İçtenlik Serbest Dil Zihin Felsefesi Üretimleri

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde "ictenlik" tarafından oluşturulan İçtenlik Serbest Dil Zihin Felsefesi Üretimleri başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 566 kez görüntülenmiş, 16 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı İçtenlik Serbest Dil Zihin Felsefesi Üretimleri
Konbuyu başlatan "ictenlik"
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan ls2

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Temel Ontoloji (varlık bilgisi/ben kimim/biz kimiz) Sorunu

Ontoloji kavrayışımızı, (varlığımız ve varoluşumuzu kavrayışımızı) zamanın başlangıçsızlığına indiriyoruz. Yani tersi, (zamanın ve işlerin, oluşların başlaması ve sonradan ileriye doğru süregitmesi/ilerlemesi ve) ilk hareket demek olurdu. Zaman , işler oluşlar başlangıçtan bağımsız biçimde sonsuz olmalıdır. Tersi ilk hareket ve başlama demek olacaktı. İlk hareket aslında zaten durgun olarak varolan sonradan hareket ve ivme kazandı demek olacaktı. Bu düşünce çatışıktır. Yani durgun devimi beklerdi demek ve 'durgun devimsiz' hareketten önce var demek olurdu.

Devimsiz durgun varsa devimsiz nasıl devim aldı?.
Yani sonsuzluğu ortaya koymalıyız ve önce, geri, geçmiş kavramına dayalı bir sonsuzluk açamayız, yapılandıramayız. Başlayamaz. Varolan başlayamaz.
Geçmişte şu var bu var da diyemeyiz. Geçmiş yok.
O halde işler, oluşlar ve zaman da hiç başlamaksızın sonsuzdur deriz. Yani hiç bir öncesi yoktur. Önce diye bir şey yoktur. Zaman kavramı yapaydır ya da görecedir.

Sonuçta şuraya varırız. Sonsuzuz ve bu sonsuzluk hem başlangıcı (öncesi) hem de sonu (sonrası) olmayan bir sonsuzluktur. Tersi çatışıktır.
Ezeliyet ve ebediyet kavramları da yapaydır ve bizi sınırlar.

Ezeliyet ve zamanın hiç başlamamasını düşünün. Ezeliyet bir başlangıç değildir. Ebediyet bir sonra değildir. Küredeki kutuplar gibi bak.

Bu durumda zamanı eskisi gibi geriden ileriye akan bir hareket olarak görmeye son veririz. Tam burası herşeyi anladığımız yer.
Şu an ne varsa her zaman o var.
Durgun devinemez başlayan biter. Sonsuz, her şey sonsuz..

Geçmişten beri, geriden beri gelmiyoruz. Geriden ileri gitmiyoruz, olduğumuz yer de sayıyoruz/dönüyoruz

Niye başlayamaz?

Öncelikle başlayacak şeyin ortada varolması gerekir. Başlamayı bekliyor olması gerekir. Varsa? Böyle bir şey mümkün mü?

Başlangıç diye bir yer, geçmiş diye bir yer, başta/geride/geçmişte oluşmayı ve olmayı bekleyen tekil/lik (madde, enerji, atom, içe çökmüş şey, hiç, tanrı vb) olamaz. Başlangıçsız sonsuzluk bu varsayımların hepsini bir arada iptal eder.

Olma diye bir şey yok çünkü olmama yoktu. Sonsuz varolan var, hiç değişmedi.
Oluşma diye bir şey olamaz. Oluşabilirliki oluşmamış mı vardı? Neredeydi?
Oluşabilir şey niye/nasıl oluşmamış olarak vardı?

O halde;
Yok değildi. Oluşmamış değildi. (Önce de hal değiştirmedi)
Yoktan varolamaz oluşmamıştan ya da oluşmasızdan oluşamaz. Oluşmalı olan oluşuk olandır.

Niye sonsuzluk taban alınıyor?
Tersi çatışıktır, mutlak yokoluştan sözederiz. Akılları hapsederiz.
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Ölüm Üzerine Serbest Dilsel Yapılandırmalar

Ölümle benim anladığım kadarıyla muhtemelen kendilik/benlik ve biliş algısı hiç bir kesinti duymayacak. (Biliile artan bağlantı olurdu azalan değil, artan yakınlıklaşma) Asıl ölüm doğum gibi. Doğmak ölmektir. Doğmak kesintili.

Ölüm varoluşta bir kesinti değildir. Bilişte bir kesinti değildir/sağlamaz.

Varoluş yokoluşa gidemez. Varolan yokolamaz. Yokoluş diye bir yer yok. Varolan var/burada ve yokolan bile varın içinde yokolur, dönüşürdü. Yani mutlak yokolmazdı.

Buradan şura diye bir yere gidemeyiz. Hep burada kalırız. Nereye gidersek o buradır. Hiç bir yere gitmiyoruz. Ölmek bilişe daha yakın bir yere gidiş. Daha uzak değil.

Ölüm yakınlaşmaktır uzaklaşmak değil. Doğum, bura uzak.

Biliş şu an varsa sonsuzdur. Bunu sınamanın anlamı yoktur, bu biliştir. Bu doğamaz. Biliş bilişin ölçütü. Gözlem kendini açıklar. Saçma kanıttan üstün.

Muhtemelen birleşik aynı şey olan aynı şey gibiyiz ve bu gerçekliği bölümlemeyi ve subjektiveyi yaratıyoruz/üretiyoruz çünkü başka türlü olamayız ya da olanak bu. Diğer durumda aynı şey olarak kendi içimizde aynı kalırdık.
Şöyle düşünelim. Dünyayı hiç yaratmamış olarak sonsuz kendi içinde oturan biliş/yalınlık olurduk.

Yani sonsuz gerçeklik sürdüreceğiz. Böyle gerçeklikler ve farklı gerçekliklerl ve gerçeklikler. Ne yaratırsak o? Biz yaratıyoruz ,kendimiz. Bir seviye de. Yapımız bu. Biz buyuz. Parçalı kendi ama diğer yönde birleşik. Zorunlu. Başka türlü açıklanamaz. Biliş, duyuş, farkediş. Başka türlü açıklanamaz..

Birleşik bir kendilik. Bölümlenmiş bir kendilik. Bölümlenmese ve gerçeklikler üretmese yalnız birleşik yalın kendilik olur yani buna bakın.

Ölüm hiç bir şey değildir, ne bitiştir, ne sondur, kopamayız, yokolamayız. Sadece varız ve bu değişmeyecek.

Yokolamayız çünkü yokluk yok, hiç olmadı. Yokolabileceğemiz bir yokluk yok. Varı yutabilir bir yokluk yok.
Varolmadık ki . Hiç bir zaman yok değildik sonsuz varız ve bunu üretiyoruz/yaratıyoruz çünkü seçenek bu.
Meydana gelmedik. Meydandışından meydana taşınmadık. Buradayız.

Yokluk diyarı diye bir yer yok. Biliş bağı kopamaz kesilemez bu sonsuz. Maddeye de öyle aktarılır. Bölümelemeler ya da gerçeklik üretimi.

Bütün kayalar kaya adı alır, bütün insanlar insan adı alır, bütün varlıklar varlık adı alır. Burada iki tane şey yok. Yani eski töz kavramı gibi iki töz yok. Birimiz siyaha birimiz beyaza indirilemeyiz. Köken yok ama aynı şeyden parçalanmış ya da oluşmuş/olan şeyleriz diyecektik. Bu bizi aynı yapar.

Ölümü merkezi evrensel bir cenine dönüş gibi düşünün. Yani kendine geri kazanma. Yani seni doğuran evrendir. Tekilliğin kendine ait değil birleşikliğe ait, evrene ait. Geçici subjektif aitlik ya da mülkiyet hissi.

Ölüm kendini hatırlamak gibi olacak burası unutmak gibi. Ölüm tam kendine gelmek gibi. Burası kendinden geçme, kendi kayıp gibi kendini unutma gibi. Böyle olmalı.

Ölüm kentinde arzuya ve buraya çekim duymazsın. Yaşama da .Ora zaten varoluş.

Öte beridir ve öte buradır. Asıl öte dünya burası. Ölümün orası asıl beri dünya. Daha uzak değil. Bura bilişine daha uzak.

Ölünce kim olduğunu hatırlayacaksın, bu olacak. Sadece bu. Hepsi bu.

Kim olduğunu unutmak için buraya geldin. Kendini tanrı sanmamak için buraya geldin.. İki tane ya da çok olabilmek için buraya geldin. Birleşik bir yalınlık olmamak ve öylece kalmamak için buraya geldin. Orada olmamak, o durumda sonsuz kalmamak için burayı yaptın. Yalında yalın kalmamak için buraya geldin. Çoğaldın.(Gerçekliğe) Gerçeklik dışında yalındın. Gerçekliğe çoğaldın/doğdun.

Yalınlık olmamak için çokluksun. Yalında kalmamak için çokluktasın. Kabaca ölüm yalınlığına dönüştür. Ölüm yalınlığa dönüştür. Doğum çokluğa geliştir/geçiştir. Herkes aynı yere ve aynı yalınlığa döner. Orada ölüm bölgesinde iki tane sen bulamazsın. Öyle tahmin ediyoruz.
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Ölümü yokoluş olarak görsek ne olur(ki)? ya da bir zarar var mı? zararı mı var ? Bunları nereden çıkardın ki_?

Ölümü yokoluş olarak görsek ne olur(ki)?


Bir kere yokoluş nedir? Doğadaki bütün yokoluşlar tekar varoluşlarla birleşir.

Ölümle kişinin ben dediği şeyin aralandığının farkındayız. Bu yaşamın son bulduğunun farkındayız. Ölüme ilişkin ne kadar konuşursak konuşalım ölümün bizim için boşluklar bıraktığının farkındayız.

Ölümü son ya da yokoluş kavramına bağlamama ya da hapsetmemeden kasıt yokoluş anlamının olumsuz çözümlenmesi dışında şudur. Aslında bu sınırlı kişi (ben) olmanın ötesinde tüm varoluşla bütüncül kopmaz bir bağ ve aynılıktan sözettik. Buradan yola çıkarak kendiliği yeniden ele alan, bütün ya da diğerleriyle de özdeştiren kendini daha bütüncül yapılandıran ama bütüncül bir kendilikten uzanan/yansıyan parçalı görünüm vb gibi ele alan bir kendilikten sözettik. Bu yapıldığında ölüm, yaşam , doğum hiçbiri bir kerelik olmayacak. Bireyi çatışmadan kurtarır. Yaşamal boğuşmadan da kurtarır. Tüm diğerleriyle aynı anlama sahip olmaktan sözediyoruz ki ki ben biliştir. Bilişe atfedilir bedene değil. Düşünceye, umuda, kimliğe herşeye.

Bunları nereden çıkardım?

Öncelikle tabi ki çözümlemeler ya da kavramsal telaş anlamında, gelişime açık, serbest yapılanmış, zihin ve dil felsefesi ürünleri.
Yenicil kavramsal yapılanma deniyorum. Neden?
Eskiler bozuk. Katı biçimde aynı şeyleri tekrar ediyoruz. Sıkışmışız. Ölüme berbat bakıyoruz. Ölüm bizi travmatize ediyor. Ölümden korkuyoruz. Ölümü nahoş algılarız. Ölümden kaçınıyoruz. Ölüme yas tutarız. Ölümden çekiniriz.
Yaşamın olanaklarını es geçiyor. Yaşamı sınırlıyor.

Öncelikle ölüm kavramına bakışa yeni pencereler açmayı denedim.
Buradaki üretimim bence daha bütüncül ve bireyin varlık bağını koparmayan, bağlantıyı tümden kesmeyen bir kavramsal/dilsel aracı dağarcığı.

Şuradan bakalım.
İnsan der ki: Öleceğim toprak olacağım ve bedenim bir çiçeğe can verecek ona doğaya dönüşecek. Şimdi düşünceler ve kimlik varlaştı o neye dönüşüyor? ama bunu bırakalım. Doğaya (çiçeğe) dönüşebiliyorsak doğanın dönüştüğü her şeye dönüşürüz ve tam aynı şeydir. Doğa insana dönüşmüştür. Hiç bir şey değiliz (bir şeyiz anlamında, hiç değiliz anlamında. Vardık ve anlamı var anlamında). Ölümü katı kapatan kavramsallaştırmalar bireyin varlık bağını/bağlantısını ve gerçekte gücünü kapatır.

Kendini güçsüz çaresiz cılız, ölüme kadere yenik, bir defalık, tek kerelik hiç algılardın. (Onu kim isterse sana o kalıbı o verdi?) Yani bu bağlantıyı yanlış çerçevelerdi. Gücü kullanamazdın. Varoluşunun sınırlarını keşfedemezdin ve varoluşunu sınırlı bir karaktere, sana olman söylenen şeye, diğerlerinin verdiği emre hapsederdin ve doğal yetenekleri azaltırdı. Gücünü kullanamazdın. Üretemezdin. Yani ölüp gidiyorum ve bir kereliğim ve ne olacağım belli değil sanırım çiçek olacağım o halde sanat şiir üreteceğime , bir ülküye adanacağıma habire zevk peşinde koşayım .Onun da bir anlamı yoktur ölüm yokeder o halde. Tekrar varolup geri mi alacaksın? Yokolup gitti ya.

Bütüncül bir bağlantımız var. Bağlıyız. Aynı şeyiz. Düşünün.

Bir kere yokoluş nedir? Doğadaki bütün yokoluşlar tekar varoluşlarla birleşir.

Şimdi çiçekler tekrar çiçeklere dönüşsün ve insanlar tekrar insanlara dönüşsün bırakında. Düşünceler tekrar düşüncelere dönüşsün. Bu mantıklama da bir kusur var mı?_Aynı şey değil mi?
İnsan belleği var. Çiçekler gibi. Doğa gibi. Evrim kavramı var ve insan kendi aşkınına evrilecek. Bu bağlantı nereden nereye?
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Biz kimiz/ben kimim sesli düşünmeleri

Biz dediğimizde tüm insanları kapsıyoruz ve kendimizi insan varlığının birliğinde aidiyetliyoruz. Daha ben derken bu aidiyeti böleriz.

Doğa da ne görüyoruz?

Sırasıyla
Mineraller kayalar
Bitkiler, ormanlar, fauna
Hayvanlar
İnsanlar
...

Bunları bir sıralama dahilinde algılarız. Kendimizi hayvanların bir üstünde hissederiz. Bitkileri bunu altında hissederiz ve amiyane materyali (mineraller) en alt tabaka imgeleriz. Bunlar zaten doğal bilişin algıları ve onların dışavurumları. Geniş ya da biraz dıştan bakılsaydı hepsi birleşikti, aynı bütünlüğe dairdi.. Doğa kavramında herşeyi kapsadığımızda hepsini birleştirirdik. Orman kavramında orada varolan tüm şeyleri birleştirir ve okyanus kavramında içindeki herşeyi bütün olarak ele alırdık

İnsanların ya da insanın ötesinde/dışında doğa da bir şey görmeyeceğimizi varsayarız oysa halk belleği, cinler, melekler ,yarıtanrılar, tanrılar ve diğer şeylerle doludur. Bunlar kozmolojik imgelemlerdir ve işin aslı kent yapılanması modern kültür deneni üretene kadar bunlar hayatımızın ve insan belleğinin çok açık doğal parçasıydı. İnsandışılar ve insan üstüler. Yani bugünkü modern insan adı alan insan grubu tüm insan varoluşunun ve insan bütünlüğünün ve tarihinin içinde kısa bir kesit ve küçük bir parça. Şimdi işin aslı doğayla ve yalın/özgün kimliğiyle bağları kopmuş ve kendine yabancılaşmış bu yeni insan herşeyi daha iyi anladığını varsayar. Kentlere doluşmuş gözlükler ve koltuk deynekleri kullanıyor, kaslar kemikler erişmiş ayakta duramıyor bir yandan seğiriyor ve doğayı doğanın parçası olan eski özgün insana göre daha iyi görüp algıladığını iddia ediyor. Doğadan uzaklaşıyor ama herşeyi daha iyi bildiğini kavradığını belirtiyor. Kültür ve doğal bilgelikten koptuğumuzda yabancılarız. Gelenek ve kültürü yerlere çalmaya başladılar. Körlüklerini görüş ilan ettiler.

-devam edecek-
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Biz kimiz/ben kimim sesli düşünmeleri -2

Batı kentlisinin ve batı kentsoylusunun ileri gitmiş bir kültürsoy ya da geçmiş insan varlığına göre ilerlemiş bir insan belleği ve durumu olacağını varsayarız. İşin aslı batı kültürsoyu, yıkımlar ,kavgalar, çatışmalar, savaşlar, insan yakmalar, ,insan köleliği, yağma, sömürü ve kolonizasyon, istismar, güç kontrol üzerine inşa edilmiş ve yükselmektedir . Tüm bunları yapanlardan bilim bilgi ve felsefe almaya başladık. İnsanlığı kendilerine bağladılar. İnsanlığı haraca bağladılar. Bunları hiç yapmayan doğulular bile artık onlardan bilgelik alır. Modern batı örgütü tüm dünyayı istismar eden, kontrol eden, heryeri yönetmeye kalkan tüm dünyayı savaşlar ve kana bulayan, sahte kültür ve bunun eki olarak denetim/kontrol/bağımlılık ve sömürge ihraç eden şeydir. Bilgi bilim olarak üretilen uzantılar da aynı işlevdedir.

İnsanların hatası, uzak batıyı, kültür, uygarlık, modernite ve ilerilikle özdeştirmeleri oysa onlar sadece amiyane kötülükle diğerlerini yönetmeye kalkmış/sömürmüş, sahte para gücüyle böbürlenen, insandan uzaklamış ve geriye ya da ters yöne doğru ilerlemiş/ilerleyen bir topluluktur. Yani bu kültür geleceğimiz değildir. Bu insanlığın uç ileri evrimi de değildir. Onlar insanı temsil etmiyor. Bilgileri insan varlığını temsil etmiyor. Uygarlıkları insan bütününü ifade etmez. Batılıların bilgi bilim kalıplarını iyi bakılsaydı eski dinlerin kılıçla yayılması söylemi gibi bugün güçle empoze ettiklerini görürdük. Uluslarası toplum, uluslarası örgütler, para gücü, tv ve diğer araçlar, her türlü propaganda ve manipülasyon yöntemi ile eski usul din yayar gibi bilim/algı yayarlar.

Şimdi buradan şuraya geliyorum. Batı kentsoylusunun (ya da kendine devşirip benzettiklerinin) önünüze koyduğu tuhaf bilgileri ortadan kaldırın ve geriye ne kaldığına bakın.. Bunlar ileride değiller çünkü...

Ben batıları yeniyetme (bilgisiz kültürsüz şımarık yozlaşmış) ve geri de algılamayı öneriyorum. Bu size fikri verecek. Onlar bizden daha iyi düşünmüyor ve bilmiyor.
Yani kültüründe/geçmişinde insan köleliği ,kolonizasyon vb olmayan doğuludan batılı bilge ya da önde tutuldu. Bu nasıl oldu?

ABD ve AB (orta batı) insanlığın kıblesi oldu.
Bu güç sömürü uygarlığı geleceğimiz ve kültürümüzü ilerleyişimizi temsil ediyor/muş? Çıplak ayaklı doğalılar olsaydık, tüm silahları bıraksalardı, para kağıt olsaydı kimler olacaklardı?

Geçmiş doğu insanın en bilge yönünü yansıtır ve temsil eder. Bu bir sınamaya ihtiyaç duymaz. Sana kölelik getirmeyenler onlar, yeryüzünün en barışçıl öğretileri ve insanları. Bunu bir kez anlayın ve bunu ayırt etmeyi öneriyorum. Batıyı bir ilerleme olarak görmeyi kesin. Batı; yukarı çıkma için derme çatma yıkılacak bir kuleye tırmanma hızlı ve bilgisiz gitme gibidir. Bilgelik doğudur. Yozluk batıdır. Bizim kim olduğumuz batıdan değil doğudan öğrenilmelidir. Doğu kültürü ve doğu doğa felsefeleri kimliği tanımlamaya daha uygun daha ileri yapılandırılmış içeriklerdir. Kimlik arayışına tam da buradan başlamayı önerebilirim.
 
Son düzenleme:

ÜstünKişi

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
21 Ocak 2018
Mesajlar
744
Tepkime puanı
114
Puanları
43
Forumdan biraz kırgın ayrılsam da @"ictenlik" hocamın mesajları düşünce çarklarımı yeniden hareketlendirdi.

@"ictenlik", bu yorumu son 5 mesajınıza istinaden yazıyorum. Öne sürdüğünüz görüşlerdeki 'sonun, yok oluşun' olmaması fikri, düşünce dünyamda büyük paniğe neden oldu, bu yüzden eğer sizin görüşlerinizle ilgili bir şeyi yanlış anladıysam lütfen uyarın.

Şunları anladım:

Her şey zaten var, hep vardı, hep de var olacak.

Her şey değişiyor ama bu değişim bir döngü şeklinde gerçekleşiyor, çünkü her şeyden/ evrenden başka bir şey yok.

Zaman küresinin tam şu noktasında "ben" dediğimiz şey, yalnızca varlık maddesinin zaman küresinin bu noktası üzerindeki hali. Yani aslında biz yokuz, biz olasılık dahilinde tekrar bulunabilecek olan bir noktayız.
Yani sonuçta varlığın miktarı belliyse bu varlığın girebileceği varyasyonlar da bellidir.

Zamanın başı ve sonu yoksa tam olarak şu an (üstün kişinin içtenlik e bu mesajı yazması) bundan önce sonsuz kez yaşandı bundan sonra da sonsuz kere yaşanacak. Çünkü var oluş asla var edilmedi asla yok da edilemeyecek çünkü 1 tane ne artıyor, ne azalıyor. Sorun bu 1'in büyüklüğü. Eğer bu varlık/madde sonsuz kadar büyükse zaman küresi de sonsuz kadar büyük demektir. Öyleyse zaman küresinin sonsuzluğunu onun yalnızca küresel olması değil o kürenin sonsuz kadar büyük olması da sağlar.

O zaman bizim sonsuzun bir parçası olmamızın ne önemi var ki? Zaten sonsuz içerisinde bir daha asla ulaşılamayacak bir anı yaşıyoruz. Bizi şu anki biz yapan şartlar bir daha asla olmayacak, çünkü o şartların gerçekleşmesi için gerekli olasılığın paydası sonsuz.

İşte anlamı sağlayan bu: Her şey zaten sonsuz, ama bu an sonlu, hatta o kadar sonlu ki az önce son buldu.

Benim kendi içimdeki evrenimin bir sonu var, ben anda yaşıyorum ve an bitince yok oluyorum. Eski anım yeni anıma önayak olabildiği sürece de var olacağım.

Ancak burada Batı düşüncesinin sıkıntısını anlayamadım. Batı'nın pozitivist düşünce sisteminin ana hükmetme arzusu neden yanlış olsun?
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Her şey zaten var, hep vardı, hep de var olacak.

Baştan başı yok sondan sonu yok, sonsuz.. Evet

Her şey değişiyor ama bu değişim bir döngü şeklinde gerçekleşiyor, çünkü her şeyden/ evrenden başka bir şey yok.

Gerçeklikler. Yakın. Evrenler. Sonsuz evren

Zaman küresinin tam şu noktasında "ben" dediğimiz şey, yalnızca varlık maddesinin zaman küresinin bu noktası üzerindeki hali. Yani aslında biz yokuz, biz olasılık dahilinde tekrar bulunabilecek olan bir noktayız.
Yani sonuçta varlığın miktarı belliyse bu varlığın girebileceği varyasyonlar da bellidir.

Ben dediğimiz şey bölümleme, parçalılık, subjektivite. Objektif bir bölünme yok ya da objektif bölüm/bölen yok

Zamanın başı ve sonu yoksa tam olarak şu an (üstün kişinin içtenlik e bu mesajı yazması) bundan önce sonsuz kez yaşandı bundan sonra da sonsuz kere yaşanacak. Çünkü var oluş asla var edilmedi asla yok da edilemeyecek çünkü 1 tane ne artıyor, ne azalıyor. Sorun bu 1'in büyüklüğü. Eğer bu varlık/madde sonsuz kadar büyükse zaman küresi de sonsuz kadar büyük demektir. Öyleyse zaman küresinin sonsuzluğunu onun yalnızca küresel olması değil o kürenin sonsuz kadar büyük olması da sağlar.

Peki diyelim zamanın başı var! nasıl olabilir. Bunu açıklayın, bunu düşünün. Açamazsınız. İlk hareket bulursunuz (ortaya koyarsınız ve bunu tanımlayamazdınız) ve çelişirsiniz/toslarsınız. Açıklayamazsınız kj! (varsayarsınız)

Büyük ya da küçük değil neyse o, bu subjektivite.
Gerçeklikler.

O zaman bizim sonsuzun bir parçası olmamızın ne önemi var ki? Zaten sonsuz içerisinde bir daha asla ulaşılamayacak bir anı yaşıyoruz. Bizi şu anki biz yapan şartlar bir daha asla olmayacak, çünkü o şartların gerçekleşmesi için gerekli olasılığın paydası sonsuz.

Neden bölümlemeye ve gerçekliklere ihtiyaç duydu demek gibi. Bu doğal yapımız/yapısı. Olan bu. Neyse o.

Benim kendi içimdeki evrenimin bir sonu var, ben anda yaşıyorum ve an bitince yok oluyorum. Eski anım yeni anıma önayak olabildiği sürece de var olacağım.

Bu senin evrenin aynı şey. Kendini neden bu hale koydun?

Ancak burada Batı düşüncesinin sıkıntısını anlayamadım. Batı'nın pozitivist düşünce sisteminin ana hükmetme arzusu neden yanlış olsun?

Batı konusu çok uzun.
Birincisi onlar kolonyalistlerin/sömürgecilerin şımarık torunları
İkincisi kent kültürüyle doğadan ve insanın doğal kültür bağlamından kopmuşlardır
Çok abartılıyorlar. Orada bilgi, kültür medeniyet ya da ilerleme yok

Şöyle anlatalım.

Kediler ve köpekleri doğadan aldık eve getirdik ve artık batılı oldular

Hayvanları milli parka ya da hayvanat bahçesine koyduk ve artık batılı oldular

Ben bir köyde büyüdüm. Taş ve toprakla içiçe ve ağaç tepelerinde. Kızkardeşimde. Büyüdü taşındı. İki evladı var. Arada geliyorlar. Birinde gözlük var. Çocuklar neden gözlüklü oldu? Diğer obez daha bebe/çocuk.
Şimdi bu iki yeğenin eğitim başarısı olabilir. Dört dörtlük olabilir. Milyar dolarları olabilir. Akademik ünvanları olabilir ama bana sorarsan hiç bir şeyleri olamaz. Bilim felanda yapamazlar. Hiç bir şey yapamazlar. Öğrenemezler de.
Felsefe ve bilim üretip bana sunduklarını düşün. Batılılar olup, batılılara dönüşüp bunu yaptıklarını düşün.
Batıyı böyle görüyorum. Onların geleceği gibi. Çöpten minareler dikebilirler, diksinler.

Batı hikayesi çok uzun ve ya türlerini yokedecekler yada saçmasapan bir yolculuk ve çöküş üretirlerdi. Doğa bu değil.

Batıyı -insanlık/biliş olarak- ileride görmemelisiniz. Toplumsal yapıları ve ekonomik örgütlenmeleri daha düzenli diye öyle bakmayın. Bunu diyorum.. Bu ilgili değil .Aynı şey değil.

İki tür insan vardır
Doğasoylu
Kentsoylu

Bu birincisi biraz insanca. Diğeri ne olduğu belli değil.

İnsanın yaşam/varoluş ve deneyim alanı doğadır. Bu tür insan bile değil. Ne olduğu belli değil.

Sen hiç Çinlileri bütün dünyayı yönetmeye, herkese hükmetmeye çalışırken, heryere saçma kültürünü empoze etmeye uğraşırken ya da her yere savaş taşımaya uğraşırken gördün mü? Paranı çalmaya uğraşan Çin'li gördün mü?

Doğayla içiçe geçmişle ve birbiriyle toplumsal/kültürel bağlantıları olan topluluklarda yetişmiş insanlar ya da bunların birincil nesilleri torunları biraz insanlık taşıyor. Gerisi kimse o (ama genelde hiçkimse ve kendini de öyle tanımlar -hiç) . Batılı denmesi gerekmiyorsa ne dendiği farketmez ama denilen anlamda insana en uzak batılı..
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Şunları anladım:

Her şey zaten var, hep vardı, hep de var olacak.

Parmenides'i ve ön doğa filozoflarını incele. Kentleşmeyle birlikte bilgi yozlaşıyor. Muhtemel nedenleri çok karmaşık ama ben bir örnek vereyim. İnsanı doğadaki biçimiyle ortak bir varoluş olarak tanısaydık bu; efendi köle, bey efendi, zengin fakir, üstün alçak, güçlü güçsüz ayrımı ve sınıf bırakmazdı. Yani köleler çalışmalı, çiftçiler üretmeli, efendiler yan gelmeli yatmalı, yönetme sınıfları kral ve aristokratlar yönetmeli. Filozofi buna ugyun olmasaydı olur muydu? Yine güç eliyle yozlaştırıldı, sahte öğreticiler ve sahte filozoflar üretir çıkarlara göre bilgi örgütlerlerdi.

Kent sınıflı bir varoluştur ve bireyselleşme başlar, filozofi ve bilgi de buna uygun biçimde çarpıtılır.

O yüzden kent Avrupasında filozofi yoktur. Hiç yok. İnanın yok. Ontolojik hiç bir evrensel temas yok ya da çok çok az. Suyunun suyu ve karmaşıklaştırılmıştır ki kendileri anlamadığını gösterir.

Doğa filozofları/düşünürleri nereye giderseniz gidin yani ister eski Yunan, ister uzakdoğu hepsi yaklaşık benzerdir. İnsan doğayla varoluşla bütün tanımlanır, bölünmeden. Varlığa başlangıç koyulmaz, sonsuzluk taban alınır, benzerdir.

Biz ileri gitmedik. Doğadan uzaklaştıkça ileri gitmiyoruz, dağılmaya-çözülmeye gidiyoruz ve bu nedenle kendimizi hiçliyoruz artık çünkü doğa mekandır ve denetleyemeyiz ona uyum sağlamalıydık. Kentler doğayla içiçe ve uyumlu olmalıydı ve insan ilk fırsatta doğaya geri kazanır şekilde ve doğayla biraz bağlı kalarak kente taşınmalıydı.

İnsan ya doğanın çocuğudur ya da doğanın çocuğudur.

İşte anlamı sağlayan bu: Her şey zaten sonsuz, ama bu an sonlu, hatta o kadar sonlu ki az önce son buldu.

Şimdinin hareketi. Şimdiden şimdiye. Sadece şimdidesin. Geçmiş yaşanırken şimdiydi ve gelecek yaşanırken şimdi olacak.. Şimdi sonsuz.
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Ancak burada Batı düşüncesinin sıkıntısını anlayamadım. Batı'nın pozitivist düşünce sisteminin ana hükmetme arzusu neden yanlış olsun?

Bu pozitivizmle ilgili değil. Belki bu batıyla da ilgili değil ve hükmetme arzusuyla da ilgili değil. Basitçe açıklayacağım. Batı diyorum ama diğerleri de aynı öne gidiyor ama onlar en önde.

Uygarlık, modernite ve ilerilik dediğiniz çöktü. Bunu görmek istemiyorlar ya da istemiyorsunuz

Basitçe;

-Ütopik kusursuz bir topluma gitmiyoruz. (Kaczynski'nin Sanayi toplumu manifestosunda gösterdiği yöne gidiyoruz. -iç bağlantı-) Hepimizin ütopyası, dünya barışı (savaşlara son verdiğimiz dünya) , kardeşlik olan, hastalık sıkıntının olmadığı, birleşmiş insan varlığının olduğu bir dünyadır. Biz tam ters yöndeyiz ya da batı kesin olarak ters yönde. Buna en uzak yere gidiyor(uz).

Bunu nereden çıkarıyorum_? Nereden çıkabilir?(se oradan ve buradan)

-Savaşlar azalmadı. Bazı güç, egemenlik ve çıkar birlikleri örgütlendi ve kutsal batı birleşti ve bunun dışında her yerde savaş ya da gerginlik vardır ve savaşı barış (demokrasi) adında (kendi çıkarları için onlar götürür ya da kurgular.

-Hastaneler hastalar ve mahkumların sayısı gün geçtikçe artar. (Nüfustaki oranı da artar) . (Suç ve hastalık artar, azalmayan ve duraksamayan, durdurulamaz bir kararlılıkla artar. bu bozulmuş, çözülmeye giden bir topluluğun en açık/bariz göstergesidir ve saklanmayacak açıklıktadır.) Herhangi aklıselim sosyolojik analizde şunu diyebilirdik ki; sanayi toplumunu bırakmasaydınız batı elitlerin farkettiği ve şu an toplumlarını götürmeye çalıştığı biçimde mutlak bir distopya ve kontrole gidecektiniz ve şu an o yöndesiniz. Bunu artık farkediyorlar, güçleri kaybetmek istemiyorlar çünkü artık görülebiliyor ve kontrol örgütlüyorlar ve daha fazlası. Geleceğinize karar vermeye çalışacaklar.
Batı da obezite, diyabet ve postpartum depresyonu, akıl sağlığı sorunları şu an geçmiş yıllardaki hızıyla artmaya devam ederse 100 yıl sonra sağlıklı bir nesil bulamazdınız ama belki de nesil bulamazdınız.

-Mutlu değiliz. Mutluluk azalır, akıl sağlığı sorunları artar ve antidepresan kullanımı her toplumda artar. Bunlar mikro rakamlar değildir, ciddi ölçeklidir. Kıyamet yolculuğu ölçütü rakamlardır ve açıktadır.

-Ot ilacı glisofast içme sularınızda ve neredeyse her gıdada toksik oranda bulunur. Kanserojendir ve doğayı kirletir. Kirletme ucuz bir laftır. Doğayı bozar ve diğer her canlı içinde toksik etki üretir.

-Nehirleriniz ve kıyı denizleriniz ve kıyı okyanuslarınızda o kadar ilaç atığı doldurur ki bu balıkların genetiğini, üreme davranışı etkileyecek hatta nesillerini tehlikeye atacak boyuttadır ve onlarla beslenen kuşlarında.

-Ne savaşlar azalmıştır, ne de bir insan bir mutluluk görmüştür, birlik kurmuştur ve duymuştur. Uygarlık sadece insan varlığını böler ve parçalar. Herkes özgürleşen/ileri zevkleşen seks karşılığında tüm herşeye suskundur. İşin aslı ileri giden tek şey sekstir. Cinsel özgürlüktür. Konfordur, rahattır vs. ama bunun dışında insan erdemi, mutluluğu, birliği her şeyi yozlaşmış, gerilemiştir.

Paranın satın alamayacağı insan yoktur denir. Seks açlığının körleştiremeyeceği insan yoktur. Zevk vaadiyle uyuşturuluruz.

Bunların hiçbiri asparagas değildir.

Dünyayı nasıl okuyorsunuz bilmiyorum şöyle bakın, deneyin

Ezilen halklar, ezilen doğu halkları, (Çin, Rusya, Hindistan ve İran) önderliğinde, Bircksle birleşmeye ve batı kontrolünü kırmayı ve merkeziyetsiz/otonom bir dünya üretmeyi denemeye giriştiğinde, bu ülkelerin hepsinde iç karışıklıklar üretmeye ve onları bölmeye çalışacaklardı hatta Rusya'yı bir savaşa çektiler ya da kışkırttılar. Ruslar'ın Ukrayna savaşında yaptığı açıklamalardan biri de şuydu. Doğu halklarını özel laboratuvarlarla kuşattılar ve yarasalar vs ile özellikle doğu halklarını ve belli genetik profili hasta edecek bir virüs aramış görünüyorlar. Rusya savunma bakanlığı geçtiğimiz aylarda bir açıklama daha yaptı. Amerikadaki bazı resmi kurumsal yapısal düzenlemelere dayanarak yeni pandemi üretme girişimi olarak lanse etti. Bu açıklamayı sağlık bakanı değil savunma bakanı yaptı.
Amerika'nın pandemi sonrası ilk yaptıklarından biri de geniş kapsamlı bir biyoteknoloji kanunuydu.

Bugün iklim, küresel ısınma ve karbon salımı adında tüm dünya ulusları (dolandırılıyor) ve kendi halklarını belki de tüm dünya halklarını bu yeni yolla denetlemeye çalışıyorlar.
Geleceklerinin besini bitki burgeri ve böcek olarak tanımlandı/tanıtıldı.

Muhtemelen bir toplumsal taşma noktasına karşı tam kontrole gidecekler ve muhtemelen ileri ki dönemlerde nesillerinin üreme yetkisini bile ellerinden alabilirler. Sağlık rakamları onu söylüyor: Bunların hepsi kapalı kapılar arakasına elitler tarafından hesaplanıp kararlaştırılıyor. Batıdan kasıt bu.

Batı kendi seçkinciliğinden ya da seçkincilik aşılamaktan, güç/kontrol tiranlığından ve insanı yozlaştırmaktan başka bilim ya da felsefe yapmadı.
Batı sadece kontrol peşindedir çünkü kendi insanlıktan uzak
 
Son düzenleme:

ÜstünKişi

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
21 Ocak 2018
Mesajlar
744
Tepkime puanı
114
Puanları
43
@"ictenlik" öncelikle sorularımı ayrıntılı olarak cevapladığınız için teşekkür ederim.

Şu an için aklımda soru kalmadı, ufkumu daha da genişletip yeni sorular bulmaya gideceğim.

"Okumalısın" dediğiniz kaynaklar varsa onları öğrenmem de en azından yakın seviyeli bir sohbet için faydalı olur.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
@"ictenlik" öncelikle sorularımı ayrıntılı olarak cevapladığınız için teşekkür ederim.

Şu an için aklımda soru kalmadı, ufkumu daha da genişletip yeni sorular bulmaya gideceğim.

"Okumalısın" dediğiniz kaynaklar varsa onları öğrenmem de en azından yakın seviyeli bir sohbet için faydalı olur.

Yani bu anlamda bir şey öneremem. Bir sınırlama gibi hissettim. İçinden ne gelirse canın ne isterse onu okumalısın. Benim ki sadece başlık olarak genel bir öneriydi. O da şu anlamda . Öncekini değerlendirme için yeni yakın pencere.

Şunu anlatmayı denedim. Dedelerimize eski toprak deriz. Doğa da bizden iyi hayatta kalırlardı. Şu an 5 insanın gördüğü işi görürlerdi. Doğa felsefeleri ve filozofları ya da doğa düşüncelerini böyle, çiğ, ham, yalın, özgün, doğal ve gerçek felsefe olarak alıyorum. Bugünkü kent toplulukları ve iktidar yozlaşmaları öncesinde ve dışında üretilmiş düşünceleri.

Şunu söyleyebilirim. Bügün düşünür dediklerimiz ya da sen ya da ben mağara çağında da insan olabilirdik, 3 bin sene öncede insan olabilirdik ya da başka koşullarda da. Şimdi bugünkü bilgi tabaımız, teknoloji nedeniyle çok ileride sanılıyor. Bu kültür ilerleyişi değil, erdem ilerleyişi değil ve tekno kültür doğa varlık kavrayışımızın ya da bu anlamda bilgimizin ileride olduğunu göstermeyecek demek istedim. Doğamızdan uzaklaştığımızda doğal kavrayıştan uzaklaştığımızı ve artık üretilenin yapay/sentetik gibi olduğunu belirtmek istedim.

Doğaya yakınken kavrayışımız en yakın ve yalın durumunda. Bunu tekrar açarsam şu olur. Doğadaki kedi evdeki kediden özgürdür ve doğal bir aidiyet duyumsar, varlığıyla çatışmaz. Bir kaplanın varlığıyla ilgili farkındalığını bimiyoruz ama özel bir bilime bilgiye ihtiyacı yoktur. Doğadaki bir insan topluluğunun da yoktur. Bugün dilden tanrı kavrmaını kaldırsaydık/çıkardaysık ve çoğu insanın doğal/özgün kavrayışı zaten evrensellerle yakın ve uyumlu olurdu. Yani özel bir şey bilmeye de gerek kalmazdı. Şimdi kültürün aktardığı bilgi ya da öğrenim/eğitim adındaki bilgi de evrensel olanla uyumsuzluklar olduğunda ve bunu emdiğimizde sorun orada başlıyor.

Ben şunu diyorum. Ben gençken her telden okumalar yaptım ama paramparçadır, parçalıdır. İnternetten parçalı okumalal ve araştırmalar sürdürürü. Gençken bir kaç yıl çok yoğun okudum ama şu an bir şey okuma ihtiyacı hissetmiyorum. Birine okuma önermesi yük bindirme gibi.

Şimdi daha öncede söyledim ki ben kendimi herhangi izmle (şucluk buculukla) tanımlamam ama mesela en yakın nedir? Anarşizm kavramı bana biraz yakın. Uzakdoğu bilgeliği özellikle non-dualizm kavramı biraz yakın ama mesela buun üzerine nitelikli okuma metni bilmiyorum. Yine de felsefi anarşizmi takibi öneririm. Size/sana kalmış
 
T

TENTEN

Ziyaretçi
Ben dediğimiz şey bölümleme, parçalılık, subjektivite. Objektif bir bölünme yok ya da objektif bölüm/bölen yok
Kamera ile aynı resmi iki sefer çekebiliyor musun?
Dünkü ileti sayısı ile şu anki işleti sayısı aynı değil mesela.
Bilgisayarların öznel yargıları var mıdır?
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
"Okumalısın" dediğiniz kaynaklar varsa onları öğrenmem de en azından yakın seviyeli bir sohbet için faydalı olur.

Bugünün dünyasında kabaca -kendilerini öyle tanımlasalar da tanımlamasalar da- kabaca yakın bulunan ve kabaca anarşist/özgürlükçü, özgürlük aşığı vb olarak anılanlar dışında neredeyse hiçkimse.

ya da kişisel mizah duygusu/yeteneği, empatisi, duygu belirtme becerisi, özeleştiri yeteneği vb olan herkes (bunları ölçüt alma) -yazar seçimi kriterleri.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Kamera ile aynı resmi iki sefer çekebiliyor musun?
Dünkü ileti sayısı ile şu anki işleti sayısı aynı değil mesela.
Bilgisayarların öznel yargıları var mıdır?

Serbest forum yapılan, özgür bilgi söyleşen, serbest (iktidar gücüne gidecek, ,iktidarca denetlenemeyen, otoriter olmayan, özgür olan, norm kabul edilmeyen) düşünce açılan her yer denetlenir. Otoriterlik ve resmişleştirilmiş/normlaştırılmış söylem dışı özgür söyleşene en son gelir zamk gibi iktidar söylemi adına denetçi lejyonerler yapışır, saldırır. Bu bazen dindar bir lejoner kişi/ekip bazen bilim kılığına girmiş bir kişi/takım (bilimdarlar) eliyle çoğu zaman yapılır. İdealizm etiketlenen/adı takılann materyalizm saldırısı/denetimi görür. Yani foruma dindar lejyonerler boşaldıktan ya da onlar yeterince susturamadıktan ve denetleyemedikten sonra sonra ateistforum aveneleri dadandırıldı.

Tek yaptıkları özgür içerik ve bilgi düşmanlığı, içerik denetimi, uymayan içeriği çöpleştirme, yazar ve içeriğe saldırmadır, kişi karalama safsatası vb dir. Birleşmeyi krımadır, söyleşmeyi kırmadır, özgür düşün yayını susturmadır. Bunların felsefeyle, bilgiyle, işi bağı bağlantısı yoktur. İktidar kuçuları/sabotajcıları. Böl parçala yönetten kemik artığı, zevkten rant kapmaktan başka bir dertleri de yoktur başka bir şeye de gelmediler. Bunlar özgür düşünce felan, forum felan, çokseslilik, düşünce vicdan ifade özgürlüğü, içeriğe yazara saygı felan öyle bir şey bilmezler. İktidar adına susturmaktan/çarpıtmaktan, içerik ve yazar damgalamaktan, sabotajdan başka hiç bir şey bilmezler ya da ona zehirlenmiş eğitim öğrenimleriyle aracı edilirler. Bilin yani.

Birleşme, söyleşme olacak yeri dağıtırlar. Bir çeşit özgür düşünce yasak değil ama onu yaymayı denediğinde kavgaya, bulaşan çöpe pisliğe kadar.
Bunu bilmelisin. Onlarla ilgili değilse bilmiyorum.
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Kamera ile aynı resmi iki sefer çekebiliyor musun?
Dünkü ileti sayısı ile şu anki işleti sayısı aynı değil mesela.
Bilgisayarların öznel yargıları var mıdır?

Bir kere olsun ,kendini, duyguları/hisleri yaşantıları, düşünceleri, gözlemleri, kanıları, serbestçe/dürüstçe dışa aktarmayı dene.
Bunu sürdür. Üret. Tepkiler al.
Bir kere yazar olarak iletişim -karşılaşma- noktamız o.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
"ictenlik" hocamın mesajları düşünce çarklarımı yeniden hareketlendirdi.

Biraz serbest yazılım mı?

İçtenlik sadece içtenlik. Toplum üyesi içtenlik. Hoca ifadesi yıkılmalıdır.

Öne sürdüğünüz görüşlerdeki 'sonun, yok oluşun' olmaması fikri, düşünce dünyamda büyük paniğe neden oldu, bu yüzden eğer sizin görüşlerinizle ilgili bir şeyi yanlış anladıysam lütfen uyarın.

Öne sürme geride tutmamadır. Öne sürme kendi aklına saklamamadır ve öne sürme susmamadır, öne sürme gözlemini kanısını paylaşmadır. Öne sürme aktarmadır. Herkes dilediğince doğru ve yanlış anlayabilir. Ben uyarıcı değilim. Uyarıcılar yıkılmalı. Sizde nasıl bir izlenim bıraktım bilmiyorum ama ben içeriğim sabote edilmedikçe, özel olarak yazarlığım ve kişiliğimle çatışmaya girilmedikçe kimseyi uyarmam/bozmam. Beni bozmayana hiç bozulmam.

"Varlık, hiçbir zaman var olmamıştır ve hiçbir zaman var olmayacaktır. " -Parmenides

Daha önce varolmayan bir şeyin varlığa geldiğini veya herhangi bir şeyin yok olabileceği ve tamamen ortadan kalkabileceğini düşünenler, delidirler çünkü varolmayan şeyden herhangi bir şeyin doğması kesinlikle mümkün değildir. - Parmenides


Yokoluş yok ama varoluşta yok.

Her şey değişiyor ama bu değişim bir döngü şeklinde gerçekleşiyor, çünkü her şeyden/ evrenden başka bir şey yok.

Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Hayyam

Kendi içinde kurulup bozulan yap-boz gibi. Gerçeklikler.

Zaman küresinin tam şu noktasında "ben" dediğimiz şey, yalnızca varlık maddesinin zaman küresinin bu noktası üzerindeki hali. Yani aslında biz yokuz, biz olasılık dahilinde tekrar bulunabilecek olan bir noktayız.
Yani sonuçta varlığın miktarı belliyse bu varlığın girebileceği varyasyonlar da bellidir.

Yap-boz

Herkesin kendisine "ben" dediğini biliyorsun değil mi? Diğerlerinin gözünden bak.
Dünya da 8 milyar tane kadar "ben"" var. Hepsi aynı şeyi görmüyor. Subjektivite. Özgür varoluş.

Zamanın başı ve sonu yoksa tam olarak şu an (üstün kişinin içtenlik e bu mesajı yazması) bundan önce sonsuz kez yaşandı bundan sonra da sonsuz kere yaşanacak. Çünkü var oluş asla var edilmedi asla yok da edilemeyecek çünkü 1 tane ne artıyor, ne azalıyor. Sorun bu 1'in büyüklüğü. Eğer bu varlık/madde sonsuz kadar büyükse zaman küresi de sonsuz kadar büyük demektir. Öyleyse zaman küresinin sonsuzluğunu onun yalnızca küresel olması değil o kürenin sonsuz kadar büyük olması da sağlar.

var oluş asla var edilmedi asla yok da edilemeyecek. Evet. Tüm her şey. Tüm cevaplar.

Aynaya baktığında kendinle karşılaşırsın.
Bunu kuantum bir denklem gibi düşün. Şu an başka bir kendilik/benlik ve dolayısıyla diğer bir "ben" le karşılaştın gibi bak.

O zaman bizim sonsuzun bir parçası olmamızın ne önemi var ki? Zaten sonsuz içerisinde bir daha asla ulaşılamayacak bir anı yaşıyoruz. Bizi şu anki biz yapan şartlar bir daha asla olmayacak, çünkü o şartların gerçekleşmesi için gerekli olasılığın paydası sonsuz.

Herhangi bir şeyin bir önemi var ya da yok. Bu doğamız. Bu olan.

İşte anlamı sağlayan bu: Her şey zaten sonsuz, ama bu an sonlu, hatta o kadar sonlu ki az önce son buldu.

Benim kendi içimdeki evrenimin bir sonu var, ben anda yaşıyorum ve an bitince yok oluyorum. Eski anım yeni anıma önayak olabildiği sürece de var olacağım.

Anlam dil de bir kavram. Subejktivite var. Özgür varoluş.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Siteye söyle bir bakıp yatacaktım, bu sayfa tuttu beni :) güzel paylaşımlar , teşekkürler..
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst