- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 16 Haz 2010
- Mesajlar
- 64
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 34
"uygarlaşma ve insanlaşma aynı zemindeki zıtların birliği ise; bu çelişki nasıl aşılacaktır?"
İlk insan uygar değil miydi?
Fıtratında İnsanlık olan yaratığın İnsanlaşması nedir yahu?
"uygarlaşma ve insanlaşma aynı zemindeki zıtların birliği ise; bu çelişki nasıl aşılacaktır?"
Karanlik cagdan kalmanin, boyle bir seyi algilamamasi gayet dogal.
Cunku fitratinda "insanlik" yok, "insanogluluk" var.
Insanlik ta ancak beynin degisimi ve devrimi ile mumkun.
Bizi engin bilgilerinle aydınlat hadi dostum!
İlk insanın sol beyin loblarından başla!
"en" var mıdır?
Uygarlaşma-insanlaşma kavramlarının ve somuta indirgendiğinde maddi üretim ilişkilerinin; kapitalist üretim tarzında, işçi sınıfı ve emekçi haklar için ne kadar gerçeklik kazanacağı, içeriğinin doldurulabileceği oldukça sıkıntılı ve sorunlu kavramlardır. Üretim araçları olduğu gibi tüm üstyapı da (bilim, sanat, kültürel, dini faaliyetler) bir avuç sermaye baronun himayesindedir. Küreselleşme; maddi anlamda üretimin ve dolaşımının evrenselleşmesi olduğu kadar, yaratığı sistem içi ideolojiler halkları düzen içi politik taraflar olmaya itmeye yarayan bir ideolojidir.
Güç, otorite ve iktidar kavramlarının ezilen çoğunluk etkisini ve tarihsel dönemi incelemek istersek kafa-kol emeğin ayrışmasına, iş bölümü kavramının ve devletin ortaya çıkışından günümüze bir kronolojik analizi gerektirir. Kapitalizmi diğer üretim biçimlerinden ayıran en önemli yanı değişim değerinin üretimin tek amacı haline dönüşmesidir. Emperyalizmden önceki hakimiyet biçimiyle sömürgecilik anadolu coğrafyasında ve doğu toplumlarında tarihsel gücün bayraktarlığı halindediler. Çeşitli toplumsal formasyonlar altında (feodalizm veya asya tarzı üretim tarzı) doğu toplumlarının ezen sınıfları da halklara kan kusturdular. Sorunun kaynağı batı toplumlarıyla-doğu toplumları şeklinde ayırmaktan ziyade savaşların, yoksulluğun, gözyaşının, yabancılaşmanın ve insani tüm değerinin yıkımı sınıflı toplum ilişkileridir, adaletsiz paylaşımdır. Ayrıca emperyalizm biçim değiştirerek klasik-askeri müdahale tarzından; diplomasiyle, mali oligarşi IMF, dünya bankası ve diğer uluslarası finans kuruluşları kanalıyla geri bırakılan ülkelerin ekonomik ve siyasi geleceğini hegomanyası altına almaktadır. Bu tarihsel şafak emperyalizmin ‘batıdan’ ya da herhangi bir ileri ulus devletten ibaret olmadığını tamamen içsel bir olgu haline dönüşmesini sağladı. Sistemin bu taktiksel hamlesi, sosyo-ekonomik yapıyı ve bundan bağımsız olmayan mücadele pratiğimize ve teorimize yansıdı-yansıyacak.
Marx’ın devraldığı tarihsel-siyasal mirası ele aldığımızda, ütopizme varan bir sosyalizm anlayışı, gelecek üzerine kurulan iyimser tasvirler ve kitleyle bütünleşme derdi olmayan bir öncünün toplumu ‘kurtarma’ gibi blankizmin peşinde olmaları, Marxı ve ideolojisini üretim araçlarının analizine üst yapı kurumlarıyla olan karşılıklı etkileşimine ve belirleyiciliğin etkisinin son kertede üretici güçler ve ilişkilerinin olduğuna dair teorinin çubuğunu bu yana bükmüşlerdir. Lakin Engel’in de dediği gibi ütopik sosyalistleri eleştirirken üst yapı kurumlarının etkisini küçümsemek ve yok saymak gibi bir niyetlerinin/yöntemlerinin olmadığını ve genelde böyle bir yanılsamanın olduğunu söylemiştir. Maddi üretim ilişkileri denince sadece alt yapı ‘üretim araçları’ ya da emek-sermaye ilişkisinden ziyade alt ve üst yapının karşılıklı etkileşimi ve yaşama yansıması anlaşılmalıdır.
Tarihte kişilerin rolü inkar edilemez, lakin salt kişiler ve fikirleri üzerinden de bir tarih okuması yapılamaz. Tarihsel bir kişinin teorisi/pratiğinden bahsedilecekse o anki toplumsal koşulları irdelenmelidir. Bu bağlamda bilinç ya da akıl düzeyi ve onu kullanabilme yetimiz; o ana kadar ki entelektüel çabanın birikiminden ve bundan bağımsız olmayan maddi üretim ilişkilerinin gelişmişlik seviyesinde verilidir, tabii ki bireysel çabayı unutmadan.
Maddi yaşamdan ayrı düşünülmemesi gereken felsefenin ya da teorinin nitel bir sıçramayla; dünyayı algılama-anlama istencinin ancak değiştirme olgusuyla anlam kazanacağını, somut bir biçime dönüşebileceğini belirtmek gerekir.
Dostlukla.