- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 24 Haz 2014
- Mesajlar
- 636
- Tepkime puanı
- 5
- Puanları
- 18
Yunanca bir kelime olan Psikoloji; Davranışları ve davranışların kökeninde yatan zihinsel işleyişi, bilişsel ve duygusal süreçleri inceleyen bilim dalıdır.
Psikolojinin insanla birlikte ortaya çıktığı söylenebilir. Düşünmeye başlayan, kendisini sorgulayan,başkalarıyla kurduu ilişkiyi sınayan ,çevreye yönelik bakışını geliştirmeye çalışan zekasına işlerlik kazandıran, dili kullanmayı öğrenen insan, daha ilk çağlarda , farkında olmadan psikolojiyle ilgilenmekteydi.
Ancak psikolojinin bilimsel yapıdan yoksun olduğu ilk ve ortaçağda , psikolojik rahatsızlıklar doğaüstü güçlere ve kötü ruhlara bağlanıyordu.
Psikoloji öncelikle, filozofların dünyaya sordukları sorularla, felsefenin işleyişi içinde anlam kazandı. Daha sonra, felsefeden bağımsızlığını kazanarak, bugün geçerliliği olan kuramsal ve deneysel yaklaşımlarıyla, sosyal bilimler arasındaki modern kimliğine büründü.
Sokrates, yunanistan' daki Delfi Tapınağına yolu düşenlerin, Apollon Sunağının üzerinde yazan "Kendini bil!" öğüdü yoluyla, sorunlarına çözüm geliştirebileceklerini düşünüyordu. Kendini bilme mefhumunun modern psikolojideki yeri de tartışılmazdır.
Aristoteles ise, kimilerinin özgür kalabilmesi için, kimilerinin köle olması gerektiğini söyleyerek, sosyal psikolojide iz bırakmıştır.
Descartes'in " Düşünüyorum öyleyse varım " deyişi; tutkuyu tanımlama biçimi, biçimi çocukluğunda keşfettiği cinsellik yıllar sonra Freud'un öğretilerinde yerini buldu.
Bu ve benzeri örneklerle felsefenin zengin mirasını üstlenen psikoloji, ancak 19. yy. sonlarında, bağımsız bir sosyal bilime dönüşmüştür. Zamanla psikoloji labaratuvarları, enstitüler, araştırma merkezleri kurulmuş, üniversitelerde kuramsal ve deneysel açıdan psikolojinin geçmişi ve geleceği tartışılmaya başlanmıştır.
Yaşadığımız coğrafyada tarihsel açıdan psikolojiye baktığımızda, Orta Asya Türklerinin İslamiyetten önce Şamanizm yoluyla ruhsal rahatsızlıkların tedavisine yöneldikleri gözlemlenmiştir.
Avrupa'da psikolojik rahatsızlığı olan hastaların, ruhlarına şeytan girdiği inancıyla, ağır işkencelere maruz kaldıkları dönemlerde, Osmanlı İmparatorluğu'nda hastane ortamında tedavi söz konusuydu. 1488 de Sultan 2. Bayezit'in Edirne'de yaptırdığı külliyenin hastane bölümünde ruh ve sinir hastalıkları müzikle tedavi ediliyordu. Kalp atışlarının hızına göre, sıkıntılarını azaltacak ezgiler seçiliyordu.
Evrensel bir bilim olarak duruşunu sağlamlaştırmaya çalışan psikolojinin bir ülkedeki gelişimi sorgulanırken, dünyada var olan yaklaşımların o ülkenin kültürüne uyarlanabilmesine, bireyin etkisi altında olduğu toplumsal değerlerin göz önünde bulundurulmasına önem vermek gerekir.
Geleneksel ve modern toplumlarda ailelerle kurulan ilişkiler, benlik değeri ve duyguların gösterilme biçimi gibi farklılaşan öğeler bireyin psikolojik gelişimini doğrudan etkilediğinden, rahatsızlıkların teşhis ve tedavisinde, kuramların belirlenmesinde, deneysel yaklaşmın etkin işleyişinde sosyal ve kültürel farklılıkları gözardı etmemek gerekir.
Kaynak=Psikoloji. Dr. Şule Tankut Jobert
Psikolojinin insanla birlikte ortaya çıktığı söylenebilir. Düşünmeye başlayan, kendisini sorgulayan,başkalarıyla kurduu ilişkiyi sınayan ,çevreye yönelik bakışını geliştirmeye çalışan zekasına işlerlik kazandıran, dili kullanmayı öğrenen insan, daha ilk çağlarda , farkında olmadan psikolojiyle ilgilenmekteydi.
Ancak psikolojinin bilimsel yapıdan yoksun olduğu ilk ve ortaçağda , psikolojik rahatsızlıklar doğaüstü güçlere ve kötü ruhlara bağlanıyordu.
Psikoloji öncelikle, filozofların dünyaya sordukları sorularla, felsefenin işleyişi içinde anlam kazandı. Daha sonra, felsefeden bağımsızlığını kazanarak, bugün geçerliliği olan kuramsal ve deneysel yaklaşımlarıyla, sosyal bilimler arasındaki modern kimliğine büründü.
Sokrates, yunanistan' daki Delfi Tapınağına yolu düşenlerin, Apollon Sunağının üzerinde yazan "Kendini bil!" öğüdü yoluyla, sorunlarına çözüm geliştirebileceklerini düşünüyordu. Kendini bilme mefhumunun modern psikolojideki yeri de tartışılmazdır.
Aristoteles ise, kimilerinin özgür kalabilmesi için, kimilerinin köle olması gerektiğini söyleyerek, sosyal psikolojide iz bırakmıştır.
Descartes'in " Düşünüyorum öyleyse varım " deyişi; tutkuyu tanımlama biçimi, biçimi çocukluğunda keşfettiği cinsellik yıllar sonra Freud'un öğretilerinde yerini buldu.
Bu ve benzeri örneklerle felsefenin zengin mirasını üstlenen psikoloji, ancak 19. yy. sonlarında, bağımsız bir sosyal bilime dönüşmüştür. Zamanla psikoloji labaratuvarları, enstitüler, araştırma merkezleri kurulmuş, üniversitelerde kuramsal ve deneysel açıdan psikolojinin geçmişi ve geleceği tartışılmaya başlanmıştır.
Yaşadığımız coğrafyada tarihsel açıdan psikolojiye baktığımızda, Orta Asya Türklerinin İslamiyetten önce Şamanizm yoluyla ruhsal rahatsızlıkların tedavisine yöneldikleri gözlemlenmiştir.
Avrupa'da psikolojik rahatsızlığı olan hastaların, ruhlarına şeytan girdiği inancıyla, ağır işkencelere maruz kaldıkları dönemlerde, Osmanlı İmparatorluğu'nda hastane ortamında tedavi söz konusuydu. 1488 de Sultan 2. Bayezit'in Edirne'de yaptırdığı külliyenin hastane bölümünde ruh ve sinir hastalıkları müzikle tedavi ediliyordu. Kalp atışlarının hızına göre, sıkıntılarını azaltacak ezgiler seçiliyordu.
Evrensel bir bilim olarak duruşunu sağlamlaştırmaya çalışan psikolojinin bir ülkedeki gelişimi sorgulanırken, dünyada var olan yaklaşımların o ülkenin kültürüne uyarlanabilmesine, bireyin etkisi altında olduğu toplumsal değerlerin göz önünde bulundurulmasına önem vermek gerekir.
Geleneksel ve modern toplumlarda ailelerle kurulan ilişkiler, benlik değeri ve duyguların gösterilme biçimi gibi farklılaşan öğeler bireyin psikolojik gelişimini doğrudan etkilediğinden, rahatsızlıkların teşhis ve tedavisinde, kuramların belirlenmesinde, deneysel yaklaşmın etkin işleyişinde sosyal ve kültürel farklılıkları gözardı etmemek gerekir.
Kaynak=Psikoloji. Dr. Şule Tankut Jobert