Toplumsal muhalefet örgütlerinden açıklama: AKP saldırılarına karşı mücadeleye!

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Gündem (Dünya\/Türkiye) kategorisinde evrensel-insan tarafından oluşturulan Toplumsal muhalefet örgütlerinden açıklama: AKP saldırılarına karşı mücadeleye! başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 590 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Gündem (Dünya\/Türkiye)
Konu Başlığı Toplumsal muhalefet örgütlerinden açıklama: AKP saldırılarına karşı mücadeleye!
Konbuyu başlatan evrensel-insan
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan evrensel-insan

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
AKP’nin yeni savaş konsepti kapsamında toplumsal muhalefete dönük saldırı, operasyon ve gözaltılara karşı toplumsal muhalefet örgütlerinden açıklamalar geldi

Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy: AKP Sokağı kaybetti, sandığı kaybetti faşizmle iktidarını sürdürmeye çalışıyor!

Hedefleri soldur. Sosyalistlerdir. Demokrasi güçleridir. Ancak bilinmelidir ki bu ülkenin tarihi, sosyalistlere saldırarak halkı sindirmenin tarihi olduğu kadar faşizme karşı demokrasi mücadelesinin de tarihidir.

İktidarda kalmak için savaş çıkarmayı, gençlerin bedenlerini bombalarla patlatmayı göze alan, halkı susturmak için sosyalistlere saldıran AKP faşizmine karşı solun, sosyalistlerin, tüm demokrasi güçlerinin hep birlikte mücadeleyi yükseltmesi acil görevimizdir.

Açıklamanın tamamı:

Haziran İsyanı’nda sokakta kaybeden, milli irade diye diye hakkını arayan herkese sandığı işaret eden, 7 Haziran’da sandıkta da kaybeden AKP ve Tayyip Erdoğan, şimdi iktidarda kalmak için Amerikan icazetiyle İncirlik’ten kalkan uçaklar ve ev-sendika baskını yapan polisiyle sola, sosyalistlere saldırıyor.

Son iki gündür ülkenin dört bir yanında “IŞİD” adı altında gerçekte sola, sosyalistlere, demokrasi güçlerine dönük operasyonlarla gerçekleştirilen gözlatılar, twitter yasaklarıyla başlayan, muhalif web sitelerine, halkın haber alma kanallarına dönük engellemeler, Eğitim-Sen başta olmak üzere demokratik örgütlere yönelik polis baskınları Tayyip Erdoğan’ın “Yeni bir süreç başladı” diyerek ilan ettiği, Davutoğlu’nun “Bu noktasal bir operasyon değildir, süreçtir. Bugünden itibaren bu şer odaklarına karşı yürüteceğimizi süreç geniş kapsamlıdır, bir günlük değildir.” sözleriyle tanımladığı “süreç”in kişisel iktidarları için, iktidarda kalmak için halka dönük saldırıların, baskıların artacağı bir dönem olduğunu göstermektedir.

“Yeni Süreç”i meşrulaştırmaya çalışan Tayyip Erdoğan; “Son gelinen aşamada ise artık bu iş tamamıyla çığırından çıkmış durumdaydı” diyor. İşi çığırından çıkaran bu ülke halklarını cihatçı çetelerin hedefi haline getiren kim?

İşi çığırından çıkaranlar; IŞİD’e canlı kalkan olarak kullanacakları 49 konsolosluk görevlisi, karargaha çevirecekleri bir konsolosluk binası verenlerdir. Sözde rehinelere karşılık cezaevlerindeki 180 cihatçıyı salıverenlerdir. TIR’lar dolusu silah verenlerdir. Libya’dan gelen cihatçıları karşılayacak liman, Orta Asya ve Kafkasya’dan gelenleri taşıyacak uçak verenlerdir. Vahşetlerinin propagandasını yapsınlar diye yüksek teknolojili medya ekipmanları, reklamlarını yapsın diye Anadolu Ajansı verenlerdir. Kürtlere saldırsınlar diye yol veren, sınırı rahat rahat kullansınlar diye geçiş izni verenlerdir. Başta Antakya olmak üzere sınır kentlerimizi cihatçı çeteler kafa kesmekten yorulduklarında gelip dinlenecekleri, yaralandıklarında tedavi edilecekleri yerler haline getirenlerdir. Yağmaladıkları petrollerini satacakları pazar, Türkiye’den para ve eleman toplasınlar diye fırsat verenlerdir. Hepsini biliyor ve tanıyoruz.

Erdoğan ve Davutoğlu, AKP’nin tek başına iktidar olmasını engeleyen HDP’nin barajı aşmasının acısını savaşa sarılarak çıkartmakta, bu nedenle Kürt hareketini hedef almaktadır. Tayyip Erdoğan’ın “Özellikle Doğu, Güneydoğu Anadolu bölgesinde vatandaşlarımız kendi demokratik haklarını dahi kendi istekleri istikamette kullanamadıkları gibi devamlı tehditlerle karşı karşıya kaldılar” Davutoğlu’nun “demokratik seçimlere müdahale etmeye cüret gösterdiler” açıklamaları 7 Haziran başarısızlığını kabul etmemenin ve kendisine yüklenen neoliberal rantçı ekonomik program ve Kürtleri etkisiz kılma misyonundaki başarısızlığının itirafıdır.

Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu’nun halk düşmanı politikalarının F-16’ların gürültüsü ile duyulmaz hale getirilmesine izin vermeyeceğiz. Biliyoruz ki, İŞİD’e yıllardır kol kanat gerenlerin “DEAŞ(!)”ı vuruyoruz yalanları hiç kimseyi kandıramaz. Herkes sizin yalancılığınızı ve demogogluğunuzu öğrendi. Ne samimiyetsiz ağlamalarınız ne de kof tehditlerinizin bu ülke halkı üzerinde bir etkisi kalmadı. Herkes bu saldırganlığın Türk ve Kürt kardeşliğini vuracağını biliyor. Bu savaş çığırtkanlığının yaratacağı atmosfere güvenerek kentine, doğasına sahip çıkanlara, HES’lere karşı direnenlere, öğrencilerin demokratik üniversite mücadelesine, işçilerin sendikalaşma ve insanca yaşam direnişlerine saldıran bir AKP faşizmi ile karşı karşıya olduğumuzun farkındayız. Bu nedenle AKP’nin hamaset içeren, vatan-millet edebiyatıyla düşmanlığı arttıran bu saldırganlığına karşı herkesin barış talebine, demokrasi talebine, demokratik kurumlara ve hepsinden önemlisi yaşamına sahip çıkması gerekiyor. Parklardan, HES direnişlerine, gencinden emeklisine, Gezi’den Kobane’ye kadar; seçimlerde oyları koruma telaşından AKP faşizmine karşı sokakta gösterilen direnişlere kadar emek koyan herkesin, her yerde kararlı ve direngen bir tutum sergilemesinin zamanıdır.

Hedefleri soldur. Sosyalistlerdir. Demokrasi güçleridir. Ancak bilinmelidir ki bu ülkenin tarihi, sosyalistlere saldırarak halkı sindirmenin tarihi olduğu kadar faşizme karşı demokrasi mücadelesinin de tarihidir.

İktidarda kalmak için savaş çıkarmayı, gençlerin bedenlerini bombalarla patlatmayı göze alan, halkı susturmak için sosyalistlere saldıran AKP faşizmine karşı solun, sosyalistlerin, tüm demokrasi güçlerinin hep birlikte mücadeleyi yükseltmesi acil görevimizdir.

AKP’yi faşizm kurtaramayacak!

Oya Ersoy

Halkevleri Genel Başkanı

SYKP Merkez Yürütme Kurulu: İnadına barışı savunacağız

Biz Türkiyeli sosyalistler olarak, meşru olmayan bu hükümetin aldığı kararla bu savaş girişimine geçit vermeyeceğimizi, inadına barışı savunacağımızı, emperyalistlerin ve onların ülke içindeki işbirlikçilerinin planlarını bozmak için sonuna kadar mücadele edeceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.

Açıklamanın tamamı:

AKP ve Erdoğan, tek başına iktidar olma ve Başkanlık imkanını ortadan kaldıran ve kendilerinden hesap sorulmasının önünü açan Haziran Genel Seçimi’nin sonuçlarını hazmedemiyor. Dilinden hiç düşürmediği ‘cumhur’un iradesine aykırı bir biçimde, yeni parlamentodan oluşmamış, meşru olmayan bir atanmışlar hükümetiyle Türkiye halklarını ve Ortadoğu’yu kaosa ve büyük çaplı bir savaşa sürüklüyor.

Seçim öncesi AKP kadrolarının, yandaşlarının ve bizzat Erdoğan’ın dilinden düşürmediği ‘HDP Meclise girerse kaos çıkar.’ minvalindeki açıklamalar hayat buluyor. 7 Haziran öncesinde HDP’nin meclise girmemesi, barajı aşamaması için yürütülen kaos politikaları; Adana ve Mersin il binalarının bombalanması, seçim faaliyeti yürütenlere dönük linç girişimleri, AKP medyasının hedef gösteren dili ve son olarak Diyarbakır mitingine IŞİD çete üyesi tarafından yapılan bombalama eylemi ile kendisini göstermiş, barış isteyenler ve bizzat HDP yönetimi tarafından bertaraf edilmişti.

Her yolu denemesine karşın HDP’nin TBMM’de yer almasına engel olamayan devlet güçleri ve AKP hükümeti 50. gününe yaklaşan seçim sonrasında yeni bir kaos ve savaş konseptini devreye sokmuş görünüyor.

Ardahan’da yaratamadıkları halkları birbirine düşürme girişiminin bir adım sonrası olarak düşünülmesi gereken Suruç’taki 31 sosyalistin katledilmesi ve 100’den fazlasının yaralanması ile sonuçlanan haince katliamın, AKP’nin ve Erdoğan’ın iktidar hesaplarının planı olduğu bugün net bir şekilde ortaya çıkmış bulunuyor.

24 Temmuz günü bir astsubayın öldürülmesi bahanesiyle yürürlüğe sokulan ve IŞİD çetesi ile mücadele yürütülüyormuş gibi yaratılan gözaltılar Türkiye’nin sol, özgürlükçü muhalefetine karşı başlatılan cadı avıdır. Yüzlerce HDP’linin gözaltına alınmasının akabinde TC devleti Kürt yaşam alanlarını ve Kandil’i bombalayarak barış girişimlerine son noktayı koymak istemektedir.

Ülkenin tüm doğal kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çeken, kentleri bir yaşam alanı olmaktan çıkartıp, rant alanına dönüştüren, eğitimden sağlığa neoliberal politikaların en sadık uygulayıcısı olacağının garantisini veren, katledilen yurtseverlerin ve sosyalistlerin katili olan AKP ve Erdoğan, tüm bu hukuksuzluğun, keyfiyetin hesabını veremeyecek noktada ABD ve NATO’nun da onayını alarak Kürt halkına ve onun örgütlü güçlerine savaş ilan etmiştir.

AKP ve Erdoğan, katliam hazırlığı yaparken, can havliyle, haber alma özgürlüğünü ortadan kaldırmış tüm Kürt haber alma organlarına yayın yasağı getirmiş, muhalif internet siteleri illegal yollarla kapatılmış, internete yasak/kısıtlama getirilmiştir. Son olarak Eğitim-Sen Genel Merkezi polis güçlerince basılarak, onlarca kişi gözaltına alınmıştır. Görünen o ki Türkiye, ilan edilmemiş bir darbe ile olağanüstü hal rejimine sokulmak istenmektedir.

Biz Türkiyeli sosyalistler olarak, meşru olmayan bu hükümetin aldığı kararla bu savaş girişimine geçit vermeyeceğimizi, inadına barışı savunacağımızı, emperyalistlerin ve onların ülke içindeki işbirlikçilerinin planlarını bozmak için sonuna kadar mücadele edeceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.

Kürt halkı yalnız değildir.
Sonuna kadar direniş, sonuna kadar dayanışma!
Yaşasın halkların mücadele birliği!
Yaşasın enternasyonalizm!
An serkeftin, an serkeftin!

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi
Merkez Yürütme Kurulu

Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanlığı: Tüm halkımızı bulunduğu her yerde direnişi yükseltmeye çağırıyoruz

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun korsan hükümeti; Kürt sorununu tehditle, şantajla, korkuyla, sindirmeyle ve kontra güçlerin tetikçiliğinde katliamlarla çözebileceğini, bastırabileceğini düşünüyorsa kendinden önceki onlarca hükümetin uygulamalarına bakmalıdır.

Bilindiği üzere 7 Haziran seçimleri ile Türkiye her açıdan yeni bir aşamaya geçmiştir. Seçim öncesi Kürt halkı önemli oranda kendi arasında, Kürdistani halklarla ve Türkiye demokratik güçleri ile ittifak yapmış, etkili bir muhalefetle AKP’yi tek başına iktidar olmaktan alıkoymuştur. Dolayısıyla elde edilen başarı diktatörlüğün önünü kapattığı gibi, hem Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açacak, hem de Kürt sorununu çözecek bir fırsat yaratmıştı.

4 Nisan’da Tayyip Erdoğan’ın müzakere masasını devirmesi ve ardından HDP’ye ve halkımıza yönelik DAİŞ çeteleri ve kontra güçlerin tetikçiliği ile başlatılan saldırı süreci Ülkeyi bir kaos ortamına sürüklemenin adımları olmuştur. Kobani katliamı ve Türkiye Sosyalist Gençlerine yönelik Suruç’ta gerçekleştirilen vahşi katliamla Türkiye Cumhuriyeti devleti hem kaotik ortamın yaratıcısı olmuş hem de safını belirlemiştir.

Suriye iç savaşı ile terörist güçlerle ittifak kuran, silah ve lojistik desteği sağlayan, sınırlarını ve topraklarını bu terörist unsurlara açan Türkiye Cumhuriyeti devleti Ortadoğu okumasıyla uluslararası alanda yalnızlaşmış, Kürt halkıyla kalıcı barış yerine, savaş konsepti ve uygulamaları ile geri dönülmez bir düşmanlığı tercih etmiştir. En son ABD ile DAİŞ’e karşı ortak mücadele adı altında üslerini koalisyona açma karşılığında Kürdistan Özgürlük hareketine ve gerillalarına bombardıman izni almıştır. Halkımızın özgürlük mücadelesi ve halkların demokratik özlemleri bir kez daha kirli ittifak ve pazarlıklarla boğulmak istenmektedir.

Türkiye devleti DAİŞ çeteleri ile mücadele adı altında Türkiye demokrasi güçlerine ve Kürt halkına karşı siyasi ve askeri soykırım operasyonlarına başlamış ve yeni katliamların gerçekleşmesini sağlayacak bir sürecin kapısını açmıştır. Kürt halkının meşru ve haklı mücadelesini besleyip büyüttüğü gerici terör grupları ile bir tutma söylemi-eylemi ancak bu korsan hükümetin yapabileceği bir çarpıtma olabilirdi

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun korsan hükümeti; Kürt sorununu tehditle, şantajla, korkuyla, sindirmeyle ve kontra güçlerin tetikçiliğinde katliamlarla çözebileceğini, bastırabileceğini düşünüyorsa kendinden önceki onlarca hükümetin uygulamalarına bakmalıdır.

Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik derinleştirilen tecrit, halklarımıza karşı gerçekleştirilen katliamlar ve siyasi operasyonların yanısıra, TC Devleti 24 Temmuz tarihinde Kürdistan’ın güneyinde Medya savunma alanlarına hava bombardımanları başlatarak ateşkes sürecini sona erdirmiştir. Bu nedenle sorunun ele alınışı ve çözümü konusunda yeni bir sürece girmiş bulunmaktayız. Biz Türkiye devletini bu yanlış politikadan ve katliam hesaplarından bir an önce dönmesi gerektiği konusunda uyarıyoruz. Bu yol kanlı ve kaotik bir yoldur. Bu yol hangi hesapla yapılmışsa yapılsın kaos yoludur.

Tüm halkımızı bulunduğu her yerde direnişi yükseltmeye, bu gerici hükümete karşı demokratik kazanımlarını korumaya, Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecriti kırmak için aktif mücadele etmeye çağırıyoruz. Gerçek dindarları, devrimci ve demokratları ve halkımızın dostlarını mücadelemizde ortaklaşmaya çağırıyoruz. Kazanan Kürt halkı kazanan Ortadoğu halkları olacaktır.

Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanlığı

DBP Eş Genel Başkanları Emine Ayna- Kamuran Yüksek: Savaş konseptine karşı mücadeleye

Ülkeyi erken seçimlere götürürken seçimlerde çalışma yürüten çalışma arkadaşlarımızın gözaltına alınmaları partimizi seçimlerde güçsüz bırakmanın hedeflendiğini göstermektedir. Bir yandan demokratikleşmeden, demokratik siyaset yapılması gerektiğinden bahsedenler diğer yandan demokratik siyaset içerinde faaliyet yürütenleri gözaltına alıp tutuklamaktadırlar. Bu çok kirli bir oyundur. Kürt Halkının her geçen gün politikleştiği, bu tutumu kabul etmeyeceği, bu oyunu bozacağı çok iyi bilinmelidir.

Açıklamanın tamamı:

2013 Newrozun’da Sayın Abdullah Öcalan’ın yoğun çabalarıyla başlatılan çözüm süreci bugün çok önemli bir dönemeci yaşamaktadır. Bu durum Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda yoğun bir çaba içerisinde olan partimiz açısından da bir açıklama yapma zorunluluğunu doğurmuştur.

Uzunca bir zamandır devam eden çözüm sürecini büyük bir kararlılıkla ilerleteceğini her defasında açıklayan hükümet her zamanki gibi verdiği sözü tutmamıştır. Aslında Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın yıllardır avukatlarıyla, aylardır da müzakere heyetiyle görüştürülmemesi sürecin tekrardan savaşa doğru evrileceğine dönük kimi sinyaller vermişti.

Kobanê sürecinde hükümetin DAİŞ terör örgütüne verdiği destek, sınırlarını bu örgütün çıkarlarına hizmet eder konumda tutması Ortadoğu ve Kürdistan coğrafyasında kaos yaratmaya çalıştığının bir göstergesi olmuştur. En son Suruç’ta yaşanan patlamada açığa çıkan; söz konusu Kürt özgürlük mücadelesini desteklemek olunca herkesin bir katliama uğramaya aday olduğudur. Bu katliamla birlikte bu insanlık mücadelesini destekleyen herkese bir mesaj verilmiştir. Özgür bir yaşamın karşılığı ölüm olarak ortaya konulmuştur. Onlarca gencin katledildiği bu patlamadan sonra hükümet açısından çok ciddi bir tepkinin geliştirilmemiş olması düşündürücüdür.

Kürdistan’da yıllardır devam edegelen savaş gerçekliği son üç yıllık süreçte farklılaşarak silahların kısmi anlamda sustuğu, barış umutlarının yeşerdiği bir sürece evrilmiştir. Bu son üç yıllık aşamada Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın çabalarıyla karşılıklı bir ateşkes durumu açığa çıkartılmaya çalışılmıştır. PKK bu süreçte yaptığı açıklamalarla kendilerine dönük tam bir ateşkes durumunun devlet tarafından gerçekleştirilmediğini beyan etmiştir. Bu süreçte ateşkes konumunu aşan pratikler içerisinde bulunan TC devleti; havan, obüs atışları gerçekleştirmiş, keşif uçaklarını adeta yeniden bir savaşın habercisi olarak kullanmaya devam etmiş, kısmi kara operasyonları gerçekleştirmiş, son zamanlarda ise hava saldırılarını tekrardan devreye koymuştur. Yine Kürdistan coğrafyasındaki ormanlar ateşe verilerek doğa katliamı gerçekleştirilmiştir. Yani aslında ateşkes durumu devlet açısından hiçbir biçimde büyük bir ciddiyetle uygulanmamıştır. En son gerçekleşen Dolmabahçe mutabakatına sadık kalınmayarak hükümet aslında tüm dünyanın gözleri önünde kendi kararlaşmalarını da boşa çıkartmıştır. Mevcut hükümet bir kez daha bir savaş hükümeti olduğunu her ne pahasına olursa olsun ülkede kaosu yaşatmayı hedeflediğini göstermiştir.

“Çözüm süreci” adı altında Kürt Sorunu esasta marjinalleştirilmeye çalışılmıştır. Halkın demokratik tepkilerini ortaya koyduğu eylemlerde onlarca insan gaz bombalarıyla yaralanmış veya katledilmiştir. TC devleti ateşkes içerisinde olduğunu iddia etse de yaşlı, genç, çocuk kadın denilmeksizin katliamlar devam etmiştir. Direnen, marjinalleşmeyen halk gerçekliği karşısında ise tekrardan savaş politikaları uygulanmaya konulmuştur. Esasında hükümet açısından hiçbir zaman tam anlamıyla pratikleşmeyen savaş gerçekliği daha da büyümeye gebe bırakılmıştır.

Bütün bu süreci baltalayan tutumlar yetmiyormuş gibi ülke sınırları içerisinde de siyasi soykırım operasyonlarını devreye koyarak yüzlerce il- ilçe yöneticimiz, üyelerimiz gözaltına alınmış durumdadır. Tarih bu anlamda 2009 KCK siyasi soykırım operasyonlarında olduğu gibi tekerrür ettirilmeye çalışılmaktadır.2009 yerel seçimlerinde edinilen başarıdan sonra Kürt Özgürlük mücadelesi güçsüz düşürülmek istenilmiştir. Şimdi de tıpkı 2009 yılında olduğu gibi seçimden çok güçlü çıkan bir parti, halk gerçekliği söz konusudur. Bütün bu operasyonlarla hedeflenen; gerilim yaratarak gerilim siyaseti üzerinden rant elde etmektir. Ülkeyi erken seçimlere götürürken seçimlerde çalışma yürüten çalışma arkadaşlarımızın gözaltına alınmaları partimizi seçimlerde güçsüz bırakmanın hedeflendiğini göstermektedir. Bir yandan demokratikleşmeden, demokratik siyaset yapılması gerektiğinden bahsedenler diğer yandan demokratik siyaset içerinde faaliyet yürütenleri gözaltına alıp tutuklamaktadırlar. Bu çok kirli bir oyundur. Kürt Halkının her geçen gün politikleştiği, bu tutumu kabul etmeyeceği, bu oyunu bozacağı çok iyi bilinmelidir.

Bu temelde gözaltına alınan arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılması gerektiğini, hava saldırılarının derhal durdurulması gerektiğini belirtiyoruz. Bizler Demokratik Bölgeler Partisi olarak ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışan bu anlayış karşısında mücadelemizi en üst seviyeye çıkartacağımızı belirtiyor, halkımızı da bu süreç karşısında geliştirilen gözaltılara, yürütülen savaş konseptine karşı demokratik tepkilerini ortaya koymaya, mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.

DBP Eş Genel Başkanları Emine Ayna- Kamuran Yüksek

Sendika.Org
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst