Yaşamın anlamı

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Psikoloji kategorisinde mona tarafından oluşturulan Yaşamın anlamı başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,619 kez görüntülenmiş, 15 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Psikoloji
Konu Başlığı Yaşamın anlamı
Konbuyu başlatan mona
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan evrensel-insan

mona

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
31 May 2013
Mesajlar
71
Tepkime puanı
0
Puanları
0
YAŞAMIN ANLAMI
Sözlük karşılığı yaşamak hayatta olmak, varlığını sürdürmek, oturmak, eğlenmek, geçinmek, belirli bir durumda ve konumda olmak, ve bunu sürdürmek, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek, keyifli ve mutlu olmak anlamlarını içerir.
Yaşamanın sözlük karşılıklarının dizilişi bile, keyifli ve mutlu olmak anlamına son sırada yer vererek, bu kavramın oluşmasında ötekilerin gerekli olduğunu belirtmeye çalışmış. Ben de insanların keyifli ve mutlu yaşamayı ‘dolu dolu yaşamak’ olarak da dile getirdiklerini saptadım.
Dolu Dolu Yaşadım Diyebilmek için...
* ‘O iş’ Bakış Açısında
İnsan ve insanın içinde yaşadığı doğal, toplumsal ortamın koşulları birdenbire değişmediğine göre, değişiklik insanın bunlara bakışında bunları yorumlayışında olmuştur. Yaşam, bir anlamda mutluluğu arayış olduğuna göre, bakış açısı çok önemlidir.
Mutluluk, insanın yaşadığı andan haz duyması, geçişte haz duyduğu bir yaşantıyı anımsaması ya da gelecekte haz duyacağı bir yaşantıyı ümit etmesidir. Mutluluk ‘iyi yaşama’larla doğru orantılıdır. İyi olma, iyi yaşama durumuna kavuşmak kimine göre bireysel, kimine göre dinsel, kimine göre toplumsal yaşayışla, olur. Kimi alabildiğine özgürlüğü, kimi ilke ve kurallara sıkı sıkıya bağlılığı iyi olma ve yaşamanın tek çıkar yolu olarak kabul eder. Doğrunun, güzelin, iyinin aranması, elde edilmesi de insanda mutluluk yaratır.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
YAŞAMIN ANLAMI
Sözlük karşılığı yaşamak hayatta olmak, varlığını sürdürmek, oturmak, eğlenmek, geçinmek, belirli bir durumda ve konumda olmak, ve bunu sürdürmek, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek, keyifli ve mutlu olmak anlamlarını içerir.
Yaşamanın sözlük karşılıklarının dizilişi bile, keyifli ve mutlu olmak anlamına son sırada yer vererek, bu kavramın oluşmasında ötekilerin gerekli olduğunu belirtmeye çalışmış. Ben de insanların keyifli ve mutlu yaşamayı ‘dolu dolu yaşamak’ olarak da dile getirdiklerini saptadım.
Dolu Dolu Yaşadım Diyebilmek için...
* ‘O iş’ Bakış Açısında
İnsan ve insanın içinde yaşadığı doğal, toplumsal ortamın koşulları birdenbire değişmediğine göre, değişiklik insanın bunlara bakışında bunları yorumlayışında olmuştur. Yaşam, bir anlamda mutluluğu arayış olduğuna göre, bakış açısı çok önemlidir.
Mutluluk, insanın yaşadığı andan haz duyması, geçişte haz duyduğu bir yaşantıyı anımsaması ya da gelecekte haz duyacağı bir yaşantıyı ümit etmesidir. Mutluluk ‘iyi yaşama’larla doğru orantılıdır. İyi olma, iyi yaşama durumuna kavuşmak kimine göre bireysel, kimine göre dinsel, kimine göre toplumsal yaşayışla, olur. Kimi alabildiğine özgürlüğü, kimi ilke ve kurallara sıkı sıkıya bağlılığı iyi olma ve yaşamanın tek çıkar yolu olarak kabul eder. Doğrunun, güzelin, iyinin aranması, elde edilmesi de insanda mutluluk yaratır.

Günümüzde yaşamın anlamı daha çok para kazanmak daha iyi bir evde oturmak ve etrafa hava atabileceğin bir statüde yaşam sürdürmek gibi görünüyor.
Yaşamın anlamının ne olduğunun çok fazla kişiyi ilgilendirdiğini zannetmiyorum. Günü kurtarma ve mal varlığına daha fazlasını ekleme derdinde olan kişiler ile birarada yaşarken bazı değerler unutuluyor.

Her insanın yaşamı bence çok değerlidir fakat anlamı var mıdır bilemiyorum. Suriye'de yaşayan birine bu soruyu yöneltirsek sanırım hayatta kalmaktan ve savaştan kurtulmaktan başka bir anlamı olmadığını söyleyecektir.

Bakış açısı konusunda haklısınız fakat her durumda bakış açısını düzeltmek mümkün olmuyor. Bakış açısını düzeltmekle koşullar değişmiyor maalesef. Koşullara rağmen yaşamı anlamlı kılabilmek için ne yapmak gerekiyor acaba?
 

mona

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
31 May 2013
Mesajlar
71
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Günümüzde oluşan hatta her zaman olduğuna inandığım maddi güç rahat yaşama ve bununla gelen genelleme yapılabilir mi bilemiyorum ama kibir..bence bunlar yaşamı anlamsızlaştırıyor hatta insanı kendi yıkılmaz kalelerine sokuyor. bulunduğun ortama göre hislerin değişir tabi.. yaşamı anlamllı kılmak mutlu olmak belkide kendini iyi tanıyarak amaç ve hedefini oluşturup onun üzerine gitmekle olur. Koşullara rağmen yaşamı anlamlı kılabilmek için ne yapmak gerekiyor acaba?[/QUOTE]koşulumuz ne olursa olsun bizim amacımız hedefimiz isteklerimiz bizi mutlu edebilecek şeyler olmalı..
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Mutluluğun yaşamın anlamı olması bence saçma. buna saçma diyorum ama dünyaya şöyle bir bakınca yaşamın anlamı ile ilgili herşey saçma görünüyor. anlamsızlık desek o da saçma.

Tanrı sonsuzluğun herhangi bir noktasında bizleri yaratmaya karar verdi...ve yarattı...kendisi için yaratmış olamaz çünkü sonsuzluğun herhangi bir noktasında bizi yaratmış olması O'nun sonsuz varlığına bir katkı sağlamaz..Tanrının canının sıkılması,ya da bilinmek için yaratması gibi söylemler bana göre saçma. Tanrının sonsuzluk içinde hangi noktada canı sıkıldı? ya da hangi noktada bilinmek istedi? bir nokta seçtiğiniz anda ardında da önündede sonsuz kalıyor. yani bizden önce sonsuz sürede canı sıkılmayan ya da bilinmek istemeyen Tanrıya bu mantaliteleri yöneltmek anlamlı değil bana göre...

Peki Tanrının mantıklı amacı ne? ya da böyle bir amaç olabilir mi? rasyonel olarak düşünüldüğünde istisnasız tüm insanlar böyle bir amacı kabul etmedikçe böyle bir amaç olamaz görünüyor. öyleyse Tanrı ne söylerse söylesin, veya insanlar neye inanırsa inansın yaşamın mantıklı bir amacı yoktur demek bu koşullarda mümkümdür. ve en rasyonel gözükendir.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
kavramsal düzeyde bile, anlam kavramı, amaç kavramının bir fonksiyonu olmadığından; bir 'anlam' taşımak ya da 'anlamlı' olmak için, bir amaca yönelik (ya da yönelmiş) olmak koşulu ileri sürülemez... yaşayan varlıklar açısından yaşamın anlamı, tür varlığı açısından türün devamını sağlamak ; birey açısından da, kendi bireysel varlığını gerçekleştirmek, realize etmektir... bir bütün olarak 'yaşamın' ulaşmaya çalıştığı bir hedefi, bir amacı olduğunu/olacağını sanmıyorum... kendi bireysel yaşamlarını, para kazanarak ya da kazanmaya çalışarak anlamlı kılmaya çalışanlar, bu yoldan bir 'anlam' elde edemeyecekleri gibi, sadece, kendi öznelik yeteneklerini (bütün potansiyelleriyle kendi insani varlıklarını) tersine çevirerek nesneleştirmiş, yani kendi kendilerini 'para kazanmanın' nesnesi haline getirerek, kendi özlerine yabancılaşmış olurlar...
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
yaşayan varlıklar açısından yaşamın anlamı, tür varlığı açısından türün devamını sağlamak ; birey açısından da, kendi bireysel varlığını gerçekleştirmek, realize etmektir... bir bütün olarak 'yaşamın' ulaşmaya çalıştığı bir hedefi, bir amacı olduğunu/olacağını sanmıyorum...

Bu da bana göre oldukça saçma. İnsan madem ki ölecektir ve bunu bile bile yaşar bireysel varlığını gerçekleştirmek falan mümkün değildir. İnsanın yürüşü sonsuza olmalıdır. öyleyse bana göre bir insan gerçekten varlığını gerçekleştirmek amacı güdüyorsa sonlu benliğini sonsuzla birleştirmeli yani bir Tanrıya inanmalıdır. yoksa gerçek bir kendini gerçekleştirme mümkün değildir ve bu konuda insan Tanrısız bocalamaya mahkum kalır.

Tanrı bize bu alanda (dünyada) kendi varlığını ve gerçekliğini dikte etmemektedir. eğer bir amacı varsa onuda dikte etmemektedir. Tanrının bir bir amacı varsada bu inanç dışında bilinemez durumdadır. eğer Tanrının bir amacı varsa bile bizi bu amaç doğrultusunda sapmadan gidecek biçimde (inanç dışında) yaratmadığı açıktır. çünkü insan açık biçimde Tanrının amacını tartışabilir ve sorgulayabilir konumdadır. öyleyse Tanrı kutsal metinlerde bir amaç söylerken, ve aslında bizi bu amaca göre yöneltebilecekken bunu yapmaması amacın ne olduğu konusunda insanı bir bilinmezlik olasılığına da götürmektedir.. yoksa amaç bu mudur? bilmiyorum..
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
elbette bu 'saçma' kavramını bir mantık terimi olarak, yani taşıdığı yargı kendi içinde tutarsız ve çelişik olan önerme, anlamında kabul ederek, neyi, neden ''saçma'' olarak nitelediğinizi pek anlamış olmasam da, belki konuyu biraz daha açmak, daha anlaşılır olmasını sağlayabilir... (1) canlı türlerinin neredeyse bütün etkinliklerinin arka planında, hep türün devamlılığını sağlama çabası olduğu, gözlemlerle doğrulanan bir olgudur... (bu (1) numaralı yargının, ''saçma'' olduğunu ileri sürebilmek için, kendi içinde çelişik olduğunu göstermek gerekir...) (2) ''birey açısından yaşamın anlamı, kendi bireysel varlığını gerçekleştirmek, realize etmektir.''... demişim... her birey, daha doğuştan bir çok potansiyel (gizil yetiler) ya da bir dizi -ebiliteler getirir ve bireyin 'kendi olması' demek, doğuştan getirdiği o potansiyelleri ya da -ebilite'leri, yaparak, yaratarak, yönlendirerek, biçimlendirerek, üreterek...vb yani hayata geçirerek, gerçekleştirmesi demektir; yani gizil yetilerini 'kuvveden fiile çıkarması' yani eylemli hale getirmesi demektir... işte hayatın (birey açısından) anlamı , bu kendini gerçekleştirme süreci /mücadelesi olmalıdır... diyorum... ve bu (2). önermede de doğrusu, herhangi bir 'saçmalık' görmüyorum... ama belki sizi asıl ilgilendiren, konunun tanrısal varoluşla ilişkisi olabilir... tanrının var olması ya da var olmaması yahut tanrıya inanmak ya da inanmamak; ''kendini gerçekleştirmek'' konusunda hiç kimseye bir üstünlük ya da avantaj sağlamaz... çünkü, kendini gerçekleştirme süreci, baştan sona kadar, bireyin kendi ilgi, yönelim ve yeteneklerinden (hiçbir dışsal amaç için) ödün vermeden, mücadele etmesine ve uğrunda (yani kendini kazanma/üretme/varlama uğrunda) emek vermesine bağlıdır... bu konuda ne kadar çaba harcanır, emek verilir, mücadele edilirse, o oranda ''daha tam'' kendi olarak yaşama; yahut da 'daha az kendi özüne yabancılaşmış' olarak yaşama şansımız olur...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Günümüzde yaşamın anlamı daha çok para kazanmak daha iyi bir evde oturmak ve etrafa hava atabileceğin bir statüde yaşam sürdürmek gibi görünüyor.
Yaşamın anlamının ne olduğunun çok fazla kişiyi ilgilendirdiğini zannetmiyorum. Günü kurtarma ve mal varlığına daha fazlasını ekleme derdinde olan kişiler ile birarada yaşarken bazı değerler unutuluyor.

Her insanın yaşamı bence çok değerlidir fakat anlamı var mıdır bilemiyorum. Suriye'de yaşayan birine bu soruyu yöneltirsek sanırım hayatta kalmaktan ve savaştan kurtulmaktan başka bir anlamı olmadığını söyleyecektir.

Bakış açısı konusunda haklısınız fakat her durumda bakış açısını düzeltmek mümkün olmuyor. Bakış açısını düzeltmekle koşullar değişmiyor maalesef. Koşullara rağmen yaşamı anlamlı kılabilmek için ne yapmak gerekiyor acaba?

yaşamın anlamını; ''daha çok para kazanmak'' gibi, dışsal bir amaca bağlarsak, ya da daha doğrusu, bireyin kendi dışında yer alan maddi malların biriktirilerek yığılmasında arayacak olursak; (yaşamının anlamını aradığımız ve bizim için amaç olması gereken) bireyin bizzat kendisini, kendi dışında biriken maddi malların ''aracı, nesnesi'' haline getirmiş, indirgemiş oluruz... ve bu noktadan sonra, bizim için amaç, daha çok maddi mal olacağından; birey bir daha amaç haline gelemez... ve hep ''araç'' kalır... ve sonuç olarak, yaşamını anlamlı kılmaya çalıştığımız, insanı harcayarak, maddi mal biriktirmiş oluruz... bu da, insanın kendini gerçekleştirmesini değil de, olsa olsa metaların kendini gerçekleştirme sürecini ortaya koyabilir...
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
yaşamın anlamını; ''daha çok para kazanmak'' gibi, dışsal bir amaca bağlarsak, ya da daha doğrusu, bireyin kendi dışında yer alan maddi malların biriktirilerek yığılmasında arayacak olursak; (yaşamının anlamını aradığımız ve bizim için amaç olması gereken) bireyin bizzat kendisini, kendi dışında biriken maddi malların ''aracı, nesnesi'' haline getirmiş, indirgemiş oluruz... ve bu noktadan sonra, bizim için amaç, daha çok maddi mal olacağından; birey bir daha amaç haline gelemez... ve hep ''araç'' kalır... ve sonuç olarak, yaşamını anlamlı kılmaya çalıştığımız, insanı harcayarak, maddi mal biriktirmiş oluruz... bu da, insanın kendini gerçekleştirmesini değil de, olsa olsa metaların kendini gerçekleştirme sürecini ortaya koyabilir...

Yaşamın anlamını ben böyle görmüyorum fakat çevremde gözlemlediğim şekli ile çoğu kişi için amaç yukarıda bahsettiğim gibi çok iyi düzeyde bir hayat yaşamak ve bu hayata ulaşmak için var gücü ile çabalamak...

Yaşamın anlamını dışsal bir amaca da bağlamıyorum fakat koşullar herkes için farklı olduğuna göre yaşamın amacını çok net bir çizgiye oturtmak benim açımdan mümkün gözükmüyor.

Birçok insana göre bu hayatta bulunma amacımız tekamül etmek ve her koşula rağmen güçlü kalmayı başarabilmek fakat bu kadar basit olduğunu zannetmiyorum.

Kendini gerçekleştirmek de koşullara bağlı sonuçta herkes için bu mümkün olmuyor. O zaman asıl amaç kendini gerçekleştirmek de olamaz...

Tanrı'ya inanlar için durum daha da karmaşık bir hal alıyor. Donkişot'un da bahsettiği gibi Tanrı bizi bu dünyaya ne amaçla yolladı tarzında sorular başlıyor. Bazıları dünyada birkaç saat kalırken bazıları yıllarca yaşıyor ve bu eşitsizlik nereden kaynaklanıyor diye merak ediyorum.

Tasavvuf'da cevap aramaya kalkınca işler daha da karışıyor. Herşey yaşandı, bitti biz sadece hatırlıyoruz ve bu dünyada hatırlamak için varız tarzında söylemler çıkıyor karşıma ve alemlerin aslı hayaldir v.s ile aklım daha da karışıyor.

Kısacası net bir cevap bulamadım henüz fakat araştırmaya devam ediyorum. Bugüne kadar söylenen, yazılanlardan daha fazlası olmalı gibi his var içimde ve o hissin peşinden gidiyorum.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
elbette bu 'saçma' kavramını bir mantık terimi olarak, yani taşıdığı yargı kendi içinde tutarsız ve çelişik olan önerme, anlamında kabul ederek, neyi, neden ''saçma'' olarak nitelediğinizi pek anlamış olmasam da, belki konuyu biraz daha açmak, daha anlaşılır olmasını sağlayabilir... (1) canlı türlerinin neredeyse bütün etkinliklerinin arka planında, hep türün devamlılığını sağlama çabası olduğu, gözlemlerle doğrulanan bir olgudur... (bu (1) numaralı yargının, ''saçma'' olduğunu ileri sürebilmek için, kendi içinde çelişik olduğunu göstermek gerekir...)

Saçma derken (bana göre tabiki) kastım ; aklımda oluşan, çelişkiler, bağdaşmazlıklar ,bağlanılamazlıklar diyebilirim..anlaşılmazlıklarla beraber tabiki..

Kendi adıma söylersem türümün devamı gibi hayat anlamım,amacımi gayretim yok... ha özelde değilde genelde insanoğlu türünün devamlılığından bahsediyorsanız bu da bana göre saçma... bu galaksiye bağımlı olan insanın sonu bellidir..sonu yokoluş..siliniş...bu duruma olgu diyenlerin gene kendi tanımlarına göre hayvansal bir içgüdüyü ,yaşam amacım ya da anlamım yapmak gene oldukça saçmadır bana göre..çelişik olduğunu göstermeye gerek kaldı mı bilmiyorum ama insan doğasında ruh ve sonsuzluk ögeleride barındır..şimdi türümüm devamını sağlayarak bu sonsuzluk ögesinin tatmin olacağını falan söylemeyin saçmanın daniskası derim.

(2) ''birey açısından yaşamın anlamı, kendi bireysel varlığını gerçekleştirmek, realize etmektir.''... demişim... her birey, daha doğuştan bir çok potansiyel (gizil yetiler) ya da bir dizi -ebiliteler getirir ve bireyin 'kendi olması' demek, doğuştan getirdiği o potansiyelleri ya da -ebilite'leri, yaparak, yaratarak, yönlendirerek, biçimlendirerek, üreterek...vb yani hayata geçirerek, gerçekleştirmesi demektir; yani gizil yetilerini 'kuvveden fiile çıkarması' yani eylemli hale getirmesi demektir... işte hayatın (birey açısından) anlamı , bu kendini gerçekleştirme süreci /mücadelesi olmalıdır... diyorum... ve bu (2). önermede de doğrusu, herhangi bir 'saçmalık' görmüyorum...

Geçici ,ölümlü sonlu bu dünyaya bağlanmamızı anlamlı hale mi getirecek yani bunlar?? bunlar insanın kendi varlığını temellendirebilmesi için tatmin edici şeyler değil..saçma..

ama belki sizi asıl ilgilendiren, konunun tanrısal varoluşla ilişkisi olabilir... tanrının var olması ya da var olmaması yahut tanrıya inanmak ya da inanmamak; ''kendini gerçekleştirmek'' konusunda hiç kimseye bir üstünlük ya da avantaj sağlamaz... çünkü, kendini gerçekleştirme süreci, baştan sona kadar, bireyin kendi ilgi, yönelim ve yeteneklerinden (hiçbir dışsal amaç için) ödün vermeden, mücadele etmesine ve uğrunda (yani kendini kazanma/üretme/varlama uğrunda) emek vermesine bağlıdır... bu konuda ne kadar çaba harcanır, emek verilir, mücadele edilirse, o oranda ''daha tam'' kendi olarak yaşama; yahut da 'daha az kendi özüne yabancılaşmış' olarak yaşama şansımız olur...


Katılmıyorum.İnsan her ne kadar inkar ederse etsin ruh ve sonsuzluk ögelerini içinde barındırır. Kimsenin kendini Tanrıdan tam olarak soyutlayabileceğinide sanmıyorum bu mümkün değil..

Ve bana göre Tanrı, kendi varoluşumuzu gerçekleştirmenin bir koşuludur. diğer varoluş ve anlamlandırma çabaları sonuçsuz kalmaya mahkumdur.

Bize didar gerek dünya gerekmez
Bize mani gerek dava gerekmez

Yunus Emre.

Dava: kasdettiğiniz anlatığınız kendini gerçekleştirme süreci :)
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Yaşamın anlamını ben böyle görmüyorum fakat çevremde gözlemlediğim şekli ile çoğu kişi için amaç yukarıda bahsettiğim gibi çok iyi düzeyde bir hayat yaşamak ve bu hayata ulaşmak için var gücü ile çabalamak...

Yaşamın anlamını dışsal bir amaca da bağlamıyorum fakat koşullar herkes için farklı olduğuna göre yaşamın amacını çok net bir çizgiye oturtmak benim açımdan mümkün gözükmüyor.

Birçok insana göre bu hayatta bulunma amacımız tekamül etmek ve her koşula rağmen güçlü kalmayı başarabilmek fakat bu kadar basit olduğunu zannetmiyorum.

Kendini gerçekleştirmek de koşullara bağlı sonuçta herkes için bu mümkün olmuyor. O zaman asıl amaç kendini gerçekleştirmek de olamaz...

Tanrı'ya inanlar için durum daha da karmaşık bir hal alıyor. Donkişot'un da bahsettiği gibi Tanrı bizi bu dünyaya ne amaçla yolladı tarzında sorular başlıyor. Bazıları dünyada birkaç saat kalırken bazıları yıllarca yaşıyor ve bu eşitsizlik nereden kaynaklanıyor diye merak ediyorum.

Tasavvuf'da cevap aramaya kalkınca işler daha da karışıyor. Herşey yaşandı, bitti biz sadece hatırlıyoruz ve bu dünyada hatırlamak için varız tarzında söylemler çıkıyor karşıma ve alemlerin aslı hayaldir v.s ile aklım daha da karışıyor.

Kısacası net bir cevap bulamadım henüz fakat araştırmaya devam ediyorum. Bugüne kadar söylenen, yazılanlardan daha fazlası olmalı gibi his var içimde ve o hissin peşinden gidiyorum.

yaşamın anlamınının, daha çok para kazanmak..vb dışsal amaçlar için çaba harcamakta olmadığını fark etmiş olmanız, çok önemli ve ileri bir bakış açısı kazanmanızı sağlayabilir... isterseniz problemi biraz basitleştirmek için (genel olarak insan varoluşunu ve toplumu bir paranteze alarak), sadece birey açısından ele almaya çalışalım... '''kendini gerçekleştirmek de koşullara bağlı sonuçta herkes için bu mümkün olmuyor''' diyorsunuz haklı olarak... fakat ''kendini gerçekleştirme sürecinin'' koşullara bağlı olması, neden o sürecin, (birey yaşamı açısından) hayatın en temel işlevi olmasını engellesin ki...?... her birey, içine doğduğu coğrafi, kültürel, tarihsel, ekonomik, sosyal, siyasal..vb bir çerçeve içinde yaşamak ve yine aynı çerçevenin kendisine sunduğu olanaklar (ve fakat aynı zamanda sınırlılıklar) ölçüsünde, kendi bireysel yaşamının en temel işlevini yerine getirmek, yani ''kendini gerçekleştirmek'' durumunda ve hatta zorundadır... (burada bireyin, kendi çabalarıyla kendini kuşatan çerçeveyi bir ölçüde genişletebileceğini kabul edeceğinizi umduğum için, ayrıca vurgulamıyorum) ...bu noktada belki sizi tereddüte sürükleyen, çerçevenin adil çizilmiş olmaması, yani hayatın herkese eşit olanaklar ve koşullar sunmuyor olmasıdır... ne yazık ki henüz, bu içinde yer aldığımız tarihsel aşamada herkes için, bireyin kendisini gerçekleştirebilmesi açısından, fırsat ve olanak eşitliğine uygun bir çerçeve geçerlilik kazanamadı... eşitliksiz, özgürlüksüz ve insani olmayan bir çerçeve söz konusu olsa da, birey açısından hayatın anlamı; verili koşullar altında (bir yandan bu koşullar da sürekli biçimde zorlanarak) doğuştan getirdiği potansiyellerine uygun olarak, kendi yetenekleri doğrultusunda çalışmaktan ödün vermeden, kendi ilgi alanlarında yapma, üretme, yaratma ... çabalarından asla vazgeçmemektir... zaten sizin kendi terminolojinizle ''tekamül'' dediğiniz kavramı, birey açısından olanak alanına sokan da, bu süreçtir... eğer kişi, kendini gerçekleştirme çabasında, ısrarcı davranamazsa, yalnız özgürleşme olanağını değil, aynı zamanda kendi olma ve (zaten olduğu kendinden) 'biraz daha tamamlanmış kendine' doğru, tekamül etme olanağını da kaybeder... tekamül, örneğin ilgi ve yeteneklerine uygun olduğu halde, hiç ispanyolca bilmeyen bir bireyin, ispanyolca öğrenerek zaten var olan kendini, biraz daha tamamlanmış kendine doğru taşıma sürecidir ( yeter ki, burada ispanyolca para kazanmak gibi bir dışsal amaç uğruna öğrenilmiş olmasın)... haaa... yapılan işten para da geliyorsa, gelsin; ama para bir amaç değil, bir sonuç olmalıdır... tasavvuf ehli açısından, kişinin kendisini tanrısal varoluşun bir parçası ve hatta ta kendisi olarak duyumsaması, sofinin kendini gerçekleştirmesinin bir biçimi olabilir... başka biri (hiç kuşkusuz özgürlük koşullarında) dünyanın en iyi kayakçısı ya da geyik avcısı yahut o tabloları yaratmak için emek verip mücadele ederek bir van gogh olarak kendisini gerçekleştirmiş olabilir... ama tanrı, hiç kimseye (kendi varlığına iman ettiği için) kendini gerçekleştirme sürecinde, ayrıcalık tanıyarak torpil filan yapmaz; eğer yapacak olsaydı, peygamberlerine yapardı; ama yapmadı... herhangi bir peygamberin, sırf peygamberlik yetileriyle doğmuş olduğu için, otomatik olarak peygamber olduğunu söyleyemeyiz... hepsi de, doğuştan getirdikleri potansiyelleri, kuvveden fiile çıkarmak için (yani kendini gerçekleştirmek için) kendi yetenek alanlarında, ilgilerinden ödün vermeden mücadele etmişlerdir... ama teleoloji, insanın dünyadaki varlığında özel bir amaç aramak yanlıştır.../...boşunadır...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Saçma derken (bana göre tabiki) kastım ; aklımda oluşan, çelişkiler, bağdaşmazlıklar ,bağlanılamazlıklar diyebilirim..anlaşılmazlıklarla beraber tabiki..

Kendi adıma söylersem türümün devamı gibi hayat anlamım,amacımi gayretim yok... ha özelde değilde genelde insanoğlu türünün devamlılığından bahsediyorsanız bu da bana göre saçma... bu galaksiye bağımlı olan insanın sonu bellidir..sonu yokoluş..siliniş...bu duruma olgu diyenlerin gene kendi tanımlarına göre hayvansal bir içgüdüyü ,yaşam amacım ya da anlamım yapmak gene oldukça saçmadır bana göre..çelişik olduğunu göstermeye gerek kaldı mı bilmiyorum ama insan doğasında ruh ve sonsuzluk ögeleride barındır..şimdi türümüm devamını sağlayarak bu sonsuzluk ögesinin tatmin olacağını falan söylemeyin saçmanın daniskası derim.



Geçici ,ölümlü sonlu bu dünyaya bağlanmamızı anlamlı hale mi getirecek yani bunlar?? bunlar insanın kendi varlığını temellendirebilmesi için tatmin edici şeyler değil..saçma..




Katılmıyorum.İnsan her ne kadar inkar ederse etsin ruh ve sonsuzluk ögelerini içinde barındırır. Kimsenin kendini Tanrıdan tam olarak soyutlayabileceğinide sanmıyorum bu mümkün değil..

Ve bana göre Tanrı, kendi varoluşumuzu gerçekleştirmenin bir koşuludur. diğer varoluş ve anlamlandırma çabaları sonuçsuz kalmaya mahkumdur.

Bize didar gerek dünya gerekmez
Bize mani gerek dava gerekmez

Yunus Emre.

Dava: kasdettiğiniz anlatığınız kendini gerçekleştirme süreci :)

aslında sn.dijital'e yazdıklarım sizin için de geçerli; ama kimi yanlış anlaşılmaları düzeltmeliyim... ''kendi adıma söylersem, türümün devamı gibi bir hayat amacım, gayretim yok'' diyorsunuz... elbette yoktur... ama ben bu ''tür varlığının devamı'' şeklinde özetlediğim anlam kategorisini, zaten birey yaşamının anlamı olarak değil, tür yaşamı bağlamında ileri sürdüm... yani, herhangi bir canlı türünün ( yani tür olarak) yaşamının anlamı, aynı türün sürekliliğini sağlamaktır; demek istiyordum... anlatmaya çalıştığım gibi, birey yaşamının anlamını, bireyin kendisini gerçekleştirme mücadelesine bağlıyorum... bu ikisi, (bir biriyle ilişkili olmakla birlikte) bir birinin aynı değil, kuşkusuz farklı anlama gelir... yine de belirtmeliyim ki, türün devamı hayvansal bir içgüdü filan değildir; çok daha kuşatıcı ve kapsayıcı olmak üzere ''canlılığın'' bir fonksiyonudur... ileri sürmediğim görüşleri, (örn. ''insanlar, ruh ve sonsuzluk ögelerini içlerinde barındırmaz'' ; yahut, ''insanlar, kendilerini tanrıdan tam olarak soyutlayabilirler..vb. gibi görüşleri...) bana mal ederek eleştirmek doğru bir yaklaşım olamaz... aslında tartışmak istediğiniz konu, her ne ise ilgili başlıkta, içtenlikle ve açık yüreklilikle tartışabiliriz...
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
[MENTION=3289]birazdahaderinmavi[/MENTION]; O görüşleri sizi eleştirmek için değil kendi düşüncelerimi ifade edebilmek niyeti ile yazmıştım. öyle anlaşıldı ise kusura bakmayınız. uzun uzun tartışmalardansa başlık hakkında görüşlerimizi paylaşmış olduk. böylesi daha güzel bence. teşekkürler. zaten uzayınca bunalıyorum ben :)
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
[MENTION=3289]birazdahaderinmavi[/MENTION]

Kendini gerçekleştirmeye itiraz etmedim fakat gerçek anlamının bu olduğunu hiç zannetmiyorum. Siz bir başlıkta yazmıştınız galiba, bizim şu an için bilmiyor olmamız var olan gerçeği değiştirmez. Gerçekte yaşamın anlamı her ne ise onu birgün bulmayı diliyorum sadece...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
evet arkadaşlar... bildiğimiz kadarıyla da, ötesinde de gerçeklik ne ise odur... ve umarım, yaşamın bir anlamı vardır...
 

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Yasamin anlami, dogum ile olum arasindaki surfeci, o surecin doganinin kendi bilgisi bilinci farkindaligi ve ozelligi ile bilerek ve isteyerek kendi serbest iradesi ile kendi adina kendi istedigi gibi yasayabilmesidir. Aksi yasam yasanmaz ve yasatilan bir surec olur.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst