- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 3 Ağu 2009
- Mesajlar
- 32
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 6
Arkadaşlar burda kendi düşüncelerimi hiç bir şekilde tekrardan okumadan olduğu gibi yazıyorum. Bu yazımın biraz sert olduğunu kabul ediyorum. İnsan ve Tanrıya olan düşüncelerimi bu şekilde dile getirdim. Ama sizden ricam yazdıklarımı tam anlamlarıyla kavramadan suçlayıcı cevaplar atmamanız. Bunların hepsi benim kendi düşüncem katılmak zorunda değilsiniz. Metafizik çok farklı bir boyuttur.
Tanrı ve İnsan
İnsan, başlangıçtan bu yana kendini her zaman çok iyi bir noktaya yerleştirdi. İnsan dünya üzerindeki canlılara oranlara yetileri pahabiçilemez bir varlık. Aynı zamanda tüm dünya üzerinde en iğrenilebilir varlıktır. Nietzsche'nin “bu da dahil tüm genellemeler yalnıştır.” sözünü doğru buluyorum. Bu yüzden en iğrenilebilecek varlık yerine, en iğrenilebilecek canlıları türünde barındıran varlıktır, demek daha uygun olurm sanırım. Kendisine bahşedilen zihni, hayvani içgüdülere eş duruma getirmek için yapmadıkları ne kaldı ? Metafiziğin ürpertici korkusu altında kendini köle, kendinden zayıf insanları da kendine köle yaptı. İnsan ki, oluşmuş düzeni bozup kendine dinler yarattı. Tanrı adı altında taptıkları yüce değer altında ezilmiş gibi görünüp, aslında her zaman kendine bir yarar sağladı. Türünü geliştirebilecek her türlü yeniliği, ayaklar altına alıp ezmeden, baş tacı yapmadı. Kurulu düzen hakkında yorum yapanlar daha önce ağaçlarda sallandırılmadı mı ?
İnsan düzeni aynı bir kalıp gibidir, bahşedilen akılsa bir bıçak... Bu kalıp, biçimsiz ve düzensizdir. Akıl bu kalıpları körelene kadar keser ve çoğaltır. İşlevini yitirdiğindeyse yerini başka bir bıcak alır. Nesilden nesile bu kalıplar çoğalır ve insan nesli bilgisini arttır. Olması gereken budur ! İnsanlarsa kalıpları bozmuyor.
Din hakkında yorumları nasıl bir alayla dinler dururlar. Sanki konuşan bir insan değilde bir deccal. Sorsak ki anlamsızca tanrı nerede ? Cennette... geldiğimiz ve gideceğimiz yerde. Sorsak ki insan nasıl başladı bu yaşam macerasına ? Adem ve Havva yaratıldı ilk başta, soyumuz geldi sonra... Kardeş kardeşle ilişkiye girermi ? Hayır ! Peki ne yaptı ademin çocukları ? Dininizde yoksa böyle bir iğrençlik, eh be insan sen ne iğrenç bir soydan geldin ! Cevaplar belli kalıplarda, akla sınır çekmiş ve insanları kısıtlamış durumda. İmanın rüzgarına kapılıp savrulanlar, sorgu yetisini kaybetmiş bir yaratıktır, dogmatik tavırlarla.
Tanrı varmı ? Ben yok demiyorum. Ama var da demiyorum. İnanana sözüm yok, benim düşüncelerime katılmasınlar, umrumda değil. En azından bir gün Tanrıyı bulursam, bunu ben buldum derim. Kimse bana öğretmedi ya da yalan sözlerle zihnime girmedi derim. Kendi aklımla bana bahşedilmiş en mucizevi yetimle buldum derim. Eğer onu bulursam ki gerçekten aklımla bulup olduğuna inanırsam ondan daha kutsal bir şey bilmem bu dünyada. Ama kulakdan doğma anlatılanlarla, anlamsız sözler ve kargaşayla inanıcaksam tanrıya, cehennem dediğiniz o aleme ebedi bir ziyarete giderim kendi rızamla...
Tanrı ve İnsan
İnsan, başlangıçtan bu yana kendini her zaman çok iyi bir noktaya yerleştirdi. İnsan dünya üzerindeki canlılara oranlara yetileri pahabiçilemez bir varlık. Aynı zamanda tüm dünya üzerinde en iğrenilebilir varlıktır. Nietzsche'nin “bu da dahil tüm genellemeler yalnıştır.” sözünü doğru buluyorum. Bu yüzden en iğrenilebilecek varlık yerine, en iğrenilebilecek canlıları türünde barındıran varlıktır, demek daha uygun olurm sanırım. Kendisine bahşedilen zihni, hayvani içgüdülere eş duruma getirmek için yapmadıkları ne kaldı ? Metafiziğin ürpertici korkusu altında kendini köle, kendinden zayıf insanları da kendine köle yaptı. İnsan ki, oluşmuş düzeni bozup kendine dinler yarattı. Tanrı adı altında taptıkları yüce değer altında ezilmiş gibi görünüp, aslında her zaman kendine bir yarar sağladı. Türünü geliştirebilecek her türlü yeniliği, ayaklar altına alıp ezmeden, baş tacı yapmadı. Kurulu düzen hakkında yorum yapanlar daha önce ağaçlarda sallandırılmadı mı ?
İnsan düzeni aynı bir kalıp gibidir, bahşedilen akılsa bir bıçak... Bu kalıp, biçimsiz ve düzensizdir. Akıl bu kalıpları körelene kadar keser ve çoğaltır. İşlevini yitirdiğindeyse yerini başka bir bıcak alır. Nesilden nesile bu kalıplar çoğalır ve insan nesli bilgisini arttır. Olması gereken budur ! İnsanlarsa kalıpları bozmuyor.
Din hakkında yorumları nasıl bir alayla dinler dururlar. Sanki konuşan bir insan değilde bir deccal. Sorsak ki anlamsızca tanrı nerede ? Cennette... geldiğimiz ve gideceğimiz yerde. Sorsak ki insan nasıl başladı bu yaşam macerasına ? Adem ve Havva yaratıldı ilk başta, soyumuz geldi sonra... Kardeş kardeşle ilişkiye girermi ? Hayır ! Peki ne yaptı ademin çocukları ? Dininizde yoksa böyle bir iğrençlik, eh be insan sen ne iğrenç bir soydan geldin ! Cevaplar belli kalıplarda, akla sınır çekmiş ve insanları kısıtlamış durumda. İmanın rüzgarına kapılıp savrulanlar, sorgu yetisini kaybetmiş bir yaratıktır, dogmatik tavırlarla.
Tanrı varmı ? Ben yok demiyorum. Ama var da demiyorum. İnanana sözüm yok, benim düşüncelerime katılmasınlar, umrumda değil. En azından bir gün Tanrıyı bulursam, bunu ben buldum derim. Kimse bana öğretmedi ya da yalan sözlerle zihnime girmedi derim. Kendi aklımla bana bahşedilmiş en mucizevi yetimle buldum derim. Eğer onu bulursam ki gerçekten aklımla bulup olduğuna inanırsam ondan daha kutsal bir şey bilmem bu dünyada. Ama kulakdan doğma anlatılanlarla, anlamsız sözler ve kargaşayla inanıcaksam tanrıya, cehennem dediğiniz o aleme ebedi bir ziyarete giderim kendi rızamla...