bir ürünüdür. Albert Meltzer'in ifade ettiği üzere; "Anarşizmin hiçbir zaman kuramcıları olmamıştır; bir yazar ortaya çıkar ve işçilerle köylüler tarafından zaten pratiğe dökülmüş olanları yazıya döker; O, burjuva tarihçileri tarafından liderler olarak, ve ardından gelen [takipçisi olan] burjuva tarihçileri tarafından bir lider olarak, ve ardından gelen (burjuva tarihçisini referans alan) burjuva yazarı tarafından da işçi sınıfının burjuva liderlerine dayandığını ispatlayan yeni bir vaka olarak sıfatlandırılır" (Anarşizm: Lehine ve Aksine Argümanlar, s. 10-12). Kropotkin'in gözüyle, tüm anarşist yazarların yaptığı şey; işçi sınıfının deneyimlerinden olduğu kadar, genel olarak toplumdaki evrimci eğilimlerin analiz edilmesinden çıkarılan "(anarşizmin) ilkelerinin genel bir ifadesini, ve onun öğretilerinin kuramsal ve bilimsel temelini geliştirmek"tir (Op.Cit., s. 57).

Ama, toplumda varolan anarşist eğilimler ve örgütlenmeler, Proudhon'un 1840'da kalemini kağıda değdirmesinden ve kendisini anarşist olarak ifade etmesinden çok daha önce var olmuşlardır. Belirli bir politik kuram olarak anarşizm, kapitalizmin yükselişi ile doğmuşken, (anarşizm) "onsekizinci yüzyılın sonunda ortaya çıkmış ... (ve) Sermaye ve Devletin her ikisinin de alaşağı edilmesi gibi iki yönlü bir mücadeleyi üstlenmiştir" (Peter Marshall, Op.Cit., s. 4). Anarşist yazarlar liberter eğilimlerin tarihçesini çalışmışlardır. Örneğin, Kropotkin şunu öne sürüyordu; "Her zaman Anarşistler ve Sosyalistler var olmuşlardır" (Op.Cit., s. 16). Karşılıklı Yardımlaşma ve (diğer yerlerde), Kropotkin daha önceki toplumların liberter yönlerini incelemiş ve anarşist örgütlenmeyi ve anarşizmin yönlerini (belli ölçülerde) başarılı bir şekilde uygulayanlara dikkat çekmiştir. Bu özellikle, örneğin kendilerini oldukça anarşist bir tarzda örgütleyen, birçok Kuzey Amerika Yerli kabilesi için geçerlidir.

Kropotkin, "resmi" anarşist hareketin yaratılmasını öncelleyen anarşist fikirlerin bu güncel örneklerindeki eğilimi fark etmiş, ve şunu öne sürmüştür;

"En eski, taş-devri antikalığından [medeniyetinden] beri, erkekler (ve kadınlar) aralarından bazılarının kişisel otorite kazanmasına müsade etmekteki şeytanlıkların farkına varmışlardır. ... Bunun sonucunda ilkel klanda, köy toplumunda, ortaçağ loncasında, ... ve en nihayetinde özgür ortaçağ kentinde; bu kurumlar hem kendilerini kuşatan yabancıların, hem de kendi kişisel otoritelerini kurmaya hevesli kendi klan üyelerinin [kendi] hayatlarına ve talihlerine karşı saldırmasına karşı koymalarını sağlayacak kurumları geliştirmişlerdir" (Kropotkin'in Devrimci Broşürleri, s. 158-9).

Kropotkin (modern anarşizmin kaynaklandığı) işçi sınıfından insanların mücadelesini, halk örgütlenmesinin bu eski biçimleri ile eş değerde görür. Şunu öne sürer: klanda, köy topluluğunda vb.'nde olduğu üzere; 1793'deki "Fransız Devrimi sırasında Paris'in 'Kısımları'nın ve bütün büyük şehirlerin ve birçok küçük 'Komünün' dikkati çekecek bir şekilde [sürdürdükleri] bağımsız, serbestçe federe hale gelmiş faaliyetlerde" olduğu üzere; "emek kombinasyonları, ... az sayıdaki [bir takım insanın] --bu olayda kapitalistlerin-- büyüyen gücüne karşı yürütülen aynı halk direnişin bir sonucudur" (Op.Cit., s. 159).

Böylece, anarşizm işçi sınıfının mücadelesinin ve modern devlet ile kapitalizme karşı öz-etkinliklerinin ifadesi olan politik bir kuramken, anarşizm fikirleri kendilerini insanın var olması boyunca daima eylemde ifade etmiştirler. Örneğin Kuzey Amerika'daki ve başka yerlerdeki yerli insanların çoğu, belirli bir politik kuram olarak var olmasından binlerce yıl önce anarşizmi pratikte uygulamışlardır. Benzer şekilde, anarşist eğilimler ve örgütlenmeler bütün büyük devrimlerde varolmuştur --sadece birkaç örneğin adını anarsak, Amerikan Devrimi sırasındaki New England Kent Toplantısı, Fransız Devrimi sırasındaki Parisli "Kısımlar", Rus Devrimi sırasındaki işçi konseyleri ve fabrika komiteleri (Ayrıntılar için Murray Bookchin'in Üçüncü Devrim'ine bakınız). Bahsettiğimiz üzere, anarşizm otoriteye karşı direnişin bir ürünüyse beklenenin de bu olması gerekirdi; çünkü otoritelerin olduğu herhangi bir toplum, onlara karşı direnişi hareketlendirecek ve anarşist eğilimleri ortaya çıkaracaktır (ve tabii ki otoritelerin olmadığı herhangi bir toplum anarşistik olacaktır).

Diğer bir deyişle anarşizm, baskı ve sömürüye karşı mücadelenin bir ifadesidir; çalışan insanların mevcut sistemdeki yanlışlıkların ne olduğu hakkındaki deneyimlerinin ve incelemelerin bir genellemesidir, ve daha iyi bir gelecek için [sahip olduğumuz] umut ve düşlerimizin bir ifadesidir. Anarşizm olarak adlandırılmadan önce de bu mücadele vardı, ama tarihsel anarşist hareket (yani fikirlerini anarşizm olarak adlandıran ve anarşist bir toplumu amaçlayan insan grupları) asıl olarak işçi sınıfının kapitalizme ve devlete karşı, tahakküm ve sömürüye karşı; ve özgür ve eşit bireylerin [oluşturduğu] özgür bir toplum[a ulaşmak] için verdiği mücadelenin bir ürünüdür.


anarquia.-1.jpg
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Anarşist Sözler

cir11-1.jpg


Hiçbir hükümet faşizmi yok etmek üzere savaşmaz. Burjuvazi, güç elleri arasında kayıp gittiğinde, ayrıcalıklarını tekrar kazanmak için faşizmi diriltir.
Buenaventura Durruti

Biz kalbimizde yeni bir dünya taşıyoruz ve o dünya şu anda, burada büyümekte.
Buenaventura Durruti

Sizi tanımıyorum! Sizin yasalarınızı, nizamınızı, kuvvete dayanan yetkinizi tanımıyorum! Bu yüzden asın beni!
Louis Lingg (1870-1887)

Özgür bir toplum, eski düzenin yerini 'yeni düzen'in alması olamaz. Özgür bir toplum, özgür eylem alanlarının toplumsal yaşamın çoğunu oluşturuncaya dek yayılmasıdır.
Paul Goodman

Devlet, bir sürünün, benzer bir biçimde örgütlenen diğer bir sürüye karşı, saldırmaya veya savunmaya yönelik harekete geçmek üzere örgütlenmesidir.
Randolph Bourne

Bizler sosyalizm olmadan özgürlüğün ayrıcalık ve adaletsizlik olduğuna, ve özgürlük olmadan sosyalizmin kölelik ve şiddet olduğuna inanıyoruz.
Michail Bakunin

Her emir özgürlüğün suratında patlayan bir tokattır!
Michail Bakunin

Devlet en iyi şekliyle bile kötü bir organizasyon olduğundan mümkün olduğu kadar en az devlete sahip olmalıyız
William Godwin

Yıkıcı dürtü yaratıcı bir dürtüdür.
Michail Bakunin

Anarşizm, insanın insan tarafından sömürüsünün ve tahakküm altına alınmasının ortadan kaldırılması, yani özel mülkiyet ve hükümetin ortadan kaldırılmasıdır; Anarşizm, sefaletin, hurafelerin ve nefretin yok edilmesidir.
Errico Malatesta

Tarih kazananların propagandasıdır.
Ernst Toller

Sahip olma isteği beyazlarda bir hastalık olmus. Bu insanlar, zenginlerin bozabileceği ama fakirlerin bozamayacağı birçok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri güçlendirmek için fakirlerle güçsüzlerden vergiler alıyorlar. Bizim annemizin, toprağın, kendilerinin olduğunu söylüyor, komşularını çitler yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar; toprağı binalarıyla ve diğer süprüntüleriyle çirkinleştiriyorlar. Bu ulus, baharda yatağından taşarak, yoluna çıkan herşeyi yok eden bir ırmağa benziyor...
Oturan Boğa (Siyu Kabilesi

Ya devlet bireyi ve toplumsal hayatı daima ezerek, insanın etkin olduğu bütün alanları ele geçirerek savaşlarla ve iktidar mücadelelerine, bir tiranın yerini diğerinin aldığı saray darbelerine yol açacaktır, ki bu gelişmenin sonucunda kaçınılmaz bir biçimde ölüm vardır.. Ya da devletler yıkılacak ve özgür anlaşmasıyla bireylerin ve grupların canlı insiyatifini bir ilke olarak benimseyen binlerce merkez yeniden hayat bulacaktır.
Pyotr Alexeyevich Kropotkin


Kapitalist toplum o kadar kötü örgütlenmiştir ki, çeşitli üyeleri acı çekmektedirler: aynen nasıl ki bedeninizin bir yerinde ağrınız varsa, tüm bedeniniz ağrır ve hasta olursunuz... Benzer şekilde bir örgütün ya da bir birliğin tek bir üyesi bile ayrımcılıktan, baskı altında tutulmaktan veya göz ardı edilmekten muaf olmaz. Bunu yapmak, ağrıyan dişinizi göz ardı etmek demektir : sonunda da tamamı ile hasta olursunuz
Alexander Berkman


Bizim istediğimiz anarşist devrim yalnızca tek bir sınıfın çıkarı ve özgürlüğe kavuşması içindir. Bu sınıf ekonomik, politik ve moral bakımdan tutsak edilmiş tüm insanların sınıfıdır.
Errico Malatesta

Aslında, şu ya da bu şekilde, toplumsal iyileşmeyi amaçlayan herhangi bir öneri dışsal isteklerin güçlerinin ve bireyler üzerindeki zor kullanımının artması ya da azalması olarak ifade edilebilir. Eğer artıyorlarsa şeytanidirler, eğer azalıyorlarsa anarşisttirler.
Joseph A. Labadie

Özgür bir toplum, eski düzenin yerini 'yeni düzen'in alması olamaz. Özgür bir toplum, özgür eylem alanlarının toplumsal yaşamın çoğunu oluşturuncaya dek yayılmasıdır.
Paul Goodman


Kadının gelişimi, bağımsızlığı özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir seks objesi değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. İkincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak; kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin bir kulu olmaya karşı çıkmalıdır. Bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur.
Emma Goldman


Hiçbir hükümet faşizmi yok etmek üzere savaşmaz. Burjuvazi, güç elleri arasında kayıp gittiğinde, ayrıcalıklarını tekrar kazanmak için faşizmi diriltir.
Buenaventura Durruti


Kimsenin bir diğerini baskı altına almasının imkansız hale gelmesini mi hedefliyorsun? Öyleyse, kimsenin iktidara sahip olmamasını sağlaman gerekir.
Michail Bakunin


Çocuklarınıza bizim öğrettiğimiz şeyleri öğretin. Toprak bizim anamızdır. Ve toprağa tükürülmez. Toprak insana değil, insan toprağa aittir. İnsan hayat dokusunun içindeki bir liftir sadece... Beyaz adam neyi satın almak istiyor? Gökyüzünü ve toprakların sıcaklığını mı? Koşan antilopların çabukluğunu mu? Biz size bunları nasıl satabiliriz? Ve siz nasıl satın alabilirsiniz?
Seattle (Duwarmish Kızılderilisi)


Biz, hükümetin kötü olduğuna, özgürlük olmadan gerçek özgürlüğe, dayanışmaya ve adalate ulaşılamayacağına inandığımız için anarşistiz.
Errico Malatesta


Milliyetçilik alçakların son sığınağıdır.
Samuel Johnson


Gün gelecek sessizliğimiz şimdi boğmakta olduğunuz sesimizden çok daha güçlü olacak.
August Spies

Mülkiyet hırsızlıktır!
Proudhon


Her emir özgürlüğün suratında patlayan bir tokattır!
Michail Bakunin


Tarih kazananların propagandasıdır.
Ernst Toller

Güçlü bir halk lidere ihtiyaç duymaz.
Emiliano Zapata

Devlet, insanlar arasındaki bir koşuldur, belli bir ilişkidir, bir insan davranışı tarzıdır; bizler başka ilişkiler üzerinde anlaşarak, farklı davranarak onu yok edeceğiz.
Gustav Landauer


stern-syndj.jpg
 

HoŞÇa

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Haz 2009
Mesajlar
227
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Ynt: Anarşizm

Bu nedenledir ki anarşizm, anarşinin, [yani] "yöneticilerin olmaması" kuralına dayanan bir toplumun yaratılmasını savunan politik bir kuramdır. Bunu başarmak için, "tüm sosyalistlerle ortak olarak anarşistler, toprak, sermaye ve makineler üzerindeki özel mülkiyetin zamanını doldurduğunu, ve yok olmaya mahkum olduğunu belirterek; üretim için gerekli olan herşeyin toplumun ortak mülkiyetinde olması gerektiğini ve refahın üreticilerince ortaklaşa yönetilmesi gerektiğini savunurlar. Ve ... toplumun siyasi organizasyonunun en ideal hali için gereken koşulların, hükümet fonksiyonlarının en aza indirildiği zaman sağlanabileceğini savunurlar...(ve) toplumun nihai hedefi hükümetin fonksiyonlarını tamamen ortadan kaldırmaktır --hükümetsiz topluma, yani an-archy'e" (Peter Kropotkin, Op.Cit., s. 46)

burdaki açıklamada Kropotkin hükümetsiz toplum diyerek komünal yaşamdan bahsediyor zaten.. Yani anarşizm eylemi hükümetsiz topluma götürrür.. Komünal yaşama.. Komünizmin üst aşamasına değil..


Peter Kropotkin'in deyişiyle, Anarşizm "sosyalizmin hükümetsiz sistemidir..." (Anarşist Komünizm: Temeli ve İlkeleri). Diğer bir deyişle, "insanın insan tarafından sömürülmesini ve baskı altına alınmasını yıkmak, yani özel mülkiyetin (yani kapitalizmin) ve hükümetin yıkılması"dır (Errico Malatesta, "Anarşizme Doğru", Man!'in içinde, editör M. Graham, s. 75).

Bu noktada söylenen sözler, anarşistlerin sosyalist olmadığını kanıtlar.. Sosyalizm hükümet işi değildir.. Devlet yapılanmasının eğitim aracı olarak kullanılmasıyla komünal yaşama ortam hazırlama görevi güder.. Bu dönem de insanların eğitilmesinin yanında özel mülkiyetin kalkması, üretimin artırılması vs gibi işlemler söz konusu olan bir dönemdir.. Sosyalizmin hükümetsizi demekle bence devletsizi demeye çalışmıştır.. Yoksa bunu sosyalizmle alakalı olarak bilgi eksikliği olarak yorumlamak gerekir ki pek de mümkün olduğunu sanmıyorum..



sadece liberter-sosyalist sahiplik sistemi bireysel özgürlüğü azamileştirebilir. Söylemeye her ne kadar gerek olmasa da, --genellikle "sosyalizm" olarak adlandırılan-- devlet sahipliliği anarşistler için asla ve asla sosyalizm demek değildir.

bakın burda da açıkça söylemişler zaten.. Marxizmin temeline yer alan sosyalizm kavramı Anarşistlerin karşı çıktığı bir kavramdır.. Asla kabul etmezler.. Anarşistler sosyalisttir demek sadece kelime anlamının içini boşaltmak olur.. bence böyle kullanılması doğru değildir..


Anarşistler Sosyalist midir? başlığını okudum ve şu noktayı gördüm..

üstte de dediğim gibi olay Sosyalizm kelimesinin kullanılması olayından başka birşey değil... Bence Sosyalizm, orada Devlet Sosyalizmi olarak geçen kavramın ta kendisidir.. Anarşizmde geçen sosyalizm kavramının yerine "hümanizm ve gönüllü paylaşım" kavramları getirilmelidir.. Yoksa dediğim gibi Sosyalizm kavramının içi boşalır..
Yada tam tersi sosyalizm asıl anlamından kaymış ve bugün içi farklı bir kavramla, DEVLET, kavramıyla da doldurulmuştur..
Ama kullanım budur..


Neden Anarşistlere sosyalist dediğini anladım Fides :) aydınlatıcı yazı için teşekkür ederim.. geri kalanını henüz okumadım.. okuyunca yorumumu yaparım...

Tekrar teşekkürler :)
 

HoŞÇa

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Haz 2009
Mesajlar
227
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Ynt: Anarşizm

"ÖRNEĞİN, herkesin bildiği gibi, marksistlerin içten davran[madıkları] ve en düşük kültür düzeyinde bulundukları için, muhtemelen kent ve fabrika proletaryası tarafından yönetilecek olan 'kristiyanskaya çern' çapulcu köylüler, köylü takımı."
Bu demektir ki, köylünün toplu olarak bulunduğu her yerde, Batı Avrupa kıtasının bütün ülkelerinde olduğu gibi azçok bir çoğunluk oluşturduğu yerlerde bile, İngiltere'deki gibi yok olmadığı ve yerini tarım gündelikçilerine bırakmadığı yerlerde, şunlar olabilir: ya bugüne kadar Fransa'da olduğu gibi her işçi devrimini engeller ve yıkar, ya da yönetimi elinde tutan proletarya (çünkü köylü mülk sahibi proletaryaya dahil değildir, ve konumunun onu proletaryaya dahil ettiği yerde bile, o dahil olmadığını sanır), onun durumunu (sayfa 490) doğrudan iyileştirecek ve, bunup sonucunda, onu devrim saflarına kazanacak önlemler almalıdır. Bu önlemler, özel toprak sahipliğinden kolektif toprak sahipliğine geçişi daha baştan kolaylaştırmalıdır, öyle ki iktisadi araçlarla köylünün kendisi ona yaklaşsın; ama örneğin miras hakkının ya da mülkiyetinin kaldırılacağını ilan ederek onu ürkütmemeye özen gösterilmelidir. Bu, ancak, köylünün yerini kapitalist kiracının aldığı ve toprağı fiilen işleyenin, kırsal işçi kadar bir proleter, bir ücretli emekçi olduğu ve, dolayısıyla, onunla dolaylı değil, doğrudan özdeş çıkarlara sahip bulunduğu yerlerde yapılabilir; Bakunin'in devrimci programında olduğu gibi, büyük mülkleri basitçe köylülere aktararak parsellerin büyütülmesiyle toprak sahipliğini güçlendirme yoluna çok az gidilmelidir.
"Ya da, sorunu ulusal bir bakış açısından ele alacak olursak, o zaman, Alman proletaryasını kendi burjuvazisine kölece bir bağımlılık içine sokan aynı nedenlerle, Slavların da, Almanlar bakımından, Alman proletaryasına kölece bir bağımlılık içinde olacağını düşünebiliriz." (s. 278.)
Okul çocuklarına yaraşır bir saçmalık! Köklü bir toplumsal devrim, iktisadi gelişmenin belirli tarihsel koşullarına bağlıdır; bu koşullar onun öngerekleridir. Dolayısıyla bu, ancak, kapitalist üretimle birlikte sanayi proletaryasının halkın hiç değilse önemli bir bölümünü oluşturduğu yerlerde olanaklıdır. Herhangi bir başarı şansına sahip olması için, sanayi proletaryasının, köylüler için, mutatis mutandis*,[Gerekli değişiklikleri yaparak -ç.] en azından Fransız burjuvazisinin kendi devrimi sırasında o günkü Fransız köylüleri için yaptıklarını yapabilmelidir. İşçi yönetiminin tarım emekçilerinin baskı altına alınmasını gerektirmesi, güzel bir düşünce! Ama Bay Bakunin'in ta derinlerde yatan düşüncesi de burada açığa çıkıyor. Toplumsal devrim konusunda hiç bir fikre sahip değil, yalnızca bu devrimin siyasal sözcüklerini biliyor; bu devrimin iktisadi koşullarının onun için hiç bir anlamı yok. Bundan önceki bütün iktisadi biçimler, ister gelişmiş olsunlar ister olmasınlar, emekçinin (bu ister ücretli emekçi, ister köylü vb. olsun) köleleştirilmesini getirdiğinden, bir köklü devrimin, bütün bu biçimler (sayfa 491) altında aynı derecede olanaklı olduğuna inanıyor. Hatta daha da ileri gidiyor. İktisadi temeli kapitalist üretim olan Avrupa'daki toplumsal devrimin tarım ve hayvancılık yapan Rus ya da Slav halkların sahip oldukları düzeyin üzerine temellendirilmesini ve bu düzeyi aşmamasını istiyor; denizciliğin kardeşler arasında farklılıklar yarattığını anladığı halde bunu istiyor, ama yalnızca denizciliğin, çünkü bu bütün politikacıların bildikleri bir farklılıktır! Bakunin'in toplumsal devriminin temeli, iktisadi koşullar değil, iradedir. (sayfa 492)


1874'te ve 1875 başlarında
Marx 'tarafından yazılmıştır

İlk kez Letopisi Marksizma,
n° 11, 1926'da yayımlanmıştır


Dipnotlar

[283] Bakunin'in 1873'te yayınlanan Devlet ve Anarşi (Staatlischkeit und Anarchie) kitabı üzerine bu düşünceler, anarşist öğretilerin ve gelişmelerin, bilimsel komünizmin devlet, proletarya diktatörlüğünün tarihsel zorunluluğu, sosyalist devrimin başarısının vazgeçilmez koşulu olan işçi sınıfı ile köylülüğün ittifakı gibi bellibaşlı önermeleri temeline dayanarak eleştiren bir polemik yapıtıdır. -490.



burada şunu içten bir şekilde dile getirmeliyim, Marx ve Bakunin gibi iki büyük düşünürüün teori ve pratik bilgilerini ayrıntısıyla bildiğini söylemek büyük bir laftır.. Kısıtlı bilgilerimle yazılanlara ufak da olsa bir karşıt görüş sunmak istedim.. Keşke elimde bulunsa da Marx-ENgels kitabı olan Anarşizm Üzerine adlı kitaptan alıntılar yapabilsem.. yada Marx ve Bakunin'in mektuplaşmalarını size sunabilsem.. İki tarafın karşılıklı teorilerini inceleyip bir sonuç çıkarabilsek.. Buradaki söylemler havada kalacak gibi geliyor bana çünkü yetersiz bilgi var..

Tekrar teşekkür ederim..
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
'Anarşizm' makalesi, Pyotr Kropotkin (1842-1921) tarafından, The Encyclopedia Britannica'nin 1910 yılında yayımlanan on yedinci baskısı için yazılmıştı. Bu metin, seksen yılı aşkın bir süredir The Encyclopedia Britannica'nın edisyonlarinda yer alan özgün Anarşizm maddesidir.
Anarşizm (Grekçe åv ve aoxn’den, yetkeye karşı), toplumun devletsiz olarak tasarlandığı yaşam ve yönetim ilkesine veya kuramına verilen ad. Böylesi bir toplumda uyum, yasaya boyun eğerek ya da her türlü yetkeye itaat ederek değil, üretim ve tüketim amacının yanı sıra, uygar bir varlığın sonsuz çeşitlilikteki gereksinim ve isteklerinin de yerine getirilmesi amacıyla özgürce oluşturulmuş çeşitli bölgesel ve mesleki gruplar arasında varılan özgür sözleşmeler yoluyla elde edilecektir. Bu çizgiler boyunca gelişecek bir toplumda, insani etkinlik alanlarının tümünü kapsamaya başlayacak gönüllü birlikler, devletin tüm işlevlerinin yerini almak üzere daha da büyük bir yayılım kazanacaklardır.
Bunlar, --geçici ya da az çok süreli-- sonsuz çeşitlilikteki yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası, her büyüklük ve düzeyden, grup ve federasyonlardan oluşan, iç içe geçmiş bir ağ örgüsünü andıracaktır; olası bütün amaçlar için bir araya gelebileceklerdir: üretim, tüketim ve değişim, haberleşme, sağlık düzenlemeleri, eğitim, karşılıklı (mutual) koruma, alan savunması ve dahası; öte yandan sürekli artan bilimsel, sanatsal, yazınsal ve toplumsal gereksinimlerin yerine getirilmesi için de çalışacaklardır. Dahası, böylesi bir toplum değişmez olan hiçbir şeyi temsil etmeyecektir. Aksine --genellikle organik yaşamda görüldüğü gibi -- uyum, güçlerin ve etkilerin çokluğu arasındaki dengenin sürekli değişen düzenlenmesi ve yeniden düzenlenmesinden kökenlenecektir ve hiçbir gücün, devletin özel koruması altında olmaması nedeniyle, bu düzenlemeyi sağlamak daha kolay olacaktır.
Toplum bu ilkeler çevresinde örgütlendiği zaman, üretici çalışma sırasında insanın kendi güçlerini özgürce kullanması devletçe sürdürülen bir kapitalist tekel tarafından kısıtlanmayacaktır. Kişinin isteklerinin yerine getirilmesi, inisiyatif çöküntüsüne ve aklın köleleşmesine yol açan ceza korkusuyla ya da bireylere veya metafizik varlıklara boyun eğme ile de kısıtlanmayacaktır.
İnsan, kendi benliği ile çevresinin etik kavramları arasındaki özgür eylem ve tepkinin izlenimini ister istemez taşıyarak, kendi eylemlerine kendi anlayışıyla yön verecektir. Böylelikle insan, tekelciler yararına aşırı çalışma tarafından ya da çok sayıdaki akıl tembelliği ve akıl köleleşmesi ile engellenmeksizin zihinsel, sanatsal, ahlaksal, tüm yeteneklerinin tam gelişimini elde edebilecektir. Bu sayede, modern bireyci sistemin altında ya da Volksstaat (halk Devleti) denilen bir Devlet sosyalizmi sistemi altında olanaklı olmayan, tam bireyleşmeye ulaşabilecektir.
Ayrıca, anarşist yazarlar, kavramlarının, bir kaç zorunluluğun koyut olarak kabul edilmesiyle, öncel (a priori) bir yöntem üzerine kurulmuş bir ütopya olmadığını da düşünürler. Devlet sosyalizmi reformlarla geçici bir saygınlık kazanabilse de, anarşizmin halen iş görmekte olan eğilimlerin çözümlenmesinden türevlendiğini ileri sürerler. Yaşamın bütün gereksinimlerini şaşılacak denli yalınlaştıran modern teknikteki ilerlemeler; gelişen bağımsızlık ruhu ve --önceleri Kilise ve Devlet’in gerçek niteliği olarak düşünülenleri de kapsayan-- tüm etkinlik dallarında özgür inisiyatif ve özgür kavrayışın hızla yayılması, devletin olmaması eğilimini kararlı biçimde güçlendiriyorlar.

Anarşistler ve Devlet
Ekonomik kavramlara gelince; anarşistler, beraberce sol kanadı oluşturdukları tüm sosyalistlerle birlikte, egemen özel toprak mülkiyeti sisteminin ve kar amacıyla yapılan kapitalist üretimin, adalet ve yararlılık ilkelerine aykırı biçimde işleyen bir tekel oluşturduğunu ileri sürerler. Bunlar, modern tekniklerin genel refahı sağlamak üzere herkesin hizmetine girme başarısını önleyen esas engellerdir. Anarşistler ücret sistemini ve kapitalist üretimi ilerlemeye bir engel olarak görürler. Bunun yanı sıra, Devletin, toprakları tekellerine almaları için bir avuç insana ve yıllık birikmiş üretim fazlasının oldukça orantısız büyük bir bölümünü kendilerine ayırmaları için kapitalistlere izin veren esas aygıt olduğunu da belirtirler. Sonuçta, toprağın tekelleşmesine ve kapitalizme karşı bütün olarak mücadele ederken, Anarşistler devletin belirli bir özel biçimine karşı değil, ister monarşi olsun, isterse de referandum aracılığıyla yönetilen bir cumhuriyet olsun bütünüyle Devlete, bu sistemin temel desteği olarak Devlete karşı aynı enerji ile mücadele ederler.
Hem antik çağda hem de modern çağda (Makedonya İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, modern Avrupa Devletleri özerk kentlerin yıkıntıları üzerinde yükselmişlerdir) her zaman yönetici azınlıklar yararına tekeller kurma aracı olmuş olan Devlet örgütü, bu tekellerin yıkılması için çalışamaz. Bu nedenle, Anarşistler ekonomik yaşamın tüm temel kaynaklarını --toprak, madenler, demiryolları, bankacılık, sigorta vb.-- ve aynı zamanda halen elinde tuttuğu tüm işlevlere (eğitim, Devlet-destekli dinler, ülkenin savunması vb.) ek olarak sanayinin tüm temel dallarının işletilmesini Devletin kontrolüne vermenin yeni bir zorbalık aygıtı yaratacağı anlamına geleceğini düşünürler. Devlet kapitalizmi sadece bürokrasi ve kapitalizmin gücünü arttıracaktır. Hakiki ilerleme, hem toprak hem de işlev bakımından merkezileşmenin yıkılması (decentralisation) doğrultusunda, yerel ve kişisel inisiyatif ruhunun gelişiminde ve merkezden çevreye doğru olan mevcut hiyerarşi yerine, yalından karmaşığa doğru olan özgür federasyonun gelişiminde yatmaktadır.
Pek çok sosyalistle ortak olarak anarşistler de, doğadaki tüm evrim gibi, toplumun yavaş evrimini ara sıra, devrimler adı verilen hızlandırılmış evrim dönemlerinin izlediğini bilirler ve devrimler çağının henüz kapanmadığını düşünürler. Hızlı değişim dönemlerini yavaş evrim dönemleri izleyecektir ve bu dönemler devlet gücünün arttırılması ve genişletilmesi için değil, her yörede örgütlenme ya da yerel üretici ve tüketici grupları komünleri aracılığıyla, aynı zamanda bu grupların bölgesel ve sonuçta uluslararası federasyonları aracılığıyla Devlet gücünün azaltılması için kullanılmalıdır.
Yukarıdaki ilkelerden dolayı, anarşistler mevcut devlet örgütlenmesine parti olarak katılmayı ve ona taze kan şırınga ederek desteklemeyi reddederler. Parlamentoda siyasal partiler oluşturmaya ne kendileri yanaşır ne de işçileri teşvik ederler. Buna uygun olarak, parlamenter yaşamaya güvenmeyerek, 1864’de Birinci Uluslararası İşçiler Birliği’nin (I. Enternasyonal) kuruluşundan beri düşüncelerini doğrudan emek örgütleri arasında yaymaya ve bu birlikleri sermayeye karşı doğrudan mücadele içine sokmaya çabalamışlardır.

Anarşizmin Tarihsel Gelişimi

Yukarıda taslağı verilen toplum kavramı ve bu toplumun dinamik ifadesi olan eğilim, yönetici hiyerarşi kavramı ve eğilimine karşıt olarak insanlığın içinde her zaman var olmuştur --tarihin farklı dönemlerinde biri diğerine üstün gelmektedir. Bu anarşist eğilimi, fatihlerin ve iktidar-arayan azınlıkların tecavüzlerine karşı direnişleri sırasında kitleler tarafından gerçekleştirilen klan, köy topluluğu, lonca, özgür ortaçağ kenti benzeri kurumların evrimine borçluyuz. Benzer eğilim, ortaçağların büyük dinsel hareketlerinde, özellikle de ilk reform hareketi ve onu önceleyenlerde büyük bir enerjiyle kendisini ortaya koymaktadır. Ayrıca, skolastik olmaması ve halkçı kökeni nedeniyle, karşı olan bilginler arasında açıkça sempati bulmamasına karşın, anarşist eğilim Lao-tse zamanından beri bazı düşünürlerin yazılarında açık biçimde anlatım bulmaktadır.
Geschichte des Sozialismus und Kommunismus adlı yapıtında Prof. Georg Adler tarafından belirtildiği gibi, Krene okulunun kurucularından olan Aristippus (I.Ö. 430) bilge kişilerin özgürlüklerini Devlete terk etmemeleri gerektiğini öğretmiş ve Sokrates’in bir sorusuna yanıt olarak ne yöneten ne de yönetilen sınıfa ait olmayı arzuladığını söylemiştir. Ancak böylesi bir davranışın, kitlelerin yaşamına yönelik Epikürcü bir tavırca dikte edildiği görülmektedir.
Eski Yunanistan’daki Anarşist felsefenin en iyi örneği, Platon’un Devlet ütopyasına yönetimin olmadığı özgür bir topluluk kavramıyla açıkça karşı çıkan Stoa felsefesinin kurucusu Giritli Zeno’dur (I.Ö. 342-267 ya da 270).
Zeno devletin mutlak gücünü, yaşama müdahalesini ve her şeyi sistemli biçimde disiplin ve denetim altına almasını reddediyor ve bireyin ahlak yasasının egemenliğini ilan ediyordu. Kendini koruma zorunlu içgüdüsünün insanı egoizme yöneltmesine karşılık, doğanın insanı bir başka içgüdü yani toplumsallaşma içgüdüsüyle donatarak egoizmi giderici bir etki sağladığını vurguluyordu.
İnsanlar kendi doğal içgüdülerini izleyecek denli akıllı olduklarında, sınırları aşıp birleşecek ve evreni (kozmoz) oluşturacaklardır. Duruşma salonlarına ya da polise gereksinmeyecekler, tapınakları ve kamusal tapınmaları olmayacak ve para kullanmayacaklar ---mübadelenin yerini serbest armağanlaşma alacak. Ne yazık ki Zeno’nun yazıları bize ulaşmadı ve onu sadece parçalar halindeki alıntılardan tanıyoruz. Buna rağmen üslubunun modern zamanlarda kullanılan üsluba benzer olması, dile getirdiği insan doğası eğiliminin nasıl derinlerde yattığını göstermektedir.
Ortaçağlarda, Devlet üzerine benzer görüşlere ünlü Alba piskoposu Marco Girolamo Vida’nın birinci diyaloğu De dignitate reipublicae’de rastlıyoruz. Özellikle on dokuzuncu yüzyılda Ermenistan’da başlayan birkaç erken Hıristiyan hareketinde ve ilk Hussite’lerden Chojecki’nin ve ilk Anabaptistlerden Johannes Denk’in vaazlarında, özellikle ahlaksal yönleri üzerinde durularak, güçlü bir biçimde açıklanmış benzer düşüncelere rastlanmaktadır.
Rabelais ve Fénelon da ütopyalarında benzer düşünceleri açıklamışlardı ve Rousseau’nun yazılarında ara sıra karşılaşılan bağımsız ifadelerden, Diderot’nun Voyage off Bougainville’e yazdığı Önsöz’den görülebileceği gibi, onsekizinci yüzyılda Fransız Ansiklopedicileri arasında da bu düşünceler geçerliydi. Fakat her olasılığa karşın Roman Katolik Kilise’sinin katı sansüründen dolayı , böylesi düşünceler o günlerde gelişemezdi.
Daha sonra büyük Fransız Devrimi sırasında bu düşünceler anlatım olanağı buldular. Bir yanan Jakobenler kendi iktidarları sırasında her şeyi hükümetin denetimi altında toplamak için ellerinden geleni yaparlarken, son zamanlarda yayımlanmış belgelere göre halk kitlelerinin de yerel yönetimlerde ve “bölgeler”de oldukça yapıcı bir çalışma başardıkları görülmektedir. Bu insanlar, yargıçların seçimi, ordunun erzak ve donanımının ve aynı zamanda büyük kentlerin örgütlenmesi, işsizlere iş sağlanması, yardım derneklerinin işletilmesi gibi pek çok işi üstlendiler. Hatta Ulusal Meclis dışında, özel bir kurul aracılığıyla Fransa’nın otuz altı bin komünü arasında doğrudan iletişim kurmaya çalıştılar.
İki ciltlik Enquiry Concerning Political Justice (1793) adlı olağanüstü yapıtında geliştirdiği düşüncelere Anarşizm adını vermese de, Anarşizmin siyasal ve ekonomik kavramlarını ilk kez formüle eden William Godwin olmuştur. Godwin, yasaların atalarımıza ait bilgeliğin ürünleri olmadığını yazdı: yasalar tutkularının, korkaklıklarının, kıskançlıklarının ve hırslarının ürünleridir. Önerdikleri çare, iyileştirmeyi düşündükleri kötülüklerden daha beterdir. Ancak tüm yasalar ve mahkemeler ortadan kaldırılır ve çıkan tartışmalarda kararlar bu amaç için seçilmiş, akla uygun davranan insanlara bırakılırsa, gerçek adalet giderek gelişecektir.
Devlet konusuna gelince, Godwin açık biçimde Devletin ortadan kaldırılmasını istemiştir. Topluluklar küçük ve bütünüyle özerk oldukları takdirde, her hangi bir yönetim olmaksızın bir toplumun pekala yetkin biçimde var olabileceğini yazmıştır. Mülkiyetle ilgili olarak da, her kişinin “bir insanın yararına katkıda bulunabilen her zenginlik” karşısındaki haklarının sadece adil bir biçimde düzenlenmesi gerektiğini belirtmiştir: zenginlik “onu en çok isteyene” gitmelidir. Vardığı sonuç Komünizmdir. Ancak Godwin’in düşüncelerini sürdürme cesareti yoktu. Daha sonra mülkiyet hakkındaki bölümünü bütünüyle yeniden yazmış ve Political Justice’in ikinci baskısında (1796) komünist görüşlerini yumuşatmıştır.

Proudhon Anarşinin Adını Koyar
Hükümetsiz toplum durumuyla ilişki olarak ilk kez anarşi adını kullanan 1840 yılında Proudhon (Qu’est-ce que la propriété? birinci inceleme) olmuştur. Fransız Devrimi sırasında Girondistler “Anarşistler” deyimini, devrim görevinin 16. Louise’nin devrilmesi ve bir dizi ekonomik önlemin (uygulaması gerçekleştirilmeye başlanan bu ekonomik önlemler şunlardı: feodal hak ve yetkilerin tümüyle kaldırılması, 1669’dan beri gasp edilmiş komünal toprakların köy topluluklarına geri verilmesi, toprak mülkiyetinin 120 dönümle sınırlandırılması, giderek artan gelir vergisi, ekonomik mübadelenin adil biçimde kıymetlendirme temelinde ulusal çapta örgütlenmesi vb.) alınmasıyla başarıya ulaşacağını kabul etmeyen tüm devrimciler için kullanmışlardı.
Şimdi Proudhon hükümetsiz bir toplumu savunuyor ve bu toplumu tanımlamak için de anarşi sözcüğünü kullanıyordu. Bilindiği gibi, Proudhon insanın komünist manastırlara ya da kışlalara tıkılacağı inanışıyla bütün Komünizm tasarılarını ve aynı zamanda Louis Blanc ve kolektivistlerce benimsenen Devlet veya Devlet-destekli Sosyalizm tasarılarını da reddediyordu.
Mülkiyet üzerine ilk incelemesinde “Mülkiyetin hırsızlık olduğunu” ilan ettiği zaman, aslında sadece Roma Yasalarında bulunan “kullanım ve suiistimal hakkı” anlamında mülkiyeti kastediyordu; öte yandan, Devletin tecavüzleri karşısında en iyi korunma biçimini, sınırlı bir iyelik anlamında anlaşılan mülkiyet haklarında görmüştür.
Ayrıca arazilerin, evlerin, madenlerin, fabrikaların vb. mevcut sahiplerini mülksüz bırakmayı şiddetle reddediyordu. Sermayeyi faiz kazanamaz duruma getirerek aynı sonuca ulaşmayı yeğliyordu; üretime katılanların, kendi aralarında ürünlerini maliyet değeriyle mübadele etmeye razı olacak kişilerin karşılıklı güvenine dayalı ulusal bir banka yardımıyla, her bir metanın üretimi için gerekli iş saatlerini temsil eden iş çekleri aracılığıyla bu sonuca ulaşmayı amaçlıyordu.
Proudhon’un mutuellisme (karşılıklı yardımlaşma-ç.n.) adını verdiği böyle bir sistem altında bütün hizmetlerin mübadelesi kesinlikle eşdeğerde olacaktı. Bunun yanı sıra böyle bir banka, yönetim değerlerinin karşılanması için sadece yüzde bir ya da daha az bir kesinti ile, faizsiz borç para verebilecekti. Herkesin ev satın almak için gerekli olacak parayı borç alabilmesi nedeniyle, artık hiç kimse evi kullandığı için yıllık kira ödemeye yanaşmayacaktı. Böylelikle şiddetli bir kamulaştırma olmadan, kolaylıkla genel bir “toplumsal tasfiye (likidasyon)” gerçekleşecekti. Madenlere, demiryollarına, fabrikalara vb. aynısı uygulanacaktı.
Bu tip bir toplumda, Devlet gereksizleşecekti. Yurttaşlar arasındaki başlıca ilişkiler serbest anlaşmaya dayanacak ve sadece hesap tutulması ile düzenlenecekti. Anlaşmazlıklar hakem yoluyla çözülebilinirdi. Proudhon’un yapıtının en iyi bilinen özellikleri, Devletin ve bütün olası hükümet biçimlerinin kesin bir eleştirisi ve tüm ekonomik sorunların derinden kavranılmasıdır.
Fransız mutualizminin öncülerine İngiltere’de, Komünist olmadan önce mutualist olan William Thompson ve onun izleyicileri John Ayrıca ABD’de de mutualizmin öncüleri vardı. 1798’de doğan ve Owen’in “New Harmony”sinin üyesi olan Josiah Warren bu girişimin başarılı olmamasını esas olarak bireyselliğin bastırılmasına, inisiyatif ve sorumluluk eksikliğine bağlamaktaydı. Bu kusurun yetkeye ve topluluk yararına dayalı her tasarının doğasında olduğunu düşündü. Bu nedenle bütünüyle bireysel özgürlüğü savundu.
1887 yılında Cincinnati’de ismi “Denklik Mağazası” olan küçük bir taşra mağazası açtı. Her türden ürün, harcanan emek zamanına göre mübadele edildiği için halk bu mağazaya “Zaman mağazası” adını vermişti. Mağazasının ve daha sonra da 1865 yılında hâlâ varlığını sürdüren, New York City yakınlarında kurduğu “Denklik Köyü”nün düsturu “Maliyet --fiyat sınırı” ve sonuç olarak “kâr yok” olmuştu. 1855 yılında Boston’da kurulan Keith’in “Denklik Evi” ayrıca dikkate değer bir girişimdir.
Proudhon’un ekonomik ve özellikle de mutual-bankacılık fikirlerinin Birleşik Devletler’de taraftar ve hatta uygulama alanı bulmasına karşılık, onun siyasal anarşi kavramı, Lamennais Hıristiyan Sosyalizminin, Fouriercilerin, Louis Blanc’ın Devlet Sosyalizminin ve Saint-Simon’un izleyicilerinin egemen olduğu Fransa’da hiç yankı yaratmamıştır. Fakat bu fikirler Almanya’daki sol Hegelciler arasında geçici destek bulmuştur; 1843 yılında Moses Hess ve 1845 yılında ise Karl Grün Anarşizmi benimsemişlerdir. Ayrıca Wilhelm Weitling’in yetkeci Komünizminin İsviçre işçileri arasında muhalefete yol açmasıyla birlikte, Wilhelm Marr 1840’larda anarşizmi ifade etmiştir.
Öte yandan, bireyci Anarşizm Almanya’da, Max Stirner (Kaspar Schmidt)’de en yetkin anlatımını buldu. Stirner’in dikkate değer yapıtları (Der Einzige und sein Eigentum ve Rheinische Zeitung’daki yazıları) John Henry Mackay tarafından ortaya çıkarılana dek uzun süre göz ardı edildi.
L’Individualisme anarchiste: Max Stirner (1940) adlı ilginç kitabının girişinde V. Basch, Alman felsefesinin Kant’tan Hegel’e nasıl geliştiğini ve Hegel-karşıtı isyan başladığında, Schelling’in “salt”ı ile Hegel’in Geist’ının isyancıların kampında ister istemez nasıl aynı “salt” vaazını harekete geçirdiğini göstermiştir. Sadece Devlete ve yetkeci Komünizm tarafından insanlara empoze edilecek köleliğe karşı tam bir isyanı benimsemekle kalmayan, aynı zamanda da bireylerin tüm toplumsal ve ahlaksal bağlardan tam olarak özgürleşmesini --”ben”in onarılmasını, bireyin üstünlüğünü, bütünüyle amoralizmi ve “egoistlerin birliği”ni-- de isteyen Max Stirner bu felsefi isyanı başlatmıştı.
Basch, bu türden bireyci Anarşizmin nihai sonucuna işaret etmiştir. Tüm üstün uygarlıkların amacı, topluluğun tüm üyelerinin normal biçimde gelişmelerine izin vermek değil, insan kitlesinin mutluluğu ve varlığının pahasına da olsa, sadece doğuştan yetenekli bazı daha iyi bireylerin tam olarak gelişmelerine izin vermektir. Bu nedenle bu anarşizm, olası üstün azınlıklar tarafından benimsenmiş, en yaygın bireyciliğe bir dönüştür.
Onların bireyciliği, “hoş aristokrasiler”in kitleleri baskı altında tutarken bireylerin gerçekten tam olarak gelişimlerinin olanaksızlığını göz önüne almadan, kendi çıkış noktalarının inkarıyla sonuçlanana dek gelişir. Bireyin gelişimi tek yanlı kalacaktır. Bu düşünce yönelişinin, her bireyselliğin tam gelişimin kuşkusuz doğru ve yararlı savunusuna karşın, sadece sınırlı sanatsal ve yazınsal çevrelerde yankı bulmasının nedeni budur.

Enternasyonal’de (The International Working Men’s Association) Anarşizm
Bilindiği gibi, 1848 Haziranındaki Paris işçilerinin ayaklanmasının bastırılması ve cumhuriyetin düşüşünün ardından, Sosyalizmin tüm kesimlerinin propagandalarında genel bir çöküntü yaşandı. Tüm Sosyalist basın tam olarak yirmi yıl süren gerici dönem sırasında susturuldu. Buna rağmen, Anarşist düşünce bile Bellegarrique (Coeurderoy) ve özellikle Joseph Dejacque’ın (Les Lazareennes, daha sonra keşfedilip yeniden basılan bir Anarşist-Komünist ütopya olan L’Humanisphere) yazılarında bir takım gelişmeler göstermeye başladı.
Sosyalist hareket ancak 1864 yılından sonra, Londra’daki Evrensel Sergi sırasında, bazı Fransız işçilerin, tüm mutualistler Uluslararası İşçi Birliği kurucusu Robert Owen’in izleyicileriyle karşılaştıklarında yeniden canlandı. Bu birlik çok hızlı biçimde gelişmiş ve işin içine siyasal parlamenter ajitasyonu karıştırmaksızın, kapitalizme karşı doğrudan bir ekonomik mücadele politikasını benimsemişti; bu politika 1871 yılına dek izlendi.
Fakat Fransız-Alman Savaşı ardından, Komün ayaklanmasından sonra Fransa’da Enternasyonal Birlik yasaklanınca, yeni kurulmuş imparatorluk parlamentosu seçimleri için bütün ergin erkeklerin oy kullanma hakkını kabul eden Alman işçiler, Enternasyonal’in taktiklerini değiştirmesinde direttiler ve bir Sosyal Demokratik siyasal parti inşa etmeye başladılar.
Bu durum çok geçmeden Enternasyonal’de bölünmeye yol açtı; İspanyol, İtalyan, Belçikalı ve Juralıların oluşturduğu Latin federasyonları (Fransa yer almıyordu) kendi aralarında bir federal birlik oluşturdular ve Enternasyonal’in Marksist genel konseyi ile bütünüyle bağlarını kopardılar. Modern Anarşizm olarak tanımlanabilen hareket bu federasyonlar içinde gelişmiştir. Bu federasyonlar tarafından belli bir süre “federalistler” ve “anti-otoriterler” isimleri kullanıldıktan sonra, hasımlarının onlara ısrarla taktıkları “Anarşistler” ismi yaygınlaştı ve sonunda bu isim benimsendi.
Mihail Bakunin ürettiği çok sayıda yazısı, broşürüyle, bu Latin federasyonlar arasında, Anarşizmin ilkelerinin gelişimi açısından yol gösterici örnek kişi olmuştur. Kendi deyişiyle dinin bir ürünü olan, alt bir uygarlık duruma ait, özgürlüğün inkarını temsil eden ve genel refah adına üstlendiği şeyleri bile bozan Devletin bütünüyle ortadan kaldırılmasını istemiştir.
Devlet tarihsel açıdan kaçınılmaz bir kötülüktür, ancak onun bütünüyle yok edilmesi er ya da geç aynı ölçüde kaçınılmazdır. Genel oy kullanma sonucu bile oluşsa, bütün yasaları reddederek, komşularına bir tehdit oluşturmamak koşuluyla her ulus, her bölge ve her komün için tam özerkliği ve sadece başkaları özgür olduğu oranda gerçekten özgür olunacağını ekleyerek, bireyler için tam bağımsızlığı savundu. Komünlerin özgür federasyonları özgür ulusları oluşturacaktı.
Ekonomik kavramları açısından, Bakunin kendisini, Enternasyonal’deki federalist yoldaşlarıyla (César de Paepe, James Guillaume, Schwitzguébel) birlikte bir “kolektivist Anarşist” olarak tanımlamıştır. Ancak bu kolektivistlik, 1840’lardaki Vidal ve Pecqueur ya da onların modern Sosyal-Demokratik izleyicilerinin kullandığı anlamda değildir; üretim için gerekli tüm şeylerin emek grupları ve özgür komünler tarafından ortaklaşa sahiplenileceğinin ve komünist ya da başka türlü olsun, emeğin karşılığının sağlanma biçimlerinin ise her grup tarafından kendisi için oluşturulacağının bir ifadesidir. Zamanın tüm Sosyalistlerinin yaklaşmakta olduğunu söylediği toplumsal devrim yeni koşulları yaşama geçirme aracı olacaktı.

Anarşizm ve Şiddet

Enternasyonal İşçi Birliği’nin Juralı, İspanyol ve İtalyan federasyon ve kesimleri ve de Fransız, Alman ve Amerikan Anarşist grupları daha sonraki yıllarda Anarşist düşünce ve propagandanın başlıca merkezleri oldular. Parlamenter siyasete her türlü katılımdan uzak durdular ve her zaman emek örgütleriyle yakın ilişki içinde oldular. Ancak, 1880’lerin ikinci yarısında ve 1890’ların başlarında, sekiz saatlik iş günü için genel grev fikrini harekete geçirdikleri grevlerde, Bir Mayıs’ta ve ordudaki anti-militarist propagandada Anarşist etki hissedilmeye başlandığında, özellikle Latin ülkelerinde (Barselona kalesindeki fiziksel işkenceler) ve Birleşik Devletler’de (1887’de dört Şikagolu Anarşistin infazı) anarşistlere karşı şiddet yüklü kovuşturmalar başlatıldı.
Anarşistler bu zulümlere şiddet yüklü eylemlerle karşılık verdiler ve sırasıyla bunları yukarıdan daha fazla infaz ve aşağıdan yeni intikam eylemleri izledi. Bu durum kamuoyunda şiddetin Anarşizmin esası olduğu izlenimini yarattı; anarşizmi destekleyenler bu görüşü reddederek, gerçekte şiddete, açık eylemleri baskı ile engellendiği ve olağanüstü yasalar ile yasadışı kılındıkları ölçüde bütün gruplar tarafından başvurulduğunu kabul ederler.
Anarşizm kısmen Proudhoncu mutuellisme yönünde, fakat çoklukla Komünist Anarşizm olarak gelişmesini sürdürdü; Leo Tolstoy tarafından bir üçüncü yöneliş, Hıristiyan Anarşizmi eklendi ve yazınsal anarşizm olarak tanımlanabilecek dördüncü bir yöneliş ise, bazı önde gelen modern yazarlar arasında gelişmeye başladı. Özellikle Josiah Warren’inkilere denk düşen mutual bankacılıkla ilgili olan Proudhon’un fikirleri, başlıca yazarları Stephen Pearl Andrews, William Grene, Lysander Spooner (1850’de yazmaya başladı; bitirilmemiş yapıtı, Natural Law ümit vericiydi) olan bir okul yaratacak denli Birleşik Devletlerde önemli taraftar buldu.
Benjamin R. Tucker, ABD’de bireyci Anarşistler arasında göze çarpmaktadır. Liberty dergisini 1881 yılında çıkarmaya başladı; kavramları Herbert Spencer ile Proudhon’unkilerin bir bileşimiydi. Kesin konuşursak, anarşistlerin egoistler olduğundan ve her birey grubunun ister birkaç kişinin gizli bir ittifakı isterse de ABD Kongresi olsun, yapacak gücü olduğu takdirde tüm insanlığı baskı altına alma hakkı olduğundan, herkes için eşit özgürlük ve mutlak eşitliğin yasa olması gerektiğinden yola çıkarak, “herkes kendi işine baksın” Anarşizmin biricik ahlaki yasası oldu.
Tucker, bu ilkelerin genel ve tam bir uygulamasının yararlı olacağını ve her bireyin gücünün, başkalarının eşit haklarının uygulanması ile sınırlanması nedeniyle, tehlike oluşturmayacağını kanıtlamayı sürdürür. Spencer’i izleyerek, birisinin hakkına tecavüz ile böyle bir tecavüze karşı koyma arasındaki, yani tahakküm ile savunma arasındaki farklılığa işaret etmiştir: ister bir suçlunun bir bireye tecavüzü ya da bir kişinin bütün diğerlerine tecavüzü ya da tüm diğerlerinin biri kişiye tecavüzü olsun, tecavüz eşit ölçüde mahkum edilirken; tecavüze karşı koyuş savunulmalıdır ve zorunludur.
Öz-savunmaları açısından hem yurttaşlar hem gruplar, ölüm cezası da dâhil, her türlü şiddete başvurma hakları vardır. Ayrıca bir sözleşmeyi koruma yükümlülüğünü uygulamak için de şiddet mazur gösterilmektedir. Böylece Tucker, Spencer’i izlemekte ve onun gibi, Devletin tüm işlevlerini “savunma” başlığı altında, yeniden kurmanın yolunu açmaktadır. Onun mevcut Devlet eleştirisi çok keskindir ve bireyin haklarını savunusu da çok güçlüdür. Ekonomik görüşlerine gelince, Tucker Proudhon’u izlemektedir.
Ancak, Amerikan Proudhoncularının bireyci Anarşizmi işçi kitleleri arasında sempati toplamadı. Bunu itiraf edenler --çoğunlukla entelektüeller-- bu kadar çok övdükleri bireyleşmenin bireysel çabalarla elde edilemeyeceğini ve Anarşist saflarının terk edilip liberal bireyciliğe ya da klasik ekonomilere sürükleneceğini ya da bir çeşit Epikürcü amoralizme veya Stirner ya da Nietzsche’ninkine benzer bir üstün insan kuramına saplanılacağını çok geçmeden anladılar.
Anarşist işçilerin büyük bir bölümü, Enternasyonal İşçi Birliği’nin Anarşist kolektivizm görüşünden giderek gelişmiş Anarşist-Komünizmi tercih ettiler. Bu yöne ait olanlar --sadece Anarşizmin en iyi bilinen temsilcilerini sayarsak-- Fransa’da Elisée Reclus, Jean Grave, Sébastian Faure, Emile Pouget; İtalya’da Errico Malatesta ve Covelli; İspanya’da R. Mell, A. Lorenzo ve pek çok mükemmel bildirinin çoğunlukla bilinmeyen yazarları; Almanlar arasında Johann Most; ABD’de August Spies, Albert Parson ve onların izleyicileri; Hollanda’da ara bir konumda bulunan Domela Nieuwenhuis. 1880’den beri yayımlanmış başlıca Anarşist makaleler bu yönelişe aittir; bu yönelişten çok sayıda Anarşist Avrupa’da çok belirgin olan sözde Sendikalist harekete (kapitalizmle doğrudan mücadeleye yönelmiş, siyasal olmayan emek hareketinin Fransızca adı) katılmıştır.
Bilimsel Anarşist Komünizm
Anarşist-komünist yönelişten biri olarak, Peter Kropotkin yıllarca şu fikirleri geliştirmeye çaba harcamıştır: modern doğa bilimleri felsefesi ile Anarşizm arasında var olan derin, mantıksal bağlantıyı göstermek; Anarşizmi, toplumda belirgin olan ve onun ileri evrimini gösterebilen eğilimleri araştırarak bilimsel bir temele oturtmak ve Anarşist etiğin temellerini geliştirmek. Anarşizmin esasına ilişkin olarak, Kropotkin’in amacı, Komünizmin --en azından kısmen-- özelikle komünlerin önderliğinde, kolektivizme nazaran daha fazla kurulma şansı olduğunu ve özgür (yani Anarşist) Komünizmin uygar toplumlarda kabul edilme şansı olan tek Komünizm biçimi olduğunu kanıtlamaktı; bu nedenle Komünizm ve Anarşizm, birbirini bütünleyen, bir diğerini olası ve kabul edilebilir kılan evrimin iki koşuludur.
Ayrıca, bir devrimci dönem sırasında, büyük bir kentin --şayet kent sakinleri düşünceyi kabul ederlerse-- nasıl özgür Komünizm çizgisinde kendisini örgütleyebileceğini; kentin yarım günlük ya da beş saatlik bir çalışma karşılığında her bir sakinine sadece zamanın orta sınıflarının sahip olabildiği konfora denk düşecek ölçüde barınma, yiyecek ve giyimi garanti edebileceğini ve eğer kent sakini, günün diğer yarısında tüm olası amaçları --eğitimsel, yazınsal, bilimsel, sanatsal veya spor-- izleyen her çeşit özgür birliklere katılırsa, lüks olarak düşünülecek tüm şeylerin herkesçe nasıl elde edilebildiğini göstermeye çalıştı.
Bu savlardan birincisini kanıtlamak için, beyin işiyle birleştirilmiş tarımsal ve endüstriyel çalışmanın olasılıklarını analiz etti. ve insan evriminin ana etmenlerini aydınlatmak için, karşılıklı (mutual) yardımlaşmaya ilişkin halkçı yapıcı aktörlerinin tarihte oynadığı rolü ve Devletin rolünü çözümledi.
Kendini Anarşist olarak adlandırmamasına karşın, Tolstoy, sonuçlarını İsa’nın öğretilerinin genel ruhundan ve aklın zorunlu diktelerinden çıkararak, on beş ve on altıncı yüzyıllardaki popüler dinsel hareketlerdeki öncelleri, Chojecki, Denk ve diğerleri gibi, Devlet ve mülkiyet haklarına ilişkin Anarşist bir tavır geliştirdi. Yeteneğinin olanca gücüyle, (özellikle The Kingdom of God in Yourselves, İçinizdeki Tanrı Krallığı’nda) güçlü bir Kilise, Devlet ve yasa, özellikle de mülkiyet yasaları eleştirisi yaptı.
Devleti kaba gücün desteklediği, kötücül kişilerin tahakkümü olarak betimledi. Hırsızların, iyi örgütlenmiş bir devletten çok daha az tehlikeli olduğunu söyledi. Kilise, devlet ve mevcut mülkiyet dağılımı tarafından insanlara bahşedilen yararlara ilişkin yaygın önyargıların keskin bir eleştirisini yaptı ve İsa’nın öğretilerinden karşı koymama kuralını ve tüm savaşların mutlak kınanması sonucunu çıkardı. Fakat onun dinsel argümanları günümüz kötülüklerinin serinkanlı gözlenmesinden borç alınmış argümanlarla öylesi iyi biçimde bir araya getirilmiştir ki yapıtlarının Anarşist kısımları dindar ve dindar olmayan okura aynı ölçüde çekici gelmektedir.
Bir yandan Anarşist düşüncelerin modern yazın içine süzülmesini, öte yandan da en iyi çağdaş yazarlara ait özgürlükçü düşüncelerin Anarşizmin gelişmesine yaptıkları etkiyi kısa bir taslak halinde burada sunmak olası olmayacaktır. Anarşizmin çağımızın bütün entelektüel hareketleriyle nasıl yakından bağlantılı olduğunu anlamak için, Anarşist düşünceleri ifade eden, yüzlerce modern yazarın yapıtlarından tıpkıbasımlarını içeren La Révolte (Paris, 1887-1894) gazetesinin 10 ciltlik yazın ekine (Supplément-Littéraire) ve sonra da Les Temps Nouveaux (Paris, 1895-1901)’ya başvurulması gerekir.
J.S. Mill’in Özgürlük (Liberty)’ü Spencer’in Devlete Karşı Birey (Individual versus the State)’i, Marc Cuyau’nun Yükümlülüğü ya da Yaptırımı olmayan Ahlak (Morality without Obligation or Sanction)’ı, Fouillée’nin Ahlak, Sanat ve Din (La Morale, l’art et la religion)’i, Multatuli’nin (E. Douwes Dekker) yapıtları, Richard Wagner’in Sanat ve Devrim (Art and Revolution)’i, Nietzsche’nin, Ralph Waldo Emerson’un, W. Lloyd Garrison’un, Henry Thoreau’nun, Alexander Herzen’in, Edward Carpenter’in vd. Yapıtları ve kurgu alanında Henrik İbsen’in dramaları, Walt Whitman’ın şiirleri, Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı, Emile Zola’nın Paris ve Le Travail’i, D. Merezhkovsky’nin yapıtları ve daha az bilinen yazarların sayısız yapıtı, insanın kapitalizm ve Devlet bağlarından kurtulma yönündeki modern düşünce içinde süre giden çalışmaların nasıl Anarşizm ile iç içe geçtiğini gösteren fikirlerle doludur.
Anarşizm, Pyotr Kropotkin, Türkçesi: Rahmi G. Öğdül, KARAŞIN, fotokopi-betik 4, İstanbul Kasım 1997, 23 s.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst