ütopyanın ne olduğunu bilenler!!!hayallerinizi paylaşmak adına buyrun...

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde nilay30 tarafından oluşturulan ütopyanın ne olduğunu bilenler!!!hayallerinizi paylaşmak adına buyrun... başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,652 kez görüntülenmiş, 14 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı ütopyanın ne olduğunu bilenler!!!hayallerinizi paylaşmak adına buyrun...
Konbuyu başlatan nilay30
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan "ictenlik"

nilay30

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Şub 2010
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
evet arkadaşlar, gerçekleşmesi güç ama olmasını istediğiniz hayali bir toplum ve hayali bir devlet...bu konuda hayali paylaşımlarınızı bekliyorum.
 

cengaver

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
16 Şub 2010
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
hırsızlık olmasın,cinayet olmasın,haksızlık olmasın,yalancılık,dolandırıcılık,sapıklık,zalimlik,lik,lik,lik... bu LİKler devam eder.gider,önemli olan kötülüklerin yasaklanıp iyiliklerin teşvik edilmesinin yönteminin uygulanması.işte bu bir ütopya değil bir cı gerçektir,çünkü insanların çoğu kurulu düzeninden taviz vermek istemez,doğruları olduğu gibi kabul etmez kafasına göre dilediği yre çeker hatta ve hatta kendi kafasından doğrular üretir ve bu yolda yürürken kendine de yoldaş arar, ne yazıktır ki bulurda, yığınlarca ve yığınlarca.
insanlar şunu sorgulamalı doğruluğun kaynağı nedir?''insan aklı mı? şayet öyleyse neden faiz var,neden genel evler var(basbas insan hakları, özelde kadın hakları diye bağırırlar!!),neden kumarhaneler,şans oyunları,çeşitli cinsel sapıklıklara devletlerden vize,içki fabrikaları-içki içmeye teşvik(reklam,övücü sözler vesaire,bir de içki yaşının düştüğünden insanlar yakınır),meyhaneler,barlar vb,neden insanlar sınıf sınıf,ırk ırk bölünüyor(ırk üzerine kurulu devlet sistemleri,partiler,dernekler,cemaatler vb), ve daha sayamadığım bir çok kötülük çeşidi.bunlar neden var?insanlar biliyorlar ki bunlar zararlı(o taparcasına savundukları bilimsel verilerle konuşalım lafları yok mu, işte bilim bu konularda onlara bunların yanlış olduğunu söylüyor)
buda demek oluyor ki insanın ipiyle kuyuya inilmez.inersen seni orada bırakır ve bırakmasınada bahane kesin bulur!!!!.ben gerçekleşmesinin ütopik ama gerekli olduğuna bununda basit bir yolla olacağına inandığım bir sistem biliyorum,o öyle bir sistem ki orada kimseye zulmedilmez,eğer zulmedilecek olursa bu sistemden kaynaklanan bir sorun değil yine insandan kaynaklanan bir sorun olduğunu ayan beyan belli eden bir sistem.
sistem=İSLAM,yöntem=ilahi metod=Kur'an.
eğer insanlar barışa(silm'e) kavuşmak istiyorlarsa islama (ki islam kelimesi silm kökünden gelir) girmeleri gerekir.
''insan yaratıcısı olduğu ALLAH tan daha iyi kendisini bilemez'' ve ALLAH ta kullarının kötülüğünü istemez!
 
M

monaliza

Ziyaretçi
Polis,Hakim,Hakem ve Ordu sınıflarının bulunmadığı,isteyen zengin,isteyenin fakirce yaşadığı,açların ve fazla tokların bulunmadığı,kibirli insanların yer almadığı, kurallara gereksinim kalmaksıznın düzenin sağlanabildiği,kitaplarla dolu,okuyan ve okuduğunu anlayan,aydın ve paylaşımcı insanların kaynadığı yüzlerin hep gülümsediği,gönüllerin ışıldadığı,sevginin/aşkın tüketilmediği ve doyasıya yaşatıldığı,ihanetin adı bile geçmeyen bir dünyada yaşamak.

Çok mu ütopik oldu nedir?:)
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Anarşi üzerine düşünmüştüm bi aralar. Bir kadın dostum bu akıma ilgi duymuştu. Fight club filmini izledikten sonrada evdeki eşyalarından kurtulmuştu :) Memur olan bu arkadaş yeni eşyalar aldıktan sonra epey taksit ödemişti :). Basitçe aşama aşama anarşiden devlete ve hukuka geçişi aktarmak isterim. Ona daha uzun yazıp vermiştim. Oda anarşistlere göstermiş. Beni sevmemişler :).

1.aşama: Hiç bir kanun yoktur. Evlilik ve mülkiyet yoktur. Bu şekilde hayali bir yaşam alanı kurulmuştur. Hayırlı olsun. Devlet ve polis de yoktur.
2.aşama: İnsancıklar bu alanda yaşamaya başlar.
3.aşama: İnsancıklar barınmak ve yemek gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamak gereğini duyarlar. Ev inşa ederler imece usulu ile ve avlanırlar hep birlikte. Ev dediysek ilkel birşeyler.
4.aşama: İyi kötü karnı doyan ve başını sokacak birer ev bulan ahali çifleşmek arzusu duyar. Çiftleşirlerde sınırsızca.
5.aşama: Çocukların anası kabak gibi ortadadır ancak babaları hiç mi hiç belli değildir. Çocukların bütün sorumluluğu anadadır. Analar ağlar.
6.aşama: Babalar avlanır, analar ise evle ve çocuklarla ilgilenir. Avlar pay edilir ve mutlu gibidir ahali.
7.aşama: Bazı erkekler fiziki olarak diğerlerine nazaran daha kuvvetlidir ve yaradılış itibarı ile daha bencildir. Bu kesin böyledir. Kadınlarda aynı durumdadır. Bazı erkekler 2-3 kadını birden sahiplenir ve av etinden daha fazla pay alır. Neden zira daha güçlüdür ve dövebilir. Belkide öldürür. Belli olmaz!
8.aşama: Zayıf erkekler ve çikin kadınlar bu duruma içerler ama seslerini çıkaramazlar korkudan. İçin için kin güderler. Gittikçe daha fazla çalışıp daha az yemektedirler. Erol taşların ve afroditlerin tahakkümü altında yaşayıp gitmektedirler. Bu arada zayıf çelimsiz (söz gelimi) ismail (ismail ismi söz gelimi kullanılmıştır, bir amacı yoktur) bir kızı sever ancak kızı erol taş ekolünden biri tekeline geçirmiştir. İsmail benzin bidonunu kaptığı gibi kendini yakmaya kalkar, zor bela engel olurlar. Ancak bir gece kendini kayalardan aşağı atar ama yine ölemez zira şansızdır. Suya düşer, son anda kurtarılır. Görecek kötü günleri vardır daha.
9.aşama: Zayıf erkekler gizli bir toplantı yaparlar ve bu kötü gidişata dur demek üzere anlaşırlar. Ancak nasıl? Çok basit! Tarihteki ilk emniyet teşkilatını kurarlar. Eli silahlı (taş ve sopa tabiki) gezecek 20 kişi seçerler. Ertesi sabah onların artık bir emniyet gücü vardır.
10.aşama: Emniyet gücü iyidir hoştur ama ilk müdahalelerini kaba ve güçlü erkeklere yapar ve mümkün olduğunca eşit bir paylaşımın olmasına dikkat ederler. İlerleyen zamanlarda olur olmaz müdahaleleri ile halkın başına ali kıran baş kesen kesilirler. Halk yılgınlığa düşer. Yine bir araya gelirler ve bu kötü gidişe dur demek isterler.
11.aşama: Emniyetçiler için müdahale kuralları belirlerler. Bu kuralları az çok aklı çalışır gibi olanların yapmasına müsade ederler. Bu kişileri ise seçerler. İlk meclisleri ve ilk kanunları vardır artık. Seçilmiş olan aklı evvellerin tüm kuraları belirlemesi bir hak olarak verilir ancak bu işin de cılkını çıkarmamaları içinde bir babayasa yaparlar. Babayasa ile temel prensipleri belirlerler. Peki bu babayasayı kim işletecek der aklı kıt olanlardan biri? Babayasayı iyi bilen ve bunun işletilmesini sağlayacak bir heyet seçerler. Bütün bunlar taşlara oyulup meydana asılır. İlk babayasaları vardır artık.
12.aşama: Bir sürü velet orta malı gibi o sokak senin bu sokak benim gezip durmaktadır orta yerde. Babaların çocukları sahiplenmemesi çocuklarda kimyasal sorunlar yaratmıştır. Heyet zinayı suç sayar ve çocuk kişinin anası babası belli olmalıdır der. Zinaya 50 sopa ceza öngörülür. Ayrıca kamusal haklardan men cezası uygulanacaktır. Ceza ve Miras hukuku doğar. Ufak tefek ticari anlaşmazlıklar çözülemeyince Ticaret hukuku doğar ve daha bir sürü hukuk doğar. Sınıflar oluşur.
13.aşama: Seçimler şahşahalıdır. Keneyi ticarette bulan atılır siyaset sinesine. Eşşekler, atlar ve develer taştan pankartlarla süslenir. Beni seç kurtul der siyasiler.
14.aşama: Karmaşıklaşan sistemi kimse tam olarak anlayamaz aslında. Ama adı devlet olan bir yapıyı andırır gibidir. Hastanler, pastaneler, okullar, kerhaneler ve bilumum haneler türemiştir. İhtiyaçtırda bunlar. Cumhurriyeti de andırmaktadır. Hukuk danışmanları, yapılar için mimarlar, güvence için sigortacılar ve sağlık için doktorlar türemiştir. Ve herşeyin başına bir baş geçirilmiştir. Müdür zümresi doğar. Rüşvet doğar. İdari hukuk doğar. Dest-i izdivaç doğar. 30'luk 40'lık bekarlar doğar. İnternet doğar; internet polisi doğar. Öyle bir doğurur ki babayasanın adı artık anayasadır. Başka devletler doğar. Savaşlar doğar. Askerler doğar. Darbeler doğar. Bushlar dogar, kaddafiler doğar, honduraslar doğar ve analarımızın üstüne yabancı adamlar doğar. Boşanmalar doğar; medeni hukuk doğar.
15.aşama: İnsanlar yine mutsuzdur.

Not: Burada kısaltılmış olarak cumhurriete ve devlete geçişi anlattım. Ancak iş krallığada gidebilirdi. İş imparatorluğada gidebilirdi. Yönetim şekli değişebilir yani.
:) Thomas MOORE yazmış iyi hoş ama sadece bir ütopya be arkadaşım. Saygılar.
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Evet ütopya :) İnsanların en uç ütopyası sınırlı bir özgürlük olsa gerek. Buda maddiyatla elde edilebilen bir şey sanırım. Mesela canım kremlini görmek istedi ve atlayıp gittim. Canım kebap çekti gidip yedim. Evlenmek istedim ve evlendim. Örnekler çoğalır gider. Maddiyat fizik alemin en önemli ütopyası olsa gerek. Annemizi severiz ve özleriz. Aramak isteriz. Aramak bile parayla yani aslında sevgi bile parayla. Eğitim hele çok para. Ya sağlık? Eşit bir gelir dağılımı dileği ile.
 

sunay yorulmaz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
24 Şub 2010
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Koşullanmışlıkar ve kuşatılmışlıklarla dolu bir yaşamda, sımsıkı sarılmamız gereken ütopyalarımızın olması gerektiğini düşünüyorum...Düşle gerçek arasındaki o ince ayırdımda bulunan ütopyalarımız... varolanla yetinmemeyi öngören ...sınırları zorlayan ...bazen farklı düşüncemizle bizi biz yapan ütopyalarımız...herşeyiniz elinizden alınabilir ama hayallerinizi asla çaldırmayınız...
 

usenenadam

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
9 Kas 2009
Mesajlar
80
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
74
yapılması gerekenleri yapmakla
yapılmaması gerekenleri yapmamakla
iki çırpıda ütopyayı şak diye şaklatıverir
inci gibi bir dünyaya kavuşabiliriz
hatta belki de Godo bile çat kapı geliverir..
ammaa..
kime söylüyon..
naa duvara..
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Ütopik yaşam kurgularının, derin şizofrenik altyapılarının olduğunu düşünüyorum. İnsanın bir çizgi halinde hareket etmesini gerektiren bir çok kurgunun ruhun esnekliğini ihmal ettiğini düşünüyorum. Aslında düşlerden çıkıp gelmiş gibi görünen kurguların, beynin de katkısı ile gün yüzüne çıktığını düşünüyorum. Bilinçaltının oynadığı oyunlar ruhun zigzaglarını etkilememeli. İnsan olan yerde sınıf doğal olarak gelişir. Mülkiyet şehveti doğurur, şehvet ise cinayeti. Ve bütün bunlar insanın özünde olan dürtüler. Ama yinede illa ütopya derseniz şöyle diyebilirim.


1- Yaşam hakkı-Can değerlidir ve mutlak suretle korunmalıdır. Savaşlar milletlerin kararları ile çıkmaz, devletlerin karaları ile çıkar. Devlette, millet adına yürütme ve yasama yetkilerini kullananların seçimleri titizlikle yapılmalı. Milletin iradesinin önüne hiç bir şey geçmemeli. Milleti kerih görüp, millet adına insiatifi ele alma gibi kavramlar tarihe geçmeli. Sağlık hizmetlerine herkes ulaşabilmeli. Temel ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz olanlara millet adına devlet el uzatmalı.

2- Eğitim hakkı-Eğitim bir toplumun hamurundaki en önemli unsurdur. Eğitim kolay ulaşılabiliri genele yayılı ve eşit olmalı. Ezberden ziyade düşündürmeye dayalı bir müfredat uygulamaya konmalı. Zeki öğrenciler derecelerine göre sınıflandırılıp gerekli yönlendirmeler yapılmalı. Mesleki kaabiliyeti tesbit edilenler mesleki eğitime zorlanmalı. Ve bu hizmetlere karşılık kesinlikle hiç bir ücret talep edilmemeli. Silahlara harcanan para ile eğitim ve sağlık kurumları fevkalade kurtarılabilir.

3- Düşünme serbestisi-Düşünen insanların önleri açılmalı. Öyle her aklına gelen zırvalığı ağzından çıkarana düşünür demek tabi yersiz. Fikirlerin serbest dolaşımına imkan verilmeli; zira kabul görüp görmemesi milletin tercihidir. Millet iradesi her şeyden üstün olacağına göre hiç bir mahsuru olmayacaktır.

4- İnsani muamele-Hiç bir gerekçe ile temel insan hakları ihlal edilmemeli. Ancak direniş hallerinde ve art niyetli saldırılarda, etkisiz hale getirmek amacı ile şiddete başvurulabilir. İnsan insan gibi muamele etmek bir milletin ve devletin geleceğinin garantisidir. Saygı ve sevgi bağlılığı getirir, bağlılık ise yine sevgi ve saygı olarak kaynağa geri döner. Birçok şey kendiliğinden düzelir.

5- Devletin vatandaşla ilişkisi-Herkese eşit uzaklıktaki bir anlayış hakim kılınmalıdır. İhaleler ve iş konumları belirlenmiş ölçülere göre tamamen objekif olarak tahsis edilmeli. Ölçülere en çok uyanlar işe alınmalı ve ihaleleri kazanmalı. Kamuda rüşvet ve iltimasın önü sonsuza dek kesilmeli. Öyle bir sistem kurulmalı ki hiç bir siyasetçinin veya bürokratın bu konuda bir dahli olmamalı. Sistem dolayısı ile siyasi kadrolaşmanın önüne de geçmiş olacaktır. Devletin vatandaşı için var olduğu fikri her yerde hakim kılınmalı. Gerekirse bir seferberlik şeklinde. Şeffaflaşma kavramına hız verilmeli ve çok müstesna devlet sırları hariç vatandaşın devletini denetleyebilmesi sağlanmalıdır. Vergi sistemi daha adil ve makul bir zemine çekilmelidir. Vergi ve kayıt içilik teşvik edilmelidir. Ülkemizde 3 milyon gerçek vergi ödeyenin bulunduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Dolaylı vergilerle bu açığı kapatmaya çalışan devlet bir çok hizmeti dünyadan çok daha pahalı almamıza neden olmaktadır. Vergi yaygınlaşırsa hesap sorma da yaygınlaşacaktır. Adalet mekanizmasının yükü azaltılmalı ve tam bağımsızlığı sağlanmalıdır. Mahkemeleri meşgul eden tam 500 bin zombi şirketin dosyası ivedi kapatılmalıdır örneğin. Ve buna benzer bir çok komik uygulama...

6- Çocuklar-Çocukların bizim mirasımızı devralacağını asla unutmamalıyız ve onlara her zaman çok fazla özen göstermeliyiz. Benden sonrası tufan diyen ve tamamen hayvani bir seviyede yaşayanları ilgilendirmeyen bir konu olsa gerek. Ancak az çok milleti ve ülkesi adına dertlenenlerin bu konun önemini anlıyacağı kesindir. Çocuklar hızla cahilleştirilmektedir. Uzmanlaşmalarının önü açılmalıdır. Günümüzde uzmanlaşmanın ne kadar önemli olduğu gelişmiş ülkelerden kolaylıkla anlaşılabilir. Hayatlarına zenginlik katmak adına her türlü faaliyet devlet tarafından teşvik edilmelidir ve gerekirse özel sektör bu sosyal faaliyetlerin içine cebren çekilmelidir. Cebir bazen gereklidir! Spor, sanat ve diğer kültürel ve sosyal faaliyetler, onların hayatının merkezine alınmalıdır. Yarış atı gibi o sınavdan bu sınava koşan çocuklar, sosyal hayatı ıskalamaktadır.

7- Suç ve ceza-İnsanın olduğu yerde suç her zaman var olacaktır. Ancak gelişmiş ülkelerdeki sitatistikler bize şunu kesin olarak gösteriyor ki; ekonomi ile suçların miktarı ve şekli arasında çok güçlü bir bağ var. Eşit bir gelir dağılımı ve kalkınma yönlü politakalar çok yüksek bir öneme sahiptir. İçerideki demokrasi sorunları güçlü bir irade tarafından hızla aşılıp esas meselere nazar etmek mecburidir ve hatta hayatidir. Sadece ordusunu, büyük iş adamlarını ve bir kısım bürokratlarını hoş tutarak hiç bir devlet gelişmede mesafe alamamıştır. Hatırlarsanız sovyetler birliğinin dağılmasına ve soğuk savaşın bitmesine, nükleer silahlara yapılan yatırımlar neden olmuştur. ABD ile nükleer silahlar konusunda rekabete giren rusya ekonomik olarak çökmüştür ve birlik dağılmıştır. Soğuk savaş bitmiştir. Günümüzde hala 3660 adet nükller silah bulunmaktadır. Yapılan bir çok araştırma eğitim ile suç arasında ters bir orantının olduğunu göstermiştir. Şimdi bir kaç sivri zekalı ya eğitimliler de suç işliyor diyecektir. Söyliyeyim! Esas olan oranlar ve rakamlardır. Aile kurumunun stabilitesinin de suçu önlemede müthiş bir silah olduğu günümüzde kabul edilmektedir. Ahlakın en temel menşei ve menbaı olan dinin katkıları da yadsınamaz. Dinin toptan yadsınması ciddi sorunlara neden olabilmektedir. Dünyada örnekleri çoktur.

8-Aşk ve evlilik-Aşkın önü açılmalı. Feodal yapı mutlaka dağıtılmalı. Toprak reformu hızla gerçekleştirilmeli. Töre cinayetlerine çok ağır cezalar verilmeli. Bütün bunların yanında tek eşliliğin en faydalı ilişki biçimi olduğu neredeyse tüm sosyologlar ve psikologlar tarafından kabul edilmektedir. Topluma aile olmak yeniden öğretilmeli. Geçici marazlı fantazilerin ne elim neticeler doğurduğunu bu toplum çok yakından tecrübe etmiştir. Maddiyatçılığın had safhada olduğu günümüzde hepimizin tekrar güzel şeyler hissetmeye ihticamız var. Ruh yeniden ihya edilmeli ve ruhun elmastan heykelleri dikilmeli. Akılcılık ile beraber ruhculuk el ele yürümeli, koşmalı ve hatta uçmalı. Mutsuz insanlarla dolu dünyamız tekrar kocaman bir aile olmalı. Paylaşmalı ve daha çok paylaşmalı. Bencil isteklerinin kölesi durumunda olan insanlık inim inim inlemektedir. Duvarları bir türlü yıkamamaktadır. Sevgi, aşk ve saygı en önemli silahları olacaktır insanlığın. UMARIM 3. DÜNYA SAVAŞI GÜLLERLE YAPILIR VE İNSANLAR BİRBİRLERİNE GÜLLER ATARLAR. AKACAK TEK TÜK KANDA GÜLÜN DİKENİNDEN OLUR!!! İyi söz ettim ha :).

9- Medya-Medyanın ne kadar şarlatan ve manupile edici olduğunu herkes anladı sanırım artık. Büyük bir hipnoz ustası. İsmi medya olan huysuz ve bakımsız at terbiye edilmeli ve binilecek hale getirilmelidir. Çığırtkan mahalle kadını hükmünde olan medyaya ahlak ve terbiye dersleri zorunlu olarak verilmelidir. Denetimi çok sıkı yapılmalıdır. İzlemeyiversin diyenler için şunu derim; Birisi ulu-orta çırılçıplak caddede yürüse ve siz oradan eşinizle geçiyor olsanız yine bakmayıverirz olur biter diyebilir misiniz? Diyemezsiniz!!! İşte medyada böyle ele alınmalı. Faydalı bir olguya dönüştürülmeli.

Görüşmek dileği ile :)
 
M

monaliza

Ziyaretçi
Ütopik yaşam kurgusu değil,bence yaşamın içinden ütopik görüler önemli. Ütopya,hayal,ideal, aynı kapıya çıkarmış gibi görünselerde oldukça farklıllar birbirlerinden.
Bir felsefe sitesi kurmayı hayal edebilirim. Bu olağan bir durumdur.
Her üyenin istisnasız,aynı fikirde olduğu,hatta her üyenin benimle birebir aynı fikirde olduğu bir felsefe sitesi kurmak ütopyadır.
Ütopya, bazen güzeldir,bazen dehşettir.
 
K

kuzeys

Ziyaretçi
Benim ütopyam biraz daha gerçekçi; kapitalist toplumun içerisindeki yozlaşma, popülizm, sol sekter anlayış ve yabancılaşma hastalığından sıyrılıp brecht'in solum töreni şiirindeki gibi kızılca bir ayının denizlerin ötesinden değil ama işçi mahallerinden çıkıp karşılşatığı tüm engelleri kaldırarak , devrim sonrası bile sadece proleteryaya yön verebilcek değil tüm azınlıkları ve liberalleri bile sınıfsız topluma kadar içerisinde tutabilecek komünist bir partin gelmesidir. Üstelik bu parti öyle bir parti olmalıki programı ve tüzüğüyle devrim sonrası özgürlük sloganları atacak karşı devrimcileride ikna edebilcek demokrat yapıya ve kararlılığa sahip olabilmeli. Böyle bir şey varolan teorilerle mümkün olmasada tanrı'larını kıskandırabilecek yeteneğe ve yaratıcılağa sahip insan için mümkün görünüyor.

Tüm insanların imzalarını atabileceği bir toplum sözleşemesi.. özel mülkiyetin birey ve toplum temel ihtiyaçları noktasında sınırlandırılması ve insanların kendi haklarınının temelini oluşturan diğer haklara saygı göstermesi ,bu kulağa hoş geliyor..

SOLUMA TÖRENİ
Bir yaşlı kadın geldi bir gün.
Ekmeği kalmamıştı yiyecek.
Askerler yemişti ekmeği.
Üşümüştü kadın, kapaklandı düştü bir hendeğe.
Aç değildi artık:
Ormanda küçük kuşlar sustu, bir şey diyemediler.
Ağaçların tepesinde çıt yoktu.
Yalnız yukarılarda duyuldu
bir derin soluk zorla.
Bir doktor geldi bakmaya ölüye.
Tamam, dedi, gömebilirsiniz kocakarıyı.
Toprağa verildi aç kadın.
Bir daha gık demedi.
Doktorsa hâlâ alayındaydı işin.
Ormanda küçük kuşlar da gık demediler.
Ağaçların tepesinde çıt yoktu.
Yalnız yukarılarda duyuldu
bir derin soluk zorla.
Bir adam geldi sonra yapayalnız.
Kalmamıştı ileri tutar bir yeri.
Bir bit yeniği var dedi bu işte.
Kadına karşı bir sıcaklık duydu içinde.
İnsanoğlu, dedi, acıkınca yiyebilmeli.
Ormanda küçük kuşlar sustu, bir şey diyemediler.
Ağaçların tepesinde çıt yoktu.
Yalnız yukarılarda duyuldu
bir derin soluk zorla.
Bir aynasız geldi sonra.
Kauçuktan copu elinde.
Çıkardı adamın pestilini.
Bir daha gık demedi adam.
Aynasız durmadan bağırdı çağırdı gene de.
Ormanda küçük kuşlar da gık demediler.
Ağaçların tepesinde çıt yoktu.
Yalnız yukarılarda duyuldu
bir derin soluk zorla.
Sakallı üç adam geldi sonra.
Çıkamaz dediler insan bu işin içinden tek başına.
Silahlar patlayıncaya kadar söylediler bunu.
Etlerine kurtlar üşüştü sonra bu üç adamın.
Gık diyemediler bir daha.
Ormanda küçük kuşlar da gık diyemediler.
Ağaçların tepesinde çıt yoktu.
Yalnız yukarılarda duyuldu
bir derin soluk zorla.
Sonra insanlar geldi bir kalabalık, bir kalabalık.
Konuşmak istediler askerlerle.
Onlar konuşturdular makineli tüfeklerini.
Susturuldu bütün insanlar, gık diyemediler bir daha.
Alınlarında bir kırışık kaldı ölenlerin.
Ormanda küçük kuşlar da gık diyemediler.
Ağaçların tepesinde çıt yoktu.
Yalnız yukarılarda duyuldu
bir derin soluk zorla.
Kızılca bir ayı geldi sonra, kocaman bir ayı.
Töre möre bilmezdi, gelmişti denizlerin ötesinden.
İşini bilirdi ama, yoktu hiç şakası.
Yutuverdi küçük kuşlarını ormanın
Ormanda kuşlar susmaz artık.
Ağaçların tepesinde sessizlik sona erdi.
Ne kadar kolay duyulur şimdi
Yukarılardan gelen soluk.
Bertolt Brecht
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Sevgili monaliza, imkansızlığı ütopyanın olmazsa olmazı kabul ederek yola çıkarsak söylediğine aynen katılıyorum. Ancak More'un ütopyası birçoklar tarafından gerçekçi olarak algılandı. Platonun ütopyası hiç de imkansız gibi durmamaktadır mesela. Devlete ilişkin işleyişi ve sınıfları belirlemiştir. Farabi gibi nice düşünürler tasarımlar yapmışlardır ve bence ciddi katkıları olmuştur. Yani mutlak imkansızlık zor gibi durmuyor mu? Bilemiyorum. Ancak bu perspektiften baktığımızda benim yaklaşımım rahatlıkla bir ütopya olabilir mi acaba? Saygılarımla...
 

Süreyya Önal

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
16 Nis 2010
Mesajlar
469
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
madem ütopya !!! bu deliye de atış serbest : ))


Her şeye kâdir/muktedirsin (efekt- Korkmaz Çakar; n n n nnnn) ve o an …hiçbir şeye değmediğini anladığın nokta

Ol ur mu acep kimbilir?! olur mu olur... işte böyle düş üün dur.
 

rainbow64

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Şub 2010
Mesajlar
331
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Edebiyat dersinde ingiliz yazarların baya çok kullandığı bir teknik olarak öğrendiğim bir kavram.Bana bunu çağrıştırıyor.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
evet arkadaşlar, gerçekleşmesi güç ama olmasını istediğiniz hayali bir toplum ve hayali bir devlet...bu konuda hayali paylaşımlarınızı bekliyorum.
Sait Faik'in yazası gelmek dediği gibi bir durumda, 17-18 yaşlarımda eski bir müzik defteri buldum. Bir kurşun kalem alıp durmaksızın yazdım. Onlarca sayfa, saatlerce. Bir mani enerjisi. Bu yaşamımda bazen beni takip etti. O gün bir ütopya üretmek rüya gibi saatlerimi almıştı bugün yaşanılan distopyanın kendinden 10 dakika sıyrılsam şanslıyım o anı meditate ilan ediyorum..

Bugün bir ütopya kurgulaysaydım artık düşgücü hayalgücü değil de mantık ve politik kurgu onu kurgulardı o yüzden sıcak bakmadım.
Sanırım üretim toplumlarını dağıtırdım ve çalışmayı ödev sayar topluma bölerdim.
Barınma beslenme gibi temel ihtiyaçlar için seferberliğe başlardık.
Teknolojiyi oldukça yaşamdan çıkarırdım. Çocukları ilk 10 yaş doğa da olabildiğine yaban ve endi haline bırakırdım. Eğitim kurumlarını kaldırırdım ya da çok sesli başka öğrenim metodu. Müziğe çok önem verirdim. Koro seviyorum. Herkese şarkı söyletirdim her yerde..

Bu bencilce; başkaları adına ben karar veremem...
Bana sorarlarsa söylerim...
 
Son düzenleme:
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst