Subcomandante Marcos

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Siyasetçiler kategorisinde fides tarafından oluşturulan Subcomandante Marcos başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 13,566 kez görüntülenmiş, 4 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Siyasetçiler
Konu Başlığı Subcomandante Marcos
Konbuyu başlatan fides
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan kuzeys

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Subcomandante Marcos; nam-ı diğer ‘Zapatur’. Kar maskesini yüzünden hiç bir halükarda çıkarmayan (hükümet yetkilileriyle yaptığı görüşmede dahi!), ağzından piposunu eksik etmeyen, interneti gerilla mücadelesi içersine sokan, 17 Kasım 2003’te Meksika’da kurulan Zapatista Ulusal Bağımsızlık Ordusu’nun (EZLN) savaşçı önderi Marcos; bir o kadar da kendisini baş kabul etmeyen ‘Yardımcı Komutan’!.. Çünkü zirvedeki kişi ‘halk’tır ona göre: “Esas komutan halk, ben bu görevi vekaleten yürütüyorum.”


217775marcos2jz.jpg



MARCOSUN KENDİ AGZNDAN :

Zapatistalar ''Başka Bir Şeyin Peşinde''-S.Marcos

Şimdi başka bir şey yapıp yapmayacağımıza karar vereceğiz, ve sonuçları uygun zamanda kamuoyuna açıklayacağız. Spekülasyonların önüne geçmek için bu "başka bir şey"in bizim tarafımızdan herhangi bir askeri saldırı eylemi olmadığını açıklıyoruz.

- Ulusal ve uluslararası sivil topluma,
Bayan, bayım, genç kişi, erkek, kız,
Bu bir veda mektubu değildir.



Zaman zaman öyle, yani veda mektubuymuş gibi görünebilir, ama öyle değil.

Bir açıklama mektubu. En azından buna girişeceğiz. Bu, önce bir bildiri olacaktı, ama bu biçimi tercih ettik, çünkü iyi ya da kötü, sizlerle konuştuğumuzda hemen her zaman kişisel bir tonu yeğledik.

Bizler Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu'nun (EZLN) erkekleri, kadınları, çocukları ve yaşlılarıyız.

Belki bizleri anımsıyorsunuz; 1 Ocak 1994'te silahlı bir ayaklanma başlattık ve o günden bu yana, unutulmaya karşı bir savaş yürütüyoruz ve çeşitli hükümetlerin bize karşı sürdürdükleri başarısız imha savaşına karşı direniyoruz.

Meksika denilen bu ülkenin en uç köşesinde yaşıyoruz. "Yerli halklar" denilen köşede. Evet, aynen öyle, çoğul.

Çünkü burada saymayacağımız nedenlerden dolayı bu köşede çoğul her şey için kullanılmakta: acı çekiyoruz, ölüyoruz, savaşıyoruz, direniyoruz.

Şimdi, iyi bildiğiniz üzere, 94 başlangıcının şafağından bu yana,-önce ateşle, ardından da sözcükle sürdürdüğümüz- mücadelemizi, çabalarımızı, yaşamımızı ve ölümümüzü münhasıran Meksika'nın yerli halklarına, haklarının ve kültürlerinin tanınmasına adadık.

Bu, doğaldı -biz Zapatistalar ağırlıklı olarak yerlileriz. Daha doğrusu Maya yerlileri. Ama buna ek olarak, bu ülkede yerliler -Ulus'un büyük dönüşümlerinin temelini oluşturmalarına karşın- hâlen en çok saldırıya uğrayan ve en fazla sömürülen toplumsal gruptur.

Kimseye merhamet göstermedikleri askerî savaşları ve "siyaset" kisvesi altında yürütülen savaşları -yağma, fetih, itlaf, marjinalleştirme, cehalet savaşları- yerlilere karşı olanlardır. Bize karşı yürütülen savaş o denli yoğun ve acımasızdı ki, yerlinin ancak yerli olmaktan vazgeçtiğinde ya da öldüğü zaman marjinalleşme ve yoksulluk koşullarından kaçınabileceğini düşünmek, rutin hale gelmişti.

Ölmemek ve yerli olmaktan vazgeçmemek için savaştık. Sırtlarımızda yükselen bu ülkeye -diri ve yerli olarak- ait olmak için savaştık. Belirleyici anlarında üzerinde yürüdüğü, hemen her zaman yalın, ayakları olduğumuz Ulus. Toprağı meyveye durduran, her şeyi olanların onca böbürlendiği büyük binaları, yapıları, kiliseleri ve sarayları inşa eden kolları ve elleri olduğumuz Ulus. Söz, bakış ve tarzla, yani kültürle kökü olduğumuz Ulus.

Yaralı olduğumuz için mi hakaretler yağdırıyoruz? Belki de yılın altıncı ayı Haziran'da olduğumuz için. Sadece ayaklanmamızın, tepedeki otoriterlik nedeniyle sağır ve dilsiz olan bir Ulus'a "İşte buradayız!" diye haykırmaktan ibaret olmadığına işaret etmek istiyoruz.



O, aynı zamanda, "Biz buyuz ve bu olmaya devam edeceğiz" ama artık "saygınlıkla, demokrasiyle, adaletle, özgürlükle" demekti. Bunu iyi biliyorsunuz, çünkü başka şeylerin yanı sıra, o günden beri bizlere eşlik ediyorsunuz.

Ne yazık ki, bu yola adanmış yedi yıldan sonra, 2001 Nisanında, tüm partilerden (öncelikle de PRI, PAN ve PRD) siyasetçiler ve kendi deyişleriyle "Birliğin üç dalı" -başkanlık, kongre ve mahkemeler- Meksika'nın yerli halklarının hakları ve kültürünün anayasal tanınmasını reddetmek üzere bir ittifak oluşturdular.

Ve bunu yükselen ve bu amaçla bir araya gelen büyük ulusal ve uluslararası harekete aldırmadan yaptılar. Medya dahil büyük çoğunluk, hesabın kapatılmasından yanaydı. Ama siyasetçiler kendilerine para getirmeyecek hiçbir şeyi önemsemezler; yıllar önce San Adrés Anlaşmaları imzalandığında ve COCOPA anayasal reform önerisi taslağı hazırladığında kabul ettikleri öneriyi, bu kez reddettiler.

Reddettiler, çünkü aradan kısa bir zaman geçtiğinde herkesin unutacağını düşünüyorlardı. Ve belki pek çok insan unuttu, ama biz unutmadık. Bizim belleğimiz var ve bunu yapan onlardı: PRI, PAN, PRD, Cumhurbaşkanı, milletvekilleri ve senatörler ve Anayasa Mahkemesi.

Evet, yerli halklar günümüzde bu Ulus'un yumuşak karnı olmayı sürdürüyor ve 500 yıldır aynı ırkçılığın acısını çekiyorlar. Seçimlere -bir başka deyişle onlara kâr sağlayacak konumlarını güvence altına almak için- hazırlandıkları bugün ne söyledikleri önemli değil: çoğunluğun iyiliği için hiçbir şey yapmayacaklar; para olmayan hiçbir şeye kulak vermeyecekler.



Biz Zapatistalar bir şeyden gurur duyuyorsak o da söze önem vermemizdir; dürüst ve ilkeli söze. Tüm bu süre boyunca sizlere, taleplerimizi elde etmek için diyalog ve müzakere yolunu deneyeceğimizi söyledik. Barışçı mücadelede büyük çabalar göstereceğimizi söyledik. Yerli mücadelesi üzerinde odaklanacağımızı söyledik.

Ve öyle de oldu. Sizlere ihanet etmedik. Bu soylu davaya cömertçe katkıda bulunduğunuz yardımların tümü, yalnızca buna kullanıldı, başka hiçbir şeye değil. Hiçbir şeyi başka bir alanda kullanmadık. Meksika'dan ve dünyadan aldığımız tüm insanî yardım yalnızca Zapatista yerli cemaatlerin yaşam koşullarının iyileştirilmesinde ve yerli hakları ve kültürünün tanınması yönündeki barışçı girişimlerde kullanıldı.

Alınanlardan hiçbir şey silah elde etmede ya da savaş hazırlıklarında kullanılmadı. Yalnızca buna ihtiyacımız olmadığından değil (EZLN askerî kapasitesini 1994'ten bu yana olduğu gibi korudu), ama her şeyden önce, yardımlarınızın bir şey için olduğunu söyleyip, başka bir şey için kullanmak dürüstçe olmayacağı için.

Adaletli ve saygın bir barış için alınan yardımın bir milimi bile savaş için kullanılmadı. Savaşmak için yardıma ihtiyacımız yoktu. Barış içinse, evet.

Tabii, sözümüzü Meksika'daki ve dünyadaki başka mücadelelere gönderme yapmak (ve kimi durumlarda onlarla dayanışmamızı ifade etmek) için kullandık; ama o kadar. Ve pek çok kez, daha fazlasını yapabileceğimizi bilmemize karşın, kendimizi engellememiz gerekti, çünkü çabalarımız -sizlere de söylediğimiz gibi- münhasıran yerlilerle ve onlar içindi. Kolay olmadı.

"Bin 111'lerin Yürüyüşü"nü anımsıyor musunuz? 1999'daki "5 Binlerin Consulta"sını? 2001'deki "Yeryüzünün Rengi Yürüyüşü"nü?


O zaman campesino'lara (köylüler), işçilere, öğrencilere, öğretmenlere, çalışanlara, eşcinsellere ve lezbiyenlere, genç insanlara, kadınlara, çocuklara, yönelen haksızlıklar ve nefreti görüp duyduğumuzda neler hissettiğimizi varın siz düşünün.

Yüreğimizin neler hissettiğini düşünün. Acı, öfke, bize ait olduğu için tanıdığımız bir kızgınlık duyduk. Ama bu kez ötekinde olduğu için bizi etkiliyordu. Ve daha genişlemeyi istememizi sağlayan, daha kolektif, daha ulusal olmasını esinleyen "Biz"i duyduk. Ama hayır, sadece yerli demiştik, buna sadık kalmalıydık. Sanırım tarzımız böyle; sözümüze ihanet etmektense ölümü yeğleriz.

Şimdi başka bir şeyler söyleyip yapabilmek üzerine yüreğimize danışıyoruz. Eğer çoğunluk evet derse, o zaman bunu yapmak için olanaklı her şeyi yapacağız. her şeyi, gerekirse ölmeyi de. Dramatik görünmek istemiyoruz. Sadece ne kadarına talip olduğumuzu açığa çıkartmak için söylüyoruz bunu.

Bir başka deyişle, "bize bir konum, bir miktar para, bir vaat, bir adaylık verilmesine kadar" değil. Belki birileri, altı ay önce, "ne kayıpsa kayıptır"la başladığımızı anımsayacaktır. Şu hâlde, kayıp olanı bulmaya çalışıp çalışmayacağımıza karar verme vakti geldi. Bulmak değil, inşa etmek. Evet, "başka bir şeyi inşa etmek".

Son birkaç güne ait bildirilerden bazılarında, bir iç danışmaya girdiğimizi sizlere duyurmuştuk. Kısa sürede sonuçları alacağız ve sizi bunlardan haberdar edeceğiz. O zamana dek, size mektup yazma fırsatını değerlendiriyoruz. Sizlere hep içtenlikle seslendik; yüreğimiz ve koruyucumuz olana, Votan Zapata 'ya, Zapatista cemaatlere, kolektif komutamıza da.

Güç ve zor bir karar olacak, tıpkı yaşamımız ve mücadelemiz gibi. Dört yıl boyunca, halklarımıza kapı ve pencereleri sunabilecek koşulları hazırlamakla uğraştık; öyle ki, günü geldiğinde, herkes, hangi pencereden bakacağını ve hangi kapıyı açacağını seçebilmesini sağlayacak tüm bileşenlere sahip olsun.

Ve bizim yolumuz bu. Bir başka deyişle, EZLN önderliği yönetmez; bunun yerine yolları, adımları, eşlik etmeyi, yönü, hızı, hedefi arar. Birkaç tane. Sonra da halklara yolları sunar ve onlarla birlikte şu ya da bu yolu izlediğimizde neler olacağını tartışır. Çünkü, üzerinde ilerlediğimiz yola bağlı olarak, iyi olabilecek şeyler de vardır, kötü olabilecek şeyler de.

Ve sonra onlar -Zapatista cemaatler- düşüncelerini söyler ve tartıştıktan sonra ve çoğunluk olarak nereye gideceğimizi kararlaştırır. Ve emri verirler ve EZLN önderliği, işi örgütlemek, o yolu yürümek için ne gerekiyorsa hazırlamak zorundadır.




Tabii EZLN önderliği yalnızca onlara ne olduğuna bakmaz, aynı zamanda halklara bağlı olmak ve onların yüreklerine dokunmak, söyledikleri gibi, onlarla bir olmak zorundadır. Sonra hepsi bizim bakışlarımız, bizim kulağımız, bizim düşüncelerimiz, bizim yüreğimiz olur.

Ama ya, şu ya da bu nedenden dolayı, önderlik hepimiz gibi bakmıyor, veya duymuyor, veya düşünmüyor veya hissetmiyorsa? Ya da bir kısım görülmüyor, başka bir şey duyulmuyor, diğer düşünceler düşünülmüyor ya da hissedilmiyorsa? Herkese danışılmasının nedeni budur. Herkese sorulmasının nedeni budur. Herkesten onay alınmasının nedeni budur.

Çoğunluk hayır diyorsa, o zaman önderlik başka bir yol aramak, ve biz kolektif olarak bir karara varana dek halklara başka bir yol sunmak zorundadır. Başka bir deyişle, halk yönetir.

Şimdi kolektifi oluşturan bizler bir karara varacağız. Lehte ve aleyhteki noktaları tartıyorlar. Neyin yitirilip neyin kazanılacağını dikkatle hesaplıyorlar.

Kaybedilecek olanın az olmadığı görülürse, buna değip değmeyeceği kararlaştırılacak. Belki bazı kişilerin tartılarında elde ettiklerimize fazlaca ağırlık verilecek. Belki başkalarınınkinde, toprağımızın ve göklerimizin İktidarın aptalca açgözlülüğüyle tahrip edildiğini görmenin verdiği öfke ve utanç, daha ağır basacak.

Her durumda, bir külhanbeyi çetesi Patria'mızı (vatan) ona ve herkese varoluşunu sağlayan şeyden, saygınlıktan yoksun bırakırken, edilgin kalıp salt seyretmekle yetinemeyiz.

Ah, evet, şimdi önümüzde pek çok dönemeç var. Size belki de son kez, destek vaadinizi iade etmek için yazıyoruz. Yerli mücadelesinde kazandıklarımız az değildi ve bu da, -size hem özel, hem de kamusal olarak söylediğimiz üzere- yardımlarınız sayesinde oldu.

Sanırız biz Zapatistaların, bu noktaya kadar sizlerle birlikte inşa ettiklerimizden, hiçbir utanca yer bırakmaksızın, gurur duyabilirsiniz. Ve sizin gibi insanların yanımızda yürümüş olmasının bizler için bir onur olduğunu bilin.

Şimdi başka bir şey yapıp yapmayacağımıza karar vereceğiz, ve sonuçları uygun zamanda kamuoyuna açıklayacağız. Şimdi -spekülasyonların önüne geçmek için- bu "başka bir şey"in bizim tarafımızdan herhangi bir askerî saldırı eylemi olmadığını açıklıyoruz.

Kendi adımıza biz, saldırgan askerî mücadeleyi yeniden başlatmayı ne planlıyor ne de tartışıyoruz. 1994 Şubat-Mart'ından bu yana, tüm askerî mevcudiyetimiz savunmaya yönelik olagelmiştir. Hükümet de, kendi adına, federal kuvvetler ya da paramiliterleri eliyle saldırı savaşı hazırlıkları yürütüp yürütmediğini açıklamalıdır.

Ve PRI ve PRD de, Chiapas'da destekledikleri paramiliterlerle bize karşı saldırı planlayıp planlamadıklarını açıklamalıdır.

Eğer Zapatista çoğunluğun kararı bu yönde olursa, bize şimdiye dek münhasıran yerli olan mücadelemizde omuz vermiş olanlar, herhangi bir utanç ya da pişmanlık duymaksızın, Comandante Tacho'nun, iki buçuk yıl önce, 2003 Ocağında San Cristóbal de Las Casas meydanında değindiği "başka bir şey"den kendilerini uzaklaştırabilirler.

Ayrıca, şu andan itibaren bu ilişki kesmeyi doğrulayan ve iş başvurularında, CV'lerde, kahve sohbetlerinde, yayın kurullarında, yuvarlak masa toplantılarında, kapalı tribünlerde, forumlarda, sahnelerde, cilt kapaklarında, dipnotlarda, kolokyumlarda, adaylıklarda, teselli kitaplarında ya da gazete sütunlarında kullanılabilecek ve, bunlara ek olarak, her mahkemede savunma kanıtı olarak gösterilebilecek bir bildiri yayınlanmıştır.

(Gülmeyin, bu olayın bir içtihadı var: 1994'te, kötü bir hükümet tarafından tutuklanan -ve Zapatista olmayan- bazı yerliler, CCRI-CG'nin bu kişileri EZLN'nin yaptıklarından aklayan bir mektubu sayesinde yargıç tarafından serbest bırakılmışlardı. Bir başka deyişle, avukatların dediği gibi "bunun içtihadı var").

Ama yüreklerinde yeni sözümüzün -küçük de olsa- bir yankısını bulanlar ve seçtiğimiz yol, adım, hız, eşlik ve hedefin çağrısını hissedenler, belki, "başka bir şey" olduğunu bilerek yardımlarını yenilemeye (ya da doğrudan katılmaya) karar verebilirler.

Aynen öyle; hilesiz, ihanetsiz, ikiyüzlülükten, yalanlardan uzak. Kadınlara teşekkür ediyoruz. Bize yardım eden, bize eşlik eden ve pek çok kez acılarımızı ve adımlarımızı paylaşan tüm kızlara, yeniyetmelere, genç kadınlara, señorita'lara, señora'lara ve ihtiyarlara (ve 12 yıl boyunca birinden diğerine değişenlere).

Bize yardım edip bizimle yürüyen, Meksikalı ya da başka ülkelerden, hepsine.

Yaptığımız her şeyde siz büyük çoğunluktunuz. Belki de sizlerle, herkes kendi yerinde ve tarzında olmak üzere ayırımcılığı, aşağılanmayı ve ölümü paylaştığımız için.

Kendini hükümet görevleri, harcırahlar, güçlülerin yerlilere ve hayvanlara layık dedikleri pohpohlamalara satmayan ulusal yerli hareketine teşekkür ediyoruz.

Sözümüze kulak verenlere ve sözlerini bizden esirgemeyenlere. Yuvasını, yüreğini bizlere açanlara. Saygınlıkla direnenlere ve direnmeyi sürdürenlere, yeryüzünün bizim oluşturduğumuz rengini yükseklere taşıyanlara.

Meksika'nın ve dünyanın genç erkek ve kadınlarına teşekkür ediyoruz. O 94 yılında çocuk ya da yeniyetme olup, kulaklarını ve gözlerini kapatmadan soyluca büyüyenlere. Gençliğe erişenlere ya da takvimden kopartılan yapraklara karşın orada kalıp koyu tenli ellerimize isyanlarının elini uzatanlara.

Gelip saygın yoksulluğumuz, mücadelemiz, umudumuz ve çılgın girişimimizle günlerini, haftalarını, aylarını, yıllarını paylaşmayı seçenlere.



Eşcinsellere, lezbiyenlere, transseksüellere, cinsiyet-ötesi kişilere ve "kendi tarzındaki herkese" teşekkür ediyoruz. Gizlenmenin bir kusur olmadığı bilinciyle farklılığa saygı mücadelelerini bizimle paylaşanlara.



Cesaretin testosteronla hiç mi hiç ilişkisi olmadığını gösterenlere ve bizlere tekrar tekrar aldığımız saygınlık ve soyluluk derslerinin en güzellerinden bazılarını verenlere.

Meksika'dan ve dünyadan, yerliler için mücadelemize omuz veren aydınlara, sanatçılara, bilim insanlarına teşekkür ediyoruz. Pek az hareket ya da örgüt, arkasında bu denli zeka, deha ve yaratıcılığın (her zaman eleştirel, ve onlara bunun için teşekkür ediyoruz) desteğinin bulunmasıyla övünebilir.

Sizlere hep kulak verdiğimizi ve görüşlerinizi paylaşmadığımız zamanlarda dahi sizleri saygı ve dikkatle dinlediğimizi, taşıdığınız ışıktan bir şeylerin karanlık yollarımızı aydınlatmada yardımcı olduğunu zaten biliyorsunuz.

Gördüklerini ve duyduklarını tüm dünyaya hakikate bağlı kalarak duyuran ve seslerimize ve yolumuza, onları çarpıtmaksızın saygı gösteren dürüst basın emekçilerine ve saygın medyaya teşekkür ediyoruz. Mesleğinizin icrasında yaşadığınız, yaşamlarınızı riske attığınız, saldırılara uğradığınız ve bizler gibi, adalet bulamadığınız bu zor günlerde sizlerle dayanışmamızı ifadelendiriyoruz.

Ve kimseyi ihmal etmeden, dürüstçe ve içtenlikle bize yardımcı olan herkese teşekkür ediyoruz.

Bu mektubun başında, bunun bir veda olmadığını söylemiştim. Ama öyle görünüyor ki, kimileri için bu bir veda. Diğerleri için ise, ne olacaksa, o, yani bir vaat. Çünkü kayıp olan, artık görülebiliyor..

Vale. Selamlar ve yürekten yüreğe, her şey için teşekkürler.

EZLN Zapatistaları adına.

Meksika Güneydoğusu dağlarından. İsyancı Subcomandante Marcos.
Meksika, 2005 yılının altıncı ayı.

Not: Artık futbol oynamaktan söz etmediğimizi görebiliyorsunuz. Ya da salt bunu düşünmediğimizi. Çünkü bir gün Milano Internazionale ile oynayacağız.

Biz, ya da bizlerden geriye kalanlar



Inter Milan'dan gerillalara destek...

19-10-2004


"Inter, Meksika’daki Zapatistalara 5 bin euro para, bir ambulans ve kaptan Zanetti'nin dört numaralı mavi-siyah formasını hediye etti."
Futbol kulüplerinin fakirlere, hastalara ve özürlülere destek vererek yardımseverliklerini gösterdikleri bilinir. Ama bir Avrupa kulübünün bağımsızlık isteyen maskeli gerillalara forma ve para bağışında bulunduğu bugüne dek duyulmamıştı.

Kulübü Zanetti ikna etti
Inter Milan takımının, Arjantinli yıldızı kaptan Javier Zanetti antrenmana geç gelen ya da antrenman sırasında cep telefonu ile konuşan futbolculara kesilen cezaların, Zapatistalara gönderilmesi için kulübü ikna etti.
Zanetti 5 bin Euro’nun ilk taksidi olan 2 bin 500 euro’yu Zapatistaların yaşadığı bir köye gönderirken yazdığı notta “daha iyi bir dünyaya, tüm insanaların kendilerine has kültürel farklılıkları ve geleneklerinin var olduğu küresselleşmemiş bir dünyaya inanıyoruz. Bu nedenle köklerinizi koruma adına verdiğiniz mücadaleye ve fikir savaşınıza destek veriyoruz" dedi.
Emre’nin takımını Chiapas orman dağlarına davet eden Zapatista taraftarları ise yanıt olarak yazdıkları mektupta, “mücadelemizde yalnız olmadığımızı biliyoruz" dediler.
Meksika devlet başkanlığı konuyla iligili bir açıklama yaparak İtalyanların gerilla grubuna yaptığı bu yardım konusunda yorum yapmayacaklarını duyurdular.

İlk bağış değil
Haziran ayında, Inter takımının antrenörü Bruno Bartolozzi Zapatistaların yaşadığı Carocel de Oventiz köyüne giderek para bağışınmda bulunmuş, Zapatistacı köylülere İnter Milan takımının hayır dualarını sunmuştu.
Köylüler, bu bağışlar sayesinde evlerini yeniden yaptırıp köylerine su boruları döşeyebilmişlerdi. Kulüp daha sonra Zapatistacı köylülere futbol malzemesi ve top verdi.
Bartolozzi, “bizim futbolcularımız sadece Play Station ve bilgisayar oyunları oynamıyor. Meksika gazetelerinde saldırıyla ilgili haberleri okuduk. Yardım etmek istedik. O kadar büyük bir para yardımı değil ama bizim desteğimiz sürekli olacak" dedi.



Zapatistaların lideri Marcos'dan Inter'e teşekkür
Zapatistaların lideri Subcomandante Marcos’un da internette elinde Inter kaptanının formasını tutarken çekilen bir fotoğrafının yayınlandığı bildirildi. Kumandan Marcos fotoğrafın altında Inter kulubune teşekkür ediyor.
Üniversite mezunu olup aslen yerli olmayan Kumandan Marcos teşekkür bildirisinde, “İtalyan takımındakı kardeşlerim, spor mücadelenizde sizlere büyük başarılar diliyorum" dedi.
Kumandan Marcos ve Zapatista ordusu yerli halkın haklarını savunmak amacıyla 1994 yılnda hükümete başkaldırmışlardı. 2000 yılında Meksika’da iktidara Vincent Fox hükümetinin gelmesi ile çatışmaların biteceğine dair umutlar yeşermiş ama Kumandan Marcos parlementonun yerli halka tanınması öngörülen reformları sulandırarak yasallaştırma girişimi üzerine hükümetle bütün ilişkilerini kesmişti.
Zapatistalar, Chiapas bölgesinde belirli noktaları kontrolleri altında tutuyor ve hükümetin iznini beklemeden kendi bağımsızlıklarını ilan ettiklerini ileri sürüyorlar.



Express_MarcosandTaibo_SubMarcos_UnknowPhotographer.jpg
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Ynt: Subcomandante Marcos

Subcomandante_marcos.jpg



Cia'in kendisi hakkında çıkardığı eşcinsel dedikodularına cevaben :
"Marcos, san francisco'da bir eşcinsel, güney afrika'da bir karaderili, Avrupa'da bir asyalı,san ysidro'da bir chicano yerlisi, ispanya'da bir anarşist, israil'de bir filistinli, san cristobal sokaklarında bir maya kızılderilisi, neza'da (meksiko şehrinde büyük bir gecekondu bölgesi) bir çete üyesi, (solcu halk müziğinin büyük etkisi olduğu) ulusal üniversite'de bir rockçu, almanya'da bir yahudi, savunma bakanlığı'nda bir halk temsilcisi, soğuk savaş sonrası dönemde bir komünist, galerisi veya mevkii olmayan bir sanatçı, bosna'da bir barış taraftarı, meksika'daki herhangi bir şehrin herhangi bir mahallesinde bir cumartesi gecesi evde yapayalnız bir ev kadını, ctm'de (grevlere şiddetle karşı olan hükümet taraftarı sendika federasyonu) bir grevci, arka sayfalara yer dolduracak haber yazmak zorunda bırakılan bir muhabir, gece saat 10'da metroda yalnız başına bir kadın, topraksız bir köylü, işten atılmış bir işçi, mutsuz bir öğrenci, serbest piyasa ekonomisinin tam ortasında bir muhalif, ne kitabı ne de okuyucusu olan bir yazar ve tabii ki meksika'nın güneydoğusundaki dağlarda bir zapatista'dır."

"Yâni marcos bir insandır, bu dünyadaki herhangi bir insan. marcos; bütün sömürülenler, kenara itilmişler ve ezilen azınlıklar, direnenler ve 'yeter!' diyenlerdir."

Irak savaşı için söyledikleri :
"zapatista ulusal kurtuluş ordusu’nun erkek, kadın, çocuk ve yaşlılarından selamlar. bizim sözlerimiz, okyanusu aşabilmek için bulut oldu ki, sizlerin kalplerindeki dünyalara ulaşabilsin.

Bugün tüm dünyada, bush’un iraklı insanlara karşı açacağı savaşa "hayır" demek için protesto gösterileri düzenlendiğini biliyoruz

ve zaten tam da öyle denmesi gerekiyor; çünkü bu savaş, ne kuzey amerika halklarının savaşı, ne de saddam hüseyin’e karşı bir savaş.

Bu savaş, bay bush’un temsil ettiği paranın savaşı (ki bu, onun zekâ yoksunu olduğunun kanıtıdır). bu savaş, insanlığa karşı bir savaş; insanlığın kaderi şu anda irak topraklarında tehlike altında.

Bu, korkunun savaşı.

Savaşın amacı, saddam hüseyin’i irak’ta yenmek değil. savaşın amacı, el kaide’yi ortadan kaldırmak da değil, iraklıları özgürlüğe kavuşturmak da... bu savaş adalet için yapılmıyor; demokrasi için de yapılmıyor... bu terörün amacı özgürlük de değil. amaç, korku.

Kendisine neyi, nasıl ve ne zaman yapması gerektiğini söyleyen bir polise, dünyanın boyun eğmeyeceği korkusu. işte bu korkunun savaşı...

Dünyanın, yağmacılığı reddetmesinden duyulan bir korku

insanlığın özünde olan bir isyanın korkusu.

bütün dünyada bugün harekete geçen milyonlarca insanın barış çağrılarının daha da yükseleceği korkusu.

Irak topraklarına düşecek olan bombaların kurbanları sadece iraklı siviller, çocuklar, kadınlar, erkekler ve yaşlılar olmayacak. bu insanların ölümleri, tanrı’yı ölüm ve yıkımda mazeret olarak göstermek isteyen bush’un düşüncesizce ve rasgele ilerlediği bu yolda, birer "kaza" olarak adlandırılacak.

Bu aptallığı yöneten kişi olan bay bush, (ki aynı aptallık italya’da berlusconi, ingiltere’de blair ve ispanya’da aznar tarafından destekleniyor) irak halkının üstüne boşaltmaya çalıştığı gücü parayla satın aldı.

Newyork’taki ikiz kulelerin gölgelerinin ve 11 eylül terör kurbanlarının bahane edildiği büyük bir hileyle, bay bush kendini dünya polisinin başı ilan etti. bunu unutmamak lazım.

Ne saddam hüseyin, ne de Iraklılar abd hükümetinin umurunda değil. abd’nin umursadığı tek şey, cezalanmayacağından kesinlikle emin olup, dünyanın her yerinde, her an suç işleyebileceğini gösterebilmek.

Irak’a düşecek olan bombalar, dünyadaki tüm ülkelere de düşmek için uğraş verecek. ayrıca kalplerimize de düşerek, içlerinde taşıdıkları o korkuyu evrenselleştirmiş olacaklar.

Bu savaş, tüm insanlığa karşı, bütün dürüst erkek ve kadınlara karşı olan bir savaş.

Bu savaş, korkunun ne olduğunu bilmemizi istiyor, parası ve ordusu olanın, hakkı da olduğuna inanmamızı istiyor.

İstiyorlar ki, bu savaşı umursamayalım, umutsuzluğu yeni bir din yapalım, susalım, boyun eğelim, vazgeçelim, pes edelim.... ve unutalım.

cenova asilerinden carlo giuliani’yi unutalım.

Zapatistalar, rüyalarında ölülerini gören insanlardır. bugün, ölülerimiz "hayır" diyen bir asiyi rüyalarında görüyorlar.

Bizim için tek bir şerefli kelime var ve bu savaşla yüzyüzeyken tek bir vicdanlı davranış var: "hayır" kelimesi ve isyan hareketi.

bundan dolayı savaşa "hayır" demeliyiz.

bahanesiz ve koşulsuz bir "hayır".

ölçüsü olmayan bir "hayır".

lekelenmemiş bir "hayır".

dünyanın tüm renkleriyle boyanmış bir "hayır".

net, kesin, bütün dünyada yankılanan, ve nihai bir "hayır".

Bu savaşta tehlikede olan şey, güçlü ve zayıf arasındaki ilişki. güçlü, gücünü bizim zayıflığımızdan alıyor. bizim emeklerimiz, bizim kanımızla yaşıyor. bu nedenle biz zayıf düşerken, o semiriyor.

Güçlüler bu savaşta tanrı’ya müracaat ettiler; onların gücünü, bizim de zayıflığımızı, kutsal bir planın parçaları olarak kabul etmemizi istedikleri için bunu yaptılar.

Bu savaşın arkasında para tanrısı dışında bir tanrı yok; ölüm ve yıkım arzusu dışında bir hak da yok.

Güçsüzlerin tek gücü onurlarıdır. savaşarak güçlülere karşı koymak ve isyan etmek için onlara ilham veren de zaten budur.

Bugünkü "hayır", güçlüleri zayıflatacak ve zayıflara güç katacak.

Bazıları, dünya çapında birçok insanı bir araya getiren bu kelimenin savaşı engelleyip engelleyemeyeceğini, veya savaş başladığında, savaşı durdurup durduramayacağını soruyor olabilir.

ama sorulması gereken soru, "güçlülerin ölümcül yürüyüşünü durdurabilir miyiz?" olmamalı. hayır. Sormamız gereken soru şu: bu savaşı engellemek ve son vermek için elimizden gelen herşeyi yapmazsak, utancımızla yaşayabilir miyiz?

Böyle bir anda, hiçbir dürüst erkek veya kadın sessiz ve ilgisiz kalmamalı.

Hepimiz, kendi sesimizle, kendi yolumuzla, kendi dilimizle, kendi eylemimizle "hayır" demeliyiz.

Güçlüler eğer ölüm ve yıkımla korkuyu evrenselleştirmek istiyorlarsa, biz de "hayır"ı evrenselleştirmeliyiz.

Çünkü bu savaşa "hayır" demek, aynı zamanda, korkuya "hayır", pes etmeye "hayır", teslim olmaya "hayır", unutmaya "hayır" ve insanlığımızı reddetmeye "hayır" demek olacak.

Bu insanlık için ve neo-liberalizme karşı bir "hayır".

Umuyoruz ki, bu "hayır" sınırları aşar, gümrük kapılarından süzülür, dil ve kültür farklılıklarının üstesinden gelir ve insanlığın dürüst ve asil kesimlerini birleştirir -unutmamak gerekir ki bu kesim aynı zamanda çoğunluğu oluşturuyor-.

Çünkü bu, birleştirici ve onurlandırıcı bir reddediştir.

Çünkü öyle reddedişler vardır ki, insan olmanın onurunu tasdik eder.

Bugün gökyüzü, savaş uçaklarıyla ve kontrolü altında oldukları kişilerin aptallığını saklamak için kendilerine "akıllı" diyen füzelerle (berlusconi, blair ve aznar gibileri bu füzeleri savunuyor), hayatın nerede olduğunu ve ölümün nerede olacağını gösteren uydularla, bulanıklaşmış vaziyette.

Yeryüzü ise, dünyayı kana ve utanca boyayacak olan savaş makineleriyle lekelendi.

fırtına yaklaşıyor.

ama şafak, sınırları aşabilmek için bulut olan kelimelerin sımsıkı bir "hayır"a dönüşmesiyle sökecektir; ve dağılan karanlığın içinden bir "yarın" sıyrılıp gelebilir.

Asi ve onurlu italya’nın kardeşleri:

Lütfen biz zapatistaların size gönderdiği bu "hayır"ı kabul edin.
Bizim "hayır"ımızın, sizinkiyle ve bugün tüm dünyada çoğalan "hayır"larla birleşmesine izin verin.

Yaşasın "hayır" diyen isyan!

Ölüme ölüm!

Güneydoğu meksika dağlarından...

Subcomandante marcos."

Başka bir alıntı :
"Düşmanla her temas, eğer onu teslim almak için değilse, teslim olmak içindir."
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Ynt: Subcomandante Marcos

Kendisinin asıl mesleğinin Felsefe Profesör'ü olduğunu okumuştum. Oldukça zeki bir adam. Yazılarından da anlaşılacağı gibi:D

Cebimde bir kurşun var. O, kardeşlerimden birinin hayatına son veren kurşun. Hepimizin öldürülmüş bir kardeşi yok mu? Benim kardeşim başına sıkılan bir kurşun ile öldürüldü. peki, o kurşunu ve o silahı ona kim verdi? Daha güçlü biri. peki ona kim verdi? daha güçlü biri. kardeşimi öldüren o kurşunu cebimde taşıyorum. Zapatistaların ceplerinin büyük olması ceplerinde kurşun taşıdıkları için değil. Kardeşlerini taşıdıkları için.

Basinda bulundugu EZLN adlı orgutun yoneticisi olmadigini ve orgutu hic bir sekilde yonetmedigini soylemesine ragmen -hatta her firsatta bu nedenle commandante degil subcommandante (komutan yardimcisi) lakabini kullandigini soylemektedir- EZLN'nin tartismasiz tek adami ve lideri olan amerikali otonomlarla yaptigi soyleside:
"Biz anarsist de, trockist de, maoist de degiliz ve bu tip kaliplara sokulmak istenmekten rahatsiziz" diyor.
Ben de Marcos'un sözünü imzamda taşıyorum.

Eğer biri sana parmağıyla güneşi gösterir ve sen de parmağa bakarsan aptalsın demektir. Eğer güneşe bakarsan daha da aptalsındır, çünkü güneş gözlerini kör eder. Senin bakman gereken parmakla güneş arasında uçan kuştur... Subcomandante marcos
 

Laetna

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Tem 2008
Mesajlar
443
Tepkime puanı
6
Puanları
18
Yaş
34
Ynt: Subcomandante Marcos

Gerçektende hayranlık uyandıracak bir insan.Çok akıllıca konuşuyor ve bence halkı kendisinden üstün görmek en büyük özelliği, her ne kadar bu günümüzde unutulmuş olsada bunu bize MARCOS'un sözleriyle hatırlattığın için teşekkür ederim.Halkı için herşeyini veren insanlar bence gerçek değeri hakedenlerdir,sen halkı kendinin üzerinde tutarsan halkda seni kendinin üzerinde tutar.
 
K

kuzeys

Ziyaretçi
EZLN devrimi yapmasına rağmen iktidarı bir türlü almıyor çünkü onu farklı ve güçlü kılan iktidar duygusu marksist veye xist olamaları değil sosyalistler gibi yaşamaları onlar hayatı ve yaşamı paylaştıkları sürece ne bir iktidara ne bir devletye ihtiyaçları var nazım ustanın dediği gibi "yar'İn yanağından gayri her şeyi paylaşmak"..
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst