Tiyatro Tekniği

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Tiyatro kategorisinde mavimor tarafından oluşturulan Tiyatro Tekniği başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,292 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Tiyatro
Konu Başlığı Tiyatro Tekniği
Konbuyu başlatan mavimor
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan mavimor

mavimor

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,456
Tepkime puanı
3
Puanları
38
Yaş
44
TİYATRO TEKNİĞİ


Bilindiği gibi,Tiyatro Sanatı yazar, yönetmen, oyuncu, tasarımcı vb. ögeleri içeren kollektif bir sanattır. Her birimin kendine özgü ilkeleri,uygulamaları bulunmaktadır ve parçadan bütüne giden bir gelişim göstererek sonuçta seyirciye ulaşan bir süreç izler.


SAHNE TASARIM

Bu soruya cevap vermeden önce neden sahne dekoru değil de, sahne tasarımı sorusuna cevap aramamız gerektiği kanısındayım. Batı da sahne resmi, sahne dekoru olarak günümüz anlayışına uygun olarak orta çağda başlayan bu sanat dalı, 19.yüzyılda en parlak ve görkemli devrini yaşamıştır.

20. Yüzyılda gelişen teknolojinin sahnelere uyarlanmasıyla oluşturulan sahne mekaniği görselliğin yanı sıra illüzyonu da devreye sokarak seyircinin şaşkın ve hayretli bakışlarla, yaratılan bu yalancı dünyaları ilgi ile seyretmesini sağlamıştır.

Sahne dekoru başta resim ve mimari olmak üzere bütün plastik sanat dallarını bünyesinde toplayan, ancak işlevi, yazarın yazdığı drama metnine uygun, sahnede gerekli aksiyonu sağlayacak mekanları yaratmak olan bir sanat dalıdır. Ancak günümüzde gelişen ve değişen diğer sanat dalları gibi yeni bir yapılanmayla işlevine devam etmektedir.

Artık sahne tasarımcısının iyi bir ressam, yeterli mimari ve sanat birikimi olmasının yanı sıra yaşadığı ülke ve dünya toplumlarının sorunlarına duyarlı, aktüel ve sosyal kültürel birikimi de iyi bir sahne tasarımının ortaya çıkmasında önemli bir etken olmaktadır. Artık o salt dramatik metne uygun ve görselliği ön planda bir sahne dekoru değil, sanatçının sanatsal yorumu ve duygularının ifadesiyle zenginleşmiş ve anlam kazanmış sahne tasarımıdır.


IŞIK TASARIM

Sahne Tasarımı Açısından:
GÖRME ve Gözün İşlevi

Gözün yapısı ve işleyişi nasıldır?

İnsan için ışığın ne,nasıl bir şey olduğu,algılanması göz ve görme yoluyla sağlanır. Göz yapısı ve işleyişi bakımından bir fotoğraf makinesine benzer.Yapısı karmaşıktır. Güneş ışığının parlaklığını algılayabildiği kadar, kilometrelerce uzakta yanan bir mum ışığını da algılayabilir.

Işıklama tasarımı açısından ele alındığında,tasarımcının gözün yapısının ve algılama koşullarının neler olduğunu bilerek,uygulamasını buna göre yapması gerekmektedir.Bu hem kendisinin sahneye ve sahnedeki nesnelere ne şekilde ışık uygulayacağını bilmesi,hem de seyircinin oyunu izlerken gördüğünü,oyunun gelişimi içinde, yaşam koşullarına ve psikolojik algılamasına uygun şekilde tasarım yapmasını gerektirmektedir.

Gözün tabakaları nelerdir?
Göz küre şeklinde iç içe üç tabakadan oluşur. Bunlar sırasıyla
A.Sert tabaka veya göz akı
B.Damar tabaka
C.Ağ tabaka veya Retina olarak adlandırılır.
Işıklama açısından gözün önemi nedir?
Işıklama açısından önemli olan bölüm, gözün Ağ tabaka veya Retina denilen bölümüdür. Ağ tabakaya geçmeden önce gözün diğer tabakaları hakkında kısa bilgi verelim.
Göz akı-Sert tabaka:
Gözün en dışında bulunan kalın ve sağlam bir tabakadır. Gözü korur. Göz akının arka tarafında görme sinirlerinin çıkmasına yarayan bir delik bulunmaktadır. Göz akı ön tarafta biraz tümsekleşmiştir. Bu kısım cam gibi saydamdır ve ışık buradan girer.

Damar tabaka:

Sert tabakanın altında bulunur. Gözü besleyen kan damarları bu tabakada bulunur. Damarların arasında bu tabakayı siyahlaştıran hücreler bulunmaktadır. Bu nedenle damar tabaka, gözün karanlık odası olarak ifade edilebilir. Damar tabaka, göz akının saydam kısmına rastlayan yerde düzleşir, renkli bir perde halini alır. Bu perdeye İris denilmektedir. İris değişik renklerde olabilir. İrisin tam ortasında Gözbebeği denilen delik bulunur. Bu delik kaslarla küçülüp büyüyebilir. Göze çok ışık geldiğinde gözbebeği küçülür, ışık azaldığı zaman büyür. Araştırmalarda ilgi duyulan nesneye bakıldığında, kişinin kendisiyle ilgilenildiğinde göz bebeğinin büyüdüğü saptanmıştır. İrisle sert tabakanın tümsekleştiği yerde bir boşluk bulunur. Bu boşluk cam gibi parlak ve duru bir su ile doludur. Buraya Ön Oda denir. Burası bir mercek görevi görmektedir. Göz bebeğinin arkasında ona dayalı mercimek biçiminde sert bir cisim vardır. Buna da Göz Merceği denir. Göz merceği bir cismin görüntüsünü tam ağ tabakanın üzerine düşürebilmek için incelip kalınlaşabilir.Yakındaki cisimlere bakarken kalınlaşır, uzaktaki cisimlere bakarken incelir ( Mercek sürekli kalın kalıyorsa yakın görüş-Miyopluk, ince kalıyorsa uzak görüş-Hipermetropluk ortaya çıkar. Göz küresi tam yuvarlak olmazsa bu durumda yatay ve dikey düzlemler net olarak görünmez. Buna Astig-matizm denir ). Göz merceği dış bükey mercek biçimidir. Dış bükeylik derecesinin azalıp çoğalması Göz Uyumu olarak isimlendirilir.
Ağ tabaka

Gözün siyah-beyaz ve renkli film görevini yapan tabakasıdır. Çok ince bir zar görünümündedir. Kalınlığı 0.2-0.5 milimetre arasındadır. Bu tabakada ışığa duyarlı iki eleman vardır.
1.Çomaklar
2.Koniler
Ağ tabakanın en duyarlı bölgesi merkeze yakın bir çöküntü şeklindedir. Bu kısma Merkez Çukuru veya Sarı Leke denir. Sarı Lekenin genişliği 1020' dir. Burada yalnızca koniler bulunur. Görme sinirlerinin göze girdiği yerde çomak ve koni bulunmaz, bu nedenle buraya Kör Nokta denir.

Bir cismin iyi görünebilmesi için: Gözlem doğrultusunun, merceğin düğüm noktası ile sarı lekeden geçmesi gerekir. Bu eksene Görme Ekseni denir. Görme ekseni ile optik eksen arasında 30-70 açı bulunur. Çomaklar ve Koniler ağ tabakanın damar tabakaya bakan bölümünde bulunur.

Çomaklar : İğne şeklinde hücrelerden yapılmış olup daha çok sarı lekenin dışındaki bölgelerde bulunur. Bunlar renk ayırtdedemezler. Yalnızca düşük aydınlık izlenimlerini alırlar. Karanlıkta görmeyi sağlarlar. Çomaklarla oluşan görmeye gece görmesi ( Skatopik Görme ) denir.

Koniler : havuç ya da çam kozalağına benzemektedirler. Orta ve yüksek aydınlık değerlerinde çalışırlar. Ayrıca renkli görmeyi sağlarlar. Koniler daha çok sarı leke çukurunda bulunmaktadır. Konilerle oluşan görmeye Gündüz Görmesi ( Fotopik Görme ) denir.

Çomaklar renk izlenimlerini almamakla birlikte kısa dalga uzunluklu ışıkları, yani yeşil ve mavi renkleri konilere oranla daha kuvvetli, uzun dalga uzunluklu ışıkları, yani sarı ve kırmızı renkleri daha zayıf değerlendirdiklerinden, çeşitli renkleri değişik aydınlıklarda alırlar. Bu olaya Purkinje Olayı denir.

Mavi ve kırmızı renkli iki alan gündüz incelendiğinde,gündüz aydınlığında koni görmesi olacağı için her iki renk eşit duyarlılıkta algılanır. Gece ise çomak görmesi devreye gireceğinden aydınlatma alanı yavaş yavaş karartıldığında kırmızı alan da yavaş yavaş aydınlığını kaybeder. Mavi alan ise rengini kaybetmesine karşın aydınlığını kaybetmez ve uzun süre renksiz, açık ya da koyu gri renkli görünmeye devam eder. Gözün bu türlü algılaması nedeniyle aydınlık yüzeyi az olan yerlerde genel aydınlatma için sarımtırak ampul yerine yeşilimtırak ampul kullanılması daha uygundur.

Zamana bağlı olarak gündüzleri renklerin olduğu gibi algılanmasına karşın, gece gözün yapısından kaynaklanan algılama hatasının en aza indirilmesi için, ( Daha sonraki bölümlerde ışık renkleriyle ilgili açıklamalarda da bahsedileceği gibi yeşil renk ortada olmak üzere kırmızı, turuncu, sarı renkler gibi uzun dalga uzunluklu renkler skalanın sol tarafında, mavi, lacivert, mor renkler gibi kısa dalga uzunluklu renkler skalanın sağ tarafında yer alırlar ). Karanlıkta kısa dalga uzunluklu renkler daha fazla algılanabildikleri için yeşilden mora kadar olan renklerin kullanılması daha uygundur.
Gözün algılaması nasıldır?

Işık ve cisimler ele alınarak inceleme yapıldığında şu sonuçlar ortaya çıkar.
1.Bir cisim gözden ne kadar uzaktaysa - Cismin göze göründüğü açı ne kadar küçükse - o cismin görülebilmesi için parıltısının da o oranda büyük olması gerekmektedir. Eğer bir ışığın parıltısını yükseltmekle istenilen sonuca ulaşılamıyorsa o zaman cismin yüzeyini büyütmek gerekir.
2.Bir ışık kaynağı ne kadar büyük ve kaynak göze ne kadar yakınsa kamaşma tehlikesi vardır.
3.Ani sinyaller ve flaş ışıkları gibi kısa süreli ışık uyarımlarının etkili olması için yoğunluklarının da büyük olması gereklidir.
Öğle güneşinin yüz bin lükslük aydınlık şiddeti ile mehtabın 0.25 lükslük aydınlık şiddeti arasında göz her iki durumda da görevini yapar. Gözün değişik aydınlık şiddetine uyumuna 'Adaptasyon' denir. İki türlü adaptasyon vardır : Karanlık ve Aydınlık adaptasyonu. Karanlık adaptasyonu oldukça yavaş olur. Karanlık adaptasyonunun en yüksek süresine bir saat sonra erişilir.
Sağlam bir gözün geçici etkilerle,geçici olarak etrafındaki cisimleri göremez hale gelmesine 'Kamaşma' denir.Eğer gözün görme alanındaki parıltı çok büyükse göz kamaşır.Buna direkt kamaşma denir.Kamaşma parıltısı çevre parıltısına bağlıdır. Çevre parıltısı yüksekse kamaşma çok olur.Kuvvetli kamaşma gözü yorar.
Işık kaynağı ile aydınlatılan yüzey arasında bir ya daha fazla engel bulunursa aydınlatma yüzeyinde 'Gölge' oluşur.Tam karanlık gölgelere koyu gölge,tam karanlık olmayan gölgelere Yarı gölge denir.

Görme

Görme organı iki göz,görme sinirleri ve beyindeki görme merkezinden oluşur. Görme olayı ışığın göze gelmesiyle başlar.Gözün ağ tabakasında yutulan ışık, impuls-lar oluşturur.Bunlar görme merkezine iletilir.Görme merkezinde biraraya getirilen impulslar yorumlanıp karara bağlandıktan sonra ruhsal bir olay olan algı oluşur ve görme olayı tamamlanır. Yorumlamada belleğin önemi büyüktür.



GİYSİ TASARIM

Sahne Kostümleri Üzerine Değinmeler...

Sahne Kostümü, görsel sanat sahnelerinde ya da kamera önünde bir gösteriyi sunarken giyilen giyimler ve aksesuarlardır.

Gösterilerde çoğu zaman önemli bir görsel unsuru yerine getirirler.

Her oyunda seyirciye yansıyan kostüm tasarımı aysbergin görülen kısmıdır. Oysa yapılan iş hiç de öyle kolay, çarçabuk yapılabilinen bir iş olmadığı gibi, klâsik terzilik hiç değildir.

Dışardan bakılınca kimileri çok kolay bende yaparım ya da eleştiririm demesine karşın işin içine girildiği zaman, zorlukları daha iyi anlaşılacaktır.

Sahne Kostümünü tasarlarken, oyuncunun oynadığı role göre rahatını sağlamak çok önemlidir. Oyuncu çok hareketli bir rolü oynuyorsa giyiminin tekniğini ve kullanılan malzemenin hafifliği onu çok rahatlatır. Kostümü tasarlarken onun uygulamasının ve korunmasının nasıl gerçekleşeceğini kesinlikle göz ardı etmemek gerekir.

Böyle bir bilgi birikimine zaman içinde deneyimle sahip olunsa da, genç tasarımcıların, şimdiden dikkat etmesi gereken önemli bir işleyiş gerçeğidir.

Erkek oyuncular, genellikle kadın oyunculara göre daha rahat kostüm taşırlar ve biz kostümcülere daha saygılıdırlar, üstelik teşekkür etmesini de bilirler. Onlar için daha zayıf görünmek gibi bir sorun olmadığı için zorluk çıkartmazlar. Sahne üstündeki bazı kadın oyuncular, oyunculuğun yanısıra fiziksel görüntüleri ile de sorunu yaşamayı çok sevmezler ve sizi çoğu zaman sihirli değnek olarak görürler. Hatta kimisi sizi kendi özel terzisi bile sanıverir. Arasıra size sormadan kostümü kendine uyarlayıvereni de olur.

Bu gibi durumlarda iyi bir kostümcü olmak her zaman yeterli olmayabilir. Çok sabırlı olmak sizi daha üstün vasıflı bir kostümcü yapar.

Kostüm tasarımı, eleştirel gözlere göre çoğu zaman kendi misyonunun dışına taşar, hanım köşe yazarlarının kimileri ( kostümün kullanımı, korunması projenin bütünü v.b..) etmenleri göz ardı eder, onu giyim olarak değerlendirir ve eleştirmeye yeltenirler. Bu tür durumlarda bizim yazarın, eleştirmenin kimliğini iyi bilip ona göre algılamamız gerekir.

Kostümcülük sanatına gönül veren gençlerin, giyim kuşam tarihi bilmenin yanısıra, dönemin tavır ve görenekleri hakkında bilgili olmaları, uygulamanın yapıldığı gösterinin dramaturjik yapısını irdelemeleri açısından büyük önem taşır. Dramaturjik yapı, size kostüm tasarımını gerçekleştirmek için, yardımcı olan öğelerin başında gelir.



DRAMATUGİ

Türk tiyatrosunun tarihçesine bakıldığında dramaturg sözcüğünün tiyatro terimleri arasında uzun zamandır yer aldığı görülür. İlk kez Ankara Devlet Tiyatrosunda dramaturg adı altında görev yapan kişilerin çalışma alanları, tiyatroya gönderilen oyunları okumak ve bunlarla ilgili raporlar düzenlemekle sınırlanmıştır. Daha sonraları dramaturgun işlevi ödenekli tiyatrolarda aynı kalmakla birlikte, bir kavram olarak tartışma konusu olmuş genelde, pek etkinlik göstermese de, kendi dar çevresinde yavaş yavaş varlığını duyurmuştur. 1990' lara gelindiğinde ise dramaturgluktan daha çok konuşulur olmuştur ama onu herkes kendine göre tanımlamaktadır ve ne yazık ki yapılanlar soyut tartışmadan öteye gidememektedir.

Yine aynı bağlamda, çağdaş dramaturgi anlayışı da bu aşamada söz konusu edilmeye başlamış, çok olmasa da kimi yazılarda, söyleşilerde çağdaş tiyatroda dramaturginin önemine değinilmiştir. Ne ki dramaturgi anlayışındaki belirsizlik, dramaturg tanımında olduğu gibi, büyük ölçüde sürmekte ve bir kavram karmaşasına neden olmaktadır. Konuyla ilgili tartışmaların düzeyi ve bir noktadan sonra tıkanıp kalmalarının nedeni, birbirlerinden soyutlanamaz olan bu iki kavramla ilgili bilgi ve birikim eksikliğine, yada çağdaş tiyatroya değin donanım yetersizliğine bağlanabilir. Bir çok alada tanık olduğumuz gibi Türkiye' ye dramaturgluk uğraşı, ona gereksinim duyulmadan "ithal" edilmiştir ve bunun doğal sonucu olarak da son derece kısıtlı, kimi zaman da yanlış alanlarda kullanılmaktadır.

Dramaturgi kaygısı olmadan, böyle bir bilinç oluşmadan dramaturg yaratılmıştır ülkemizde ve günümüzde yaşanılan çatışmalar, işlevi pek de kestirilemeyen bir görevin türetilmesinden kaynaklanmaktadır. Oysa çağdaş anlamıyla dramaturg bizimki gibi eğitimi zayıf, okuma inceleme, araştırma alışkanlığı olmayan ve genellikle okuldan aldıkları eğitimle yetindikleri ülkelerde, tiyatronun çağını yakalayabilmesi için etken olabilecek asal kişilerden biridir. Çünkü tiyatromuzun asıl sorunu, teknolojiden de önce, nitelikli, yaratıcı insan malzemesidir. Çağdaş tiyatronun, tiyatro bilincinin değişmesi sonucunda oluştuğu göz önüne alındığında, sıkıntının salt ekonomik olmadığı çıkar ortaya; asıl engel, tiyatronun özünü oluşturan donanımlı kişilerin azlığıdır, insan altyapısının yetersizliğidir. Öte yandan, tiyatro bilincinin değişmesi, bakış açısının farklılaşmasının bir sonucudur. Yeni tiyatro düşüncesi, "başka" bir tiyatro yapma gereksiniminden doğmuştur. Gel gelelim insanın daha iyiyi, güzeli isteyebilmesi için, her şeyden önce onu bilmesi, onun ayrımında olması gerekir ki, bu da bir bilgi, görgü, kısacası birikimle olasıdır. Ve bu kültürel, sanatsal beslenme olmadan, en gelişmiş teknik, teknolojik araçlar bile tiyatroyu çağdaş kılamaz.

Seyirci ve sahneye yaklaşımın değişmesiyle birlikte yeniden yapılanan ve bir bilgi ve kültür işi olarak değerlendirilen çağdaş tiyatroda dramaturgun işlevini açımlayabilmek için dramaturgi kavramını incelemek gerekir. Çağdaş dramaturgi anlayışı ise araştırmacıyı, modern tiyatronun başlangıcına yani yönetmenin sahneye çıkışına götürecektir. Gerçekten de, çağdaş tiyatroyla ilgili hangi olguyu incelerseniz irdeleyin karşınıza hep, ona bugünkü kimliğini kazandıran, sahneleme eyleminin özerk bir sanat dalına dönüşmesi ve buna bağlı olarak, yönetmenini sahnenin egemen kişisi olarak görülmesi çıkar. Durum böyle olunca, çağdaş tiyatroyu oluşturan asal öğelerin anlam ve işlevlerini kavrayabilmek için, tiyatronun yazın alanından kurtulup bir sahne sanatına dönüşmesini sağlayan, sahneleme (sahneye koyma) olgusunun gelişimini izlemek kaçınılmaz olur. dramaturgi ve dramaturg için de durum aynıdır. Günümüzde giderek kendinden daha sık söz ettiren, tartışılan, ne oldukları hem bilinen hem de bilinmeyen bu kavramların ortaya çıkma nedenlerini araştırmak, tanımlamalarını yapabilmek ve tiyatro sanatı içindeki yerlerini, işlevlerini belirleyebilmek için bizim de, tiyatro etkinliğine yeni bir boyut getirerek onu kökten değiştiren sahneleme anlayışının doğuşundan yola çıkmamız gerekecektir.

Ne ki, XIX. Yüzyılın ikinci yarısında yaşanan ve çağdaş tiyatroyu etkileyen sahneyle ilgili gelişmeleri izleyebilmek için, bu dönemi hazırlayan XVII. İle XVIII. yüzyıllara uzanmak kaçınılmaz olacaktır. Çağdaş tiyatroda dramaturginin ve dramaturgun yerini ve işlevini araştırmaya, bunlara olabildiğince açıklık getirmeye çalışan bu kitap,ister istemez, çağdaş tiyatro anlayışının kısa bir tarihçesini de sunmuş olmaktadır okuyucuya. Dramaturgi ve dramaturg kavramlarının üstünde bu denli durmanın asıl amacıysa, tiyatro sanatının ince beğeni ve çok yönlülük, özellikle de bilinç isteyen bir sanat dalı olduğunu bir kez daha anımsatmaktır. Bunun ardından da, epeydir unutulmuşa benzeyen duyarlı bir noktanın altını çizmek gerekiyor.

(alıntı)
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst