Emperyalizm ve Anti-Emperyalizm Nedir?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Siyaset Meydanı kategorisinde cemozen tarafından oluşturulan Emperyalizm ve Anti-Emperyalizm Nedir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 20,465 kez görüntülenmiş, 140 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Siyaset Meydanı
Konu Başlığı Emperyalizm ve Anti-Emperyalizm Nedir?
Konbuyu başlatan cemozen
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan cemozen
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Sakin sakin gözden geçireceğim yeniden..

Evet, boylece algilamana zaman tanimis ve beyin jimnastigi yapmis olursun. Beyin jimnastigi beynin gorunmez gidasidir, yeterki beyni dusundurtmekten "korkma" ve aklin sinirlarini "zorlarken" kendine zarar verme.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Evet, boylece algilamana zaman tanimis ve beyin jimnastigi yapmis olursun. Beyin jimnastigi beynin gorunmez gidasidir, yeterki beyni dusundurtmekten "korkma" ve aklin sinirlarini "zorlarken" kendine zarar verme.

..matruşka usulü düşünmeyi deniyorum...üstüste yığmak yerine, birbirinin içinden çıkarıp masaya dizmeyi deneyeceğim..Bir de tersine simetrik x,y şekline takıldım.(alttakine) x ve y hem bilinmeyeni hem kadın ve erkeği çağrıştırdı..yin-yang gibi birbirlerini içermişler..ilave olarak 3.renk devrede bu "non" dur belki...acep niye 4 tane?şekil-zemin algısının zorlayıcılığından olsa gerek,
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
..matruşka usulü düşünmeyi deniyorum...üstüste yığmak yerine, birbirinin içinden çıkarıp masaya dizmeyi deneyeceğim..Bir de tersine simetrik x,y şekline takıldım.(alttakine) x ve y hem bilinmeyeni hem kadın ve erkeği çağrıştırdı..yin-yang gibi birbirlerini içermişler..ilave olarak 3.renk devrede bu "non" dur belki...acep niye 4 tane?şekil-zemin algısının zorlayıcılığından olsa gerek, y daha baskın,görünüyor.ilk x de y nin içindeki y nin kuyruğu nerede?
kuyruksuz yerleştirilmiş...(düşünürken araya parça koymak hoşuma gider..)
Demin metni bitirmeden yanlışlıkla tuşa basıverdim..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
..matruşka usulü düşünmeyi deniyorum...üstüste yığmak yerine, birbirinin içinden çıkarıp masaya dizmeyi deneyeceğim..Bir de tersine simetrik x,y şekline takıldım.(alttakine) x ve y hem bilinmeyeni hem kadın ve erkeği çağrıştırdı..yin-yang gibi birbirlerini içermişler..ilave olarak 3.renk devrede bu "non" dur belki...acep niye 4 tane?şekil-zemin algısının zorlayıcılığından olsa gerek, y daha baskın,görünüyor.ilk x de y nin içindeki y nin kuyruğu nerede?
kuyruksuz yerleştirilmiş...(düşünürken araya parça koymak hoşuma gider..)
Demin metni bitirmeden yanlışlıkla tuşa basıverdim..

X ve y nin hem noktasal, hem de sekilsel iliskisini ben; "evrensel-insan zihniyeti" basliginda detayli bir sekilde acikladim. Oraya bir goz atarsan, x ve y vede iliskisinin, daha net algilanacagi kanisindayim.

Emperyalizm, kari emperyalizm ve non emperyalizm ucleminin daha net algilanabilmesi icin, bir de mantik bolumundeki "Onerme ve uclu karsi onerme" basligini simdilik onerebilirim.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
X ve y nin hem noktasal, hem de sekilsel iliskisini ben; "evrensel-insan zihniyeti" basliginda detayli bir sekilde acikladim. Oraya bir goz atarsan, x ve y vede iliskisinin, daha net algilanacagi kanisindayim.

Evrensel-insan zihniyetini okudum.Hayli uzun ve yoğun metinler..Belki tekrar okurum.Tırtılın kelebek olması doğada çok daha kolay..benim için kolay görünmüyor..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Evrensel-insan zihniyetini okudum.Hayli uzun ve yoğun metinler..Belki tekrar okurum.Tırtılın kelebek olması doğada çok daha kolay..benim için kolay görünmüyor..

Bir seyin kolayligi ve zorlugu, bilip bilmeme ile paraleldir.

Ama, maalesef onemli olan her seyi zor olarak algilayip, onu kolaylama ve "basite" cevirmedir. Ben sana sadece xy iliskisi mesajini onermistim.

Neyse, benim lakabim ile yazilar olarak hasir nesir oldukca, yine okursun. Sonucta bir seyin bir kere okunmasi sadece o an ve durum ile paraleldir. Mesela sen ayni okudugun bir seyi bir sene sonra bir daha okudugunda farkli algilarsin. Cunku o bir senede sende olan gelisim ve degisim, ayni yaziyi sana baska turlu ve farkli algilatir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
. Ben sana sadece xy iliskisi mesajini onermistim.
Ben tümünden birşeyler algılamaya çalıştım.Zor olan, evrensel-insan olmak ister miyim?sorusuna yanıt bulmak...Aklıma ilk gelenleri yazıyorum çünkü onlar yönlenmemiş, hatta üstünde kafa yorulmamış ham fikirler oluyorlarsa da, doğal ve saf (pure) buluyorum onları..
-evrensel-insan, nötrdür.Kızmaz, sevmez, duygu patlamaları yaşamaz, ağlamaz, dua etmez,kin tutmaz,...burnunu karıştırmaz..
-evrensel-insan, duyarlıdır,anlayışlıdır,mesafelidir,bilgece konuşur, tutarlıdır,tarafsızdır..
-evrensel-insan .....Çok çok çok gelişmiş ve gelişimini sürdüren hassas, olağanüstü bir kameradır.Gridir, metaliktir...Garantili değildir çünkü bozulmaz -bozulmak üzere olduğunda kendini onarabilir-
-evrensel insan, insanı evrenselleştirmek için yabanıllığını, bönlüğünü, ait olma hissini, şiddet eğilimini vs..ameliyatla çıkarıp atar..
-
-

Ben sade insan kalayım ...sıradan kalayım...bütün karşıtlıklarımla, çözülmemiş sorunlarımla, sebepsiz gülmelerimle, tanrıya -duysun-duymasın önemli değil-
sığınışımla, dinlere isyanımla, ülkeme sevgimle, kırık dökük aşklarımla kendimi çok "kendim" gibi buluyorum...Enimi-boyumu biliyorum ben...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Evrensel-insan'i bir cesit dramatize etmissin, ama; bir seyi hesaba katmamissin. Evrensel-insan zihniyeti, adi ustunde bir zihniyet. Ona vucut veren, onu beynine almak isteyendir.

Kisaca zihniyetin vucudu ve oznesi anonimdir. Zihniyet, bir ozne ve vucut eliyle dile gelebilir. Dile geldikten sonra da isteyen her vucut ve ozneye aciktir.

Oyle olmasa mesela Sokrates'i bugun bilemezdik. Sokrates'i bugunlere tasiyan onun dile getirdiklerinin bu gunlere tasinmasidir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Evrensel-insan'i bir cesit dramatize etmissin, ama; bir seyi hesaba katmamissin. Evrensel-insan zihniyeti, adi ustunde bir zihniyet. Ona vucut veren, onu beynine almak isteyendir.

Kisaca zihniyetin vucudu ve oznesi anonimdir. Zihniyet, bir ozne ve vucut eliyle dile gelebilir. Dile geldikten sonra da isteyen her vucut ve ozneye aciktir.

Oyle olmasa mesela Sokrates'i bugun bilemezdik. Sokrates'i bugunlere tasiyan onun dile getirdiklerinin bu gunlere tasinmasidir.
Evrensel-insan zihniyeti, ayıklamayı önerdiği her türlü zihinsel üretimin hepsine birden talip/sahip olarak ..izmlerin...dışında bir İzm olmaya aday görünüyor.Belki olmuştur da ...Mutlaka taşıyıcı özneler bulacaktır... düşünsel alanda tartışılıp, değerlendirileceğine ve birçok katkı sunacağına da eminim. Beni ,düşündürdü ve bildiklerimi, bildiğimi sandıklarımı, öğrenmek istediklerimi yeniden gözden geçirmeye zorladı...Sorularıma katlandığınız için ve aydınlattığınız için teşekkürler..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Evrensel-insan zihniyeti, ayıklamayı önerdiği her türlü zihinsel üretimin hepsine birden talip/sahip olarak ..izmlerin...dışında bir İzm olmaya aday görünüyor.Belki olmuştur da ...Mutlaka taşıyıcı özneler bulacaktır... düşünsel alanda tartışılıp, değerlendirileceğine ve birçok katkı sunacağına da eminim. Beni ,düşündürdü ve bildiklerimi, bildiğimi sandıklarımı, öğrenmek istediklerimi yeniden gözden geçirmeye zorladı...Sorularıma katlandığınız için ve aydınlattığınız için teşekkürler..

Evrensel-insan zihniyeti bir izm degildir ve izm olma iddiasi da tasimaz. Kisaca toplumsal bir amac, gaye tasimaz, ayrica guc,iktidar duzen v.s. mucadelesi de yoktur.

Sadece kisiye, munemal yeti olarak birey bilinci ve onun tursel duzeyi olan bilinci verebilecek yol ve yontemi gosterir. Bir metoddur. Ustelik kimseye bu metodu aynen uygulama gibi bir dayatmasi da yoktur.

Sonucta her kisi, kendini ne duzeyde bilinclendirecegine kendi karar verir. Ortada bir katki olacaksa, bu da birey bilinci almis olan bir beynin, numenal insanlasmasi yolunda kendi adina verdigi mucadelenin, yasam ve iliskilerinde cevresine de iletmesidir. Bundan da isteyen faydalanir, isteyen faydalanmaz.
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
non-emperyalist tir.

"Kemalizmi nasıl olur da paklarım, şu emperyalizm tiksintisinin ucuna kıyısana atatürkçüler olarak yamanırım" diye debelenirken uydurulmuş bu zırvalığı görünce jeton düştü.

Te bu "kavramın" üreticisi yeni Türk mucidimiz(!) ile başka bir forumda daha rastlaşmıştık. Felsefe adı altında kemalist neo-faşizmi pompalamaya çalışan bir platformdu. Ki orda da kalibreleri tartışmaya yetmeyince beni banlayarak susturmayı tercih etmişlerdi.

Buraya da, hem de modarartör olarak siftindiğini görünce şaşırmadım desem yalan olur.

Fakat böylece kemalistler ile ilgili yeni birşey daha öğrenmiş oldum. Bunlar su gibiler benim anladığım ve her kabın şekline girebiliyorlar. Yani yeri geliyor anti-faşist, yeri geliyor milliyetçi, yeri geliyor dindar, yeri geliyor laik, yeri geliyor sosyalist, yeri geliyor kapitalist ve hatta yine yeri gelince de anti-emparyalist o da yemezse non-emperyalist olabiliyorlar. Kavram içerik olarak önemli değil bu takım taklavat için.

Bu sebeple kemalistler ile tartışmaya girmek çok anlamsız birşey. Her kabın biçimine girebilip sonunda da seni haksız çıkarırlar. Münazaraya girmek yerine direk küfürü basmak en doğrusu bence.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
"Kemalizmi nasıl olur da paklarım, şu emperyalizm tiksintisinin ucuna kıyısana atatürkçüler olarak yamanırım" diye debelenirken uydurulmuş bu zırvalığı görünce jeton düştü.

Te bu "kavramın" üreticisi yeni Türk mucidimiz(!) ile başka bir forumda daha rastlaşmıştık. Felsefe adı altında kemalist neo-faşizmi pompalamaya çalışan bir platformdu. Ki orda da kalibreleri tartışmaya yetmeyince beni banlayarak susturmayı tercih etmişlerdi.

Buraya da, hem de modarartör olarak siftindiğini görünce şaşırmadım desem yalan olur.

Fakat böylece kemalistler ile ilgili yeni birşey daha öğrenmiş oldum. Bunlar su gibiler benim anladığım ve her kabın şekline girebiliyorlar. Yani yeri geliyor anti-faşist, yeri geliyor milliyetçi, yeri geliyor dindar, yeri geliyor laik, yeri geliyor sosyalist, yeri geliyor kapitalist ve hatta yine yeri gelince de anti-emparyalist o da yemezse non-emperyalist olabiliyorlar. Kavram içerik olarak önemli değil bu takım taklavat için.

Bu sebeple kemalistler ile tartışmaya girmek çok anlamsız birşey. Her kabın biçimine girebilip sonunda da seni haksız çıkarırlar. Münazaraya girmek yerine direk küfürü basmak en doğrusu bence.

Goruldugu gibi, yazilarin hic bir yerinde kemalizm yok iken, beyninin siradanligini "kemalizm" ile bozmus, bir yazar arkadasin sahsima yonelik getirdikleri ortadadir. Bu tip siradan beyinlerle, kisisel ugrasmanin da bir yarari yoktur. O yuzden yanitimi genel verecegim.

Kendi beynini sorgulamak ve insanin numenal yeti kullanim ve paylasimi olarak gelistirmek yerine, kendinin ne oldugunu kendi adina tanimak, bilmek, bilinclenmek ve farkina varmak yerine; baskalarini bir kaliba sokmaya ne kadar da meraklisiniz.

Aslinda bu siradan beyinlerin ortak bir sorunu. Cunku siradan beyinler dogal zihniyetin, kendi varligini hissettirmeyen, bilinc ve farkindaliga cikartmayan kendisinin olmadigi bir zihniyeti icerir.

Bu zihniyet oyle bir duzeydedir ki, kendi bilgisini gelistirmek ve baskalarini oldugu gibi algilamak yerine, kendi fikirleriyler ustelik bilgi sahibi olmadan kendisini birakip, baskalariyla ugrasirlar.

Her turlu bilgi, bilinc ve farkindalik "fakiri olduklarindan da; butun yaptiklari, baskalarini o sinirli bilgi cercevesine kendileri oturtmaya calisirlar. Cunku kendi beyinlerini hic degerlendirmediklerinden, zaten cagdisi olarak fikir uretirler.

Oyuzden "kargadan baska bir kus" tanimamis zihniyete "ben karga degilim, baska bir kusum" demek kar etmez. Cunku ufuklari cagdisi "karga" da kalmislardir. Karga cesitlerini de bilmezler. Ezberledikleri ve cagi gecmis bir kac eski bilgi temelinde, ya kendine dusundukleri ve genelde ne oldugunun bile bilincine varamadiklari bir ideolojiye, inanca v.s. baskasini koymaya calisirlar.

Bu da genelde kendi sinirli bilgi ve birikimlerinin bir tezahurudur.

Mesela kendini 18. yuzyildan kalma materyalist olarak gorur ve bu kisir ve sinirli bilgisi ile seni degerlendirir. Ya kendine uydurur, seni "kendinden" zanneder, ya da uyduramaz, tek bildigi cag disi kalmis bilgileri ile seni, yine kendi karsi ciktigi bir baska bilinc ve farkina varamadigina yamamaya calisir. Bunun buradaki ornegi de idealizmdir.

Bu konuda yapilan her turlu aciklamalari, cagi veren bilgileri ne okur ne de gale alir. Ogrendigi ve kendini inandirdigi "karga" ya kendini teslim eder.

Uzun lafin kisasi, bu durum cagimizin sorunu ve hastaligidir. Tedavisi, cagi yakalayacak bilgiyi elde etmek, bilginin devamli gelisen bir anlam ve icerigigi oldugunu algilamak ve once kendi varligini, kendi beynini kendine tanitmak ve kendi varliginin bilinc ve farkina varmak. Baskalarini kaliplara sokmak yerine, kendi kalibinin ve baskalarini sokmaya calistigi kalibin, cagdisiliginin da bilinc ve farkina varmak.

Ama dedimya, ne desen bos. Cunku bu siradan beyinler, kendi beyinlerini siradan birakmaya bilincalti olarak "yemin etmislerdir"

Gelelim aciklamalara, evrensel insan lakapli yazar, bireysel olarak serbest dusunurdur. Serbest dusunce katagori olarak non teizme girer. Cunku ne bir belief dir, ne de bir disbelieftir. Belief olmayan, belief disi, olan nonbelieftir.

Yine bir birey olarak evrensel-insan lakapli yazar, metafizigin varlik ideolojilerinden degil; epistemolojinin bilgi temelinden yola cikar. Kendisi yapilandirmaci epistemologisttir ve son olarak evrensel-insan lakapli yazar, bireysel olarak degil; evrensel insan zihniyeti olarak bu yapilandirilmis bilgi yapi ve isleyisini gozlemsel, analitik ve kritik olarak sorununu ortaya koyan evrensel-insan zihniyetine sahiptir. Bu zihniyet, insandisi ve insanlikdisi temelli her turlu dogal zihniyetin sorununu numenal insan ve insanligin insanoglu fenomenonumenal temelinde ve belirleyici ve belirtici faktoru kavramsal iceriginde bu sorunun gozlemini dile getirir.

Bu kisa aciklamadan sonra, evrensel-insan lakapli yazar, hem serbest dusunurlugun ne oldugunu, hem yapilandirmaci epistemolojinin ne oldugunu hem de evrensel-insan zihniyetinin ne oldugunu bu sitede cesitli basliklarda aciklamistir.

Isteyenler ve bu konuda bilgi sahibi olmak isteyenler, bu basliklara bakabilirler.

Umarim bundan sonra, birileri once kendi varliginin bilinc ve farkina varir, kendi kendini kendi beyni olarak tanir, kendi beynini caga uygun sorgular ve kendi her turlu siradan beyin duzeyini gelistirerek kendince bir yerlere varir ve kendisinin bir insanoglu turunun biri oldugunu da algilar. Kisaca siradan beynini, baskalarini kaliba sokmak icin degil de; kendi kalibini bilmek, bilincine cikarmak ve farkina varmak icin kullanir, hic umudum yok ya! Neyse....
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
Goruldugu gibi, yazilarin hic bir yerinde kemalizm yok iken...

"Sıradan beyinler" falan fistan diye vızıklamaz mı bi de. Öldürecek bunlar beni. :)

Evladım konu başından beri kemalizm ve emperyalizm ilişkisi. Sen de aklın sıra o sıradan olmayan beynini inceden işletip bi çakallık etmeye kalmışsın. Yani anti-emperyalizm elbisesinin kemalizme teorik düzlemde oturmayacağını sen de farketmişsin ve olur da yerler mi diye non-emperyalizm diye bişey uydurmuşsun.

Mesele bu kadar basit uzatma daha fazla. Yada keyfin bilir istersen uzat da ben yemem.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
"İngilizler Konstantin'e dahi baskı yaparak, kendi emperyalist
emelleri uğrunda oyuncak etmek istiyorlardı. Konstantin (de) krallığını
onaylatabilmek için bu konuya eğilimli görünüyordu. Fakat
İngilizlere karşı görevini yerine getirmek için Yunan ordusunu saldırtmak
ve bu saldırısında başarılı olması gerekiyordu." Atatürk, Söylev ve Demeçler, Cilt: 1,4. Baskı, Ankara, 1989, s. 150.

"Emperyalist devletlerin, devlet ve ulusumuzun yaşamına açıkça
kastetmeleri sonucunda meşru savunma için toplanan Türkiye
Büyük Millet Meclisi... milletin hayat ve bağımsızlığına kast eden
emperyalist ve kapitalist düşmanların saldırılarına karşı savunma
ve bu amaca aykırı hareket edenleri cezalandırmak amacıyla kurulmuş
bir orduya sahiptir..."ATAŞE, Askeri Tarih Vesikaları Dergisi, Sayı: 55, Mart 1966, Belge No: 1265. TBMM bildirisi


"Emperyalist hükümetler aleyhine hareketleri ve bunların baskı ve
tutsaklığı altında bulunan ezilen insanların kurtarılması amacım hedefleyen
bolşevik Ruslarla birlikte çalışmayı ve hareket etmeyi
kabul ediyoruz." Atatürk'ün Tamim ve Telgraf ve Beyannameleri, Cilt: IV, Ankara, 1991, s. 317.


Yani Türk Devrimi anti emperyalist bir karakter taşır...Gerçek neyse odur!



Devamı için >>>
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Atatürk, Söylev ve Demeçler, Cilt: 1,4. Baskı, Ankara, 1989, s. 150.

ATAŞE, Askeri Tarih Vesikaları Dergisi, Sayı: 55, Mart 1966, Belge No: 1265. TBMM bildirisi

Atatürk'ün Tamim ve Telgraf ve Beyannameleri, Cilt: IV, Ankara, 1991, s. 317.

Yani Türk Devrimi anti emperyalist bir karakter taşır...Gerçek neyse odur!



Devamı için >>>

Sanırım ben tam olarak anlayamadım. Bu yüzden soru sorarak anlamaya çalışacağım.Cevaplar doğrultusunda ben de görüşümü belirtirim.
Öncelikle şöyle bir eleştirim olacak verdiğiniz kaynaklar resmi(resmi ideoloji)/askeri söylemler. Hatta kaynak olarak verdiğiniz dergideki Mustafa Albayrak sadece Kemalizm üzerine çalışmalar yapıyor desem yeridir. Açıkçası bu bakış açısının "devrim" kelimesini Atatürk ile kullanınca "Atatürk, sosyalistti." dedikleri de olmuştur.Uluslararası İlişkiler'de öğretim görevlisiymiş ama yazdığı yazıların nerdeyse tamamına yakını çok yerel ve Kemalizm paralelli çalışmalar.Yani demem o ki emperyalizm gibi bir kavramı salt Atatürkçü düşünce doğrultusunda ele almak ne kadar kapsayıcı olur?
Size göre emperyalizm nedir? Antiemperyalist mücadele nasıl olmalıdır?Amacı ve ideolojisi nasıl olmalıdır?Emperyalist mücadele olarak gördüğünüz olaylar(Türkiyedeki savaş,devrim vs) nelerdir?
"Türk devrimi anti emperyalist karakter taşır." derken Türk Devriminden neyi kastediyorsunuz ? Ayrıca Türk Devrimi ne demek?" Türk Solu" gibi bir şey mi?
Bir de bu antiemperyalizm dediğiniz tanımda Kapitalizmin rolü ne?

("Bir cümleden bu kadar soru nasıl çıkardın ben de onu anlamadım" demezsiniz umarım.)
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Bu alıntıyı bunu (Tür devrimi anti emperyalisttir) sadece ben demiyorumun ifadesi olarak belirttim. Yukarıda meclisin bildirisi ve yine Atatürk'e ait konuşmalar var. Sırf burada da değil başka kaynaklarda da bu devrimin anti emperyalist olduğu belirtilmektedir. Yani yukarıda alıntı yapılan kişiden ziyade, söylenmiş olan sözleri alıntıladım, o kişinin akademik geçmişini vesaire sini bilmem. İkincisi anti-emperyalizmi Atatürkçülük ile sınırlamadım. Yazım esasen daha önce bu başlıkta yazılmış olanlara cevap olduğundan, ancak ben bunu belirtmediğimden siz de haklı olarak böyle bir eleştiri yapmışsınız. Bunlar bir yana emperyalizmin ne olduğunu bilen bir kişi bu devrimin anti-emperyalist bir karakter taşıdığını da tespit edebileceğini düşünüyorum.

Basit bir dille anlatayım. Emperyalizmi (Tekelci kapitalizm) Lenin'in tarif ettiği gibi anlıyorum yani kapitalizmin bir dönemidir. Bundan başka emperyalizmi, kapitalizmin bir zorunluluğu olarak gören görüşlerde mevcuttur.Kapitalizm 16 yy dan başlatılır ve ilk aşamada ticari kapitalizm söz konusudur.Daha sonra sırası ile sanayi ve mali/finansal kapitalizm(Tekelci kapitalizm) denen kapitalizmden bahsedilir ki bu bizim içinde bulunduğumuz dönemi ifade eder. Bundan başka şunu blirtmekte de fayda vardır; tarihte iki sanayi devrimi mevcuttur. Bunlardan birincisi 1700 lerin ikinci yarısından sonra gerçekleşen ilk devrim(sanayi devrimi denildiğinde bu devrim kastedilir),ikincisi ise 1870 lerden sonraki devrimdir. Farkı şuradadır ki ikinci devrim ilkini teknik olarak oldukça geride bırakmıştır (örneğin ilk devrimde odun ve kömür hâkim enerji kaynakları iken, ikinci devrimde hâkim enerji kaynağı patlamalı motor ve elektriktir. Bunun yanında üretim tekniklerinde de önemli gelişmeler vardır.) Bu dönem üretimde büyük sıçramaların kaydedildiği dönemdir. Bir kaç örnek vereyim. Dünya sanayi üretim hacmi 1870 -1890 arası üç katına çıkmıştır. Dünya çelik üretimi 1870 yılında 0,5 milyon tondan 1900 yılında 28 milyon tona, petrol çıkarımı 0,8 den 20 milyon tona çıkmıştır vs. İşte bu ikinci dönem emperyalizmin başlamış olduğu dönem olarak ifade edilmektedir. Bu başlangıç için de özellikli olarak Fransa-Prusya savaşı (1870) gösterilmektedir. Sedan savaşıdır. Hatırlayınız Alsace-Lorraine bölgesi üzerinde hâkimiyet kurma çabası. Sonucunda bölge Alman tarafına geçer ve iki dünya savaşının da sebeplerindendir. Bölgede Alsace’de tarım ön plandadır. Lorraine bölgesinde ise kömür ve demir yatakları vardır. Hammadde açısından zengin bir bölgedir. Yani savaşların esası hammadde ve pazardır.

Emperyalizm diğer adı ile tekelci kapitalizmin belirli özellikleri şunlardır

1) Sermaye yoğunlaşması ve merkezileşmesi sonucunda tekellerin oluşması.
2) Banka ve mali sermayenin kaynaşması, yani mali oligarşinin ortaya çıkışı.
3) Meta ihracının yerinin sermaye ihracının alması.
4) Uluslar arası tekelci kapitalist birliklerin oluşumu.
5) Yeryüzünün bu tekeller aracılığı ile paylaşılması/yeniden paylaşılması.

1)Sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması demek, üretimde verimliliğin artması demektir. Başka bir anlamda maliyetlerdeki düşüşü ifade eder ki istenen bir durumdur. Büyük ölçekli işletmelerin sermayenin merkezleşmesi ve yoğunlaşmasına bağlı olarak maliyetleri düşük olduğundan, maliyetleri kendisinden yüksek olan daha küçük işletmeleri uzun vadede piyasadan silmektedirler yahut kendi bünyelerine katmaktadırlar. Misal ben, büyük bir işletme olarak 3 e üretip 4 e satarken, siz 4 e üretip 5 e satarsanız tüketici beni tercih edecektir çünkü aynı malı ucuza satmaktayım. Siz benim yaptığım gibi 4 e satarsanız kar elde edemezsiniz zira zaten maliyet sizin için 4 tür, maliyetine satmak zorunda kalırsınız. Bu durumda ya işi büyüteceksiniz yahut da piyasadan silineceksiniz. Küçük büyüğün bünyesine katıldığında uzun vadede piyasada tekeller oluşacaktır ki pratikte de durum böyledir.

Örnek: Yıllara göre ABD’de büyük işletmelerin tüm işletmeler içerisindeki oranına bakarsak
1904 %0,9 - 1909 %1 - 1939 %5 büyük işletmelerin oranının arttığını söylemek mümkün (büyük balık küçük balığı yiyor). Ayrıca oranlara bakarak azmış demeyin zira ABD toplam üretiminin %67 sini gerçekleştiriyor bu büyük şirketler. 1952 demir çelik sanayinde tüm çelik kapasitesinin %84 ü sekiz tekelin hâkimiyetindedir. Bunlardan ikisi U.S Steel Co. İle Bethlehem Steel Co tüm kapasitenin %54 üne sahip. Diğer sektörler de farklı değil uzatmamak için yazmıyorum.

2)Tekelci bir işletmenin avantajı, piyasada hâkim satıcı konumunda olması sebebiyle fiyatı maliyetinin çok üstünde belirleyebilmesindedir. Ben büyük bir işletme olarak ve aynı malı ucuza satarak sizi az önce piyasadan sildim. Sonraki aşamada yani piyasaya hâkim olduğum aşamada (tekelleşme) ise fiyatı istediğim gibi belirlerim. Bu benim işletmemin çok büyük karlar elde etmesini sağlar. Bu durumda ben büyük miktarda sermaye biriktirmiş olurum yani başlangıçta bu işe yatırdığım paranın üzerine büyük miktarlarda para eklemiş olurum. İşte bu birikmiş olan sermaye, bankacılık sisteminden ayrı düşünülemez. Bankacılık sistemi bu birikmiş olan sermayenin çeşitli şekillerde borç olarak verilmesine aracılık eder ve bundan bir faiz geliri elde eder. İşte bu noktada tekelci kapitalist işletmeler ile bankacılık iç içedir. Benim büyük işletmem diğer işletmeleri piyasadan sildi, silemedikleri ile anlaştı ve tekel oldu. Piyasa fiyatını istediği gibi belirledi. Nihayetinde büyük karlar elde etti ve elinde birikmiş olan sermayenin bir kısmını bankalar aracılığı ile borç vermeye başladı. Haliyle benim karımı arttırmam bankanın da karını arttırması anlamına gelir artık. Bu noktadan sonra bankalar ve sanayi işletmeleri arasında organik ilişki görülür ve nihayetinde bankalar arasında da tekel olma durumu söz konusudur. Bir örnek: Almanya’da Birinci Dünya Savaşından önce altı büyük Berlin bankasının temsilcileri, 344 sanayi işletmesinde müdür ve diğer 407 anonim şirkette yönetim kurulu üyesi olarak yani toplam 751 anonim şirkette söz sahibi idi. Diğer yandan 51 büyük sanayici bu altı bankanın yönetim organlarında temsil ediliyordu. İşte buradan da anlaşılacağı üzere sanayi ve banka sermayesi bir araya gelmiştir. Yani banka ve sanayi tekellerinin iç içe geçmiş sermayesine mali sermaye, bu sermayenin sahiplerine de mali oligarşi denir.

3)Bu aşamada geleneksel kapitalizmde olduğu gibi meta değil sermaye ihracı hâkimdir. Bu ne demek? Önceden mallar ülkeler arasında gidip gelirken artık daha çok borç verilen yahut başka ülkelerde yatırım yapmak amacı ile para ülkeler arasında hareket halindedir. Sermaye ihracı iki türlüdür ya borç verirsiniz ya da bizzat gider herhangi bir ülkede işletme kurar ekonomik faaliyet de bulunursunuz. Sermaye akımı sermayenin az olduğu, hammadde ve emeğin ucuz olduğu bölgelere akarak buradan yüksek kar(üretim sonucunda) ve faiz(borç verme sonucunda) geliri elde eder. İşte ülkeler arasında dolaşan bu sermaye mali sermayedir, yani tekelci işletmeler ile bankaların ortaklaşa sermayeleridir. Bu sebeple içinde bulunduğumuz kapitalizm finansal/mali kapitalist sistem olarak adlandırılmaktadır.

4)İşte bu dolaşım nihayetinde uluslar arası tekeller ortaya çıkarlar. Kendi ülkeleri içerisinde tekelleşmiş olan işletmeler dünya pazarları için mücadele etmeye başlarlar ve uluslar arası tekeller oluşur. Uluslar arası tekelleşme ile de sermaye daha da yoğunlaşır ve merkezileşir. Ancak bu tekeller arası anlaşmalar kaygan bir zemin üzerindedir. Tekeller arasındaki mücadele keskinleştikçe de mücadele sertleşir savaş kaçınılmazdır. Winston Churchill (İngiltere eski başbakanı) bir konuşmasında Birinci Dünya Savaşının esasen iki büyük kömür yahut demir çelik şirketi (tam olarak hatırlamıyorum)arasındaki anlaşmazlık sonucu çıktığını belirmiştir.

5)Tekeller arasındaki mücadele, dünyanın bölgesel olarak paylaşımı üzerinedir. Kapitalist sistem olgunluğa eriştikten sonra tek ihtiyacı hammadde ve pazardır. İşte bu sebeple ülkeler, sömürge ya da yarı sömürgeleştirilerek hem hammadde kaynağı hem de üretilen ürünlere pazar olarak kullanılırlar. Emperyalizmin kendini devam ettirebilmesinin koşulu budur. Bu sömürü geri halklara ilerleme ve bağımsız gelişme yolunda eşlik edecek bir uygarlık görevi olarak gösterilmeye çalışılır. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi ya da “Arap Baharı” denen sözde özgürleşme hareketlerinde olduğu gibi.

Emperyalizm kısaca budur. Anti-emperyalist olmak, yarı sömürge (şu an bizim olduğumuz gibi) ya da sömürge olmayı kabul etmemek ve buna karşı mücadele etmek demektir. Uluslar arası tekellerin değil, kendi halkının çıkarları için mücadeledir. Ekonomik ve siyasal anlamda tam bağımsızlığı ifade eder.
Türk devrimi kabaca Meşrutiyetler ile başlayan aydınlanma sürecinin, Atatürk devrimleri ile birlikte demokratik, laik bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyetinin temelini oluşturan devrimdir. Üst yapının değiştirilerek daha sonra altyapı (ekonomik) dönüşümleri gerçekleştirilmeye çalışıldığı için tepeden inmedir. Türk devrimi bizatihi emperyalist - antiemperyalist bir mücadelenin sonucunda vücut bulmuş bir devrimdir. Yani Türkiye Cumhuriyeti sınıflar arası değil, uluslararası çatışmaların bir ürünüdür. Batının emperyal devletlerinin sömürgesi durumuna düşmüş Osmanlı İmparatorluğu’nun içinden yükselmiştir. Türk devrimi Fransız yani aydınlanma devriminden etkilenmiş Jakoben bir devrimdir. Günümüzde Jakobenlik kavramına vurularak aslında Türk devrimine vurulmak istenmektedir. Ancak Türk Devrimi sosyalist devrim değildir. Bu konuda Atatürk’ün de meclis konuşmaları mevcuttur. Kendisi sosyalizmin Türk milletine uymayacağını belirtmektedir. Ancak kimilerinin iddia ettiği gibi komünizmi görünce ezin vesaire gibi bir söylemi olmamıştır bu kısım uydurmadır.
İzmir İktisat Kongresi’ne (Türkiye İktisat Kongresi diye de geçer) bakıldığında ana hedeflerden birinin, Lozan Konferansı’nda kapitülasyonların kaldırılması olduğu görülür. Kapitülasyonlar yarı sömürge olmanın bir ifadesidir. Bir diğer madde ise Sovyetlerdeki düzenin benimsenmeyeceğinin batılı devletlere izahıdır ki buradan da zaten devrimin sosyalist olmadığı kendini belli eder. Aynı kongrede tekelleşmeye izin verilmeyeceği ve ekonomik gelişmeye katkı sağlaması ve ulusal ekonomiye yararlı olması koşulu ile yabancı sermayeye karşı çıkılmayacağı belirtilmiştir.

Mustafa Kemal’in Fransız Le Journal gazetesine yaptığı açıklama
“Türkler, kapitülasyonların devamının kendilerini çok yakın bir gelecekte ölüme götüreceğini pekiyi anlamışlardır. Türkiye esir olarak yok olmaktansa, son nefesine kadar mücadele etmeye azmetmiştir”

Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi açılış konuşmasından.
“Kılıç ile zafer kazananlar, saban ile zafer kazananlara yenilmeye, sonucunda durumlarını bırakmaya mecburdurlar. Kılıç kullanan kol yorulur, sonunda kılıcı kınına koyar ve belki o kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Ancak saban kullanan kol gün geçtikçe daha çok güçlenir ve daha çok güçlendikçe daha çok toprağa sahip olur”

Bu ve benzer açıklamalar mevcuttur. Kapitülasyonlar emperyalizmin bir silahıdır. Yeni Türk devleti bunun farkındadır ve ekonomik özgürlük olmadan siyasal özgürlük olmadığını bildiğinden, her türlü emperyalist tehdidin bertaraf edilmesi için mücadele vermektedir. Lozan barış anlaşmasının önemli bir bölümü ekonomik unsurları içermektedir, bu anlaşma ile kapitülasyonlardan kurtulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı tasdik edilmiştir.

Yeni Türk Devlet’i ikinci aşamada kendi sanayisini kurmak için seferber olmuştur. Bazı sektörler kamulaştırılmıştır. Tarımda köylüyü rahatlatmak için vergi indirimine gidilmiştir üstelik bu vergi gelirlerinin 118 milyonluk bütçenin 40 milyonunu oluşturmasına karşın. Köylülere işledikleri toprakları kendi adına tapuya kaydetme olanağı tanınmıştır vs…

Ne taraftan bakarsanız bakın emperyalizme karşı mücadelenin izlerini görürsünüz. Türk Devrimi eşyanın tabiatı gereği anti-emperyalisttir. Anti-emperyalist mücadele sanayinin ulusallaştırılması ile mümkündür. Sanayinin ulusallaştırılması, ülke içinde sermaye birikimi sağlamak ile bu sermaye birikimini sağlamak da daha çok üretimle alakalıdır. Daha çok üretim ise üretim teknikleri kısaca teknoloji ile ilgilidir. Kısacası daha çok üretim daha çok gelir demektir. Ülkemizin problemi yatırım tasarruf dengesizliğidir. Düşük gelir sebebi ile tasarruf edebilmek mümkün olmamaktadır. Tasarruf olmaz ise yeni yatırımları mümkün kılan kaynak ülke içinde yaratılamamış olur. Bu eksiklik ise yabancı mali sermayenin ülkeye girmesi ile sonuçlanır. Giren bu yabancı sermaye üretime yönelik değil de borç vermeye yönelik ise ki bizde öyle o ekonomi kırılgandır ve günü kurtarır bir işleyiş içerisindedir. Yani ulusal sanayisi güçlü olmayan memleketler yarı sömürge(bizim gibi) ya da sömürge olurlar. Cumhuriyetin ilk yıllarında yakalanan başarılar bellidir. Bu tarihin kısaca gözden geçirilmesi ekonomik anlamda neler yapılabileceğini kendiliğinden ortaya koyar.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
doğrudan doğruya emperyalizmin temsilcilerine ve yerli işbirlikçilerine karşı yürütülen bir ulusal kurtuluş savaşının, antiemperyalist karakter taşıyıp taşımadığını sorgulamaya kalkmak, tuhaf bir yaklaşımdır... (aslında 'ayıp olur' diye sormak da istemiyorum ama)kurtuluş savaşı sonucunda, istifa etmek zorunda kalan başabakan david lloyd george, emperyalizmin ağababası ingiltere'nin mi başbakanıydı yoksa, gobi çölünde bir kabile şefi miydi...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Konuyu Turkiye ve TC olarak ele alirsak; emperyalist savasim ile antiemperyalist savasim farkini; ulkelerin dunya ekonomisindeki yeri ve bunun politik uzantisinin getirdigi direktifler belirler.

Bugun dunya zaten emperyalist gucler eliyle paylasilmistir ve Turkiye gibi "emperyalizmin zayif halkasi" olan ulkeler, zaten bu emperyalizme karsi savas verememektedir.

TC kurulusuna baktigimizda, emperyalizme karsi savas vermek baskadir, ulkeyi kendin olarak ele gecirmek ve kendi amaclarin dogrultusunda yonetmek istemek baskadir.

Bunu soyle bir ornekle acikliyalim.

Bir hirsiz bir yeri soyarken, baska bir hirsiz orayi kendi soymak istedigi icin olan hirsiz ile kavga ediyor. Siz simdi olan hirsizile kavga edenin hirsizliga ya da hirsiza karsi bir savas verdigini dusunur musunuz?

Kapitalizm ile emperyalizmin ana farki ic ve dis somuru farkidir. Cunku emperyalizm, dis somuru sayesinde kendi ic somurusunu "hafifletebilir"

O zaman kapitalizme iki yol kalmaktadir. Ya dis somuruye acilacak ve emperyalist olacak, ya ic somurude kalacak ve emperyalizmin boyundurugu altina girecek.

TC kurulurken, ulkesindeki disaridan gelen isgali ortadan kaldirma savasimi vermis, bunun icin onlarla savasmistir. Aslinda savasimi da onlarla degil; onlarin masa olarak kullandigi Yunanistan ile yapmistir.

Emperyalist guclerin masasi olan Yunanistan'a karsi verilen bu savasa anti emperyalist bir savas denilemez. Yani savasimin amaci "emperyalizme karsi" bir icerik degil; sadece isgalci guclerin masasi Yunanistan'i yenerek ulke topraklarini kendi himayesine alma savasidir.

Ayrica unutmamak gerekir ki, bu savasim dogunun degil; batinin savasi olmus ve sosyalist bir icerikte tasimamistir.

Zaten ulke kendi eliyle kendi kapitalizmini gelistirmek icin girisimlerde bulunmustur.

Bu acidan emperyalist isgale ve guclere karsi savas vermek; anti emperyalist savasim anlamini tasimaz.

Cunku kapitalizm, emperyalizme karsi savas veremez. Zaten emperyalizm kapitalizmin dis somuruye acilimi demektir.

TC tarihsel olarak zaten hep kendi adina kendi bagimsizligi icin savasmistir ve savasmaktadir. Ama bu bagimsizlik savasi kendisinin emperyalist olma hayallerini yok etmez.

O acidan emperyalist isgale karsi verilen savas ile; emperyalizme karsi verilen savas ayni degildir.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
sn. evrensel, bu mesajınızın neresini, nasıl tartışabileceğimizi düşünemiyorum; işin kötüsü metnin içinden kısmi alıntı yapmayı da bilmiyorum... 1) türkiye ''emperyalizmin zayıf halkası'' değildir.. olsa olsa emperyalizme göbeğinden ( yani ekonomik, politik,askeri, teknolojik,sosyal, kültürel...vb. bütün alanlarda ve hatta televizyon dizilerinde bile) bağımlı, bir yarı sömürge ülkedir... 2) hırsız örneği, yalnız yersiz değil, aynı zamanda ulus ve ulus devlet kavramlarının üstünden atladığı için, bir tarih bilinci yoksunluğu göstergesidir.. 3) 'kurtuluş savaşı antiemperyalist karakterli değildir' demek, ne emperyalizmi ne de kurtuluş savaşını anlamamış olmak demektir... bir savaşın anti emperyalist karakterde olması için, sosyalist kalkınma yolunu hedefliyor olması koşulu yoktur; emperyalizme karşı yürütülmüş olması yeterlidir ve dahası, sömürge ulusların kurtuluş savaşları her zaman bir antiemperyalist içerik taşır...4) ''kapitalizm, emperyalizme karşı savaş veremez'' demek, en hafif deyimle bir talihsizlik, bir gaftır... çünkü emperyalizme karşı savaşan, kapitalizm filan değil, çarığının teki olmayan halktır... 5) o kapitalizm dediğiniz, ancak zaferden sonra gerçekleştirilen burjuva demokratik devrimle girilen ve karma ekonomi filan diye gerçek niteliği örtülmeye çalışılan kalkınma yoludur...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst